Iskat-i salat: 7 Iskat-i savm: 7



Yüklə 0,86 Mb.
səhifə26/32
tarix12.01.2019
ölçüsü0,86 Mb.
#95071
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   32

Kafirûn Sûresi:

Kuranı Ke-rim'in 109. süresidir. Mekke-i Müke-rreme'de nazil olmuştur. Altı âyettir. Kâfirlerden bazılarının Resûlullah'a gelerek; "Bir yıl sen bizim putları­mıza tap, bir yıl da biz senin Tann'na tapalım" diye teklifte bulunmaları üzerine nazil olmuştur.

Bu sure nazil olduktan ve imân yolu ile küfür yolunun çizgileri açık bir şekilde belirtildikten sonra kafirler üzüntülerinden kahrolmuşlardır. Pey­gamberimiz, bu sûreyi okuyan bir mü'mine, Kur'an'ın dörtte birini oku­muş gibi sevap verileceğini müjdele­miştir. Kafirûn sûresi, Maun sûresin­den sonra nazil olmuştur.

Kahhar:

Kahredici, ezici bir kuv­vete sahip anlamına gelen bu kelime yüce Allah'ın güzel isimlerindendir; en zorba zalimleri, azgınları gücüyle ezen, boyun eğdiren demektir. 279



Kâhin:

Gaipten haber verdiğini ileri süren kimse, falcı, bakıcı. Cahiliye döneminde ileri gelen kişilerden sayı­lan kahinler özellikle geçmişe ait bi­linmeyen olayları bildiklerim iddia ederlerdi. Oysa İslam'a göre gaibi (bilinmeyeni) yalnızca Allah bilir. Nitekira İslamiyet falcılık, sihirbazlık, yıl­dızlardan hüküm çıkarmak gibi faali­yetleri yasaklamıştır. Kur'an-ı Kerim'-de bize bildirildiğine göre daha önce­leri şeytanlar, göğe çıkıp kulak hırsız­lığı yapar ve meleklerden böylece çaldıkları bilgileri kahin denilen bu sapık kişilere aktarırlardı. Fakat Pey­gamberimizin (a.s) gelişiyle birlikte gökyüzü meleklerin koruması altına alınıp, şeytanların bilgi hırsızlığı yap­maları engellenmiştir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Biz o göğü, her is­yankar şeytandan koruduk. Böylece onlar o yüce topluluğu dinleyemezler. Kovulmak için her taraftan kendileri­ne ateş atılır. Kıyamet gününde de onlar için devamlı olarak azap vardır. Ancak o yüce topluluktan bir söz ka­panların da, peşine herşeyi delip geçen bir alev takılır.280



Kahir:

Yok eden, kahreden, mahve­den, galip gelen demek olan bu terim yüce Allah'ın güzel isimlerinden biri olarak yarattıkların! istediği gibi yöne* ten, yönlendiren idare eden anlam­larına gelir.281



Kâinat:

Arapça bir kelime olup Yaratılmış olan herşey, mevcudat, âlemler..." gibi anlamlara gelmektedir. Dinimizin temel kitabı olan Kur'an-ı Kerim; iman, ibadet, ahlâk ve muame­lât konusunda insanı olgunluğa erişti­recek köklü prensipler ihtiva ettiği gibi, kanlat yer ve göklerin insana sunduğu faydalar konusunda özlü bil­giler de ihtiva etmektedir.

Yüce kitabımız, pek çok âyetinde kendi tarifini yaparken, İlâhi kelam olma özelliğini korumuş; akla ve düşünceye hitap ederek yaratılan her varlığın, insanın istifadesine sunulan her şeyin önemini belirten ifadeler kullanmıştır.

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardına gelişinde, düşünen ve aklını kulla­nan kimseler için çok açık deliller vardır." 282 âyeti bunun en güzel örneğidir.

Ayrıca; "Şüphesiz bu Kur'an, in­sanı en sağlam yola iletir. İyi amelde bulunan mü'minlere de büyük bir

mükafat olduğunu müjdeler."

Sana indirdiğimiz bu kitap, hayır ve bereketi çok mübarek bir ki­taptır. Yeter ki akıl sahipleri, âyetle­rini inceden inceye anlayarak ibret alsınlar.283 ayetleri de Kur'an'ın hedefini açıkça ifade eden âyetlerden bazılarıdır.

Şu halde Kur'anın hedefi, yüce Al­lah'ın yarattığı âlemi tanıtmak suretiy­le insanı; araştırmaya, bulmaya, çalı­şarak elde ettiklerinden faydalanmaya davet etmektedir.

Yüce Allah bu konuda, kainat ve içindekilerden faydalanmak üzere aklını kullananlara her türlü imkan ve şartlar hazırlamış, bütün kullarını bu imkanlardan faydalanmada eşit tut­muştur. Nitekim insan, kainatta hazır olan bu potansiyeli kavramış; çalış­mak, bilgi ve tecrübesini arttırmak su­retiyle geliştirdiği teknik imkanlarla, yer ve göklerden faydalanma yarışına girmiştir.

Bu önemli noktayı, çağımızda kay­dedilen teknolojik gelişmelere bakarak değerlendirmekte fayda vardır. Yüce Alİah insanı, esasen bunu başa- racak güçte yaratmış, yeri ve gökleri, ikisi arasında bulunanları emrine vermiştir.

Yüce Alİah, canlılar içinde sadece insana verdiği akılla kainata hakim olacak, bütün nimetlerini kullanabile­cek, işlenmesi gereken maddeleri bu­lup çıkaracak gücü vermiş, faydalana­cağı zeminide hazırlamış, sonra da onu sorumlu tutmuştur.

Kur'anın gerçek muhatabı olan in­san, yaratılışın akıllan hayrette bıra­kan bir sırrı olarak kainatla sıkı bir

yakınlık içindedir. Her ikisinin varlığı, birbiriyle doğru orantılıdır. Her ikisi­nin yaratılış sebebi bile, aynı noktada birleş-mektedir. Yalnız; yer ve gökleri içine alan, sayısız zenginlikler ve im­kanlarla donatılan kâinat, yüklendiği her görevleri yerine getirirken Allah'ın mutlak iradesi ve kudretine boyun eğmektedir. Böylece verdiği hizmet île, bu hizmetin içinde yer alan ölçü ve denge, en hassas bir şekilde korun­maktaki r.

Yeryüzü ve gökler, güneş, ay ve yıldızlar, dağlar-taşlar, bütün canlı -cansız varlıklar, bize göre akıl ve id­rakten mahrum gibi gözükseler bile, aslında, yüce Allah'ın hitabım, emrini, kendilerine yaptığı her teklifi, anlayan ve uygulayan varlıklardır. Meseleye bu açıdan bakıldığında, Allah'a karşı sorumlu olma noktasından, insanla kâinat arasında muazzam bir benzerlik olduğu görülür. Çoklarının bilmediği veya üzerinde durmadığı bu mesele, insana her vesile ile anlatılmalı, uza­klaştığı ilâhi gerçeklere mutlaka çekilmelidir.

Çağımız, insanın eliyle gelişen başdöndürücü ilerlemenin ve tekniğin nimetleri içinde yüzerken insan, çağlara hakim olan Allah'a karşı göre­vlerinde, Kur'an'da belirtilen hüsran­dan kurtuluş yollarım aramak zorun­dadır. Esasen insanın en büyük sorumluluğu, burada yatmaktadır.

Kâinat, yüce Allah'ın ve Kur'an'ın çizgisinden en küçük bir sapma yap­madan görevini yaparken insanın ken­disine yüklenen emir ve tekliflerin dışında kalması, kelimelerin tam manasıyla hüsranda olduğunu göster­mektedir. Kur'an-ı Kerim'i asra anlat­mak, tekniği elinde tutan insanın aklını kullanarak yer ve göklerden is­tifade etmek için nasıl gayret gösteri­yorsa, aynı gayreti yüce Allah'ın ken­dine yüklediği görevleri aksatmadan yerine getirmesi de gerekir.

İnsanı bu anlayışa getirecek bütün imkanları kullanmak, günümüz dün­yasının başta gelen konularından biri olmalıdır. Her müslümanın en samimi dileği; İnsanlığın hidayeti, huzur ve güven içinde yaşamasıdır. 284


Yüklə 0,86 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin