Microsoft Word +Islam Mezhepler Tarihi Yayin Nushasi MehmetAliBuyukkara +++



Yüklə 1,92 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə196/283
tarix31.12.2021
ölçüsü1,92 Mb.
#113334
1   ...   192   193   194   195   196   197   198   199   ...   283
ILH2004-MZHP

 
Teşekkülü ve Tarihi Gelişimi 
Dürzîlik siyasi olarak Fatımî Devleti, kültürel olarak ise bu devletin 
dayandığı Batınî-İsmailî bir ortamda teşekkül edip gelişmiştir. Fırkanın 
kökeni ile ilgili çok farklı tezler ileri sürülmüşse de bu yapıya mensup 
insanların genel olarak kendilerini Arap asıllı saydıkları, İsmailî-Batınî-Ğâlî 
fikirlerin arkaplanında ise Maniheizm, Zerdüştîlik, Yeni Eflatunculuk, 
Helenizm, Gnostisizm ve Doğu Hıristiyan mezheplerinin izlerinin bulunduğu 
dikkate alındığında, fırkanın menşeine dair bir fikre ulaşılabilir.  
Dürzîlere göre, Hâkim-Biemrillah altıncı Fatimî halifesi olarak tahta 
çıktıktan kısa bir zaman sonra yeni bir dönemin geldiğini müjdelemek üzere 
etrafa davetçiler göndermiştir. “Keşf Dönemi” olarak da isimlendirilen bu 
devrede hakikatin ortaya çıkacağı, tevhidî bilginin kendisini bu harekete 
hazırlayan kimselere kapalı kalmayacağı ifade olunmuştur. Bunun için ilkin 
Seleme b. Abdülvehhab, ardından Muhmmed b. Vehb, onun ardından da 
İsmail b. Muhammed seçilmiş, her biri yedişer yıl görev yaparak gittikleri 
yerlerde ön çalışmalar yapmış, böylece 21 yıllık hazırlık devresi 
tamamlanmıştır. Nihayet 30 Mayıs 1017 (1 Muharrem 408) yılında Perşembe 
günü gün batarken Hâkim-Biemrillah yeni dönemin başladığını ilan eden bir 
bildiri dağıtmıştır. Hâkim bildiride, halka korku ve yabancılaşma illetlerini 
üzerlerinden atmalarını söyleyerek, “Emin olun ki Müminlerin Emiri size 
özgür irade vermiş, sizi gerçek inanışlarınızı gizleme sıkıntısından 
kurtarmıştır… Müminlerin Emiri gerçek niyetini size açıklayarak işlediğiniz 
hataları bağışlamıştır… Artık bundan sonra insanoğlu için bir nizam olacak 
ve ilahi hikmet geleceğe hakim olacaktır” demiştir. İlanın halka duyurulduğu 
günün akşamında Hamza b. Ali de hareketin imamı olarak ilan edilmiştir 
(Bağlıoğlu, 2004). 
Bazı kaynaklarda Hâkim’in uluhiyetini bizzat ilan edip etmediği 
konusunda farklı değerlendirmeler olmakla birlikte, onun hilafete gelişinden 


 
 
158
muayyen bir zaman sonra bu anlayış etrafında bir zümreleşmenin başladığı 
kesin görünmektedir. Nitekim Hasan b. Haydara el-Fergânî bu fikri ilk 
yaymaya başlayanlardan birisidir. O, Allah’ın Hâkim’in bedenine hulul ettiği 
fikrini Kahire’de yaymaya başlamış ve 409/1018 yılında, bu düşüncelerden 
memnun olmayan bir kişi tarafından öldürülmüştür.  
Hâkim’in uluhiyetini yaymak için girişimde bulunanların başında 
Muhammed b. İsmail Anuş Tekin ed-Derezî gelmektedir. Batınî düşüncelere 
sahip Buhara’lı bir Türk olan Anuş Tekin 408/1017 yılında Kahire’ye gelip 
Hâkim’in hizmetinde bulunmuş, onun ilahlık iddiasını desteklemiş, hatta bu 
amaçla bir kitap kaleme almıştır. Hâkim de mahiyetinde bulunanlara Anuş 
Tekin’i dinlemeleri ve düşüncelerini kabul etmeleri talebinde bulunmuştur. 
Ne var ki onun bu fikirleri ahalide tepkiye yol açınca, Hâkim’in emriyle 
Şam’a gidip Vâditteym’e yerleşmiş ve faaliyetlerini burada sürdürmüştür. 
Kendisine “seyyidü’l-hâdîn” (yol gösterenlerin efendisi) unvanını veren Anuş 
Tekin’in, kendisini Hamza’nın yerine imam göstermesi ve bu uğurda ciddi 
mücadeleye girmesi onun şirke düşmekle suçlanmasına yol açmıştır. Nihayet 
9 Mayıs 1019’da Hâkim’in emriyle öldürülmüştür.  
Hâkim-Biemrillah’ın uluhiyetinin ilan edildiği gün hareketin imamlığına 
getirilen Hamza b. Ali, fırkanın teşekkülü ve yayılmasında merkezi bir 
fonksiyon icra etmiştir.  İsmaili daîlerinin devam ettiği Dârü’l-Hikme 
meclislerine katılarak kendini yetiştiren Hamza, Allah’ın Hâkim’de tecelli ve 
zuhur ettiği fikrini yaymaya başlamış,  İsmailîler’den bazı insanları ikna 
etmeyi başarmıştır. Giderek davetini açıktan yaymaya çalışan Hamza, çok 
geçmeden halkın galeyanını celbetmiş, öldürülmekten ancak Hâkim’in 
yardımıyla kurtulabilmiştir. Ardından benzer güçlüklerle karşılaşmamak için 
inzivaya çekilen Hamza bir yıl kadar sonra tekrar propagandalarına 
başlamıştır. Hakim’in 1021 yılında esrarengiz biçimde öldürülmesinden 
sonra ise, aleyhine gelişen siyasi şartları dikkate alarak, davetine icap eden 
bir gurupla birlikte Mısır’ı terk edip Lübnan’daki Vâditteym’e kaçmıştır. 
Taraftarlarının işlerini ise Bahâeddin el-Muktenâ’ya havale etmiştir.  
411/1027 yılında Hamza tarafından imamlığa atanan Muktenâ Bahaeddin 
(asıl adı Ali b. Ahmed es-Semmûkî) Hâkim’in vefatından sonra hilafete 
geçen Zâhir döneminde Dürzî davetini kabul edenlere karşı girişilen baskıya 
rağmen davet faaliyetlerini temkinli bir şekilde sürdürmüştür.  İskenderiye 
şehrini kendine merkez seçen Muktenâ, bir taraftan davetçiler vasıtasıyla bazı 
bölgelere ulaşmaya çalışırken bir taraftan da fırka içinde arttığı görülen iç 
ihtilafları çözerek toplumu birlik içinde tutmaya çalışmıştır. Zâhir’in 
ölümünden sonra kısa süreli bir rahatlık olmuşsa da peşinden yeniden 
baskıların artması üzerine 434/1042 yılında davete son verdiğini, tevhid 
inancının son şeklini aldığını, artık yeni hükümlerin gelmeyeceğini belirterek 
gaybete girmiştir. Böylece fırka belirlenen ilkeler çerçevesinde son şeklini 
almış, giriş ve çıkışlar yasaklanarak fırka “kapalı bir toplum” haline 
dönüşmüştür.  
Dürzî daveti, gönderilen dailer vasıtasıyla Kuzey Afrika’dan Hindistan’a, 
Yemen’den Bizans’a kadar geniş bir coğrafyada yayılma faaliyetine 
girişmişse de daha çok Bilâdüş’ş-Şam diye anılan Ürdün, Filistin, Lübnan ve 
Suriye bölgelerinde dar hatlar halinde taraftar toplayabilmiştir. Bu bölgede 
çeşitli zaman aralıklarında büyük aileler olarak Tenûhîler, Şihâbîler, Ma’n 
Oğulları ve Canbolatlar fırkaya intisap etmiştir. 
Dürzîlik’in 12. yüzyıldan sonraki tarihi seyri Bilâdü’ş-Şam’daki siyasi 
gelişmelere paralel olarak, bazı dönemleri karanlık, bazı dönemleri karmaşık 


 
 
159
bir mahiyette devam etmiştir. Bu çerçevede özetle söylenebilecek olan şudur: 
Haçlılar bölgeyi işgal ettiklerinde Dürzîler genellikle Haçlılar’la müşterek 
hareket etmiş, onların yanında yer almış ve onlara yardımda bulunmuşlardır. 
Memluklüler devri Dürzîler için hareket alanlarının daraldığı bir dönem 
olmuştur. 16. asrın başlarında Memluklülerin düşmesi ve Osmanlılar’ın 
bölgede hakimiyeti ile yeni bir dönem devreye girmiş, Osmanlılar Dürzîler’le 
ciddi  şekilde uğraşmak zorunda kalmıştır. Büyük Dürzî aileleri kimi zaman 
Hıristiyan Maruniler’le beraber olmuş, kimi zaman Maruniler’le ve 
Nusayrîler’le kanlı mücadelelere girmişler, kimi zaman Osmanlı ile olumlu 
ilişkiler geliştirmiş kimi zaman da Osmanlı muhaliflerine destek olmuşlardır. 
Birinci Dünya Savaşı’nda Fransızlar’a ve İngilizler’e taraftar olan Dürzîler, 
Osmanlı aleyhine önemli faaliyetler gerçekleştirmişlerdir. 1921 yılında 
Fransız mandası altında Dürzî emirliği kurulmuştur. Nihayet Suriye ve 
Lübnan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra bu iki ülke ile İsrail ve 
Ürdün’de varlığını devam ettirmeye başlamıştır.  
Günümüzde Dürzîler’in kesin sayısı bilinmemekle birlikte Lübnan, 
Suriye, Filistin ve İsrail’de yaklaşık 450.000 civarında Dürzî bulunduğu 
sanılmaktadır. Ayrıca 19. yüzyılda göç eden Dürzîler Amerika, Avustralya ve 
Batı Afrika’da bazı ülkelere yerleşmiş olup küçük topluluklar halinde 
varlıklarını devam ettirmektedir. 

Yüklə 1,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   192   193   194   195   196   197   198   199   ...   283




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin