Bu yıl yaz, ebabillerden önce gelmeyi başardı. Mesarya'da nergisler, Panağra Boğazı'nın şabboyları, ebabillerle kırlangıçlar gibi, doğanın aldatmacasına kurban gittiler. Yorgoz'un maroho çiçekleri, daha sararmaya fırsat bulamadan, kahverengine kestiler... Arpalar, göğeremeden sarardı.
Denizin üstündeki buğu, karşı kıyının baharda ayna gibi parlamasını, erkenden "önlemeye başladı... Mehtaplı gecelerde, dağlardan gelen meltem, daha şimdiden, bir miktar kekik, azıcık adaçayı, bolcana da çam kokusu üflüyor. Gece tütenler, Pakistan Geceleri, havayı kokuya boğuyor.
Sari kafalı maviş bir kız çocuğu, annesinden iki tekerlekli bisiklet istiyor. yirmilerinde bir delikanlı, Yine aşık oldu aşkın kendisine...
Bu yıl yaz, ebabillerden "önce geldi...
Gecelerde gümüş sırtlı balıklar, Akdeniz'in yüzeyini yakamozlarla, bir festival şenliğine çevirmek için, çok beklemeyeceklerdir. Eli kulağında... Zeytin yağı ve şarap... O, denizimizin kadim aşk iksiri... Ortaya çıkıp egemenliği ele almak üzeredirler... İçine düşüp, tutsağı olununcaya kadar hissedilmez o duman duman büyü, çok geçmeden sarıverir dört yanımızı... Re minörden giden iki dörtlük şarkılarla hora tepmeye başlarız, birkaç gün içinde... Vücudumuzdan çıkan terin derimize buladığıyla, Akdeniz'in tuzunun birbirine karışması, yakındır elbet...
Bu yıl yaz, ebabilleri aldattı... Arpaları, Şabboyları, nergizleri, marahoları, gecetütenler ve Pakistangeceleri'ni de aldattı yaz, bu yıl... Bu yıl yaz, herkesi, herşeyi aldattı... şimdiden, geldi...
Bu yıl... İsa'dan sonraki, bin dokuzyüz doksan sekizinci sene... Akdeniz'in güneşi, ağır, oynak kalçalı esmer ve fingirdek bir kaltak gibi, oyuna getirdi bizi...
Deniz, belli ki epey kırgın bu aldanıştan, bunaltıcı sıcağın altında durgun ve duru bir göl gibi... Küsmüş! Yaz denizi değil ki bu!... Benim bildiğim yaz aylarında, yaşamın kendisini bir oyun sanan delişmen bir köpek yavrusu gibi, çılgın, zıpırdır bu deniz... Yaz aylarının Akdeniz'i mi bu? Kedi yavrusuna dönmüş! Hayır... Bu aniden bastıran sıcaklara, kendini aldatan güneşe, kendi güneşine alınmış besbelli... Suratını asmış, daha hiçbirşey vermediği yavuklusuna naz eden fettan bir taze gibi, somurtkan, kızgın, kırgın... Ne bir dalga, ne bir meltem! " Püf" demiyor... Acaba güneşe, " Bana mı sordun da böyle kızıştın" diye, sormakta mı ola?!
Deniz ve güneşten başka, nedir ki buralar?
Ve kara zeytin yağı... Ve lahos balığı... Ve kumandaria şarabı ki kralların sofralarını süslemiş, ll Selim'in "ölmeden "önce son kez tadıp, ab- ı hayat sandığı... Ve anason... Ve esmer kadınların, baharat kokulu dolgun vücutları... Ve yasemin... Ve ulu hurmalar... Ve... Ve... Güneş... Akdeniz... Akdeniz... Ve bırazcık sirtaki, çokca karşılama havası... Veeee, Afrodit...
Başka nedir ki buralar?
Bakü petrolü, Ceyhan'a gelecek mi? Holbrook acaba Denktaş'a ne dedi? N'olacak şu AB meselesi? Serdar mı haklı, Eroğlu mu? Mehmetali ne düşünüyor?
Hani o anlıi şanlı Xerkes'ten ne kaldı geriye? Nerede, o hakim-i mutlak Kral Kiniras? Solon'un adına kurulan Soli'nin taşlarına baykuşlar tüneyeli, kaç yüzyıl geçti? Acaba Artemisia'nin kemikleri, nerede çürüdü? Petrol bitecek, Denktaş, Serdar, Mehmetali daha ne kadar yaşayacaklar?
Veee... Acaba kaç gün kaldı, bu satırları yazan kalemin susmasına...
Akdeniz ile güneş, beşbin yıl sonra da devam edecekler, bu sevdayı sürdürmeye... Beşbin yıl "önce de seviştikleri gibi...
Deniz... Ve güneş... Ve meltem... Ve kızgın kum ya da çakıllar... Ve zeytin ağaçları... Ve şarap... Ve lahos balığı ve anason... İşte benim efsanelerim... Başka nedir ki buralar?
Bu yıl yaz, ebabillerden "önce geldi... Kırlangıçları aldattı, şebnemleri kuruttu yaz, bu yıl...Üç beş günde, bizi ezeli ve ebedi bir yazda yaşadığımızı sanır hale soktu...
Akşamları, deniz kıyısında mehtaba ha çıkıldı, ha çıkılacak... Taze hıyar, kuru nane, anason ve iasemin kokuları, zeytin yağına karışacak çok geçmez. Kuru dere yataklarında, boz toprağın üzerinde, birkaç zakkum çiçeği, merhaba diyecekler, öğle güneşine... O sıcakta bir kırlangıç, yumuşamış asfalta pike yapıp, yuvada bekleşen yavruların nevalesini çıkarmaya uğraşacak da akşam üzerleri ebabiller, bir fabrikadan dönen işçiler gibi, kürümle saldıracaklar yuvalarına... Ve belki de o gün, karayılanın biri, o yuvalardan birini ziyaret edip, yuvalıktan çıkarmış olacaktır, kim bilir?!
Parfüm kokulu bir gecede, kara bir çocuk, kara bir kıza, " seni severim" diyecektir, aşkın ne olduğunu bilmeden daha... Bu, kesin! Ve denizin dalgaları yıkayacaktır, yüreklerinin tıpırtısını...
Erken geldi yaz, bu yıl...
Ebabiller de yanıldı, biz de...
Güneş ve deniz... Başka nedir ki buralar?
Afrodit ve Adonis'ten beri, bir güneştir, bir denizdir, bir de aşktır bu ada...
Yaz, erken gelmiş, başımızla beraber...
ADI CEMİLE iDi
Adı, Cemile idi... Ilık Akdeniz'in ortasında, kıyılarındaki kumlar üzerinde, tanrıçalar yaratırdı, köpükler...
Cemile idi adı...
Küçük, kızıl, yumuşaklığını anlamak için dokunmaya gerek olmayan çiçekler gibi, sevda kokardı, insana baygınlılar geçirttirerek...
Yaz günlerinde aşk, gecelerinde ağır baharat; kışlarında filiz, sonbaharlarda ölü doğanın yeniden doğacağına değgin kesin bir ümit, baharlarında sevda tütsüleri fışkırırdı toprağından...
Seyrek yağan yağmurlar altında, yakamozlar yanar, söner; fırtınaları kah Afrika'nın kumlarını, kah Asya'nın serinini getirirlerdi ona, eski ve unutulmaz, antik kutsal sunak günlerinin armağanlarını anımsatırcasına...
Adı, Cemile idi... Cemile idi adı...
Şarapla, zeytinyağı; lagos balığı ile anason, kızarmış patates ile taze hıyarcık ve fesleğen ve sarı nergis ve şabboy ve kırmızı karanfiller ve kocaman mantarlar ve kuşkonmaz otu ve ılgın ve azgan ve aşı rengi toprak... Ve yeniden şarap, yeniden... Ve ille de aşk kokardı, aşk...
Çiçekti... Ana idi... Topraktı... Hepsinin dişi toplamı idi... Cemile idi adı...
Kemer kaşlı, ince belli bir nazenin; ağır kalçalı, kıvrak bir yosma, karasevdalı bir dilberdi... Ne zaman ve nerede kavuşacağı bilinmez yavuklusuna... Ve daha acısı, bilinmezdi kime sevdalandığı da...
Saçları "örgülü, küçük bir kız çocuğu...
Dizleri yara bere içinde, muzır bir oğlan çocuğu...
Sırım gibi kara gözlü bir delikanlı...
Bir köşede, uzakta kalmış güzel ve görkemli günlerin hatırasıyla ölümü beklemekte olan, gözü yaşlı, hüzün yüklü bir ihtiyar...
Torunlarının yaşama zevkine inat, ölmekte olan bir yaşlı kadın... Veya...
Cemile idi adı... Adı Cemile'idi...
Hardal yaprağı ya da karpuz fidesi toprakta sürünen, beyaz üzüm rakısı ya da pestil, yahut da sadece keçi keçi kokan, peynirdi...
Baharda dağlarda kendiliğinden göğermiş fulya çiçeğinin yaprağındaki şebnem, geceleri yağan çiğ, sabahları basan sisti... Kuzuya durmuş koyundu... Çocuğa kalmış tazeydi... Gerdeğe koşan damattı... Afrodit ile Adonis, Zeus ile Kibele, Asena ile Baybars'tı... Hepsiydi...
Duyduğum, gördüğüm, kokladığım, tattığım, dokunduğumdu...
Sevdiğim, öfkelendiğim; güldüğüm, ağladığımdı... Düşündüğüm, kıvandığım, gönendiğimdi...
Sevgilimdi, anamdı, karımdı... Bir türlü vuslata eremediğim sevgilimdi
Daha ne diyeyim?
Hoş bir şakaydı...Cemile idi adı, Cemile'idi...
Daha bıyığım terlemeden uğruna dağlara çıktığım, bir güzel memesi avuçlar gibi tüfek kabzalarına sarıldığımdı... Aşkı tatmadan bir kadının tatlı sözlerinde, uğruna ölümlere gidip geldiğim, öldüğüm, öldürdüğümdü ...
Yazım, sonbaharım, kışım, baharımdı... Hasretim, hırsım, zaafımdı... Aşkımdı... Yanarak suya saldırışım ve bir türlü, kanamadığımdı..
Hep okuyup, bir türlü bitiremediğim kitaptı.... Bir türlü vuslata eremediğim yüzyıllık yavuklumdu... Her saniye görüp, her an özlediğimdi... Batıp çıktığım denizdi, altında ıslandığım yağmurdu, sarılıp kokladığım topraktı,içime çektiğim soluktu, buram buram terlediğim güneşti...
Tarlalardaki gelincik, ovalardaki şabboy, dağlardaki orkide, balkonlardaki fesleğendi... Mazı idi, azgandı, devedikeni idi... Adaçayıydı, kekikti, kazayağı idi... Güldü, karanfildi, yasemindi, cemile çiçeği idi... Dedik ya, adı Cemile'idi... Cemile'idi adı...
Denizden yeni çıkmış, entarisi ıslak bir kızdı... Anadan yeni doğmuş, yağ içinde bar bar bağıran bir bebekti... Hakka yürüyen, sekseninde bir nine idi...
Serçeydi, kerpiç duvarların kovuklarını mekan seçmiş, ebabildi... Mağrur yürüyüşlü bir tarla kuşuydu... Yanık yanık öten bir kınalı keklikti, soyu tüketilmiş bir sülündü, deli deli uçan bir üveyik, yolunu şaşırıp sürüden ayrı düşmüş, fırtınalardan ıslak tüyleri derisine yapışık, tiril tiril titreyen bir yaban kazı, güle bakıp çileyen bülbüldü... Dağların doruklarından Akdeniz'e bakan bir muflondu... Durmadan kaçan bir avdı, usanmadan kovalayan avcıydı...
Özlem, korku ve merakla beklenen bir haberdi... Onu atını çatlatırcasına koşturarak getiren bir tatardı... Kantarmalı bir at, freni hiç boşalmayacak bir posta treni...
Patlayan mermilerin kükürtlü barut kokusu, sevgilinin teninden gelen ıtır, ikisinin karışımı ya da ne biri ne öteki veya dünyanın bütün kokularının hepsi, yahut da hiçbiri...
Hem hiçlikti, hem herşeydi...
Cemile'idi...
Akşamları çıngırak sesleri ile gökyüzünün kızardığı köylerdi... Gecelerinde dumanlar altinda horalar tepilen bir şehirdi... Çınarlar altındaki mezarlıklarda yatanların başuçarındaki upuzun taşlardı, tepeleri sarıklı... Selviydi, çamdı, turunç çiçeğiydi... Rüzgarlarla danseden bulut, kendini salmış, gürül gürül yağan bir yağmurdu... Susuz dereler, kurumuş pınarlar, yanmış ormanlar, tükenmiş tavşanlardı...
Bir dağın tepesinden ovaya inerken, yolun bel verdiği yerde kendini gösterince, insanı hayretler, hayranlık ve sevgi ile burup bırakan, pırıl pırıl ışıklarıyla, gökyüzünün rengini değiştirmiş bir Şehirdi...
Gökten düşen elmaydı...
Vaad edilmiş topraktı...
Tümüydü, hepsiydi... Adı Cemile idi... Cemile idi... Adı...
Yurdumdu, Kıbrıs'tı...
Cemile, hepsi...
Efsanem...
Bin yıllık cemile...
KAYNAKÇA:
Halikarnas Balıkçısı, Altıncı Kıt'a Akdeniz, Bilgi Yayınları
Halikarnas Balıkçısı, Merhaba Anadolu, Bilgi Yayınları
Halikarnas Balıkçısı, Anadolu Tanrıları, Bilgi Yayınları
Sümer, Prof. Dr. Faruk, Oğuzlar ( Türkmenler ), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları
Akurgal, Ord. Prof. Dr. Ekrem, Anadolu KÜLTÜR Tarihi TÜBiTAK Yayınları
A. de la Martin, Osmanlı Tarihi, Sabah Gazetesi Yayınları
B.J. Hammer, Osmanlı Tarihi, Sabah Gazetesi Yayınları
Gunnis Rupert, Historic Cyprus, Cambridge Universitesi Yayınları
Randolph Bernard, Ege Takımadaları
BERATLI Dr. NAZIM, Kıbrıslı Türkler'in Tarihi, Galeri KÜLTÜR Yayınları
Luke Sir Harry, Cyprus, Cambridge Universitesi Yayınları
Gürkan, Haşmet, Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa, Lefkoşa Belediyesi Yayınları
Gürkan Haşmet, Kıbrıs Tarihinden Sayfalar, Nehir Yayınları
Gazioğlu A., Turcs in Cyprus
Gürkan Haşmet, Bir Zamanlar Kıbrıs'ta, CYREP Yayınları
Gürkan, HAŞMET. Tarih İçinde Kıbrıs, Galeri KÜLTÜR Yayınları, Lefkoşa: 2000
TC Başbakanlık Osmanlı Arşivi, 12 No.lu Mihimme Defteri
Fedai H., Fethiye - I Cezire - I Kıbrıs, KKTC KÜLTÜR Bakanlığı Yayınları
Montran Robert, Osmanlı Tarihi,*
Yetkin Prof. Dr. Çetin, Türk Halk Hareketleri ve Devrimleri Tarihi,
Kreienbroek - Sprel, Kürtler,
Carr, Edward Halett. Tarih Nedir? İletişim Yayınları, İstanbul, 1996
Braudel, Fernand. Tarih Üzerine Yazılar. İmge Yayınları. İstanbul: 1992
İbn-i Haldun, Mukaddime, Onur Yayınları, İstanbul
Atsız Yağmur, Bir Hürriyet Havarisinin Sabıka Defteri
Sertoğlu Mithat, Mufassal Osmanlı Tarihi
Fedai, Harid Kıbrıslı Mustafa Baba, Bildiri
Özkan Tuncay, Bir Gizli Servis'in Tarihi, Milliyet Yayınları, İstanbul:1996
Stoddart Dr. Phillip H., Teşkilat - I Mahsusa
Dinamo, Hasan İzzettin, Kutsal İsyan c.l
Orhonlu Prof. Dr. Cengiz, Osmanlı İskan Siyaseti,
Storrs, Sir Ronald , Anılar, Çev. Taçkay Debeş, Mağusa Belediyesi Yayınları
Altan M. Haşim, Kıbrıs Vakıflar Tarihi, Vakiflar İdaresi Yayınları
Kabacalı Alpay, Türkiye'de Siyasal Cinayetler
Mumcu, Uğur, Kazım Karabekir Anlatıyor
A. A. Benningsen - S.E. Wimbush, Sultan Galiev ve Sovyetler Birliğinde Milli Komünizm
Karabekir Kazim, İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihad Terakki Erkanı
İlhan Attila, Sosyalizm Asıl Şimdi
Refik, Prof. Dr. Ahmet, Anadolu'da Türkmen Aşiretleri
Zelyut Rıza, Öz Kaynaklarından Alevilik
Bağışkan Tuncer, Kıbrıs Türk Toplumunda Ölü Gömme Adetleri, KKTC KÜLTÜR Bakanlığı Yayınları
Desem, Arif Hasan Tahsin, Geçmişten Geleceğe Kıbrıs, Işık Kitabevi Yayınları, 1999
Desem, Arif Hasan Tahsin, Bir Sese Hasret, Galeri Kültür Yayınları, 2000
Gazioğlu A., Kıbrıs'ta Türkler,CYREP Yayınları
Yaşın Mehmet, Eski Kıbrıs Şiiri Antolojisi Yapı Kredi Yayınları, Istanbul 1999
Bergil Suat, Doğu Akdeniz'de Bir Uygarlık Adası, Galeri KÜLTÜR Yayınları, Lefkoşa 1996
Samarcic Radovan, Sokollu Mehmet Paşa, Sabah Yayınları, İstanbul:1999
Dostları ilə paylaş: |