Halkbilimi, insan davranışları ve geleneklerini çalışarak objesi olan insanı daha iyi anlamaya ve onun hakkında daha derin bilgiye kavuşmak amacıyla 19. yy başlarında bağımsız olarak ortaya çıkmıştır


) Performans Teori'nin İcra Olayı Tahlil Yöntemi



Yüklə 0,66 Mb.
səhifə12/14
tarix27.10.2017
ölçüsü0,66 Mb.
#16229
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14

5.) Performans Teori'nin İcra Olayı Tahlil Yöntemi
Performans Teori'ye kadar yaygın halkbilimi anlayışı olan ve folkloru bir "şey" bir nesne, bir unsur, tamamlanmış bir ürün olarak düşünüp folklor unsuru veya şeyi üzerine çalışmak, Performans Teoriyle birlikte, folkloru bir olay olarak canlı bir icra veya yapılan ve gerçekleşen bir süreç olarak düşü­nen ve ele alan yeni bir yaklaşıma dönüşmüştür. Bu anlayış içinde sözlü anlatım bir sosyal olaydır ve teatral anlamda bir icra veya performans olan bu sosyal olay, üç temel unsurdan, anlatan, dinleyen ve anlatılan geleneksel anlatıdan oluşmaktadır.

Günümüzde halkbilimciler, sözlü halkbilimi unsurlarını anlatılan gele­neksel anlatı etrafında onu anlatan ve dinleyen tarafların oluşturduğu bir sosyal olay, bir gösterim bir başka ifadeyle icra olarak ele almaktadırlar. Bir başka ifadeyle bir folklor olayının icrası söz konusu üç unsurdan oluşmakta­dır. Nitekim, Dan Ben-Amos'un geliştirdiği araştırma modeli, bu üç unsuru ele almaya yöneliktir. Onun araştırma modelinde;



  • Kişisel boyut (anlatıcı/ oynayıcı).

  • Sosyal boyut (dinleyici/izleyici).

  • Söz boyutu (anlatılan) yer almaktadır.

Aynı formül sözsüz (nonverbal) ve maddi kültür (material culture) halkbilimi unsurları içinde geçerlidir. Sözsüz geleneksel davranışı yapan, yapılan sözsüz geleneksel davranış (geleneksel olarak selamlaşma, küfür­leşme ve diğer konulardaki jest, mimikler ile dans ve benzeri davranışlar) ve söz konusu davranışın yapıldığı onu görüp anlayan kişi veya kişiler arasında gerçekleşen, sözsüz iletişim de halkbilimi çalışmalarının içindedir.

Aynı şekilde geleneksel maddi kültür unsurları da, imâl eden, imâl edi­len geleneksel maddi kültür unsuru ve onu alıp kullanan kişi veya kişiler eksenlerinde oluşan bir meydana getiriliş anından ve kullanılışlara kadar uzanan bu gösterimler anında gerçekleşen karşılıklı bir iletişimler zincirin­den ibarettir.Halk tanımının aralarında "en az bir müşterek bulunan en az iki kişiden oluşan grup" şekline dönüşmesi ve "geleneksel" ile "iletişi­min" temel kavramlarını oluşturduğu yeni folklor metodolojisinde halkbilimi tanımı da değişmiştir.Performans veya "Gösterimci" folklor teorisinin Dan Ben Amos gibi önde gelen temsilcileri folkloru "Küçük topluluklar arasında kurulan sanatsal (artistic) iletişim" olarak kabullerinin temelinde de yatan anahtar kavramın "sanatsal iletişim" olduğu açıkça görülmektedir. İletişim ise insanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar "sosyal bir varlık" olarak bireyin sosyalleşmesi sürecinde öğrenilen ve sosyalleşmeyi sağlayan en önemli yetenektir.


Her üç kategoride de yer alan unsurlar kültürün dışa vurulan belirli bir anlamını haiz, ekspresiv (expressive) formları olarak özellikle işaretlenmiş ve sıradan günlük formlardan (sanatsal olmayan) ayrı ve kendilerine has biçimlerine dayalı olarak yaratılan sanatsal yahut artistik iletişimin mahsulü olmaları itibariyle folklordur. Halkbilimi açısından da bu mahsullerle "ne anlatıldığı" kadar "nasıl anlatıldığı" da son derece önemli bir araştırma konu­su olarak kabul edilir.

Yaygın olarak kabul gören bir iletişim tanımına göre "İletişimin ana ol­gusu şudur: bir "repertuar "dan belirli yasalara göre bir takım sembolleri alıp toplayan bir "verici "nin zaman ve mekan çerçevesinde mesajın transfer edildiği bir "kanal"ın ve mesajı oluşturan sembolleri alan kendi öz repertuarındaki sembollere göre çözümleyen ve bu semboller bütünün ötesinde bi­çimler, düzenlilikler ve anlamlar gören, bunları gerekirse belleğine işleyen bir "alıcı"nm birbirine bağlanmasıdır."

İletişim modellerinden hareketle âşık tarzı sözlü, yazılı ve elektronik kültür ortamı destanlarının iletişim açısından yapılarını şekillendiren altı ana unsurun meydana getirdiği kalıplaşmaları ele alıp tahlil ettiğimiz bir çalış­mamızda geliştirdiğimiz modelde yer alan unsurlar şu şekildedir:


  • Âşık

  • Seyirci/okuyucu /dinleyici

  • Âşık ile dinleyici arasında sözlü kültür ortamında yüz yüze ilişki i-çinde icra anında veya farklı kültür ortamlarında üretilmiş metinlerde destan metinlerinde yapısal ve işlevsel olarak kalıplaşmış iletişimsel ilişkiler:

  • Âşığın kendine yaptığı göndermeler

  • Âşığın dinleyiciye yaptığı göndermeler

  • Âşığın dış dünyaya yaptığı göndermeler

  • İletişim araçları ve yollanması

  • Destanın mesajı

  • Destanda dilin kullanılışı.

I. Her Öykü Anlatım Olayı İletişimsel Bir Haldir.

A. Her öykü anlatım olayında, en az bir mesajı kurup gönderen (gönde-
rici/encoder) ve bir de mesajı alıp çözümleyen (alıcı/decoder) vardır.

B. Her öykü anlatım olayında, mesajı gönderici ile mesajı alıcı arasında


doğrudan bir iletişim vardır.

C.Her öykü anlatım olayında, mesajı gönderici ile alıcı kodlanmış (an­


lam karşılık ve denklikleri üzerinde anlaşılmış/ daha önceden biçimlenmiş
geleneksel) bir mesaj biçimiyle iletişim kurarlar.

Her öykü anlatım olayında, mesaj gönderme ve alıp çözümleme işi i-şitme ve görme yolları (kanalları) üzerinden yapılır.

Her öykü anlatım olayında, mesajın iletimi ve alımı, gönderici ile alı­cı arasında geri itilime yönelik yorumlanışları sürekli kılar. Bir başka ifâ­deyle, mesajın yorumlanışı öykü anlatımı boyunca sürer.

II. Her Öykü Anlatım Olayı Sosyal Bir Tecrübedir.

A. Her Öykü Anlatım Olayında, Katılanlar Karşılıklı Olarak İlişkiye Has Bir Kimlik Seti Oluştururlar.

1. Her öykü anlatım olayında, katılanlar olayın amacı için sosyal kim­likler üstlenirler.

Bir katılımcı öykü anlatıcısı sosyal kimliğini üstlenir.

En az bir katılımcı öykü dinleyici sosyal kimliğini üstlenir.

(1) Öykü anlatım olayında, öykü anlatıcı ve öykü dinleyici sosyal kimlikleri katılanların sosyal kişiliklerinin sahip olduğu pek çok sosyal kimliklerinden birisi olarak seçilmiştir.

(2) Öykü anlatım olayı esnasında katılanların öykü anlatıcı ve öykü dinleyici şeklindeki kimlikleri sosyal kişiliklerinin sahip oldukları ve duruma uygun hale dönüşen pek çok sosyal kimliklerinin en önde geleni olur. 2. Her öykü anlatım olayında, katılanların üstlendikleri sosyal kimlikler birbirleriyle uyumlu bir dizi oluştururlar. Bir öykü anlatım olayında katılan sosyal kişiliklerin duruma uygun hale gelen pek çok sosyal kimliklere sahip olmaları fikri son derece önemlidir ve burada bazı yönlerinin dikkatlice ele alınması gerekir. Bir bireyin sosyal bir kimlik olarak öykü anlatıcı ve en az bir başka bireyin de öykü dinleyici kimliklerini seçtiklerinde, bunlar bir öykü anlatımı olayını üretilen kılanlar aynı zamanda diğer sosyal kimliklere de sahiptirler ve bu esnada diğer sosyal kimlikler söz konusu öykü anlatım olayı için seçilen sosyal kimliklerle uyum içinde kalarak işlevlerini yerine getirmek durumundadırlar. Eğer bir adam öykü anlatıcı sosyal kimliğini seçerse ve onun oğlu da öykü dinleyici sosyal kimliğini seçerse, örneğin diğer sosyal kimlikler olan baba ve oğul, bir adam ve bir çocuk duruma kesinlikle uygundur ve öykü anlatım olayının yönü ve katılanların seçimleri üzerine önemli tesirler meydana getirecektir. Fakat öykü anlatım olayı üretildiğinde, öykü anlatıcı ve öykü dinleyici sosyal kimlikleri son derece öncelikli olarak en önde yer aldığında, diğer sosyal kimlikler göreceli olarak gerileyerek öne çıkanlarla uyumlu hale dönüşecektir.

B. Her öykü anlatım olayında, katılanlar, ilişkilerin statüsüne has bir sete uygun olarak davranırlar.

1. Her öykü anlatım olayında katılanlar statülerini tanımlayan öykü anlatıcısı ve öykü dinleyici kimliklerine sahip olmanın gereklerince zevk alırlar.

a) Öykü anlatıcının görevleri kendisi ve dinleyenlerce bilinip, aşina olunan ve sosyal olarak daha önceden belirlenmiş kurallara göre mesajı kurup, formüle edip kurallara uygun olarak göndermektedir. Öykü anlatıcının hakları ise, öykü dinleyicinin mesajı alıp, çözüp anlatıcının ve olaya diğer katılanların bilip aşina olduğu ve sosyal olarak daha önceden belirlenmiş kurallara uygun olarak karşılık vermesidir.

b) Öykü dinleyicisinin haklarıysa, öykü anlatıcının mesajı, kendisi ve dinleyelerce bilinip, aşina olunan ve sosyal olarak daha önceden belirlenmiş kurallara göre kurup, formüle edip kurallara uygun olarak göndermesidir.Öykü dinleyicinin görevleriyse, mesajı alıp, çözüp anlatıcının ve olaya diğer katılanların bilip aşina olduğu ve sosyal olarak daha önceden belirlenmiş kurallara uygun olarak karşılık vermektedir.

2. Her öykü anlatım olayına katılanların statüsüne göre görevleri ve haklan karşılıklı olarak oluşur.

C. Her Öykü Anlatım Olayı Sosyal Kullanımlara Sahiptir.

Sosyal kullanımlar, öykü anlatım olayına katılanların, bütün öykü anlatım olayında veya bir yahut birkaç cephesinden kendileri için elde et­tikleri gerçek kullanımlardır. (Örneğin, vakit geçirme, bir ders verme, bazı sosyal ve fiziki olguları tanımlamak veya açıklamak gibi.)

Sosyal kullanımlar öykü anlatım olayına katılanlarca da anlaşılabilir veya diğerlerince de aktarılabilir.

D. Her Öykü Anlatım Olayı Sosyal İşlevlere Sahiptir.

1.Sosyal işlevler araştırmacıların, karşılıkların veya karşılıksızlıkların


da dahil olduğu öykü anlatımın olayının tamamının veya bir yahut birkaç
cephesinin anlamı ve özelliğini açıklayıp ortaya koymak için yaptıkları araş­
tırmanın sonuçlarıdır.

2. Sosyal işlevler daima bir tahlil sonucu anlaşılırlar.

III. Her Öykü Anlatım Olayı Tektir.

A. Her öykü anlatım olayı zaman ve mekan bakımından sadece bir kez


oluşur.

B. Her öykü anlatım olayı kendine has bir sosyal ilişkiler yumağı olarak


sadece bir kez oluşur.

C. Her öykü anlatım olayı, karşılıklı hareketlerin oluşturduğu sosyal


atmosferin yaratılışına tesir edenleri ve sosyal çevreyi etkileyen psikolojik ve
sosyal güçlerin sadece kendisine has sistemini üretir".

Bu, bir folklor olayını (folkloric event) tahlil sistematiği de göstermek­tedir ki, bir folklor olayı veya icracı ile dinleyiciler arasındaki etkileşme içinde yer aldığı kültürel sistemin iki önemli açıdan göstergesi durumunda­dır. Bunlardan birincisi bu etkileşme, eşzamanlı (senkronik) boyutta kültürün yapısını ve muhtevasını ortaya koymaktadır. Bu etkileşmenin çok zamanlı (diyakronik) boyutta ise içinde yer aldığı kültürün evrimini veya folklor formlarının zaman içinde geçirdikleri değişim ve dönüşümleri yansıtmakta­dır. Bu tahlil yönteminden hareketle bir toplumun folklorunun, o toplumun sosyal yapısını, değerler sistemini, ekolojik gerçeklerini, ekonomik hayatını, kozmolojisine dair kültürel geleneklerini iki boyutuyla araştırmak mümkün­dür.


Bağlam (context) kavramı ise, bir çok boyuta sahiptir. Bağlam folklor unsurunun icra edildiği veya sunulduğu durum ve süreçteki şartlar bütünün tamamıdır. Ancak bağlamı bu şekilde tek bir boyut olarak ele almak yanlış olur çünkü bir folklor unsurunun sunuluşu veya icrası esnasında bir değil

değişik seviyelerde bir çok bağlam vardır. Bunlar söz konusu icranın bizzat gerçekleştiği ortamın fiziki ve sosyal bağlamlarından içinde yer aldığı kültü­rün tamamına kadar genişlemektedir.

Richard Bauman'ın "Bağlamı İçinde Halkbilimi Alan Araştır­ması" adlı çalışmasından hareketle bir folklor unsurunun icra edilişi esnasın­da içinde yer aldığı değişik bağlamlar şu şekilde tasnif edilebilir.
I. Kültürel Bağlam (cultural context): Kültürel bağlam anlam sis­temleri ve sembolik ilişkileri içermektedir. Kendi içinde üç alt türe ayrılır.

1. Anlam bağlamı (context of meaning): Belki de kültürel bağlam içinde folklor unsuru düşünüldüğünde en önemli husus olarak "anlama prob­lemi" ile karşılaşırız. Bir başka ifadeyle, bir folklor unsurunu onu gerçekleş­tirip icra edenlerin onun muhtevasını, anlamını ve ortaya koyduğu durumu anladığı gibi anlayabilmek için kültürün geneli hakkında ne tür bilgilere ihtiyacımız vardır.

Kendi kültürü veya aşina olduğu bir kültür içinde alan araştırması yapan halkbilimciler de, bir kültürün kendi içinde taşıdığı çeşitliliği ve pek çok değişik alt grup ve mahalli alt kültürel katman ve çeşitlenmeler düşünüldü­ğünde ele aldıkları folklor unsurunun anlamını her halükarda bilmelerinin zannettikleri kadar kolay olmadığı açıktır. Bu nedenle bu tür bir durumdaki yani kendi veya aşina olduğu bir kültür içinde alan araştırması yapan halkbi­limci de ele alıp araştırdığı konuların anlamını ve kültürel sistem içinde onu nereye oturttuklarını derleme yaptığı kaynak kişilere açıklamaları için sor­malıdır. Böylece araştırmacı belki de daha önce fark edemediği veya yanlış olarak anladığı hususları düzeltme imkanı da bulabilir. Kısaca, anlam bağ­lamı bir folklor unsurunun anlamının ne olduğunun soruşturulmasıdır.

2. Kurumsal Bağlam (institutional context): Kültürel bağlamın geniş fakat son derece ilişkili bir cephesi de işlevsel olarak organize edilmiş sistem olarak amaçlı ve amaçlanmış bir faaliyet anlamındaki kurum ve kurumlara bağlı yapılanıştır. Kurumlara bağlı olarak oluşan davranışsal ve sosyal faali­yetlerin birbirleriyle olan ilişkilerine de dikkat edilmelidir. Kurumlar politik, dini. akrabalık ve ekonomik gibi son derece geniş kavram ve yapılardan oluşabilecekleri gibi komşuluk, tanışıklık, törensel kutlama gibi daha küçük yapılardan da oluşabilir.

Analitik bir kavram olarak sosyal veya toplumsal kurum vasıtasıyla or­taya konulabilecek olan en önemli değer kültürün değişik cepheleri ve par­çalarının birbirleriyle nasıl uyum sağladıklarını ve neyin neyle ilişkili oldu­ğunu anlamamızı sağlamasıdır. Aynı şekilde kurum noktai nazarından halk-bilimsel yaklaşım bize, belirli bir sözlü edebiyat türü veya maddi kültür un­surunun kültürün diğer cepheleriyle nasıl uyum sağlayıp bütünleştiğini ve böylece nasıl daha büyük yapılar oluşturduğunu bu yapısal oluşum içindeki anlamını ortaya koyar. Dahası, söz konusu tür veya ürünün işlevlerinin neler olduğunu ve bir bütün olarak kültürel yapıya nasıl uyum sağladığını anlaya­biliriz. Bir başka ifadeyle bir folklor formunun kurumsal bağlamın araştırıl­ması, bir hareketin kültür içinde yerini bulup onun söz konusu kültür içinde­ki işlevlerinin açığa çıkarılmasını sağlar. Kısaca, kurumsal bağlam bir folk­lor unsurunun kültür içinde nerede yer aldığının araştırılmasıdır.

3. İletişim Sistemi Bağlamı (context of communicative system): Bir kültür içinde, bir folklor formunun diğer folklor formlarıyla ilişkileri ve ilişkilendiriş yollarının nasıl olduğunun açıklanmasıdır. Kısaca, iletişim sistemi bağlamı bir folklor unsurunun diğerler kültürel unsurlarla nasıl ilişkilendirildiğinin orta­ya konuluşudur.

II. Sosyal Bağlam (social context): Sosyal bağlam, sosyal yapı ile il­gili konularla ve sosyal etkileşimin durumuna dair ahvali içermektedir. Ken­di içinde üç alt türe ayrılır.

1. Sosyal Zemin (social base): Sosyal zemin bağlamı bir folklor unsurunun ne tür bir insan topluluğuna ait olduğunun belirlenmesidir.

2.Bireysel Bağlam (individual context): Her ne kadar folklor bir sos­yal grubun kollektif bir dışavurumsal açıklanmasıysa da, aynı zamanda da onu kullanan bireyin de bireysel ifadesidir

Bu yönde yapılmış çalışmalarla halihazırda bir halk icracısının kariyeri­ni ve bunu oluşturan faktörleri daha anlaşılır hale geldiği görülmektedir. Bu anlamda bireyin hayatı aynı zamanda folklor çalışmasına bağlamsal bir ça­lışma zemini oluşturmaktadır. Kısaca, bireysel bağlam bir folklor unsurunun bir bireyin hayatındaki yerinin ve bu yeri nasıl doldurduğunun ortaya ko­nulmasıdır.

3.Durumsal Bağlam (situational context): Folklorun kullanımı anın­-
daki etrafındaki sosyal hayat olarak durumsal bağlam demektir. Durumsal
bağlam terimi İşlevsel Kuram'ın kurucusu B. Malinowski tarafından yüzyı­lımızın ilk çeyreğinde kullanılmıştı.217 Buna rağmen Tarihi-Coğrafi Yöntem ve diğer metin merkezli kuramları takip eden halkbilimciler tarafından uzun süre ihmal edilmiştir.

Durumsal bağlamda, temel referans çerçevesi ve ünitesinin tanımlanışı ve bunların iletişimsel bir olay olarak analizi esastır. İletişimsel olaydan kasıt kültürel olarak dizayn edilmiş ve tanımlanmış davranış ve tecrübedir ki bu bir hareket için anlamlı bir bağlam oluşturmaktadır. Halkbilimi literatürüne girmiş bu tür folklorik olay örnekleri bir mağazadaki hal hatır sormalardan, aile toplantılarına, doğaçlama müzik icralarına ve hatta telefon konuşmaları­na kadar geniş bir çerçeve içermektedir.


Folklorik olayların yapısı, fiziki çevre dahil, katılanların kimlikleri ve rolleriyle sayısız durumsal faktörlerin ürünüdür. Kültürel zemin icrayı karşı­lıklı iletişim ve etkileşim değerleri ve hareketlerin sıralanışına göre yönetir ve toplananların bütünüyle birlikte bizzat folklorik olayın kendisini kültürün bir sahnesine dönüştürür.
VI. BÖLÜM

UYGULAMALI HALKBİLİMİ ARAŞTIRMALARI

Halkbilimi sahasında 20. yy’ ın ilk yarısından itibaren oluşan yeni teorik yapılanmaların sonuçlarından biri de halkbilimi çalışmalarında ortaya çıkan kuramsal kavramların geliştirilen araştırma yöntem ve teknikleriyle elde edilen bilgilerin karşılaşılan sosyal, ekonomik ve teknolojik problemlerin çözülmesinde kullanılması olarak tanımlanan “uygulamalı halkbilimi” branşının ortaya çıkmasıdır. “Halkhayatı” kavramı ve yaklaşımının halkbiliminin araştırma sahasını genişleten yapılanması oldukça önemlidir.

Halkbiliminin özellikle sözlü kültür ve edebiyatın belirli türleri üzerinde yoğunlaşarak halk kültürünün belli bir alanını ele alması eğilimi oldukça yaygındı, bu tür bir anlayış yanlış olmamakla beraber eksikti. Halkbilimi çalışmaları içinde özellikle 1950’ lerden sonra gittikçe yaygınlaşarak kabul gören “halkhayatı” anlayışı beraberinde popüler kültür unsurları dışında kalan geleneksel kültür unsurlarını “halk kültürü” bütünlüğü içinde ele almayı gerektirmiştir. Böylece halk kültürü kapsamında teori ve pratik birbirini bütünleyecek şekilde çalışılmaya başlanmıştır. Yani uygulamalı halkbilimi çalışmalarının ortaya çıkmasıyla modern halkbilimi araştırmalarının sahanın tamamını ifade etmede yaygın olarak birlikte birbirini bütünleyen ve çoğu zaman da eş anlamlı olarak kullandığı “halkhayatı” kavramına “halk kültürünün belli bir bölüm veya döneminin araştırma ve halk eğitimi amacına yönelik olarak bu amaç için geliştirilen bir kurum vasıtasıyla muhafaza edilmesi veya öteden beri mevcut olan kavramın anlamının daha da genişlemesine yol açmıştır.

Halkhayatı görevini yerine getirecek olan kurumlar ise 19. yy da ortaya çıkan, bilimsel kanıtları, tarihsel ve sanatsal değere sahip objeleri araştırma ve eğitim amacıyla muhafaza eden müzelerdi. Temel kavram yüksek kültüre daha açık bir tanımla elit veya seçkinlerin yaratmalarına tamamen tarih ve tarihsellik bakımından yaklaşılmasıydı. Bu tür bir tarih anlayışının getirdiği eksiklik halk sanat ve zanaatlarına dair maddi kültür unsurlarının da sergilendiği ve tür olarak halk kültürü müzelerinin öncüsü durumunda olan açık hava müzelerinin ilk örneklerinin yaygınlaşmasını ve uygulamalı halkbilimi çalışmalarının araştırma ve eğitim amaçlı olarak halk hayatını muhafaza etmeyi ve yeni bir sosyal tarih anlayışı ortaya koymasını sağlamıştır. Bu yeni sosyal tarih bakış açısı sıradan insanların günlük yaşantısını ve dönemin herkes için tipik olan özelliklerini ortaya koymayı amaçlıyordu. Bu anlayışla hareket eden ve halk kültürü müzesi oluşturmaya yönelen Amerikan halkbilimciler, müzelerde sadece araç ve gereçleri değil onları yapanları ve söz konusu objelerin canlı gösterim şeklinde yapılışını da katmışlar böylece açık hava müzesi ve uygulama örneklerini daha da geliştirmişlerdir. Bu durum bir süreç olarak düşünüldüğünde de halkbilimi çalışmalarına hakim olan metin merkezli çalışmaları bağlam merkezliliğe dönüştürmüş, böylece performans teorinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu teorik bağlamda halk kültürü müzeciliğinin getirdiği yeni format veya şekil, yeni müzeleri içinde yer alan her ne olursa olsun onları depolayan pasif yerler olmaktan çıkarmış, ulusal kültür bütünlüğü içinde, halk kültürünün sürekliliğini ve dönüşümlerini araştıran, uygulamalı olarak sergileyen ve yeniden yorumlayan film kaset, basılı yayınlarla çoğaltıp yayan aktif halkhayatı kültür merkezlerine dönüştürmüştür.



Ancak halkbiliminin eğitim ve ekonomik gelişmede kullanılması ve böylece sosyal ve ekonomik problemlerin çözülmesinde bir yol olarak ortaya çıkması daha sonraki dönemlerde gerçekleşmiştir. İlk olarak gelenekselleşmiş durumdaki programlanmış teorik tartışma yokluğu gündeme getirilmiş, daha sonra teorik tartışma yokluğuna dair fikirler gelişmiş ve bu konuda tartışmalar olmuştur. Bu tartışmaların amacı halkbilimini geçmişi ve bugünü ele alıp tahlil eden uygulamalı bir kültür bilimine dönüştürmektir. Bu tartışmaların neticesinde halkbilimi kavramsal ve kuramsal çerçevesi aşılarak uygulamalı bir kültür bilimine dönüşür. Bu teorik tartışmalar, halkbiliminin tıkanıp kaldığı ve adeta bir saplantıya dönüşen tarihi yeniden kurmacılıktan çağdaş ve güncel cepheleriyle kültürün bütününü inceleyen ve sosyokültürel hayatta karşılaşılan sorunların çözümüne katkıda bulunma sorumluluğu taşıyan uygulamalı bir bilim haline dönüşmesidir.
Bu süreç bir anlamda 1950’ li yıllarda mevcut halkbilimi çalışmalarında takip edilen yöntemleri eski ve işe yaramaz olarak tanımlayan bazı Alman halkbilimciler tarafından tenkit edilmesiyle başlamıştır. Bunlardan biri olan Hans Moser, modern kültür ve günümüz kültürü, vatanımızla ve onun kültürü ile ilgili kaygılarımız halkbiliminin içinde yer almalıdır. Akademik ve bilimsel halkbilimi, uygulamalı halkbiliminin başlangıcı hükmündedir düşüncesiyle uygulamalı halkbiliminin gerekliliğine dikkat çekilmişti.
Hermann Bausinger’ in “Teknolojik Dünyada Halk Kültürü” adlı çalışması ve onu takip edenler bir anlamda meydana gelen teorik yeniden yapılanışın temelidir. Alman halkbilimi çalışmalarında Tübingen Okulu olarak bilinen bu ekolün kurucusu Bausinger’ dir. Teorik yeniden yapılanış sürecini başlatıp geliştirmişlerdir. Bu okulun başlangıcından 1960’ lara kadar topyekün Alman halkbilimi çalışmalarına getirdiği eleştiriler şunlardır:


  • Herhangi basit bir noktayı dahi aydınlatmak için ciltler dolusu materyalin bir araya getirilerek yığılması ve çoğu zaman esas konunun ne olduğundan bile uzaklaşılmasına neden olan teorik yetersizlik.

  • Bu amaca yönelik olarak yapılan inanılmaz hacimlere ulaşan malzeme derleme ve üniversitelerde arşivleme faaliyetleri, derlenmiş olan malzemenin değeri bir kenara, malzeme çokluğuna rağmen derleme yapmanın ve motif indekslere göre tasnif etmenin disiplin içinde esas faaliyeti oluşturması.

  • Derlemenin takıntılı bir biçimde yoğunlaşılan temel konuyu oluşturması nedeniyle pek çok iyi yetişmiş folklor bilgininin dahi teoriden yardım görmeksizin ve teoriye değer vermeksizin folklor mahsullerinin çok eski veya kadim bir bilgeliğin ileri sürdüğü adeta mutlak gerçekler olarak görülmesi ve bu haliyle de halkbilimi çalışmalarının adeta Grimm Kardeşler’ in izinden giden, hatta onların yaptığını yapan bir hal alması.

  • Apriori olarak kabul edilen ortadan kalkmış geleneklerin ve yaşayanların halk ruhunu yansıttığı toplanacak olan yaşayan kalıntılarından hareketle söz konusu halk ruhunun yeniden kurulabileceği varsayımı ve bu kabule dayalı olarak derlenip arşivlenen malzemenin mukayeseli veya karşılaştırmalı metodolojinin hiçbir şekilde bir teorinin yerini alamayacağı gerçeği.

  • Herder’ in düşüncelerinden kaynaklanan halk ruhu araştırmasının yöneldiği halk kültürü unsurlarının ilk şeklini ve kaynağını bularak ortaya koymanın 60’ lara kadar ulaştığı sonuçsuzluk.

Bu şekliyle halkbilimi çalışmasının temel olarak sadece derlemek ve arşivleyip koruma faaliyetine indirgenmiş gibi bir hale dönüşmesine tepki gösteriliyordu. Bu tepkilerin temelinde yatan amaç, halkbilimini, sosyal hayat açısından işlevsel bir sosyal bilim haline getirmek ve dolayısıyla ülke ve toplumların karşılaştığı sosyal ve kültürel meselelerin çözümünde sorumluluk ve rol isteniliyordu. Bu nedenle onlara göre halkbilimci kendi milletini veya halkını ve onun güncel ve tarihi kültürünü çalışıyordu ve yine ulusal menfaatler gereği kamu tarafından kamu yararına finanse edilen halkbilimi çalışmalarının durumu elde edilenlerle kıyaslandığında yararları tartışılmalıydı.



Dieter Kramer’ in “halkbilimi çalışmalarından kimler istifade eder” sorusuyla öncelikle halkbiliminin aydınlanma çağında ortaya çıkışını ve romantik milliyetçilik ideolojisi içinde yerini ve toplum yapısının korunmasına yönelik işlevlerini belirlenmiş, daha sonraki dönemlerde Almanya’ da kazandığı ideolojik mahiyetini irdeler ve bu süreci ütopik muhafazakar toplum yapısı oluşturmaya yönelmiş bir eğilim olarak görür. Ona göre ilk belirlenmesi gereken halkbiliminin işlevleri bakımından sosyal bir bilim mi yoksa güzel sanatlar içinde yer alan bir alan mı olduğudur.

  • Birincisi, insani bilimler dallarındaki bütün bilimsel uğraşların geleneksel bir konunun tamamen pratik amaçlarla ve toplumun karşılaştığı sorunların çözümünde herhangi bir yükümlülükten kaçınan ve öteden beri tekrarlanagelen anlamsız uygulamasına dönüştüğünü ve mevcut haliyle halkbilimi uygulamalarının yanlış olarak bu yapıda olduğunu ifade eder.

  • İkinci tip bilimsel çalışmayı yani deneysel analitik bilimlerin ise belirlenen sosyal ihtiyaçları karşılamada kullanılabilir teknik bilgi olduğunu ve burada bilimsel sonuçların doğrudan veya dolaylı olarak hangi amaçlarla uygulanacağı veya hangi ihtiyaçları karşılamada ve problemleri çözmede kullanılacağına dair karar verilişi özel entelektüel merak ve yarış içinde olan ve o bilimsel sonuçları üreten araştırmacı bilim adamının dışında olan bir konu olarak karşımıza çıktığına ve bunun için teknokratik uygulama ve kullanıma yönelik yapılanmaların ortaya çıtaya çıktığına işaret eden Kramer, bir yandan halkbilimi disiplininin içinde yapılan araştırmaların ve varılan bilimsel sonuçların diğer sosyal bilimlerin tersine henüz böyle bir teknokratik kullanım seviyesine ulaşmamış olmasını tenkit eder öte yandan da bu kullanımların disiplini sürükleyebilecekleri kötü uygulamaların düşünerek bunun teorik yapılanışı gerçekleştirilecek olan disiplin yapısı içinde bizzat disiplinin mensuplarınca karar verilecek bir yapıya bağlanmasının gerekliliğine işaret eder. Kramer, yapılagelen ve yapılması gereken halkbilimi araştırmalarının öncelikle sosyal fonksiyonunun belirlenmesinin gerekliliğini ortaya koyar. Bunun en önemli nedenini de kendisine göre halkbilimi araştırmalarının henüz yukarıda işaret edilen birinci tip bilimsel çalışmalar içinde olması ve bu nedenle de icabı halinde Hitler Almanyasında üstün ırk anlayışının ve Sovyetler’ deki gibi Komünist manifestonun propagandalarına olduğu gibi rasyonel kullanım ve uygulamaların dışına çıkabilmesi ihtimalinin önüne geçmek olarak görür. Bunun için geliştirdiği söylem şudur: “Bilim insanlığın sosyal ve doğal dünyalarıyla olan makul ve rasyonel ilişkilerinin evrensel şekillerini bulmak için yaygın insani çabadır. Bilim insanlığı makul ve akılcı ölçülerde düzenleyip organize etme görevini üzerine almıştır. Bizim de disiplinimizi içinde saydığımız sosyal bilimlerin muhtevası sadece sığ tanımlamalardan ibaret değildir ve olamaz. Bir sosyal bilim olarak disiplinimizin gayeleri sosyal değişme ve sosyal ilişkiler ve şartlar üzerindeki insani tesirlerdir” ona göre halkbilimi çalışmalarının sonuçlarından insanlığın son derece aktif bir şekilde yararlanması gereklidir. Uygulamalı halkbilimi için geliştirdiği formülasyon şöyle özetlenebilir: sosyal bilimler sosyal süreçlere doğru yöneldiğinde yorumlayış ve her türlü pratik endişelerle birlikte sosyal gruplar arasındaki karışıklık ve menfaat çekişmelerinin yer aldığı bir alana girer. Bu sosyal gelişme için pek çok alternatifler içinden birini seçmekle sosyal bilimci kendisini politik alanda bulur.

Halkbilimini bir sosyal bilim olarak anlarsak ve onun toplum üzerinde eleştirel ve insanileştirici tesirleriyle çalışmasını düşünürsek bunun bazı sonuçları olacaktır:

  • Bilgi toplamak üzere ayrılmış yüceltmelerin yanı sıra aşağılanmış halk diye bir toplum parçası olmayacaktır. Bunun yerine sadeec birbirinden farklı özelliklere ve var oluş ölçütlerine sahip halk gruplarından oluşan topyekün toplum olacaktır. Bu şekliyle bir toplumda yer yer birbiriyle örtüşen genel bir kültür içinde özel şekillere ve davranışlara sahip alt kültürler ve onların gelenekleri ve yaşam şartları olacak ve bunların tamamının sosyal durumları ve problemleri araştırılabilecektir. Bir eleştirel tahlile tutulacak olan sadece halk tanımı değil onun yanı sıra mevcut halkbilimi terminolojisi ve onlarla ilişkili halkbilimi teorileri de buna dahildir. Bizim disiplinimizin amacı sosyal özelliği ve önemi ereği seçilen problemin çözümü olacaktır.

Söz konusu teorik yeniden yapılanma sürecini başlatan ve şekillendiren Bausinger’ dir. “Geleneğin Bir Eleştirisi” adlı makalesinde halkbiliminin geleneksel olarak araştırdığı alanı etnoloji ve sosyoloji başta olmak üzere diğer sosyal bilimlerle olan benzerlik ve farklılıklarını irdeler ve halkbiliminin alt kültür (subculture), kültürel geçiş (difüzyon), iletişim (communication), yayılım (transmission), insan davranışı (attitude), popüler kültür, gelenek gibi temel konseptlerinden hareketle yeniden yapılanabilirliğini ve bunun muhtemel şartlarının olumlu ve olumsuz yönlerini disiplinler arası bir düzlemde tartışır.

Halkbilimi kültürel değerlerin objektif ve sübjektif formlarda nedenleri ve süreçleriyle birlikte aktarımlarını analiz eder. Amacı sosyokültürel problemlerin çözümüne katkıda bulunmaktır şeklindeki tanım genel anlamda evrensel düzeyde halkbilimi çalışmaları üzerinde yeniden yapılanış değişim ve dönüşümlerine yol açan, büyük tesirler meydana getirmiş ve getirmeye de devam etmektedir.


Bu haliyle halkbilimi uygulamaları sosyokültürel değişme karşısında karşılaşılan her türlü problemle ilgilenir ve bunların çözümüne yönelik uygulanabilir projeler üreten bir yapıya sahip hale gelmiştir ve bu yönde devam eden ve her geçen gün daha da gelişen uygulamalı halkbilimi çalışmaları doğrultusunda uluslararası yeni kuruluşlar da oluşturulmuştur.

Bu gelişmeler, uygulamalı halkbiliminin global bazda veya uluslar arası ilişkilerde görevler üstlenmesi sürecini başlatması bakımından son derece önemlidir. Sosyokültürel temelli ve siyasi hedefli anlaşmazlıkların en azından kültürel bazda ve kültürel göreceliliğe dayalı hoşgörü zeminlerinin oluşturularak çözümlenmesinde halkbiliminin uygulamaya yönelik işlevler yüklenebileceği ortaya çıkmış durumdadır.



Yüklə 0,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin