TEFTİR (C. Teftirat) Bıkkınlık verme. Fütur verme. Usandırma. * Zayıf etmek, zayıflatmak. * Naksetmek, eksiltmek.
TEFTİS Ufak ufak parçalama.
TEFTİŞ Kontrol etmek. İşlerin alâkalı vazifeliler tarafından ele alınıp iyi ve tamam yapılmasına çalışmak. * Sormak. * Ayırmak.
TEFTİŞÂT (Teftiş. C.) Teftişler.
TEFTİT Parça parça etme, ufalama.
TEFTİYE Lâğımcılık yapmak. * Büyüyünceye kadar kızı evden dışarıya çıkarmamak..
TEFVİF Bezi alacalı dokutmak.
TEFVİH Korkutmak.
TEFVİK Tar: Okçulukta, yayın sol el ile yukarıya kaldırılması. * Okun gezini yayın kirişine koymak.
TEFVİM Ekmek pişirmek.
TEFVİT (Fevt. den) Geçirme, kaçırma.
TEFVİT-İ SALÂT Namaz vaktini geçirme veya kaçırma.
TEFVİYE Konuşkan olmak.
TEFVİZ Birisine bırakma. * İşini Allah'a (C.C.) havâle etme. * Sipariş ve ihâle etme.
TEFYİL Bir kimsenin bir kimseye "fikrin zayıf" demesi.
TEFYİM Genişletmek.
TEFZİ' Ürkütme. Korkutma. * Hayretle baktırma.
TEGABBİ Birisini geri zekâlı sayma.
TEGABBÜR (Gubâr. dan) Tozlanma.
TEGABİ Bilmez olmak. Ahmaklaşmak.
TEGABÜN (Gabn. dan) Karşılıklı aldatma. Aldanma veya aldanmanın zuhuru.
TEGABÜN SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 64. suresidir. Medenîdir.
TEGADDİ (Bak: Tagaddi)
TEGADDÜB (Gadab. dan) Hiddetlenme, öfkelenme, gazaba gelme, kızma.
TEGAFÜL Bilmez görünmek, anlamazlıktan gelmek. Kasden kendisini gafil göstermek.(Farazâ, bazılarının altında büyük fenâlıklar varsa da, hücum edilmemek gerektir. Zira, çok fenalık vardır ki, iyilik perdesi altında kaldıkça ve perde yırtılmadıkça ve ondan tegafül edildikçe mahdut ve mahsur kaldığı gibi, sâhibi de perde-i hicab ve hayâ altında kendisinin ıslahına çalşır. Lâkin vaktâ ki, perde yırtılsa, hayâ atılır. Hücum gösterilse, fenalık fena tevessü' eder. Münazarât)
TEGALGUL Hoş kokulu şeyler sürünmek. * Zorluk, çetinlik, güçlük. * Bir şeyin, ilmin içine çok dalmak.
TEGALLÜB (Bak: Tagallüb)
TEGALLÜF (Gılaf. dan) Kılıflanma.
TEGALLÜT (C.: Tegallütât) (Galat. dan) Yanılma. Yanlışa düşme.
TEGALÜB Birbirine galebe etmek, birbirine üstün gelmek.
TEGAMGUM Sözü düz söylememek.
TEGAMMÜD Günahı örtmek.
TEGAMMÜR Suyu az içmek.
TEGAMÜZ (Gamze. den) (C: Tegamüzât) Birbirine göz ucu ile işâret etme.
TEGANNUS Tatsız olmak.
TEGANNUC (C.: Tegannücât) (Ganc. dan) Nazlanma.
TEGANNÜM Koyunlaşma. Koyun postuna bürünüp kendisini koyun gibi gösterme.
TEGARBÜL (Gırbâl. den) Kalburdan geçirme.
TEGARGUR Gargara etmek.
TEGARRÜB (Gurbet. den) Gurbete çıkma.
TEGARRÜD (C.: Tegarrüdât) Kuşun hoş ve nağmeli bir şekilde ötmesi.
TEGARRÜR Gururlanma, kibirlenme. * Kaynamak. * Galeyan.
TEGASSUN (Gusn. dan) Dalbudak peydâ etme. Dallanma.
TEGASSÜL (Gasl. den) Gusletme, yıkanma.
TEGAŞMÜR Kahra uğratmak.
TEGAŞŞİ (Gışâe. den) Örtünme, bürünme. * (Gaşy. den) Kendinden geçme.
TEGAT Birbirini suya daldırmak.
TEGAVÜN Cem'olmak, toplanmak. * Kötü işe yardım etmek, şer işe muâvin olmak.
TEGAVÜR Birbirini yağmalamak.
TEGAVVUT Kazâ-i hâcet etmek.
TEGAVVÜL Renk değiştirme. Renkten renge girme.
TEGAVVÜR (Gavr. dan) Derine dalma. * Bir şeyin esâsını arama.
TEGAYÜB Birkaç kişinin topluca kaybolması.
TEGAYÜR Zıt olmak. Uymamak. Başka türlü olmak.
TEGAYÜZ (C.: Tegayüzât) Karşılıklı olarak kızışıp öfkelenme.
TEGAYYÜM (C.: Tegayyümât) (Gayb. dan) Bulutlanma.
TEGAYYÜR Hâlden hâle geçmek, değişmek. * Bozulmak. * Zıt olmak. (Bak: Hâdis)
TEGAYYÜT Büyük def-i hâcet.
TEGAYYÜZ (C.: Tegayyüzât) (Gayz. dan) Hiddetlenme, kızma.
TEGAYYÜZ Meşeliğe otlaması için davar salmak. * Meşelik içinde yerleşmek.
TEGAZGUZ Eksik olmak.
TEGAZÜN Hışmetmek, kızmak.
TEGAZZÜB (Gazâb. dan) Öfkelenme, hiddetlenme, gazaba gelme, kızma.
TEGAZZÜL (C.: Tegazzülât) (Gazel. den) Gazel tarzında şiir yazma. * Gazel söyleme.
TEGERG f. Dolu.
BÂRÂN Ü TEGERG Yağmur ve dolu.
TEGİL f. Sakalları yeni çıkmağa başlayan genç.
TEH f. Dip. * Mertebe, kat.
TEH-İ ÇÂH Kuyunun dibi.
TEHABB Dostluk etme. Muhabbet, sevişme.
TEHABBÜB (Bak: Tahabbüb)
TEHABBÜR (Haber. den) Esasını bilme, iyice bilme.
TEHABBÜS (Habs. den) Kendini bir yere kapama. Hapsetme.
TEHABBÜT (Bak: Tahabbut)
TEHACCUR (Bak: Tahaccür)
TEHACİ (Hecâ. dan) Hicivleşme. * Hicvetme, yerme.
TEHACÜM Birbirine hücum etme. * Bir yere istekle, hızlıca toplanmak, üşüşmek.
TEHACÜR Birbirinden ayrılmak. * Kesilmek.
TEHADDİ (Bak: Tahaddi)
TEHADDÜS (Bak: Tahaddüs)
TEHADU' Aldanmış gibi görünme.
TEHADÜB Kamburlaşma.
TEHADÜM Yıkılmak.
TEHADÜR Kaynamak. Galeyan.
TEHAFÜT Sözü gizlice söyleşmek.
TEHAFÜT Düşürmek, düşmek. * Birbirinin üstüne atılmak. Birbirinin ardınca olmak.
TEHAKKÜM (Bak: Tahakküm)
TEHALLÜF Uygunsuzluk. * Kafileden geri kalma. * Geride bırakma.
TEHALLÜL (Bak: Tahallül)
TEHALÜF (Half. dan) Hâkimin her iki tarafa da yemin ettirmesi.
TEHALÜF Birbirine zıt olmak. Birbirine muhalif olmak, uymamak.
TEHALÜK (C.: Tehâlükât) (Helâk. dan) İstekle atılma. Tehlikeye aldırış etmeden, birbirini çiğneyecek gibi koşuşma.
TEHAMİ (C.: Tehâmiyât) Kendini sakınma, korunma. * Avukatlık etme.
TEHAMUK (Humk. dan) Kendini ahmak gösterme.
TEHANNÜN Çok arzu ve istek göstermek. * Göreceği gelmek. Özlemek.
TEHARRUB Ağaç kurdunun ağacı kemirerek oyması.
TEHARRÜK Hareketlenmek, kımıldamak. Hareket etmek.
TEHARÜC Çıkışmak. * Tevzi etmek, dağıtmak. * Fık: Ortakların bir kısmı akar (para getiren mülk), bir kısmı arazi, bazısı da para üzerine yaptıkları anlaşma.
TEHARÜM (Herm. den) Genç olduğu hâlde, kendini ihtiyar gösterme. Yaşlı gibi görünme.
TEHARÜŞ Hırıldaşıp dalaşma.
TEHASSÜB Yastığa dayanma.
TEHASSÜR (Bak: Tahassür)
TEHASSÜS (Bak: Tahassüs)
TEHASÜD (Hased. den) Hasetleşme.
TEHASÜM Muhâsama etme, düşmanlık etme.
TEHAŞİ (Haşy. dan) Korkup çekinme, sakınma.
TEHAŞÜN Haşin davranma. Zorluk gösterme. Sert muamelede bulunma.
TEHATİH Bâtıl, boş ve abes sözler. * Tamamlanmamış söz.
TEHATTUF Kapmak.
TEHATTÜM Pek lüzumlu ve vâcib olmak. Vücub derecesinde bulunmak.
TEHATU' Hatâ etmek, kabahat işlemek.
TEHATUB (Hatb. dan) Hitablaşma. Karşılıklı birbirine hitab etme.
TEHAVİL Muhtelif renkler, çeşitli renkler.
TEHAVÜN Mühimsememek, ehemmiyet vermemek, ağır davranmak. Aldırış etmemek. * İstihkar, horlama, hakir görme.
TEHAVVÜL (Bak: Tahavvül)
TEHAYÜC Kandırmak.
TEHAYÜT Toplanıp gelmek.
TEHAYYÜZ (Bak: Tahayyüz)
TE'HAZ Tekrar almak.
TEHAZÜL Muhârebeden kaçıp geri dönme.
TEHBİL : "Baban seni ölmüş diye ağladı" demek.
TEHCİD Uyutmak.
TEHCİN Dedikodu yapma. * Müstehcen ve edeb dışı sayma.
TEHCİR Yurdundan çıkarma, hicret ettirme, sürme. * Öğle vakti bir yere gitme.
TEHCİYE Heceleme.
TEHDİB Saçak yapmak.
TEHDİD Göz dağı verme, birisini korkutma. Korkutulma.
TEHDİD-ÂMİZ f. Tehditle karışık, tehdit eder surette.
TEHDİDÂT (Tehdid. C.) Korkutmalar, göz dağı vermeler.
TEHDİDEN Korkutarak, tehdit ederek.
TEHDİDKÂRÂNE f. Tehdid edenlere yakışır şekilde. Tehdid edercesine.
TEHDİL (Budak) aşağı eğilmek. * (Dudak) aşağı sarkmak.
TEHDİM (Hedm. den) Yıkma.
TEHDİN Çocuğu güzel sözlerle susturup avutma. Yalandan yüze gülüp medhetme. * Teskin etmek.
TEHDİR Hastalıklı devenin bağırması. * Sözü boğaz içinden söylemek.
TEHDİYE Hediye verme, bağışlama.
TEHECCİ (Hecâ. dan) Heceleme.
TEHECCÜD Gece uyanıp namaz kılmak. Gece namazı. (Bu namaz, nâfile namazların en çok sevablısıdır.)
TEHECCÜM Hücum etme. Saldırma. * Acele gitme.
TEHECCÜR Ayrılmak. * Zuhr vaktinde seyretmek.
TEHECHÜC Uzaklaşmak. Irak olmak.
TEHEDDİ Doğru yola girme. Hidayetlenme.
TEHEDDÜB Saçaklanmak.
TEHEDDÜL Sarkma, sölpüme.
TEHEDDÜM (C.: Teheddümât) Yıkılma.
TEHEKKU' Teveccüh etmek, yönelmek.
TEHEKKÜM İstihza. * Tevbih. Şiddetle azarlama. Görünüşte ciddi, hakikatta alaydan ibaret olan eğlenme. * Edb: Tarizin tesirli olan kısmı.
TEHEKKÜMÂT (Tehekküm. C.) Ciddi tavır takınarak eğlenmeler.
TEHEKKÜMEN Alay için, tehekküm suretiyle.
TEHEKKÜR Taaccüb etmek, hayrette kalmak, şaşırmak.
TEHELHÜL Fileli olmak. Bir elbisenin delikli delikli olması.
TEHELLU' Haris olmak, hırslı olmak.
TEHELLÜL Sevinme, açık yüzlü olma. Yüzü gülme. Beşâretten yüzdeki parlama eseri.
TEHELLÜS Zayıflamak.
TEHEMMU' Seyelân etmek, akmak.
TEHEMTEN f. İri vücutlu, boylu boslu yiğit.
TEHENDÜM Kapanmak.
TEHENNÜ' Sinmek. * Alışmak.
TEHESHÜS Gizli ses.
TEHESSÜM Kesilmek.
TEHEŞŞÜM Münkesir olmak, kırılmak.
TEHETTÜK (C.: Tehettükât) (Hetk. den) Yırtılma. * Utanmazlık ve hayâsızlıkta aşırı derecede olma.
TEHEVVU' Kusma. İstifrağ etme.
TEHEVVÜD Tevbe. Sâlih amel. * Yahudi olmak.
TEHEVVÜK Tenbel olmak.
TEHEVVÜL Korkunç hâle gelme. * Birisinin malına göz koyma.
TEHEVVÜM Hafif uyku.
TEHEVVÜN Hakir kılınma. Horlanma. Hakaret görme. Aşağılanma.
TEHEVVÜR Korkusuzlukla düşünmeden hareket etmek. Sonunu düşünmeden birden bire karar vermek. * Kuvve-i gadabiyenin ifrat mertebesi; maddi mânevi hiçbir şeyden korkmamak hâleti.
TEHEVVÜS Heveslenmek. * Yumuşak yerde ağır ağır yürümek.
TEHEYYÜ Hazırlanma, nizamlanma.
TEHEYYÜB (Heybet. den) Korkma. Korkutma.
TEHEYYÜC Heyecanlanma. Coşma. Deprenme. Harekete gelme.
TEHEYYÜCÂT (Teheyyüc. C.) Coşup heyecanlanmalar.
TEHEYYÜF İnceltmek.
TEHEYYÜL Lânet etmek.
TEHEYYÜM Şaşma, şaşırma. Şaşıp kalma. Hayran olma. * Susuz olma.
TEHEYYÜN Asan olmak, kolay olmak.
TEHEYYÜZ Kırılmış kemiğin kaynayıp bitişmesi.
TEHEYYÜZ Perâkende olmak, dağılmak.
TEHEZZUK Bir yerde karar etmeyip çalkanmak.
TEHEZZUM Zulmetmek.
TEHEZZÜ' Maskaraya almak.
TEHEZZÜC Nağmeli ses çıkarma. Terâne-perdâzlık etme, makamla şarkı söyleme.
TEHEZZÜL Bıkkın olmak.
TEHEZZÜM Eliyle bir nesneyi kırmak.
TEHEZZÜZ Hafif titreme, deprenme, ihtizâz.
TE'HIYE Hayvana yatacak ahır yapmak. * Birbirine kardeş olmak.
TEHİ Boş, avare kalmak, hâlî. Eli boş.
TEHİDEST Eli boş. Züğürt.
TE'HİL Misafire "hoş geldiniz" demek olan ehlen ve sehlen cümlesini söylemek. * Ehliyetli kılmak. * Ürkekliğini gidermek. Alıştırmak. * Lâyık ve müstehak görmek.
TEHİM (Töhmet. den) Suçlu, kabahatlı.
TEHİMİYAN f. İçi boş.
TE'HİR Geciktirme. Sonraya bırakma.
TE'HİRÂT (Te'hir. C.) Tehirler, geciktirmeler, sonraya bırakmalar.
TEHİYYE (Tahiyye) Selâm vermek. Hayır duâ etmek. * Hazır ve âmâde kılmak. (Bak: Tahiyye)
TEHLİB Atın kuyruğunun kılını kesmek.
TEHLİK Öldürme. Helâkete düşürme.
TEHLİKE (Tehlüke) (Helâk. den) Helâkete sebep olacak hâl. Felâket.
TEHLİL İslâmiyetin tevhid akidesini hülâsa eden, ancak bir İlâh bulunduğunu, Onun da ancak ve ancak Allah (C.C.) olduğunu ifade eden "Lâilâhe illâllâh" sözünü tekrar etmek. (Bak: Tevhid)
TEHN Kâim olmak, var ve mevcud olmak.
TEHNİD Lâtifeleşmek, şakalaşmak, birbirine lütuf etmek.
TEHNİE Tebrik etmek.
TEHNİYET Tebrik etme, kutlama.
TEHRİB Kaçırma. Kaçırılma. Firar ettirme.
TEHRİM Kocaltma.
TEHŞİM Zaaf vermek. * Kırmak.
TEHTAN Yağmurun ulaştırı yağması.
TEHTEHE Ağır söylemek, sert konuşmak.
TEHTİK Yırtma. * Nâmusa halel getirme.
TEHVİ' Kusturma veya kusturulma.
TEHVİD Yahudileşme. Yahudi edilme.
TEHVİL Dehşet göstermek. Korkutma.
TEHVİM (C.: Tehvimât) Hafif uyku.
TEHVİN (Hevn. den) Kolaylaştırma. * Ucuzlatma. Ucuzlatılma. * Alçaltma. Alçaltılma. * Cevr ve hakaret eylemek. Saymamak. Hakir görmek.
TEHVİR Suyu veya diğer sıvıları döktürmek.
TEHVİS Yedirmek, yemek yedirmek.
TEHVİŞ Karma karışık etme. * Bir yere toplama.
TEHVİYE (Hevâ. dan) Havalandırma.
TEHYİ' (Tehyie - Tehiyye) (C.: Tehiyyât) Hazırlama, hazırlanma.
TEHYİB (C.: Tehyibât) Heybetli gösterme, heybetli gösterilme.
TEHYİC Heyecanlandırma. Coşturma. * Ayağa kaldırma.
TEHYİCÂT (Tehyic. C.) Coşturmalar, heyecanlandırmalar.
TEHYİE (C.: Tehyiât) Hazırlama, hazırlanma.
TEHYİR Suyu döktürmek.
TEHZİ' Kırmak.
TEHZİB Islâh etme. * Temizleme. Fazlalığını, pisliğini giderme.
TEHZİB-İ AHLÂK Temiz ahlâk sâhibi olmağa çalışmak. Ahlâkını düzeltmek.
TEHZİB-İ RUH Ruhunu yükseltmeğe, temizlemeğe çalışmak.
TEHZİC (C.: Tehzicât) Makamla şarkı söyleme.
TEHZİL (C.: Tehzilât) Zayıflatma. * Alaya alma. Alay şekline sokma.
TEHZİZ (C.: Tehzizât) Hafif titreme, hareket ettirme. Deprendirme.
TEK f. Koşma, seğirtme.
TEKABBEL "Kabul etsin" mânasında söylenir.
TEKABBELALLAH Allah kabul etsin (meâlinde duâ).
TEKABBUH (Kubh. dan) Çirkin görme. kötü sayma.
TEKABBÜL Kabul etmek.
TEKABKUB Bağırsaklarda gazların meydana getirdiği gurultu.
TEKABÜL Karşılıklı olma. Bir şeyin karşılığı olma. Yüzleşme. Karşılık olma. Karşılama. * Tezat.
TEKADDÜM Geçmiş bulunma. * Öne geçme. İlerleme. * Birine gelmesi muhtemel bir zararın def'i için evvelceden iş'ar ve tenbih eylemek. * Fık: Mürur-u zaman olmak. Zamanı geçmiş bulunmak.
TEKADİM (Takdime. C.) Takdim edilen armağanlar, verilen hediyeler.
TEKADİR (Takdir. C.) Mukadderât. Alınyazıları. * İhtimâller.
TEKADÜM Geçmiş bulunma. * Mürur-u zaman olma.
TEKÂFİ (Tekâfü') Birbirinin dengi olma.
TEKÂFÜ' Beraberlik, eşitlik, müsâvilik.
TEKAHHUL (Bak: Tekehhül)
TEKÂHÜL Dikkatsizlik, ihmal.
TEKA'KU' Yaramaz gönüllü olmak. * Geri durmak.
TEKALİB (Taklib. C.) Döndürmeler, çevirmeler. İçi dışa çevirmeler.
TEKÂLİF Teklifler, vergiler. (Bak: Teklif)
TEKALKUL Deprenme, hareketlenme, sarsılma.
TEKALLÜD Bir şeyi üzerine alma. İltizam edip boynuna alma.
TEKÂLÜB (Kelb. den) Köpek gibi birbirine saldırma. * Husumet etmek, düşmanlık yapmak.
TEKAMMUS Giyinme, gömlek giyme.
TEKÂMÜL Kemâl bulma. Olgunlaşma.
TEKÂMÜLÂT (Tekâmül. C.) Olgunlaşmalar, tekâmüller.
TEKAMÜR (Kımâr. dan) Kumar oynama.
TEKÂPU f. Öteye beriye seğirtme. Telâşla koşarak birşeyler araştırma. * Dalkavukluk.
TEKÂRİ Kira almak.
TEKARİR (Takrir. C.) Teklifler, takrirler, önergeler.
TEKARRÜR (Bak: Takarrür)
TEKARÜB Birbirine yaklaşma. Birbirine yakın gelme. * Tedenni etme.
TEKÂRÜM Ayıp ve kusur olacak şeylerden kaçınma.
TEKARÜN (Karn. dan) Birbirinin yanına gelme. Birbirine yanaşma. Mukarenet.
TEKAS (Bak: Takas)
TEKASİT (Taksit. C.) Taksitler.
TEKÂSÜF Kesifleşme. Yoğunlaşma. Sıklaşma. * Bir noktada toplanma. * Birbirinden ayrılan kimyevi maddelerin tekrar toplanarak birleşmeleri.
TEKÂSÜL Üşenmek. Gevşeklik. İhtimamsız davranmak. Tembellik.
TEKÂSÜLÂT (Tekâsül. C.) Tembellikler, üşenmeler. İlgisizlikler.
TEKÂSÜLÎ Gevşeklik ve uyuşukluğa âit. Tembellikten gelen. (Bak: Himmet)
TEKASÜM (Kasem. den) Andlaşma. * Bölüşme.
TEKÂSÜR (Kesret. den) Çoğalma. Kesret bulma. * Çok öğünme. Mal ve evlâdın çokluğu ve bu çokluk ile fahirlenme.
TEKÂSÜR SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 102. Suresi. Mekkîdir. Makbure Suresi de denilmiştir.
TEKAŞŞU' (Kaş'. dan) Balgam çıkarma.
TEKATİR (Taktir. C.) Damlamalar.
TEKATTU' Tıb: Sıtma nöbetinin muntazam vakitlere ayrılması.
TEKATTÜL Birbirini kesme, kesişme.
TEKATU' Kesme. Kesişme. * Çatışma. İki çizginin bir noktada birbirini kesmesi.
TEKATUR Damlama. Damla damla dökülme.
TEKATÜB Yazışmak.
TEKATÜL (Katl. dan) Vuruşma. Birbirini öldürme. Mukatele.
TEKATÜM Birbirinden sır saklama.
TEKAÜD Oturma. Fârig olma. * Karşılıklı oturma. * Emeklilik.
TEKAÜDEN Emekliye ayrılarak.
TEKAÜDİYE Tekaüde mahsus olan aylık.
TEKÂVER f. Koşucu, seğirtici. * Yorga yürüyüşlü at.
TEKAVİM Takvimler.
TEKAVÜL (Kavl. den) Sözleşme.
TEKÂVÜS Bir yere cem'olmak, yığılmak, toplanmak. * Sıkışmak.
TEKAVVÜL Kendisinde olmayanı söylemeğe çalışma. Yalan söyleme.
TEKAVVÜLAT (Tekavvül. C.) Yalan sözler.
TEKAVVÜM Eğri iken doğrulma.
TEKAVVÜT (Kut. dan) Beslenme, azıklanma. Geçinme.
TEKAVVÜS Kavislenme. Bükülme. Eğilme. Kavis şekline girme.
TEKÂYA (Tekye. C.) Tekyeler. (Türkçede bazan "tekke" şeklinde de kullanılır.)
TEKÂYÜD (C.: Tekâyüdât) (Keyd. den) Birbirine hile yapma.
TEKAYYÜD (Bak: Takayyüd)
TEKAZ Birbiriyle ödeşme. * Karşılaştırma.
TEKAZA (Bak: Takaza)
TEKÂZÜB (Kizb. den) Birbirini aldatma. Birbirine yalan söyleme.
TEKAZZU' Çıbanın irinlenmesi.
TEKBİB Kebap yapmak.
TEKBİL Bendetmek.
TEKBİR "Allahü ekber" demek. Allah'ın her hususta en yüksek ve en büyük olduğu ifâde etmek.(Bu sırr-ı ittihad ile kâinat içinde bir zerre gibi zayıf, küçük bir mahluk olan şu insan, ubudiyetin azameti cihetiyle Hâlık-ı Arz ve Semavat'ın mahbub bir abdi ve arzın halifesi, sultanı ve hayvanatın reisi ve hilkat-i kâinatın neticesi ve gayesi oluyor.Evet eğer namazların arkasında, hususan bayram namazlarında bir anda "Allahuekber" diyen yüzer milyon insanların sesleri, âlem-i gaybda ittihad ettikleri gibi âlem-i şehadette dahi birbiriyle ittihad edip içtima' etse, küre-i arz tamamiyle büyük bir insan olup azametine nisbeten büyük bir sada ile söylediği "Allahuekber"e müsavi geldiğinden o muvahhidînin ittihadiyle bir anda, Allahuekber demeleri, Küre-i Arz'ın büyük bir "Allahuekber"i hükmüne geçiyor... Adetâ bayram namazlarında Âlem-i İslâmın zikir ve tesbihi ile zemin zelzele-i kübrâya mazhar olup, aktar-ı etrafiyle "Allahuekber" deyip kıblesi olan Ka'be-i Mükerreme'nin samimi kalbiyle niyet edip, Mekke ağziyle, Cebel-i Arefe diliyle "Allahuekber" diyerek o tek kelime, etraf-ı arzdaki umum mü'minlerin mağara-misal ağızlarındaki havada temessül ediyor. Bir tek "Allahuekber" kelimesinin aks-i sadâsıyla hadsiz "Allahuekber" vuku bulduğu gibi o makbul zikir ve tekbir, semavatı dahi çınlatıp berzah âlemlerine de temevvüc ederek sada veriyor. İşte bu arzı böyle kendine sâcid ve âbid ve ibadına mescid ve mahluklarına beşik ve kendine müsebbih ve mükebbir eden Zat-ı Zülcelâl'e, yerin zerratı adedince hamd ve tesbih ve tekbir edip ve mevcudat adedince hamdediyoruz ki; bize bu nevi ubudiyeti ders veren Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmına ümmet eylemiş. L.)
TEKBİRÂT (Tekbir. C.) Tekbirler. Tekbir getirmeler.
TEKBİRHÂN f. Tekbir getiren.
TEKBİT (Cihaz) Az olmak. * Asan olmak, kolay olmak.
TEKDİH Kuvvetle kaşımak.
TEKDİM Çok ısırmak.
TEKDİR Azarlamak. * Kederlenme. * Bulanık etme. * Mektebde talebeye verilen ve siciline geçirilen bir ceza. Ta'zir.
TEKDİRÂT (Tekdir. C.) Tekdirler, azarlamalar.
TEKDİS Harman etmek.
TEKE f. Keçilerin erkeği. Sürü önünden giden kösemen. * Bir cilt defter. * Tezek.
TEKEBBÜD (Kebed. den) Sertleşme, katılaşma.
TEKEBBÜR Kibirlenmek. Kendini büyük saymak. Nefsini büyük görmek. (Bak: Taabbüd, Tevazu')(İşte ey insan! Eğer yalnız ona abd olsan bütün mahlukat üstünde bir mevki kazanırsın. Eğer ubudiyetten istinkâf etsen, âciz mahlukata zelil bir abd olursun. Eğer enâniyetine ve iktidarına güvenip, tevekkül ve duâyı bırakıp, tekebbür ve dâvaya sapsan; o vakit iyilik ve icad cihetinde arı ve karıncadan daha aşağı, örümcek ve sinekten daha zayıf düşersin. Şer ve tahrib cihetinde dağdan daha ağır, tâundan daha muzır olursun. S.)
TEKEDDUH Kuvvetle kaşımak.
TEKEDDÜN Eğlenmek.
TEKEDDÜR Bulanık olma. * Kederlenme.
TEKEFFÜ' Yürürken etrafına bakmadan önünü gözleyerek gitmek.
TEKEFFÜF (Keff. den) El uzatarak dilencilik etme. Avuç açma. Dilenme. * Avuçla tutmak.
TEKEFFÜL Boynuna almak. * Birine kefil olmak. Kefâlet etmek veya vermek.
TEKEHHUL Göze sürme çekme. Suni kara gözlü olma.
TEKEHHÜF (Kehf. den) Mağara biçiminde oyulup kazılma.
TEKEHHÜN Kâhinlik yapma, falcılık etme.
TEKE'KÜ' Cem'olmak, birikmek, toplanmak. * Korkak olmak.
TEKELLÜF Kendi isteğiyle külfete girmek, bir zorluğa katlanmak. * Gösterişe kapılmak. Özenmek. * Yapmacık hâl ve hareket. Zoraki hareket.(Üstadımız, tekellüf ve taazzumdan aslâ hoşlanmaz ve talebelerinin dahi tekellüf kaydından âzâde olmalarını emreder. Ve buyururlar ki, "Tekellüf şer'an ve hikmeten fenâdır. Çünkü, tekellüf sevdası, insanı hadd-i ma'rufu tecâvüze sevkeder. Mütekellif olanlar, bazan hodbinâne bir tezâhür ve tefâhür tavrı ve muvakkat soğuk bir riyâkâr vaziyeti takınmaktan kurtulmaz. Halbuki, bunların ikisi de ihlâsı zedeler." R.N.)
TEKELLÜFÂT (Tekellüf. C.) Tekellüfler.
TEKELLÜL Götürü gelmek. * İhâta etmek, kaplamak, içine almak.
TEKELLÜM (C.: Tekellümât) Konuşmak. Söylemek.
TEKELLÜM-İ SÂMİT Sessiz konuşma.
TEKELLÜMÂT-I TESBİHİYE Cenab-ı Hakk'ı tesbih eden kelâmlar, konuşmalar.(Demek faaliyetten gelen harekât ve zeval bir tekellümât-ı tesbihiyedir ve kâinattaki faaliyet dahi kâinatın ve envâının sessizce bir konuşması ve konuşturmasıdır. M.)
TEKELLÜS (C.: Tekellüsât) (Kils. den) Kireçleşme.
TEKEMKÜM Başına külâh giymek.
TEKEMMÜ' Mantar koparmak.
TEKEMMÜL Olgunlaşmak. Kemâle doğru gitmek.(İnsanda olan hadsiz istidadât-ı maneviyye ve nihayetsiz âmâl ve efkâr ve müyulât dahi israf edilmeyecektir. Öyle ise, insandaki o esaslı meyl-i tekemmül bir kemâlin vücudunu gösterir. Ve o meyl-i saadet, saadet-i ebediyeye namzed olduğunu kat'i olarak ilân eder. Öyle olmazsa insanın mahiyet-i hakikiyyesini teşkil eden o esaslı maneviyat, o ulvi âmâl, hikmetli mevcudatın hilâfına olarak israf ve abes olur, kurur, hebâen gider. S.)
TEKEMMÜL-Ü MEBÂDÎ Bir şeyi netice veren ilk unsur ve sebeblerin ibtidailikten mükemmelliğe doğru gitmesi.
TEKEMMÜM (Kümm. den) Örtünüp bürünme.
TEKEMMÜN Pusuya yatma, gizlenme.
TEKEMMÜŞ Acele etme.
TEKENNİ (Künye. den) Künye alma. Ad alma.
TEKENNÜF Bir yere toplanmak.
TEKENNÜS Gizlenmek. * Örtünmek.
TEKERFU' Mürtefi olmak, yükselmek.
TEKERRU' Paça yemek.
TEKERRÜC Fâsid olmak, bozulmak. * Kirlenmek. Paslanmak.
TEKERRÜH (Kerh. den) İğrenme, kerih görme.
TEKERRÜM Saygı görmek. Keremli olmak.
TEKERRÜR Tekrarlanmak. (Bak: Tekrârat)
TEKERRÜRÂT (Tekerrür. C.) Tekerrürler, tekrarlanmalar.
TEKERRÜŞ Buruşma.
TEKESSÜB Kazanmak.
TEKESSÜL Durmak. * Üşenmek. Gevşek davranmak.
TEKESSÜR Çoğalmak. Kesretli olmak. Adet miktarına adet ilâve olmak.
TEKESSÜR Kırılmak.
TEKEŞŞÜF Açılmak, görünmek, sıyrılmak, meydana çıkmak. * Rüsvay olmak. Sırları açığa çıkmak.
TEKETTÜL Bir yürüme çeşiti.
TEKEVVÜK Baş yarmak. * Basmak.
TEKEVVÜN (C.: Tekevvünât) Vücuda gelmek. Meydana geliş. * şekillenmek. * Var olmak.
TEKEVVÜNÎ Tekevvüne ait. Oluşla, hâdisatla alâkalı.
TEKEVVÜR Damlamak.
TEKEYMÜS Yemeklerin midede ezilmesi.
TEKEYYÜF Bir keyfiyet kabul etmek. Eksiltmek veya noksan etmek. Keyfiyetlenmek. * Keyiflenmek.
TEKEYYÜS (Kiyâset. den) Kiyâsetli ve zeki görünme. * Zariflik gösterme.
TEKFİL Kefil etme. Kefil edilme. Kefil gösterme. * Boynuna aldırmak.
TEKFİN Kefenlenmek veya kefenlemek.
TEKFİR Birisine "kâfir" deme, kâfirliğine hükmetme. * Ortadan kaldırma, yok etme. * Setretme, örtme. * Keffaret verme. * Elini göğsüne koyup tevazu yapma.
TEKFİR-İ YEMİN Yeminin keffaretini vermek. Yemin bozan bir kimsenin ceza olarak ödediği para, tuttuğu oruç. (Bak: Keffaret)
TEKFİR-İ ZÜNUB Günahları örtme, affetme.
TEKFUR Tar: Bizans İmparatorluğunun valilik derecesindeki idarî hizmetlerinde bulunan kimseler.
Dostları ilə paylaş: |