BİR ADIM ÖTESİ CAMİNİN İÇİ!
Zaman Gazetesi’nin pazar ilavesindeki, büyük bir övgü ve stayişle verilen haber ve fotoğraf dikkatimi çekti. Bir türlü inanamadım. Fotoğrafa tekrar tekrar dikkatlice baktım.Yedi sütun ve yarım sayfa üzeriden verilen haberin manşeti, “Kandil münasebeti ile ilk defa cami avlusunda tasavvuf konseri verildi” şeklindeydi.
Fotoğraftan ilk göze çarpan Hoca Paşa camii. Kapının üzerinde, yeni haflerle caminin ismi ve üstünde İslam harfleri ile kitabe. Bunun hemen altında, cami duvarının dibinde, üçü bayan dokuz kişilik orkestra ekibi. Ellerinde ney, kanun, ud, kemençe, keman gibi çalgı aletleri. Huşu(!) içinde tasavvuf müziği adı altında vur patlasın çal oynasın sanatlarını icra ediyorlar.
Fotoğrafın altındaki bununla ilgili haber ise şöyle: “İstanbul'un tarihi semtlerinden Sirkeci, Regaip Kandili'nde bir ilke sahne oldu. Sirkecili bir grup esnaf, Hoca Paşa Camii'nin hemen girişinde halka öğle namazını müteakiben tasavvuf musiki konseri verdi, ikindi namazının ardından caminin girişinde Çağdaş Mevlana Aşıkları Derneği'ne bağlı bir grup genç yerlerine aldı. Huşu içinde yaklaşık bir saat süren konser, mübarek kandil günü Sirkeci'nin havasını değiştirdi.
Konsere hem halk hem de turistler yoğun ilgi gösterdi. Bir hafta öncesinden asılan ilanlardan dolayı İstanbul'un çeşitli semtlerinden vatandaşlar Sirkeci'nin bu lokantaları ile meşhur küçük sokağına akın ettiği gibi turistler de ellerinde fotoğraf makineleri ve kameralarla ön saflarda yerlerini almıştı.
Konseri tertipleyen Sirkeci Yaşatma ve Güzelleştirme Derneği'nin (SİYAD) projeden sorumlu ismi Kemal Çakırgöz ise bunu bir gelenek haline dönüştürerek her kandilde tekrarlamak istediklerini söylüyor.”
Bunun gibi her özendirici ve yönlendirici haberde olduğu gibi, konserle ilgili vatandaşların görüşlerine de yer verilmiş. Her nedense konuşanlar hep lehde şeyler söylemişler: Kimisi, “ilanlar dolayısıyla tasavvuf konserinden haberi olduğunu söylerek Regaip Kandili'nde yapılan bu etkinliği anlamlı” bulduğunu söylüyor. Kimisi, “Bu tür etkinlikler toplumda sivil toplum örgütlerinin rolü ve gücü arttıkça fazlalaşacak.” diyor.
Konseri izleyen turistler ise vatandaşlardan daha heyecanlıymış, daha önce görmedikleri bir müzik kültürünü izleme olanağı bulmuşlar. Böyle etkinlikler sebebi ile turist sayısı artacakmış... “ ( 31.8.2003, Zaman Gazetesi, turkuaz ilavesi)
Şimdiye kadar Batı’nın örf ve adetleri, her türlü pislikleri, ahlaksızlıkları içimize sokulmuştu. Sadece, Hıristiyanların dini inançları kalmıştı. O da gelmeye başladı. Kilise müziğine karşılık olarak, Tasavvuf müziği adı altında camilere müziği sokmak istiyorlar. Bunu caminin kapısına kadar getirdiler. Bir adım sonrası caminin içi. Hazırlık buna. Kolay değil, 1400 yıllık inancı yıkmak zor. Bunun için, yavaş yavaş alıştıra alıştıra, Hıristiyan inancı yerleştirilmek isteniyor. Camiye müziği sokunca arkasından camiye sıra koymaya gelecek. Çünkü Kiliselerde sıra var. Onlara benzemeleri gerekiyor. Ayakkabılarla camiye girip, sıralara oturup huşu(!) içinde tasavvuf müziği dinleyecekler. Böylece Hıristiyanlar gibi ibadet etmiş olacaklar.
Bu tür Hıristiyanlaştırma faaliyetleri yeni değil. Reformcu İlahiyat profesörleri de yıllar önce buna benzer bir rapor hazırlamışlardı. 20 Haziran 1928 tarihli Vakit gazetesi şu haberi vermişti: “Din de, diğer sosyal teşekküller gibi, hayatın akıntısına uymalıdır. Din, eski şekillere bağlı kalamaz. Câmilerimiz kâbil-i iskân hâle getirilmeli, sıralar konmalı, içeriye ayakkabı ile girilmelidir. Câmilere müzik âletleri koymalıdır... “
Evet, planlandığı şekilde, camilerin Kilise gibi olması için müzik caminin kapısına dayandı. Bir adım sonrasi caminin içi. Sıra bunda. Aklı başında Müslümanlar, olup bitenlerin farkına varıp, dinlerine sahip çıkmazlarsa Camilerimizin Kiliseleşmesi kaçınılmaz! Camilerin içi, hoparlör, merkezi sistem teşkilatı, elektronik donanım bakımından hazır zaten!
Sirkeci Hoca Paşa Camii avlusunda, Regaib Kandili kutlamaları çerçevesinde, kadın erkek karışık müzisyenler tarafından “tasavvuf müziği” konseri verilmesi rezaletinden sonra, biraz da tasavvuf müziğinin dinimizdeki yerinden bahsetmek istiyorum.
Asırlardır, kandil geceleri, Kur’an-ı kerim okunarak, namaz kılınarak, mevlid okunarak, fakir fukara sevindirilerek ihya edilirdi. Artık bunlar geride kalacakmış. Batı ile her konuda “diyalog” kuruyoruz ya, dinlerarası “hoşgörü” tesis ediyoruz ya, bunun için onlara dini açıdan da benzememiz, uyum içinde olmamız lazımmış. Madem ki onlar Kilisede, ibadet olarak “Kilise müziği” çalıyorlar, bizim de, aynı gaye ile “tasavvuf müziği” çalmamız gerekiyormuş. Bundan böyle, kandil geceleri böyle kutlanacakmış!
Daha önce de, ilahiyatçı bir profesör yazısında, “Camilerde, resim sergileri açılmalı, klasik müzik, tasavvuf müziği konserleri verilmelidir. Yirmi birinci yüz yılda yaşıyoruz, dinde de değişim şart. Bunun için Kur'an felsefeleşmeli, Kur'an tefsirleri yeniden gözden geçirilmeli, zamana göre yeniden yorumlanmalıdır. Ben Londra’da kilisede, felsefe konuşmaları, Beethoven ve Mozartan örnekler dinledim. Resim sergileri izledim. Kilisede olanlar, camide de olmalıdır.” diyordu.
Bütün bunlar, dinde reform yapılarak İslamiyetin porotestanlaştırıılması, Kiliseye benzetilmesi gayretleridir. Halbuki müziğin her çeşidi Hıristiyanlık da dahil bütün dinlerde yasaktı.
Hıristiyanlık gibi bozulmuş, aslından uzaklaşmış dinlerde, ruhlar beslenemediği için, müziğe yönelindi; nefse hoş gelmesi ruhanî tesir sanıldı. İncilin yasakladığı müziği, papazlar, Hıristiyanlığa soktu. Bu şekilde Kilise cazib hale getirilmeye çalışıldı.
Batıdaki müzik, Kilise müziğinden doğdu. Bugün yeryüzünü kaplıyan bozuk dinlerin hemen hepsinde, müzik ibadet hâlini almıştır. Müzikle, nefsler keyiflenmekte, şehvânî duygular rahat bulmakta, ruhun gıdası olan ibadetler unutulmakta, insanları, alkolikler ve morfinmanlar gibi gaflet içinde, uyuşuk yaşatmakta, böylece çok kimsenin ebedî saadetten mahrum kalmasına sebep olmaktadır. Dinimiz insanları bu felaketten korumuştur. Eğer müzik dine girerse, bu dinin gerçek İslamiyetle bir ilgisinin kalmadığını anlamalıdır.
Aletsiz, çalgısız nağmeli sese teganni denir. Alet ile, çalgı ile birlikte olan insan sesine gına yani müzik denir. Gına haramdır. Gına ve teganni hakkında hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “İlk teganni eden şeytandır.” (Taberânî) “Gına, suyun sebzeyi yeşertmesi gibi kalbde nifak hasıl eder.” (Beyhekî)
Dinimizde tasavvuf müziği diye bir şey yoktur. Müzik, azgın nefsin gıdası, ruhun zehiridir. Kalbi karartır. İslâmiyetten ve tasavvuftan haberi olmayan kimseler, dini, dünya kazançlarına alet edip tasavvufa, hatta ibâdetlere, mistik bir hareket olarak müzik sokmuşlardır. Müzik ile, ney ile ilgileri olmamasına rağmen, Mevlana hazretleri gibi tasavvuf büyüklerini de kendilerine alet etmişlerdir.
Kitab-ül-kırare’deki hadis-i şerifte, kıyamet alametleri sayılırken, “Kur'an-ı kerim mizmardan, yani çalgı aletlerinden okunur. Tecvid ile, güzel okuyanları, dine uyan hafızları dinlemeyip, musiki ile şarkı gibi okuyanları dinlerler” buyuruluyor. (Tergib-üs-salât)
İbni Arabi hazretleri (Müsamere) adındaki kitabında diyor ki:
Hadis-i şerifte, “Bir zaman gelir ki, müslümanlar birbirlerinden ayrılır, parçalanırlar. Dinden uzaklaşıp, kendi düşüncelerine, görüşlerine uyarlar. Kur'an-ı kerimi mizmarlardan şarkı gibi okurlar. Allah için değil, keyif için okurlar. Böyle okuyanlara ve dinleyenlere hiç sevab verilmez. Allahü teâlâ bunlara lânet eder. Azab verir” buyuruldu.
Derin âlim, şeyh-ul-islâm Ahmed ibni Kemal efendinin Kırk Hadisinin tercümesinde, 39. hadis-i şerifte, “Mizmarlları kırmak için ve hınzırları öldürmek için gönderildim” buyuruluyor. Mizmar, düdük ve bütün çalgı aletleridir. Bu hadis-i şerifin manası, her çeşit çalgıyı ve domuz eti yemeği yasak etmek için emrolundum demektir.
İlahileri, mevlidi,. Salevatı şerifleri, çalgı ile, ney çalarak okumak tehlikeli bid'attir. İnsanın dinden çıkmasına sebep olur. Resulullah efendimiz, geldiği bir evde, küçük kızlar def çalıp şarkı söylüyorlardı. Şarkıyı bırakıp, Resulullahı def çalarak övmeye başladılar. “Benden bu şekilde bahsetmeyin! Beni övmek (mevlid, ilahi) ibâdettir. Eğlence, oyun arasında ibâdet caiz değildir” buyurdu. (Kimya-i saadet)
Dinimize göre, müzik ile ibadet, necasetin, idrarın zemzem ile karıştırılması gibidir. Dolayısıyla, samimi bir Müslümanın yapacağı iş değildir. Bu tür teşebbüsler, dine Hıristiyanların ibadetlerini sokarak İslamiyeti bozmak isteyen sinsi düşmanların, art niyetli kimselerin işidir.
Dostları ilə paylaş: |