Dr nazim beratli



Yüklə 0,7 Mb.
səhifə1/40
tarix23.01.2018
ölçüsü0,7 Mb.
#40277
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   40

DR NAZIM BERATLI
ADI CEMİLE

İDİ

DENEMELER


IŞIK KİTABEVİ YAYINLARI

Dizgi: Dr. Nazım Beratlı

Denetleyen: Dr. Nazım Beratlı

Baskı: Ada M Basın Yayın Ltd.

1.Baskı – 2000




Işık Kitabevi Yayınları

Polis Sokak No: 15 / 2

Lefkoşa / Kıbrıs

Tel: 228 75 95



ÖNSÖZ


Uygarlık, toplumların yerleşik yaşama geçişleriyle başlamıştır. Tarihçilerin, toplumların yaşadıkları evreleri Yontma Taş, Cilalı Taş, Maden Devirleri veya İlk, Orta, Yakın ve Yeniçağ'lar diye bölümlemeleri gibi, sosyologlar da ayni konuyu, Vahşet, Barbarlık ve Uygarlık Dönemlerine ayırır. Vahşet ve Barbarlık Çağları, kendi içlerinde, Aşağı, Orta ve Yukarı dönemlerine ayrılır. Tarihçilere göre uygarlık, yazının bulunmasıyla; sosyologlara göreyse, toplumların yerleşik toplum hayatına, bir başka deyişle tarıma geçmesiyle başlar.

Hangi kriteri esas alırsak alalım, dünyadaki ilk uygarlıkların, Akdeniz çevresinde filizlendiği görülür. Mezopotamya'yı bir yana bırakırsak, İlk ve Orta Çağlarda, dünyanın merkezi, Akdeniz'dir.

Bu çerçevede Kıbrıs, Girit gibi özgün bir kültür geliştirememiş olmakla birlikte, ilk çağdan beri dünya uygarlığının tam da merkezinde yer almış olan bir adadır.

Bunun en güzel kanıtı, gerek ilk çağ uygarlığının aynası olan Yunan mitolojisi ve gerekse, orta çağ edebiyatının klasiklerinde, adaya verilen rollerdir. Burası, hiçbir zaman önemsiz bir kara parçası olmamıştır.

Bütün dünya uygarlığını etkilemiş pek çok efsanenin, Kıbrıs ile ilişkisi, adanın neden tarihin başından beri, coğrafi konumuna çok uymasa da Avrupa'nın bir parçası olarak kabul edildiğini, izah etmeye yeter.

Bu kitap, mitolojik efsaneler, ilk ve orta çağ edebiyatı ile Kıbrıs'ın ilişkilerini, orta çağda adada geçmiş bazı olayların günümüze kadar gelen söylencelerini ve Osmanlı döneminin, çok konuşulmayan kimi olaylarını ele almaya yönelik, bir denemedir.

Benim düşünceme göre, adanın sekizbin yıllık tarihinde, Türkler'in de burada bulunduğu son beşyüz sene, meseleye sosyal olaylar ile aritmetiğin özdeşleştirilemeyeceğini bilmeden bakılırsa sanılacağı gibi çok önemsiz değildir. Zira, adanın güncel yapısını belirleyen en önemli unsur, buradaki Türk Kimliği'nin varlığıdır. Ne var ki o kimlik de yer altı ve üstündeki bütün değerlere sahip çıkmadığı oranda, bu adayla özdeşleşme şansını elinde tutmamaktadır. Kıbrıs efsaneleri, adanın bugünkü havasının, tarihin başından beri devam ettiğini gösteriyor. Ne var ki, Kıbrıslı Türkler, adanın egemenliği söz konusu olduğunda, mangalda kül bırakmaz; kendilerinin de batı uygarlığının bir üyesi oldukları konusunda hiç kuşku duymazlar ama ne kendi ülkelerini, ne de o ülkenin batı kültürü içindeki yerini öğrenmeye çok teşnedirler. Belki de bu eksikliğin nedeni, onlar değillerdir. Ne belkisi? Kuşkusuz!

Bu çalışmada, Kıbrıs'ta efsaneleşmiş bazı olaylar ya da kişileri, kendi anladığım gibi, aktarmaya çalıştım.


Şubat 2000 /Yedidalga

KIBRIS'IN OLUŞUMU


Bundan yüz milyon yıl önce, dünyada sadece solucanlar ve kuşların yaşadığı bir dönemde, bugün Avrupa'nın bulunduğu alan, sular altındaydı. Bu büyük okyanusun dibi, şimdiki okyanuslarda olduğu gibi, kabuklu yumuşakçaların kabukları ve balçık çamurla kaplıydı.Karaların birbirlerine karşı hareketlerinin yarattığı basınç, bu tabanın zamanla yükselmesine ve deniz kabuklularının kabukları, bugünkü kireç taşı tepelerin oluşmasına yol açtı. Deniz dibindeki balçık ise, bugünkü sert kayaları meydana getirdi. Bu bileşime, patlayan volkanların lavları da eklenince, mermer tabakaları ortaya çıktı.



KARALAR YÜKSELİYOR


Bu dönemde, Kıbrıs adasının ne biçimi şimdiki gibiydi ne de yüzeyi. Yüzey, kireç taşları ile kaplanmış olup, alan çok daha dar idi. Bu dönemde, yeni bir çökme yaşandı. Karaların yüzeyi, yeniden deniz dibine kadar indi. Bu dönemde deniz dibinde giderek sertleşen mermer tabakaları, yeni bir sıkışmanın etkisi ile yer kabuğunda büyük çatlaklar oluşmasına yol açtı. Bundan sonraki dönemde, kuzey ve güney yarım kürelerinin birbirine karşı sıkışması, deniz dibinin kıvrılarak yükselmesine, bu da Alp, Himalaya ve Karpat Dağları ile, Atlas Okyanusunun ortaya çıkmasına yol açtı.Bu dönemde, Trodos ve Girne Dağları, ortaya çıktı. İki kütle arasında, sığ bir deniz bulunmakta olup, bu da dağlardan gelen suların taşıdığı toprakla dolarak, Meserya'yı meydana getirdi.

Bunu izleyen çağ, Avrupa ile Afrika'nın Sicilya üzerinden birleştiği ve bu eşiğin doğusu ile batısında iki büyük gölün oluştuğu zamandır. Bu zamanda, doğuda kalan iç denizin doğu kıyısını, Trodos kütlesi oluşturmakta olup,bugün adamızın bulunduğu yer, batısı ve güneyinden su ile çevrili, Asya'nın burun tarzındaki bir uzantısından ibarettir.Yani, bugünkü Anadolu ve Suriye ile bağlantılıdır.



BUZULLAR


Buzul Çağı'na gelindiğinde, Kıbrıs, Anadolu ve Suriye ile geniş ovalarla bağlanmış durumdaydı. Bu çağ, bir milyon yıl sürdü. Dünya tarihine göre çok yeni bir zamanda, ellibin yıl önce, Dördüncü Buzul Çağı'nda, henüz Britanya Adaları, Rusya ve Kuzey Avrupa buzlar altında iken, o koşullara uyabilen bazı bitki ve hayvan türleri ile birlikte, ilk insan da dünyada görüldü. Bu dönem insanının kemikleri, Girne dağlarında bulundu. Bu bilgiden adadaki varlığı bilinen, cüce filler ve hipopotamların da adaya bu dönemde yani, Kıbrıs henüz bir ada değilken geldiği ileri sürülebilir.

DENİZLERİN TAŞMASI


Daha sonraları, atmosferdeki sıcaklığın artması üzerine, Rusya steplerindeki buzullar erimeğe başlayarak, büyük bir sel halinde, ta Pamir'den, İran'a kadar olan yöreyi bastı. Hazar ve Kara Deniz taştı ve bu büyük nehir, bugünkü İstanbul ve Çanakkale Boğazları'nı oluşturarak, Ege Denizi'ne akmaya başladı. Bu büyük akıntı, Akdeniz'in seviyesini yükseltti. Böylece, bu iç deniz, Cebeli Tarık'tan taşarak, Atlas Okyanusu ile birleşti, Sicilya eşiğini aşarak, Avrupa ile Afrika'yı ayırdı ve Kıbrıs'ın Asya ile bağlantısını kopararak, bir ada haline gelmesini sağladı.

Eski Sümer efsanelerinden kaynaklanan Tevrat'taki Nuh Tufanı Efsanesi, belki de budur. Zira bu olayın ilkel insan türlerinin tanık olabileceği bir çağda gerçekleşmiş olması, muhtemeldir.

Dünya üzerinde, Kıbrıs diye bir ada olmasının, jeoloji biliminden yararlanarak, bizim anlayabileceğimiz bir tarzdaki hikayesi, işte budur.

Not: Bu yazı, B.H.Hakeri'nin Başlangıçtan 1878'e Kıbrıs Tarihi ve Ord. Prof Dr. Ekrem Akurgal'ın Anadolu Kültür Tarihi isimli eserlerinden yararlanılarak yazıldı.


Yüklə 0,7 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin