Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹


{Sitâyiş i sandûka i cevâhir i ibret-nümâ}



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə27/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   74

{Sitâyiş i sandûka i cevâhir i ibret-nümâ}: Bir küçük pîştahta i sadefkârî çıkdı. Ve yedi yerden kilidli ve mühürlü, miftâhı olmadığından üstâdlar açmağa kasd etdiklerinde ahâlî i Bitlîs rızâ ver­mediler. Vanlılar elbette açılsın dediler. Hâh-nâ-hâh açdılar. Azamet i Hudâ, içinde kâmil yedi yüz kıt‘a la‘l i Bedahşân ı âbdâr ve üç yüz kıt‘a yâkût ı ah­mer ve yâkût ı asfer ve yâkût ı kebûtî ve kâmil üç bin kıt‘a pîrûze i Nişâbûrî ve altı aded pîrûze hançer kabzası ve yedi aded yine fîrûzeden şerbet kâsesi ve yedi dane yine pîrûzeden fincân ve üç aded zümür­rüd fincân ve bir zümürrüd sorhdân ve altı aded akîk kâse ve yedi dane seylân tabak, bunlar cümle mezkûr cevâhirlerden olup yine cümle murassa‘ idi. Ve cümle iki yüz kırk beş kıt‘a elmas-ı serendilî bir hücrecikden çıkdı. Cümlesi hâtem idi. Ammâ bir sarı kutu içinde yetmiş kıt‘a hâtemsiz elmaslar var idi kim her biri birer şeb-çerâğ-misâl Rûm harâcı değer elmas-ı serendilîler idi.

Bu sandûka içün cümle ahâlî i vilâyet şehâdet edüp dediler kim "Sabâhdan bu âna dek temâşâ et­diğiniz sandûkalar ve bu sandûka i mücevher dahi cümlemiz şehâdet ederiz alimallah ve şehidallah ve kefâ billah Muhammedün Resûlullah ol sandûkalar cümle Zâl Paşazâde kızı hanım sultânın Âdil­ce­vâz'dan cihâzıyla gelen sandûkalar ve cevâhirlerdir. Hâlâ miftâhları andadır ve cümle ci­hâz ı nisvân olduğu manzûr ı şerîfleriniz olmuşdur ve Hanım mühriyle memhûrlu idi." deyü şehâdet etdiklerinde hemân Paşa-yı âdil adâlet edüp cümle a‘yân u kibâr huzûrunda on yedi aded sandûkaları hanım Sultânın Tavâşî Anber Ağa'ya teslîm ederken cümle Vanlı "Devletli vezîr! Hân zimmetinde bizim bu kadar mâl ı bevâkîmiz var. Bunları verirseniz mâlımız kanden çıkar." dediklerinde,

{Paşa eydür}: "Malınız çıkmazsa benden alın, kaldırın şu sandûkaları." deyü fermân idince cüm­lesin kaldırup Tavâşî Ağa sandûkaları hanım sultâna teslîm edüp hanım şâd-merk olayazdı.

Der-kâr der-âmed Melek Paşa be şart ı ân ı nihânî

Paşa bu sandûkaları hanıma gönderüp niçe bî-kıymet eşyâlar fürûht olunup ba‘de'l-asr dîvân ber-taraf olup ba‘de'l-letî ve'lletâ nısfu'l-leyl olup âlem ağyârdan bî-haber iken hanım tarafından on bâğça i gûnâ-gûn akmişe i fâhireler ve ibrişim kenârlı serâvîl ü kamîsler ve üç kise bundukânî altun ve Kaya Sultân içün bir tâc ı Keyânî ve bir tâc ı murassa‘ ve yedi çarkâb mücevher haftân ve kırk kıt‘a yâkût ve yüz kıt‘a la‘l i Bedahşân ve yüz aded pîrûze ve elli aded zeberced ve elli kıt‘a onar kırat gelir elmas ı makbûl i inâs ı âbdâr ı âteş-tâb ve iki kıt‘a pîrûze hançer kabzası ve altı aded sandûkacık­larla cümle ud ı Mâverdî geldi. Hatta bu levha sandûkanın biri uddan idi ve kâmil kırk vukiyye müşk i Hoten ve kâmil iki yüz şemmâme amber idi. Amber Ağa ile geldi ve üç pîrûze fincân ve üç aded kâse i Yemenî ve bir zümürrüd fincân ve üç aded Seylân tabak ve zerdûz kâr ı Usta Fîrûz otak perdesi geldi kim gûyâ serâperde i Süleymânî idi. Ve Kaya Sultân içün bir cevâhir kemer i münevver idi kim kırk bin guruş bahâ takdîr etdiler ve yine Kaya Sultân içün bir hınnâ kutusu içre zer i hâlisden mücevher ü murassa‘ tarz ı Horasânî bilezik ve bir halhal ı Arabî ve altı aded menkûş kebânî geldi ve bir sorguc ı hümâ ve bir murassa‘ tılsım ı İskender ve niçe kaleme gelmez bî-hisâb zî-kıymet eşyâlar geldi kim hadden bîrûn ve kıyâsdan efzûn idi.

Bu mahalde paşa-yı ârif bu hedâyâları getiren Amber Ağa'ya eydür: "Ey cânım kızımızdan bize bu hedâyâlar gelmek ne lâzım idi. Bizim anlara bir eyiliğimiz olamadı. Bize hedâyâyı evlâd-ı hân gön­dermek gerek idi. Zîrâ çerâğ ı efrûhtemiz oldu, ammâ inşâallah hanım kızımıza bunun ıvazın Âsitâne i sa‘âdete vardıkda Muş harâcın kendüye bir azîm hâss ı hümâyûn etdiririz. [278b] Bizden eylece selâm eyle. Bizi hayr du‘âdan unutmasın, olmaya illâ hayr." deyüp Amber Ağa'ya bir semmûr hil‘at i fâhire giydirüp gönderdi.

Ve Paşa bu kadar zî-kıymet eşyâları alup hâmûş-bâş oldu. Ve ertesi ale's-sabâh yine dîvân ı pâdşâhî olup mezâd ı sultânî ve cümle a‘yân ı kibâr u kübbâr cem‘ olup mezâd olmasına muntazır iken,

{Der-vasf ı ziyâfet i hanım sultân}

Şehr i Bitlîs'den taraf üç yüz aded âdemler nümâyân olup her birinin başlarında birer kâse ve tabak ı fağfûrî ve mertebânî i gûnâ-gûn kâr ı Gavrî Sultân ve elli mikdârı sîm i hâlisden sahûnlar ve mâ‘adâsı bakır âvânî sahûnlar ammâ cümle müzeh­heb ü mutallâ sahûnlar kim mülûk i selef asrında amel olunmuş sahûnları yine Amber Ağa, paşa huzûruna koyup "Hanım Sultân efendimiz sultânım hazretlerine selâm edüp tahte'l-fütûr gönderdiler." deyü Amber Ağa huzûr ı paşada dilîrâne dâmenin der-miyân edüp kemerine bir zerdûz peştemâli bend kılup ibtidâ zerdûz destehân ı kâr ı Isfahân döşedi kim görenler hezâr ahsen i pesend etdiler. Andan bir zer-ender-zer pişkîr serdi ve bir leğen ibrik i fağfûrî kim sâfî mücevher idi. Paşa dest i şerîflerin gasl edüp der-ân paşanın huzûruna cümle fağfûrî mertebânîlerin kapakların açdıklarında aza­met i Hudâ ud u amber ü müşk ile tabh olmuş ni‘met i nefîselerin râyiha i tayyibesi Paşa'nın otağı içinde olanların dimâğların mu‘attar etdi. Hudâ'ya ayândır kim üç yüz aded sahûn u fağfûrî vü merte­bânîlerin içinde olan ta‘âm ı mümessekler cümle birer gûne et‘ıme i nefîseler idi. Hatta yigirmi elvân pilav ve vezde büryân ve meza‘fer pilav ve kükü pilav ve çelav pilav ve avşıla pilav ve hoşek pilav-ı düvezdeh-büryân ve amber pilav ve gülnar pilav ve sarımsak pilav ve mâverd pilav ve gübeybe pilav ve bâdâm pilav ve sanavber pilav ve dûd pilav (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) misilli pilavların birisi dahi birbirine müşâbeheti yok idi.

Bu sofra i Halîl'in ve ni‘met i Celîl'in başına paşa oturunca niçe cümle a‘yân ı kibâr ı Van'a "Buyurun!", buyurdular.

Hemân Van Defterdârı Paşa'ya ârifâne eydür: "Sultânım, bu Bitlîs şehrine biz ne kılıç urduk, bilirsin? Ve Mekr i zenân nâm bir kitâb vardır, anı kırâ’at etmişsin? Biz bu ta‘âmdan şîr i hurmâ ve katr-ı nebât ı Hamevî dahi olsa yemenmiz" deyü gerüye çekildi.

Paşa eydür: "Bre gider, hey Şânî Efendi bu sözü!" deyüp ibrâm [u] ilhâh etdikde,

Van Ağası Demircioğlu eydür: "Hanımın Amber Ağa'sı bir vâcibü'r-re‘âyâ kimesnedir. Sultânım ile ta‘âma oturup sultânıma çâşnigîrbaşılık edüp evvel her sahûndan kendisi yeyüp sonra bizlere teklîf edüp yeyeyiz." dediklerinde hemân ârif Amber Ağa "N'ola bismillah!" deyüp ta paşa ile zânû-be-zânû oturup her ta‘âmdan tenâvül edüp Paşa'ya ve cümle ağavâtlara teklîf ederdi.

Hakkâ ki cennet ta‘âmı dinse sezâ idi. Hakîr dahi paşa ile bu ta‘âma bî-renc u bî-dirîğ pirinç pilavlarının envâ‘larına ve gayrı ni‘met i nefîselerin mümesseklerine eyle dendân ı sindân urmışız kim inşâallah Ma‘dîkerb Gâzî eyle ta‘âm tenâvül et­memişdir. Hâzâ min fazlı Rabbî.

Netîce i kelâm ba‘de't-ta‘âm bir gayrı deste-hân ile yigirmi kâse i Çîn ile sükkerî ve amberîn ve mümessek hoş-âblar tenâvül olunup deste-hânlar kalkup eller gasl olundukda yine Amber Ağa dest-bûs edüp "Sultân efendim, sultânım hazretlerine selâm eyleyüp sıhhan u âfiyetler olsun. Lutf eylesinler bu cümle ta‘âm âvânîlerin kabûl eylesin­ler kim Dede Gâzî Zâl Paşa'dan kalmışdır. Yine an­lara lâyık değilse de bize hiç lâyık değildir. Kabûl eylesinler." deyüp ricâ etdi. Paşa'nın cân ı azîzine minnet olup "Berekât versin, tîz ağaya benim eğerli atım çekün, bir atımıza binsin." deyüp bir at ihsân edüp "Sultâna selâm eyle." deyü Amber Ağa'yı gönderdi. Paşa Ziyâeddîn Hân'a eydür: "Oğul, vâlî­den bizi aceb hicâba kodu, ammâ olmaya, illâ hayr" deyüp paşa ve hân gayrı kârda oldular.

Der-beyân ı diğer mezâd ı sultânî

Bu mahalde Hakkarî Celularının ellerine mâl ı ganâ’imden dörd arka yükü çuvallarıyla ellerine ûd ı mülebbes ve ûd ı sandal ı müdennes girüp haymelerinde süd ile darı aşı pişirmek iktizâ eder. Mezkûr Celüvlar dağ âdemîleri olmağile ûd u am­ber ü sandal nedir, ne bilsinler. Açlıkları gelmiş bir alây yağî ü bâğî ü dağî âdemler darı ile südü ten­ce­reye koyup ûda ve sandala âteş edüp ta‘âm pişirir­ken ûd u sandalın râyiha i tayyibesi ordu halkı­nın dimâğların mu‘attar etdikde "Siz hân bâğın­dan ûd yağma etmişsiz" deyü dörd yük ûd ı müleb­bes ve sandal ile mezkûr Celüvîleri paşa huzû­runa getirüp kıssa i pür-hisselerin paşaya nakl edüp cümle [279a] huzzâr ı meclis gülmeden gaşy oldular.

Paşa eyitdi: "Bir alây gâzîlerdir. Eyle olur, anlar anın kıymetin bilmezler. Alıkon harârları ve âzâd eylen anları." deyüp nezâketle dörd garar yükü ûdu Ekrâd âteşinden halâs edüp vüzerâ âteşiyle yakdı. Hamd i Hudânâ bu mertebe bî-hisâb ganîmetler oldu.

Andan yine mezâd ı sultânîde yetmiş aded katır yükü sahûnlar ve tencere ve taşt ve leğen ve ibrik ve siniler ve pişkir ve kazganlar ve gayrı bakır âvânî bisâtlar çıkdı kim hadden efzûn idi.

Ve yedi aded sîm sini ve kırk sahan sîm i mu­tallâ ve kalemkârî idi ve yedi aded sîm leğen ve yedi aded sîm ibrik ve sekiz aded sîm şem‘dânlar kim yedişer ve sekizer vukiyye tarz ı Acem şem‘dân ı gûnâ-gûnlar idi.

Ve yüz aded hurde duhân yakmağa nâzik ü musanna‘ şem‘dâncıklar ve kırk aded mıkrâs ı sîm ve sekiz buhûrdân ı sîm i mücevher ve yigirmi aded gûnâ-gûn mücevher ü murassa‘ ve musanna‘ gülâbdânlar fürûht olundu.

Ve yigirmi katır bârı keçeli sandûkalar içre cümle sekiz yüz aded fağfûr ı Çîn kâseler ve gûnâ-gûn zî-kıymet tabaklar ve mertebânîler ve münebbet kâseler ve elvân çârgül fincânlar ve balğamî tabak­lar ve bî-hisâb musanna‘ u münakkaş kâse ve tabak ı İznik i Rûm çînîler ve içerisi ve taşrası münebbet Portukalî kâse ve tabaklar ve yüz elli aded balğamî ve Hüsrevânî küpler kim her biri gûnâ-gûn me‘âcin i mümessek ü zî-kıymetler ile memlû küpler idi. Bu yüz elli aded münakkaş Acemî ve kâr ı Kudüs ve şuğl i Kütahiyyevî ve amel i İznik kavanoz ve hokkalar içre mu‘amber reçellerin envâ‘ından reçel i Kepat u Emlec ü Kâbilî ve âlû-yı Belhî ve âlû-yı Buhârî ve âlû-yı Horasânî vü tüffâhî ve murabba‘ ı zencîl ve murabba‘ ı cevz i bevvâ ve murabba‘ ı cevz i Hindî ve murab­ba‘ ı cevz i Rûmî ve murabba‘ ı hıyârşember ve murab­ba‘ ı riyâs ve murabba‘ ı ışkın ve murabba‘ ı temer i Habeşî misilli murabba‘âtlar mezkûr kava­noz ve hokkalar mâl-â-mâl iken mezâd ı sultânîde gezerken beyyâ‘lar ve bâyi‘ler "Ayâ bu nedir çaşni helâl midir?" deyü herkes yeye yeye cümle hamlar boş kalup dellâllar bâr ı sakîlden halâs olup ancak tehî küpler fürûht ı bî-bahâ olundu. Ammâ ol gün cümle ahâlî i ordu hulviyyât ve mümessek ta‘âm ı zülbiyyât yedik­lerinden birbirleriyle tatlu ve ballu söyleşüp geçindiler ve insâf edenler hân ı firârîye hayr du‘â etdiler.

{Der-beyân ı sıfat ı kâr ı kâse i mertebânî}

Ve bin altı yüz aded balğamî mertebânîler kim her biri Sultân ı Mısır olan Gavrî Şâh'ın dest-kârıdır kim kendileri Mısır halîfesi olmazdan mukaddem Kuds i şerîf kurbünde Kerek kal‘asında yedi sene zencîr-bend mahpus iken bir kibâr ı evliyâullah kendüye mertebânî terkîbin ta‘lîm edüp yedi sene ol azîz ile mertebânî işlerler.

Ba‘dehû halîfe olup yine işleyüp cümle pâ­dişâh­lara ve vüzerâlarına hedâyâ gönderirdi. Ba‘de­hû üstâdı merhûm olup Gavrî Melik dahi Fâtih i Mısır Selîm Hân destinde ceng i Belbis'de şehîd oldu, anınçün mertebânî i Mısır inkırâz bulup hâlâ cemî‘i divelde dest-âvîz olan mertebânîler Sultân Gavrî kârıdır. Ammâ fağfûrî ve çînî hâlâ Fağfûr u Çîn'de işlenmekdedir. Mezkûr balğamî mertebâ­nîler dahi bilâ-bahâ bahâsız birer bahâne ile fürûht oldu.

Ve kırk yük köse destâr meydân ı muhabbete gelüp Hudâ âlimdir içlerinde hayâlî kırkar ve otuzar dirhem gelir destâr ı Muhammedîler var idi. Ve beş yük Ahmed-âbâd ve Külkend-âbâd ve Divbender-âbâd ve Mahmûd-âbâd nâm Hind diyârlarının elvân hayâl bezleri ve lekfûrî bezleri ve Behrâm bûrî dest bezleri çıkdı kim her biri birer hayâl i makrameler idi. Ve bir serlevhalı sandûka i kebîri dörd zeber-dest âdem meydân ı muhabbete getirüp Beyt:



Hüsnün esbâbını hıfz etmeğe ey gevher-i nâb

Oldular dîdelerim iki kapaklı dollâb

Mazmûn ı füsûnu üzre mezkûr sandûkanın ka­pağın küşâde edince niçe buhûr ı tayyibe ile esbâb ı hüsnü hıfz etmişler kim cümle girân-bahâ çartâb işleme cevâhirli şîb hil‘atler ve niçe yüz aded Keşmîrî ve elvân şallar çıkdı kim her biri birer hâtemden geçer Hâtem i Tayî gibi sahiyyü'l-vücûd kimesnelere lâyık şal ı Keşmîrîler idi.

Ve yedi yük kutnî i Gücürât ve zencîrbâf ve zerbâf ve zâğî ve mellâyî ve katîfe i Keşânî ve harîr i Lahîcânî ve kutnî i Yezdî ve niçe bunun em­sâli gûnâ-gûn yedi yük akmişe i fâhireler meydân ı muhabbete gelince hemân yedi nefer yeniçeriyân ı Van meydâna çıkup feryâd [u] figân etdiler.

Hemân içlerinden bir mütekellimcesi ileri gelüp eydür: "Devletli vezir! Mukaddemâ mâh ı Şa‘bân'da {kal‘a i Van'da} sultânımın huzûrunda feryâd edüp hân bizim yedi yükümüz bâc almak bahânesiyle alup bizden âdem katl eyleyüp niçe âdemlerimiz dahi mecrûh eyledi, dediğimiz hâlâ yüklerimiz budur" dediklerinde paşa ahâlî i vilâyet i bî-garaz mu‘temed âdemlerinden ve gümrük huddâm­ların­dan su‘âl etdikde "Belî [279a] devletli vezîr, bu ye­di aded yükleri hân bâc nâmıyla alup der-hazîne et­miş­di. Lâkin bunlar da bâc vermeğe ta‘ahhüd etmiş­di ve anınçün gavga olmuşdu ve bâc vermeyüp hamısı sultânıma gitmişdi" deyü şehâdet etdiklerinde "Tiz kânûn üzre bâcların alın" deyü yedi aded yükü ashâblarına cümle redd eyleyüp adâlet etdi ve yet­miş aded dahi dibâ vü zerbâf u sereng ve hârâ vü dârâyî ve valâ-yı gûnâ-gûn kalemkârî Hindî serâperdeler ve gayrı perde i zenbûrîler ve zerdûz müzehheb işleme maksala çıkdı. Ve yedi aded sandûkalar içre cümle yetmiş tahta semmûr kürk ve on altı aded elvân çukalara kaplı semmûr kürkler ve yigirmi aded zincab kürk, sof elvânlara kaplı ve elli aded vaşak kürkler gûnâ-gûn Londeriye çukalara kaplı ve on bir aded kakum beyâz kürkler rengâ­reng soflara kaplı ve iki yüzden ziyâde Acem Ke­yunî kürkleri kapsız ve paşa Âsitâne'den gelüp şehr i Bitlîs'de hâna müsâfir oldukda hâna giy­dirdiği beyâz semmûr kürkü bin guruşa Van yeniçeri ağası tarafından aldılar. Bu fürûht olunan eşyâlardan mâ‘adâ kırk yük kâmil sandıklar içre hanım sultâna ve yeni hânın haremine ve sâ’ir âzâdlı cevârîlere mute‘allık olan esbâblarına aslâ ve kat‘â vaz‘ ı yed olunmayup cümle guzâtın huzûrlarında anın izniyle kırk yük esbâb hanım sultânın Amber Ağasına teslîm olunup hareme götürdüler.

El-hâsıl bu muhallefât ı kesîre niçe fürûht olun­du ve her biri ne bahâ edüp ne kadar mâl tahsîl olunduğun hazîne defterdârı gibi ferâden ferâdâ defter eylesek bir mücelled kitâb ı muhallefât evsâfı olup seyâhatimize mâni‘ olup ancak deryâda katre ve güneşde zerre mikdârı tahrîr etdik. Bunlardan mâ‘adâların hisâbın Cenâb ı Bârî bilir kim bî-nihâye esvâb ı pâdişâhâne ve emti‘a i Hüsrevânelerin hadd ü hasrı yok idi.

Netîce i itmâm ı mezâd ı avâ’id i kavâ’id i Melek Paşa yı âlî nijâd

Mezkûr mezâd ı sultânî dörd günde itmâm bulup tahsîl olunan mâldan Van kulunun iki yüz kise harâcları hâsıl olup paşa cemî‘i kulların huzûrunda iki yüz kise ağalarına teslîm edüp huc­cet i şer‘iyyeye kayd olunup paşa ve hân ı cedîd ellerine huccet i şer‘ i mübîn aldılar ve Van kulları paşaya elli kise ücret i kadem verdiler ve hândan intikâm almış oldular ve Malazgird Beği Mehem­med Beğ'in kırk bin aded gâret olunan koyunları içün mâbeyne muslıhîn girüp yetmiş kise mâl verilüp paşa ve hân ı cedîd ellerine huccet i şer‘iyye aldı ve Mehemmed Beğ paşaya yigirmi kise hizmet eyleyüp yer öpüp eydür "Efendim, kırk bin koyun içün bir akçe almasam hâtırım hoş idi. Hele dünyâ gözüyle hândan intikâmım aldım ammâ neyleyim, ardı sıra gidüp bulamadım. Olmaya illâ hayr" deyü {Malazgirdli Mehemmed Beğ} elli kise mâl ile mukaddemâ paşanın hân ganîmesinden getürüp verdiği otağına gitdi. Mâ‘adâ bevâkî mâlları paşa­dan bir ferd i âferîde su’âl etmeyüp ve mezâd ı sultâ­nîde kendinin artırup aldığı zî-kıymet hil‘at i fâhire­leri ve akmişe i vâfireleri ve her kimyâb makû­lesi zî-kıymet bahâların kimesne su’âl et­meyüp kendü ağavâtlarının mezâd ı sultânîde aldık­ları eşyâları bahâları hod ulâ bi't-tarîk ağalardan ve mu‘tebereden aslâ su’âl olunmadı. Hemân Hak berekât ı Halîl vere.

Ve hân ı cedîd Ziyâeddîn Hân şehr i Bitlîs'in ahâlîlerine âdet i kadîmeleri üzre kudümiyye üç yüz kise mâl cem‘ edüp paşaya kâmil yüz kise hizmet edüp beşer tula at ve on katar-ı katır ve on zırh ve on gulâm ve beş aded pâkîze duhter i gül-endâm ve bir otak ı nakş ı bukalemûn ı benâm ve elli şemmâme amber i hâm verdi ve yeni hân sa‘âdetlü pâdişâha tecdîd i berât içün yüz kise mâl vermeğe ta‘ahhüd edüp bâlâda tahrîr olunan üç kıt‘a sandûkaları tekrâr açup cemî‘i cevâhirlerin kırat-be-kırat tahrîr edüp paşaya Allah emâneti veri­lüp paşa dahi Van kullarına teslîm edüp Van kal‘ası hazînesinde hıfz olundu ve sa‘âdetlü pâdişâhın tecdîd i hükûmet berâtı masrafına ve Âsitâne'de sadrıa‘zama dahi elli kise vermeğe hân ta‘ahhüd edüp üzerine Mataracı Deye Mehemmed Ağa me’mûr oldu.

Ammâ bu şehr i Bitlîs'e ne kadar hasâre olup ve ne kadar mâl u menâl yağma ve alan oldu kim ordu-yı İslâm içre niçe bin dağî vü zağî Ekrâd çadırları içre ol musanna‘ zî-kıymet harîr i Isfahânî ve harîr i Mısrî ve Uşşâkî halıçalarının pâdişâha lâyıkların Kürd köye pâre pâre edüp haymeleri içre ve tîn ı türâb ı rimâl üzre döşeyüp rüsvây ı harâb etmişlerdir. Ammâ niçe yüz mûğ-peçe ve Ya‘kûbî niçe gulâmları İslâm ile müşerref etmişler, ammâ niçe mâl ı Kârûn şehir içre kavm i Ekrâd alup dağlara gitmişlerdi.

Netîce i kelâm [280a] şehr i Bitlîs'e olan hasâre ve hâna olan elem-i kesâre ve askerine olan kırkın ı kazâ-yı şerâre dedesi Ziyâeddîn ve Şeref Hân zamânında olmamışdır. Ve bu kadar rüsvâ-yı âmlık ve bu kadar bed-kâmlık Selîm Hân ı Evvel asrında Çıldır gazâsına sene 920 târîhinde Şâh İsmâ‘îl'e ol­mamışdır kim Taclı Hanım nâm menkûha dest i Âl i Osmân'a girmişdi. Ammâ bu Hân'ın musîbet i âlâm ı şedâ’idi İsmâ‘îl Şâh'dan eşedd olmuşdu, ve's-selâm.

Hikmet i Hudâ Hân'ın akîbince ikinci def‘a me’mûr olan Ercîş ve Âdilcevâz ve Muş beğler ta‘yîn olunmuşdu. Anlar ordu-yı İslâma gelüp hân­dan nâm u nişân bulamayup ancak dağlarda Malazgird beği Mehemmed Beğ'in nişânı eniyle yigirmi bin altmış koyun bulmuşlardı.

Mehemmed Beğ'e haber olup geldikde yigirmi {bin} koyunu kendüye teklîf olundukda "Hâşâ al­mam koca vezîr! Ben bu koyunlar içün demin yetmiş kise almışım. Bu yigirmi bin koyun benden sana helâl i hoş olsun." deyüp Paşa, Mehemmed Beğ'e yine bir hil‘at verüp ol sâ‘at koyunları vekîl-harca teslîm edüp Haleb'e gönderüp anda fürûht olunup koyunların bahâsına cümle yıllık çuka ve atlas gelüp {paşa} askerine yıllık verilmesin fermân etdi.

Ve yine Ercîş beğine ve Âdilcevâz ve Muş beğ­lerine "Berhurdâr olun, ammâ hân ı âsîyi bulmak gerek idiniz." dedikde "Vallahi sultânım yedi gün yedi gicedir kim ne Mudiki dağı koyduk ve ne Atak sancağı kûhların kodum ve ne Tercil ü Kulp u Mihranî dağların koduk. Nâm [u] nişânından bir haber alamadık. Ammâ mâllarıyla kal‘adan firâr eden hân askerinden iki yüz âdem bulup kayalar içre bir azîm ceng etdik. İşte yüz kadar kazâ vü kadere uğramış kelle ve yüz kadar dahi diri âdemler getirdik." deyince Paşa-yı müdebbir "Cellâd!" deyüp yüz aded âdemleri meydân ı Kerbelâ'ya çökerüp cellâdlar hâzır oldukda paşa namâza durdu. İki rek‘at namâz kılınca serâperde önüne asker cem‘ olup paşa namâzı edâ edüp eline asâsın alup iskemle üzre oturup "Başlaya cellâdlar!" dedikde Van ağaları paşanın ayağına düşüp {ricâ etdiler. Âhir Paşa-yı sâhib i merhamet ricâların kabûl edüp} her ağaya birer ikişer âdem bâğışlayup "Ammâ bunlar benim âzâdlılarımdır. Elbette bunları birer çerâğ edersüz!" deyü tenbîh u te’kîd edüp cümle ağalar "Cân baş üzre!" deyüp âzâdlıların çadırlarına götürüp çerâğ etmede.

Beri tarafda bu âdemler ile kelleleri getiren beğlere üç hil‘at i fâhire ve başlarına birer taşlı çe­lengler geçirüp hayr du‘â etdi. Ve yüz aded kelle getiren fetâlara birer çeleng ihsân eyledi.

Hemân bu mahalde hakîr eyitdim: "Yâ sultânım, meteris cengi günü bu hakîri Mahmûdî beğine gönderdiğiniz gün sultânıma imdâd isteme fer­yâ­dına geldiğimde Salman ı la‘înin başın ge­tirdiğimde bizim kellemiz ol ân araya gideyazdı. Şimdi bu ân ol kellemizin kanı bahâsı ricâ olunur." dediğimde hemân Paşa-yı kadir-şinâs bahâne eri idi. "Tîz Evliyâm bu gazâda bulunup Feth i şerîfleri tilâvet edüp vâkı‘larımız hayr ile ta‘bîr edüp meter­islere gidüp iş içinde kalup hakkâ ki Salman ı la‘înin başın getirdi" deyü eynime bir hil‘at i zerdûz ve yüz aded guruş ı Balyoz verüp mübârek eliyle başıma bir çeleng sokup el açup hayr du‘â edüp beyne'l-akrân bu abd i kemteri mümtâz ı a‘yân etdi. Hâzâ min fazlı Rabbî.

Bu mahalde paşa efendimiz Diyârbekir vâlî­sinden gelen Ramazân Ağa'ya üç kise harcırâh; ve Firârî Mustafâ Paşa'ya bir mücevher hançer ve bir memlûk i siyâh mektûblar ile Diyârbekir'e yolladı.

Ba‘dehû sene 1065 mâh ı Ramazân ı şerîfinin (   ) gün şehr i Bitlîs kurbünden kalkup deryâ-misâl asker ile avdet edüp yurd değişdirüp Rahova nâm mahalde menzil i Hüsrev Paşa Hânı'nda meks olundu. Zîrâ ol mahalde âdem kanı râyihasından ve ordu kavminin muzahrafâtları müte‘affininden hareket olundu. Ve Ekrâd ı haşerât şehirden ba‘îd olması ma‘kûl görülüp hicret olundu. Ve Ziyâeddîn Hân'ın devleti nizâm [u] intizâm bulmasiyçün bu mahalde bir gün tekâ‘üd fermân olunup Erzurûm eyâletinden imdâda gelen (   ) aded sancak beğ­lerine birer hil‘at i fâhireler ile izin verilüp serdâr­larına bir hil‘at ve üç kise ve bir çeleng ve bir at ı eşheb i peleng ihsân olunup Erzurûm vâlîsine dahi bir mücevher hançer ve bir murassa‘ gaddâre gön­derüp mektûblar verdi. Ammâ beri tarafda mahpus olan Kürdistân beğlerini kayd [u] bend ile zabt [u] rabt edüp Hân ı cedîd ricâsıyla Şirvân beğinin otuz kisesin alup "Bir dahi Âl i Osmân vüzerâlarının em­rine inkıyâd eyle. Başın keserim ammâ hele hân oğlumun hâtırıyçün âzâd etdim" deyü hil‘at [280b] giyüp dest bûs ederken Paşa, beğin kellesine eyle bir muşt ı Âsafî urdu kim zemîni dahi iki kerre bûs edüp fakîr beğ başı yere düşdü zanneyleyüp iki kerre başın yoklayup perîşân ı hâtır olduğundan otak kapusun gâ’ib edüp ağaları içine gitmek ister, andan taşra çıkup ol ân nefîrlerin çalmadan kalkup Şirvân'a doğru gitdi.

Andan paşa cümle mîr i mîrânlar ile cemî‘i kibâr u a‘yânlar ile hânların teferrücgâhlarına ve saydgâhlarına ve çiftlikler ve şikârgâhlarına ve şehir etrâfında olan niçe hâmûn ı telâli ve vâdî i cibâli seyr ederek hânın zağanos ve bâzları ile turna ve kazları sayd ederek ve tola ve tarraş ve zağarlar ile atmaca ve karagözler ile keklik ve bıldırcınlar şikâr ederek ve Urfa Göçüğü ve Muş ovası cücüğü seri‘u's-seyr cerî yetken yeken tazı yi kelb i mu‘allemler ile hargûş ı sahrâyî ve gûsfend i ya­banî ve sığın u karaca ve tablalı gazâlları sayd [u] şikâr edüp köşe köşe ziyâfetler olup hedâyâ-yı firâvânlar gelüp yine otağa gelinüp cümle mîr i mîrânlara ve Van a‘yânlarına Paşa-yı bâ-vakâr ka­pucubaşılarıyla birer av şikârı gönderüp anlar da her varan ağalara birer küheylân at ve niçe elvân bârçe i Gücürât verüp paşaya dahi birer hedâyâ gelmesi mukarrer idi. Ve her gün ale's-sabâh hanım tarafın­dan yüz sahan futûr ta‘âmı ve hân tarafından iki yüz sahan öyle ta‘âmı gelmesi mukarrer idi.

Bu minvâl üzre yeni hândan sa‘âdetlü pâdişâh içün yüz kise kalemiyye i tecdîd i hükûmet ve yüz kise dahi vezîria‘zama vesâ’ir erbâb ı hizmet avâ’id i fevâ’idleri cem‘ olup Paşa sa‘âdetlü pâdi­şâ­ha telhîs edüp yigirmi aded ulaklar ile iki yüz kiselik altunları Der i devlete gönderüp anlar Âsitâne i sa‘âdet tarafına gitmede. Ertesi gün paşa alây ı azîm ile şehr i Bitlîs içre Şeref Hân Câmi‘inde salât ı cum‘ayı edâ edüp ba‘de's-salât cümle kibâr [u] sığâr ile vedâlaşup ahâlî i Bitlîs'e 1 nassı üzre sadakât ı bî-pâyân verüp hamd ü senâ-yı firâvân ederek esb i sabâ-sür‘atine süvâr olup şehr içre selâma muntazır olanlara selâm verüp iki tarafına mataracıbaşı ve şâtırbaşı altun bezl ederek alây ı azîm ile otağına geldi. Ertesi ale's-sabâh 2 hadîs i şerîfi mazmûnu üzre tuğlar gidüp ale'l-akîb kendüleri de sa‘âdetle sene 1065 Ramazânının yi­girmi dokuzuncu gün,

Van'a revâne olduğumuz menâzilleri ve kılâ‘ları beyân eder

Evvelâ Hân ı cedîd ile Paşa atbaşı berâber alây ı azîm ile,

{Menzil i Taht ı Van'a} gelüp paşa serâ­perdesinde meks edince Hân vedâ‘ mahallinde paşanın ayağına mübârek başın sürüp Hizân beğin ricâ etdikde paşanın cânına minnet olup ricâsı hayyiz i kabûlde olıcak hemân ol mahalde Paşa'nın hazînesine on üç bin altun ve yigirmi zırh ve bir kantar gümüş teslîm edüp bir hil‘at ile Hizân beğin âzâd edüp hâna teslîm eyledi. Ve hân Karkar beğin dahi ricâ etdikde paşa, hânı âzâr edüp "İnşâallah şimdi Van'a vardıkda dîvân edüp ol dîvân ı pâdişâ­hîde kellelerin galtân ederim ki bir beğe dahi ibret olup Van vâlîlerinin fermânına mutî‘ [u] münkâd olup dernek i pâdişâhîde hâzır olalar. Van hükû­me­tin­de bir hoşça basîret üzre ol!" deyü hân ı cedîde bir iş boş kesüp hân zemîn bûs edüp paşa ile vedâ­laşup Bitlîs'e revâne oldu. Ertesi paşa ale's-sabâh Taht ı Van'dan kalkup Van deryâsının cenûb tarafı kenârıyla Kuskunkıran nâm yola azîmet ol­unup ibtidâ dağlara piyâde Hakkarî Celüvîlerin ve sekban u sarıcaların döküp hâzır-bâş olarak Van askerinin piyâdeleri gülbâng ı Muhammedî getir­erek îd i şerîfin evvelki günü ol sengistân içre leb i deryâ ile 3 sâ‘atde,


Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin