PİRİ PAŞA'NIN HAYIRLI TORUNU
ÇALDIRAN'DA BİR TÜRKMEN BEYİ
Yavuz'un Çaldıran Seferi esnasında, yeniçerilerin savaşa girmeye çok gönüllü olmadıkları, bilinmeyen birşey, değildir. Padişahın ünlü " beni sevenler, arkamdan gelsin. Sevmeyenler, karılarının koynuna dönebilir" lafı, sipahilere edilmiştir ama yeniçerilerin, sultanın çadırını taşa, oka tutmaya varan hoşnutsuzluk gösterileri arasında savaşa gidildiği, biliniyor. Büyük ihtimalle bu hoşnutsuzlukta, Safevi ordusunun da yeniçeriler gibi Bektaşi olmasının, büyük rolü vardır. Öte yandan, Safevi ordusunun bütün önemli liderlerinin Anadolu'dan giden Türkmen beyleri olması, Yavuz'un Çaldıran macerasının, Yıldırım'ın Ankara serüvenine dönmesi olasılığını da çok artırmaktaydı. Yıldırım gibi, Yavuz'un da bu Türk ile Türk'ün savaşındaki en önemli, destekçisi, Sırp birlikleri idi...
İki ordu, uzun bir yürüyüşten sonra Çaldıran ovasında karşılaştıklarında, Şah İsmail mevzilenmiş, Osmanlı sultanını beklemekteydi. Yanındaki Türkmen beylerinden, karşı sırtlardan inen Osmanlı kuvvetlerinin tuğlarına bakarak, kimin kim olduğunu, gücünün ne kadar olduğunu, nereye, nasıl yerleştiğini, bir bir öğrenmekteydi. Yani, gerek savaş meydanının önceden tutulmuş olması, gerek Osmanlı'nın gücünün büyüklüğünün adeta birliklerin sayılarak saptanmış olması ve gerekse birliklerin yerleşme biçimlerinden, savaşın hangi taktiklerle yürütüleceğinin anlaşılmış olması dolayısıyla, Şah İsmail, Yavuz'a oranla daha avantajlı bir durumda idi... Bir küçük ayrıntı hariç:
İki ordu, ikindi vakti karşılaşmışlardı. Yerleşik Osmanlı savaş taktiğini bilen Türkmen beyleri, Şaha, Sultan'ın geceyi istirahatle geçirip, ancak sabaha savaşa girişeceğini söylediler.
BALTANIN SAPI DA AĞAÇ DEĞİL Mİ
O anda, cephenin karşı yanında, Sultan l. Selim de savaş divanını toplamış, ne yapmak gerektiğini tartışmaktadır.Divan üyelerinden, bir tek defterdar Piri Efendi, Türkmenlerin ne beklediğini hesap edip, hemen savaşa girilmesini ileri sürer. Padişah, onu takdir eder ve savaş ertesi güne bırakılmaz. Bu tavır, savaşın Osmanlılar lehine sonuçlanmasına yol açar. Piri Efendi, haklı çıkmıştır. Ağacın kesildikçe, baltanın sapının odun olmasına içerlemesi örneğindeki gibi, Türkmenler'i bir Türkmen olan Piri Efendi ile yine bir Türkmen'den doğan tek Osmanlı Padişahı olan Yavuz, anlamış ve yenmişlerdir.
TÜRKMEN'DEN VEZİR OLUR MU
Osmanlı ordusu, Tebriz'e kadar gider; Nahçevan'da, Dağlık Karabağ'da dolanır ve dönüşe geçer. Amasya'ya gelindiğinde, sultan, Piri Efendi'yi yanına çağırır ve vezir yapar. Bunun üzerine yeniçeriler, ll. Bayezit'in " Türk'ten vezir olmaz" yollu fermenını anımsatarak, isyan ederler. Yavuz'un çadırı, bir kez daha başına yıkılır. Ama o kararından dönmez.
O dönem, halk arasındaki en önemli beddua : " Dilerim Allah'tan, seni Yavuz'a sadrazam yapsın" dır. Zira, bu celalli padişaha sadrazam dayanmamaktadır. Mısır Seferi dönüşü, ordunun önünde sohbet ederek giderken, kendisini eleştiren sadrazam Yunus Paşa'nın, bir vuruşta kafasını kesmiş; divanda fikrini beğenmediği bir başka sadrazamı oracıkta kendisi bıçaklamış, bir hoş adamdır Yavuz... Hiç birşey yapmazsa, sadrazamı aklına estikçe tekme tokat döven bir padişahtır. Hoş bu babda, Yavuz türünün tek örneği de değildir. Fatih Sultan Mehmet'in de kafasını bozan Mahmut Paşa'yı sopa ile evire çevire dövüp, aylarca yataktan çıkamayıp, kan işemesine neden olduğu, bilinir. Yavuz'un dedesinden farkı, sağ da bırakmaması.
BİR SAAT ÖNCE OLSA
İşte bu Yavuz, sonunda aklını çok beğendiği ve kendisinin paşa yaptığı Piri Paşa'yı, sadrazam da yapar. Saray çevreleri, " Türk'ün" de sonunun geldiğini düşünerek, pek bir keyiflenirler. Ne var ki Piri Mehmet Paşa, Yavuz'un son sadrazamı olduğu gibi, Kanuni'nin de ilk sadrazamı olmayı, yani Yavuz'dan fazla yaşamayı becerir. Rivayet olunur ki, günün birinde, Yavuz bunu yine altına almış, Allah yarattı demeden, yumruklamaktayken, paşa:
" Ey ulu hünkarım" demiş, " Allah da kul da bilir ki, bana emri hak sizin mübarek ellerinizle vaki olacaktır. Bir saat evvel vaki olsa da bu kulunuz da, erken kurtulsa..."
Yavuz, bu sözler üzerine, sadrazamı çiğnemeyi bırakıp, bir vakit gülmüş. Sonra da:
" Ey Türk" demiş, " benim de maksudum odur. Seni hakk tealaya kavuşturmak, çok kolay. İş o ki, aklı senden yararlı birini bulamamaktayım!"
PİRİ PAŞA LEFKE'DE NE ARIYOR
İşte bu Piri Paşa'nın torunu olan, Ebubekir Bey, adanın fethi esnasında, ordu kumandanlarından bir olarak savaşa katılır ve fetihten sonra, Baf Sancak Beyi olur. Sancağını teftiş ederken, Lefke'ye geldiğinde, Latin döneminde harap olmuş eski bir ortodoks kilisesine rastlar. Bu eski mabedi tamir ettirip, yaşaması için dedesinin adına, pek çok mal vakfeder. Buraya dedesi adına bir de medrese açar. Lefke Piri Paşa Camii ve Medresesi...
TORUN HAYIRLI AMA
Ebubekir Bey'in, 1580'lerde yaptırdığı ve 1999' a kadar ayakta kalan minare, her nedense, buraya Türkiye'den getirilmiş imamın aklına uyularak yıkılıp, yerine kesme taştan bir ucube yapılmaktadır. Zavallı Ebubekir Bey, dedesi adına allaha havale ettiği eseri, korumak üzere allah adına yola çıkanların, dört asır sonra, akıl düzeyinin bu olacağını, nereden bilsin?
Piri Paşa'nın bugün Lefke'de yaşamakta olan bir kısım torunları da İngiliz döneminde Sir Münir marifetiyle, vakıflar ile mütevellilerinin ilişkisi kesilmiş olduğu için, dedelerinin hatırasını unuttuklarından, ne camiiye, ne medreseye ne de vakfa sahip çıkamazlar.
Osmanlı tarihinin en önemli devlet adamlarından bir olan Piri Paşa'nın anısı, Lefke'de adıyla birlikte yaşarken, Turizm Bakanlığı'mızın camiiyi anlatan broşüründe, avludaki bir mezarda yatan, 19.yy'da adaya vergi toplamaya gelip, Lefke'de şüpheli bir biçimde ölen Mir-i Miran Osman Paşa ile koskoca Sadrazam Ramazanoğlu Piri Mehmet Paşa birbirine karıştırılır.
Oysa biri en alt rütbeden paşa olup, belki de sıradan bir dönme... Ötekisi ise, en üst rütbeden sadrazam olup, soyu Oğuz Han'a kadar sürülebilecek, Oğuzlar'ın Üçok Kolu'nun da beyi olan, bir Türkmen Beyi!
Not: Bu konuda daha fazla bilgi için, Kıbrıslı Türkler'in Tarihi isimli araştırmamıza başvurulabilir.
Dostları ilə paylaş: |