El-MÎZÂn fî tefsîR-İl kur'ÂN cilt: 4 Âl-i İmrân Sûresi'nin Devamı ve Nisa Suresi



Yüklə 2,2 Mb.
səhifə60/77
tarix30.07.2018
ölçüsü2,2 Mb.
#64211
1   ...   56   57   58   59   60   61   62   63   ...   77

ayetlerİn AÇIKLAMAsı


Okuduğumuz ayetlerle daha önceki ayetler arasında az da olsa bir benzerlik var. Çünkü bu ayetlerde batıl yollarla mal yemek yasaklanırken daha önceki ayetlerde baskı ve kural çiğneme yolu ile kadınların mehirlerinin yenmesi yasaklanıyordu. Buna göre bu ayetlerde özelden genele geçiş vardır.

"Ey inananlar!... aranızda mallarınızı batıl (haksız ve haram yol) ile yemeyin." Ayetin orijinalinde geçen "te'kulu" fiilinin mastarı olan "ekl=yemek" kelimesinin anlamı herkesçe bilinmekte ve örneğin gıda maddelerini ağza koyup yutmak suretiyle tüketmek demektir. Kelimede ele geçirip tüketmek anlamı olduğu için Araplar, "Ekelet-in naru el-hatebe=ateş odunu yedi." derler. Bu ifadede ateşin odunu yakarak yok etmesi, bir gıda maddesini ağzına koyup yutan kimsenin o maddeyi tüketmesine benzetiliyor.

Bunun yanında yine Araplar, "Ekele fulanun el-male=falanca şu malı yedi." derler. Yani adam o malı ele geçirerek onda tasarrufta bulundu. Bu ifade ile kelimenin sözlük anlamı arasındaki bağlantı şudur: Nesneleri tasarruf altına almanın temel amacı onlarla beslenmektir. Çünkü beslenme insanın varlığını sürdürmesinde en büyük ve vazgeçilmez ihtiyaçtır. Bu yüzden bir malda tasarrufta bulunmak eylemi "yemek" fiili ile ifade edilmiştir. Yalnız her tasarruf bu anlama gelmez. Sadece mülkiyeti ele geçirme gibi yollarla başkasının el koymasına imkan bırakmayacak şekilde mala el koyma biçimindeki tasarruf bu anlama gelir. Sanki adam mala egemen olup onda tasarrufta bulunmakla tıpkı gıda maddesini yiyenin bu maddeyi tüketmesi gibi söz konusu malı tüketiyor.

Ayette geçen "batıl" kelimesi, doğru ve akla uygun bir maksadı içermeyen hareket demektir. Ayette geçen "ticaret" kelimesi ise kâr maksadı ile sermaye üzerinde tasarruf etmek demektir. Râgıp el-İsfa-hanî, el-Müfredat adlı eserinde kelimenin bu anlamına değindikten sonra, "Arapça'da 'ta' harfinden sonra 'cim' harfinin kullanıldığı bun-dan başka bir kelime yoktur." diyor. Dolayısıyla bu kelime hem sat-mayı, hem de satın almayı içeren muamele için kullanılır.

Okuduğumuz ayetlerin birincisinde, "mallarınızı batıl ile yemeyin." ifadesi, "aranızda" kaydı ile kayıtlandırılıyor. Adamların malın başında toplanmaları ve onu aralarına almaları anlamını veren bu kayıt, yasaklanan mal yeme eyleminin adamlar arasında dolaştırılması ve el değiştirilmesi suretiyle birinden diğerine geçmesi durumunda gerçekleşmesine işaret veya delâlet anlamı taşıyor. "Aranızda mallarınızı... yemeyin." ifadesinin "batıl" kaydı ile kayıtlandıktan sonraki anlamı, topluma mutluluk ve başarı sağlamayan, tersine onu huzursuzluğa ve helâke sürükleyen, mal ile ilgili el değiştirici işlemleri yasaklamaktır. Bunlar dinin batıl saydığı işlemlerdir; faizcilik, kumar; çakıl taşları ve hurma çekirdekleri ile satış yapmak gibi aldatıcı satışlardır. [Satılan veya karşılığında verilecek şey, iki taraf veya bir taraf için belli olmazsa, örneğin atılan çakıl taşlar ve hurma çekirdekleri hangi cinsin üzerine düşerse, belli miktar para karşılığında alıcıya verilmesi gibi yapılan muamelelere "gararî=aldatıcı muameleler" denir.]

Buna göre, "Karşılıklı rızayla yapılan ticaret müstesna." ifadesinin oluşturduğu istisna, munkatı=kopuk istisnadır; yani istisna edilen şey, kendisinden istisna yapılanın cinsinden değildir. Bu istisnaya, beliren bir kuşkuyu gidermek amacı ile yer veriliyor. Batıl yöntemlerle mal yeme eylemi yasaklanınca -ki, düzeni bozuk toplumda görülen ve malların elden ele geçmesini sağlayan faizcilik, aldatıcı satışlar ve kumar gibi işlemler şeriata göre batıldır- bu durumun toplumun temellerini sarsacağı, onu parçalayacağı ve bu yüzden insanların mahvolacağı sanılabilir.

İşte bu kuşkuya cevap olsun diye toplumun birliğini pekiştirecek, omurgasını dik tutacak ve istikametini koruyacak işlem türünün ne olduğu bildiriliyor. Bu işlem türü ise, karşılıklı rızaya dayanan, toplumun ihtiyacını karşılayıcı, sağlıklı bir işlem türü olan ticarettir.

Bu istisna, şu ayetteki istisnanın bir benzeridir: "O gün ne mal fayda verir ve ne de evlat. Temiz bir kalple Allah'ın huzuruna gelen hariç." (Şuarâ, 89) Bu ayette kıyamet günü malın ve evlatların insana fayda vermeyecekleri vurgulandığı için o gün başarı ve kurtuluşun asla söz konusu olamayacağı akla gelebilir. Çünkü insana en çok faydalı olan varlıklar mal ve evlatlardır. Bunlar hesaptan düşüp etkisini kaybedince, ortada ümitsizlikten başka bir şey kalmaz. İşte bu yüzden bu şüpheye cevap verilerek orada tam anlamı ile faydalı olan başka bir şeyin olduğu da bildiriliyor. Yalnız bu çok faydalı şey, mal ve evlat cinsinden bir şey değildir; o şey temiz bir kalptir.

Anlattığımız şekilde buradaki istisnanın munkatı=kopuk istisna türünden olması ayetin akışına ve de "batıl ile" kaydının aslî bir kayıt olmasına uygun düşer. Tıpkı şu ayetteki batıl kaydı gibi: "Mallarınızı aranızda batılla (haksızlıkla) yemeyin ve bile bile insanların mallarından bir bölümünü yemeniz için onları hâkimlere aktarmayınız." (Bakara, 188) Buna göre bu ayete mülkiyeti gerektiren ve malda tasarruf yetkisini sağlayan ticaret dışındaki örneğin hibe, mehir verme, sulh yapma (anlaşma), cüâle (mükâfat vaadinde bulunarak bir şey vermek) ve miras gibi diğer doğru işlemler ve meşru işler aracılığıyla bir sınırlandırma getirilemez.

Bazılarının dediğine göre ise buradaki istisna, muttasıl istisnadır. Yani istisna edilen şey, kendisinden istisna edilen şeyin cinsindendir ve "batıl ile" kaydı da açıklama amaçlı bir kayıttır; kendisinden istisna yapılan şeyin, istisnanın çıkışından ve yasağın konmasından sonraki durumunu belirtmek için getirilmiştir. Buna göre ayetin anlamı şudur: Mallarınızı aranızda sadece karşılıklı rızaya dayalı ticaret yolu ile yiyin. Çünkü eğer mallarınızı ticaret dışı bir yöntemle yerseniz, bu batıl yoldan mal yemek olur ki, bu da yasaklanmıştır. Bu ifade tıpkı, "Yetimi haksız yere dövmeyin, sadece terbiye etmek için dövün." demek gibidir. Bu ifade tarzı, her ne kadar dil bilginleri tarafından bilinen ve geçerli sayılan bir ifade tarzıdır; ancak daha önce dediğimiz gibi istisnanın munkatı=kopuk istisna olması ayetin akışına daha uygundur.

Bazılarına göre buradaki yasaklamanın maksadı, malın Allah'ın rızasına aykırı biçimde kullanılmasının men edilmesi ve "ticaret"ten de maksat, malın Allah'ın rızasına uygun tarzda kullanılmasıdır.

Bazılarına göre de bu ayet başkasının malının karşılıksız olarak yenmesini mutlak anlamda yasaklıyor. Nitekim bu ayet indikten sonra Müslümanlar bir başkasının evinde yemek yemekten çekinmeye başladırlar. Bunun üzerine bu ayet Nûr suresindeki şu ayetle neshedildi: "Sizler de evlatlarınızın, babalarınızın... evlerinde bir arada veya ayrı ayrı yemek yiyebilirsiniz." (Nûr, 61) Fakat yukarda anlatıldığı gibi bu ayet bu tür anlamlara elverişli değildir.

Bu ayet hakkında yapılan bir garip tefsir daha vardır. Buna göre ayetteki istisna muttasıldır ve "batıl ile" kaydı da ihtirazî (kastedilmeyen şeyleri çıkaran) bir kayıttır. Bu yorumun sahibi görüşünü şöyle savunuyor: "Bu ayetteki batıldan maksat, bir malı denk karşılığını vermeksizin yemektir. Kendisinden istisna yapılan cümle, başkasının malını batıl yöntemlerle ve karşılığını vermeksizin almanın yasaklığına delâlet eder. Sonra bu cümleden ticaret istisna edilmiştir. Bu istisna, ticaret kapsamına giren işlemlerin çoğunluğunun batıl unsurlar içermelerine rağmen yapılmıştır. Çünkü bir malın bedelini o malın gerçek değerine denk olacak şekilde doğru bir ölçü ile belirlemek, imkânsız değilse de son derece zordur.

Dolayısıyla bu istisnadan maksat, alınıp verilen mallardan birinin diğerinden daha büyük olduğu durumlarda ve yine genelde tüccarın sattığı malı allayıp pullamakta; aldatmaya, kandırmacaya ve hileye başvurmaksızın güzel sözlerle onu benimsetme hususundaki ustalığı, beceriliği ve benzeri birtakım nedenler sonucu gerçekleşen değiş to-kuşlarda, şeriatın müsamaha göstermesi ve bu tür ticaretleri geçerli saymasıdır.

Bunların hepsi ticaretteki batıl yöntemlerdir. Şeriat Müslümanlara müsamahalı davranmak ve kolaylık göstermek gayesi ile bunları mubah kıldı. Eğer ayetteki istisna ile bunlar caiz sayılmasaydı, hiçbir Müslüman ticarete rağbet etmez, o zaman da İslâm toplumunun düzeni altüst olurdu." Özetle nakledilen alıntı burada sona erdi.

Daha önce söylediklerimiz, bu görüşün yanlışlığını açıkça ortaya koyar. Çünkü "batıl" sözlük anlamı ile kendisinden beklenen sonucu veremeyen şey demektir. Satıştan ve ticaretten beklenen sonuç ise; iki malı değiştirmek, onların mülkiyetlerini başkalaştırmaktır. Bu işlem, tarafların birbirlerinin malına olan ihtiyacını karşılaması ve alış veriş yaparak her iki tarafın kendi arzu ettiğine kavuşması, istediğini elde etmesi amacıyla yapılır. Bu maksat, her iki malın değerinde denklik sağlamak yolu ile gerçekleşeceği gibi az malın çok olan malın karşılığı sayılması ile de gerçekleşebilir. Çok olan malın az olan mala karşılık sayılması için de, az olan mala o mala talip olanın isteği, rağbeti veya çok olan mala denk olmayı sağlayan başka bir çıkarı eklenmelidir. Bütün bunların göstergesi ise tarafların rızasıdır. Karşılıklı rıza meydana geldiği takdirde yapılan mal değişimi kesinlikle batıl sayılamaz.

Üstelik Kur'an'ın üslûbunu ve açıklamadaki yöntemlerini iyi bilen-ler onun bir şeyi batıl saydıktan sonra dönüp onu emretmesinin, insanları ona yönlendirmesinin imkânsız olduğunda şüphe etmezler. Nitekim şu ayette Kur'an'ın bu niteliği şöyle vurgulanıyor: "(Kur'an, insanları) hakka ve doğru yola iletir." (Ahkaf, 30) İnsanları batıla yönelten bir kaynak, hiç hakka iletici olabilir mi?

Ayrıca, bu tefsir tarzının bir gereği olarak şöyle demek gerekir: İnsan fıtratı tarafından mallarda değişime muhtaç olduğuna gerçek anlamda yönlendirilir; arkasından mallarda olacak değişimin dengeli olması gerektiğine yine gerçek anlamda yönlendirilir ve sonra da bu yönlendirmelerin gerçek anlamda ihtiyaç giderici olmaması sebebi ile ona bir miktar batılın eklenmiş olması gerekir. Hâlbuki fıtratın, kendi ihtiyacını karşılamakta yeterli olmayacak, o ihtiyacın sadece bazı unsurlarına cevap verecek bir şeye yönelmesi düşünülebilir mi? İnsan fıtratının batıla yönelmesi mümkün olabilir mi? Acaba davranışlarda hak ile batılı birbirinden ayıran kriter, fıtratın o davranışa yönelip yönelmemesi değil midir? Buna göre, bu ayetteki istisnayı "muttasıl istisna" sayanların, "batıl ile" ifadesini açıklayıcı bir kayıt saymaları kaçınılmazdır.

Bundan da daha acayip bir tefsir tarzı bazı tefsircilerden nakledilen şu görüştür: Bu ayette yapılan munkatı=kopuk istisnanın nüktesi, dünyadaki bütün ticari faaliyetlerin ve o nitelikteki bütün işlerin batıl kapsamına girmesine işaret etmektir. Çünkü bunlar kalıcı olmayan, gelip geçici faaliyetlerdir. Buna göre aklı başında kimselerin daha hayırlı ve kalıcı olan ahirete hazırlanmayı ihmal ederek bu tür faaliyetlerle meşgul olmaları doğru değildir. Tefsircinin görüşü özetle budur.

Ancak bu görüş de yanlıştır. Çünkü bu tefsir tarzının doğruluğu farz edilse bile, değinilen husus, munkatı istisnaya değil, muttasıl istisnaya ilişkin nükte olur. Üstelik bu manevî gerçekler ancak şu tür ayetler hakkında söylenebilirler: "Şu dünya hayatı eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu, işte asıl hayat odur." (Ankebut, 64) "Sizin yanınızda bulunan (dünya malı) tükenir. Allah'ın yanında bulunan ise kalıcıdır." (Nahl, 96) "De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden de, ticaretten de hayırlıdır." (Cum'a, 11) Bu nüktenin incelediğimiz ayet için geçerli sayılması batılın meşru edilmiş olmasını gerektirir. Oysa ne şekilde olursa olsun, Kur'an batılı serbest bırakmış olmaktan münezzehtir.



"Kendinizi öldürmeyin..." Bu cümlenin ilk bakışta, insanın kendi kendini öldürmesini yasakladığı anlaşılır. Fakat ne var ki, "Aranızda mallarınızı batıl ile yemeyin." cümlesinin arkasında yer aldığını göz önüne almak gerekir. Görüldüğü gibi bu ikinci cümleden anlaşıldığına göre, bütün müminler bir tek kişi gibi kabul edilmiş ve bunların batıl olmayan yöntemlerle yenmesi gereken malları vardır. Dolayısıyla bu ifade tarzı, muhtemelen şuna işaret veya delâlet eder ki, buradaki insan topluluğundan maksat İslâm toplumunun fertlerinin bütünüdür. Bu toplumun nüfusu bir tek kişi gibi farz edilmiş, her tek kişinin kişiliği diğerinin kişiliği sayılmıştır. Böyle bir toplumda insanın kendi kişiliği, kendi kişiliği olduğu gibi başkasının kişiliği de insanın kendi kişiliği olmuştur. O zaman insan kendini de öldürse veya başkasını da öldürse, aslında kendi kendini öldürmüş olur. Bu bakış açısına göre bu cümle yani, "Kendinizi öldürmeyin." cümlesi, hem insanın kendi kendisini öldürmesi demek olan intihar etmeyi, hem de başka bir mümini öldürmeyi kapsamına alan mutlak bir ifadedir.

Bu cümlenin devamı olan "Allah, hiç şüphesiz size karşı merhametlidir." cümlesi göz önünde bulundurularak şöyle bir sonuca varılabilir: Bu ayette yasaklanan kendini öldürmekten maksat, insanın kendini ölüm tehlikesine atmasını ve nefsin öldürülmesiyle sonuçlanan helâk edici olaylara sebep olmasını kapsayan davranışlardır. Çünkü kendini öldürme yasağının Allah'ın rahmeti ile gerekçelendirilmesi, bu anlama uygundur ve bu uygunluk açıktır. Ayetin genel ve geniş kapsamlı oluşu da bu yoruma güç katmaktadır. Aynı zamanda bu uygunluk "Allah, hiç şüphesiz size karşı merhametlidir." cümlesinin sadece "Kendinizi öldürmeyin." ifadesinin gerekçesi olmasını teyit etmektedir.

"Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa..." Ayetin orijinalinde geçen "udvan=saldırganlık" kelimesi mutlak anlamda tecavüz demektir. Bu tecavüz ister övülen ve caiz görülen tecavüz olsun, isterse kınanan ve sakıncalı görülen türden bir tecavüz olsun. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "Artık zalimlerden başkasına karşı tecavüz (saldırganlık) yoktur." (Bakara, 193) "İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve saldırganlık üzerinde yardımlaşmayın." (Mâide, 2) Saldırganlık (udvan) kavramı zulümden daha geniş kapsamlıdır. Bu ayetteki anlamı, yüce Allah'ın koyduğu sınırları aşmaktır. Ayetin orijinalinde geçen "nuslîhi naren" cümlesi ise ateşte yakmak demektir.

Ayette işaret edatı olan "zalike" kelimesi bulunduğu için müminlere yönelik hitaptan Peygamber efendimize (s.a.a) hitaba dönüş vardır. [Ayette peygamber hitap alınarak, "Kim haddi aşarak... onu ateşte ya-karız" buyuruluyor.] Bu muhatap değiştirmede şuna işaret ediliyor: Müminlerden kim bu günahı işlerse -ki, onlar bir tek kişi gibidirler ve bir kişinin kendini yok etmeyi istemesi kendisine yaraşmaz- o kişi mü-minlerden değildir. Buna göre ona verilecek cezadan söz edilirken mü-minlere hitap edilmez, Peygambere hitap edilir. Çünkü Peygamber hem müminler, hem de müminler dışında kalan insanlar konusunda muhatap tutulur. Bu gerekçe ile "Kim haddi aşarak ve zulmederek bu-nu yaparsa, yakın zamanda onu ateşte yakarız." denilerek genel bir ifade tarzı kullanıldı; "İçinizden kim böyle yaparsa" denmedi.

Bu ayetin son cümlesi olan "Bu ise, Allah'a çok kolaydır." cümlesi, işaret edatı olan "zalike=o" ile insan öldürme yasağına işaret edilmiş olması ihtimalini teyit etmektedir. Bu yorum "Allah, hiç şüphesiz size karşı merhametlidir." ifadesinin sadece adam öldürme yasağını gerekçelendirmeye yönelik olduğunu kabul etmeye dayalıdır. Çünkü iki bağlama cümlesi arasında tam bir uyum vardır. Buna göre ayetten anlaşılan şudur: "Yüce Allah size acıdığı için, merhamet ettiği için kendinizi öldürmenizi yasaklıyor. Yoksa içinizden birini öldüren kimseyi ateşe atarak cezalandırmak onun için, hiçbir zorluğu olmayan, kolay bir iştir." Bununla birlikte ayetlerin son cümlelerindeki gerekçelendirmenin ve tehdidin ilk ayetin iki şıkkına yani hem batıl usullerle mal yeme yasağına, hem de adam öldürme yasağına yönelik olması hiçbir sakınca doğurmaz.

Bazıları bu cümlelerdeki gerekçelendirmenin ve tehdidin veya sadece tehdidin, surenin başından bu ayete kadar sayılmış olan bütün yasaklara yönelik olduğunu söylemişlerdir. Başka bazıları da bu gerekçelendirmenin ve tehdidin bu suredeki "Ey inananlar! Kadınların mallarını miras almanız size helâl değildir." (19) ayetinden bu ayete kadar dile getirilen yasakların tümüne işaret ettiğini ileri sürmüşlerdir. Çünkü bunlara göre sözü edilen ayetlerde yer alan yasaklarla ilgili cezalar bu cümlelerde zikredilmiş değildir. Ancak bu görüşleri muteber saymanın hiçbir delili yoktur.



"Allah, hiç şüphesiz size karşı merhametlidir." cümlesindeki üçüncü şahıs zamiri, "Yakın zamanda onu ateşte yakarız." cümlesindeki birinci şahıs zamirine dönüştürülüyor. Bu zamir değişikliği "zalike" işaret edatı ile müminlere yönelik hitaptan Peygamber Efendimize (s.a.a) yönelik hitaba dönülmesine bağlıdır. Arkasından da "Bu, Allah'a çok kolaydır." cümlesi ile üçüncü şahsa dönülmesinde, gerekçelendirmeye yönelik bir işaret vardır. Yani bunu yapmak O'nun için kolaydır. Çünkü O, şanı yüce olan Allah'tır.

Yüklə 2,2 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   56   57   58   59   60   61   62   63   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin