Kelam II (Fİnal) ders notlari + DİA)


Sünniler: Allah bütün olayları doğrudan doğruya, herşeyiyle birlikte yaratan Allah’dır



Yüklə 322,49 Kb.
səhifə5/6
tarix25.10.2017
ölçüsü322,49 Kb.
#12724
1   2   3   4   5   6

Sünniler: Allah bütün olayları doğrudan doğruya, herşeyiyle birlikte yaratan Allah’dır.

اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ

Zümer 62: „Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir.“
Eşari: Fiilin aslını Allah yaratır, kesb ile insan uygular

Maturidi: Allah insanların fiilleri anında kudret yaratır

Mu’tezile: Allah değil, insane kendi fiilini kendi yaratır, aksi halde yaptıklarından sorumlu tutulamaz. Bunu da Tevhid gereği savunurlar


  • Müddesi 31 (ayetin bir kısmı)...وَلِيَقُولَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَذَا مَثَلًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء…




  • وَلَوْ شَاء اللّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلكِن يُضِلُّ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء وَلَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ

Nahl 93: „Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz.“
خَتَمَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَعَلَىٰ سَمْعِهِمْ وَعَلَىٰ أَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Bakara 7: „Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır“

= Allah bunların, yani inkarı sevenlerin kalbini mühürledi, onların hürriyetleri elinden aldı anlamında değil, o yönde eylemde ve meyilde bulundukları için onlarin tercihleri gereği isteklerini yarattı.. Hürriyet kısıtlama söz konusu değildir, zira: Hürriyet yoksa mükellefiyette olmaz!
Kader inancı konusunda son söz söylenilmiş değildir. Gaybî ilim olduğundan nihaî söz

Söylenemez


FETRET EHLI Ders Notu:

  • Fetret:zat

  • Hz peygamberin nubuvvetle gorevlendirilmesinden ahirete kadar gecen sureyi kaplar.

  • Hz peygamberin davetini ulasmasmis oldugu ve bu daveten haberdar olmayan kimselerdir.

  • Ayet: bize davetci gelmedi diye ileri surersiniz fakat size peygamber geldi

  • Ayet: Allahin insanlari helak etmeden once insanlar: keske bize elci gonderseydin ve gonderdigin ayetlere uysaydik

  • Peygamberin gonderilmesi sorumlu olmak icin gereklidir.

  • Fetret ehli cennet ehlindendir

  • Fetret ehli sunlardan olusur:

1) peygamber davetine yeterince muhatab olamayan kimseler, her insanin peygambere ihtiyaci vardir, bu yuzden peyagmber davetinden yeterince haberdar olmyan fetret ehlinden sayilir.

alimler 3 grupta ele almislar:

a) fetret ehli ahirete kurtulusa erecektir. Delil: ayet: peygamber gonderinceye kadar biz azab edecek degiliz.

Her insan ayni seviyede degildir, aklen Allahin varligini bulmak kolay degildir. (ateist sorumlu degildir)

 bu gorus zayiftir, zira ALLAH insnalari ikiye ayirir:

bir sorumlu tutulacak, iki sorumlu tutulmayacak.

İki gorus vardir:

Birincisi halbuki ALLAH butun insanlari sorumlu tutacaktir. İkinci bu gorus naslarla orcusmez.

b) fetret ehli basta ALLAHin varligi ve birligine inanmak olmak uzere temel iyilik ve kotuluk yapmak ve ana kotuluklerden sakinmakla yukumludur. Cunku insan bunlari peygamber gelmeden de akli ile bilebilir. İnsan gercegi gormeli ve anlam yuklemeye calismali arayis icinde olmali ilahi yardim kendine ulasir.

Maturidi ve mutezile: insan hakikati bulabilir ve ALLAH onun elinden tutar. Kurandaki tefekkur ayetlerini delil olarak sunarlar.

c) fetret ehli ahirette imtihana tabi tutulmak suretiyle sorumlu olacaklardir. Su mazerti ileri sureceklerdir: ya RABBI sen bize elci gondermedin.

Selefiyye: ALLAH cehenneme girin emri verecektir. Girmeye yonelenleri cennete, emre uymaktan sakinanlar ise cehenneme atilacaklardir.

Hadis: imtihan olmali yoksa cennet ve cehennem hak edilmez.

d) fetret ehli mahser yerinde sorgunlaip cezanlandirildiktan sonra yok edileceklerdir. (İmam rabbani)

- peygamber davetine muhatab olmayanin cezalandirilmasi dogru degildir.

 ceza ve mukafat olmaz.  hayvanlara yok edilecekler

Cezalandirma: mahserde uzun sure beklemektir.

Cahiz ve gazzali ehli kitabindan fetret ehlinden oldugunu ileri surerler

2) ebeveyni rasul: peygamberin annesi ve babasi peygamberik oncesinde vefat etmislerdir. Peygambere en yakin akaraba olmalari hasabiyle feter ehlindendirler.
İki gorus var:

Birincisi: ebeveyni resul fetert ehlinde olup bu donemde yasayan hanifler arasinda yer alama ihtimaline binaen necat ehlidir. Peygamber ailesinin musrik olmayacagini savunurlar islam alimlerinin cogulu

İkinci: ebeveyni resul musrik olarak olseler bile ALLAH onlari diriltmis ve peygambere iman ettikten sonra tekrer oldurmusdur  necat ehlidirler.

Muteahhirin donemi muhaddisleri bunu ileri surmusler halbuki ileri surdukleri hadisleri hadis alimleri mevzu kabul etmislerdir. Kendi icinde tutarsiz bir gorustur. Olunun diriltilmesi ALLAHin kudretinden uzak degildir ama oldukten sonra gayb alemine muttali olunur. Ve tekrar diriltilmez.


 adaletsizlik olur. Suyuti, hatib el bagdagdi... bu goruste

Mevzu hadislere sahib cikilmasini istemislerdir.

Ucuncu: ebeveyni resul musrik olarak olmuslerdir. Fetret ehlinden olmalari hanif olmalarini gostermez. Delil: tarih kitablari bize kimin hanif olduguna dair bilgiler verir. Kuranda tevbe 113: pyg. Muminlerin musriklere itigfarda bulunmasi mumkun degildir. Delil: peygamber annesinin kabirini ziyaret etmek istemis ALLAH izin vermemistir, sonra izin vermistir. Peygamber onun icin istigfar etmek istemis fakat izin verilmemis, cunku musrikleri icin istigfar edilmez.

Hanifeler ve ona tabii olanlar: peygamberin ebeveyni cahiliye dini uzerine vefat etmislerdir. Muslim deki rivayet: biri peygambere gelip benim annem cahiliyye de cok iyilik yaptilir. Suan durumlari nedir diye sordu, peygamber cehennemdedirler demistir. O kisinin uzulmesi uzerine peygamber senin ebeveynin de benimkide cehennemdedir demistir.

Bakara: cehennem ehlinden soru sormayin onlar musrik olarak olmuslerdir.

Amcasi ebu talibin daveti kabul etmemesi onlarin sirk dini uzerine oldugunu gosterir. Alimlerin cogu peygamber sevgisinden dolayi ebeveynlerinin kurtulmus oldugunu umarlar.

3) musluman ve kafir cocuklar; buluga ermeden olen cocuklar mukelef degiller.

İki gorus var:


- Esari ve maturidi: babalarinin dini uzure yasadiklari icin babasi musluman kafirse kafirdir.  dogru bir gorus degildir. Cunku nice kafir cocugu muslim olmustur. Fetet ehli olmalari daha dogrudur.

- mutezile ve bir kisim maturidi: babasi dini uzerine degildirler, bu yuzden sorumlu degildirler, fetret ehlidirler.


FETRET EHLİ DİA:

  • İki peygamber arasında hak dine davetin kesintiye uğradığı dönem.

  • Fetret daha ziyade Hz. Îsâ ile Hz. Muhammed arasında geçen tebliğsiz dönem için kullanılır. Bu dönemde yaşayan topluluklara “fetret ehli” denilir.

  • Hadislerde, Resûl-i ekrem’in fetret döneminde yaşayıp ölenlerin âhirette bir nevi imtihana tâbi tutulacağını ifade etmiştir.

  • Akaid ve kelâm literatüründe fetret daha çok, bir peygamberin ortaya koyduğu, tahrife uğramamış bir davetle karşılaşma imkanından mahrum kalan insanların dinî sorumluluğu açısından üzerinde durulan bir kavramdır.

  • İslâm âlimleri, Peygamber davetinden yeterince haberdar oldukları halde iman etmeyenlerin sorumlu tutulacakları hususunda ittifak ederek, fetret ehlini çeşitli gruplara ayırmışlardır.

  • ana bölümde toplamak mümkündür :

  • ağırlıklı görüşe göre, hiçbir peygamberin davetinden haberdar olmayan kimselerden Hz. Îsâ ile Hz. Muhammed arasındaki dönemde yaşayan, akıl yürüterek veya geçmiş semavî dinlerin tesiriyle tevhide inananlar âhirette kurtuluşa erecek, tevhid akidesinden saparak Allah’a ortak koşanlar sorumlu tutulacaklardır.z. h Örnek: Varaka b. Nevfel (Hanîfler) gibiler kurtuluşa erecek, puta tapan müşrikler ise ikinci kısmı teşkil edenlerdir. İslâmiyet’in ortaya çıktığı tarihten sonra yaşamakla birlikte bu dinin varlığından haberdar olmayanlar da fetret ehlinden kabul edilir.

  • Hz. Peygamber’in anne ve babası İslâm öncesi dönemde yaşayan fetret ehline dahil bulunduğu halde onun birinci derecede yakın olduklarından âlimlerce müstakil olarak ele alınmışlardır.

  • Ergenlik çağına ulaşmadan ölen Müslüman ve kâfir çocukları da fetret ehli içinde mütalaa edilmiştir.



  • İster İslâm öncesi dönemde ister İslâmî devirde yaşamış olsun, peygamber davetinden hiçbir şekilde haberdar olmayanların dinî sorumluluğu hususunda ileri sürülen görüşleri 4 noktada toplamak mümkünür.

  • Fetret ehli putperest, müşrik, hatta tanrıtanımaz bile olsa dinî bir yükümlülük altında bulunmadığından âhirette kurtuluşa erecek ve cennete girecektir. Akıl tek başına iyi ile kötü hakkında hüküm vermekten âcizdir. Nitekim Kur’ân’da, peygamber gönderilmedikçe insanların helâk edilmeyeceği ve azaba uğratılmayacağı bildirilmiş. Eş’ariyyenin çoğunluğu başta olmak üzere Hâricîler ve Şîa bu görüştedir. Bazı Mâtürîdî alimleriyle İmam Şâfiî, Ahmed b. Hanbel, Muhammed Abduh gibi âlimler de bu kanaattedir.

  • Fetret ehli Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak, ayrıca akıl yürütmek suretiyle bilinebilecek olan iyi fiilleri yapmak ve kötü fiillerden kaçınmakla yükümlüdür. Bu yükümlülükleri yerine getirenler kurtuluşa erecek, yerine getirmeyenler ise cehenneme girecektir. Akıl Allah’ın varlığını bilme ve temel konularda iyi ile kötüyü ayırt etme gücüne sahiptir. Peygamberler de aklın bilebileceği ilkeleri teyit ederler. Kur’ân’da, akıl yürüterek Allah’ın varlığına ve birliğine ulaşılabileceği Hz. İbrâhim’in diliyle anlatılmış (el-En’âm 6/76-79), akıl yürütmenin kişiyi ebedî felâketten kurtaracağı ifade edilmiştir. Ebû Hanîfe olmak üzere Ebû Mansûr el-Mâtüridî ve Mu’tezile’nin tamamı bu görüştedir. Eş2ariyye âlimleri de bu görüşü kısmen benimsemişlerdir.

  • Fetret ehlinin durumu âhirette yapılacak bir imtihandan sonra belli olacaktır. Ahmed b. Hanbel’in naklettiği bir hadise göre âhirette sağırlar, geri zekâlılar ve hak dinin davetine çok ileri bir yaşta muhatap olanların yanı sıra fetret döneminde yaşayıp ölenler Allah’a karşı mazeret beyan edeceklerdir. Bunun üzerine onlar cehenneme girmeleri emredilerek bir tür denemeden geçirilecek, bu emre itaat edenler kurtulacak, isyan edenler ise ebedî hüsrana uğrayacaktır. Beyhakî, İbn Teymiyye, İbn Kesîr, İbn Kayyim el-cevziyye ve Selefiyye’nin çoğunluğu bu görüştedir. Dinî sorumluluğunun sadece akla bağlı kılınması doğru olmadığı gibi onların herhangi bir imtihana tâbi tutulmadan kurtuluşa ereceğini kabul etmek de isabetli değildir. Bu konuda herkes aynı seviyede tutulmalıdır. Esasen dünyada peygamber davetiyle karşılaşmayanların imtihana çekilmeden kurtuluşa ermeleri ilâhî adalete aykırıdır.

  • Fetret ehli cennete veya cehenneme girmeyecek, dirilişin ardından hesaba çekilecek ve cezaları süresince mahşer yerinde azap gördükten sonra hayvanlarla birlikte yok edilecektir. Zira cennete ancak gayba iman edenler girebilecektir. İmanı ilgilendiren gaybî konular âhirette açıklığa kavuşacağından bunlara o sırada inanmanın bir kıymeti kalmayacaktır. Orada imtihana tabi tutulmaları ise âhiretten ceza veya mükâfat yeri olmasına aykırıdır. Fetret ehlinin cehenneme girmesi de ilâhî adalete uygun değildir; çünkü bunlar peygamber davetine muhatap olmamışlardır. Bu görüş İmam Rabbânî’ye aittir. Hz. Peygamber’in İslâm’ın doğuşundan önce vefat eden ebeveyninin dinî sorumluluğu ve âhiret hayatının niteliği ayrı bir inceleme konusu oluşturmuştur.



  • Hz. Peygamber’in ebeveyninin âhiret hayatının niteliği hakkında toplanan iki görüş:

  • Hz. Peygamber’in ebeveyni ebedî kurtuluşa mazhar olmuştur. Müslüman âlimlerin çoğunluğu tarafından benimsenen bu telakkiye göre fetret döneminde doğup büyüyen ve genç yaşta vefat eden Resûl-i Ekrem’in ebeveyni herhangi bir ilâhî tebliğe muhatap olmamış, bu sebeple de sorumlu tutulacak konuma gelmemiştir. Ebû Hanîfe’ye göre Hz. Peygamber’in ebeveyni fıtrat üzere ölmüştür. Fahreddin er-Râzî gibi âlimler de Resûl-i Ekrem’in ebeveyninin, o dönemde az da olsa taraftarı bulunan Hz. İbrâhim’in Hanîf inancına sahip olmasını ihtimal dahilinde görürler. Bazı rivayetlere göre, Hz. Peygamber Allah’tan ebeveyninin diriltilmesini niyaz etmiş ve kendisine iman ettikten sonra tekrar âhirete intikal ettirilmiştir.

  • Beyhakî ve İbn Teymiyye gibi âlimler, müşrikler için af dilenmesini meneden âyetin (et-Tevbe 9/113) kapsamına Hz. Peygamber’in ebeveyninin de dahil olduğunu ileri sürmüş ve buna göre onların mümin veya sorumsuz sayılamayacağı kanaatine varmışlardır.

  • Ergenlik çağına ulaşmadan ölen Müslüman ve kâfir çocukları hakkında da farklı görüşler ileri sürülmüştür. Müslüman çocukların cennete gireceği konusunda İslâm âlimleri arasında hemen hemen ittifak hâsıl olmuştur. Kâfir çocuklarının da cennete gireceğine ilişkin görüş nasların özüne daha ugygun bulunmuştur.

  • Fetret ehlinin de kıyamet gününde imtihan edilmek üzere bir nevi mükellefiyete tâbi tutulacağı, fakat verilen emre itaat etmeyip cehenneme gireceği şeklinde anlayış, “âhiretin mükellefiyet yeri değil ceza ve mükâfat yeri olduğu” ilkesine aykırı görülmüştür.

  • Fetret ehlini, İsl3amiyet’in doğuşundan önce veya sonraki dönemlerde yaşayıp da hak dinden hiçbir şekilde haberdar olmayan ve mevcudiyetini duymuş olmakla birlikte bazı engeller sebebiyle hidayetinden yeterince nasibini alamamış olan gruplar şeklinde ikiye ayırmak gerekir.

  • Çoğunluğu teşkil eden Müslüman âlimlerin Eş’ariyye ağırlıklı bir bölümü ilk grubu hiçbir şeyden sorumlu tutmazken Mâtüridiyye ağırlıklı olan ikinci bölümü farklı düşünmektedir. Onlara göre, normal zihnî yeteneğe sahip bulunan insan vahiy ürünü bir tebliğe muhatap olmasa bile gözlemlerine bağlı aklî muhakemeleri sonucunda yaratıcının varlığı, hatta birliği gerçeğine ulaşabilir.

  • Hak dinden haberdar olduğu halde onun hidayetinden yeterince nasip alamayan kimselere gelince, eski âlimlerden Câhiz ile Gazzâlî’nin, son dönemlerde Muhammed Abduh ve Reşîd Rızâ’nın önem verdikleri bu grubun önündeki engeller, hak dinin beya tebliğcisinin sadece adını duyup getirilen hükümler konusunda sağlam bir bilgiye ulaşamamaktan ibaretse bunlar da bir önceki grup statüsünde düşünülmeli, sadece onların mükellef tutulduğu şeylerle yüküml oldukları kabul edilmelidir.

  • Fetret ehlinin sorumluluğu, hatta genel olarak ebedî kurtuluş konusuna ışık tutan âyetlerin yorumu etrafında farklı görüşler ortaya çıkmıştır.

  • Nisâ sûresinde (4/11-122) : âyetlerin başlangıç kısmının kimlere hitap ettiği hususu tartışmanın odak noktası olmuştur. İlk müfessirlerin büyük çoğunluğu hitabın Müslümanlara yönelik olduğunu kabul ederken Mücâhid muhatapların müşrikler olabileceğini söylemiştir. Allah’ın ebedî kurtuluş vaadi ilâhî bir dine mensup olmanın sağladığı bir hak değildir. Kurtuluş, kalpte yerleşen imanın davranışlara yansıması ve kişinin elinden geleni samimiyetle yapmasıyla mümkündür.

  • Câhiz, telakkilerinde bağnazlık gösteren ateist, Yahudi ve Hristiyanların suçlu olduklarını belirtmiş, gerçeği bulmak için elinden gelen gayreti sarf ettiği halde ona ulaşamayan veya böyle bir gayret sarf etmenin gerekliliği şuuruna erişemeyen kimselerin ise sorumlu tutulmayacağını söylemiştir. Çünkü Allah herkesi sadece gücünün yettiğiyle yükümlü tutmuştur.

  • Fetret ehlinin sorumluluğuyla ilgili olarak İslâm âlimleri arasında ortaya çıkan fikir ayrılığı, bu kişilerin hak dinden yeterince haberdar olup olmadıkları noktasında düğümlenir. Câhiz ile Gazzâlî’nin görüşleri arasındaki farklılık da bu değişik bakış açısından doğmaktadır.

  • Sonuç olarak, İslâmiyet’ten hiçbir şekilde haberdar olamayanlarla fizikî imkânsızlıklar, güçlü psikolojik ve sosyal engeller yüzünden bu dinin hidayetiyle yeterince aydınlanamayanların sorumlu tutulamayacağını söylemek lâzımdır.

  • Hz. Peygamber’in ebeveyni hakkında verilebilecek en isabetli hüküm onların fetret ehlinden olduğu şeklindendir.


TEKFİR Ders Notu:


  • İmanın temelini tasdik ifade eder, amel ise te’kid içindir

  • İman etmeyen küfretmişdir. Hazreti Muhammed’e iman etmemek, onun risaletini tasdik etmemek küfürdür

  • وَلاَ تَقُولُواْ لِمَنْ أَلْقَى إِلَيْكُمُ السَّلاَمَ لَسْتَ مُؤْمِنًا Nisa 94

  • Ancak Allah bilir kimin iman edip etmediğini. Kalplerin iç yüzünü ancak Allah bilir. Yani Allah “tekfiri” kullanmayın demek istiyor aslında.


Hadisler’de:

  • Hadislerde mü’minin mü’mini tekfir ettiği takdirde kendisinin küfre girmiş olduğu belirtilir

Sahabe kendi arasında birbirlerini tekfir etmiştir



  1. Hariciler ilk defa tekfir işini kullanmıştır (tahkim olayı sonucunda)

  2. Şiiler’de başlangıçı yapmıştır. Ashab-ın hepsini tekfir etmiştir

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً

„Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.“ NISA 59

Mürciye bu ayetle açıklar tutumunu: Tekfir etmek bizlere düimez derler. Ayrıca ulu’l emre itaat istenir. Hata yaptıklarını kabul ederler ama küfür etmeye de gitmezler.


Tekfir yapabilmek için şu şartlara riayet etmek gerekir:


  1. İman ne ile gerçekleşmişse küfürde bunun zıddıyla gerçekleşir

la ilahaillalah diyen kimse tekfir edilmez.

  1. Ehl-i kıble’yı tekfir etmemek lazım

  • Namazın islamî bir yükümlülük olarak kabul edilenler, ehl-i Salat’te denir.

  1. İlzamî yolla tekfir yapılamaz

  • Kıdemi alem fikrinden yola çıkarak tekfir etme. Bir kimsenin dusuncesinden doga bilecek sonuclarindan dolayi kimse tekfir edilemez.




  1. Kişiler tekfir yapılamaz

  • Kişileri tekfir etmek sakıncalıdır. Tekfir edilirse bir kişi bunun hukukî sonuçları olur, dikkatli olmak lazım (karısından boşanır, miras^dan mahrum edilir, cenazesi kılınmaz...

  • Ancak ilkeler tekfir edilir

  1. Zarurât-ı diniyye^ye tekfir geçerlidir

  • Hz. Peygamber ABDULLAH B. ÜBEY B. SELÜL’ün cenaze namazını kıldırmıştır. Ben müslümanım diyeni hemen tekfir etmemeyi öğretmiştir bu uygulamasıyla. Halbuki kendisi de onun münafık olduğunu biliyor, ama birşey demiyor, cenaze namazını kıldırdıktan sonra ayet nazil oluyor.

  • Basini ortmeyen biri tekfir edilemez cunku bu konuda icma yoktur. Kisi sadece gunahkar olur.

  1. Bilgisizlik sebebiyle tekfir etmemek:

  • Bilmemek bir mazerettir. Bilmedigi icin oruc tutmayan kafir olmaz. İslamiyet bir akil dinidir. Bilmeyene ogretmek gerekir.



Tekfir Konuları:

  1. Tabiat Felsefesi Konusu

  • Kendi tabiat felsefesine uymayan tekfir ediliyor (bu doğru değildir, zira bu dini değil, bilimsel bir bilgidir)

  • Dunaynin yuvarlak oldugunu ve dondugunu kabul etmeyen veya akil aldiramayan biri olabilir. Bilimsel bilgiler farklilik arz edebilir. Maturidi: maddenin genetik sifrelere gore yaratilmasini kabul etmeyenleri tekfir ederler.

  1. Uluhiyyet Konusu

  • Allah’ın zatı ile sıfatları arasındaki ilişki (ve Ru’yetullah) ulemaa arasında tartışılmış ve ulemaa birbirini tekdir etmiştir...

  1. Nübüvvet Konusu

  • Kur’an’daki bilgileri kabul edip etmemek- Hz Peygamber günah işledi mi işlemedi mi?

  • Tartismali konularda tekfir edilmezler.

  • Selefiyye: peygamber beser oldugu icin gunah isleyebilir.

  1. Ahiret Konusu

  • Zaruret-i diniyye de BA’S var, buna iman etmek zorunludur, ancak mahiyeti, cismani mi yoksa ruhanÎ mi gibi konular tartışmalıdır.

  1. Te’vil Konusu

  • Dil kurallarına bağlı kalmak şartıyla Kurân’dan farklı yorumlar tekfir edilmemesi lazım ama tarihde edilmisler, tevil edilmeden din anlasilmaz. Batiniler gibi islamiyete zaraz vermek amacli tevil edenler tekfir edilir cunku kotu niyetlidirler. Maksat islamiyeti tahrifdir.

  1. Siyaset Konusu

  • Tekfir başlama nedeni zaten siyasî gerekçelerden dolayıdır. Daha sonra siyasî unsur azalmış, taki 19.yy’a kadar. 19.yy’dan sonra tekrar siyasî tekfir başlamıştır.

  • Hariciler siyasi gorusleri farkli olduklari kisileri tekfir etmislerdir.

  • ALLAH insanlar icin belirli bir yonetim sekli belirlemismidir

  • Sultan yeryuzunden ALLAHin golgesidir  itaat etmek gerekir denmistir. Fakar sonra mesrutiyetle bu gorus degismistir. Hatta ayetlerle belirlendirmeye calismislardir.

  • İslamin siyasil rejim modeli yoktur, ALLAHin muradi insanlarin muslumanca yasamasidir.



TEKFİR DİA:

  • Hz. Muhammed’in vahiy yoluyla alıp insanlara tebliğ ettiği kesin dedille sabit olan dinî bir esasın doğruluğunu inkâr edenin kâfirliğine hükmetme anlamında kelâm terimi. Sözlükte ; örtmek demektir. Bir kişi hakkında kâfir hükmü vermektir. İslâm âlimleri yapılan davetin ardından İslâm’ın hak din olduğuna inanmayan dehrî, müşrik, Yahudi, Hristiyan, mürted, münafık gibi değişik inanç ve telakkileri benimseyen bütün grupların kâfir sayıldığını söyler.

  • Kur’ân’da tekfir kelimesi geçmemektedir. Kur’ân’da Müslüman iken dininden dönen kişinin küfre girdiği belirtilmiş (el-Bakara 2/217), iman ettikten sonra kâfir olup inkârda israr edenlerin imana döneceklerinin umulmadığı haber verilmiş, dolayısıyla bunların tekfir edilmesi gerektiğine işaret edilmiştir. Âhiret âlemini inkâr edenler, Allah’a ve Hz. Muhammed’e muhalefette bulunanlar, haramı helal sayanlar hakkında Kur’ân’da kâfir hükmü verilmiştir.

  • Hadislerde de tekfir kelimesi geçmemektedir. Hadislerde, Müslümana kâfir diye hitap eden kimsenin kendisinin küfre gireceğini haber vermiştir. Hadislerde, tabiat olaylarının Allah’ın tasarrufunda bulunmadığını söyleyenler, mürtedler, namazını terkedenler kâfir diye nitelendirilmiştir. Âlimler, küfür kelimesinin dinden çıkmayı, ayrıca günah işlemeyi ve nankörlüğü de ifade ettiğini söylemiştir.

Kaynaklarda Hz. Peygamber’in tekfir konusunda ki tutumu :

  • Hâtıb b. Ebû Beltea hakkındaki uygulaması = davranışı hata diye nitelendirilip affedilmiştir.

  • Kur’ân’da münafıklar hakkında kullanılan üslûba göre Resûl-İ Ekrem’in onlara Müslüman muamelesi yapması.

  • Tekfir meselesinin ashap devrinin sonlarına doğru ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Bu problem, Hz. Ali ile Muâviye b. Ebû Süfyân arasında vuku bulan Sıffîn Savaşı’nda halifenin ordusunda bulunan ve daha sonra Hâricîler diye anılan bir grubun, ısyancılarla savaşılmasını emreden il3ahî hükmü terkedip ihtilâfı çözmek için hakeme başvurulmasına rıza gösteren Hz. Ali ile Muâviye’yi ve bunu onaylayan ashabı tekfir etmesiyle başlamıştır. Bunlara göre Allah’ın indirdiği âyetlerle hükmetmeyenlerin kâfir sayıldığı âyetle sabittir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra Ali b. Ebû Tâlib’in onun vasiyeti gereği hilafete gelmesini savunan ve Şiâ diye anılan grup içindeki aşırı zümreler de ashabın çoğunu tekfir etmiştir. Ehl-i sünneti teşkil eden Müslümanların çoğunluğu, siyâsî ıhtılaflara karışanların veya başka türden günah işleyenlerin tekfir edilemeyeceğine hükmetmiş, meşru halifeye baş kaldıranlar günahkar sayılmakla birlikte bu konudaki kesin hükmün Allah’a havale edilmesi gerektiğini söylemiştir.

Yüklə 322,49 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin