Temmuz ayında, Kıbrıslılar kaydı tutulan ilk genel seçimlerde oy kullanırlar. Türkler, önceden açıkladıkları boykot kararını uygulamazlar ve asıl büyük seçim bölgesi olan Lefkoşa / Girne Seçim Bölgesi'nden, Kamil Paşa'nın kayınbiraderi Köroğluzade Hüseyin Ataullah Efendi, seçimi kazanır. Bu seçim bölgesinden çıkan milletvekilleri, sonraki yıllarda toplum lideri olarak algılanacaklarına göre, Hüseyin Ataullah Efendi de Kıbrıslı Türkler'in ilk lideridir denilebilir.
Yukarıda da söz ettiğimiz gibi, Köroğluzade Hüseyin Ataullah Efendi, sadrazam Kıbrıslı Kamil Paşa'nın, eşinin kardeşidir. Arabahmet Mahallesinden, soylu bir Lefkoşa ailesinin oğlu olan, Ataullah Efendi ünlü Lakadamya Çiftliği'nin de sahibi olup, burada çevre köylüler için açtırdığı fakirhanede kimsesiz yoksullara bakması, çevre köylülere bedava tohumluk, yağ ve un dağıtması, Dillirga'nın islamiyete kazandırılması için buraya camii ve okul yaptırıp, öğretmen ve imamların maaşlarını ödemesi ile de tanınan ünlü bir kişizadeydi. 1895'te kurulan Maarif Encümeni'nin başkanlığını da yapmış bulunan Köroğluzade, çiftliğinde İngiliz valisi ile yaptığı av partileri ile de bilinmekteydi. Söylentiye göre bir defasında, çiftliğinde vali ile dolaşırken, oturup arktan geçen suyu avucu ile içince, vali Sir Hamilton Goold - Adams da ayni biçimde davranmıştır.
SEÇİLMİŞ İLK LİDER BİR BEKTAŞİYDİ...
1915'te ölen halkımızın bu ilk seçilmiş liderinin bir diğer özelliği ise, ünlü bir Bektaşi olmasıdır. Köroğluzade Hüseyin Ataullah Efendi'nin Muharrem orucunu tutan, geleneklerine bağlı bir bektaşi olduğunu, bilmeyen yokmuş. Zaten yaptıkları da meşrebini ele vermiyor mu? Ve 1883'te, henüz kendilerini " Cezire-ı Kıbrıs'ın Müslüman Ahalisi" diye niteleyen atalarımız, toplum liderliğine onu seçmişler. Dinsel bağnazlık sürerken!
Lahavle...
Bu nasıl iş?!
" Hani kanıt?" diyenlere, ithaf olunur...
1930'lara kadar, nerede ise adanın tümünde cenazelerin neden kızılbaş geleneklerine uygun gömüldüğünü merak edenlere de!
Ardımızdan bize sövenlere de selam olunur!
Not: Bu yazı, üstad Haşmet Gürkan'ın Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa isimli eseri ve TC Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Kamil Paşa Evrakı Kataloğu'ndan yararlanılarak yazıldı.
GİZLİ KALMIŞ
İKİ YOLCULUK ÖYKÜSÜ
MUSTAFA KEMAL'İN KIBRIS ZİYARETİ
Hoppala... Bu da nereden çıktı? Öyle ya!
Böyle birşey olsaydı, ekabirimiz bilmez miydi? Memurinimiz bir tatil daha çıktı diye sevinip, sevincinden hora teperekten huzura varıp, hemen bir " Atatürk Günü" tertipletmez miydi? Milletvekillerimiz , Girne Kapısı'ndaki heykelin karşısında, "ihtirama" varmaz mıydı? Bakanlarımız, protokolun en önünde, suratlarına kendilerinin de inanmadığı birer beşuş maske takıp, televizyonlarda görünme ve ne kadar Atatürkçü olduklarını göstererek, iyi saatlerde olsunlara yaranma fırsatını kaçırırlar mıydı?
Bakın size söyleyeyim:
Böyle birşey, oldu...
Kemal Atatürk, Kıbrıs'a gelmiş miydi?
Evet... Buyrun hikayesini, bir defa daha anlatalım. Nasılsa şu sıra seçim meçim yok, belki saray soytarılarının da dikkatini çeker...
20. YÜZYIL BAŞLARINDA
20. yy başlarında,iki toplumsal grup, Devlet - i Ali Osman'ın geleceğinin ne olacağını, herkesten çok dert edinmekle meşguldü. Bunlar, Tıbbıye ve Harbiye öğrencileri idiler. Şundan ki; bu iki mesleğin erbabı, dünyadaki gelişmeleri günü gününe takip etmezlerse işlerini yapamayacaklarından, bütün Osmanlılar, dünyadan bihaber, deyim yerinde iken sanal bir ruhlar alemini yaşam zannetmekteyken, bunlar dünya ile içli dışlı olduklarından, Osmanlı'nın gidişinin gidiş olmadığının ve nuhtemel akıbetin, Anadolu'nun dahi elden gitmesi olacağının bilincinde idiler. Bu bilinç, genç hekimler ile subayların, devleti kurtarmak gibi bir misyonu da sırtlamalarına yol açmış bulunmaktaydı. İttihad Terakki'nin Tıbbıye bahçesinde, tıp öğrencileri tarafından kurulup; Harbiye öğrencileri tarafından geliştirilmesinin nedeni, budur. Balkan isyanlarında, Balkan çetecilerini kovalayan genç subaylar, savaştıkları bu insanları tanımaya çalışırken, ulusçu fikirleri de öğrenirler. Tıpkı, Amerikan Beğımsızlık Savaşı'nda, yardıma giden Fransız askerlerinin, anayurdlarına ulusçu olarak dönmeleri veya Mozambik'te savaşan Portekiz Sömürge birlikleri komutanının, sosyalist oluvermesi gibi...
Bu etkileniş, sadece fikirsel düzeyde kalmaz... Osmanlı subayları, Balkan çetecilerinin, yöntemlerinden de etkilenirler. İttihad Terakki kadrolarının tümünün, Jakoben ve komplocu olmasında, bu gerçeğin de önemli payı vardır. Bunlar arasındai, yalnız Mustafa Kemal grubu sonradan sadece çetecilikle, gerilla taktikleri ile, bir yaea varılamayacağını anlamış ama onlar da her defasında, ötekilerin tepkisi ile karşılaşmışlardır. Örneğin, partinin ikinci kongresinde, asker ile siyaseti ayırmak gerektiğinden dem vuran Mustafa Kemal'in, parti içindeki, konumu bir anda değerden düşmüştür. Veya, Kurtuluş Savaşı esnasında, başlangıçta çok gerekli olan gerilla hareketlerini örgütleyen Çerkez Ethem, artık kesin sonuç aşamasına gelindiğinde, bu işin eski yöntemle olamayacağı, düzenli orduya geçilmesi gerektiği ve kendisi gibi bir eski başçavuşun cephe komutanı olamayacağı kendisine söylenince, Mustafa Kemal'e isyan etmiş, düşman tarafına sürülmüştür. Ve nihayet, 1926'da eski gelenekle bir yere varacağını zanneden eski İttihatçı kadro, Atatürk'ün çok eski ve çok yakın arkadaşı Abdülkadir önderliğinde, kendisini öldürmeye kalkmış ve o parti tarihi kadar eski parti içi tartışma, " Sarı Paşa" nın, tüm kadroyu asması ile sonuçlanmıştır. Zira, Atatürk bir devlet adamıdır öncelikle ve sonra da bir generaldir. Ötekiler ise, sadece inanç sahibi serdengeçtiler...
İyi ama, o cüretin; cumhurbaşkanı'na suikast düzenleyecek gözü karalığın kaynağı nerededir? Gelin hem bunları konuşalım ve hem de size şu Kıbrıs ziyaretinin iç yüzünü anlatayım...
FEDAİ - İ ZABİTAN GRUBU
Öncelikle Rumeli'de örgütlenen İttihad ve Terakki'nin genç subaylar arasındaki gücü, Enver ve Niyazi Beyler'in dağa çıkmasıyla artık iyice ortaya çıkınca, İstanbul onlara karşı bazı önlemler almaya girişir. O dönemde teğmen Atıf'ın, İstanbul'dan hareketi kontrol altına almak için gönderilen Şemsi Paşa'yı daha garda vurması, Balkan Savaşları arasında Yakup Cemil'in Bab-ı Ali Baskını'nda Nazım Paşa'yı vurması, yukarıda adını andığımız Abdülkadir'in gazeteci Ahmet Samam'i vurması gibi olaylar, kendiliğinden gelişen şeyler değillerdirler. Partinin, bu çeşit işleri çevirecek, bir kolu bulunmaktadır:
Teşkilat - ı Mahsusa...
Yani, özel örgüt...
Süleyman Askeri ile Kuşçubaşızade Eşref Sencer'in başında bulunduğu bu örgütün, partinin bütün gizli işlerini düzenlediği, bu gibi suikastlar yanında , gerilla hareketlerini de örgütlediği bilinir. Teşkilat-ı Mahsusa'nın, en tehlikeli görevleri yerine getirecek, bir de vurucu kuvveti, yani tetikçiler grubu da vardır ki; mensupları, genç subaylardır. Örgütün iki kurucusundan Süleyman Askeri, l. Dünya Savaşı esnasında ölmüştür ama ikincisi, Eşref Kuşçubaşı, sonradan uzun yıllar yaşamış ve bazı yazarlara, teşkilat ile ilgili bilgiler de vermiş, anılarını yazmış ama yayınlatmamıştır. Onun verdiği, 1910 yılına ait Fedai-i Zabitan listesindeki en önemli isim, Kolağası Mustafa Kemal'dir.
Kaldı ki, 1908'de Enver Bey dağa çıktığı esnada, Mustafa Kemal'in Selanik - Manastır tren hattı Müfettişi olduğu, dağdakilerin iaşesinin onun tarafından sağlandığı da bilinir ama pek konuşulmaz. Bunun konuşulması, başlangıçta parti içi muhalif olduğu için Enver'in; sonradan da İttihatçılar halk nezdinde itibar yitirdiği için, kendinin işine gelmemiş olsa gerek. Bugünün kimi tarihçilerinin, Mustafa Kemal'in parti içindeki rolünün ve Enver ile çekişmesinin, abartıldığı, aslında onun henüz küçük bir subay olduğu bu dönemde, etkisiz bir insan olduğuna değgin iddialarının, Teşkilat-ı Mahsusa incelendiği zaman, yersiz olduğu görülür. İttihadı Terakki'nin zaten küçük subayların partisi olduğu gerçeği bir yana, Mustafa Kemal'in, parti içindeki üç otoriteden biri olan Cemal Paşa'ya çok yakın, çok etkili bir Enver / Talat muhalifi olduğu görülür. İyi ki de öyle imiş...
Bu önemin bir kanıtı, Trablusgarb savaşına giden, partinin en seçkin asker kadrosunun içinde, onun da bulunmasıdır. Trablusgarb kadrosu, kimlerdir?
Enver Paşa (Teşkilat'ın kumandanı), Halil Paşa (Enver'in amcası), Süleyman Askeri (Teşkilat'ın kurucusu), Nuri Paşa (Enver'in kardeşi),Fethi Okyar (Partinin genel sekreterliğini de yapmış sonradan TC Başbakanı) ve Mustafa Kemal!
Bu nasıl önemsiz adam?
Dostları ilə paylaş: |