Sovyet toplumunun yaşadığı bunalım başlangıçta Ekim Devriminin prestijinden ve marksist-leninist terminolojinin otoritesinden yararlanılarak gizlenmeye çalışıldı. Fakat zamanla, bunalımın konjonktürel veya bazı sektörlerle sınırlı geçici aksaklıklardan ibaret olmayıp bir genel kriz niteliği taşımasından ötürü, hiçbir kılıf onu gizlemeye yetmedi. Bunalım giderek yaygınlaştı ve doruk noktasına tırmandı. Dinamizmini kaybetmiş sistemin çarkları artık neredeyse boşlukta dönüyordu. İşte "Gorbaçov misyonu" bu ortamın ürünüdür ve Sovyet toplumunu çıkmazdan kurtarma göreviyle yükümlüdür.
Aslında Gorbaçov veya aynı misyona sahip bir başkasının Brejnev'in ölümüyle birlikte devreye sokulması gerekiyordu, beklenen ve doğal olan bu idi. Fakat Andropov(167)ve Çernenko ile zaman kazanılmaya çalışıldı. Bu tereddüt ve kararsızlık devresiydi. Sovyet yöneticileri bir çıkış kapısı bulabilmek için bir yandan Andropov ve Çernenko ile kısmi rötuşlara girişirken, öte yandan parti içinde hesaplaşma ve uzlaşmalarla radikal bir atılım hazırladılar. Koşulların da zorlaması sonucu sağlanan asgari mutabakatla Gorbaçov devreye sokuldu ve ona verilen görev, erişilmesi saptanan hedefin önündeki siyasi ve ekonomik engelleri kırıp aşma görevidir. Ekonomik alanda "perestroyka", siyasi alanda "glasnost" yeni dönemi hazırlama araçlarıdır, bu reformların uygulanmasıyla tıkanmış sürecin önü açılacaktır. Fakat bu çıkış nasıl bir çıkış ve Sovyet toplumuna nasıl bir gelecek hazırlıyor, orası ayrı bir sorun.
***
Sovyetler Birliği'ndeki reform hareketinin Batı Avrupa ülkelerinde aşırı bir hayranlık yarattığını ve bu arada dikkatimizi çeken bir ayrıntı olduğunu belirtmiştik. Ayrıntıdan kastettiğimiz Doğu Avrupa devlet yöneticilerinin Gorbaçov reformlarına ilişkin çekingen destekleridir. İlk bakışta tuhaf görünse bile, Doğu Avrupa'nın revizyonist yöneticileri "perestroyka" ve "glasnost" söz konusu olunca Batılı yöneticilere nazaran daha ölçülü bir coşku gösteriyorlar.
Ayrı ayrı bahsetmeye gerek duymaksızın tüm Doğu Avrupa devletlerinin, Demokratik Almanya biraz farklı olmak kaydıyla, benzer ve ortak bir çıkmazda oldukları ortada. Sovyetler Birliği için son trenin son vagonu imajı ile sunulup bunca gürültüye neden Gorbaçov reformlarının, doğal olarak, öncelikle Doğu Avrupa ülkelerini etkilemesi beklenirdi.
Fakat uzun süredir uğraşmalarına rağmen burjuva gözlemciler, basın ve yayın organları Doğu Avrupa ülkeleri yöneticileri arasında "gorbaçovcu" veya "perestroykacı” etiketini yapıştıracak birisini bir türlü keşfedemediler, yorumlarını sürekli A. Dubçek veya devre dışı kalmış muha(168)lif unsurlar üzerinde odaklaştırıyorlar. İlginç bir manzara sergileyen bu durumun bazı sebepleri olmalı.
Nesil ve yaklaşım sorunları gibi tali nedenler dışında, biri biçime ötekisi öze ilişkin iki hipotezi öne sürmek mümkün.
Sovyetler Birliği’nde değişik eğilimler arasındaki hesaplaşma henüz sonuçlanmış değil. Gorbaçov önemli güç toplamasına ve mesafe almasına rağmen geriye dönüşü imkansız bir aşamaya henüz erişmiş değil. Kruşçev'in akibetine uğramamak için sistemli olarak ayıklamalara başvuruyor. Muhalif veya potansiyel olarak tehlikeli gördüğü unsurları dışlayarak hem kendi geleceğini ve hem de "perestroyka"nın uygulamasını garanti altına almaya çalışıyor. Bunun en son örneğini adı, Sovyet diplomasisiyle özdeşleşmiş Gromiko'nun devre dışı bırakılması oluşturuyor.
Doğu Avrupa'nın yaşlı, yani tecrübeli ve dolayısıyla kurt yöneticileri kaderlerini kayıtsız şartsız ve aceleci bir tarzda Gorbaçov'un geleceğine bağlamak istemiyor veya en azından ihtiyatlı davranıyorlar. Onlar, geçmiş deneyimlerinden şunu iyi biliyorlar ki, "perestroyka"yı hemen ve katıksız savunurlarsa, Gorbaçov'un es kaza düşürülmesi durumunda kendilerine hemen yol görünür. Fakat tercihlerini, olayların seyrine ve Gorbaçov'un egemenliğinin pekişmesine bağlı olarak aşamalı bir tarzda yaparlarsa geleceklerini güvence altına almış olurlar.
İkinci hipotezin öze ilişkin olduğunu belirtmiştik ve Polonya örneğinde somutlaştırmak istiyoruz.
Doğu Avrupa'nın en hararetli ve tencere gibi sürekli kaynayan ülkesi Polonya neredeyse oksijen çadırına yatırılacak. Madem ki "perestroyka" ve "glasnost" bunalımdan çıkışın mucize reçeteleri neden general Jaruzelski, o ki herkesten fazla reçete arıyor ve İMF kapılarında sürünüyor, bu reformların benzerlerini Polonya'nın özel koşullarına uygulayıp nefes darlığından kurtulmuyor?
Yukarıda bahsettiğimiz Doğu Avrupa yöneticilerinin ihtiyatlı tavrından en az etkilenen Jaruzelski'dir, bir darbeyle(169)geldi, sıkıyönetimle kendisini kabul ettirdi ve zorla ayakta duruyor. Kaybedecek hiçbir şeyi yok, Polonya halkı ile hergün boğaz boğaza gelip, zorla ve gayrimeşru yöntemlerle ülkeyi yöneteceğine neden "perestroyka"ya sığınmıyor ki?
Bu sorunun cevabı aslında basit: Çünkü, Polonya gerçekte revizyonist uygulamaların laboratuvarıdır; "perestroyka" da "glasnost" da yıllardır uygulanıyor. Gorbaçov çok geç kaldı. Sovyetler Birliği'nde tarımsal üretimi arttırmak için topraklar özel şahıslara kiralanmaya yeni başlanırken Polonya'da Gomulka bu işi daha radikal bir tarzda ta 1956'da yaptı. Şu anda Polonya'da 3,7 milyon özel tarım işletmesi faaliyet yürütmesine rağmen vitrinler hala boş, "perestroyka"yı uygulayacak yer kalmamış. Eksik yönleri tamamlansa bile yürürlükteki "sosyalist pazar ekonomisi" -bu tanım da Polonya laboratuvarında keşfedildi- Polonya halkının ihtiyaçlarını karşılama özelliğinden yoksundur. Bunun nedenleri "Polonya'da Ne Oluyor, Neden Oluyor" (Bkz. s: 162) adlı yazıda kısaca belirtilmiştir.
"Glasnost”a gelince Polonya'nın kendisi "glasnost”. Farklı siyasi partiler "yapıcı muhalefet" rolünü oynuyorlar, ekonomisinde İMF söz hakkına sahip, direktif veriyor, reçete sunuyor. Glasnost'undan şüphe edilen bir ülkeye 40 milyar dolar borç teslim edilir mi? Sırası gelmişken Dayanışma Sendikası'ndan da glasnostun bir unsuru olarak bahsetmek gerekiyor.