1905 rus devriMİ İle 1908 JÖn türk devriMİ’Nİn karşilaştirmali incelemesi



Yüklə 1,45 Mb.
səhifə4/14
tarix17.01.2019
ölçüsü1,45 Mb.
#97604
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

1.4.2. Sosyalistler

19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Rusya’da toplumsal yapıda köklü değişimlere

yol açan kapitalistleşme süreci yaşanırken, eş zamanlı olarak ülkede radikal siyasal hareketler

de filizlenmeye başladı. II. Aleksandr’ın sertliği kaldırma kanununu takiben hakim sosyoekonomik

düzenin çözülmesi ve yapılan reformların yetersiz olmasının yanı sıra yanlışlığı,

varolan toplumsal huzursuzluğun boyutlarını daha da genişletti. 1860’ların başında kurulan

“Genç Rusya” ve “Toprak ve Özgürlük” hareketleri otokrat rejimi yıkmak gibi radikal bir

amaç çerçevesinde toplanan ilk Rus devrimcilerini bir araya getirdi. Bu dönemde iktidar

muhaliflerinin kafalarını en çok meşgul eden sorun, siyasete karşı oldukça ilgisiz kalan

kitlelerin devrimci harekete iştiraklerinin nasıl sağlanabileceği idi. Bu konudaki tartışmalarda

iki cephe belirdi: halka eğitim yoluyla ulaşarak iktidarın zorbalığı konusunda onları

bilinçlendirmeyi savunanlar ve iktidar temsilcilerine yapılacak suikastlerle kitlelerin ilgisini

çekerek onları bu savaş yönünde cesaretlendirebileceklerini savunanlar. Her iki cephe de

halkın kendi kaderini eline alması gerektiğine inanıyordu ve temel olarak halka inanç

beslemektelerdi. 1860-1890 yıllarındaki tüm devrimci hareketlerin ana ilham kaynağı halka

inanç olacaktı91. Proletaryanın belli belirsiz olduğu bu dönemde nüfusun ezici çoğunluğunu

91 Liebman, 1968. s:54

oluşturan köylüler, hedef kitle olarak belirlendi.

Dönemin aydınlarının ve üniversite öğrencilerinin parola olarak benimsedikleri “halka

gidiş”, bir anda eyleme odaklanan örgütlü bir hareket kimliğini kazandı. 1874 yılı baharında

yola çıkan çoğunluğu öğrenci olan, sayıları 2 ile 3 bin arasında değişen devrimci kitle, köylere

giderek orada onların hayatını sürmeye başladı. Köylülerin arasına girerek onların

bilinçlenmesini sağlayacaklarını sananlar, kısa sürede hayal kırıklığına uğradılar; köylüler

onları sahiplenmenin aksine çoğu kez ele verecek denli düşmanca tavır sergiledi. Halka doğru

sefer bir çok devrimcinin tutuklanmasıyla son buldu. 1876’da kurulan “Toprak ve Özgürlük”

örgütü halkçı harekette yeni bir safha açtı; artık devrimci hareket daha sistemli ve teorik bir

yapı kazanmıştı. Örgüt, köylülerin memnuniyeti esasına dayanan bir program yazmakla işe

başladı; programa göre büyük toprak sahiplerinin arazileri ellerinden alınarak köy

derneklerine devredilecek ve onlar da bu toprakları yeni baştan köylülere dağıtacaktı92.

Ulaşmak istedikleri hedef, iktidardaki zorba bürokrasiyi devirerek yerine köylü sınıfının

başrolü oynayacağı halkçı bir düzen kurmaktı. Ancak örgüt içinde faaliyet yöntemi

konusunda ayrılıklar baş gösterdi; tedhiş yönteminin örgüt içinde ağırlık kazanmasından

rahatsız olanlar, 1879 yılında “Topyekün Bölüşme (Çernyi Peredel)” grubunu kurarak başına

Georgi Pleakhanov’u getirdiler. Bu grup, zor kullanılmasına karşı olmamakla beraber

yığınlara eğitim, propaganda ve kışkırtma faaliyetleri çerçevesinde ulaşılmasını

savunuyorlardı. Suikastleri ve terörü esas faaliyet yöntemi olarak görenler ise “Narodnaya

Volya (Halk Özgürlüğü)” hareketi içinde yeni baştan toparlandılar. 1879 ile 1881 yılları

arasında tüm Rusya’yı teröre boğan Narodnaya Volya, 1 Mart 1881’de Çar II. Aleksandr’a

karşı suikast düzenleyerek ölümüne sebebiyet verdi. Ancak bu suikast hesaplanandan çok

daha farklı bir sonuç doğurdu. Hükümet Narodnik avı başlatarak ele başlarını idam etti ve

hareketi yok etti. Narodnik hareketi devrimden başka hedefi bulunmayan ve kendini tamamen

92 ROSENBERG, A., Bolşevizm Tarihi, İstanbul, e Yayınları, 1969, s:55

halka adamış profesyonel devrimcileri ortaya çıkardı, ancak fikirlerinde varolan kargaşalık

hareketin başarısını oldukça aleyhte etkiledi. Narodnikler, Rusya’nın kapitalist dünyada

eşitlikçi tarım toplumu hayaliyle yaşayamayacağı gerçeğini bir türlü kabul etmiyorlardı.

Sanayileşme Rusya’da ne gibi bir değişim sağlayacak sorusunu yanıtsız bırakıyorlardı;

kapitalizmi, Rus sorunundan ya ayrı tutmak istiyorlar ya da tamamen görmezlikten

geliyorlardı93. Davalarında kendi yanlarına çekmek istedikleri köylülerden hiçbir ilgi

görememelerinde düşüncelerindeki zaafların büyük etkisi vardır. Sonuç olarak Narodnikler,

ütopik sosyalistler olarak Rus devrimci tarihinde yerlerini aldılar.

Narodnaya Volya’nın Çarlık’a karşı yürüttüğü şiddet eylemlerinin başarısızlığı 1881

sonrasında ülkedeki devrimci hareketin düşünsel dönüşümüne büyük etkide bulundu.

Devrimciler, hareketin handikapları üzerine bir hayli kafa yordular. Narodnikler’in

başarısızlığını takiben devrimci hareketin düşünsel dönüşümünde en öne çıkan unsur,

Marksist düşüncenin devrim fikrine eklemlenmesiydi. 1880’lerin ortasında Çarlık rejiminin

askeri ihtiyaçlarını karşılamak için girişilen sanayi hamlesi, yabancı sermeyenin de

yardımıyla bir anda ülkenin çehresini değiştirmeye başladı. Büyüme sürecine giren işçi sınıfı,

devrimciler için köylüler dışında kitlesel bir alternatif yarattı. 1871 yılında Marks’ın Kapital’i

Rusça’ya çevrilmişti ve 11 yıl sonra ilk Rus Marksist grup yurtdışında oluştu. Daha önce

Narodnik hareketin saflarında yer alan ancak örgütün terör yöntemini tasvip etmediği için

yolunu ayıran Georgi Plekhanov, devrimci hareketi Marksizm çatısı altında toplamayı

amaçladığı büyük projesine girişerek “Rus Marksizminin babası” payesine erişti. İsviçre’de

sürgünde yaşayan Plekhanov, 1883’te kurduğu “Emeğin Kurtuluşu” adlı grubuyla devrimci

harekete yeniden hayat aşıladı. Plekhanov, kapitalizmin ve de çelişkilerinin daha üst dereceye

varabilmesinin ancak otokrat rejimin yıkılmasıyla mümkün olabileceğini ve Rus

kapitalizminin de zaten otokrasinin temellerini sarsacak denli ilerlemiş olduğunu

93 Rosenberg, 1969, s:56

düşünmekteydi. Yakın gelecekte bu rejimin sona ereceğini tahmin ediyordu. Rus

despotizmini, geleneksel tarım toplumu olarak adlandırılan sosyo-ekonomik ve kurumsal

kompleksin üst yapısı olarak gören Plekhanov, kapitalizm yönünde ilerleyen ekonomik

dönüşüm çerçevesinde oluşan yeni toplumsal güçlerin Rus siyasal sisteminde anakronizm

yarattığını belirledi. Sosyo-ekonomik düzlemdeki Avrupalılaşmaya uygun biçimde

otokrasinin bir devrimle yıkılıp siyasi Avrupalılaşmanın da gerçekleşeceğini ve böylece

siyasal düzenle sosyo-ekonomik düzen arasında uyumlu bir ilişkinin kurulabileceğine

inanmaktaydı. Plekhanov, muhalif ve devrimci kombinasyonlar için burjuvazi ve proletarya

dışında güvenilecek toplumsal bir güç görmüyordu. Zihinsel gelişmişlik açısından geri

bulduğu köylü sınıfını potansiyel bir devrimci güç olarak kabul etmeyen Plekhanov onların

katkısını istikrarlı bir şekilde küçümsedi94.

Plekhanov, devrimci strateji olarak otokrasiye karşı burjuvazi ve proletarya arasındaki

karşılıklı ilişkiler konusuna yoğunlaştı. Sınıfsal çatışma konusunda proletaryanın

eğitilmesinin gereğine inanarak yukarıdan empoze edilecek devrim fikirlerini, sosyalist

ideallere ihanet olarak gördü95; işçilerin sosyal demokrat liderlik şemsiyesi altında

mücadeleye girmelerini ve süreç içinde bağımsız ve kendi çıkarları peşinde koşan bir güç

olarak savaşımlarını sürdürmelerini savundu. Lenin’in aksine Pleakhanov asla burjuvaziyi

dışlamadı; rejimin siyasal özgürlüğü için burjuvazi ve onun temsilcilerince yapılacak herhangi

çabanın desteklenmesinin gereğini savundu.Bu çerçevede “Kanlı Pazar” olayına dek “ayrı

yürü, birlikte vur” sloganını benimseyecekti96. Gelecekteki Rus devriminin 1848’de Orta

94 BARON, S.H., Pleakhanov And The Revolution Of 1905, Essays In Russian And Soviet History (In



Honour Of Geroid Tanquary Robinson) içinde, Der: John Shelton Curtiss, New York, Columbia University

Press, 1963, s: 134

95 Charques, 1965. s: 41

96 Baron, a.g.e.

Avrupa’da meydana gelen devrimlerin ilerisine geçmemesi gerektiğini savundu; mütevazı,

düzenli küçük bir devrim olması gereğini vurgulamasının yanı sıra 1789’daki Fransız devrimi

kadar büyük olmaması yönünde adeta uyarıda bulundu97.

1880’lerde Marksist düşünce sanayi işçilerine henüz ulaşmamıştı. Marksizm

entelektüel bir hareketti ve özellikle de üniversite öğrencileri tarafından büyük ilgiyle

karşılanıyordu. 1884’teki üniversitelerle ilgili bir Çar fermanı hem akademik personele hem

de öğrencilere düşünce özgürlüğüne dair sınırlamalar getirirken tüm toplu öğrenci

aktivitelerini de yasakladı. Buna rağmen öğrenciler, 19.yüzyılın ikinci yarısında da Çarlık’a

muhalif tavırlarını ve devrim hareketine bağlılıklarını koruyabilmişlerdir. 1890’ların başından

itibaren Marksist sınıf mücadelesi doktrininin basitleştirilmiş versiyonu küçük sanayi işçi

gruplarınca da benimsenmeye başlandı. Lenin bu dönemde Marksist düşüncenin Rusya’da

yayılışını şöyle ifade etmiştir:

Otokrasinin egemen olduğu bir ülkede, tamamen köleleştirilmiş bir

basınla, en küçük bir siyasal huzursuzluk ve karşı gelmenin filizlenmesinin

ezildiği kudurgan bir siyasal gericilik döneminde, devrimci Marksizm’in

teorisi, birdenbire, sansür altında bulunan yazına girme yolunu buluyor ve

Ezop dilinde ifade edilmekle birlikte, “ilgili” herkes tarafından

anlaşılıyor… Hükümetin olup biteni anlamasına kadar ve koca sansürcüler

ve jandarmalar ordusu yeni düşmanı keşfedip üzerine çullanana kadar

(bizim Rus ölçülerimize göre) epey zaman geçti. Oysa bu süre içinde,

Marksist kitaplar birbiri ardına yayınlanıyordu. Marksist dergiler ve

gazeteler kuruluyordu; hemen hemen herkes Marksist olmuştu, Marksistler

övülüyorlardı, onlara binbir iltifat yağıyordu, yayınevleri Marksist

97 Pokrovskii, 1970b, s: 140



yapıtların olağanüstü hızlı satışlarından çok memnunlardı.”98

1890’larda Marksizm, öğrenci ve aydınların başı çektiği entelektüel bir hareket

olmaktan çıkıp örgütsel taban arayışına girdi. Çarlık’ın ilk sosyalist partisi 1888’de

Polonya’da kuruldu. Yahudi işçi ve zanaatkarların kendi çıkarları için oluşturdukları örgütler,

1897’de Litvanya, Polonya ve Rusya Yahudi İşçi Federasyonu altında birleşerek “Bund”

adındaki organizasyonu oluşturdular. Rusya’da ise 1890 yılına doğru bir sosyal demokrat

derneği Petersburg’da bir çok işçiyi üye yazabilmeyi başarmıştı. Fabrika işçileri ile sıkı

bağlar kuran ilk grup “İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Savaş Birliği” oldu. O zamanlar adı

sadece Vladimir İlyiç Ulyanov olan genç Lenin’in de kurulmasında pay sahibi olduğu bu

örgüt, 1895-1900 yılları arasında Rusya’da ortaya çıkan benzer bir çok kuruma örnek oldu99.

19.yüzyılın son yıllarında sosyalist grupların sayısında hızlı bir artış oldu ve 1898 yılında

Bund’un ön ayak olmasıyla ulusal ölçekte sosyalist bir parti kurmak için ilk girişim yapıldı.

Minsk’te yapılan kongrede “Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi” kuruldu. Yine aynı yıl

Plekhanov liderliğinde İsviçre’de “Yabancı Ülkelerdeki Rus Sosyal Demokratları Birliği”

kuruldu. Birlik, anavatandaki işçi sınıf ve örgütleriyle olabildiğince sıkı ilişkiler kurmayı

amaçlıyordu. Ancak Plekhanov bu örgütlenme çabalarından pek de memnun değildi, çünkü

kendisi tamamen teorici bir çizgideydi100. Sosyalist hareketin örgütlenmeye giriştiği bu

dönemde Plekhanov’un nüfuzu düşüşe geçti. Onun söz konusu itibar kaybını Troçki şöyle

ifade etmiştir:

“… onun gücünü, Lenin’e güç veren şey kırdı –devrim yaklaşımı.



Plekhanov’un tüm eylemleri hazırlayıcı, teorik günlerde ortaya çıkmıştı.

98 LENIN, V. I., Ne Yapmalı? (Hareketimizin Canalıcı Sorunları), Ankara, Sol Yayınları, 1998, s: 22

99 Liebman, 1968., s: 63-64

100 Liebman, a.g.e.



O, temelde, Marksist bir propagandacı ve polemistti, fakat proleteryanın

devrimci bir politikacısı değildi.”101.

Plekhanov’un eylem yönündeki handikabı üzerine sürgün cezası biten Lenin, 1900

yılında Rusya’dan Almanya’ya geçtikten sonra örgütsel çalışmaların yürütülmesinde söz

sahibi olmaya başladı. Lenin’in faaliyet planının öne çıkan noktalarından biri olan devrimci

basın organı kurma fikri doğrultusunda hem Rus işçi militanlarını bilinçlendirmek hem de

örgüt içindeki koordinasyonu sağlamak için 1901’den itibaren İskra (Kıvılcım) adlı haftalık

gazete çıkarılmaya başlandı. Plekhanov, Martov ve Lenin’in en öde çıkan yazarları olduğu

gazete, ideolojik ve faaliyetlere ilişkin taktik problemleri üzerine yoğunlaştı. İskra ekibi

özellikle Marksistleri devrimci eğilimlerinden vazgeçirme tehlikesi yaratan akımları hedef

almışlardı. Gazete içinde Plekhanov’la Lenin legal Marksistler’le ekonomizm savunucularına

tam anlamıyla savaş açmıştı102. Bu dönemde Lenin, eylemci kişiliğinin yanı sıra teorik

nitelikleriyle de öne çıktı. Lenin’in Marksist düşüncesinin ana teması, işçi sınıfının kendi

başına asla sınıf bilincine ulaşamayacağı idi. İşçilerin ekmek kavgası peşinde burjuva

ideolojisine hizmet etmeyi sürdüreceği öngörüsüyle bunların bilinçlendirilmesinde devrimci

sosyalist aydınların üzerine düşen görevleri vurgulamıştır. Lenin’in işçi bilinci teorisi özde

Marks’ın sınıfsız topluma giden tarihsel süreçte ekonomik öğelerin belirleyiciliği fikriyle

çelişikti. Lenin, işçi sınıfının düzen karşıtı mücadelesinin kendiliğinden oluşması fikrine “Ne

Yapmalı?” adlı eserinde şöyle karşı çıkmıştır:

“…işçi sınıfı hareketinin kendiliğinden gelişmesi, onun burjuva

ideolojisine tabi olmasına, … yol açar; çünkü kendiliğinden işçi sınıfı

hareketi, trade-union’culuktur, … ve trade-union’culuk, işçilerin

burjuvaziye ideolojik köleliği demektir. Demek oluyor ki görevimiz, sosyal

101 TROTSKY, L., My Life, New York, Penguin Books, 1979, s: 155

102 Liebman, 1968, s: 67

demokrasinin görevi, kendiliğindenciliğe karşı savaşmak, işçi sınıfı

hareketini burjuvazinin kanatları altına sokma yolundaki bu kendiliğinden

trade-union’cu çabadan uzaklaştırmak, ve devrimci sosyal demokrasinin

kanadı altına sokmaktır.”103

Lenin “trade-unionist” dediği zamanın İngiliz sendikalarına özgü eylem şeklini

kesinlikle reddediyordu. Rus sosyal demokratlarının kışkırtma ve propagandalarının tüm halk

katmanlarında, özellikle de köylüler arasında devam etmesi gerektiğini ve işçilerin

fabrikalardaki huzursuzluklarının genelleştirilerek bu stres birikiminin tüm kötülüklerin

kaynağı olan Çarlık rejimine yöneltilmesini savundu. Parti’yi yığınların faaliyetlerinde genel

çekim odağı olacak şekilde hareketin merkezine koyan Lenin öğretisi, Rus sosyalistlerinin

önemli bir bölümünün tepkisini çekti. Böylece iki ayrı akım açığa çıktı. Birinci akım Rus

sosyal demokrasisinin görev olarak, proletaryanın durumunu düzeltmeyi üstüne alacak bir

işçi partisi olmasını ve Çarlık rejimine karşı verilen siyasal savaşta yerini almasını

savunuyordu. Buna göre gelecekteki Rus devriminin her şeyden önce bir burjuva devrimi

olacağından hareketle devrimin gidişatına biraz da burjuvazi karar verecekti. İkinci cephe,

Rus sosyal demokrasisinin profesyonel devrimcilerden kurulu gizli bir örgüt halini almasını

ve halk yığınlarının burjuva devrimini itme görevini üstlenmesini savunuyordu104. 1903

yılının Ağustos ayında Londra’da toplanan kongre Rusya Sosyal Demokrat Partisi’nin

kurulmasıyla sonuçlandı. Ancak kongre delegelerin dayanışma duygusunu ateşlemekten çok

farklılıkların açığa çıkmasını körükledi. Parti tüzüğü hazırlanırken daha ilk paragrafta

uyuşmazlıklar ortaya çıktı ve kimin parti üyesi olarak nitelendirileceği üzerine çıkan tartışma

iki cepheyi karşı karşıya getirdi. Lenin, “bir parti örgütüne bağlı olan kişi parti üyesidir”

denmesini savunurken, Martov “parti denetiminde çalışan kişi parti üyesidir” denmesini

103 Lenin, 1998., s: 48

104 Rosenberg, 1969., s: 60-61

istiyordu105.Bu kavramsal anlaşmazlık partiyi parçaladı. Kongredeki oylama esnasında bir

kaç oy fazla alan Lenin’e bağlı olanlar bundan sonra çoğunluk anlamına gelen “Bolşevik”

adıyla, Martov’u destekleyenler ise azınlık anlamına gelen “Menşevik” adıyla

tanımlanacaklardı. Dünya tarihinin en önemli sayfalarından birini yazacak olan Bolşevikler

böyle bir ortamda doğmuş oldu.

Bolşevik ve Menşevikler’in teorik yaklaşımları arasındaki farklar üzerine oldukça

fazla görüş mevcuttur. Öncelikle farklılık bir demokrasi problemiydi; temelde Bolşevizm

aktif bir azınlığın önderliğini esas alırken Menşevizm, kitlelerin aktifleşmesini vurguladı;

Bolşevizm’in temel fikri “liderlik” iken, Menşevikler “hizmet” temasını öne çıkardılar.

Bolşevizm mantıksal olarak bakıldığında diktatörlüğe ait kavramsallaştırmalar ve pratikler

geliştirirken, Menşevizm tamamen demokratik kaldı106. 1904’ün sonlarına dek tartışmalar

organizasyonlar üzerinde yoğunlaştı. Devrimci taktiklerdeki farklılaşmalar ise özellikle

1905’in başındaki Kanlı Pazar eylemini takip eden süreç içinde ortaya çıktı. Genel olarak

bakıldığında Bolşevizm gençlere ve özellikle de üniversite öğrencilerine daha çekici

geliyordu. Kendisi de 1905 yılında bir Bolşevik olan Solomon Schwarz, en ateşli ve aktif

genç sosyal demokratların Bolşevik olmayı seçtiklerini ve Menşevik taktiklerini

anlayamadıkları için Bolşevik olmanın oldukça doğal olduğunu ifade etmiştir107. Ancak bu

dönemde Bolşevikler’in sosyal demokratlar içinde çoğunluğu oluşturduklarını söylemek

oldukça zordur. Lenin, organizasyon yönündeki kişisel becerileri ve Rus koşullarına daha

fazla hitap eden fikirleri sayesinde süreç içinde sosyalist hareketin lideri olma konumuna

gelmeyi başaracaktı.

105 Rosenberg, a.g.e.

106 SCHWARZ, S.M., The Russian Evolution Of 1905 (The Worker’s Movement And The Formation Of

Bolshevism And Menshevism), Chicago, The University Of Chicago Press, 1969, s: 29

107 Schwarz, a.g.e

1901 yılından başlayarak devrimci faaliyet yeni bir öğeyle zenginleşti; Sosyal

Demokrat Parti’nin yanında programı hatırı sayılır bir başarı kazanan Sosyalist-Devrimci

Parti de Rus siyasal yaşamındaki yerini aldı. Felsefi ve sosyolojik olarak anti-marksist olan

Parti, strateji ve doktrinleriyle eski Narodnik hareketin dirilişini temsil etmekteydi.

Köylülerin çıkarlarıyla sosyalizmi uzlaştırmaya çalışan hareket, taşradaki “Mir”

organizasyonu emsal göstererek Rus köylüsünün doğuştan sosyalist olduğunu savunuyordu.

Bu çerçevede köylü sorununa yaklaşımları sosyal demokratlardan oldukça farklıydı; sosyal

demokratlar işçi sınıfına dayanarak köylülüğün önemini göz ardı ediyor ve köylülerin hızla

proleterleşeceğini düşünüyordu, ancak sosyalist devrimciler, köylünün proleterleşmesinin

beklenemeyeceğinden hareketle bu kitleyi devrimci harekete eklemlendirebilmek için taşrada

etkin bir propaganda faaliyeti yürütüyordu. Programında tüm toprakların doğrudan

kamulaştırılmasına yer veren parti, taşra siyasetinde sadece köylere ait toprak hisselerinin

arttırılmasını tasarlayan sosyal demokrat partiden oldukça ayrılıyordu108. Sosyalist

devrimciler köylüye bu denli odaklanmalarına karşın sanayi proletaryasını göz ardı etmiyor

ve işçileri gelecekteki sosyalist devrimin muhafızları olarak görüyorlardı, ancak yine de

köylüler devrimin ana ordusu olacaktı109. Her iki partinin bir diğer farklılaştıkları konu

devrimci faaliyetin yöntemiydi; sosyal demokratlar her türlü suikast ve terör eylemini

reddederken, sosyalist devrimciler belli şartlar altında iktidar güçlerine karşı düzenlenecek

şiddet eylemlerini gerekli buluyor ve bunu gerçekleştirmekle görevli merkez komitesine

bağlı özel bir birimi de bünyelerinde barındırıyorlardı. Genel olarak bakıldığında bunların

faaliyet planı taşradaki propagandayla hükümet güçlerine uygulanacak yıldırı eylemlerinin

birleşimiydi. Sosyalist devrimciler sosyal demokratlar gibi sosyalizme doğru evrime yol

açacak olan demokratik burjuva devrimini hedeflemiyor ve sosyalist devrimin hemen

108 Voline, 2000., s: 25-26

109 Charques, 1965., s: 69

gerçekleştirilebileceğini düşünüyorlardı.

1.5. 1905 Devrimi’nin Oluşum ve Yayılma Süreci

1.5.1. Papaz Gapon Hareketi

1890’ların sonundan itibaren giderek faaliyet alanını genişleten devrimci

propagandalar ve bunların işçiler arasında sempati kazanmaya başlaması Çarlık hükümetini

oldukça rahatsız etmeye başladı. İktidar, sosyalist tehdidin kendi varlıklarına yöneldiğini

idrak ederek bu yönde çözümler aramaya başladı. İktidar daha önce başvurulmuş olan sansür,

sürgün cezaları ve fabrikalardaki hükümet ajanlarının yetersiz savunma araçları olduğunun

farkına vararak işçi hareketini ele geçirmek için oldukça riskli bir plan yaptı. İşçileri kendi

yanına çekmek ve hükümete olan güvensizliklerini ortadan kaldırmak amacıyla onların

arasına işçi psikolojisinden anlayan ve iktidara sadakati onaylanmış ajanlar gönderilecekti.

Moskova için Zubatov, St. Petersburg için ise Peder Gapon hükümetin bu projesinde görev

almaya talip oldular.

Moskova’da Zubatov’un maskesi çabuk düştü, ancak St. Petersburg’da işler oldukça

iyi gidiyordu. Usta bir ajitasyoncu ve örgütleyici olan Gapon, hükümetle işbirliği içinde

bizzat liderliğini yaptığı sözde “işçi seksiyonları”nı faal hale getirdi; 1904’ün sonuna doğru

bu seksiyonların üye sayısı on bine ulaştı. İşçiler akşamları sorunlarını konuşmak, gazetelere

göz atmak ve birkaç konferans dinlemek için kalabalık gruplar halinde bu seksiyonların

lokallerine geliyorlardı. Lokallere geliş, Gaponcu işçiler tarafından sıkıca denetleniyor ve

devrimci militanların buralara sızmalarına kesinlikle izin verilmiyordu110. Kısa sürede

işçilerin güvenlerini kazanan Gapon, onlara devrimci militanlardan uzak durmalarının

gerektiğini ve siyasi değil ekonomik çıkarlarına odaklanmalarını tavsiye ediyordu. Ancak

hareket kısa sürede yoğunluk kazanarak farklı bir istikamete yöneldi. 1904 yılının Aralık

110 Voline, 2000., s: 28

ayında, Gapon’un çok sayıda taraftarının çalıştığı St. Petersburg’un en önemli

fabrikalarından biri olan Putilov fabrikasının işçileri eyleme başlama kararı aldılar. Gapon’un

yardımıyla hazırladıkları oldukça ılımlı ekonomik talepler listesini fabrika müdürüne

sundular, fakat talepleri kabul edilmedi. Yasal yolla mücadelenin başarısız olması sonucu

oluşan hayal kırıklığı işçilerin kendilerini aldatılmış hissetmesine yol açtı. Gapon, prestijini

korumak için hepsinden daha kızmış gibi görünerek Putilov fabrikasının işçilerini var

gücüyle tepki göstermeye teşvik etti. İşçiler davalarını grev yoluyla sürdürmeye karar

verdiler ve böylece Rusya’daki ciddi boyutlara ulaşan ilk işçi grevi olan Putilov fabrikaları

grevi, Aralık 1904’te başlamış oldu. Greve, St.Petersburg’taki tüm işçi seksiyonları destek

verdi111. Gapon’a güvenen hükümet duruma müdahale etmedi.

Putilov grevi bir kaç gün içinde adeta St. Petersburg genel grevine dönüştü. Başta

ekonomik konulara odaklanan işçilerin siyasal talepler yönünde seslerini yükseltmeleri fazla

zaman almadı. 5 Ocak 1905 tarihinde Gapon, Çar’a sunulacak bir dilekçe hazırlama fikrini

ortaya attı. Bunu önerirken kafasında işçi kitlesini sakinleştirme beklentisi vardı ve iki gün

sonra da bunun hakkında şehrin idarecilerini bilgilendirdi. Sonraki üç gün boyunca Gapon,

işçi gruplarıyla görüşerek plana destek vermelerini istedi ve onlara Çar’ın iyi bir insan

olduğunu, amaçlarını anladığında mutlaka halkına yardım edeceğini söyledi. Ancak, II.

Nikola’nın kendilerini dinlemeyi reddetmesi durumunun söz konusu olması halinde Gapon

şunu belirtti: “O zaman bizim Çar’ımız yok”112.

Papazın biri işçi davasında kendini bu denli lider konumuna yükseltirken hem

Bolşevikler hem de Menşevikler olan biteni hiç de hoş karşılamadılar. 4 Ocak’ta

Menşevikler, işçileri hükümetin hizmetçileri tarafından kurulan cemiyetlere itibar ederek asıl

çıkarlarını izlemekten sapmamaları yönünde uyaran broşürler dağıttılar. Bolşevikler ise

111 Voline, 2000, s: 29

112 Ascher, 1988., s: 83

Gapon’un taktiklerine daha sert şekilde karşı çıktılar ve 8 Ocak’ta Çar’dan ricada

bulunmanın ne denli boş olduğuna dair broşürler dağıttılar. Broşürlerinde şunlar yazılıydı:

“Özgürlük kanla satın alınır, özgürlük sert bir muharebede silahla kazanılır. Çar’a dilenme,

hatta ondan hiçbir şey talep etme.113” Sosyal demokratlar bu görüşlerini Gapon’un

cemiyetlerinde işçilere anlatmaya çalıştılar ancak buralardaki ateşli işçilerce susturuldular ve

bazen de kapı dışarı edildiler; Gapon’a desteklerini belirtmedikleri hallerde kesinlikle

özgürce konuşturulmuyorlardı.

Bu arada dilekçe vakası, çeşitli siyasi örgütlere üye muhaliflerin Gapon’a müdahale

ederek yazacaklarında daha sert ve daha onurlu üslup kullanması yolundaki ikna çabaları

sonucu farklı mahiyete bürünmeye başladı. İlerici iş çevreleri de Gapon üzerinde benzer

baskılar uyguladılar114. Bunu izleyen günlerde Gapon dilekçesinde bunların telkinleri

çerçevesinde değişiklikler yaptı. Son biçimiyle dilekçe115 tam bir çelişki durumu arz

ediyordu; yazılış tarzı ile içeriği arasında uyum yoktu; Çar’a “baba olarak” hitap edilen

dilekçenin özellikle ilk kısımlarında halkın ne denli aciz durumda yaşadığını oldukça

dokunaklı biçimde anlatılıp ondan merhamet dilenilirken dilekçenin yarısından sonrası bir

reform paketini andırmaktaydı. “Halkın temsili gerekli; bu halkın kendisine yardım etmesi ve

kendisini yönetmesi için gereklidir” gibi radikal bir talebin yanı sıra ifade, basın, toplanma ve

ibadet özgürlükleri gibi modern insan hakları istemleri söz konusuydu. Dilekçenin ilk

kısımlarında Çar’a yalvaran ifadeler, ikinci kısımda tüm yurttaşlar için medeni hakların

maddelendiği içeriğe bürünüyordu. Demokratik seçim sistemi, insan hakları, sendika kurma

hakkı ve 8 saatlik çalışma günü istemleri ile Gapon açıkça kendini iktidardan ayrılıp muhalif

113 Schwarz, 1969., s:68

114 Voline, 2000., s: 31

115 Dilekçenin örneği için Bkz. Ascher, 1988., s: 87-89

hareket saflarına katılmış görüntüsü veriyordu. Ancak dilekçede kesinlikle mutlakıyetin

kaldırılması ya da isteklerinin kabul edilmemesi halinde şiddete başvuracakları gibi tehdidkar

ifadeler yer almıyordu; dilekçe tamamen Çar’a karşı samimi bir tonda yazılmıştı. Çar’a bir

dilekçe ile toplu müracaat edilmesi halkın onun iyi niyetine olan safça inancını gösteriyordu.

Rusya’daki işçiler taşradan bağlarını tamamen koparmış değildi ve köylülerin onu baba

olarak gören sadakat geleneği halen üzerlerinde etkiliydi. İşçi lokallerinde dilekçe örneği

okunarak işçilerden imza toplandı ve Kışlık Sarayı önündeki Çar’la randevularından haberdar

edildiler. Polis ise Gapon’a güvendiğinden dolayı gelişen olayların gerçek mahiyetini

kavrayamamış ve bunları engellemekte oldukça geç kalmıştı.

9 Ocak* Pazar günü aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu sayısı 50 bin ile 100

bin arasında olduğu tahmin edilen* devasa işçi yığını Gapon’un önderliğinde kışlık saraya

doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüşü önceden haber almış olan güvenlik güçleri de harekat

planlarını oluşturmuşlardı; buna göre kalabalık kesinlikle saraya yaklaştırılmayacak ve eğer

ısrarlı olunursa kimsenin gözünün yaşına bakılmaksızın ateş açılacaktı. Olayların gelişimi de

bu yönde seyretti; başkentin sokaklarında katledilen yüzlerce insanın ardından 1905 yılının 9

Ocak günü tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçti. Olayların bilançosu hakkında resmi kaynaklar –

ki sayıyı daha az göstermiş olmaları mümkündür- 130 ölü ve 299 yaralı olduğu şeklinde bir

kayıt düşmüştür116. Ne Çar’ın ne de adamlarının bir katliam planlamadıkları üzerinde görüş

birliği vardır. II. Nikola’nın o gün kışlık sarayda bulunmuyor olması dahi hedef tahtasına

yerleştirilecek kişiyi değiştirmedi; tüm kamuoyu katliamda Çar’ı sorumlu tuttu. Halkın

hissiyatını o günlerde Odessa’da görev yapan Birleşik Devletler Konsolosu şöyle ifade

* Ruslar’ın eski takvimine göre verilen 9 Ocak günü miladi takvimde 16 Ocak gününe karşılık gelir.

* Kışlık saraya yürüyen kitlenin sayısı konusunda tam bir mutabakat olmayıp olaya şahit olanlar kitlenin çok

büyük olduğunu ve sayının bu rakamlar arasında olacağını söylemişlerdir. Bkz. Ascher, 1988, s: 90

116 Ascher, a.g.e.

etmiştir: “Tüm sınıflar, otoriteleri ve özellikle de Çar’ı suçluyor. Şu anki hükümdar Rus

halkının sevgisini tamamen yitirdi ve gelecek bu hanedan için ne saklıyorsa saklasın, şimdiki

Çar bir daha asla halkının arasında güvende olamayacaktır.”117. Yaşanan bu olaylarda en

çarpıcı olan Çar’ın halkının gözündeki yüce imgesinin tamamen yerle bir olmasıydı;

yüzyıllardır yaşatılan Çar efsanesine bizzat Çar, kendi elleriyle son vermişti. Katliamın ertesi

günü başkentte tek bir atölye ya da fabrika işbaşı yapmadı. Grev yapmanın illegal olduğu ve

bir çok işçinin bir tane greve katılırken bile yoğun psikolojik ikilemler yaşadığı bu ülkede,

tüm sonuçlarını göze alarak böyle bir eyleme girişilmesinin taşıdığı anlam muazzamdır.

Başkentin yanısıra diğer şehirlerde yaşayan işçiler de iş durdurma eylemleriyle katliama

tepkilerini gösterdiler. Gapon’un liderlik ettiği işçi eylemleri gibi St. Petersburg grevi de

kendiliğinden gelişti. Grevin başlamasında hiçbir siyasi parti ya da grev komitesinin rolü

yoktu.


Kanlı Pazar’dan üç hafta sonra ülkedeki işçi huzursuzluğunun nedenlerini araştırmak

ve çözümler üretmek amacıyla hükümet bir komisyon kurdu. Senato ve devlet konseyi üyesi

Shidlovski’nin başına atandığı ve bu yüzden “Shidlovski Komisyonu” olarak adlandırılan

platformun, devletin temsilcileri ve işverenlerin yanı sıra işçiler tarafından bizzat oy

kullanılarak seçilecek işçi temsilcilerinden oluşması öngörülmüştü. Hükümet daha önce de

işçi huzursuzluğunun sebeplerini inceleyen komisyonlar kurdurmuştu, fakat hiç biri işçilerin

seçilmiş temsilcilerini içermiyordu. Menşevikler düzenlenecek olan temsilci seçimi sürecini

ajitasyon için bulunmaz bir fırsat olacağı öngörüsüyle konuyla ilgilenmeye karar verdiler;

Bolşevikler ise komisyona küçümser bir edayla yaklaştılar118. Menşevik ajitasyonun etkisiyle

işçi seçmenleri komisyona seçilecek temsilciler için konuşma özgürlüğü ve kişisel

dokunulmazlık gibi haklar talep etti. Hükümet taleplerini cevapsız bırakınca işçi temsilcileri

117 Aktaran, Ascher, a.g.e.

118 Schwarz, 1969 , s: 27

komisyona katılmayı reddetti ve komisyon hiç toplanamadan dağılmış oldu. Komisyon

sonuç itibariyle bir fiyasko olsa da işçi temsilcilerini seçmek için düzenlenen kampanyalar

St. Petersburg’daki işçilerin siyasal eğitiminin gelişmesinde ve özellikle de “İşçi Temsilcileri

Sovyeti” fikrine hazırlanmalarında oldukça etkili olmuştur. Kampanyalar, Menşevikler’in

fikirlerini de etkilemiş ve kitlelerle daha yakın iletişimi sağlayacak örgütsel biçimlere

yönelişi teşvik etmiştir119.

1905 yazıyla birlikte ordu ve donanmada büyük çapta karışıklıklar ortaya çıktı.

Haziran ayında Potemkin adlı Karadeniz donanmasına ait bir zırhlıda çıkan isyan bunların en

ünlüsüdür. Tüm ülke yavaş yavaş kaosa sürükleniyordu. Rus-Japon savaşında ard arda gelen

bozgunların zayıflattığı iktidar, muhalif harekete karşı savaşabilmek için gereken paradan da

yoksundu. Çarlık rejiminin düştüğü bu aciz durum kitleler tarafından da gözle görülür bir hal

alırken muhalif güçler de mücadelelerinde cesaretleniyorlardı. Axelrod’un liderliğindeki

Menşevikler, 1905 yılının bahar aylarından itibaren kitlelerle ilişkilerinde iki yönteme

meylettiler; birincisi, Rus işçilerinin partizan olmayan geniş bir işçi örgütü kurmaya teşvik

etmekti; ikincisi ise tüm Rus halkının kendilerini ifade edebilmelerini sağlamak amacıyla bu

mücadele içinde yer almaya ve devrimci kendi kendini yöneten yerel kuruluşlar kurmaya

çağırmaktı. Axelrod, Iskra bünyesinde bu fikirlerini geliştirirken, Lenin’den sert eleştirilere

maruz kaldı. Lenin’e göre Axelrod saçmalıyor ve tam bir ihanet sergiliyordu. Axelrod’un

zamanla milli kongre şekline dönüşeceğini düşündüğü kendi kendini yöneten devrimci yerel

örgütler fikri merkezden güdümlü devrim anlayışına aykırıydı. Lenin, milli kongrenin,

dağınık ve örgütsüz kitlelerin ve de yerel toplulukların delegelerinin toplanmasıyla değil,

büyük ölçüde örgütlenmiş bulunan devrimci partinin delegelerinin toplanmasıyla oluşması

gerektiğini düşünüyordu. Lenin, partinin devrimin ve devletin öncüsü ve de yönetici gücün

çekirdeği olmasının gerektiğini savunurken, Axelrod aşağıdan başlayan ve sonunda milli

119 Schwarz, 1969 , s: 28-29

temsil oluşumuna dönüşecek bir devrimi savunuyordu120.

Lenin’in Menşevikler’le ayrıldığı bir diğer nokta sınıflara yaklaşım tarzıydı. Lenin,

1905 yılındaki olayları izleyerekten aynı yılın Haziran ayında yayınladığı “Burjuva-

Demokratik Devriminde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği” adlı çalışmasında proletarya ve

köylünün demokratik diktatörlüğü fikrini ilk kez formüle etti. Buna göre Rusya’da oluşmaya

başlayan devrim, burjuva devrimi olmalıydı ve eğer bu devrim başarılırsa sadece, Batı

Avrupa’daki gibi medeni haklar ve siyasal özgürlükleri içeren burjuva karakterli parlamenter

sistemin kurulmasına yol açmalıydı. Fakat Rus burjuvazisinin bir devrime önderlik etmek

için çok zayıf olmasından dolayı Parti tarafından önderlik edilecek işçi sınıfı, lider rolünü

oynayacaktı. İşçi sınıfı bu savaşımında köylüyle ittifaka girmeliydi. Lenin, işçi-köylü

ittifakından bahsederken Menşevikler burjuvaziyi müttefik olarak seçme yanlısıydı.

Menşevikler, köylüyü geri, siyasete ilgisiz ve ne yapacağı kestirilemeyeceğinden dolayı

güvenilmez buluyordu. Lenin de köylülerin bu niteliklerini inkar etmiyordu ancak onların

daha fazla toprağa sahip olmak içten içe besledikleri yıkıcı potansiyelin farkındaydı. Ayrıca

köylü kitlelerinin son kertede kaybedecek çok daha fazla şeyi olan burjuvalara göre

kolaylıkla devrimci harekete eklemlendirilebileceklerini düşünüyordu121 ki tarih onu bu

yönde fazlasıyla haklı çıkaracaktı.

1905 yılında şehirler kadar olmasa da köylerde de yoğun huzursuzluklar söz

konusuydu. Özellikle de sosyalist devrimci parti ülkenin dört bir yanında yürüttüğü devrimci

propagandasında taşraya odaklanmıştı. Bunlar, köylüleri toprak beylerine karşı kışkırtarak

tarım sahalarında genel bir greve yol açmak ve eğer bununla da hükümet dize getirilemezse

120 WOLFE, B.D., Devrim Yapan Üç Adam, Ankara, Türk Siyasi İlimler Derneği Yayınları, 1969, s: 370-371

121 MC KENZIE, K.E., Lenin’s “Revolutionary Democratic Dictatorship of the Proletariat and Peasantry”,


Yüklə 1,45 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin