Ebû Yûsuf'un İhtilâlü Ebî Hanîte ve İbn Ebî Leylâ (nşr. Ebü'l-Vefâ el-Efgâ-nî, Kahire 1357) adlı bir eseri bulunmakla birlikte bu mezhepte ulemâ arasındaki görüş ayrılıklarına yer verilen ilk önemli mukayeseli hukuk kitabı İmam Muhammed tarafından kaleme alınan ei-Hücce cüiö ehli'î-Medîne'Ölr (nşr. Meh-dî Hasan el-Keylânî, 1-lV, Haydarâbâd 1385-1390/1965-1971). Bunu Tahâvî'nin İhtilâfü'l-'ulemâ' adlı eseri takip eder. Aslı mevcut olmayan bu kitabın Cessâs tarafından yapılan muhtasarı, Muhammed Sagir Hasan el-Ma'sûmî tarafından eserin aslı sanılarak bir bölümü İhtilâ-iü'1-fukahö1 (İslamâbâd 1971) adıyla yayımlanmış, daha sonra Abdullah Nezîr Ahmed kitabı Muhtaşaru İhtilâfi'l- adıyla yeniden neşretmiştir (I-V, Beyrut 1416/1995}. İmam Muhammed ve Tahâvî görüş ayrılıklarını fıkıh bablarına göre düzenleyip ele alırken el-Esrâr fi'l-fürû1 adlı hacimli eserinde (bk. Sezgin, 1, 458} aynı metodu uygulayan Debûsî TeV-sü'n-nazar'öa (Kahire 1320, 1972; nşr. Mustafa Muhammed el-Kabbânî, Beyrut, ts.), ihtilâfları bazı genel kurallar altında sistematik bir tarzda incelemiş ve bu sebeple ilm-i hilafın kurucusu kabul edilmiştir. Ancak daha önce Ebü'1-leys es-Semerkandî tarafından aynı adla kaleme alınan eserle (a.g.e., i, 450) Debûsî'nin eseri arasında yapılacak bir karşılaştırmanın dikkat çekici sonuçlar vereceği şüphesizdir. Kudûrî'nin et-Tecrîd {a.g.e., 1. 455), Necmeddin en-Nesefî'nin fıkıh sa-
hasında ilk manzum eser kabul edilen
el-Manzûmetü'n-Neseüyye fi'1-hilâf (Brockelmann, GAL, 1, 550; SuppL, I, 761-762), Zemahşerî'nin Ru'ûsü'l-mesâ'il (nşr. Abdullah NezîrAhmed, Beyrut 1407/ 1987), Ebü'1-Peth Alâeddin el-Üsmendî'-nin Tarîkatü'l-hilâf beyne'l-e^imme-ü'I-eslâf (nşr. M. Zekî Abdülber, Kahire, ts.; nşr. Ali Muhammed Muavvaz, Beyrut 1413/1992), Cemâleddin Mahmûd b. Ah-med el-Hasîrfnin et-Tarikatü'l'Haşîriyye fitifmı7-h(W(Brockelmann, GAL, 1, 473; SuppL, I, 653), Cemâleddin el-Menbicî'-nin özellikle ihtilâflarla ilgili hadisleri topladığı el-Lübâb ü'l-cemc beyne's-sün-ne ve'l-kitâb\\-\l, nşr. M. Fazl Abdülazîz el-Murâd, Dımaşk 1414/1994), Burhâned-din en-Nesefî'nin el-Mukaddimetü'l-Burhâniyye fi'1-hilûf (Brockelmann, GAL, 1, 615; Suppl., 1, 849), Kıvâmüddin el-Kâkî'nin'l/yûnu'i-mezâhib (Brockelmann, GAL, 11, 253; SuppL, II, 268) ve Si-râceddin el-Gaznevî'nin Zübdetü'1-ah-köm fi'htilâfi'l-mezâhibi'I-e^immeti'l-erbtfuti'l-tflâm (İbrahim Ahmed b. Süleyman el-Ömer tarafından İmam Muhammed b. Suûd Üniversitesi'nde yüksek lisans tezi olarak neşre hazırlanmıştır, 1403/1983) adlı eserleri günümüze ulaşan bu daldaki diğer belli başlı kitaplardır.
Genel fıkıh kitaplarının ibadetlerle ilgili bölümü, muhtemelen halk kitlelerinin kolayca öğrenmesini sağlamak amacıyla muhtasar el kitapları şeklinde de kaleme alınmıştır. Bunların en tanınmışları, Cemâleddin Ahmed b. Muhammed el-Gaznevî'nin el-Mukaddimetü '1-Gazne-viyye (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 2156; Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 496; Ayasofya, nr. !272, 1440-1441), Zeynüddin Muhammed b. Ebû Bekir er-Râzî'nin Tuhfetü'l-mü/ûic(Lahor İ3İ3, 1328, 19İ4) ve özellikle Şürünbülâlî'nin Nûrü'1-îzâh adlı eserleridir. Bu son eser müellifi tarafından İmdâdü'l-fettâh adıyla şerhedilmiş, bu şerh de Merâkı'l-felâh adıyla ihtisar edilmiştir. Nûrü'1-lzâh, müstakil olarak ve çeşitli şerh ve hâşiyeleriyle birlikte birçok defa basılmıştır (meselâ bk. Kahire 1281, 1290, 1301, 1304, 1305, 1318, 1330; Bulak 1269, 1279, 1294). Bu genel ilmihaller yanında Ebü'l-Leys es-Semerkan-dî'nin el-Mukaddime fi'ş-şalât (nşr. ve İngilizce trc. M. Harun, Amsterdam 1990) ve Sedîdüddin el-Kâşgarî'nin Münyetü'l-muşallî ve ğunyetü'l-mübtedî (İstanbul 1285; Delhi 1337, Lahor 1870; Bombay 1302, 1303; Kazan 1889; Leknev 1315) adlı eserleri yalnız namaz konularını ihti-
va etmektedir. Ebü'l-Leys'in el-Mukad-dime'sinin A. Zajaczkovvski tarafından yayımlanan Memlûk- Kıpçak Türkçesi'yle satır arası tercümesini (Warszawa 1962) Recep Toparlı Latin harfleriyle tekrar neş-retmiştir (Erzurum 1987). Kâşgarî'nin meşhur muhtasarına İbrahim el-Halebf-nin yazdığı Gunyetü'l-mütemellî (Hale-bl keblı) adlı şerh ile bunun Halebî şa-ğîr diye tanınan muhtasarı ve Mustafa Hulusi Güzelhisârî'nin bu sonuncu esere Hilyetü'n-nâcî adıyla yazdığı haşiye defalarca basılmıştır (İstanbul 1231, 1308; Bulak 1251). Hacca dair meşhur eserler arasında Rahmetullah es-Sindî'-nin Cem\i'l (Mecmacu'l)-menâsik ve nefiı'n-nâsik'ı (İstanbul 1289, 1291) ve bunun yine müellif tarafından Lübâbü 'I-menâsik (Bulak 1287) adıyla yapılan İhtisarı ile Ali ef-Kârî"nin buna yazdığı ei-Meslekü'l-mütekassit adlı şerh (Bulak 1288; Kahire 1303, 1319; Mekke 1319; Beyrut, ts.) ve Abdurrahman b. Muhammed el-İmâdî'nin el-Müstetâ* mine'z-zâd li-efkâri'1-Hbâd îbn Hmâd (Kahire 1304) adlı eseri sayılabilir.
Hilâtürreyin (ö. 245/860) Ahkâmü'l-vakf'ı ile (Haydarâbâd 1355) Hassâf'ın (ö. 261/875) aynı adlı eseri (Kahire 1322) vakıf konusunda yazılmış ilk ve en önemli kitaplardır. Bu iki eser önce Nâsıhî ve Cemâleddin Konevî(Sezgin, 1, 435), daha sonra da Burhâneddin et-Trablusî tarafından el-İs'âf fî ahkâmi'l-evkaf (Bulak 1292-, Kahire 1320) adıyla cem' ve ihtisar edilmiştir. Bazı yasak fiillerin, şekil bakımından hukuka uygun bir işlemin vasıta kılınarak işlenmesini konu alan hiyel kitaplarından. İmam Muhammed veya Ebû Yûsufa nisbet edilmekle birlikte kimin tarafından yazıldığı kesin olarak bilinmeyen el-Mehâric ü'I-hiyel (Leipzig 1930), Hassâfın Kitâbü'l-Hiyel (Kahire 1316) ve Saîd b. Ali es-Semerkandî'nin Cenne-tü'1-ahkâm ve cünnetü'l-hişâm'ı (Süleymaniye Ktp., Yenicami, nr. 1186),Tahâ-vî'nin hukukî belgelere dair eş-Şürûtü 'ş-şağir (nşr. Ruhi Özcan, Mİ, Bağdat 1974) ve eş-Şürûtü'İ-kebîr') (a.g.e., I, 441), benzer fıkhî meselelerin bazı temel kurallar altında birleştirilmesini veya bu meseleler ve kurallar arasındaki farkları konu alan Es'ad b. Muhammed el-Kerâ-bîsrnin, el-Furûk fi'1-fıkh (nşr. Muhammed Tamum, 1-11, Kuveyt 1982), Sadrüş-şerîa el-Ekber'in Telkihu'l-ıukül fîfurû-ki'1-menkül (TSMK, 111. Ahmed, nr. 1181/ 2; Süleymaniye Ktp., Vehbi Efendi, nr. 467/1) ve Zeynüddin İbn Nüceym'in el-Eşbâh ve'n-nezâ'irl (Kahire 1298, 1322;
nşr. M. Abdülazîz ei-Vekîl, Kahire 1387/ 1968; nşr. M. Mutî' el-Hâfız, Dımaşk 1403/
1983), Mecdüddin el-Üsrûşenî'nin çocuklarla ilgili fıkhî hükümleri topladığı Câ-micu'ş-şığür'ı {Ahkâmü'ş-ştğâr, Kahire 1300), Muhammed b. Muhammed es-Secâvendî'nin miras hukukuna dair el-Ferö'izü's-Sirâciyye'si kendi dallarında meşhur olan diğer belli başlı eserlerdir. Bu sonuncu kitap birçok şerh. ihtisar ve nazım çalışmasına konu olmuş, çeşitli Doğu ve Batı dillerine tercüme edilmiştir
(DM, XII, 367-368).
4. Fıkıh Usulüne Dair Eserler. Ebû YÛ-suf'un bu konuda bir kitap yazdığı kaynaklarda zi kredi liyorsa da böyle bir eserin mevcudiyeti bilinmemektedir. Ebü'l-Hasan el-Kerhî'nin Risale fi'1-uşûl'ü, bazı umumi kaideleri ihtiva etmekte olup Ebû Hafs Necmeddin en-Nesefî tarafından uygulama örnekleri verilerek bir tür şerhi yapılmıştır (Debûsî'nin Te'sisü'n-na-?af\ ile birlikte, Kahire 1320; Beyrut 1972). Fıkıh usulü konularının hemen hemen tamamına yer verilen ilk ve en hacimli eser Cessâs'ın (ö. 370/981) Uşûlü'l-hkh'\-dır [el-Fuşûlfi'l-uşûl, nşr. Uceyl Câsim en-Neşemî, 1-1V, Kuveyt 1405-1408/1985-1988, 1414/1994). Debûsfnin Takvîmü'I-edille'si (Sezgin, I, 456), Hanefî usulünü sistemleştiren Ebü"l-Usr Fahrülislâm el-Pezdevî ile Şemsüleimme es-Serahsî'nİn temel kaynağıdır. Daha sonraki müellifler de genel olarak Uşûlü's-SerahsTye (nşr Ebü'l-Vefâ el-Efgânî, 1-11, Kahire 1372/ I954; Beyrut 1393/1973) ve Pezdevî'nin Kenzü'l-vüşûl ilâ ma^ifeti'î-uşûTûne dayanırlar. Bu son eserin çeşitli şerhleri arasında en meşhuru Abdülazîz el-Buhâ-rînin Keşfü'l-esrâf\d\r (I-1V, Kahire 1307; I-1V, İstanbul 1307-1308).
Pezdevî ve Serahsî'den sonra Hanefî (fukaha) metoduna göre yazılan belli başlı eserler arasında Mahmûd b. Zeyd el-Lâmişî'nin Kitâb fî uşûli'1-fıkh (nşr. Ab-dülmecîd et-Türkî, Beyrut 1995), Alâeddin es-Semerkandî'nin Mîzânü'1-uşûl (nşr. M. Zekî Abdülber, Devha 1404/1984; nşr. Abdülmelik Abdurrahman es-Sa'dî, Bağdat 1987), Ebü'1-Feth Alâeddin el-Üs-mendî'nin Bezlü'n-nazar fi'1-uşûl (nşr. M. Zekî Abdülber, Kahire 1412/1992), Ah-sîkesî'nin el-Müntehab fî uşûli'1-mez-heb (Leknev 1877, 1317, 1318. 1324; Delhi 1907, 1326) ve Habbâzî'nin el-Muğnî fî uşûli'l-fıkh'ı (nşr. M. Mazhar Beka, Mekke 1403/1983) sayılabilir. Bunlardan özellikle son iki eser üzerine tanınmış Hanefî âlimleri tarafından çeşitli şerhler yazılmıştır.
25
HANEFÎ MEZHEBİ
Muzafferüddin İbnü's-Sââtî, Pezdevî ve Seyfeddin el-Âmidfnin eserlerine dayanan Bedfu'n-nizâm'\nda Hanefî ve Şafiî (mütekellimîn) metotlarını birleştirmiş, Mekke Ümmü'l-Kurâ Üniversitesi'nde Sa'd b. Garir tarafından doktora tezi olarak neşre hazırlanan eser üzerine (i-ıı, Mekke 1405/1985) birkaç şerh yazılmıştır (Brockelmann, GAL, I, 477; Suppi, 1, 658) Ebü'l-Berekât en-Nesefî'nin Pezdevî ve Serahsî'nin eserlerine dayanan Menörü'I-envâr'] (İstanbul İ315, 1326; Delhi 1287; Agra 1319-1320; Bulak 1298) bizzat müellifi (Keşfü'l-esrâr, Bulak 1316) ve tanınmış birçok Hanefî âlimi tarafından şerhedilmiştir. Bunlar arasında İbn Melek'in Şerhu'l-Menâr'\ (İstanbul i 306, 1314, 1315) ve Haskefî'nin İfâdâtü 'l-en-vâr'i (İstanbul 1300; nşr. M. Saîd el-Bur-hânî, Dımaşk 1413/1992) özellikle anılma-lıdır. İbn Âbidîn, bu son esere Nesemâ-tü 'î-eshâr adıyla bir haşiye yazmıştır (İstanbul 1300; Kahire 1328).
Nesefî'den sonra önemli eserlerin hemen tamamı Hanefî ve Şafiî metotlarını birleştiren (memzûc) bir tarzda kaleme alınmıştır. Sadrüşşerîa'nın Tenkihu'l-uşûi'ü Pezdevî'nin Kenzü'l-vüşûl, Fah-reddin er-Râzî'nin el-Mahşûî ve Cemâ-leddin İbnü'l-Hâcib'in M.uhtaşarü'1-Mün-(ehâ'sına dayanmaktadır. Müellifin et-Tavzîh adlı kendi şerhine Teftâzânî'nin yazdığı et-Telvîh ıale't-Taviîh adlı haşiye meşhur olmuş, bunun üzerine özellikle Osmanlı ulemâsı tarafından birçok haşiye kaleme alınmıştır {Keşfü'z-zunûn, 1, 496-499; Tenkittin şerh ve haşiyelerinin baskıları için bk. Serkîs, I, 1200; Brockelmann, GAL, 11, 277-278; Suppi, 11, 300-301). Molla Fenârî Fuşûlü'l-bedây? İlli, İstanbul 1289), İbnü'1-Hümâmei-Taft-rîr (1-11, Bulak 1316-1318, İbn Emîrü'l-Hacc'ın et-Takrîr ue't-tahbîr adU şerhi ve İsnevî'nin Nihâyetü's-sü!ü ile birlikte, 1-IV, Kahire 1350-1351, Emîr Pâdişah'ın Tey-sîrü't-Tahrîr adlı şerhiyle), Molla Hüsrev Mirkâtü'l-uüşûl ilâ cilmi'l-uşûl (İstanbul 1291, 1305) ve şerhi Mir*âtü'l-uşûl\\e (İstanbul 1217, 1272, 1273, 1282, 1304, 1310, 1321; Kahire 1289) Sadrüşşerîa'yı takip ettiler. Son dönemde bu tarzda kaleme alınan diğer iki eser de Muhibbul-lah b. Abdüşşekûr el-Bihârî'nin (ö. 1119/ 1707) Müsellemü'ş-şübût'u (Leknev 1263; Aligarh 1297; Delhi 1311; Kahire 1322, 1326) ve Ebû Saîd el-Hâdimî'nin (ö- 1176/1762) MecâmFu'l-hakd'ik'idir (İstanbul 1273, 1303, 1308). Bihârî'nin eseri Abdülalî Muhammed b. Nizâmed-
26
din el-Ensârî tarafından Fevâtihu'r~ra-
hamût(\-U, Bulak 1324, Gazzâlînin et-Müstaşfâ'sı ile birlikte), Hâdimîninki Mustafa Hulusi Güzelhisârî tarafından Me-nâtfu'd-deko'ik (İstanbul 1273, 1308; Kahire 1288) adıyla şerhedilmiştir.
S. Tabakat Kitapları. Ebû Hanîfe ve talebelerinin biyografilerine dair birçok eser yanında [DİA, X, 143-145) Hanefîfuka-hasıyla ilgili müstakil kitaplar da kaleme alınmıştır. Abdülkâdir el-Kureşî'nin (ö. 775/1373) el-Cevâhirü'1-mudıyye tt ta-bakâti'l-Hanefiyye'si (l-ll, Haydarâbâd 1332; nşr Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, l-lll, Kahire 1398-1399/1978-1979; I-V, Kahire 1398-1408/1978-1988, 1413/ 1993) bu konuda yazılan ilk kitap kabul edilmektedir. Kaynaklarda Tarsûsî Nec-meddin Efendi ve Salâhaddin İbnü'l-Mü-hendis'in Hanefî tabakatına dair eser yazdıkları kaydedilmekteyse de [Keşfü'z-zunûn, II, 1098-1099, 20i9) bunlar günümüze ulaşmamıştır. Kureşî'den sonra gelen müellifler, ya daha sonra yaşamış âlimleri de ekleyerek onun eserine zeyil mahiyetinde kitaplar yazmışlar veya mevcut kaynaklardan belli ölçülerde çıkarma yaparak yahut ilâvede bulunarak ihtisar ve derleme çalışmalarına yönelmişlerdir. Bu eserlerin belli başlıları şunlardır: İbn Dokmak. Nazmü'l-cümân fî tabakdti aşhâbi imâmine'n-Nu'mân (Atıf Efendi Ktp., nr. 1942; TSMK, 111. Ahmed, nr. 2832; Süleymaniye Ktp., Serez. nr. 1827. Turhan Valide Sultan, nr. 251); Fîrûzâbâ-dî. el-Mirkâtü'1-vefiyye fî tabakâti'l-Hanefiyye (Süleymaniye Ktp., Reîsül-küttâb Mustafa Efendi, nr. 671, 672, Afyon Gedik Ahmed Paşa Ktp., nr. 17186; Dârü'l-kütübi'l-Mısriyye, nr. 4647); İbn Kutluboğa. Tâcü't-terâcim fî tabaka-ti'1-Hanefiyye (nşr. G. Flügel, Leipzig 1862; Bağdat 1962); Kemalpaşazâde, Ta-bakâtü'l-fukahâ'i'l-Hanefiyye (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4820; Hacı Mahmud Efendi, nr. 1014; Hamidiye, nr. 186, 764; İzmir, nr. 449; Lâleli, nr. 3680); Şemseddin İbn Tolun, el-Gurefü'l-'aliy-ye fî temcimi mütehhhiri'I-Hanefiy-ye (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1924; British Museum, nr. 645); İbra-him el-Halebî, Muhtasara'1-Cevâhiri'l-mudıyye (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1941/1, Esad Efendi, nr. 605/1, 3699/49; Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 886); Kınalızâde Ali Efendi. Tabakâtü'l-Hanefiyye (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 2511; Süleymaniye Ktp., Hasan Hüsnü Paşa, nr. 844, Hacı Mahmud Efen-
di, nr. 4662; İzmir Millî Ktp., nr. 732, 804) (Ahmed Neyle'nin Taşköprizâde'ye isnatla yayımladığı Tabakâtü'l-fukaha'run |Mu-sul 1954, 1961| Kınalızâde'ye ait olduğu anlaşılmıştır; bk. Muhyî Hilâl es-Serhân, X/3-4, s. 483-497); Mahmud b. Süleyman el-Kefevî. Ketû'ibü'l-cflâmi'hahyörinin fukahâ'i mezhebi'n-Nıfmâni'I-muh-târ (Râgıb Paşa Ktp., nr. 1041; Nuruos-maniye Ktp., nr 2611, Köprülü Ktp., Fâzıl Ahmed, nr. 1 1 12, Süleymaniye Ktp., Âşir Efendi, nr. 263, Câruliah Efendi, nr. 1580, Esad Efendi, nr. 548, Şehid Ali Paşa, nr. 1931, Reîsülküttâb Mustafa Efendi, nr. 690); Takıyyüddin et-Temîmî. et-Tabakâtü's-seniyye tî terâcimi'l-Ha-nefiyye (nşr. Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, 1-IV, Riyad I 403-1 410/1983-!989, devam ediyor); Ali el-Kârî, el-Eşmârü'l-ceniyye fî esmâ'i'l-Hanefiyye (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. İ841; Esad Efendi, nr. 3524); Solakzâde Halil Efendi, Tabakâtü'l-Haneiiyye (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 1606); Edirnevî Kâmî Mehmed Efendi, Me-hâmmü'l-fukahâ* fî tabaköti'1-Hane-fiyye (Süleymaniye Ktp., Âşir Efendi, nr. 422; Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 972); Abdülhay el-Leknevî, el-Fevü'idü'l-be-hiyye fî terâcimil-Haneliyye (Kahire 1304, 1324, 1918, 1924; Kazan 1903) (müellif kitabında Kefevî'nin eserini özetleyerek bazı ilâvelerde bulunmuştur).
Kaynaklarda ayrıca Bedreddin el-Aynî, Şemseddin İbn Acâ el-Halebî, Ebü'l-Fazl İbnü'ş-Şıhne el-Halebî ve Kutbüddin en-Nehrevâlfnin Hanefî tabakatına dair eser yazdıkları kaydediliyorsa da bunların günümüze ulaşıp ulaşmadıkları bilinmemektedir.
Hanefî âlimlerine dair umumi tabakat kitapları yanında özellikle Osmanlı muhiti için Taşköprizâde Ahmed Efendi'nin eş-Şekö'iku'n-nucmâniyye's\ {Ali Çele-bi"nin el-cİkdü'l-manzûm adlı zeyliyle birlikte Vefeyâtü'l-a*yârim kenarında, Bulak 1299, 1310; el-cİkdü'l-manzüm ile birlikte, Beyrut 1395/1975; nşr. A. Subhi Fu-rat, İstanbul 1405/1985), bunun tercüme ve zeyilleriyle Bursalı Mehmed Tâhir'in Osmanlı Müellifleri (l-lll, İstanbul İ333-1342) adlı eseri, son dönem çalışmaları arasında da Yusuf Ziya Kavakçı'nın XI. ve XII. Asırlarda Karahanhlar Devrinde Mavaro ol-Nahr İslam Hukukçuları (Ankara 1976), Ahmet ÖzeVm Hanefi Fıkıh Âlimleri (Ankara 1990) ve Recep Cici'nin Kuruluştan Fatih Dev-ri'nîn Sonuna Kadar Osmanlılar'da Fıkıh Çalışmaları (doktora tezi, 1994,
MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) adlı eserleri anılabilir.
BİBLİYOGRAFYA :
Temîmî, et-Jabakâtü's-seniyye (nşr Abdül-fettâh M el-Hulvj. ], 34-36, ayrıca bk. naşirin mukaddimesi; Keşfü'z-zunün, I, 110-114, 496-499, 746; II, 1098-1099, 1218-1231, 1515-1517, 1622-1623, 1627, 1631-1634, 1981, 1998-1999, 2019, 2031-2040; Leknevî, en-Nâ-fi'u'i-kebir (Şeybânî. el-Câmi'u'ş-şağir içinde), Beyrut 1406/1986, s. 18-20; Serkîs. Mu'cem, tür.yer.; Brockelmanrı, GAL, I, 459, 468-469, 473, 477, 479, 550, 615; II, 251-253, 277-278; SuppL.l, 636-660,761-762, 849; II, 265-268, 300-301, 424-434, 948-958; M. Ebû Zehre, Ebü Hanlfe, Kahire 1366/1947, s. 178-224; 900. Ölüm Yıldönümü Münasebetiyle Büyük İslâm Hukukçusu Şemsü 'İ-E'imme es-Serahsi Armağanı, Ankara 1965; Sezgin, GAS, I, 393-458; Hayreddin Karaman, İslâm Hukuk Tarihi, İstanbul 1974, tür.yer.; Hacvî. el-Fikrü's-sâmî, 1-11, tür.yer.; Şa'bân M. İsmail. Uşûlü'l-fıkh: târihuh ve ricâlüh, Riyad 1401/1981, tür.yer.; N. P. Aghnides, An Introduction to Mohamme-dan LaıvandA Bibiiography, Lahore 1981, s. 177-186; Mustafa Saîd el-Hım, Dirâse târîhiy-ye li't-fıkh ue uşûtih, Dımaşk 1404/1984, s. 201-212; Abdülvehhâb Hallâf, İslâm Hukuk Felsefesi(trc. Hüseyin Atay), Ankara 1985, mütercimin girişi, s. 81-182; Muhammed ed-Desû-ki - Emine el-Câbir, Mukaddime il dirâseti'i-flkhi'l-İsiâmî, Devha 1411/1990, tür.yer.; Ah-met Özel, Hanefi Fıkıh Âlimleri, Ankara 1990; a.mlf., "Fıkıh (Literatür)", DİA, XIII, 15-16; N. Calder, Studies İn Early Müslim Jurispruden-ce, Oxford 1993, s. 39-66; Eyüp Sait Kaya, Hanefi Mezhebinde Nevazil Literatürünün Doğuşu ve Ebü'l-Leys es-SemerkandVnin Kitâ-bü'n-Neuâzil'i (yüksek lisans tezi, 1996). MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Muhammed Hami-dullah. "Usûl al-Fıqh'ın Tarihi" (trc. Fuad Sezgin], İTED, 11/1 (1956-57), s. 1-18; İbrahim Haf-si, "Recherches sur !e genre "Tabagât" dans la litterature arabe", Arabica, XXIV/1, Leiden 1977, s. 11-17; Muhyî Hilâl es-Serhân, "Taşhî-hu rjata'İn kebîr; Kitâbü Tabakati'1-fuka-hâ'i'l-mensûb ilâ Taşköprîzâde hüve l'ibni'l-Hannâ'î", ei-Mevrid, X/3-4, Bağdad 1402/ 1981, s. 483-497; W. Heffening - [J. Schacht], "Hanafıyya", EP (İng), İli, 163; Mustafa Uzun-postala, "Ebû Hanîfe", DİA,X, 134-135;Salim Öğüt, "Ebû Yûsuf", a.e., X, 264,
Ifflî Ahmet Özel
r HANEFİYYE ^
(bk. HANEFÎ MEZHEBİ).
HANENDE
Ahmet Avnİ Konuk
(Ö. 1938)
tarafından derlenen,
dîn dışı Türk mûsikisi eserlerinin
yer aldığı güfte mecmuası
(bk. KONUK, Ahmet Avnİ).
HANENDE
Türk mûsikisinde bir terim.
Farsça'da "okuyan, okuyucu" anlamına gelen hanende kelimesi, Türk mûsikisinde yakın zamanlara kadar gerek tek başına gerekse toplu olarak yapılan mûsiki icrasına sesleriyle katılan erkek ve kadın sanatçıları ifade etmektedir. Hanende karşılığında Arapça'da erkekler İçin muganni, kadınlar için muganniye, Farsça'da ise kavvâl yanında daha çokgüyen-de kelimeleri kullanılmıştır. Nitekim Türk mûsikisi tarihinin en büyük isimlerinden Abdülkâdir-i Merâgî, aynı zamanda iyi bir hanende olması sebebiyle Abdülkâdir-i Gûyende olarak da anılmıştır. Osmanlı devrinde yazılan eserlerde genellikle hanende kelimesine yer verilmişse de el-Matla' (XVI. yüzyıl) gibi bazı Türkçe nazariyat kitaplarında gûyendeye de rastlanmaktadır. Türk mûsikisinde son zamanlara kadar kullanılan hanende kelimesi artık yerini "ses sanatkârı" ifadesine bırakmıştır.
XVIII. yüzyılın önemli musikişinaslarından Kantemiroğlu (Dimitrius Cantemir), mûsikinin nefesle ve sazla olmak üzere iki şekilde icra edildiğini, nefesle mûsiki icrasına hanendelik denildiğini söylemektedir {İlmü'l-mûsikî, I, 172). Ayrıca fasıl icrasını hanende faslı, sazende faslı ve hanende ile sazendelerin birlikte icra ettikleri fasıl olmak üzere üç kısma ayırmıştır. Buna göre hanende faslında sırasıyla gazel, beste, nakış, kâr ve yürük semai formları İcra edilir. Hanende ve sazendelerin birlikte yaptıkları fasılda ise taksimden sonra bir veya iki peşrev çalınır; arkasından hanendeler tarafından gazel, beste, nakış, kâr ve yürük semai formları okunur. Daha sonra çalınan saz semaisinin ardından bir hanendenin okuduğu gazelle fasıl sona erer (a.g.e.. I, 186-187). Bu bilgiler, hanendenin fasıl içinde solo ve koro olarak mûsiki icrasına nasıl katıldığını göstermektedir.
Mûsiki faslının yönetimi de hanendelerin vazifeleri arasındadır. Defle usul vurmak suretiyle faslı yöneten kişiye "serhânende" (hânendebaşı, başhânende) denir. Serhânende bu göreviyle günümüz icralarında koro şefini andırmaktadır. Ancak serhânende, topluluğun yöneticisi durumunda olmakla birlikte diğer hanendelerle beraber eser icrasına sesiyle de katıldığından konumu koro şefliği anlayışından oldukça farklıdır. Zira icra esna-
HANE5 b, ABDULLAH
sında uyum, şef aracılığı ile ve onun İşaretlerine uymaya çalışarak değil hanende ve sazendelerin doğrudan doğruya birbirlerini dinlemeleriyle sağlanırdı. Fasıl icrasında çok defa önceden bir program tesbit edilmiş olmadığından reper-tuvan şartlara göre düzenleme görevi de başhânendeye aitti. Başhânendenin repertuvar bilgisi doğrultusunda sünû-hata tâbi olarak devam eden icrada hanendeler eserleri kendilerine en uygun ses alanı içerisinde okurlar.
Hanendelikte güzel ses yanında iyi bir mûsiki bilgisinin de gerekli olduğunu belirtmek gerekir. Bu özellikleri taşıyan hanendelerin ilim sahibi musikişinaslar arasında daha da itibar göreceğini Abdülkâdir-i Merâgi Câmicu'l-elhân ve Moköşı-dül-elhân adlı eserlerinde belirtmektedir.
Türk mûsikisi tarihinin hemen her döneminde usta hanendeler yetişmiştir. XIX ve XX. yüzyılların en meşhur hanendelerinden bazıları şu şekilde sıralanabilir: Hacı Arif Bey, Hacı Faik Bey. Medenî Aziz Efendi, Hacı Kirâmî Efendi, Enderun-lu Hafız Hüsnü Efendi, Hanende Arap İbrahim, Arap Cemal, Hanende Karakaş, Hanende Nedim, Hafız Osman, Domates Ahmed, Üsküdarlı Edhem. Celâl Tokses, Hafız Sami, Hafız Kemal, Hafız Burhan, Halit Lemi Atlı, Zeki Çağlarman, Münir Nurettin Selçuk.
BİBLİYOGRAFYA :
Abdülkâdir-i Merâgi, Makâşıdü'l-elhân (nşr. Takî Bînış), Tahran 1977, s. 117-118; a.mlf., Gâ-mi'u'l-elhân (nşr. Takî Bîniş). Tahran 1366 hş./ 1987, s. 191-192; Seydî, el-Matla1, TSMK, III. Ahmed, nr. 3459, vr. 6', 7', 13*>, 19", 29b, 32'; Kantemiroğlu, İtmü'l-müsikt, I, 172, 186-187; Kâzım Uz, Musiki Istılâhatı (nşr Gültekin Oran-say], Ankara 1964, s. 29; Dihhudâ. Luğatnâme, XII, 826-827; XXI, 505; XXIII, 612; Cem Behar, Zaman, Mekân, Müzik, İstanbul 1993, s. 89-92, 122. r-,
İKİ Nuri Ozcan
F HANEŞ b. ABDULLAH ^
Ebû Rişdîn (Ebû Reşîk) Haneş b. Abdillah b. Amr
es-San'ânî (ö. 100/718)
Endülüs ve Mağrib fetihlerine iştirak eden tabiî.
Dımaşk'ın köylerinden San'a'da doğdu. Sebeî, Dımaşki ve Mısrînisbeleriyle de anılır. Hayatının önemli bir kısmını Kuzey Afrika'da geçiren Haneş'in oraya ne zaman gidip yerleştiği kesin olarak bi-
27
HANE5 b. ABDULLAH
linmemekle beraber bölgeye sahâbî Mu-âviye b. Hudeyc ile birlikte 45 (665) yılında gittiği ve Kayrevan'da en uzun süre ikamet eden bir tabiî olduğu kabul edilmektedir. Cerbe'nin fethinde (49/669) bulunan Haneş'in Kayrevan şehrinin inşasında da Ukbe b. Nâfi'in yardımcılarından biri olduğu belirtilmektedir. Haneş, Kayrevan'ı kuşatan Kuşeyle b. Lemzem'e karşı direnip savaşa devam etmek isteyen Züheyr b. Kays'a şehrin boşaltılmasını teklif etmiş ve bu görüş askerler tarafından da desteklenmiştir (63/682). Haneş, Ukbe b. Nâfi'in öldürülmesinden sonra Kayrevan'dan ayrılarak ülkesine geri döndü.
Haneş'in daha sonra Abdullah b. Zü-beyr'in halifeliğini desteklediği, onun yenilmesi üzerine (73/692) Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî'ye esir düştüğü ve Halife Ab-dülmelik b. Mervân'ın kendisini affettiği rivayet edilmektedir. Bu olayın ardından Haneş tekrar İfrîkıye'ye gitti, Mûsâ b. Nusayr ile birlikte Endülüs'ün fethine katıldı (93/712). Yine onunla beraber Bizans-lılar'a karşı yapılan deniz seferlerine iştirak ettiği anlaşılmaktadır. Bazı kaynaklarda Haneş'in Sarakusta'da (Saragossa) büyük bir cami inşa ettirdiği ve Benblû-ne (Pamplona) antlaşmasının yazılı metninde imzasının bulunduğu kaydedilmektedir. Kuzey Afrika'daki kuvvetlerin başında bulunan Hassan b. Nu'mân zamanında ilk defa İfrîkıye'nin ticaret mallan vergisini toplamakla Haneş görevlendirilmiştir (İbnü'l-Faradî, s. 125).
Uzun bir ömür süren Haneş'in Kayrevan'da vefat ettiği ve bölgede torunlarının bulunduğu görüşü yaygın olmakla beraber onun Sarakusta'da Öldüğü, kabrinin de şehrin batı tarafında Bâbülyehûd yakınında olduğu anlaşılmaktadır (a.g.e., s. 127)- Nitekim Haneş'in Sarakusta şeh-riyle ilgisini gösteren bazı rivayetler nakledilmekte, Sarakusta halkının, Haneş'in ve tabiî Ferkad es-Sincârî'nin bu şehre gömülmesinden sonra Sarakusta'ya zehirli sürüngenlerin girmediğine ve şehrin üzerini kaplayan bir nurun gece gündüz her yerden görüldüğüne inandığı söylenmektedir.
Dostları ilə paylaş: |