İsim ve Sıfatlar Tevhidinde Ehl-i Sünnet’in Muhaliflere Cevabı



Yüklə 1,69 Mb.
səhifə55/92
tarix07.01.2022
ölçüsü1,69 Mb.
#83151
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   92
YİRMİBEŞİNCİ BÖLÜM

Bid’atçilerin Ehl-i Sünnet’e Yakıştırdıkları Kötü Lakaplar

Hikmeti gereği Allah-u Teâlâ, her peygamberin karşısına, ellerinden gelen her türlü söz ve işle, tuzak, şüphe ve bâtıl dâvâların her türlüsünü kullanarak hak yolundan alıkoymaya çalışan suçlu bir düşman güruhu çıkarmıştır ki böylece hak açık-seçik ortaya çıksın, belli olsun ve bâtıla üstün gelsin.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ve ashâbı da hak düşmanlarının birçok eziyet, tuzak vb. şeyleriyle karşı karşıya kalmıştır.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden muhakkak birçok eziyet verici (üzücü) sözler işiteceksiniz.” (Âl-i İmrân, 186)

Bu zâlim müşrikler, peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’e ve ashâbına büyücü, deli, kâhin, yalancı ve benzerleri gibi aşağılayıcı ve alaycı lakaplar takmışlardır.

İlim ve iman erbabı, peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in vârisleri oldukları için, nasıl peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ve sahâbîleri, o müşriklerden çeşitli eziyet ve cefalar çekmişlerse, bunlar da kelâmcılardan ve bid’atçilerden onların çektiklerine benzer eziyetler ve cefalar çekmişlerdir. Bu gruplardan her biri Ehl-i Sünnet’e, Allah’ın kendilerini uzak kıldığı aşağılayıcı ve alaycı lakaplar taktılar. Ya gerçeği bilmediklerinden kendilerinin doğru, Ehl-i Sünnet’in yanlış yolda olduğunu sandıkları için, ya da kötü niyetten dolayı, görüşlerinin yanlış olduğunu bile bile sırf taassupları yüzünden insanların Ehl-i Sünnet ve yolundan nefret edip uzak kalmalarını sağlamak istedikleri için böyle yapmışlardır.

• Cehmiyye (cehmiyyeciler) ve Muattıla’dan310 (ta’tîlcilerden) onlara uyanlar, sıfatları ispat etmenin teşbîhi gerektireceğini sandıkları için Ehl-i Sünnet’e “Müşebbihe= Benzeticiler” adını takmışlardır.

• Râfızîler (Revâfız), Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in aile halkını dost edinip sevdikleri gibi Ebû Bekir ve Ömer’i de dost edinip sevdikleri için Ehl-i Sünnet’e “Nevâsıb”311 adını takmışlardır. Râfızîler, Ebû Bekir ve Ömer’i dost edinip seven kimsenin Ehl-i Beyt’e karşı düşmanlık bayrağını diktiğini ileri sürerler. İşte bunun için “berâ olmadan velâ olmaz” yâni Ebû Bekir ve Ömer’den uzaklaşmadıkça Ehl-i Beyt dost edinilip sevilemez demişlerdir.

• Kaderi inkar eden el-Kaderiyyetü’n-Nüfâh312 ise kaderi kabul ettikleri için Ehl-i Sünnet’e “Mücbire”313 demişlerdir. Çünkü bunlara göre kaderi kabul etmek bir cebirdir yâni mecbur kılmadır, zorlamadır.

• İmanda istisnâ kabul etmeyen Mürcie’314 de Ehl-i Sünnet’i “Şekkâk=Şüpheci” diye adlandırmışlardır. Çünkü onlara göre iman kalbin ikrarıdır. İstisnâ (inşaallah inanıyorum demek) ise imanda şüphe belirtir. (Bu da onlara göre câiz değildir.)

• Kelâmcılar ve Mantıkçılar ise Ehl-i Sünnet’e değişik lakaplar takmışlardır:

- Haşv kelimesinin bir türevi olan “Haşeviyye”315: Haşv, içinde hayrın olmadığı, işe yaramayan şeydir.

- “Nevâbit”: Ekinle beraber biten, işe yaramayan otlardır.

- “⁄üsâ”: Vadilerdeki suların taşıdığı çerçöptür.

Çünkü bu kelâmcılar ve mantıkçılar, mantık ilmini iyice kavramayanın bilgide yakîn derecesine ulaşamayacağını ve hatta kendisinde hiçbir hayrın olmadığı ayak takımından biri olacağını ileri sürmüşlerdir.

Gerçekte bunların bilmekle gurur duydukları bu ilim, Şeyhu’l-İslam’ın (Allah kendisine rahmet etsin) da dediği gibi haktan hiçbir şeyin yerini tutmaz. O, “er-Redd ale’l-Mantıkıyyîn”316 adlı kitabında şöyle der: “Ben daima Yunan mantığının, zekâlının gereksinim duymadığı ve aptala da yarar sağlamayan bir şey olduğunu bilmişimdir”.

YİRMİALTINCI BÖLÜM

İslam ve İman317

• İslam, Arap diline göre boyun eğmek anlamındadır. Dini bir terim olarak ise kulun; Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından kaçınmak sûretiyle, açık ve gizli olarak O’na teslim olması demektir. Buna göre islam, dinin tamamını içerir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Ve ben sizin için din olarak İslam’dan râzı oldum.” (Mâide, 3)

Allah katında din, şüphesiz İslam’dır.” (Âl-i İmrân, 19)

Kim İslam’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki) kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecektir.” (Âl-i İmrân, 85)

• İman ise, Arap dilinde tasdik etmek (doğrulamak) anlamındadır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Sen (Ya’kûb) bizi tasdik edecek (bize inanacak) değilsin.” (Yûsuf, 17)

Dini bir terim olarak ise iman; söz ve ameli (eylemi) gerektiren kalp ikrarıdır. Buna göre iman; inanç, söz ve ameldir. Kalbin inanması, dilin söylemesi, kalp ve azaların amelidir (eylemidir). Bunların hepsinin imanın içine girdiğinin kanıtları Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in şu sözleridir:

İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.” 318

İman, yetmiş küsür şubedir (bölümdür). En yükseği lâ ilâhe illallah sözü, en aşağısı da (insanlara) eziyet veren şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya (utanma arlanma) da imandan bir bölümdür.” 319 320

Bu hadislere göre:

- Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve hayrı ve şerriyle kadere iman, kalbin inanması,

- Lâ ilâhe illallâh sözü, dilin söylemesi,

- Eziyet veren şeyi yoldan kaldırmak, azaların ameli,

- Hayâ da kalbin amelidir.

Böylece imanın, dinin bütününü içerdiği bilinmiş oldu.321 Öyleyse iman ile islam arasında bir fark yoktur. Yalnız bu, ikisinin ayrı ayrı kullanılması halinde böyledir.322 Ancak ikisi bir arada kullanıldığı zaman islam, gözüken teslimiyet (bağlılık) olarak açıklanır ki bu da dilin söylemesi ve uzuvların amelidir. Bu islam, inancı kâmil (olgun) olan mü’minden de sâdır olabileceği (çıkabileceği, vuku bulabileceği) gibi, imanı zayıf olan mü’minden de sâdır olabilir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Bedevî Araplar ‘iman ettik’ dediler. De ki: Siz iman etmediniz, fakat ‘İslam olduk’ deyin. Henüz iman kalplerinize girmedi (yerleşmedi).” (Hucurât, 14)323

Münafık da görünürde müslüman olarak isimlendirilir. Ancak gerçekte gizli bir kâfirdir.

İman ise, içten teslimiyet olarak açıklanır ki, bu da kalbin ikrarı ve amelidir. Gerçek mü’minden başkasından çıkmaz. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman, kalpleri ürperir, kendilerine O’nun ayetleri okunduğu zaman da imanları artar ve yalnız rabblerine dayanıp güvenirler. Namazlarını dosdoğru kılar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (Allah yolunda) harcarlar. İşte gerçek mü’minler bunlardır.” (Enfâl, 2-4)

Bu anlamıyla iman en yüksek iman olmaktadır ki buna göre her mü’min müslüman olmakta ama her müslüman mü’min olmamaktadır.324 325




Yüklə 1,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   92




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin