İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə171/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   167   168   169   170   171   172   173   174   ...   1221
Bir atıf notu:

-Kâinat ilk yaratılışında ebede elverişli yaratılsa idi daha iyi olmaz mı idi suali, bak: 1032.p.

509/1- Yıldızların hararet mahzeni Cehennem ve Cehennem’in anbarı ise pis maddeler, taifeler olduğu şöyle beyan ediliyor:

«Dağlar, zihayata ve insana lâzım olan bütün madenleri, ilaçları ve hayata lâzım şeyleri taşıyor ve birinin emriyle ve tedbiriyle gayet mükemmel bir ha­zine, bir anbar olduğu gibi... zemin dahi bütün o zihayatın erzaklarını bir Rezzak-ı Hakîm’in kuv­vetiyle yetiştiren kemal-i mizan ve intizamla bir tarla bir harman, bir matbahtır. Hatta her insanın ve cismindeki herbir uzvun bir deposu ve mahzeni, hatta bir hüceyrenin dahi bir ihtiyat mahzenciği bulun­ması gibi... git gide tâ dar-ı âhiretin bir mahzeni dünyadır; ve Cennet’in bir tarlası ve deposu, bu âlemdeki hüsünleri ve ha­senatları ve nurları mahsul ve­ren âlem-i İslâmiyet ve hakikatlı insaniyet; ve Cehen­nem’in bir anbarı ise, şerleri ve çirkinleri ve küfürleri mahsul veren ve şer olan ademden gelen ve hayır olan vücud âlemlerini telvis eden pis maddeler, taifeler; ve yıldızların hararet mahzeni Cehennem ve nurlar hazinesi bir Cennet’tir ki; “Biyedihilhayr” kelimesi, bütün o hadsiz hazinelere işaretle pek parlak bir hücceti gösteriyor.» (Ş.603)



509/2- Cehennem’in mühim bir vazifesi: «Nasılki Cennet bütün vücud âlemle­rinin mahsulatını taşıyor ve dünyanın yetiştirdiği tohumları bâkıyane sünbüllendiri-yor. Öyle de Cehennem dahi, hadsiz dehşetli adem ve hiçlik âlemleri­nin çok elîm neticelerini göstermek için o adem mahsulatlarını kavu­ruyor ve o deh­şetli Cehen-nem fabrikası, sair vazifeleri içinde, âlem-i vücud kâinatını âlem-i adem pisliklerin-den temizlettiriyor. Bu dehşetli meselenin şimdilik kapısını açmıyacağız. İnşaallah sonra izah edilecek.» (S.259)

509/3- Küfür ve dalâlet tohumunda Cehennem saklıdır: «Hanzalenin çekirde­ğinde hanzale ağacı mündemiç ve dâhil olduğu gibi, Cehennem’in de küfür ve da­lâlet tohumunda müstetir bulunduğunu, şuhudî bir yakîn ile mü­şahede ettim. Ve keza nasılki hurmanın çekirdeği, hurma ağacına hâmiledir. Aynen öyle de, iman habbesinde de Cennet’in mevcud olduğunu hads-i kati’ ile gördüm. Çünki o çekir­deklerin ağaçlara tahavvül ve inkılabları garib ol­madığı gibi, küfür ve dalâlet mânası da tazib edici bir Cehennem’i, iman ve hidayet de bir Cennet’i intac edeceğinde istib’ad yoktur.» (M.N.103)

«Hem mahiyet-i küfür dahi Cehennem’i bildirir. Evet nasılki imanın ma­hiyeti eğer tecessüm etse, lezzetleriyle bir cennet-i hususiye şekline girebilir ve Cennet’ten bu noktadan gizli haber verir. Aynen öyle de: Risale-i Nur’da delilleriyle isbat ve baştaki meselelerde dahi işaret edilmiş ki; küfrün ve bil­hassa küfr-ü mutlakın ve ni­fakın ve irtidadın öyle karanlıklı ve dehşetli elemleri ve manevi azabları var eğer te­cessüm etse, o mürted adama bir hu­susi cehennem olur ve büyük Cehennem’den bu cihette gizli haber verir. Ve bu fidanlık dünya mezraasındaki hakikatlar, âhirette sünbüller vermesi nok­tasından bu zehirli çekirdek, o zakkum ağacına işaret eder. Ben onun bir meyvesiyim, der. Ve beni kalbinde taşıyan bedbaht için o zakkum ağacının bu hususi nümunesi benim meyvem olur.» (Ş.231)

«Küfrün içinde mündemiç olan dehşetli cehennem-i maneviyenin tesi­rine bak gör. Evet |¬" >¬f²A«2 ¬±w«1 «f²X¬2 _«9«~ (47) hadis-i kudsînin sırrıyla, kâfir mevt ve eceli öyle zannettiği için, Cenab-ı Hak da onun zannını ona ebedî bir azab şeklinde tasvir etmiştir. Sonra gel, Cennet lezaizine bile üstün gelen likaullaha olan iman ve yakînin lezzet derecesine bak. Sonra rıza mertebele­rini düşün ve sonra da rü’yet-i cemal-i İlahînin derecesine bak gör ki; hatta ârif fakat isyankâr bir mü’minin âhiretteki cis­manî Cehennem’i dahi, Hâlikını tanımayan kâfir-i câhilin kalbindeki manevi cehen­nemine nisbetle bir Cennet gibi olduğunu bil.» (M.Nu.470)

509/4- Affa lâyık olamamış bir mü’min, Cehennem’de bir nevi tathir muame­lesi görür. Evet «insanın çekirdeği olan kalb, ubudiyet ve ihlas altında İslâmiyet ile iska edilmekle iman ile intibaha gelirse, nuranî misalî âlem-i emirden gelen emir ile öyle bir şecere-i nuranî olarak yeşillenir ki; onun cis­manî âlemine ruh olur. Eğer o kalb çekirdeği böyle bir terbiye görmezse, kuru bir çekirdek kalarak nura inkılab edinceye kadar ateş ile yanması lâzım­dır.» (M.N.117)

Cehennem azabıyla olan bu tathir muamelesini istemek, ruhun fıtrî şe’nidir. Evet «cinayetin lekesini izale veya hacaletini tahfif veyahut icra-yı adalete iştiyak için cezayı hüsn-ü rıza ile kabul etmek, ruhun fıtrî olan şe’nidir. Evet dünyada çok na­mus sahibleri, cinayetlerinin hicabından kur­tulmak için kendilerine cezalarının tat­bikini istemişlerdir ve isteyenler de vardır.» (İ.İ.81)



509/5- Demek bozulmamış bir ruh ve fıtrat-ı selime, her nevi şer ve gü­nahı kerih görür. Münkeri maruf, marufu münker sayan ruh ve vicdan ise mütefessihtir. (Bak: 985.p.)

Nefs-i emmarenin tazyikinden ve fücurdan müberra olarak haşirde yeni­den inşa ve ihya edilen tefessüh etmemiş insan, dünyada işlediği günah ve hatalarının tamamını görünce, günahlara karşı nedamete alışmış olan ruh ve vicdanında tam bir nefret ve kerih görme haleti ve hissiyle manevi bir tathir inkılabına mazhar olur. Zira günahın çirkinliğini görmek, kemalat-ı vicdaniyeye sebeb olduğu gibi, kemalat-ı vicdaniye nisbetinde de günahın çirkinliğini görür, böylece Cennet’e lâyık yüksek bir kemalat kazanır. Bu mâna ile de alâkalı olarak (75:2) âyetinde, nefs-i levvameye yeminle dikkat çekilir. (Bak: Nefs-i Levvame)

Hadislerde de bu mânada bazı işaretler ve ikazlar vardır. Ezcümle bir münkerin, fiilen veya kalen izalesine çalışmak, eğer bunlara muktedir değilse, o münkeri kalben kerih görmek ve eğer bu dahi olmazsa, kişinin imandan hissesi kalmamış olacağı S.M. 50. hadiste; keza kalbi günah lekesinden tevbe ile (kalben nedamet duyarak) temizlemek İ.M. 4244. hadiste; ve günahtan pişmanlık duymak ve tevbedir diye İ.M. 4252. hadiste ders verilir. (Bak: Tevbe)

Bir rivayet de mealen şöyledir: “İnsanlar kendilerini günahta mazur (mes’uliyetsiz) görmedikçe asla helâk olmazlar.” R.E. sh: 354 ve Ebu Davud Melahim: 17 ve İbn-i Hanbel 4/260-5/293. Diğer bir rivayette de mealen: İşlenmiş günah hatırlanınca hüzünlenme (üzülme) keffarettir, buyurulur. (R.E. sh: 103)

Başka bir hadis meali de şöyledir: Günahın keffareti, nâdim (pişman) olmaktır. Eğer siz günah yapmasaydınız, Allah günah yapan bir kavim getirir ve onları mağfi­ret ederdi. (R.E. sh: 339 ve K.H. 1931. hadis) Bu hadis, gü­nah işlemenin gerekliliği mânasında asla yanlış anlaşılmamalı. (Bak: 1072/1.p.) Bu hadisin bir mânası şudur ki: Beşer, takva ve fücur işleyebilir fıtratta olmasaydı, imtihan sırrı ve terakkiyat-ı beşe­riye olamazdı. (Bak: 1656, 1657.p.lar)

Elhasıl, insan dünyada günahların çirkinliğini kalben, vicdanen hissedip manevi tevbeye sahib olmalı ki, vicdaniyat haline gelen bu haletle afv-ı İla­hîye liyakat ka­zansın. Kur’an (49:7) âyetinde, iman nuru ve şuuru ile münev­ver ve kâmil kalblerin küfür, füsûk ve isyanı çirkin ve kerih gördüğü beyan edilir ki; bu husus, mevzuu­muzu aydınlatan en güzel bir beyan olduğu gibi kemalat-ı beşeriyenin de üstün de­recesidir. Evet insan kemalat-ı vicdaniyesi nisbetinde münkeri kerih görür. Asr-ı Saadet’te olduğu gibi. (Bak: 1490.p)

İki hadis meali de şöyledir: «Allah (C.C.) hususi bir zümrenin ameli ile umuma azab vermez. Şayet İslâm cemiyeti gücü yettiği halde, o (müfsid) zümreye aldırmaz ise hepsine azab eder.» (R.E. 91) (Bak: Musibet-i Amme)

«Kişiye, değiştirmeye gücü yetmeyen bir münkeri gördüğü zaman hiç değilse Allah’ın o münkeri sevmediğini bilmesi (yani günahı günah bilmesi) yeter.» (R.E. 243) (Bak: 813/1.p.)



510- Cehennem hakkında Kur’an (2:24) âyetinde «mazi sigasıyla zikredi­len ²€Åf¬2­~ kelimesi, Cehennem’in el’an mahluk ve mevcud olup, ehl-i i’tizalin bilâhare vücudu geleceğine zehabları gibi olmadığına işarettir.

Ey arkadaş! Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istila etmiş pek bü­yük bir unsurdur. Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlıyarak her tarafa dal-budak salıp gelen şu şecere-i nariyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır.

Evet toprağın içinde büyük ve uzun bir damarı gören adam, o damarın başında kavun gibi bir meyvenin bulunduğunu zannetmesi gibi, âlemin her tarafında da­marları bulunan şu şecere-i nariyenin de Cehennem gibi bir meyvesinin bulundu­ğuna bilhads yani sür’at-i intikal ile hükmedebilir.» (İ.İ.127)

«Bir Hadis’e göre, Cehennem matvîdir, yani bükülmüştür, yani tam açık değil­dir. Demek Cehennem’in bir yumurta gibi Arz’ın merkezinde mevcud ve bilâhare tezahür edeceği mümkinattandır. İhtar: Cehennem’in şimdi mevcud olmadığına Mu’tezileleri sevkeden bu hadis olsa gerektir.» (İ.İ.129)

Aynı hadisi teyid eden diğer bir hadiste de: Cehennem dört duvarla ör­tülü yani bir nevi (matvî) olduğu bildirilir. (*)

Arzın merkezindeki küçük Cehennemle alâkalı olarak çok manidar bir riva­yette, Cehhennem’in denizlerle çevrili olduğu beyan edilir: K.H. 951. ha­dis.




Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   167   168   169   170   171   172   173   174   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin