H. Fırat (Not 1: Parentez içindeki rakamlar kitabın orjinal sayfa numarasıdır. Sayfa numaraları o sayfanın sonunu işaretler)



Yüklə 1,69 Mb.
səhifə22/127
tarix15.05.2018
ölçüsü1,69 Mb.
#50469
növüYazı
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   127

Aynılar aynı yerde!

12 Eylül yenilgisi ve ‘89 çöküşünün ardından ‘90’lı yılların ikinci yarısı bu açıdan yeni bir dönüm noktasıdır. Bu yılların özelliği o güne kadar belli bir inatla korunan devrimci iyimserliğin zaman içinde artan bir oranda yitirilmesidir. ‘90’lı yılların ortası 12 Eylül yenilgisini izleyen yeniden toparlanma çabalarının tepe noktası olduğu kadar herşeyin başaşağı gitmeye başladığı bir dönüm noktasını da işaretlemektedir. Sonuçları ‘95 ve ‘96 yılının 1 Mayıs gösterilerine yansıyan ve geleneksel küçük-burjuva devrimci-demokrat gruplarda temelsiz bir aşırı iyimserliği besleyen semt hareketlenmeleri çok geçmeden saman alevi gibi söndü. Devrimci akımlar uzun yılların ardından kısa sürede elde ettikleri sınırlı kitle desteğini aynı hızla yitirdiler.

Burjuva gericiliğinin en önemli sonucu toplumsal muhalefetin şaşırtılması ve yedeklenmesi olan 28 Şubat atağı bunun üzerine bindi ve tasfiye sürecini hızlandırdı. Bütün bunları ise devrimci akımları ezmeye, yıldırmaya ve tasfiye etmeye yönelik kapsamlı devlet terörü tamamladı. Yaygın operasyonlarla örgütlere büyük darbeler vuruldu. Bu, olağan saldırıların yeni bir uzantısı değil, fa(79)kat son halkasını hücre saldırısının oluşturduğu, çok bilinçli ve hesaplı bir ezme ve tasfiye etme girişimi idi. Devletin “siyaset belgesi” bu aynı yıllarda, ‘90’lı yılların ortasında güncellenmiş, devrimci hareketin tasfiyesinde sağlanan başarı solun büyük bir bölümüyle “ılımlı bir çizgiye kaydığı” tespitiyle kayda geçirilmişti. Olaylar bugün daha açık bir biçimde gösteriyor ki, devletin bu aynı tespitten çıkardığı vazife, hala da devrimcilikte ısrar eden kesimleri kapsamlı ve çok yönlü bir saldırıyla ezmek, yıldırmak, tasfiye olmak ya da düzenin icazet alanı demek olan “ılımlı sol” çizgiye kaymak almaşıkları ile yüzyüze bırakmak olmuştur.

İmralı teslimiyetinin geleneksel akımlar üzerindeki yıkıcı etkileri önden oluşan bu zemin üzerinde yaşandı. Bütün bu ters ve yıkıcı gelişmeler karşısında Kürt hareketine tutunarak ayakta kalmayı umanlar, bu umutlarının gücü ölçüsünde İmralı teslimiyetinin tasfiyeci etkisiyle yüzyüze kaldılar. Yeni tasfiyeci savrulmaların ve reformizme geçişlerin özellikle kuyrukçu akımlar şahsında yaşanmasının açıklaması da buradadır. Böylelerinin hesabı daha baştan yanlıştı; zira Kürt hareketi onların en çok umut bağladığı bir dönemde gerçekte devrimden kopma sürecinde büyük aşamalar kaydetmişti. Devrimci dayanak olmak bir yana kendi yönünden devrimci hareket için güçlü bir başka tasfiyeci etki kaynağı haline gelmişti ve daha o günden reformist harekete güç veriyordu.

Ne var ki İmralı teslimiyetinin devrimci umutlara ve iyimserliğe yeni bir darbe anlamına gelen yıkıcı etkileri kuyrukçu konumdakilerden öteye oldu. Pek az istisnayla geleneksel hareket bu etkiyi derinden yaşadı. Bu arada, reformizme ve tasfiyeciliğe karşı o güne kadar iyi kötü gösterilen direncin ideolojik olmaktan çok devrimci duyarlılıklara ve reflekslere dayandığı, bu vesileyle bir kez daha açığa çıktı. İmralı savunmaları, devrimin ve sosyalizmin cepheden reddi olmaktan öteye ona cepheden bir saldırıydı da. Düne kadar büyük umutlara vesile olmuş Kürt hareketinden gelen bu çapta bir saldırı ilk şaşkınlıkların ardından yaygın biçimde tepki gördü. Hemen herkes teslimeye karşı devrimi savunmaktan(80)sözetti, devrimi savunmak adına bir şeyler de yazıp çizdi. Fakat bu çok sürmedi, yaygınlığı ölçüsünde yüzeysel kalan bu tepki hızla yerini yeni konum ve kimliği ile Kürt hareketini kabullenmeye ve sindirmeye bıraktı. İmralı öncesi dönemin kuyrukçuları yeniden Kürt hareketi ekseninde saf tuttular. Devrimi cepheden terketmiş ve düzenle barışıp bütünleşmeyi yeni stratejik çizgi olarak benimsemiş bir harekete bu hızlı uyum, bunu yapanların gerçek ideolojik konum ve kimliklerinin de bir aynası idi gerçekte.

Aynı uyumu, ilk bakışta şaşırtıcı gerçekte ise son derece anlamlı ve tutarlı bir yönelişle reformist akımlar da gösterdiler. EMEP’in tavrı bu açıdan özellikle açıklayıcı ve dikkate değerdir. O güne kadar ulusal sorunda sözümona devrimci ilkeler adına devrimci Kürt hareketinden özenle uzak duran, İmralı’yı yalnızca iki ay önceleyen ‘99 Nisan seçimlerine bile bu aynı gerekçe ile bağımsız adaylarla katılan EMEP, tam da İmralı’daki köklü tasfiyeci açılımların ardından Kürt hareketiyle yakın ilişkilere girdi ve o günden bugüne bu ilişkilerini güçlendirerek sürdüregeldi. Devrimin ve ulusal sorunda devrimci çözüm arayaşının terkedilmesi, bunun yerine “demokratik cumhuriyet” şiarı ile demokrasinin sınırlarını genişletme çizgisinin geçirilmesi, EMEP’in ilk bakışta şaşırtıcı görünen köklü tutum değişikliğinin ideolojik-programatik temelini oluşturuyordu. EMEP, İmralı’dan yıllar önce “demokratik devlet”, “demokratik anayasa” ve “demokratik ordu” sloganlarıyla ortaya çıkmış, demokrasi mücadelesinin devrimle her türlü bağını radikal bir biçimde koparmış, onu mevcut devlet aygıtının kendi temelleri üzerinde demokratikleştirilmesi çizgisine indirgemişti. Abdullah Öcalan’ın “cumhuriyetin demokratikleşmesi” stratejisi ve programı da bundan başka bir şey değildi. Demokrasinin sınırlarını genişletme, bunu da burjuva sınıf devletinin baskıcı niteliğini siyasal özgürlükler lehine daraltma olarak özetleyebileceğimiz bu çizgi, reformist akımları buluşturan ideolojik temel ve siyasal programdı.

EMEP bu açıdan yeni yönelişinde gerçekten tutarlıydı ve ne yaptığını çok iyi biliyordu. Tutarsızlık EMEP’e paralel bir uyumu(81)hala da devrimci gevezeliklerle bağdaştırmaya çalışan (başını MLKP’nin çektiği) dünün ve bugünün kuyrukçularının tutumundaydı. Dün belki değil fakat bugün artık bu tutarsızlık bir görüntüden ibarettir. Yapısal zayıflıklar ve bundan ayrı düşünülemeyecek olan kuyrukçu sürükleniş zaman içinde sonuçlarını üretmiş, dünün devrimcilerini dünün reformistleri ile bugün aynı safta buluşturmuştur. Taraflar girdikleri uyumlu ilişkilerin bugün artık bilincindedirler. Dolayısıyla burada artık bilinçsiz bir sürüklenişten çok bilinçli bir tercih sözkonusudur. Reformist blokun başlıca mensupları arasında yılları bulan sıcak ve sorunsuz ilişki bu bilinçli uyumun bir yansımasıdır.


Yüklə 1,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   127




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin