1905 rus devriMİ İle 1908 JÖn türk devriMİ’Nİn karşilaştirmali incelemesi


Russian History (Progress Or Cycle)



Yüklə 1,45 Mb.
səhifə2/14
tarix17.01.2019
ölçüsü1,45 Mb.
#97604
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

Russian History (Progress Or Cycle), Der: Theodore Taranovski, New York, Woodrow Wilson Center &

Cambridge University Press, 1995, s: 99

Kilisesi İşleri) başkanı C. Pobyedonotsev’in gerici zihniyetine kurban edildi. III.

Aleksandr’ın, saltanatının başından beri anayasal talepler karşısında olumsuz ve küçümser bir

tavır takınmıştır. Batı Avrupa modelinde anayasal reformlar yerine Rusya’nın ulusal

karakterlerine uygun evrimi teorisinin vurgulandığı bu dönemde, iç politikada milliyetçi

temalara vurgu artmıştı. I. Nikola döneminin simgesel sloganı olan “Ortodoksluk, Mutlakiyet

ve Milliyetçilik” söylemi yeniden güncelleştirildi. Ortodoksluk ve Rus milliyetçiliği I. Nikola

döneminde olduğundan bile daha fazla vurgulanarak, mutlak monarşi sisteminin oturduğu

ideolojik taban görevini gördü. Dinsel zulüm ve azınlıklara karşı takınılan hoşgörüsüz tutum

özellikle imparatorluğun sınır bölgelerinde yoğunlaştı. Polonya’da Katolikler, Baltık

eyaletlerindeki Lutherciler ve Transkafkasya’daki Müslümanlar ağır baskı gördüler. Polonya

kültürünü bastırmak için ilkokullarda dahi eğitim genelde Rusça yapılmaktaydı. Ancak en sert

ayrımcılığa maruz kalan, Yahudiler oldu. Hem III. Aleksandr hem de yakın danışmanları,

ateşli anti-semitistlerdi ve özellikle de bir çok Yahudinin devrimci teröristlerin saflarında yer

almaları, bu ayrımcı tavırları için mazeret oldu36.

Dönemin kilit adamları olan Katkov ve Pobyedonotsev, otokrasiyi güçlendirmek için

ulusal sanayinin geliştirilmesine dayalı bir ekonomi politikasının benimsenmesi yönünde

görüş bildirdiler. Hükümetin işine yarayacak sanayi dalları da sermaye birikiminin

desteklenmesi, korumacılık, gümrük işlemlerinde sıkı devlet kontrolü ve kapitalist tarıma

iktisadi destek, planlarının merkezinde yer alıyordu. Ulusal ekonominin gelişmesi, taşradaki

komünal mülkiyetin desteklenmesi ile eş güdüm içinde olması siyaseti benimsendi37. Liberal

ekonomik politikalarının kendi içlerinde bir çok çelişki ihtiva etmesi ülkenin kapitalizm

doğrultusundaki sosyo-ekonomik evrimini gecikmeye uğrattı. 1891-1892 arasında yaşanan

trajik kıtlık tüm dünyaya Rus halkına aciz durumunu bir kez daha gösterdi. Kıtlık, Rus

36 Chernukha & Anan’ich, 1995., s: 81

37 CHARQUES, R., Twilight Of Imperial Russia, London, Oxford University Press, 1965, s: 44

tarihinde sıradan bir olgu olsa da artık toplum kıtlıklardan hareketle ülkenin geri kalmışlığını

kavrayacak bilince ulaşmıştı. Kıtlık hem devrimci hem de reformist hareketin gelişmesine

elverişli bir zemin hazırladı. III. Aleksandr döneminde sosyalist hareket zayıf olsa da kendini

hissettirmeye başlamıştı. 1872’de Marks’ın Kapital’i Rusça’ya çevrilmişti. Yurtdışında

sürgün yaşayan “Rus Marksizmi’nin Babası” Georgi Pleakhanov, 1883’de “Emeğin

Kurtuluşu” örgütünü kurarak Rus devrim hareketinin tümünü Marksçılık’ta toplamayı

amaçlayan büyük bir işe girişmişti38. III. Aleksandr döneminde başlatılan sanayileşme

hamlesine paralel olarak genişleme sürecine giren proleter sınıfı, Rus Marksizmi için gelecek

vaadetmekteydi.

III. Aleksandr’ın 1894’teki ölümünü takiben tahta, Rus Çarlar’ının sonuncusu olacak

olan II. Nikola geçti. Babasının akıl hocası olan Pobyedonotsev tarafından eğitilen Nikola,

temsili sistemlerin otokrasiyi zehirleyen nitelik taşıdıkları yönündeki eğilimini iktidarının

sonuna dek sürdürmüştür. Nikola tahta geçtiğinde parlamentosu olmayan sadece üç tane

Avrupa ülkesi kalmıştı: Rusya, Osmanlı İmparatorluğu ve Karadağ. Rusya gibi dev bir ülkeyi

yönetmek için Nikola, ne yeterli dünya görüşüne ne de idari yeteneğe sahipti. Eğitimi bu rolü

üstlenmek için oldukça yetersizdi: tek yol gösterici ilkesi, otokrasinin doğruluğu ve tarihsel

gerekliliğiydi39.

II. Nikola döneminin en öne çıkan temaları hızlı sanayileşme ve bunu izleyen

toplumsal hareketliliğin devrimci bir yapı kazanarak muhafazakar kalmakta ısrar eden siyasal

sistemi yerle bir etmesidir. 1890’lardaki iktisadi kalkınmanın mimarı olan Maliye Bakanı

Sergei Witte, dönemin en popüler ekonomisti olan Alman Frederick List’in görüşleri ışığında

38 POKROVSKII, M. N., Tsarism And 1917 Revolution , Russia In World History (Selected Essays By M.N.

Pokrovskii), Der: Roman Szporluk, Michigan, The University Of Michigan Press, 1970b, s: 106

39 ROGGER, H., Russia In The Age Of Modernization And Revolution (1881-1917), London & New York,

Longman Inc.,1983, s: 18

ekonomik güçle siyasal nüfuz arasındaki bağlantıyı vurgulayarak imparatorluğun baki

kalması için sanayileşmenin zorunlu olduğunu savunmuş ve bu erek doğrultusunda hızlı bir

sanayileşme planını yürürlüğe koymuştur. Söz konusu sanayileşme hamlesinde devlet hem

süreci denetleyerek hem de gerekli sermayeyi sağlayarak kontrolü elinde tutmuştur. Ancak

19.yüzyılın sonunda geniş ölçekte kullanılan dış kredi Rusya’yı dünyanın en çok dış borcu

olan ülkesi durumuna getirdi40. Bunun yanı sıra Witte’nin sanayileşme hamlesini

sürdürebilmek için gerekli finansmanı taşradaki sınıflara ağır vergi uygulayarak sağlamaya

çalışması ülkedeki tarımsal krizin boyutunu arttırmış ve köylülerin proleterleşme sürecine

büyük bir ivme kazandırmıştır. Hızlı sanayileşme, tarım krizi ve artan kentleşme sonucu Rus

proletaryasının nüfusunda patlama yaşandı. Proletaryanın genişlemesi, Narodnikler’in ütopik

sosyalizmini Marksist bir temele oturtan Pleakhanov’un düşünsel öncüsü olduğu sosyalist

devrimciler için kitlesel tabanın oluşturulmasına hizmet etmekteydi. 1890’larda artan grevler

karşısında, Nikola’nın polis devletinin yapabildiği tek şey grevcilerin arasına işbirlikçiler

göndermekti. Ancak 1905’te silah geri tepti ve işçilerin Çar’a itaatini sağlamak amacıyla

propaganda için görevlendirilen Papaz Gapon bir anda kendini tamamen tersi yönünde gelişen

bir hareketin öncüsü konumunda buldu. 1905’in Şubat ayında Çar’dan merhametini dilemek

için Gapon’un önderliğinde yürüyüşe geçen, kadın ve çocukların da içinde bulunduğu işçi

kitlesine ateşle karşılık verilmesi ve bunun sonucunda katledilen yüzlerce insan Çar

efsanesinin bitişinin resmini çekti. Kışlık sarayı önündeki katliamı Çarlık’ın moral temelinin

yıkılışını simgelediği, üzerinde görüş birliği olan bir olgudur.

II. Nikola yönetimi ezilen sınıfların durumunu daha da kötüleştirmekle kalmamış,

hakim sınıflar da taleplerine cevap alamamıştır. İçişleri bakanı Plevhe’nin aktif olarak

takipçisi olduğu baskı rejimi, burjuvazinin yanı sıra aristokrat sınıfın liberal eğilimli

katmanını da muhalefetin saflarına çekti ve bir kısım liberal sosyalist hareketle işbirliği

40 Rogger, 1983, s: 103

yaparak Çarlık’ın meşruti rejime geçmesini zorlayacak harekete iştirak ettiler. Hakim

sınıfların da gözünden düşen Çar, 1905 yılında tabandan gelen ve Ekim genel grevinde gövde

gösterisi yapan anti-monarşist hareket karşısında eli kolu bağlı kaldı. Emperyalist amaçlarla

girişilen Rus-Japon savaşındaki hezimet devletin güçsüzlüğünü bir kez daha ortaya

çıkarırken, akabinde gelen genel grev Çar’ı, “Ekim Bildirgesi” olarak tarihe geçen bildirgeyi

yayınlayarak meşruti rejime geçmeyi ve Rus parlamentosu Duma’yı göreve çağırmayı kabul

etmeye mecbur bıraktı. Ancak 1905’te verilen ödünü hiç bir şekilde hazmedemeyen Nikola

eski düzene geri dönmek için elinden geleni yaptı. Ekim bildirgesi ile tanınmış olan bazı

özgürlükler, Japonya ile savaşın bitirilmesi ve hükümetin ekonomik krizi bertaraf edecek

finansmanı Fransa’dan borçlanarak bulması sonucu ortaya çıkan güven ortamı içinde geri

alındı. Yeniden iş başı yapan hükümet, 1905 yılının sonlarına doğru devrimci basını yasakladı

ve toplu tutuklamalara başladı. Devrimci ve işçi örgütlerinin hareket kapasitelerini engelleyici

tedbirler aldı, ancak bu partiler faaliyetlerini açık ve legal olarak sürdürebiliyorlardı. Witte,

çok radikal bir reformist olduğu için iktidarı varlığıyla rahatsız etti; devrimci dalga çekilir

çekilmez istifaya zorlandı ve yerini koyu bir reaksiyoner olan Goremyıkın getirildi. İktidar,

Duma’ya dokunmaya cesaret edemedi. Zaten Duma mutlakıyetçiliğin karşısına dikilebilecek

bir kurum olarak görünmüyordu; anayasal bir kurum olması sıfatıyla sadece gerekli

durumlarda yetkililere yardım edecekti. Bu yüzden iktidar Duma’nın muhtemel bir muhalif

tutumuna tepki gösterileceği ön kararıyla sol partilerin seçim propagandalarına tolerans

gösteriyordu41. 1905’ten önce ülkede illegal faaliyet gösteren iki parti vardı: Sosyal Demokrat

Parti ve Sosyalist Devrimci Parti. Ekim bildirgesinden sonra monarşistler, “Rus Halkının

Birliği Partisi”, görece daha az gerici unsurlar ise “Oktobrist Parti” etrafında toplandılar. Orta

sınıfa mensup hali vakti yerinde kesimler ve aydınların çoğunluğu monarşiyi koruyan ancak

yetkilerine çok ciddi sınırlamalar getiren “Anayasal-Demokrat Parti (KADET)” adını alan

41 COQUIN, E. X., 1917 Rus Devrimi, İstanbul, İzlem Yayınları, 1966, s: 18

partide toplandılar.

1905 ile Çarlık’ı yerle bir edecek 1917 Ekim Devrimi arasında geçen 12 yıllık süre,

Rus halkına özgürlük açısından kayda değer hiç bir şey getirmedi. Gericilik her alanda hakim

olmayı sürdürdü. Sosyalist devrimcilerin sürekli olarak kitlesel tabanlarını genişletmeleri ve

iktidarın halk tabanında olan biteni anlamaktaki beceriksizliği siyasal sistemi krize soktu.

1914’te başlayan I. Dünya Savaşı’nda Rusya’nın askeri başarısızlıklara uğraması zaten

oldukça kırılgan bir durumda olan otokrasiyi gittikçe sona yaklaştırdı. II. Nikola’yı 1917

yılında tahttan sosyalistler değil, Duma’nın liberal kanadı indirdi. Çar’ın saltanatının sona

erdirilmesini takiben oluşan otorite boşluğunda, çanlar Bolşevikler için çaldı. Ve devasa

imparatorluğun yıkıntıları üzerinden sosyalist bir devlet yükseldi.

Rus Çarlık’ının yönetim sistemi, kurulduğu tarihten 1905 yılına dek tekelci bir yapı

sergiledi. Büyük Petro’nun iktidarı sırasında otokrasi rejimi köklü bir yapılanmaya gitmiş ve

Romanov hanedanının son Çar’ına dek hükümdarların iktidarı paylaşmama yönündeki

tavırları inatla sürdürülmüştür. Rusya’daki toplumsal sınıfların iktidara yaptırım

uygulayabilme yetilerinin zayıflığı –ki bu otokrasinin bilinçli olarak yarattığı bir durumduÇarlar’ın

bu güç tekellerini sürdürebilmelerini sağlayan temel neden olmuştur. Troçki’nin Rus

toplumsal tarihine ilişkin şu yorumu bu olguyu açıklamak için oldukça aydınlatıcıdır:

Daha zengin olan Avrupa’nın baskısı altındaki Rus devleti, Batı’ya oranla,

halkının zenginliğinin çok daha büyük bir kısmını yuttu ve böylelikle sadece

halkını iki misli fakirliğe mahkum etmekle kalmayıp mülk sahibi sınıfların

temellerini de zayıflattı. Aynı zamanda, mülk sahibi sınıfların desteğine

ihtiyaç duyduğunda onları gelişmeye zorladı ve tasnif etti. Sonuç olarak

bürokratize edilmiş sınıflar asla kendilerine ait bir güce ulaşamadılar ve

Rus devleti böylece daima Asyatik Despotizm’e daha yakın durdu42.

42 Aktaran, MELOTTI, U., Marx And The Third World, Stokholm, The MacMillan Press, 1982, s: 93.

Muhalif unsurları şiddetle cezalandırma eğilim Rus Çarlar’ında daima had safhalarda

olmuştur. Muhalefeti bastırmak için barbarlık boyutuna ulaşan katliamlardadan

çekinilmemiştir; Petro 1698 yılının Ekim ayında başarısızlığa uğrayan bir ayaklanmanın

ardından 700’e yakın insanı idam ettirirken43 yaklaşık iki yüzyıl sonra II. Nikola, 1905

Ocak’ında merhametini dilemek için saraya yürüyen işçileri kurşun yağmuruna tutup yüzlerce

kişiyi katlettirmekte tereddüt etmemiştir. Muhalefeti bastırmanın kan dökülmeden yapılan

şekli de sansürdü; Batı’dan gelen zararlı fikir akımları ya da otokrasinin varlığına muhalif

olarak nitelendirilen her türlü fikre karşı uygulanan katı sansür modern Rus tarihinin en öne

çıkan karakteristiklerinden biri olmuştur. Rus düşünce geleneğinin öne çıkan

karakteristiklerinden biri olan soyut uslamlama alışkanlığında sansürün büyük rolü vardı44.

Sansürün yanı sıra gizli polis örgütlenmesi muhalif unsurları etkisizleştirme aygıtı olarak

otokrat rejimin simgelerinden biri olmuştur. 19.yüzyıl boyunca Çarlık rejimi varlığını idame

ettirebilmek ve Batı’yla arasındaki gelişmişlik uçurumunu en aza indirebilmek için çeşitli

reform hareketlerine girişmiş olsa da otokrasiden taviz vermeyen bakış açısı bu hareketlerin

başarı şansını oldukça zayıflatmıştı.

1.3. 19.Yüzyılda Rus Çarlığı’nın Sosyo-ekonomik Yapısının

Dönüşüm Süreci

1.3.1. Köylüler ve Aristokratlar: Rus Taşrasının Açmazları

Çarlık Rusya’sında hakim toplumsal yapı köylülüktü: 20.yüzyılın başında dahi rus

köylüsünün tüm nüfusa oranı aşağı yukarı yüzde 80 gibi oldukça büyük bir rakamdı. Dağınık,

kendine yeter, küçük köy topluluklarından oluşan Rus taşrası 1861’de II. Aleksandr’ın serfliği

kaldıran reformuna kadar kendine özgü feodal ilişkiler sistemi içinde durağan bir yapı

43 Liebman, 1968., s: 22

44 Charques, 1965, s: 40

göstermiştir. 1861’e dek serflik Rus taşrasında en öne çıkan unsur olmuştur. Serfler ekip

biçtikleri toprağın demirbaşı idiler; toprakla birlikte alınıp satılırlardı. Çarlık’a ait topraklarda

yaşayan serfler ise diğerlerine göre daha şanslıydı. Toprak beylerinin uyruğu olan serfler

efendilerinin keyfi yönetimlerine tabiydiler. 1649 yılında çıkarılan kanun çerçevesinde asiller,

serflerinin hemen hemen mutlak sahibi haline geldiler; 18.yüzyılda ise bu yetkileri daha da

arttırıldı. Toprak sahiplerinin serflerini öldürme hakkına dahi sahip olması serflerin ne denli

aciz konumda olduğunu açıklamak için yeterlidir. Ayrıca gerek gördüklerinde serflerini

Sibirya’ya sürgüne gönderebiliyorlardı; örneğin, 1766’dan 1772’ye kadar geçen sürede

20.000 köylü Sibirya’ya sürgün edilmiştir. Aynı zamanda serfleri aile halinde toplu olarak ya

da aileleri dağıtıp bireyleri tek tek satma hakkı da toprak sahiplerine bahşedilmişti45.

Pleakhanov’un “serflere özgürlük verilmeden önce Rusya bir çeşit Çin’di”46 şeklindeki

yorumu Rusya’daki toplumsal şartları açıklaması açısından oldukça çarpıcıdır.

Köylü kitlelerinin köleliği ülkenin kanayan yarasıydı. Köylüler 17.yüzyılda Razin ve

18.yüzyılda Pugatçev gibi iki büyük ayaklanma hareketine giriştiler. Ancak bu isyanlar hakim

taşra düzenininde herhangi bir değişim yaratacak nitelikte sonuçlar üretemedi;zaten bunların

sistemi yıkmaya yönelik olmaktan öte yerel bir bakış açısı ve kişisel basit amaçlarla

şekillendikleri üzerinde akademik çevrelerde görüş birliği vardır. 18.yüzyılda devrimci fikirler

Ruslar’ın eğitimli kesiminde yankı bulmaya başlamıştı ancak bunların Pugatçev isyanında

etkisi olduğu üzerine hiçbir kanıt yoktur47. Köylülerin bir yandan devlete karşı ayaklanmaları,

diğer yandan Çarlar’a körü körüne bir itaat ve içten sadakat göstermeleri arasında aslında bir

çelişki yoktu. Öncelikle köylü hareketleri daima görünen zorbalara yani toprak sahiplerine,

45 Liebman, 1968., s: 24-25

46 Aktaran, Melotti, 1982., s: 91

47 ROBINSON, G. T., Rural Russia Under The Old Regime (A History Of The Landlord-Peasent World And A

Prologue To The Peasent Revolution Of 1917), New York, Green & Company, 1932, s: 207

devlet memurlarına ve güvenlikle sorumlu kişileri hedef almıştı. Çar’ın bu kişilerin hamisi

olduğu gerçeği köylü tarafından idrak edilememişti. 1861’de II. Aleksandr’ın serfliği

kaldırması köylülerden gelen yakarış yada isyan hareketinin sonucu olmadı*. Özellikle I.

Nikola döneminde serflerin özgürleştirilmesi yönündeki istekler bir hayli yoğunlaşmıştı,

ancak muhafazakar Çar verdiği sözlere rağmen bu reformu hasır altı etti. Kırım savaşında

uğranan yenilgi ve ülkenin ne denli geri kalmış olduğu herkesçe aşikar olunca, savaş daha

bitmeden saltanata geçen II. Aleksandr bu yapısal reformdan artık kaçış olamayacağını

görmüştü. Daha da önemlisi savaş, ekonomiyi oldukça zora sokmuştu ve acilen yapısal

önlemlerin alınması gerekmekteydi. Serflik düzeni Rusya’nın kapitalist ekonomik düzeni

gerçekleştirmesi yönünde atacağı adımlar için büyük bir engeldi. Köydeki nüfus toprağa çivili

kaldığı sürece sanayinin muhtaç olduğu emekçileri bulmak mümkün değildi. Köylerin

kendine yeter yapısını değiştirerek dışarıya açılmalarını sağlamak için para ve emeğin serbest

dolaşım üzerindeki engelleri kaldırmak zorunluluk arz ediyordu.

Serfliğin kaldırılması konusuna toprak sahipleri açısından bakıldığında bu sınıfın

19.yüzyılın başından beri bir birlik göstermiyor olması önemli bir ayrıntıdır. Rus buğdayının

dünya pazarına açılması asillerin topraklarını buğday üretim fabrikalarına çevirmelerini

beraberinde getirmişti. Güney ve özellikle de Güney-Doğu’daki bakir topraklarda gübre bile

gerekmeksizin sadece iş gücü kullanılaraktan muazzam ölçüde verime ulaşılıyordu. Buradaki

tarım sahaları Amerikan plantasyonlarını andırıyordu; sadece zencilerin rolünü serfler

oynuyordu. Fakat Rusya’nın iç kesimlerinde toprak beyleri makinalı tarıma dayalı kompleks

bir ekonomiye geçişi gerçekleştirmeye başlamışlardı ve tek ihtiyaçları, sermayeydi. Bunlar,

* 1830’dan başlayaraktan Sovyet historiyografisi, serflerin özgürleştirilmesinde köylü hareketlerinin rolünü

fazlaca abartmıştır. Aslında köylerdeki huzursuzluk isyan boyutunda değildi; daha çok çıkması muhtemel olan

bu kararın beklenmesi genel tavırdı. (Bkz, Larissa G. Zakharova, 1995, s: 101)

köle plantasyonlarının daha az karlı olduğunu savunuyorlardı48. Sanayiciler, daha kapitalist

mantıkta düşünen tarafı desteklediler. Toprak sahipleri içinde çoğunluk reforma karşı

çekimser tavır alsa da sonuç, köylülerden çok bunların lehine oldu. II. Aleksandr reform

planını hazırlarken aristokratların çıkarını zedelememek için büyük çaba harcadı.

Reformun kaçınılmaz zorunluluk olduğu bu dönemde süreci sürükleyecek bilince ve

örgütlenmeye sahip herhangi bir sınıfın olmaması reform tasarısının şekillenmesinde devletin

baştan sona lider rolü oynamasını gerektirdi. Serflerin özgürleştirilmesi programının ilk

safhasında, mülk sahibi köylülerin kişisel bağlardan kurtarılması ve ulaşılacak son safhada da

tüm köylülerin küçük toprak sahiplerine dönüşmeleri beklenmiştir; bu süreç içinde

aristokratların mülklerinin ve geniş sahada tarımın korunması amaçlanmıştı. Fransa ve

Prusya’daki deneyimler kullanılaraktan Rus koşullarına uygun bir taslak ortaya çıkarılmaya

çalışıldı. Programın kilit noktası komün ve komünal toprak sahipliğinin korunması idi.

Böylece köylülerin mülksüzleşmesi ve proleterleşmesi önlenerek Batı Avrupa’da söz konusu

olan tarzda devrimci ayaklanmaların önüne geçilebileceği hesap edilmişti49. Bu çerçevede

özgürleştirme, köylüleri toprak beylerine bağımlı olmaktan kurtarırken komünal

sorumluluklar yükledi.

Serflere bahşedilen özgürlük ekonomik olmaktan çok hukuksal nitelikteydi.

Üzerlerinde yaşadıkları topraklar ancak yüksek bir tazminat bedeli ödedikten sonra

kendilerinin olabilecekti. Daha da çarpıcı olan, borcunu ödedikten sonra dahi eski serfin

toprağının mülkiyetini kazanamayıp, ancak bundan yararlanma hakkına sahip olabilmesiydi.

Yani köylünün tuttuğu toprak özel mülk değil, geleneksel toprak kurulu olan “Mir”in kolektif

mülkiyetinde bir paydı. “Mir” köydeki bütün erkeklerin katıldığı dernekti; ekonomik, adli ve

mali sorumluluk alanları vardı. Bu tarz bir örgütlenme köylünün hareket kabiliyetini oldukça

48 Pokrovskii,1970b., s: 99-100

49 Zakharova, a.g.e.

sınırladı. Ticaret yapma ya da köyden başka yere göçmek için Mir’in izni gerekiyordu. Ancak

komünler ortak olarak vergilendirildiğinden ve bireylerin ayrılması diğerlerinin yükünü

arttıracağından bu iznin verilmesinde oldukça çekimser tavır alınıyordu50. Komünal

bağlayıcılıkların yanı sıra birde hane içinde bireyler arasında bağımlılık tarzında bir ilişki

vardı. Haneler, vergi ve rehin bırakma işlerinde ortak sorumluluğa tabiydiler. Bu

sorumluluklar o kadar katıydı ki hanedeki bir bireyin herhangi bir mali taahhüdü yerine

getirmemesi durumunda hanedeki herhangi bir birey zorunlu çalışmaya tabi tutulabiliyordu51.

Buradan da anlaşılacağı gibi özgürleştirme kanunu köylüleri bireyler olarak değil grup olarak

tanıyor ve bireysel işlevleri grup içinde tanımlıyordu. İktidar özgürleşen serflerin üzerine aşırı

ödeme yükümlülükleri getirmişti ve bu ödemelerin yapılabilmesini sağlamak için hane ve

komün gibi köy hayatının iki geleneksel kurumunu yasal garantilerle sağlamlaştırdı52.

Sonuç olarak reform eski serfler için tam bir hayal kırıklığı oldu. Reform bildirgesinin

ardından köylerde ciddi kargaşalıklar baş gösterdi. Özellikle paylarına düşen toprak

hisselerinin yetersizliği ve araziler çok yüksek tazminat bedellerinin biçilmesi köylülerin

huzursuzluğunu arttırdı. Kreditör olan devlet toprak beylerine verdiği paranın üç katını

köylülere tazminat bedeli olarak ödetti53. Doğal olarak reform sonrası köylerin yaşam

standardı düşmeye devam etti ve şehre göç hızlandı. Köylülerin yanı sıra küçük toprak beyleri

de tatminsizler cephesinde yer aldı. Genel olarak bakıldığında aristokrat sınıf reformlardan

fazlasıyla karlı çıkmıştı; hem serflerin yükünü üzerinden atarken hem de serflerden aldıkları

devir tazminatlarıyla ellerine yüklü miktarda para geçti. Ancak reform, büyük toprak

50 Thomson, 1982., s: 304

51 Robinson, 1932., s: 67

52 Robinson, a.g.e.

53 Zakharova, 1995., s: 116

beylerinin ihtiyaçlarına göre hazırlanmıştı, karlarını temel olarak emek sömürüsüyle sağlayan

küçük toprak beyleri için serflerini kaybetmek oldukça aleyhte sonuçlar üretti54. II.

Aleksandr’ın reformlarının yanlışlığı 1870’lerde iyiden iyiye hissedilir hale geldi. Aleksandr

her ne kadar reformcu bir Çar olsa da politikaları halkın yararı değil otokrasiyi güvence altına

alma gayesiyle tasarlanmıştı. Taşranın aşırı vergilendirilmesi, devletin köylülere yeterince

rehberlik etmemesi ve köylülerin elindeki toprakların geçimlerini sağlamaya yetmemesi

sorunların sadece bir kısmını oluşturuyordu. Taşradaki asıl problem, düşük üretkenlikti;

gelişmiş tarım metodlarının kullanımı, makinalaşma ve pazara kolay erişim gibi tarımda

verimi arttıracak önlemlerin alınması gerekiyordu ancak bu konuda fazla bir ilerleme

katedilmedi. Komünal mülkiyet –ki ülkedeki tüm köylü hanelerinin yüzde kırkbeşini

kapsamaktaydı- üretkenliğin arttırılmasına önemli bir engel teşkil ediyordu. Çünkü bu tarz

mülkiyet ilişkisi hem geniş ölçekli planlama hem de modern tarım metodlarının

uygulanabilmesi için uygun değildi55. Tarımdaki üretkenliğin artışı nüfus artışını

dengeleyemiyordu. Örneğin 1883-1903 yılları arasında üretkenlik yüzde on artarken nüfus ve

fiyatların artışı bunun çok çok üstünde olmuştu56.

1861-1905 yılları arasında devlet hazinesinin masraflarının yüzde sekizyüz artması

çoğu tüketici vergilerine uygulanmış olan bir çok yeni vergiyi de beraberinde getirdi57.

Köylünün toprak tazminatının yanı sıra bu vergileri de ödemek zorunda kalması taşradaki

mevcut gerilimi daha da arttırdı. 1881-1887 yılları arasında Maliye Bakanlığı yapan Bunge,

köylülerin mali yükümlülüklerini yüzde 25 azaltmış olsa da bu sadece mütevazı bir rahatlama

54 Pokrovskii, 1970b, s: 103

55 ASCHER, A., The Revolution Of 1905 (Russia In Disarray), Stanford & California, Stanford University

Press, 1988, s: 26

56 Rogger,1983, s: 80

57 Ascher, a.g.e.

yarattı. Devlet köylülere ne denli yüklendiğinin farkında olmasına rağmen zengin sınıfları

kendinden uzaklaştırma korkusundan dolayı köklü bir vergi reformuna gitmekten kaçındı58.

1897’deki hasatın düşük olması dönemin maliye bakanı Witte’nin kırsal kesimde var olan

krizi görmesini sağladı. Ülkenin sınai gelişimini hızlandırmak ve dış yatırımı çekebilmek için

kırsal kesimde aşırı vergilendirme politikasını güden Witte, tarımsal krizi daha da

derinleştirmişti. 1898’de bakanlar konseyinin özel bir toplantısında Witte, çare olarak köylüye

toprağı üzerinde tam bir mülkiyet hakkının verilmesini yani üstü kapalı olarak komünün

tasfiye edilmesini önerdi. Daha önceki yıllarda toprak komünlerinin korunmasını savunmuş

olan bakan, bu kez bireylerin mali hükümlülüklerinde komünal sorumluluğun ve toplu

cezalandırmaların kaldırılmasını teklif etti. Ancak dönemin muhafazakar İçişleri Bakanı

Plevhe, bu yönde bir adımın getireceği sosyo-politik sonuçların tahmin edilmesinin zor

olacağından hareketle fikre olumsuz tavır koydu ve statükoyu bozmaya zaten pek gönüllü

olmayan hükümet de onun yanında yer alarak projeyi erteledi59. Gecikmeli de olsa 1903’te

kolektif mali yükümlülükler, 1904’te ise toplu cezalandırmalar kaldırıldı; fakat komün hala

ayaktaydı*.

Serfliğin kaldırılması iktidarın hesaplarının aksine aristokrat sınıfta önemli ölçüde güç

yitimine yol açtı. Aristokratlar, 1861-1905 arası satışlarla yada ipotekleri

kaldıramadıklarından dolayı topraklarının yüzde 41’ini kaybettiler60. II. Aleksandr serfliğin

kaldırılması bu sınıfı olumsuz etkilemesin diye serflerin üzerine aşırı yüklenmişti. III.

Aleksandr ise aristokratları otokrasinin dayandığı temel toplumsal sınıf olarak görmüş ve

58 Rogger, a.g.e.

59 Mosses, 1996., s: 117-118

* 1906-1910 yılları arasında başbakanlık görevini yapan Stolipin tarım reformu çerçevesinde Mir’in tasfiyesi

sürecini başlatmıştır.

60 Rogger, 1983, s: 89

bunların yararına bir çok politika üretmişti. Aristokratlar dışında hiç bir sınıf devletle bu denli

kader bağı kurmadı; aristokratların ekonomik bağımlılıkları söz konusu durumun temel

nedeniydi. Fakat sahip oldukları mülkleri kapitalist temelde işletemeyen bir çok aristokrat

mülklerini satmak zorunda kaldı. Bunun yanı sıra 19.yüzyılın son çeyreğinde meydana gelen

tarım krizleri ve ürünlerin fiyatlarındaki keskin düşüşler bu sınıfın ekonomik kapasitesini

oldukça düşürdü. Serflik düzeni sırasında çok çalışma idari beceriler ya da tutumluluk gibi

yararlı özellikler geliştirememiş olan bu sınıfın büyük bir kısmı Pazar ekonomisinde

bocaladı61.

1861’de yapılan reformlar aristokrat sınıf bir de siyasal nüfus kaybına uğramasına yol

açtı. Serflik döneminde geniş yerel idari yetkileri olan sınıf bulundukları kazalardaki adli

makamları işgal etmişlerdi; ayrıca vergi toplama ve ordu için adam toplama gibi işleri de

üzerlerine almışlardı. 1861 reformu aristokratların bir çok idari yetkilerini Mir’e

devretmelerini beraberinde getirdi. Sağlık, eğitim, köy hizmetleri ve vergi toplama gibi bir

çok işlevi kapsayan geniş etkinlik sahası olan zemstvo kurullarının yaratılmasıyla, taşradaki

idari örgütlenmenin çehresi değişti. Üyelerinin yüzde 42’sini asillerin oluşturduğu bu

kurullarda 1890 yılında yapılan değişikliklerle grubun oranı daha da arttırıldı. Bürokratik

kontrolden kısmen uzak özerk örgütlenmeler niteliğindeki kurulların yetkileri III.

Aleksandr’ın karşı reformları kapsamında oldukça kırpıldı. 1890’ların ortalarında zemstvolar

ulusal konularla da ilgilenmeye başladılar; bürokrasiye ve bir ölçüde otokrasiye muhalif

nitelik kazandılar. Böylece “zemstvo hareketi” olarak bilinen ve liberal muhalefete

eklemlendirilen akım ortaya çıktı. Ancak yine de aristokratların otokrasiye karşı genel bir

muhalefeti hiç bir zaman oluşmadı. Sınıf içindeki çıkar bölünmeleri, ortak bir bilinç ve hedef

tutturmayı engellemişti ve çoğunluk iktidara desteğini sonuna dek sürdürmüştür.

20.yüzyılın başı itibariyle Rus taşrası tam bir açmazdaydı. Yaşam standartları temel

61 Ascher, 1988., s: 28-29

hayati ihtiyaçları karşılayamayacak denli düşen köylüler akın akın şehrin yolunu tuttular.

1890’lardaki hızlı sanayileşme hamlesini desteklemek için Witte’nin taşrayı şehre kurban

eden politikaları varolan tarım krizini daha da derinleştirdi. 1902 yılında Karkov ve Poltova

eyaletlerinde isyan hareketleri meydana geldi. 160’dan fazla köy isyana destek verdi ve birkaç

gün içinde sadece Poltova eyaletinde 75’i asillere ait olan 80 mülke saldırı düzenlendi62.

Genel olarak bakıldığında taşrada huzursuzluklar daima söz konusu olmasına rağmen siyasal

ya da toplumsal değişime yol açacak potansiyelde herhangi bir başkaldırma hareketi meydana

gelmedi. Cehaletin kol gezdiği* Rus kırsalı siyasal bilinçten yoksundu. Narodnikler’in

başlattığı köylüyü iktidara karşı bilinçlendirme amaçlı devrimci aydın hareketleri hiç bir ilgi

görmedi; hatta çoğu kez düşmanca karşılandı. Rus muhalif ve devrimci hareketleri için Rus

köylüsü tam bir kapalı kutu görünümü arz ediyordu. Köylünün ne yönde saf tutacağı belirsiz

olduğu için onlara güvenilemiyor ancak nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan bu kitle

arkasına alınmadan da girişilecek herhangi bir hareketin de başarısı aynı derecede şüphe

uyandırıyordu.



Yüklə 1,45 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin