T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ (SİYASET BİLİMİ)
ANABİLİM DALI
1905 RUS DEVRİMİ İLE 1908 JÖN TÜRK DEVRİMİ’NİN
KARŞILAŞTIRMALI İNCELEMESİ
Yüksek Lisans Tezi
Esra ATALI
Ankara – 2002
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ (SİYASET BİLİMİ)
ANABİLİM DALI
1905 RUS DEVRİMİ İLE 1908 JÖN TÜRK DEVRİMİ’NİN
KARŞILAŞTIRMALI İNCELEMESİ
Yüksek Lisans Tezi
Esra ATALI
Tez Danışmanı
Prof.Dr. Taner TİMUR
Ankara – 2002
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ (SİYASET BİLİMİ)
ANABİLİM DALI
1905 RUS DEVRİMİ İLE 1908 JÖN TÜRK DEVRİMİ’NİN
KARŞILAŞTIRMALI İNCELEMESİ
Yüksek Lisans Tezi
Tez Danışmanı:Prof. Dr. Taner TİMUR
Tez Jürisi Üyeleri
Adı ve Soyadı İmzası
Prof. Dr. Sina AKŞİN ....................................
Pof. Dr. Mehmet Ali AĞAOĞULLARI ....................................
Prof. Dr. Ömer KÜRKÇÜOĞLU ....................................
Tez Sınavı Tarihi: 06.06.2003
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ.........................................................................................................................6
BÖLÜM I. 1908 RUS DEVRİMİ ................................................................................7
1.1.Rus Siyasal Sisteminin Kökenleri ......................................................................8
1.2. 19. Yüzyılda Rus Otokrasisi............................................................................15
1.3. 19.Yüzyılda Rus Çarlığı’nın Sosyo-ekonomik Yapısının Dönüşüm Süreci ...31
1.3.1. Köylüler ve Aristokratlar: Rus Taşrasının Açmazları..............................31
1.3.2. Rusya’da Burjuva Sınıfının Gelişimi .......................................................39
1.3.3. İşçi Sınıfının Doğuşu................................................................................44
1.4. 1905 Devrimi Arifesinde Rusya’da Siyasal Hareketler ..................................47
1.4.1. Liberaller ..................................................................................................48
1.4.2. Sosyalistler ...............................................................................................52
1.5. 1905 Devrimi’nin Oluşum ve Yayılma Süreci................................................62
1.5.1. Papaz Gapon Hareketi..............................................................................62
1.5.2. Ekim Genel Grevi.....................................................................................70
1.5.3. Devrim Sonrasında Çarlık’ta Siyasal Yaşam...........................................76
BÖLÜM II. 1908 JÖN TÜRK DEVRİMİ .................................................................80
2.1. Osmanlı Siyasal Sisteminin Kökenleri............................................................82
2.2. Osmanlı Siyasal Sisteminin Modernleşme Süreci ..........................................91
2.3. 19. Yüzyılda Osmanlı Sosyo-Ekonomik Yapısının Dönüşüm Süreci...........111
2.3.1. Reaya Sınıfı............................................................................................111
2.3.2. Kayıp Burjuvazi .....................................................................................117
2.3.3. Osmanlı’da İşçi Sınıfının Doğuşu..........................................................122
2.4. Dönüşen Osmanlı Aydını ve Jön Türk İdeolojisinin Doğuşu .......................125
2.5. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Kuruluşu ve 1908 Devrimi’nin Örgütlenme Aşamaları
..............................................................................................................................137
2.5.1. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Oluşum ve Yayılma Süreci..................137
2.5.2. Makedonya’da Ayaklanma ....................................................................152
2.5.3. Devrim Sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nda Siyasal Yaşam...........158
BÖLÜM III. 1905 RUS DEVRİMİ İLE 1908 JÖN TÜRK DEVRİMİ’NİN
KARŞILAŞTIRMASI..............................................................................................166
3.1. Rusya ve Osmanlı İmparatorluklarının Geleneksel Yönetim Yapılarının Karşılaştırması
..............................................................................................................................167
3.2. Rus ve Osmanlı Modernleşmesinin Karakteristik Özellikleri ve İtici Güçleri Üzerine
Bir Değerlendirme................................................................................................173
3.3. 19.Yüzyılda Rus ve Osmanlı İmparatorluklarının Sosyo-Ekonomik Yapılarının
Dönüşüm Süreçlerinin Karşılaştırması.................................................................188
3.4. 19. Yüzyılda Rus ve Osmanlı İmparatorluklarında Oluşan Muhalif Siyasal Hareketler
Üzerine Bir Karşılaştırma.....................................................................................203
3.5. 1905 Rus ve 1908 Jön Türk Devrimleri’nin Oluşum ve Örgütlenme Karakterleri
Üzerine Bir Karşılaştırma.....................................................................................214
SONUÇ ....................................................................................................................227
TEZ ÖZETİ ..............................................................................................................229
SUMMARY.............................................................................................................230
KAYNAKÇA...........................................................................................................230
ÖNSÖZ
Bu tez çalışmasında birbirlerine bir çok yönden büyük benzerlikler gösteren iki mutlak
monarşi olan Rus Çarlığı’nı ve Osmanlı İmparatorluğu’nu anayasal monarşi olma eşiğine
getiren 1905 Rus ve 1908 Jön Türk Devrimleri’ni, imparatorlukların o tarihe dek geçirmiş
oldukları kapitalistleşme sürecine yoğunlaşılaraktan incelenmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede
konu, her iki imparatorluğun 19. yüzyılda geçirdikleri siyasal, sosyo-ekonomik ve düşünsel
dönüşüm süreçleri geleneksel-modern çatışmasına vurgu yapılaraktan işlenmiştir. Avrupa
kıtasının doğusunda konumlanan bu imparatorlukların, Batı dünyasıyla aralarındaki
gelişmişlik farkını kapatmak için giriştikleri modernleşme çabalarının, bu iki devrimin
gerçekleşme şekilleri bağlamında ulaşmış olduğu boyutlar, “geç kapitalistleşme” olgusu temel
alınaraktan açıklanmaya çalışılmıştır. Ayrıca söz konusu devrimlerin meydana geldiği siyasal
ve sosyo-ekonomik koşullar incelenerekten her iki imparatorluğun 19.yüzyılda geçirmiş
oldukları modernleşme sürecinin değerlendirilmesi de amaçlanmıştır. Sözkonusu devrimler,
güçlü merkezi yönetim geleneğine sahip ve toplumsal sınıfların aşırı biçimde iktidarın
tahakkümü altında gelişimini sürdürdüğü Rus ve Osmanlı İmparatorluklarında, tabandan
gelerek saltanat güçlerini dize getiren ilk siyasal ayaklanmalar olmuşlardır. Bunların,
Rusya’da 1917’de kurulan Sovyetler Birliği ve Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı üzerinde
1923 tarihinde yükselen Türkiye Cumhuriyeti devletlerine ve yeni rejimlerine hazırlayıcı
safha olarak büyük etkiler yapması, seçilen konunun tarihsel önemi açısından da oldukça
açıklayıcıdır.
Bu tez çalışması, Rus ve Osmanlı İmparatorluklarının modernleşme süreçlerinin
başlangıçlarından itibaren genel bir değerlendirmesini içermektedir. Rus modernleşmesi
Büyük Petro dönemi başlangıç alınaraktan tartışılırken, Osmanlı örneğinde ise, III. Selim
dönemi başlangıç noktası alınmıştır. Her iki impratorluğun tarihsel evriminde üzerinde
yoğunlaşılan zaman dilimi, 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren devrimlerin gerçekleşmesine
dek süren dönemdir. Bu devrimler ayrı ayrı değerlendirilirken, ortaya çıktıkları sosyoekonomik
ve siyasal koşulların yanısıra dönemin hakim düşünsel akımlarına da yoğunlaşılmış
ve devrimlerin örgütlenme safhalarına görece daha az yer verilmiştir. Bu çalışmada söz
konusu iki devrimi hazırlayan siyasi, sosyo-ekonomik ve düşünsel platformlarda geçirilen
19.yüzyıldaki dönüşüm süreci ayrı bölümlerde incelendikten sonra devrimlerin benzeştiği ve
farklılaştıkları yönlerinin analiz edildiği bir üçüncü bölümle çalışma sonlandırılmıştır.
Bu çalışmada her aşamada eleştiri ve görüşleriyle beni yönlendiren Sayın Hocam Prof.
Dr. Taner Timur’a teşekkürlerimi sunarım
Esra ATALI
2002
BÖLÜM I. 1908 RUS DEVRİMİ
Aktif olarak Rus proleter sınıfı tarafından gerçekleştirilen ancak sonucu itibariyle
burjuva devrimi niteliği kazanacak olan 1905 Devrimi Rus Çarlığı’nın mutlak monarşi
yönetiminden meşruti monarşi yönetimine geçmesine yol açmıştır. Fransız Devrimi ve
Britanya’da başlamış olan Sanayi Devrimi’nin siyasal ve sosyo-ekonomik yapısını hazırladığı
19.yüzyılın en öne çıkan özelliklerinden biri, temelleri 16.yüzyıl Avrupa’sında atılan
kapitalist düzenin tüm dünyaya ihraç edilme seferberliğinin muazzam bir hız kazanmasıdır.
Avrupa devletler topluluğunun bir üyesi ve kıtanın güç dengesinde belirleyici bir role sahip,
devasa büyüklükte bir imparatorluk olan Rusya, bu yüzyılda Batı’dan esen rüzgarlara karşı
oldukça kırılgan bir pozisyonda kalmıştır. Rusya’nın Batılı rakipleri karşısında ekonomik
azgelişmişliği ve otokrasinin, gelişme ve çeşitlenme sürecine giren toplumsal yapının
taleplerine cevap verememesi ülkenin 20.yüzyılın başlarında oldukça şiddetlenecek olan bir
çeşit kaosa sürüklenmesine yol açmıştır. Özellikle 1890’larda girişilen hızlı sanayileşme
atılımı sosyo-ekonomik yapıda kökten değişimleri beraberinde getirirken, İmparatorluğun
siyasi modernleşme ile süreci destekleyemediği noktada rejim tıkanmış ve sonuç geniş bir
toplumsal yelpazeyi arkasına alan kitlesel bir devrim olmuştur.
20.yüzyılın başlarında Rusya Batı Avrupa ile karşılaştırıldığında bir çok yönden
oldukça geri kalmış bir görünüm sergiliyordu. Sanayi Batı’ya oranla zayıf olmasına rağmen
hızlı bir genişleme sürecine girmişti; ancak taşralılık halen toplumsal yapıdaki hakim ton
olmayı sürdürüyordu. Köhnemiş bir iktidarın zulmü altındaki bu uçsuz bucaksız ülkede
yoksulluk kol gezerken, imparatorluğun sömürgecilik maratonunda aktif rol oynamaya
soyunması iktidarla halk arasındaki iletişimsizliğin göstergesiydi. 19.yüzyılda başa geçen
Rus Çarları’nın tebaalarına karşı takındığı anlayışsız ve uzlaşmaz tutum taraflar arasındaki
uçurumu sürekli genişletirken, halk “Çar” sözcüğüne atfettiği tüm yüce değerleri kaybetmeye
başlamıştı. 1905 yılında meydana gelen iktidar karşıtı eylemler halk tabanındaki bu ruh
halinin ulaştığı boyutu açığa çıkarması bağlamında oldukça anlamlıydı. Genel olarak
bakıldığında Rusya, Batı Avrupa’nın çok önceden tecrübe etmiş olduğu, mutlakıyetçi
yönetimin temsili unsurlar kazanacağı safhayı geçiriyordu. Ancak Rusya’nın sosyo-ekonomik
ve siyasal yapısının kendine has koşulları, hem 1905’te hem de 1917’deki devrimci
hareketlere damgasını vurmuş ve ülkenin siyasal yapısındaki evrimi Batılı ülkelerdekinden
çok farklı noktalara sürüklemiştir.
1.1.Rus Siyasal Sisteminin Kökenleri
Rusya üzerine çalışan uzmanların genel olarak birleştiği nokta Rus tarihinin ülkenin
yayıldığı coğrafyanın öznel koşulları tarafından belirlenmiş olduğudur. Devasa büyüklükte bir
kara parçasını kaplayan Rus Devleti, Avrupa ve Asya kıtaları arasında bir geçiş sahasıdır. İki
ayrı dünyanın karşılaşma sahasında ikamet eden Rus halkının bu ayrık kültürler arasında
bocalaması, Rus tarihinin en merkezi temalarından biri olmuştur. Batı ve Doğu kültürleri
arasında sıkışmış olma durumu kendini en bariz olarak Rus devlet geleneğinde
göstermektedir. Birbirlerinden bağımsız olarak kurulan knezlikler ilk Rus siyasal
örgütlenmeleridir. 9.yüzyılda Kiev Knezliği’nin gelişerek diğerlerini boyunduruğu altına
alması sonucu tarihin ilk Rus devleti ortaya çıktı. Rus devlet sisteminin şekillenmesinde
10.yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlığının kabul edilmesi çerçevesinde Bizans İmparatorluğu ile
kurulan yakın ilişkilerin büyük bir etkisi vardır. Hıristiyanlığın Bizans versiyonunun kabulü
Ruslar’ı Katolik Batı dünyasından kültürel, ekonomik ve siyasal izolasyona itmesi ülkenin
Orta Çağ’da farklı sosyo-ekonomik süreçlere sürüklenmesine yol açmıştır. 12.yüzyılda
Bizans’ın gerileme dönemine girmesiyle Ruslar Batı’yla ilişkilerini güçlendirmeye başladılar.
Ancak, aynı yüzyılda Moğol-Tatar istilasıyla Doğu’nun boyunduruğuna giren Ruslar, bir kez
daha Avrupa’dan izolasyona maruz kalmışlardır. Moğol-Tatar istilası Rus yönetim
geleneğinin oluşmasında çok önemli bir safhaya işaret eder. Avrupa ile bağlantısı kesilen
Rusya Batı’dan bir ölçüde farklı, kendine has bir feodal düzen yaratmış ve bu karakteristik
feodalite ülkenin daha sonraki tarihinde belirleyici bir unsur olmuştur.
Tatar boyunduruğunun altında Rus knezlerinin rolü vergi toplayıcılığına indirgendi.
13.yüzyıl ortalarında Moskova knezliği yükselme dönemine girdi. Tatar hanlarının himayesini
arkasına alan Moskova prensleri Tatar yönetim metodlarından fazlasıyla etkilendiler.
15.yüzyılın sonlarına doğru Tatar yönetimi sona erdikten sonra Moskova prensleri bu mirası
devralarak güç tekeline dayanan yönetimi sürdürmeye devam ettiler. Buna ek olarak Bizans
İmparatorluğu’nun kiliseyi iktidara hizmet eden bir kurum şeklinde kurguladıkları ideoloji ve
ritüeller Moskova prensleri tarafından da benimsenmişti. İdeal hükümet formu olarak otokrasi
kültünün sağlam bir şekilde inşası bu döneme denk düşer1. 1633-1654 yılları arasında hüküm
süren IV. Ivan, Rus yönetim geleneğine mutlakçılık ve terör gibi hiçbir zaman
sıyrılamayacağı nitelikler kazandırmıştır. IV. Ivan yeni bir siyasi rejim tarzı yaratmadı; sadece
“Asyatik Despotizm” olarak adlandırılabilecek Rus yönetim geleneklerini sağlamlaştırdı.
Devletin her alanda aşırı kontrolü ve özel mülkiyetin gelişememesi gibi birbiriyle ilişki
içindeki iki unsur Rus siyasal sistemini Batı’dan çok Doğu’ya yaklaştırdı2. IV. Ivan, Rus
aristokrat sınıfı Boyarlar’ın nüfusunu kırarak iktidarın keyfiyetine tehdit oluşturacak sınıfsal
baskı unsurunu ortadan kaldırarak, hükümdarın güç tekeline bağlı oldukça merkezi bir siyasal
yapı kurdu. Batı Avrupa’daki devletlerle karşılaştırıldığında Rus hükümdarının etki sahası
muazzamdı. En güçlü sınıf olan Boyarlar dahi Çar’ın hizmetçisi olmaktan daha ötesine
geçemediler. Toprak sahipleri bölgelerinde güçlü siyasal kimlikler kazanamadı ve Rus
şehirlerinin yönetimi direkt olarak prensler ve prenslerin atadığı yöneticiler tarafından
yürütüldü. Avrupa’nın tamamında karakteristik bir özellik olarak ortaya çıkan yerel aidiyet
bilincine ulaşmış özerk komünler Rusya’da oluşamadı*. Rusya’da bölgesel aidiyet bilincinin
ve özerk şehir meclislerinin noksanlığı merkezi yönetimin tahakkümüne karşı yerel ve sınıfsal
ayrıcalıkları savunacak temsili kurulların oluşamaması sonucunu doğurmuştur3.
Rus siyasal sisteminde öne çıkan bir diğer unsur da kilisenin iktidara hizmet eden bir
konumu benimsemiş olmasıdır. Ortaçağ’da Katolik Avrupa’da olduğu gibi Rus kilisesi de
birbirlerinden kopuk ve siyasal olarak bölünmüş yerleşim bölgelerinde kültürel ünite
sağlanması yönünde birleştirici bir rol oynadı. Rus kilisesi kuruluşundan beri ritüellerini ve
1 MOSSE, W.E., The Economic History of Russia (1856-1914), London & New York, I.B.TAURIS, 1996, s: 8
2 DANILOV, A. A., The History of Russia, New York, Heron Press, 1996, s: 362
* Novgrod Eyaleti bu duruma istisnadır. Bkz. KOENIGSBERGER, H. G., Medieval Europe ,400-1500,
London, 1991, s: 320
3 Koeningsberger, a.g.e.
tüm dinsel düşünüş sistemini oluştururken Slav dilini kullandı. Çok az sayıda Hıristiyan
metinleri Slav diline çevrildi. Grek ve Latin teoloji metinleri ve teoloji tabanlı antik felsefe
Ruslar’a oldukça yabancıydı4. Rus kilisesi, Bizans İmparatorluğundaki kilise ve devlet
arasındaki uyumlu işbirliği tavrını benimsedi, fakat devlet her zaman daha güçlü olan partner
oldu; uyum, devletin kilise üzerindeki hakimiyetiyle sağlandı. Bu yüzden Latin-Hıristiyan
tarihinde sıkça olan devlet-kilise çekişmesine Rus tarihinde rastlanmaz. Aynı zamanda Rus
kilisesi İstanbul’daki metropolit kiliseden bağımsızlığını kazanmayı başardı. İstanbul’un
Türkler tarafından fethedilmesinden altı ay sonra Moskova’da toplanan Rus piskoposlar
meclisi, Moskova’daki Rus metropolitanının artık İstanbul patrikhanesinin onayını almaya
ihtiyaç duymayacağını ilan etti5.
Rus siyasal sisteminin yapısal analizlerinde I. Petro dönemi özel bir yer tutar. 1689-
1725 yılları arasında hüküm süren ve ülkedeki ilk geniş ölçekli modernizasyon hareketini
başlatan I. Petro, otokratik Rus yönetim geleneğinin kurucusu olmuştur. Batılılaşma ereği
çerçevesinde saltanatı boyunca taş üstünde taş bırakmayan Petro, geleneksel yapıya Batılı
değerleri ve teknikleri eklemlendirerek Rus otokrasisinin temellerini atmıştır. St.Petersburg
şehri Petro rejiminin simgesel anıtıdır; St.Petersburg’u kalkıştığı modernleştirme projesinin
merkezine yerleştiren Petro, yüzyıllara dayalı bir geleneği ve dinsel havası olan Moskova’nın
etkisini kırmak istiyordu. Bu, Rus tarihinin tertemiz bir sayfada yeni bir başlangıç yapması
gerektiği düşüncesinin dışavurumudur. Yeni sayfaya yazılanlar tamamen Avrupalı olacaktır.
Bu amaç doğrultusunda St.Petersburg’un inşası baştan sona İngiltere, Fransa, Hollanda ve
İtalya’dan getirilen yabancı mimar ve mühendislerce planlandı. 10 yıl içinde bataklıkların
ortasında 35 bin bina yükseldi; 20 yıl içinde nüfus yüz bine yaklaştı ve şehir kısa sürede
Avrupa’nın büyük metropollerinden biri oldu. Batı’daki hiçbir yönetici böylesine muazzam
4 Mosse, 1996, s: 74
5 Koeningsberger, 1991, s: 324
ölçekte bir inşaata girişemezdi. Petro, soyluların büyük bir bölümünün yeni başkente
taşınmasına ve burada saraylar yaptırmalarını emretti; aksi halde soyluların unvanları
ellerinden alınacaktı. Üç yıl içinde yeni kent sakat kalanlar ve ölenler olarak yüzelli bine
yaklaşan işçi ordusunu yuttu. Şehrin inşası uğruna halkını kitle halinde yok edebilecek bir
kudrete sahip olan Petro, çağdaşı olan Batılı hükümdarlardan çok Doğulu despotları
andırıyordu6. Sonuç olarak Petro, Rusya’yı Batılılaştırmak için tamamen doğulu olan
metodlara başvurmuştur.
I. Petro’nun reformlarından bir diğeri otokrasinin laikleştirilmesidir. Ortodoks kilisesi
üzerinde tam bir egemenlik kurarak onu, iktidarın elinde uysal bir aygıt durumuna getiren
Petro, Rus siyasal sisteminin tekelci niteliğini daha da güçlendirmiştir. Patrikliği kaldırarak
Ortodoks Kilisesini “yüksek ruhani meclis” e yani kilise işleri bakanlığına çevirerek zaten çok
sınırlı olan iktidara karşı yaptırım gücünü de tamamen elinden almıştır7. Kendi siyasal
düşünceleri ve reform projeleri için Kiliseyi propaganda aracı olarak kullanan Çar, aynı
zamanda kilisenin eğitim üzerindeki tekelinden de yararlanmıştır. Petro zamanında eğitim iki
hedefe yöneltilmiştir: geleneksel olarak hükümdara itaatin gereklerini yeni jenerasyona
aktarma çabası ve kilisenin vasıtasıyla ülkedeki her bireye, öncelikle, eğitim aracılığıyla
ulaşmak. Petro’nun bir diğer çabası da kilisenin eğitim tesislerini laik kullanıma açmaya
çalışmasıdır8. Petro’nun saltanatında öne çıkan bir diğer unsur Çar’ın ve burjuva sınıfına tam
destek vermesi ve bu sınıfı güçlendirmek için yaptığı geniş iktisadi reformlardı. Petro’nun
tüm dış politikası ticari sermayenin geliştirilmesi çerçevesinde şekillenmiştir. Açık denizlere
ulaşma yönünde temellenen dış politika tüccar sınıfı geliştirme ereği ile yakından
6 BERMAN, M., Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor, İstanbul, İletişim Yayınları, 1999, s: 237-239
7 Mosse, 1996, s: 8
8 BISSONETTE, G. A. A., “Peter The Great And The Church As An Educational Institution”, Essays In
Russian And Soviet History (In Honour Of Geroid Tanquary Robinson), Der John Stelthon Curtiss, New
York, Colombia University Press, 1963, s: 18
bağlantılıydı. Saltanatının son yıllarında Avrupa’dan Asya’ya giden ticari yolların önemli bir
kısmı Rusya’nın eline geçti.
Batıda olduğu gibi Rusya’da da bürokrasinin gelişimi ile, para ekonomisinin
genişlemesi ve ticari sermayenin ortaya çıkması arasında yakın bir ilişki vardır. 17.yüzyılda
Moskova’da yükselişe geçen ticari kapitalizm kaçınılmaz olarak Moskova’daki bürokrasinin
büyük ölçüde genişlemesine zemin yarattı9. Ancak Batı Avrupa tarzında Rus bürokrasisinin
doğuşu, Petro zamanına rastlar. Rusya’nın ilk gerçek bürokratik kurumu olan Çar konseyi
(Duma)’nın yerini alan senatoydu. Duma, Moskova’lı Çarlar’ın gözde vasıllarının kuruluydu.
Senato ise Petro tarafından soy yada toplumsal pozisyona bakılmaksızın atanan memurların
oluşturduğu kuruldu10. Petro’nun kurumları sadece soy ve unvanları yadsımakla kalmıyor,
bariz bir burjuva karakteri de taşıyordu. I. Petro dönemindeki modern Rus devleti inşası,
madalyonun sadece bir yüzüydü. Petro’nun reformları halkın refahını önemli ölçüde düşürdü
ve ölüm oranlarında muazzam artış oldu. Petro’nun modern Rusya yaratma yönündeki
atılımları ülkenin Avrupa’da büyük bir güç olarak ortaya çıkmasının temellerini attı ve bu
sayede Rus Çarlığı Avrupa uygarlığının bir parçası oldu. Ancak, söz konusu kapitalist
gelişmenin sağlanabilmesi için geniş ölçekte bir emek sömürüsü yapıldı. Şunu da belirtmek
gerekir ki Petro reformları ülkenin feodal düzenini kökten etkileyecek ya da köylülerin yaşam
tarzını değiştirecek köklü sonuçlar doğurmadı. Rus köylüsü geleneksel değerlerine bağlı
kalmayı sürdürdü. Petro’nun sistemi yine de toplumun alt ve üst katmanları arasındaki sosyokültürel
hizipleşmenin artmasını sağlamak yönünde bir etki yapmıştır11. Petro’nun önderlik
ettiği süreç nitelik bakımından “yukarıdan yönetici zümrenin yürüttüğü modernleşme
9 POKROVSKII, M. N., Bureaucracy In Russia , Russia In World History (Selected Essays By M.N.
Pokrovskii), Der: Roman Szporluk, Michigan, The University Of Michigan Press, 1970a, s: 60-61
10 Pokrovskii, a.g.e.
11 Danilov, 1996, s: 363
hareketi” olarak şekillenmiş ve Rus Çarlığı’nın yıkılışına dek söz konusu durum
değişmemiştir; Rusya’da modernleşme her zaman sıkı bir şekilde merkezi yönetimin
kontrolünde sürdürülmüştür.
Petro öldükten sonra aristokratlar, oluşturdukları “yüksek özel kurul”a önemli yetkiler
vererek hükümdarın otoritesini az çok frenlemeyi başarsalar da bu durum fazla uzun sürmedi.
Gerçek bir toprak aristokrasisi olan Boyarlar’ın üzerlerinde artık bir bürokratik asiller sınıfı
kurulmuştu12. Çarlık ile asiller arasında gelişen asillerin bağımlılığına dayalı ilişki tarzı Rus
siyasal sisteminin önemli bir karakteristiğidir; asiller kendilerini, devletin hükümranlık
sahasında dengeleyici bir unsur olarak hiçbir zaman hissettirememişlerdir. Aristokrasi
oldukça geniş imtiyazlara sahip olmasına karşın devlete karşı kayda değer bir yaptırım gücüne
sahip değildi. Ancak bu durum devletin asillere muhalif bir tutum takındığı anlamına gelmez.
Örneğin, II. Katerina’nın saltanat döneminde (1762-1796) asiller, mahalli idarenin yönetimine
ortak olmuş ve “Asiller İmtiyaz Kanunu” ile devlet hizmetlerinde aldıkları görevler
arttırılmıştır; ancak bu onlara devlet yönetimi üzerinde herhangi bir güç odağı yaratma şansı
getirmemiştir13. Otokrasi, 18. ve 19.yüzyıllarda asiller sınıfının çıkarına değilse bile
isteklerine aykırı politikaları ertelemiştir; ancak söz konusu durum asillerin gösterdiği
direnişten çok, devlet cihazının yavaş işleyişinden kaynaklanmıştır14.
Yayıldığı topraklar üzerinde tartışmasız egemen olarak gelişen Rus otokrasisi
Batı’daki emsallerine göre ülkesindeki tüm güç odaklarını kontrolüne almış gözüküyordu.
Ancak köylü kitlelerinin köleliği, ülkenin kanayan yarasıydı. Az çok kişisel kabul edilecek
sayısız bölgesel ayaklanma dışında, bizzat köylüler 17.yüzyılda Razin ve 18.yüzyılda
12 LIEBMAN, M., Rus İhtilali (Bolşevik Başarısının Kaynakları, Gelişmesi ve Anlamı), İstanbul, Varlık
Yayınevi, 1968, s: 13
13 Mosse, 1996, s: 9
14 Liebman, 1968, s: 13
Pugatçev isyanları olmak üzere devletin tüm sistemini yerle bir etme potansiyeli taşıyan iki
isyan hareketine kalkıştılar; ancak her iki hareket de toplumsal düzeni bütünüyle yıkmak gibi
radikal bir düşünce etrafında gelişmemiş, doğrudan düşmana yani kır ve şehir aristokrasisi ile
işbirlikçi idarecilere, yönelmiştir. Sonuçta bunlar kendiliğinden ve bilinçsiz hareketler
olmanın ötesine geçememişlerdir. Bu isyanların yenilgiye uğratılmasını takiben, devlet, din
adamları zümresi ve muhafazakar unsurları yanına çekerek köylülere boyun eğdirmeyi
başarmış ve en azından psikolojik açıdan büyük isyan girişimlerini neredeyse imkansız hale
getirmiştir15.
1.2. 19. Yüzyılda Rus Otokrasisi
19.yüzyıl Rus Çarlığı açısından son derece çalkantılı geçmiştir. Bu yüzyıl tüm
Avrupa’yı kasıp kavuracak denli büyük bir uluslararası olayla, Fransa’da monarşi sisteminin
yıkılmasına yol açmış olan devrim ile başladı. Napolyon’un 1804’de kendini imparator ilan
etmesi ve Avrupa’da Fransız hegemonyasını kurması üzerine Fransa’ya karşı oluşturulan
devletler bloğuna Rusya da etkin olarak katılmıştı. 1812 yılında Napolyon’un Rusya’yı istila
etme girişimi başarısızlığa uğradı. Rus savunmasının başarısında, tüm maddi ve manevi
güçlerini seferber ederek savaşmalarının ve halkın tüm vatanseverlik hislerinin kamçılanarak
savaşın bir ölüm kalım mücadelesi mahiyetine sokulmasının etkisi büyüktür. Çar I. Aleksandr
tüm Avrupa’yı kontrol altında tutan Fransız imparatoruna karşı galip gelmiş bir devletin
hükümdarı olarak Rusya’nın Avrupa’daki prestijini en üst seviyeye taşımış oldu.
Napolyon’un istilasının Alman siyasal yaşamına olan kökten etkisi Rusya’da görülmedi.
Almanlar Leipzig Savaşı’nı ulusal bir efsane haline getirdiler ve böylece savaş halk tabanında
Alman milliyetçiliğinin yeşermesine yol açtı. Ancak, Moskova savunması aynı tür bir sonuç
doğurmadı. Bu durum Rusya’daki ulusal bilincin zayıflığı ve siyasal gündemle halkın günlük
15 VOLINE, Rus Devrimleri, İstanbul, Babil Yayınları, 2000, s: 9
yaşamı arasındaki geniş bir uçurumun varlığı ile açıklanabilir16. 1815 yılında Napolyon
kasırgasının bertaraf edilmesini izleyen Viyana Kongresi’nde Çar Aleksandr’ın teklifi üzerine
Avusturya ve Prusya’nın katıldığı “Kutsal İttifak” kuruldu. Kongre sonrasında uzun zaman
Avrupa politikasında önemli rol oynayan bu ittifakın üyeleri, Kutsal İncil’in emirlerine göre
hareket etmeyi prensip edindiklerini ve her ülkede meşhur olan hanedanın üyelerinin
hakimiyeti için birbirlerine yardım etmeyi taahhüt ediyorlardı. Bu üç devlet arasında
kurulmuş olan ittifaka diğer Avrupa devletleri de katıldı*. Rusya’nın kongre esnasında
Polonya Krallığı’nı da bünyesine katması Batı’yla, özellikle de Almanya ile ilişkilerini
arttırdı17.
19.yüzyılın ilk Çar’ı olan I. Aleksandr (1801-1825), Rusya için tamamen Batı Avrupa
tarzında bir gelişim evrimi kurguladı; Çar, anayasal bir düzen kurmayı ve serfliği kaldırmayı
planlayacak kadar ileri görüşlüydü. Çar’ın sağ kollarından biri olan Speranski Rus tarihinin en
büyük reformcularından biri olarak kabul edilir. Siyasal sistemde hukuksal reformlara
gidilmesi gerektiğini savunan Speranski, bir anayasa taslağı da hazırlamıştı. 19.yüzyılın
başlarında bir çok Rus gibi, Speranski de sistemde yapılacak bir revizyon için “yukarıdan”
bahşedilecek bir anayasanın serflerin özgürleştirilmesinden daha az sorunlu olacağını
düşünüyordu. Anayasa sadece toplumsal hakların genişletilmesini içerecekti; oysa serflerin
16 THOMSON, D., Europe Since Napoleon, New York, Alfred A. Knopf, Inc., 1982, s: 102
* Bu ittifaka giren devletler arasında 1818-1822 döneminde dört kongre yapıldı ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinde
baş gösteren ihtilalci hareketlerin önü alındı. İttifakın önderliği Çar Aleksandr’dan Avusturya baş vakili
Metternich’e geçince Çar ittifak ruhuna aykırı hareket etmeye başladı ve gayri resmi olarak Osmanlı padişahına
karşı isyan eden Yunanlılar’a yardım etti. Ancak Avusturya ve İngiltere’nin resmi müdahaleleri sonucu Ruslar
yardımı kestiler.
17 Thomson, 1982, s: 105
özgürleştirilmesi nüfuzlu bir çok serf sahibinin haklarını sınırlayacaktı18. Bu bağlamda,
ivedilikle bir anayasanın hazırlanıp kabul edilmesini; ancak serflerin özgürleştirilmesi
kanunun ertelenmesi gerektiğini düşünüyordu. Aynı zamanda mülkiyet kualifikasyonuna
dayalı oy kullanımı sonucu eyaletlerden seçilecek vekilleri içeren bir yasama organının
oluşturulması fikrini önerdi. Bu yasama organının kararları, İmparator’un onayına tabi
olacaktı. Aleksandr, Speranski’nin, planlarını sempatiyle karşılamış olsa da bunların çoğu
hayata geçirilmedi. Yine de kanun geçirme ve beyanname yayınlama gücü olan bir devlet
konseyi kurulabildi; ancak konseyin* tüm eylemleri Çar’ın onayına bağlıydı ve yüzden de
bürokratik bir kurum olmanın ötesine geçemedi19. Speranski 1812 yılında savaşın arifesinde
St.Petersburg’dan sürüldü ve kariyeri sona erdi. Napolyon’a karşı yapılan savaşlar ve
Rusya’nın zaferi Çar Aleksandr’ın reformist siyasetinde de değişime yol açtı. I. Aleksandr
19.yüzyıl muhafazakar Çarlar silsilesi içinde bir istisna olsa da anayasal düzenin ilkelerini
benimseyecek ya da serfliği kaldırma gibi bir riski alacak denli cesur değildi. İktidarının son
döneminde ilk dönemine oranla daha muhafazakar bir tavır sergiledi. Reform planlarının
uygulamaya geçirilmesindeki tereddütleri ve bunları ertelemeye gitmesi Rusya için büyük bir
şansın kaçırılmasına neden oldu.
Otokratik rejimi hedef alan ve az çok anayasal bir rejim kurulmasını amaçlayan bir
programa sahip olan ilk bilinçli devrim hareketi, 1825 yılında Çar I. Aleksandr’ın doğrudan
bir mirasçı bırakmadan öldüğü dönemde gerçekleşti. Çar, oğlu olmaksızın ölünce büyük
kardeşi Konstantin’e hükümdarlık hakkı geçti. Senatörlerin diğer kardeş olan Nikola’ya
18 CHERNUKHA, V.G. & ANAN’ICH, B.V., Russia Falls Back, Russia Catches Up: Three Generations Of
Reformers, Reform In Modern Russian History (Progress Or Cycle), Der: Theodore Taranovski, New York,
Woodrow Wilson Center Press & Cambridge University Press, 1995, s: 56
* Konsey, 1905 devrimine kadar varlığını korudu; 1905’te ise parlamentonun üst komisyonuna
dönüştürüldü(Bkz. Chernukha & Anan’ich, a.g.e.
19 Chernukha & Anan’ich, a.g.e.
bağlılık yemini etmelerini engellemek için 30 subay, 3 bin askerin başında yürüyüşe geçti.
Ayaklananlar 10 tane ölü vererek çabucak yenildiler. Ayaklanma Aralık (Rusça “Dekabre”)
ayında gerçekleştiği için ayaklananlar “Dekabristler” olarak adlandırılır. Hareket ezilen
sınıflardan çok, ayrıcalık sahibi kesimler içinde destek bulmuştur. Hanedanın içinde
bulunduğu kararsızlıktan yararlanan yönetim karşıtları uzun zaman önce hazırlamış oldukları
planı uygulamaya geçirdiler. Adaletsiz ve keyfi bir düzen altında kölelik, cehalet ve yoksulluk
içinde çırpınan halkları görmekten acı duyan aristoktasi kökenli ve yüksek tahsilli kişilerin
yanı sıra, 1812 ve 1813 yıllarındaki Napolyon savaşlarında orduya hizmet eden ve ülkelerinin
Batı’dan ne denli geri kalmış olduğunun bilincine varan bir çok subay da hareketin aktif
kanadını oluşturdular. Söz konusu subaylar Rusya’ya dönüşlerinde gizli örgütler halinde
birleştiler ve devrimci planlar üretmeye başladılar. “Rus Şövalyeleri Tarikatı”, “Kurtuluş
Birliği” ve “Kamu Yararı Birliği” gibi gizli cemiyetler kuruldu; cemiyetlerin en yoğun
faaliyet gösterdiği yer St.Petersburg’du20.
Dekabrist ayaklanma Fransız Devrimi’nin özgürlük ve adalet fikirlerinden
etkilenilerek düzenlenmiştir. Dekabristler, Rusya’yı bir Avrupa devleti olarak gördüler ve
Despotik yönetime ve serfliğe karşı dururken yurttaşların özgürleştirilmesinin gereğini
savundular. Dekabrisler’in liderlerinden biri olan Paul Pestel, programında bizzat sosyalist
motifler içeren bazı fikirleri telaffuz eder21. Dekabristler taktik olarak askeri darbeyi kabul
ettiler, ancak şiddeti en az düzeyde tutabilmeyi amaçladılar. Darbeyi zorunlu bırakıldıkları bir
yöntem olarak gördüler ve hükümetin reformları ertelemesinin hareketlerini gerekli kıldığını
savundular22. Pestel’in yönetimi altında gerçekleşen ayaklanma hızla bastırıldı ve Pestel ile
20 Liebman, 1968,s:32
21 Voline, 2000, s: 10
22 Chernukha & Anan’ich, 1995., s: 60
birlikte diğer ele başları da kendilerini darağacında buldular. Başarısızlıkla sonuçlanmasına
rağmen Dekabrist ayaklanma Rus tarihinde önemli bir yer edinmiştir; ayaklanma, rejimin
zorbalığı ve tekelci tutumuna karşı, demokratik bir amaç çerçevesinde birlik olarak
gerçekleştirilen ilk iktidar karşıtı hareketti. Dekabristler 19.yüzyılın huzursuz genç
kuşaklarına örnek olacak bir eylem gerçekleştirmişlerdi. Hareketin zor kullanmaya başvurmuş
olması iktidara karşı artık barışçıl yöntemlerle muhalefet etmenin bir sonuç getirmeyeceğine
duyulan inançtı23 ki bu da Rus devrim tarihi açısından ulaşılmış önemli bir bilinçsel safhadır.
Olağanüstü koşullar altında tahta çıkmış olan I. Nikola, muhalif unsurların ulaşmış
olduğu bu düzey karşısında tavrını polis devleti yaratmak yönünde koydu. Tahtta kalmanın ve
otokrasiyi korumanın tek yolunun toplumsal güçleri sindirmek olduğu görüşünden hareketle
tam bir baskı ve yıldırı rejimi kuran I. Nikola’nın saltanatı, modern Rus tarihinin en karanlık
dönemlerinden biri olmuştur. Nikola rejiminin en ayırt edici özelliklerinden biri, “3. Bölüm”
adı altında siyasi bir polis örgütü oluşturarak Rusya’da hayatın her alanına sızabilen tipik bir
polis devletinin temelini atmış olmasıdır. Kurduğu özel jandarma birimi de bu paramiliter
örgütün yürütme kolu işlevini görmüştür. Gizli polis örgütü bir çok devlette olduğu gibi,
Rusya’da da uzun zamandır varlığını sürdürüyordu; ancak Nikola’nın yarattığı 3. Bölüm,
devlet güvenliği olgusunun aşırı öne çıkartılmış olması bağlamında yeni bir durum arz
ediyordu24. Bu noktada daha da önemli olan Nikola’nın amacıdır;büyük Petro’dan beri hiçbir
Çar Batılılaşma ereğine sırtını dönmemişti. Nikola, Batılı fikirleri otokrasi için yıkıcı bularak
Rus tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir sansür uygulamasına gitmiştir ve geniş muhbirler ağı
da onu bu amacında başarılı kılmıştır. Sansür, ayrıca resmi bir ideolojinin propagandasıyla da
desteklenmiştir. Eğitim bakanı Kont Uvarov’un özetlediği ünlü slogan “Ortodoksluk,
Otokrasi ve Ulus” Nikola rejiminin temel ilkeleri olarak tüm resmi kurumlarda özellikle
23 Voline, a.g.e.
24 Mosses, 1996., s: 18
vurgulanmıştır. Ulusal şovenizm, bir yandan Ortodoks dini ile ilişkilendirilirken diğer yandan
monarşiye kendini adama hissiyatıyla desteklenmiştir25. Dönemin bir çok düşün insanı gibi
sürgüne gönderilmiş olan* ünlü yayıncı Aleksandr Herzen, Nikola rejiminin tasvirini yaptığı
bir yazısında şöyle der:
“Avrupalı olmayı bıraktı, ama Rus da olamadı...Sisteminde bir motor
yoktu...her özgürlük çığlığını her ilerleme düşüncesini kovuşturmak dışında
hiç bir şey yapmadı...Saltanatı esnasında tek tek her kurumu etkiledi; her
yere felç, ölüm unsurları yaydı.”26
Nikola, kendi evinde sürdürdüğü gerici rejimle kalmayıp, Orta ve Doğu Avrupa’daki
milliyetçi ve liberal hareketlere karşı Avusturya ve Prusya’ya tam destek çıktı. Sırayla 1931
yılında Polonya’da, 1948’de Macaristan’da patlak veren liberal ayaklanmaları ezerek
Avrupa’nın polisliği rolüne soyundu. Rus reformcuları tarihinde Nikola dönemi tamamen
boştur; reformcu önerilere karşı aldığı uzlaşmaz tavır Batı Avrupa’daki devletlerin ve
A.B.D.’nin ekonomilerinin kalkışa geçtiği zamanda Rusya için büyük bir zaman kaybına yol
açtı. I. Aleksandr döneminde gündemi oldukça meşgul eden serfliği kaldırma reform tasarısı
konusunda Nikola gayet korkakça bir tavır sergiledi; toplumsal ve siyasi istikrarın
bozulmasından çekindiği için hakim düzene dokunmadı. İngiltere’de Endüstri Devrimi’nin
başlamış olduğu ve Avrupa’nın sanayileşmeye ve demiryolu inşalarına yoğunlaştığı dönemde
I. Nikola ülkenin ekonomik kaynaklarını geniş Rus ordusunun ayakta kalabilmesi için
seferber ediyor ve ülkenin ekonomik kalkınması için geriye çok az kaynak bırakıyordu. Daha
da önemlisi Nikola’nın bu durumu gayet bilinçli olarak yaratmasıydı; sınai kalkınmanın
25 Mosses, a.g.e.
* Dönemin en ünlü sürgünlerinden biri, anarşist düşüncenin önde gelen ideologlarından olan Bakunin’dir. Büyük
Rus yazarı Feodor Dostoyevski ise idam kararının infazına 30 saniye kala affedilmiştir.
26 Zikreden, M. Berman, 1999., s:255
toplumsal değişime ve siyasi huzursuzluğa yol açtığı gerçeğini Batı’da olup biteni izleyerek
farketmişti. Örneğin Çar’a uzun süre maliye bakanı olarak görev yapmış olan Kont Karkin,
bazı bölgelerde demiryolu hatlarının inşası üzerine gelen teklifleri, demiryolunun sık ve
lüzumsuz yolculukları teşvik ederekten çağın huzursuz ruhsal durumunu arttırmaktadır
şeklinde bir savunmayla reddetmiştir27. Ekonomik gelişmenin toplumsal hareketliliği
arttırması ve Batı Avrupa’da olduğu gibi burjuvazi ve proleterya gibi modern sınıfların
iktidara karşı talepkar tutumlarda bulunmaları, otokrasinin karabasanıydı ve Nikola sağlam
bastığı toprağın ayaklarından kaymaması için elinden geleni yaptı.
İçeride ayakları yere sağlam basan Nikola, darbeyi dışarıdan aldı; Osmanlı’ya karşı
başlattığı savaş Rus tarihinin dönüm noktalarından biri oldu. 1915 yılında toplanan Viyana
kongresinde şekillenen yeni Avrupa güçler dengesinin sadık savunucusu olan ve dengeyi
bozacak milliyetçi hareketlerin savuşturulmasında komşularına tam destek veren Rusya,
Osmanlı devletine karşı açtığı emperyalist amaçlı savaşla tüm Avrupa’yı karşısına aldı.
Viyana kongresinden itibaren Avrupa’da önemli bir uluslararası savaş olmamıştı; bu dönemde
Avrupa çoğunlukla sınıfsal olan ve yer yer azınlık milliyetçiliğine dayanan kargaşalarla
çalkalanıyordu. 1848 devrimlerinden etkilenmeyen tek büyük Avrupa devleti, Rusya’ydı.
Avrupa’daki istikrarsız durumdan medet uman Çar, Avrupa’nın hasta adamı Osmanlı
İmparatorluğu’ndan koparabileceği kadarını almak için giriştiği bu büyük savaşta tahmininin
çok çok üzerinde bir bozguna uğradı. İngiltere ve Fransa tüm Avrupa’nın desteğini alarak
dengeyi bozmaya çalışan Nikola karşısında Osmanlı Devleti’nin tarafına geçti. Nikola, kesin
yenilgiyi görecek kadar yaşayamadı. Kırım savaşındaki yenilgi rejimin tamamen iflası
anlamına geliyordu. Rusya’nın, gelişmişlik açısından Avrupa’dan ne denli geri olduğu artık
aşikardı. Yönetici katman, özellikle Rusya’nın büyük güç statüsünü kaybetmesinden ve
Avrupa’dan izolasyona doğru kaymasından endişe etmekteydi.
27 Danilov, 1996., s: 363
Rus tarihinin en önemli hükümdarlarından biri olan II. Aleksandr, I. Nikola gibi
olağanüstü şartlarda tahta geçti. Ancak I. Nikola’nın Dekabrist ayaklanmadan çıkardığı ders
muhafazakar siyasete gömülmek olurken, II. Aleksandr farklı bir istikamet izledi ve Rusya’da
köklü reformlar dönemini başlattı. Rus tarihinde reform ihtiyacının farkına varılması genelde
dış faktörlerle bağlantılıdır; özellikle bir savaşta yenilme sonucu Batı’dan ne denli geri
kalındığının anlaşılması şeklinde reform ihtiyacı kendini açığa çıkartmıştır. Ancak dış
politikadaki başarılar aksi etkiler yapmış ve hakim düzenin korunması yönünde bir siyasete
meyledilmiştir28. Kırım Savaşı halen sürerken Rusya’nın ivedilikle bir iktisadi reforma
kalkışmasının gereği ortaya çıkmıştı; özellikle bütçe açığı tehlikeli boyutlara ulaşmıştı.
Devletler geniş bir reform programı hazırlamak için güçlü bir dürtüye ihtiyaç duyarlar; Kırım
savaşındaki yenilgi de Rusya’da bu işlevi gördü. Yenilgi, Rusya’nın ekonomik, askeri ve
teknolojik geriliğini gözler önüne sermesinin ve Avrupa’daki statüsünü tehdit etmesinin yanı
sıra kırsal kesimdeki huzursuzluk, büyüyen aydın muhalefeti ve iktisadi istikrarsızlık gibi iç
gelişmelere de zemin hazırlayarak yeni Çar’ı etkili bir reform programını hayata geçirmek
yönünde bir zorunlulukla karşı karşıya bıraktı. II. Aleksandr öncelikle Nikola döneminin
reform konusuna hiçbir alaka göstermeyen bürokratik elitlerinin tasfiyesi ile işe başladı.
Reformdan başka seçenek yoktu; tek problem halen serf düzeninin hüküm sürdüğü Rusya’nın
kapitalist bir ülkeye nasıl dönüştürüleceği idi. 1850’lerin sonu itibariyle basında sansür
oldukça gevşetildi. 30 yıllık Nikola dönemi sonucu reformist düşünce durağanlığa itilmişti.
Bu yüzden II. Aleksandr başa geçtiğinde halihazırda hiçbir reform programı yoktu ve Çar bu
konuda basından medet umdu. Sansürün gevşetilmesini takiben Rus basını Avrupa’nın tarım
reformunu, idari özerklikleri ve adil yönetimi ne şekilde gerçekleştirdiği üzerine yorumlarla
28 Danilov, 1996., s: 371-372
doldu29. Toplumun genelindeki huzursuzluk, aydınların baskısı, muhtemel bir köylü
ayaklanmasına yönelik korku ve son olarak da taşradaki toplumsal düzenin yarattığı
ekonomik sıkıntılar II. Aleksandr’ı 1861 yılında Rus tarihinin en köklü reformlarından biri
olacak olan serfliğin kaldırılması kararını almaya zorladı. Serfliğin kaldırılmasından taşradaki
toprak sahiplerinin mağdur olmaması için Aleksandr bir takım önlemler almayı da ihmal
etmedi.
Serliğin kaldırılması ve aristokratların idari ve adli bir çok yetkilerinin ellerinden
alınması, yerel yönetim alanında da bir takım yeniliklere gidilmesini zorunlu kıldı. Bu
çerçevede 1964 yılında eyaletlerde ve taşrada “zemstvo” adlı öz yönetim birimleri
oluşturularak kamu yaşamının bazı alanlarına bir takım özerklik unsurları kazandırıldı.
Zemstvolar merkezi yönetimden ayrı gerçek öz yönetim birimleri olarak Rus toplumsal
hayatına eklemlendiler. Zemstvoların, eğitimin yaygınlaştırılması, tarım, ticaret ve sanayinin
geliştirilmesi, yolların inşası, gıda temini gibi geniş bir sorumluluk sahası vardı. Rusya’daki
toplumsal hareketler üzerine yapılan analizlerde önemli yer tutan zemstvo birimleri özellikle
19.yüzyılın sonlarında oldukça keskinleşen devlet-toplum mücadelesinde siyasal muhalefetin
yöneldiği odak noktalarından birini teşkil etmişlerdir. Zemstvo birimlerinin kurulması,
otokratik bir devletin yerel öz yönetim birimleri oluşturduğu tek örnek olması30 yönüyle ilgi
çekicidir.
II. Aleksandr döneminde yapılan reformlar bütüncül ve koordineliydi. Genel olarak
Batılı bir karakter taşıyan reformlar yine de içlerinde muhafazakar ve slavofil temalar
içerdiler. Örneğin II. Aleksandr, I. Aleksandr’ın tersine anayasal yönetime geçilmesi yönünde
hiç bir vaadde bulunmadığı gibi bu yöndeki taleplerin aleyhine tavır aldı. I. Aleksandr
29 WALKIN, J., The Rise Of Democracy In Pre-Revolutionary Russia, New York, Frederick A. Praeger, Inc,
1962, s: 111
30 Walkin, a.g.e.
dönemindeki reformcular Batı modellerini adapte ederek anayasal bir rejim kurmayı
planlarken, II. Aleksandr, Rus devletinin milli karakterine vurgu yaparak ülkenin anayasal
rejime henüz hazır olmadığı kanaatiyle hareket etti; temsili unsurların otokrasiyi güçlendirici
nitelikte olması ön koşuluyla sisteme kattı31. Reformları eskiye göre ileriye yönelik önemli
atılımlar içermesine rağmen gelişen sınıfların özlemlerini karşılamaktan hayli uzaktı. Baskı
eskisi gibi kaldı. Yurttaşlık haklarına ilişkin herhangi bir ilerleme olmadı. Köylüler bireysel
özgürlüklerini aldılar ancak bunun bedelini üzerlerine bindirilen aşırı ödeme
yükümlülükleriyle oldukça ağır ödediler.
II. Aleksandr reformlarının yanlışlığı ve eksikliği 1870’lerde oldukça hissedilir
boyutlara ulaştı. Taşrada yapılan reformun kofluğu iyice aşikar olmuştu; köylülerin yaşam
seviyesi düşmeye devam ediyordu. Şehirlerin emekçi nüfusu ise gittikçe artan sömürü
karşısında eli kolu bağlı bırakılmıştı. Basın ve düşünce özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar ve
otokrasiye muhalif siyasal örgütlenmenin mutlak surette yasak olması Rusya’nın karakteristik
olguları olmaya devam ediyordu. 1870’lerde Batı Avrupa’daki sınıf çatışmaları kendini
oldukça yoğun bir şekilde hissettirmekteydi. Bu dönemde sosyalist propaganda yaygınlaşmış
__________ve işçi sınıfı Marksizm önderliğinde siyasal örgütlenmesini gerçekleştirme yolunda önemli
adımlar atmaya başlamıştı. 1871 Paris Komünü bu yöndeki sürecin ulaştığı boyutun simgesi
olmuştur. Batı’daki düşünsel ve siyasal gelişmelerden oldukça renkli düşünsel geleneğe sahip
Rusya’nın da etkilenmesi kaçınılmazdı. 1861’de “Genç Rusya” ve 1862’de “Toprak ve
Özgürlük” gibi illegal örgütler, zorba otokratik rejimi yıkmak için harekete geçmeye kararlı
ilk Rus devrimcilerini bir araya getirdiler. Köylülerin vurdumduymazlığı ve siyasete
ilgisizliği, işçi sınıfının belli belirsiz olması ve burjuvazinin güçsüzlüğü, bu örgütlerin
kitlelere güvenmesini imkansız kıldı. Söz konusu durum, bu devrimcilerin Çarlık otoritesine
31 Chernukha & Anan’ich, 1995, s: 67
karşı savaşımlarında “tedhiş” yöntemini kullanmaya itti32. 1860’lar bu örgütlerin bir çok
suikast girişimlerine tanık oldu; 1866’da II. Aleksandr’a karşı düzenlenen suikast girişimi
başarısızlıkla sonuçlandı. 1870’lerin sonlarına doğru Toprak ve Özgürlük örgütünün zor
kullanma yönünde tavır alan fraksiyonun oluşturduğu “Narodnaya Volya (Halk Özgürlüğü)”
hareketi, 1879 ile 1881 yılları arasında tüm Rusya’yı teröre boğdu. Parti, Çar II. Aleksandr’ı
hedef tahtasına yerleştirdi; 1979 yılı Eylül’ünde örgüt Çar’ı ölüme mahkum ettiğini açıkladı.
Narodnaya Volya’yı yönetenlerin düşüncelerine göre ancak hükümdarı öldürmek zihinlerde
derin etki yaratarak halk arasında da yankı bulacaktı33. Narodnikler, amaçlarına 1 Mart
1881’de ulaştılar; bindiği kızağa iki bomba atarak Çar’ı öldürdüler.
Çar’ın ölümü Narodnikler için bir zafer değil, tersine sonun başlangıcı oldu. Çok
geçmeden Narodnik hareketinin ele başları idam edildi ve hareket tamamen yok edildi. Çar’ın
suikastını takiben tahta çıkan büyük oğlu Aleksandr, baskıcı bir siyaset yönünde tavrını
koydu. 28 Nisan 1881 tarihli bildirisinde “ülkemin kaderini bundan böyle ancak Tanrı ile
tartışacağım” diyordu34. Kendini Rusya’daki otokrat rejimin muhafazasına adayan Çar, II.
Aleksandr zamanında başlamış olan devrimci hareketleri kökünden temizlemeyi amaçladı.
1880’ler tam bir durgunluk dönemi oldu; daha çok bir önceki iktidarın yaptığı reformlara
muhafazakar, siyasal ve toplumsal ilkelerle tekrar şekil verilmesi söz konusuydu35. II.
Aleksandr döneminin son yıllarının en nüfuzlu bakanlarından biri olan Loris-Melikov, yarımeşruti
rejim yönünde projeler sunmuş olsa da bunlar Çar’ın sağ kolu olan Kutsal Sinod (Rus
32 Liebman, 1968., s: 52
33 Liebman, a.g.e.
34 Liebman, 1968, s: 17
35 ZAKHAROVA, L. G., From Reform ‘From Above’ To Revolution ‘From Below , Reform In Modern
Dostları ilə paylaş: |