I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə3/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   139

DAVUTPAŞA BAHÇESİ

10

11

DAVUTPAŞA KIŞLASI

tının Gümüş Baba Dergâhı da günümüze gelememiştir. Bekâr Bey'in tekkesi de 1894 depreminde hiçbir iz bırakmama-casına yıkılmıştır.

Davutpaşa'da cami, mescit, dergâh gibi yapıların dışında sıbyan mektepleri de vardı. Bunlardan II. Selim'in (hd 1566-1574) kalfası Nazperver Kalfa'nm sıbyan mektebi altındaki çeşmesi, yanındaki ha-ziresi ile birlikte oldukça iyi korunmuş, 1980'den sonra da Vakıflar Idaresi'nce onarılmıştır. Sıbyan mektebinin altındaki Hazinedar Usta'nın çeşmesi ile mektebin kitabeleri Surûri ile Sünbülzade Vehbi'ye aittir. Yokuşçeşme Sokağı'nda, uzun yıllar polis karakolu olarak kullanılan Ahmed Paşa Sıbyan Mektebi de günümüze ulaşan bir başka örnektir. İstanbul'un tanınmış sıbyan mekteplerinden Etyemez Tekkesi yanındaki Etyemez Sıbyan Mektebi, Kama Hatun Sıbyan Mektebi, Muhasebeci Konağı karşısında Ayşe Hatun Sıbyan Mektebi'nden ise hiçbir örnek günümüze gelememiştir. Ayrıca Türk sivil mimarisinin en güzel örneklerinden pek çok konak da çeşitli nedenlerle yıkılmıştır. 1931'de Atmaca Sokağı'nda çıkan bir yangın yirmi evi birden yakmış, 1950'li yıllara kadar ayakta duran konakların yerinde, 1950'lerde beton bloklar yükselmiş, daha sonra da bunlar ve tek tuk kalan eski evler, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nce kamulaştırılarak yıkılmıştır.

Davutpasa, 1875

Taşbasma haritalardan yararlanılarak 1964'te İstanbul Belediyesi tarafından hazırlanan haritalardan çizilmiştir. istanbul Ansiklopedisi

sına, deniz kıyısına, altında kayıkhane-siyle beraber yaptırdığı Davutpaşa iskelesi Mescidi, 1918-1920'de hiçbir iz bırak-mamacasına ortadan kalkmıştır. Bugün Cerrahpaşa Tıp Fakültesi göğüs hastalıkları pavyonunun altında kalan Hobyar Mescidi'ni ise 16. yy'ın başlarında Mısır Valisi Hoca Üveys Paşa yaptırmış, Şehlâ Ahmed Paşa da buraya bir minber koydurmuştur. Mescit 1692'de yanmış, daha sonra yenilenmiş ve bu haliyle yüzyılımızın başlarına kadar ayakta kalmıştır. Kürk-çübaşı Mahallesindeki Kürkçü Ahmed Bey'in yaptırdığı Kürkçübaşı Camii'nden de hiçbir kalıntı günümüze ulaşamamıştır. Yalnızca minberini Hekimzade Sadrazam Ali Paşa'nın yaptırdığı bilinmektedir.

Davutpaşa'da bazı dergâhlar varsa da bunlardan yalnızca Sa'dî tarikatından Ka-dem-i Şerif Tekkesi günümüze ulaşabilmiştir. Sancaktar Hayreddin ve Kasap 11-yas mahalleleri arasında yer alan Etyemez Tekkesi (Kara Bıçak Veli Tekkesi) 1199/1783'te Sadrazam Halil Hamdi Paşa tarafından yaptırılmıştır. Fatih ile beraber istanbul'un fethine katılan Şeyh Derviş Mirza Baba'nın mescidi ise tekkeye semahane olarak eklenmiştir. II. Abdül-hamid zamanında, 1891-1892'de Ferid Efendi'nin şeyhliği sırasında onarılan dergâh Sosyal Sigortalar istanbul Hastanesi' nin yapımında yıktırılmıştır. Kadirî tarika-

Bu arada Ispanakçı Viranesi'ndeki evler, Sadeddin Paşa, Rüştü Paşa konakları yıkılmış, Tevfik Paşa'nınki de yanmıştır. Keresteleri özel olarak Romanya'dan getirilmiş olan ve uzun yıllar ortaokul olarak yararlanılan Muhasebeci Hakkı Konağı da eski eser niteliği dikkate alınmadan kamulaştırılıp yıkılmıştır.

Davutpaşa istanbul'un tarihi yapılarıyla ünlü bir köşesi idi. Ancak son yıllarda yapılan kamulaştırma ve yıkımlar bunların büyük çoğunu ortadan kaldırmış, bir semtin tarihini istanbul'dan silip atmıştır.

Bibi. E. Yücel, "Davutpaşa Semti", TTOKBelleteni, ist., 1973, S. 37/316, s. 16-20; "Davutpaşa İskelesi ve Kamulaştırma", Türk Dünyası Araştırmaları, îst., 1979, s. 130-139; "Etyemez Dergâhı", Türk Kültürü, Ankara, 1983, S. 241, s. 292-300; F. Dirimtekin, "Etye-mez'de Bulunan St. Viergo Freskosu", Türk Arkeoloji Dergisi, Ankara, 1959, S. VIH-2, s. 39-41; Paspatis, Byzantinai Meletai, s. 397; Ayverdi, Mahalleler; E. H. Ayverdi, Fatih Devri Mimarisi, İst., 1953; Ayvansarayî, Ha-dîka; Öz, İstanbul Camileri, I.

ERDEM YÜCEL



DAVUTPAŞA BAHÇESİ

Eyüp'ün güneybatısında, Çırpıcı ve Haznedar dereleri arasındaki tepenin doğu yamaçları üzerinde, bir yandan kara surlarına, diğer yandan Bakırköy'e uzanan geniş bir alanı kaplayan hasbahçe. Bel-

gelerde Davutpaşa Sahrası, Davutpaşa Çiftliği diye de anılan bahçede, bir de saray ve kasır olduğu kaydedilmiştir.

Bu yörenin Bizans devrinde de sağlığa yararlı olduğuna inanılan, ünlü bir mesire olduğu rivayet edilmektedir. Osmanlı döneminde, ordu Rumeli'de sefere çıkacağı zaman burada toplanılırdı. Bir Avrupa devletine savaş ilan edildiği zaman bu sahada otağlar kurulur ve tuğlar dikilirdi. Yeniçeriler burada talim yapar ve yürüyüş buradan başlardı. Sefere katılan padişahların birkaç gün otağ-ı hümayunda ağırlandıktan sonra görkemli bir törenle buradan uğurlanmaları ve dönüşte aynı biçimde karşılanmaları gelenek haline gelmişti. Padişah sefere katılmasa bile gene Davutpaşa'ya gelir ve törenle orduyu uğurlar ya da karşılardı.

15. yy'm ikinci yarısında, II. Bayezid döneminde (1481-1512) yaklaşık 15 yıl sadrazamlık yapmış olan Davud Paşa'nın (ö. 1498), burada bazı binalar inşa ettirdiği; bu arada, törenler sırasında padişahın geceleyebilmesi için bir kasır ve bahçe yaptırdığı daha sonraki dönemlere ait bazı kaynaklarda rivayet edilir. Ne olursa olsun burada günümüze kadar gelmiş bir kasır kalıntısı vardır. Davutpaşa Bah-çesi'ndeki kasrın I. Süleyman (hd 1520-1566) tarafından yıktırılıp yeniden yaptırılmış olması mümkündür. 17. yy'm başında, I. Ahmed (hd 1603-1617) buradaki kasrı yeniden inşa ettirirken bir merasim köşküyle üzerine bir cihannüma ekletmiş, bu hasbahçe köşklerine itibar göstermiştir. 17. yy vakanüvislerinden Na-îmâ, l6l3'te 15 günlük bir süre içinde L Ahmed'in Üsküdar, istavroz, Tersane ve Davutpaşa bahçelerini dolaştığını; daha sonra Çatalca Bahçesi'ne gidip, ertesi gün istanbul'a dönerken Halkalı Bahçesi'ne uğradığını; aynı gün Davutpaşa Bahçesi' ne de bir kez daha geldiğini ve Topkapı Sarayı'na(->) döndüğünü kaydetmektedir. Daha sonraları eklenen çeşitli bölümler ve yapılarla Davutpaşa Bahçesi'nde zamanla bir saray külliyesi oluştuğu anlaşılmaktadır. Özellikle IV. Mehmed'in saltanatı sırasında (1648-1687) Davutpaşa Bahçesi askeri törenler dışında da kullanılmış, padişah harem halkıyla birlikte burada uzun süreler kalarak av ve diğer eğlencelere katılmıştır. IV. Mehmed'in saraya, sonradan camiye çevrilen bir de mescit yaptırdığı bilinmektedir.

Bibi. Evliya, Seyahatname, İst., 1976; Kö-mürciyan, istanbul Tarihi; İnciciyan, İstanbul; Erdoğan, Bahçeler, 154-156; Eldem, Köşkler ve Kasırlar, I, 207-249.

TÜLAY ARTAN

DAVUTPAŞA İSKELESİ HAMAMI

Samatya Caddesi'nde, Etyemez ile Küçük-langa arasında, istanbul'un en eski kayık iskelesinin bulunduğu yerde yapılmış hamam.

istanbul'un çifte çarşı hamamlarının erken örneklerinden Davutpaşa iskelesi Hamamı'nı II. Bayezid'in (hd 1481-1512) sadrazamlarından Davud Paşa yaptırmıştır. Davud Paşa'nın vakfiyesinde 34.500

Davutpaşa

İskelesi

Hamamı

Yavuz Çelenk, 1994

akçe ile yaptırılan "Hamam-ı Küçük" diye ismi geçen hamam, Davutpaşa iskelesi Hamamı'dır. Servetinin büyük bir kısmını hayır işlerine harcayan, âlim ve sanatçıları korumuş olan Davud Paşa'nın 1482-1497 arasında sadrazamlık yaptığı, 1498'de de öldüğü göz önüne alındığında hamamın 15. yy'ın sonlarında yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Hamam, "Zırhçı Hamamı" ismiyle de tanınmıştır. Eski esnaf loncalarında her peygambere bir meslek yakıştırılmış, erbabının da onun tarafından korunulacağına inanılmıştı. Davud Peygamberin zırhçı, Davud Paşa' mn da aynı isimde oluşu Davutpaşa iskelesi Hamamı'na "Zırhçı Hamamı" denilmesine neden olmuştur.

19. yy'm sonunda Davutpaşa iskelesi Hamamı, yapılan ilavelerle orijinal görünümünden uzaklaşmış, önüne üç katlı ahşap bir ev eklenmiş, kadınlar kısmının camekânı da 1963-1964'te kahvehaneye çevrilmiştir. Bazı soyunma odaları da erkekler kısmından alınarak kahvehaneye katılmıştır. Günümüzde erkekler bölümüne ahşap evin altındaki kapı ve uzun bir koridordan girilmektedir. Girişte iki yanda yer alan peykelerin üzerine camlı ahşap soyunma odaları eklenmiştir. Ahşap bir merdivenle çıkılan buradaki soyunma odalarının önünde dar bir koridor vardır. Ancak odacıklarda pencere olmadığından aydınlatma bir yandaki camlı bölmeden yapılabilmektedir, iç girişin sağında bir de çeşmenin bulunduğu yerden soğukluğa, oradan da sıcaklığa geçilmektedir. Tonoz ve yarım kubbelerle örtülü kare planlı bu mekânların ilkinde duvara dayalı bir göbektaşı, diğerlerinde de birinde beşer, diğerinde üçer kurnanın yerleştirildiği sıcaklıklar bulunmaktadır. Kubbelerin eteklerine iri kıvrımlı kuşaklarla hareketli bir gölünüm verilmeye çalışılmıştır.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin, Davutpaşa Iskelesi'ne kadar genişlemesi buradaki birçok eski evin yıkılmasına neden olmuş, kültür varlıkları da bütünlükten u-zaklaşmıştır. Bunlar arasında Davutpaşa iskelesi Hamamı, orijinalliğini yitirmesine rağmen yine de dikkati çekmektedir. Bibi. İSTA, VIII, 4302-4304; E. Yücel, "Davut-

paşa Semti", TTOK Belleteni, S. 316 (1966), s. 16-20; ay, "Davutpaşa İskelesi ve Kamulaştırma", Türk Dünyası Araştırmaları, S. l (1979), s. 130-139; Yüksel, Bâyezid-Yavuz, 242.

ERDEM YÜCEL



DAVUTPAŞA KAPISI

bak. SURLAR



DAVUTPAŞA KIŞLASI

İstanbul'un şehir sınırları dışında kalan ve 15. yy'dan itibaren "Davutpaşa Sahrası" olarak amlagelmiş mevkide, 1831-1832' de II. Mahmud (hd 1808-1839) tarafından Asâkir-i Mansure-i Muhammediye askerleri için yaptırılan kışla.

Genel olarak kaynaklarda "Davutpaşa Sahrası" ve "Davutpaşa Bahçesi(->) olarak adı geçen mevki, Davutpaşa semtinde eski Edirne yolu üzerinde olup Çırpıcı ve Haznedar dereleri arasındaki tepenin doğu yamacını kaplar.

Abdülmecid'den (hd 1839-1861) sonra terk edilen sarayın yerine II. Mahmud döneminde Davutpaşa Kışlası yaptırılmıştır. Batılılaşma hareketlerinin resmi bir program dahilinde uygulanmaya başlamasıyla birlikte ordunun yeniden düzenlenmesi sırasında Osmanlı mimarisinde yeni bir tip olarak karşımıza çıkan kışla yapılarında uygulanan, dikdörtgen planlı ve avlulu şema Davutpaşa Kışlası için de geçerlidir. O dönemde yapılan diğer kışla binalarında olduğu gibi kent içi a-lan dışına inşa edilen Davutpaşa Kışlası' mn yapımına 1826-1827'de başlanmış, 1831-1832'de tamamlanmıştır Krikor Ami-ra Balyan'ın inşa ettiği kışlanın bina emini 1826 tarihli hatt-ı hümayuna göre Mi-rahur-ı Sâni Mehmed Ağa'dır. Yapım kitabesi İzzet Molla tarafından yazılmış o-lup giriş kapısının yanında yer alır. Zamanla harap olmasından dolayı 1838-1839, 1843, 1849 ve 1892'de tam teşekküllü, çeşitli tarihlerde de kısmi onarımlar geçirmiştir.

Davutpaşa Kışlası, Balkan Savaşı sırasında metruk iken tamir edilerek göçmenlerin ikametine tahsis edilmiş, I. Dünya Savaşı sırasında ise 1920'lerde lağvedilen bir askeri hastane açılmıştır. 1926-1930 arasında yapılan onarımlar sonucunda tekrar kışla olarak kullanılmaya başlan-

Davutpaşa Kışlası'nın önünde cuma selamlığına gitmek üzere hazır durumdaki askerleri gösteren bir fotoğraf kartpostal, 19. yy sonu. Ayşe Yetişkin Kubilay koleksiyonu

mistir. 1968'den bugüne kadar da 66. Mekanize Tümen Karargâhı tarafından kullanılmaktadır.

Düzgün kesme taş malzemenin kullanıldığı kışla iki katlı olup dışa taşkın bir korniş ile birbirinden ayrılmıştır. Oldukça sade bir görünüm sergileyen, ak-siyal ve tam simetrik bir görünümdedir. Herhangi bir süsleme öğesinin kullanılmadığı yapıya, zamanla yıkılan arka cephesi haricinde üç cepheden yedi kapı ile girilir. Ana giriş kapısı, ana aksta olup dışa taşkın haliyle, basık ve yataylığı nedeniyle monoton bir görünüm yansıtan cephe düzeninde hareketli bir öğe olarak ortaya çıkar. Ana giriş dışında yapının birinci katında yuvarlak kemerli, ikinci katında ise basık kemerli pencereler kullanılmış olup, hepsi profillidir.

Giriş iki kat halinde düzenlenmiştir. Birinci katta kullanılan yuvarlak kemerli girişlerden ortadaki daha geniş ve büyük tutulmuştur. İkinci katla, alt kattaki üçlü düzen yinelenmekle beraber yuvarlak kemerli pencereler ince uzun tutulmuş o-lup, profillidir. Pencereler birbirlerinden yatay dikdörtgen taşların üst üste getirilmesiyle oluşturulmuş pilastrlarla ayrılır.

Yatay etkinin egemen olduğu yapının genelinde, pilastrların bu dikey konumlan karşıt bir hareketlenme yaratır. Yapı dik çatılıdır ve saçak geniş bir korniş ile sonlanır. İyice yalınlaştırılmış neoklasik biçim, diğer kışla yapılarında olduğu gibi burada da aynen uygulanmıştır.

Kışla günümüzde geçmiş dönemlerinin aksine, bir sanayi ve fabrika merkezi içinde kalmıştır.

Bibi. Eldem, Köşkler ve Kasırlar, I, 209-214; Erdoğan, Bahçeler, 154-156; İSTA, III, 1528-1529; R. Ekrem Koçu, "Davutpaşa Sarayı", Hayat Tarih Mecmuası, (Mayıs 1970), s. 30-34; Kömürciyan, istanbul Tarihi, 180; Tuğlacı, Balyan Ailesi, 41-43.

AYŞE YETİŞKİN KUBİLAY



DAYE HATUN CAMİÎ

Eminönü İlçesi'nde, Mahmutpaşa'da Taya Hatun Mahallesi'nde, Tarakçılar Caddesi üzerindedir.

"Tarakçılar Camii" adıyla da anılmaktadır. Banisi II. Mehmed'in (Fatih) sütannesi (dâyesi) Ümmü Gülsün Hatun'dur. Vakfiyesi 890/1485 tarihlidir. Kızı Hund ya da Hundî Hatunla müşterek olan a-sıl vakıfları Edirne'dedir. Hadîka, banisinin Hundî Hatun olduğunu belirterek Ümmü Gülsün Hatun'u kızıyla karıştırmıştır Çünkü İstanbul'daki vakıflarda Dâ-ye Hatun ismi geçmekte ve başka bir isim bulunmamaktadır. Yine Hadîka'da avluda bir türbe bulunduğu ve kapısında yer alan vefat tarihinin 14 Şubat 1486 olduğu belirtilmektedir. Vakıflardaki bilgilere dayanarak, burada gömülü olanın Hand Hatun değil, Ümmü Gülsün Hatun olduğu söylenebilir.

Cami 1970'e kadar harap durumda iken 1971'de halkın yardımlarıyla yeniden inşa edilmiştir. Klasik normlarda yenilenen fevkani cami tek kubbelidir. Son cemaat yeri üç mermer sütuna oturan sivri kemerli, iki açıklıklı olup, üzeri iki kubbe ile örtülüdür. Caminin duvarları taş-tuğla olarak almaşık düzende inşa edilmiştir. Minare doğu tarafta, ana mekân ile son cemaat yerinin birleştiği yerdedir. Mihrap Kütahya çinileriyle kaplıdır. Minberi ise ahşaptır. Eski yapıdan günümüze sadece beden duvarları ve minarenin kaidesi ulaşmıştır.

Avluda Ümmü Gülsün Hatun'un mezarı bulunmaktadır. Yeniden inşa edilen türbe betondan çokgen ve kubbeli olarak basit bir şekilde yapılmıştır.

Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 50; Ay-vansarayî, Hadîka, I, 139; Osman Bey, Mec-mua-i Cevâmi, I, 68-69, no. 278, Ayverdi, Fatih III, 337-338; Öz, İstanbul Camileri, I, 145; Eminönü Camileri, 196.

EMİNE NAZA



DÂYE HATUN MESCİDİ

bak. KÂĞITHANE MESCİDİ



DAYE HATUN TÜRBESİ

bak. KOCA MUSTAFA PAŞA KÜLLİYESİ



DE AMICIS, EDMONDO

(21 Ekim 1846, Omeglia - 11 Mart 1908, Bordighem) İtalyan yazar ve gazeteci.

Cuneo ve Torino'da eğitim gördü. 1863' te Modena askeri okuluna girdi ve aynı yıl ilk şiirlerini yayımladı. 1867'den başlayarak, o ara birleşmiş İtalya'nın başkenti olan Floransa'da yayımlanan L'İtalia milttare adlı askeri gazetenin muhabiri, sonra da başyazarı oldu. Bu sıfatla 1870' teki Roma kuşatmasına katıldı ve sonraki yıllarda gazeteci olarak birçok Avrupa ülkesini gezerek gördüklerini yazdı ve arkasından kitap olarak yayımladı. 1871'de ispanya'yı, 1874'te Londra'yı ziyaret ettikten sonra 1875 ya da 1876'da (kitapta tarih belirtilmemiş, ancak Ab-dülaziz dönemine rastlıyor), ressam Ce-sare Biseo (1844-1909) ile birlikte İstanbul'a gelir. Bu seyahatin sonucu olarak ilk defa 1877-1878'de iki cilt halinde Milano'da basılan Costantinopoli adlı kitabı büyük ilgi gördü. Hemen Fransızcaya ve İngilizceye çevrildi. Bu baskıların bir kısmı resimsizdir, bir kısmı ise Biseo tarafından çizilen 183 desenin küçüklü büyüklü gravürleriyle donatılmıştır. Kitap 1898'de New York'ta Stamboul adıyla da basılmış, tam Türkçe çevirisi de istanbul (Ankara, 1981) adıyla yayımlanmıştır.

Girişte kenti denizden görmenin heyecanını anlatan De Amicis, ondan sonra dış ve iç görünüşü arasındaki tezatlara değinir. Beyoğlu'ndaki kozmopolit hava, köprü üstündeki kalabalıklar ve buna karşılık kentin eski kesimindeki (suriçi) durgunluk uzun uzun anlatılır. Bilinen yerlerin dışında, yazar, dönemin yeni mahallesi olan, geniş yollarında büyük binaların ve villaların bulunduğu Pancaldi (Pangaltı) semtini ve onun ötesinde Aya Dimitri ve Tatavla'yı (Kurtuluş) gezip, Kasımpaşa ve Piyalepaşa'dan geçerek Ok-meydanı'na çıkar ve oradan bir Yahudi mahallesi olan Hasköy'e, nüfusu karışık

De Amicis

Gözlem yayıncılık Arşivi

olan Halıcıoğlu'na geçer ve Hıristiyan mahallesi olan Sütlüce'yi anlatır.

Kapalıçarşı'da satılan mallar hakkında da ilginç bilgiler veren De Amicis gelecekte İstanbul'un nasıl Batılılaşıp eski havasım kaybedeceğim hayal eder. "Tepeler düzeltilecek, atölyelerin katı uzun çizgileriyle kapanacak ve bunların arasında binlerce fabrika bacası tütecek. Yollar ve kavşaklar büyük dikdörtgenler halinde uzayıp gidecek ve telgraf telleri gürültülü kentin damlarında sonsuz bir örümcek ağı gibi yayılacaktır".

Dolmabahçe ve Çırağan saraylarını, Üsküdar'ı gezen yazar, tüm gezginlerin durağı olan Galata Mevlevîhanesi ile Üsküdar'daki Rıfaî Âsitanesi'ndeki ayinleri de seyrettikten sonra kentten ayrılır. De Amicis, Constantinopoli kitabıyla 19. yy' in ikinci yarısının İstanbul'unu dünyaya en iyi tanıtan kişidir.

STEFANOS YERASİMOS

DE CEREMONHS

Asıl adı Ehtesis tis basileiou takseos ya da bugün kullanılan adıyla De ceremonüs aulae byzantinae (kısaca De ceremoni-is) olan bu kitap VII. Konstantinos Porfi-rogennetos'un (hd 913-959) yazdığı Bizans saray törenlerine ilişkin bir yapıttır. 5. ve 10. yy'lar arasında yazılmış birçok resmi belgeyi ve başka bilgileri bir a-raya getiren ve Bizans tarihine, hükümetin işleyişine, kent topografyasına, Büyük Saray'ın bölümlerine ait bilgileri ve başka ayrıntıları içeren geniş bir derlemedir. 9. ve 11. yy'lar arasında Bizans kültür tarihinde özellikle devletin işleyişine ilişkin el kitapları üretme eğiliminin tanınmış örneklerinden biridir. Bu kitapta VII. Konstantinos dini törenler, kilise ziyaretleri, taç giyme, nikâh ve cenaze törenlerinde saray mensuplarının işlevlerine ilişkin bilgileri derlemiştir. De ceremoni-is imparatorların kent gezileri sırasındaki durakları ve o duraklarda yapılan tören-sel etkinlikleri bütün ayrıntılarıyla verdi-

Fatih

döneminden



Nisan 1993'e

kadar


debbağlığm

merkezi


durumundaki

Kazlıçeşme

tesislerinden

bir göıtinüm.



Nadya Gabeoğlu,

1990

ği için özellikle İstanbul'un tarihi topografyasının saptanmasında önemli bir kaynak olarak kullanılmaktadır.



Bibi. A. Vogt, "Constantin VII Porphyroge-nete", Le livre deş ceremonies, c. 4, Paris, 1935-1940; M. Mc. Cormick, "De ceremoni-is", The Oxford Dictionary of Byzantium, I, 595-597.

İSTANBUL


DEBBAĞHANE TEKKESİ

bak. MOLLA ÇELEBİ TEKKESİ



DEBBAĞLAR MESCİDİ

bak. KURBAN NASUH MESCİDİ VE TEKKESİ



DEBBAĞIJK

Her türden deriyi çeşitli maksatlarla kullanabilmek için kimyasal maddeler yardımıyla bozulmasını önlemek işlemine debbağlık denir. Debbağlık kelimesi halk dilinde "tabaklık" şekline dönüşmüştür. Bazı bölgelerde aynı anlamda "sepicilik" deyimi de kullanılmaktadır. Günümüzde ise aynı maksat için "deri imalatı" deyimi kullanılıyor.

İstanbul'da, Bizans döneminde de dericiliğin var olduğu bilinmektedir. Ancak debagat merkezleri konusunda açık bilgilere sahip değiliz. İstanbul şehrim bir debagat merkezi yapan II. Mehmed (Fatih) (hd 1451-1481) olmuştur. Fatih, Kaz-lıçeşme'de 360 debbağhane inşa ettirmişti. Bundaki amacın ordu için en önemli malzeme durumunda bulunan mamul deri imalatını dağınıklıktan kurtarmak, İstanbul'da toplamak olduğu açıktır. Ayrıca Kazlıçeşme'de üretilecek kösele, meşin, sahtiyan gibi deri mamullerinden a-yakkabı, eyer, koşum takımlarını imal etmek maksadıyla yine Şehzadebaşı'nda büyük bir saraçhane yaptırmayı ihmal etmemiştir. Saraçhane binası günümüze u-laşmamış, yalnız semtin adı kalmıştır.

Fatih döneminden başlayarak Nisan 1993 tarihine kadar Kazlıçeşme'de sürdürülen debbağlık, halen Tuzla'nın Ay-

dınlı Köyü'nde kurulan Organize Deri Sanayii Bölgesi'nde devam ettirilmektedir.

İstanbul'da Kazlıçeşme dışında Beykoz, Eyüp, Tophane, Üsküdar, Kasımpaşa semtlerinde de debbağhanelerin mevcut olduğu bilinmektedir. 1812'de Beykoz Deresi kenarında faaliyette bulunan Hamza Bey'in debbağhanesi devlet tarafından satın alınır ve bu yerde Debbağhane ve Kalevrehane-i Âmire tesisi kurulur. Bu kurum Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası(->) olarak bugün de varlığını sürdürmektedir.

Cumhuriyet döneminde, Eyüp, Tophane, Üsküdar, Kasımpaşa semtlerindeki debbağhanelerin kapandıkları gözlemlenmektedir. Geride yalnız Beykoz ile Kaz-lıçeşme'deki deri imalathaneleri kalmıştı. 1927'de Sütlüce'deki mezbaha bitişiğinde Ahmet Kara'nın öncülüğünde ve kasapların hissedar olduğu- Şark Deri Fabrikası kurulmuştur. Dönemin bu en modern deri fabrikasında Türkiye için önemli bir yenilik sayılan kromlu debagat mamulleri de imal olunmaya başlamıştır. Ancak Ahmet Kara'nın ölümüyle 1949'da bu tesis imalatını durdurmuştur.

1929'da Kazlıçeşme'de 113 imalathane vardı. 17'si fabrika niteliğindeydi. Bunlardan Rasim Efendi, Denizlili Abacıza-de ve Taşçızade Şükrü Efendi'ye ait üç firmanın dışında kalanlar gayrimüslimlere aitti. Bunlar arasında Rum kökenliler çoğunluktaydı. İçlerinde Musevi ve Ermeni kökenliler de vardı.

Kazlıçeşme'deki deri fabrikalarından, Tripo, Rasim, Abacızade, Altıparmak, Pin-ca, Gümüşhaneli, Eskenazi, Rahmi fabrikaları Cumhuriyet'ten önce ve geri kalan 9 firma ise Cumhuriyet'in ilk yıllarında kurulmuştu. Bu 17 firmanın tümü o tarihlerde kösele ve vaketa türü mamul deriler üretmekteydiler. Fakat o yıllar için önemli bir yenilik sayılan kromlu debagatı da aynı tesiste yapabilenlerin sayısı çok azdı.

II. Dünya Savaşı'na kadar Kazlıçeşme' deki debbağhanelerde durum hep gayri-



DECUGİS EVİ

14

15

DEFTERDAR

ı*

. Ş||



müslimler lehinde devam etmiştir. Ancak, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Yugoslavya ve Bulgaristan'dan gelen göçmenlerle bu durum değişmeye başlamış, 1970' ten sonra ise Türk firmalar hem kromlu hem de bitkisel debagatta ön sıralara geçmişlerdir.

Fatih döneminden beri debbağlığın merkezi durumundaki Kazlıçeşme'deki imalathanelerin buradan taşınmaları kararı üzerine Tuzla'nın Aydınlı Köyü'nde kurulan Organize Deri Sanayii Bölgesi, Nisan 1993'te tam olarak faaliyete geçmiştir.

Kazlıçeşme'deki debbağların bir kısmı yeni dericilik bölgesine taşmamamış-lardır. Takriben yüzde 25'i debbağlığı terk etmek durumunda kalmıştır. Ayrıca, Tuz-la'daki Organize Deri Sanayii Bölgesi'ne Kazlıçeşme'deki debbağların dışında yeni katılımlar da olmaktadır.

istanbul debbağları Kazlıçeşme'de faaliyette bulundukları yıllarda ülkenin mamul deri ihtiyacının yüzde 75'ini karşılamaktaydılar. Yeni Organize Deri Sanayii Bölgesi'nde tam kapasite ile çalışıldığında istanbul dünyanın sayılı dericilik merkezlerinden biri olacaktır.

istanbul'da debbağlanan derilerin çok büyük bir kısmı yine istanbul'daki konfeksiyon atölyelerinde deri giysilere dönüştürülmektedir. Deri giysi dış satımının değeri 800.000.000 dolara ulaşmıştır. Turistlere yapılan satışlar da eklenecek o-lursa tüm satış bir buçuk milyar dolara ulaşmaktadır, ihracat toplamında istanbul'un payı yüzde 80'leri bulmaktadır.

Saraciye eşya alanına giren, çanta, cüzdan, portföy, kemer gibi hediyelik eşya üretiminde de istanbul'da kurulu tesisler başı çekmektedir. Deri ayakkabı imalinde ülke çapında büyük bir dağılım söz konusudur. Modern ayakkabı üretiminde de istanbul en büyük merkez sayılabilir. Debbağlık ile eğitim ilişkisi üzerinde de istanbul önde bulunmaktadır, istanbul'da Pendik semtinde Dericilik Araştırma ve Eğitim Enstitüsü'nde 20 yıldan beri meslek eğitimi yapılmaktadır. Ortaokul ve lise mezunları seviyesinde Pendik'te yapılan eğitimle yılda ortalama 20 mezun verilmektedir. İki yıl süreli eğitimle, kuruluş tarihinden bu yana 500 mezun alınmıştır. Bunların büyük çoğunluğu ülkenin çeşitli dericilik merkezlerinde teknik eleman olarak görev yapmaktadırlar.

Ayrıca İstanbul Üniversitesi'ne bağlı Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu dericilik programıyla üst düzeyde dericilik eğitimi yapılmaktadır. Üç yıldan bu yana verdiği mezunlar deri sanayii bölgelerinde teknik eleman olarak görev yapmaktadırlar. Dericilik eğitiminde de İstanbul öncü durumundadır.

HASAN YELMEN



Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin