DERVİŞ PAŞA’NIN DEDİKLERİ
Peki, bunlar Sunni midirler? Türkmen / yörükleriN iskanını, kendisine verilen bir tümen askerle ve zorla sağlayan Derviş Paşa, anılarında anlatır ki: Anadolu'da bunlar yerleştirildikten sonra, kendilerine " artık tarım yapıp, vergi vereceksiniz. Bunun gibi, artık günde beş vakit namaz kılıp, oruç da tutacaksınız" diye emir verildiğinde; bir süre sonra, devlete bir dilekçe ile baş vuran bir Türkmen kökü, " yan köy yüz, biz ise otuz haneyiz. Oysa hem onlara hem de bize günde beş vakit namaz emrediliyor. Bu adalete sığar mı?" diye ilendiklerinmiştir. Buyrun... Yıl, 1856'lardır...
Kaldı ki; Kıbrıs'a gönderildiği bilinen oymak ve obaların nerde ise tümü, Çaldıran savaşı esnasında, Şah İsmail'in etrafında bulunmuş, Osmanlı'ya karşı Safeviler'in tarafını tutmuştur. Örneğin Şamlular, İran'ın en makbul aşiretidirler. ... Karahacılılar, Çaldıran'da Safevi ordusunun bir kanadını teşkil etmekteydi v.s. Yani, bu ikinci dalganın belki de tümü, Bektaşi'dir.
Şeyh Nazım'ın dedesi Kaytazzade Nazım'ın bir eserinden öğrendiğimize göre, onun cedlerinden Mustafa Baba, bir Bektaşi babasıdır. Onun oğlu derviş Ali, adı üstünde, derviştir. Mustafa Baba'nın 18.yy sonları Lefkoşa'sında yaşadığı anlaşılmaktadır. Demek ki o tarihte, Lefkoşa'da dedesi, babası dervişleri olan bir Bektaşi topluluğu yaşamaktadır. Kendi dedesi bektaşi babası olan Kaytazzade, mevlevilikte karar kılmış ve Mustafa Baba'yı anlatırken, "mevlevi / bektaşi karışımı" tanımını kullanmayı uygun görmüştür. Ama babanın " aşkolsun" diye selamlaşmasını duyup da; ünlü sünni, Şeyhülislam Ebusuut Efendi'nin, " ' aşkolsun, diye selamlaşana ne yapılır?' 'Allahın selamını beğenmediği için, katli vaciptir" fetvasını bilenler, Mustafa Baba'nın, tanrı ile tam da bektaşiliğe yakışır tarzda alay edişini okuyunca, torununun tanımını biraz istifhamla karşılarlar. Ne var ki, bir bektaşi babasının torunu mevlevi olabildiği gibi, onun torununun da Nakşi şeyhi olması, biraz da, adada öndersiz kalan Alevi / Bektaşi kültürün serencamını anlatır.
Bir anlamda, dedeleri Osmanlı ile hiçbir zaman barışamadığı için bu adaya gönderilen bu insanlar, burada devletle barışma kaygısına girdikçe, devletin mezhebine yaklaşmışlardır. Ancak, Mart Dokuzu yalnız Boğaziçi ve Köfünye yani Mezoto köylerinde değil, Gönyeli'de, Doğancı'da ve hemen tüm Türkmen köylerinde yaşamaya, devam etmiştir. Kıbrıs köylerinin mevlitlerinde, " Sordum Sarı Çiçeğe" diye, Pir Sultan Abdal'dan ilahiler okunmaya, devam etmektedir. Uyku gülbankını, bütün orta yaş kuşağı, bilmektedir. Hani o, " yattım sağıma, döndüm soluma" diye giden dua var ya? İşte o, Alevi uyku duasıdır... O yaşlıların gençlere nasihat verirken kullandığı, " aç gözünü, uyandır canını" tekerlemesi var ya hepimizin bildiği, o da dergaha kabul duasının bir bölümüdür...
Şamanizm'den Bektaşilik'e geçmiş olan Atalar Kültü, Ağaç Kültü, Al Basması Geleneği, Su Kültü, Tütsü Geleneği, adada yaşamaya devam ediyorlar. Arkeolog Sn. Tuncer Bağışkan'dan öğrendiğimize göre, 1930'lara kadar adadaki ölü gömme adetleri, Kızılbaş adetleridir. Gönyeli'de, bugün bile Şah İsmail meselleri anlatılmaktadır.
Ve Kıbrıs Türkleri'nin ilk seçimde seçtikleri ilk lider, Ataullah Efendi, ünlü bir bektaşi'dir.
Bilimsel kanıt arayanlar, yukarıda numaralarını verdiğimiz Mühimme Defterleri'ndeki fermanları bulup okusunlar. Ayrıntılar, bu konuyu işleyen kitaplarımızda, bulunabilir. Kıbrıs insanının niçin camii ile arasının olmadığını soranlar, niye ramazan orucu tutmadığını, niçin içkiyi kutsarcasına içtiğini merak edenler, yanlış adreslerde hiç zaman yitirmesinler. Tarihi doğru bilmek, pek çok sorunun yanıtının bulunabileceği, iyi bir adrestir.
Not: TC Başbakanlık Arşivi 12 No.lu Mühimme Defteri, Prof. Cengiz Orhonlu, Osmanli iskan Siyaseti, Prof. Ahmet Refik, Anadolu'da Türkmen Aşiretleri; Riza Zelyut, Alevilik; T. Bağışkan, Kıbrıs Türk Toplumunda Ölü Gömme Adetleri; Arif Hasan Tahsin Desem, Geçmişten Geleceğe Kibris; Prof. Çetin Yetkin, Türk Halk Hareketleri ve Devrimleri Tarihi; A. Gazioğlu, Kıbrıs'ta Türkler; H. Fedai, Fethie-I Cezire- I Kibris ve Kybryslı Mustafa Baba; Dr. N. Beratlı, Kıbrıslı Türkler'in Tarihi c.l adlı eserlerden yararlanılarak yazıldı.
AHi REVAN DEDE VE KIBRIS'IN AHİLERİ
ESKi BiR MAHALLE
Lefkoşa'da, bugün Rum semtinde kalmış olan, Baf Kapısı'nın güneydoğusundaki bir mahallenin adı, şimdilerde Rumlar'ın ağzında, Tabana Mahallesi'dir. Burası, adanın Türkler tarafından ele geçirilmesinden sonra, en eski ve en sürekli sanat erbabı olan, deri işleyicilerin, bir başka deyişle, Debbağ ya da Tabakların çalıştığı Tabakhanesi idi. Bölgenin gerçek adı, Tabakhane Mahallesi'dir.
Mahallenin hemen yanıbaşındaki sur dibinde, Lefkoşa'nın Millet Bahçesi diye anılan, en merkezi parkı vardır. Bu parkta, Debbağ esnafı piri, Ahi Revan Dede'nin türbesi bulunur.
AHiLER
Ahilik, islama geçen Türkler'in, esnaf örgütlenmesinin, yani lonca sisteminin adıdır. Ahiler, belli esnaf gruplarının, çırak, kalfa ve usta olması düzenini, kollayan; ayni meslek grubu içinde dayanışmayı sağlayan fütüvvet ehlinin bir kısmıdır. şimdi okur, bu yeni terimin anlamını merak edecektir. Fütüvvet, islam heterodoksisi içinde, ( yani yerleşik kurallar dışında, islami yorumlanan akımlae) dayanışma ve fetihlerde savaşmayı öngören bir anlayıştır. Bunun temeli, delikanlıların bir birlerine arka çıkmalarına dayanır. Kelime, delikanlı anlamına gelen, "feta"dan türetilmiştir. En büyük "feta" ise, Hz. Ali'dir. Bu bakımdan, fütüvvet ehli, doğal olarak, alevidir. Ahilik, Anadolu'ya gelen Türkmenler arasındaki tek fütüvvet grubu değildir. Rum Gazileri denilen, gezici gaziler, Rum Bacıları diye anılan kadınlar birliği ve Rum Abdalları diye adı geçen, dervişler de Fütüvvet ehlinin, diğer kollarını oluştururlar.
Ahilik, 12.yy'da Anadolu'yu gezen İbn-i Batuta Seyahatnamesi'nde, çok etraflıca anlatıldığına göre, daha o zamandan, Küçük Asya'da önemli bir kurum olarak bulunmaktaydı. Osman Bey'in, kayınbabası ve beyliğin kurulmasında çok önemli bir rol oynayan Şeyh Edebali da bir Ahi ulusudur. l. Murad'a kadar, padişahın da Ahi kabul edildiği bilinmektedir.
Ahilik'in kurucusu, Ahi Evran olup, kendisi 1171 ile 1261 yılları arasında, Hoydan geldiği Kırşehir'de debbağlık yapmakta idi. Bu bakımdan debbağlık, Osmanly sanayii erbabının en "önemli iş koludur. Ahiler arasındaki en "önemli meslektir debba§lik... Beri yandan Kırşehir, ayni zamanda Hacı Bektaş-i Veli'nin, yani Bektaşilik'in de merkezidir.
Dostları ilə paylaş: |