Dr nazim beratli



Yüklə 0,7 Mb.
səhifə28/40
tarix23.01.2018
ölçüsü0,7 Mb.
#40277
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   40
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • SONRASI

KAL'A ELE GEÇİYOR


Ertesi gün de kale, teslim olur.

Ulaşabildiğimiz kayıtların hiçbirinde, zayiat arasında Canbulat Bey adı yok !...

Padişahın, 10 Rebiül Evvel 979 (2.8.1571) tarihli bir fermanla, Trablus ve Kıbrıs kadılarına, Trablus Bey'i Mehmed Bey'in Mağusa'da şehid edildiğini bildirerek, malının mülkünün derhal kayıt altına alınıp satılarak gelirinin, padişahın yanındaki varislerine gönderilmesini emretmesine bakarsak, hem Osmanlı ordusunun o çağdaki iletişim hızını ve hem de bey düzeyindeki kişilerin şehit düşmesinin, öyle sıradan bir iş olarak algılanmadığını görürüz.(13) 7 Ağustos 1571'de, bu kez doğrudan Kıbrıs Kadısına bir emir yazılarak, Mehmet Bey'in mirasından kalanların nasıl düzenlenip gönderileceği bildirilir.(14) Henüz, Lala Mustafa Paşa Mağusa Kalesine girmemiştir. Savaşta ciddi yararlık gösteren Canbulat'ın şehid olduğu ile ilgili hiçbir kayıt yokken, onun kadar önemli işler yapmamış olan Trablus Beyi'nin şahadeti hakkında, yığınla belge ortalıkta dolaşmaktadır.

17 Rebiül Evvel Salı günü ,(9 Ağustos) Bektaşi birliği, ordugahtan sur içindeki saraya kadar yolun iki tarafına dizilir, beylerbeyleri ve beyler bu yoldan geçerek şehre girip, sarayda bağdaş kurup oturarak, Kur'an'dan ayetler ve ezan okutarak, fethi tamamlamış olurlar.(15) Piri Efendi de ,Canbulat'tan bir daha söz etmez.



SONRASI


Adanın yeni yönetiminin nasıl düzenlendiğini merak edip,bu konudaki fermanların toplandığı 12 Numaralı Mühimme Defteri'ni karıştırmaya devam eden bizcileyin "adem-i naşerifler" ise, öyle şeyler görürüler ki ; gözleri fal taşı gibi açılarak,hayretten hayrete düşerler ve nefeslerinin tıkanıp,sesleri kesilerekten, memleketin "adem-i şerfeyn"inin,derin bir soluk verip,oh çekmesine neden olmalarına, çok kalmaz. Şundan:

7 Zilkade 979 günkü Divan-u Hümayun tutanakları arasında, padişahın Rodos Beyi'ne gönderdiği bir ferman var. Diyor ki: " Bana yazılan bir mektupla Kıbrıs seferine katılan bazı asker ve gemilerin, Trablus limanında bekledikleri bildirilmiştir. Gemi gönderip,o askerleri oradan aldırarak,gemilerle birlikte kendi bölgende barındır ve Kıbrıs'tan dönecek donanmaya katılmalarını sağlayıp, bana gönder ." 7 Zilkade 979 ; 22 Mart 1572'ye denk geliyor. Yani, Kıbrıs Savaşı'nın bittiği günden o zamana , sekiz ay geçmiş. Peki, Trablus limanında bazı asker ve gemilerin beklediğini, mektup yazarak, padişaha bildiren kim ola ?

Kilis Beyi Canbulat ...(16)

Tanık da, Sultan II. Selim'in bizzat kendisi !

Bre aman!...

Adamda marifet, mebzul... Kelleyi koltuğa alıp, kale fethetmekle kalmıyor. "Mezarı" Mağusa'dayken, kellesiz mellesiz, Kilis'e bey dikilip , padişaha mektup da yazıyor. Say ki, Kürd Beyi değil de bir ahir zaman evliyası... Marifet dedin mi, buna vergi ...

Sus ki ortalığı karıştırma! Hayır.. Hazret, susmuyor.

Ertesi günkü Divan Tutanakları arasında yer alan, ve " Kuburus Beğlerbeğisine" gönderilen bir başka fermandan, bunun o Trablus'taki askerler meselesinde, ortalığı karıştırmayı sürdürdüğünü anlıyoruz. Padişah, da bu Canbulat'a kulak asıp, yazıp çiziyor: " Canbulat, bağırıp duruyor, o Trablus'ta kalan gemilerden ikisini de senin emrine verdim, yanına aldır" (17) Tarih :23 Mart 1572...

Yahu,bu ll. Selim şarabı sever bir adamdı... Olmaya ki, şarab sarhoşluğuyla ölüyle yazışmaya girişsin...

Hayır...


Ertesi günkü Divan toplantısında bu defa ,Cebele Beyi Habib Bey'e bir emir gönderiyor. Diyesi ki : " Bundan önce, baban olacak Kilis Beyi Canbulat'a, hüküm yazıp oradaki kavvasları seninle göndermesini emrettiydim. Hem sen alıp gelmiyorsun, hem de baban bağırıp duruyor, kap da gel" (18)... Tarih 24 Mart 1572'dir , 9 Zilkade 979... "Bozmayın ulan benim kafamı, almayım kellelerinizi" demeye getiriyor, Resulullahın yeryüzündeki halifesi... Birkaç yüzyıl sonra, kullarından kimi fetbazların bunun kellesini sekiz ay önceden yalan kuvvetiyle aldırmış olup, adamı sekiz aydır kellesiz yaşar hale sokacaklarını bilememiş, yazık ! Halife'de ne Canbulat'ın ne de kimi, kerameti kendiliğinden menkul eşhasın marifetleri, yok ! Beceriksiz, beceriksiz!

Sarı Selim susmayı da bilmiyor, bir ferman da, Canbulat'ın kendisine : " Kilis Beği Canbulat Beğ'e hüküm ki..." Bağırıp durma o kavasları oğlun ile bana gönder, kes sesini, kesmeyim nefesini ,demeye getirmekte.(19) Tarih ayni...24 Mart 1572 ... Konstantiniyye ve Diyar-ı Rum Kaiseri ve Rumili ve Bosna ve Hersek ve Eflak ve Boğdan ve Erdel ve Mora ve Teselya ve Makedonya hakimi ; ve Anatolu ve Karaman ve Pontus ve Zulkadiriyye ve Irak-ı Arab ve Suriyye ve Filistin ve Hicaz ve Yemen ve Misır ve Cezayir-i Bahr-i Sefid Sultanı Sultan Selim-i Sani bin Sultan Süleyman Han ; ölüye mektup mu yazıyor? Yoksa burcun adına bakıp yeterli araştırmaya nefesi yetmeyenler, keseden efsane mi uydurmuş ?

Meraklısı için birkaç nokta daha ekleyelim : Bu Canbulat'ın sülalesi Kilis Bey'i iken sonradan ,Dürzi olup başkaldırdıkları için, Lübnan'a sürülmüşler ve bugün de orada yaşamaktadırlar. Ünlü Velid Canpolat, hazretin torunudur.

İyi de, o mezarda kim yatıyor ? Hepten mi boş ? Yoksa Anadolu Beylerbeyi İskender Paşa ya da Trablus Beyi Mehmet Bey mi?

Kim??? Bu uydurma hikaye, o şehide saygısızlık değil mi ?

Tarih yazımı yoruma bağlı olduğu için, objektif değildir. Ama böyle, kellesiz adam yürüten yalancılar da yalnız bizde var... Bir topluluğu ulus yapan özelliklerden bir tanesi de ortak tarih bilincidir. Tarihte efsanelere de yer vardır ama böyle birkaç yüzyıl önce geçmiş, kayıt kuyut altındaki olaylardan, efsane türetilemez. Daha yirmi yıl önce ninelerimizin bize " mesel" diye anlattıklarının, Dede Korkut Hikayeleri, yani Oğuzname olduğunu anlamaktan aciz adamlarların "türettiği" efsane de bu kadar olur. Bu, nasıl tarih ?

Sultan Selim mezardan kalksa da," Bostancı başıı" diye bağırsa mı ?

NOTLAR:

1 - T.C. Başbakanlık arşivi - 12 Numaralı Mühimme Defteri c.1 No'lu Sefer Cüzü

2 - age Ferman No: c.16

3 - agy Ferman No : c.60

4 - Fethiye -I Cezire-i Kıbrıs s.96 - Yayınlayan :Harid Fedai,KKTC Kültür Bakanlığı Yayınları

5 - 12. No'lu Mühimme Defteri ,Ferman No:248

6 - agy Ferman No: 192

7 - 12.No'lu Mühimme Defteri ,Divan-u Hümayun Tutanağı No:183

8 - A. Gazioğlu- Kıbrıs'ta Türkler s.70

9 - Gazioğlu bu saldırının tarihini 21.6.1571 olarak veriyor.bkz.age s.76 Piri Efendi'de tarih bulunmuyor.

10 - H. Fedai,Fethiye -i Cezire-i Kıbrıs s.138

11 - Piri Efendi age s.142

12 - A. Gazioğlu age s.83

13 - 12 No.lu Mühimme Defteri ,Ferman No:951

14 - agy. Ferman No:968

15 - Piri Efendi , Fethşye-i Cezire-i Kıbrıs s.145

16 - TC Başbakanlık Arşivi 12 No'lu Mühimme Defteri Ferman No:1082

17 - agy Ferman No:1084

18 - agy Ferman No:1100

19 - agy Ferman No:1102


TOPLUMLARA EFSANELER DE GEREKLİDİR AMA...

Yukardaki Canbulat hikayesini, okudunuz. Ulusal bilincin ortaya çıkmasında, ortak tarih şuurunun varlığı, önemli bir etkendir.

İlkel toplumlarda, birlikteliğin önkoşulu kan bağı, ayni ortak atanın soyundan gelmiş olmaktır. Toplumlar, birlikteliklerinin nedeninni bir tek ortak ataya bağlayamayacak kadar genişledikten sonra, bu gereksinimi, mitoloji karşılamaya başladı. Modern toplumlarda, bu rolün sahibi, işte bu adını andığımız ortak tarih bilincidir. Bu amaçla, akıl ile izah edilemeyen çeşitli kahramanlık menkıbeleri, uydurulur ve kulaktan kulağa anlatılarak, yeni nesiller mevcut toplumsal varlığın etrafında toplaştırılır. Bunlara, efsane demekteyiz.

Ne var ki; Türk tarihinin çok genç olmasından mıdır nedendir, kimi efsanelerimizin uydyrma olduğunu, ansiklopedi karıştıran herhangi bir lise öğrencisi bile farkedebilir. O zaman nolur? Gençlerin kendi tarihlerine, ne saygısı ve ne de ilgisi kalır. Türk tarihi, evet oldukça genç bir tarihtir ama, bu çeşit efsane meraklıları için, bulunmaz kaynaklarla dolu bir hazinedir.

Meğer ki, adam tarihi övünmek için değil de öğrenmek için okuyacak merağa sahip olsun. Bu sayıda da o türden bir hikaye anlatmayı uygun bulduk. Öyle boş şişinmelerle değil, kaydı, kuydu ve kaynakları ile. Atılan her adımın kayıt altında olduğu bir dönemle ilgili uydurma Canbulat hikayesinin yalan olduğunu, geçen sayıda anlatmıştık. O yazıyı gönderdikten sonra elime geçen bir kaynakta, Kıbrıs Seferi esnasında, gelirken ve dönerken şehit olan bütün beylerin listesi bulunmaktadır. Canbulat efendinin, tahmin edeceğiniz gibi, adı yok! Ölmemiş ki adam!... Birisi, burcun adından esinlenip, üfürmüş işte... Üfürmüş ve bizim aklımıza da bu aileyi sokmuş... Bizim de işimiz yok, düştük bunların peşine...

Efendiiim... Bu Canbulat, bilindiği gibi, Kıbrıs Seferi'ne padişahın, " geciktirip duruyorsun, gemilere binip gitmezsen, kelleni alacağım" demesinden sonra katılıp, fetih gününde, şehri asıl düşüren Anadolu askerine yan ateşi ile yardımcı olduktan sonra, canlı kanlı Kilis'e dönüp, padişaha, " Trablus'taki gemileri ve Kilis'teki kavvasları aldır" diye birdüziye mektuplar döşenmişti ya! Hani, Sultan Selim-i Sani de buna yanıtlar gönderip, " oğlun Cebele Beyi Habib ile gönder de bağırıp durma" yollu yanıtlar yazmıştı. Anımsayacaksınız...

Sonradan, bunun bir vukuatı olmamış....

Aslında bunlar, Hakkari taraflarından bir Kürt ailesi olup, Haçlı Seferleri esnasında, Selahattin-i Eyyubi'ye yardım etmek üzere, Suriye'ye inmiş, orada da kalmışlar. Yavuz Sultan Selim o ülkeyi alırken, bunlara da Kilis Beyliği'ni vermiş. İlk Kilis Beyi, bu bizim Canbulat’ın dedesidir ki, Uzunçarşılı tarihine bakarsanız onun da adının Canbulat olduğunu görürüsünüz. 1572’de padişahın yazıştığı Canbulat’ın, Kıbrıs Seferi’ne katılanın dedesi olması mümkün değil.Ondan sonra da Kilis’te adı Canbulat olan başka bir bey yok! Canbulat efendi, Kilis'te tatlı tatlı hükmünü sürüp, hakkın rahmetine kavuşmuş. Ölümünden sonra, oğlu Hüseyin geçip bunun tahtına kurulmuş.

Onyedinci yüzyıl başındaki İran Seferi esnasında, padişahın serdar tayin ettiği Cigalazade, bu Hüseyin'i, İstanbul'un muhalefetine karşın, Halep Beylerbeyi tayin ettirip, kendisine bir de paşa ünvanı verdirmiş. (Lâf buraya gelmişken: Canbulat’ın da ömrü hayatında, paşa falan olduğu varit değildir.) Ne var ki, savaş esnasında, ordu sıkışınca, hazret kendi askerini toplayıp kaçarak, canını Van'a atmış. İran ordusu, Osmanlılar'ı Van önlerine kadar, kovalar. Canbulatoğlu, orada ortaya çıkıp, İranlılar'a saldırır ve onları püskürtür. Zaferinden emin, serdarın karşısına koşar ki; teşekkür beklemekte. Oysa, sadrazam bunlar ta başından savaş alanından kaçmasalar, İran ordusunu perişan edeceğinin bilincinde, kaçıp giden fırsata yanmakta; " Ulan sen şimdiye kadar neredeydin?" diyerek, kılıcını bunun karnına daldırıp, barsaklarını dökerekten, canını oracıkta alır.

Teşekkür beklerken, ağabeyleri öldürülen kardeşleri, bunun üzerine, askerlerini toplayıp, çekip Kilis'e giderek, isyan ederler. Hem de sandığınız gibi, üç- beş çapulcunun başkaldırısı değil ha!..

Canbulatoğulları, bir taraftan Lübnan dağlarındaki Dürzi'lerin emiri Fahrettin ile ittifak kurmuşlar, öte taraftan da, Osmanlının kanlılarından, Toskana Kontu ile... Kont hazretlerinin, o esnada, şu Tiryaki Hasan Paşa ile ünlü, Kanije Kalesi muhasarası ile meşgul olduklarını da ekleyelim ki, ihanetin boyutu eksik kalmasın. Sayınn kont, bir de Kıbrıs’ı yeni baştan fethedip, Canbulat kardeşlere yardıma hazırlanmaktaymış! Canbulatoğulları'nın da niyeti, Anadolu ile Suriya arasındaki geçitleri kapatıp, Suriye'de ayrı bir Kürt /Dürzi devleti kurmak!.. Yaaa!..

Yıl, 1605'tir...

Şam işgal edilir ve Canbulatoğlu Ali, bağımsızlığını, ilan eder. Efendinin bu bağımsız devleti, iki yıl da yaşar!

O anlı şanlı Kuyucu Murad Paşa'nın, Anadolu'ya geçip, taş üstünda taş; omuz üstünde baş bırakmayıp, altmışbeş bin kişiyi kuyulara doldurmasının bir nedeni Kalenderoğlu, ötekisi de Kürtlük davası güden, bu Canbulatoğulları'dır. Kuyucu, bunların ordusunu Yılanlıboğaz denilen bir yerde yakalayıp, dağıtır. Canbulatoğlu Ali Bey kaçıp, önce Kalenderoğluna sığınır. Sonra ona da ihanet ederek, İstanbul'a gidip padişaha sığınarak, affını ister.

1. Ahmet, bunu bir hafta yanında gezdirip, maceralarını anlattırıp kendisi ile eğlenmiş! Oğullarından birini Enderun'a aldırdıktan sonra, kendisini de affederek, Tameşvar Beyliği'ne, Macaristan'a göndermiş.Sultan, herhalde Canbulatoğlu'nun, Toskana Kontu ile daha sıkı fıkı olmasını istemekteydi. Kim bilir? Ne var ki; Kuyucu, bunun ölümüne neden olduğu ( yalnız Yılanlıboğaz'da 26 bin kişinin kafası kesilmiştir ) insanların hesabını yanına bırakmayarak, ertesi yıl Belgrat'ta kendisini boğduruvermiş.

Enderun'a aldırılan oğlu; sonradan tekrar göze girip, Kapudan-ı Derya bile olmuştur.

Ailenin diğer kolu olan Canbulatoğlu Hızır Bey ise, yenilgiden sonra kaçıp; müttefikleri Dürzi Emiri Fahrettin'in karargahına sığınmış. Bazı kaynakların, Sait Canbulat diye andığı bu ikinci Canbulatoğlu, 1630'da Beyrut'a gidip de Fahrettin'e sığınınca, Dürzi Beyi bunlara Şuf bölgesinin beyliğini verir. Oğlu Rabah Canpolat da dinini değiştirip, Dürzi şefi oluveriyor! Bu tarihten on yol sonra, Fahrettin ele geçirildiğinde, bütün o dönem içinde Toskana ile bağlantının devam ettiği ve hatta zaman zaman Avrupa'ya geçip; Batı tarzı yaşamı öğrenmeye çalıştıkları anlaşılmış... Ne de olsa, asıl lider de Tameşvar'a gönderilmemiş miydi?!

İttihat ve Terakki'nin ünlü liderlerinden İsmail Canpolat'ın aileden olması, muhtemel. Atatürk'e suikast düzenlediği gerekçesiyle, 1926'da İzmir'de asıldı...

Velid ve Kemal Canpolat ise, (ki Lübnan'daki çağdaş Dürzi liderleridirler), sorulduğunda, kim olduklarını, açıkca söylemekteler. Velid Canpolat, bir Türkiye ziyaretinde, ailesinin Kilis'in eski bey ailesi olduğunu söylemiş, Milliyet de bunu yazmıştı...

Bizimkiler ne de yaman bir kahraman seçmişler, efsaneleştirmek için! Kendinin burada öldüğünün yalan olması bir yana, soyu sopu da fırıldak mubarekler! Ne kahraman ya?!

Yeniden başa dönersek, gerçek tarih bilinci için, öncelikle doğru tarih bilgisi gereklidir...

Kapuda çark varmışıdı da, Canbulat efendi yallah edip içeri dalmışımış da, çark bunun kellesini aldığı gibi, bu da kelle koltukta galeye uğramasıynan, gavurun yüreği yarılayazmışımış da, bilmem ne olmuşumuş...

Hade be! Oyanı...

Not: BU iki yazı, Kıbrıslı Dergisi'nin Kasım ve Aralık 1999 sayılarında yayınlandı. Biz işin peşini bırakmadık.Canbulat Beyi Kilis Beyi olduğu için, tutup, Kilis'teki Osmanlı eserlerinin peşine düştük. Orada ne bulsak beğenirsiniz?

Kilis'in orta yerinde, anlı şanlı Tekke Camii bitişiğinde, Canbulat Paşa Türbesi var. Burada anlattığımız isyanlar nedeni ile, türbenin kitabesi silinmiş ama, iç duvara asılmış eski bir tabelada, eski harflerle, " Burada Kilis'i yaptırdığı eserlerle abad eden, Kilis Beyi, Canbulat Paşa yatıyor" diye yazmakta.

Adam, Kıbrıs'ta ölmemiş, bu kesin! Savaş bittikten sekiz ay sonra padişah ile yazışması, Osmanlı devlet arşivinde, TC Başbakanlık Arşivi'nde duruyor. Mezarı da beyi olduğu şehirde...

Mağusa'da ise bir ikinci sanduka duruyor; her yere de Canbulat adı verilmiş...

O mezarda kim yatıyor?

Yoksa, hepten mi boş?

Sevgili Arif Hasan Tahsin hocanın, Bir Sese Hasret isimli kitabında, benim bu konudaki yazılarımın yayınından sonra, Mağusa’dan bir dostunun kendisini arayıp:” Bu yeni bir haber değil ki, sancaktarlık zamanında biz o mezarı kazdık. Boş! İçinde kemik falan yok!” dediğini anlatıyor. Peki anladık da neden hiç kimseye söylemediler?

Nevzuhur bir tarih yazarı, Nuri Çevikel de Kıbrıs Eyaleti isimli kitabının bir yerinde, Osmanlı Döneminde adada çıkan isyanların “dış eller” tarafından çıkartıldığını iddia ettikten sonra, Toskana Kontu’nu örnek gösterir. Canbulatın oğlunun müttefikini! Ama Canbulat’a da biryandan övgüler düzmekten geri kalmaz.

Bu yazılar yazılıp dizildikten sonra bir vesileyle karşılaştığım bir eski hocam, bana “ sen Canbulat’ın kaç oğlu var biliyormusun? Dokuz!” dedi... Hangisinin nereden gelip de Kıbrıs’ta öldüğünü ben nasıl biliyor muşum? Gördüğünüz gibi, o eski hocamın dünyadan haberi yok! Burada biz bize düzenlediğimiz ve adına sempozyum şu bu dediğimiz bir takım “ etkinliklerde” esip gürlemekle, bazı şeyler olmuyor! Yine farkedeceğiniz gibi, o sevgili hocam, beni okumadan eleştirmiş!!! Okusaydı, sevgili Canbulat’ının yedi ceddini araştırıp da öyle yazdığımı görecekti. Ha şunu da ekleyelim de eksik kalmasın: Hocam, o gün bana sormuştu:” Hem sonra Osmanlı Tarihinde bir tek mi Canbulat var?” E, izninizle, 1570 ile 1572 arasında Kilis Beyi olan bir tek Canbulat var, ayni tarihte, ayni yerde birden fazla Canbulat adlı bey mi olur? Ama, Osmanlı Tarihinde, Kilis beyi olmuş iki Canbulat vardır. Biri bu ele aldığımız, ötekisi de Yavuz’un Suriye’ye inerken Kilis Beyi yaptığı, bunun dedesi. Hocam Uzunçarşılı Tarihi’ne bakarsa bu bilginin kaynağını bulur.

Sonradan farkettim ki, o artık bana selâm vermeyen hocam, bir toplantıda Canbulat hakkında bir bildiri sunmuş. Orada, Sn Beria Erozan’ın kendisine bazı şeyler anlattığından dem vurup, bizim yukarıda verdiğimiz padişahın mektuplarından bahsettiğini anlatıyor. Sn. Erozan o mektupları kendisine göndereceğini söylemiş. Göndermemiş!.. O da aklında kalanları, ciddi ciddi bildiri diye anlatıp, bize de dersimizi vermeye kalkıyor! Sn. Erozan’a ihtiyaç yok! O mektuplar. 12. Numaralı Mühimme Defterinde’dir. TC Başbakanlık Osmanlı Arşivi, üç milyon TL parasını verene, tıkır tıkır veriyor... Kendisinin üzerimdeki emeğine duyduğum saygıdan, bu kadarla kesiyorum...

Ne biçim memlekette yaşıyoruz? Ne diyeyim!

Canbulat ailesi hakkında kaynaklar:

1- Hammer ,Osmanlı Tarihi c.vı

2- Robert Montran, Osmanlı Tarihi c.l

3- Alfonce de la Martin, Osmanlı Tarihi c.l

4- Çetin Yetkin, Türk Halk Hareketleri

5- Kreyenbroek - Sperl, Kürtler

6- Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi c.ll


BİR BAŞKA MAĞUSA EFSANESİ ÜSTÜNE BİRKAÇ LAF

Yazdıklarımızı takip eden okur, Mağusa ya da Mağusalılar'la ilgili bir garezimiz olduğunu sanacak ama değil. Birileri, kentleri ile ilgili olmayan efsaneler uydurmuşsa, bizim suçumuz ne? Bu defa da dilimize şu Lala Mustafa Paşa denilen adamı dolayacağız, kimse gönül koymaya!

Osmanlı sultanları içinde en muhteşemi olarak kabul edilen Kanuni Sultan Süleyman'ın, beş oğlu vardı:

Mehmet, Mustafa, Cihangir, Bayezit ve Selim...

Bunlardan Mehmet, genç yaşta öldüğü için, babasının neler yapabileceğini, göremeden gitti. Geriya kaldı dört oğul. Bir de Hürrem Sultan ile kızının kocası, Rüstem Paşa...

Hürrem, Kanuni'nin sonradan aşık olduğu bir Rus kızıydı. Adı da, Roksalan... Rüstem ise, enderunda yetişmiş bir Hırvat'tı. Hürrem'in bütün amacı, Kanuni'den sonra tahta kendi oğullarından birini geçirip, Valide Sultan olabilmekti. Bu konudaki en büyük yardımcısı ise, damadı Rüstem. O da, sadrazamlık peşinde, dönme bir Hırvat...




Yüklə 0,7 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin