Sağlam adımlarla ilerliyoruz


En iyi fabrikalar Ford Otosan’ın



Yüklə 203,51 Kb.
səhifə3/4
tarix23.01.2018
ölçüsü203,51 Kb.
#40511
1   2   3   4

En iyi fabrikalar Ford Otosan’ın
Ford Üretim Sistemi değerlendirmeleri sonucunda Ford Otosan fabrikaları “en iyi” seçildiler; Kocaeli Fabrikası “En İyi Araç Üretim Tesisi”, Eskişehir İnönü Fabrikası da “En İyi Motor Üretim Merkezi” oldu

Ford’un üretim merkezleri arasında arka arkaya beş yıldır en yüksek notu biz alıyoruz. Tüm başlıklardan tam not aldık.” Bu sözler Ford Otosan Kocaeli Fabrikası Müdürü Nuri Otay’a ait. “Ford artık bizi ölçemiyor. Çünkü 10 tam puan aldık. Ford, bizim gibi fabrikaları ölçmek için yeni bir sistem üstünde çalışıyor.” Nuri Otay’ı destekleyen bu sözler de Ford Otosan İnönü Fabrikası Müdürü Burak Gökçelik’in. Her iki müdürün de sözünü ettiği 10 puan nedir? Neler oluyor bu fabrikalarda?


Karne notları pekiyi

Ford Avrupa FÜS (Ford Üretim Sistemi) ofisinin 11 denetçisi tarafından gerçekleştirilen birer haftalık 2006 yılı FÜS değerlendirmesinde, her iki üretim üssü de üstün başarı elde ettiler. 2002 yılından bu yana bu başarıyı elde eden Ford Otosan Kocaeli Fabrikası, 2005 yılında 8.4 olan seviyesini bu yıl 9.8 seviyesine çıkararak beşinci yıl üst üste Ford'un dünyadaki en iyi araç üretim fabrikası olma başarısını gösterdi. Denetimler neticesinde İnönü Fabrikası da 2005 yılı sonunda 9.8 olan seviyesini 10 tam puana taşırken, Valencia fabrikası ile Ford dünyasındaki en iyi motor üretim merkezi haline geldi. Biz de FÜS’ün ne olduğunu merak ettik. Nuri Otay bize bu konuda şunları söyledi: “Dünyadaki tüm Ford fabrikalarında denetimler, “iş güvenliği”, “çevre”, “liderlik”, “çalışma grupları”, “istasyonda proses kontrol”, “Ford toplam üretken bakım”, “imalat mühendisliği”, “eşzamanlı malzeme akışı”, “endüstriyel malzeme” ve “kalite” olmak üzere, toplam 10 konu içinde yapılır ve 11 Ford oditörü tarafından gerçekleştirilir. Biz Kocaeli Fabrikası olarak dokuzundan tam skor elde ettik.”

Tüm başlıklardan tam puan alan İnönü Fabrikası Müdürü Burak Gökçelik “Ford’un motor üretim merkezleri arasında Valencia fabrikası ile birlikte bir numaraya oturduk” diyor. Bu arada önemli bir nokta daha var: Her iki fabrika da kalite konusunda 8 üzerinden 8 alarak bugüne kadar Ford fabrikaları içinde en yüksek seviyeye ulaştılar. Her iki fabrika yöneticisine bunun ne anlam taşıdığını sorduk. Transit ve Transit Connect araçlarının montajının yapıldığı Kocaeli Fabrikası Müdürü Nuri Otay “Bu, dünyada Ford’un üretikm merkezleri içinde kaliteden iş güvenliğine kadar en iyi üretim merkeziyiz demek. Ford’un üretim merkezlerini değerlendirdiği tek bir sistem var: Üretim yalın olmak zorunda ve o da tüm bu başlıkları taşıyan üretim biçimi olmak zorunda. FÜS’ü uygulayan en iyi fabrika da işte burası” diyor. Cargo kamyon montajı ile Transit araçların motor, şanzıman ve arka arks imalatının gerçekleştirildiği İnönü Fabrikası’nın Müdürü Burak Gökçelik ise bu soruya şöyle yanıt verdi: “Seviye 10, bizim göreceli olarak diğer Ford fabrikalarındaki yerimizi belirler. Mükemmel olduğumuzu kesinlikle söylemez çünkü iyileştirmenin sonu yoktur. Valencia ve bizim gibi fabrikaları ölçmek için yeni bir sistem üstünde çalışıyor artık Ford. O da global rakiplerle mukayeseye gitmek. Kamyonda 16 vites vardır. Bizim de hedefimiz 16. Ford artık bizi ölçemiyor biz kendimizi 16 olarak ölçeceğiz dedik ve bunun için sistem geliştireceğiz” diyor biraz da şakayla.
Başarıların sırrı

Nuri Otay bu kadar başarılı olmanın sırrının detaylarda yattığını belirterek şunları söylüyor: “Tüm bu konu başlıklarının içinde uzmanlar yetiştirdik. Bu uzmanlar da ekiplerini yetiştirdi. Bütün ekiplere destek ve motivasyon olması için ödüllendirmeler koyduk. Öneri sistemleri geliştirdik. Öneri getirenlere ödüller koyduk. İnsanlar da zaten bu sistemi uyguladıklarında daha başarılı sonuçlar elde ettiklerini gördüler. Yıl sonunda denetçiler tarafından bize bu not verildi. Ancak bu notu alırken uygulamalarınıza da bakıyorlar. Biz bu yıl iki araç projesi devreye aldık. Transit’in yeni modelini Nisan’da, Connect’in de yeni modelini Ağustos’ta devreye aldık. Ürettiğimiz her iki aracın da müşteri memnuniyeti, Ford’un bugüne kadar devreye aldığı araçların içinde en yüksek müşteri memnuniyetine sahip. Kocaeli Fabrikamızda yeni ürettiğimiz Transit araç 2007’de Avrupa’nın En İyi Ticari Aracı seçildi. Connect ise şu anda tüm Ford fabrikalarında üretilen modeller arasında müşteriye teslimde hatasızlık oranı en yüksek araç. Bu da Connect’in başarısı. Bizim karnemiz iyi de uygulamalarımız da iyi.” Burak Gökçelik başarılarının temelinde iki konu yattığını belirtiyor. “Bir tanesi liderlik. Baştaki liderler ya da lider kadro inanmıyorsa başarı olamaz. İkincisi de çalışanların motivasyonu. Çalışanlar inanacak ve yapacak. Ben size liderlik yapmaya hazırım ama sizin de düşünüp fikirlerinizi getirmeniz gerekli. Eğitim vereceksiniz, yetkilendireceksiniz ve liderlik yapacaksınız. Bunlar bizim artılarımız” diyor. Ayrıca her iki yönetici de diğer Ford fabrikalarından ekip ruhu, organizasyon ve takım yaratmak konusunda önde olduklarını belirtiyorlar. Bu da başarı için önemli bir etken.


İşin ruhu

yalın üretim

FÜS, yalın üretim sistemini benimsiyor. Yalın Üretim Sistemi, kısaca müşterilerin kalite, maliyet ve teslimat süresi beklentilerini tam olarak karşılayan, birlikte öğrenmeyi esas alan ve güvenlik kuralları içerisinde birlikte çalışan, yetenekli ve yetkilendirilmiş çalışanlar tarafından “sıfır hata ve sıfır israfla, en az envanter ve en düşük maliyetle” üretim yapmayı esas alıyor. Burak Gökçelik “Bu sistemi özetleyen altı madde var: GKTMMC diyoruz biz. Yani iş güvenliği, kalite, teslimat, maliyet, motivasyon ve çevre. Hedefler şelale gibi aşağıya doğru yayılır. Müdürler kendi şeflerine, şefler çalışma grubu liderlerine hedefleri yayar. Çalışma grubu liderleri de işçilerle birlikte çalışır. Benim de direkt olarak çalışma grubu liderleriyle toplantılarım olur. Odamdaki tabloda hedefler ve sonuçlar ne ise 1600 kişinin tamamı bunu görebilir” diyor.

İşçilerden bu sistemde sadece kol gücü değil beyin gücü de isteniyor. İşçilere “Düşünün, gözlemleyin, fikirlerinizi söyleyin, onların arasından daha iyisini birlikte bulalım” deniyor. Yani işçilerin sisteme katılması ve gördükleri iyileştirmeleri yapmaları olmazsa olmaz kural. İşte bu yüzden yalın üretim sistemini uygulayan her iki fabrikada da çalışma grupları oluşturulmuş. Her hafta yarım saat çalışma grupları bir araya geliyor ve GKTMMC’yi içeren konularda iyileştirme önerilerini, hedeflerini paylaşıyor ve hatta uygulamaya sokuyorlar. Yani “iş nasıl daha yalın ve eksiksiz yapılabilir”in arayışı sürüyor fabrikalarda. Bu durum elbette işçilerin de çok hoşuna gidiyor. İnönü Fabrikası’nda çalışma grubu liderlerinden Faruk Manavoğlu “Bu sistemde insanlar dinleniyor. Projelerde katkıda bulunmamız için hedef belirleniyor, yol gösteriyorlar ve bizi de işin içine katıyorlar” derken yine aynı fabrikadan Faruk Ata ise “İnsanlar yaptıkları işten dolayı takdir edilmek isterler. Bu şekilde iyileştirme yapmamıza olanak sağlanıyor ve hata payı da azalıyor” diyor. İşte her iki fabrikanın uyguladığı ve motivasyonu çok yükselten yalın üretimin sırrı katılımda yatıyor. Hal böyle olunca da başarı kaçınılmaz oluyor.

Yalın üretim çalışma grubu örnekleri
Çalışma grupları yalın üretim sisteminde GKTMMC’yi içeren konularda iyileştirme çalışmaları yapıyorlar. İşte Ford Otosan İnönü Fabrikası’ndaki grupların çalışmalarından örnekler.
Faruk Manavoğlu: Puma Motor Montajda Çalışma Grup Lideri

Endüstriyel malzeme ve çevresel atıkları azaltma konusunda bir iyileştirmeyle iki hedefimizi birden destekledik. Motorların temizliğinde kullanılan güderilerin maliyetlerinin çok fazla olduğunu gördük. Bunları yıkatarak acaba verimli hale getirebilir miyiz dedik. Bir firma çevresel atıklara arıtma tesisleriyle katkıda bulunarak bize başarılı bir çalışma yaptı. Artık güderileri yıkatıyoruz. On tane tabakanın yıkanması 10 milyon lira. Hem çevresel olarak atılmıyor hem de geriye dönüp kullanılabiliyor. Fabrikamıza yılda 16 bin euro’luk bir katkıda bulunduk. Atıklarımızda da 450 kg yerine 40 kg atıkla kazanç sağladık.



Nermin Tümer: Kamyon Montaj Trim Hattı Çalışma Grup Lideri

İç müşteri ve dış müşteri şikâyetlerimiz vardı. Kamyonlarımızda, çamurluk montajdan sonra çatlıyordu. Önce bu bölgelerde numune çalışmaları yapıldı. Yapılan çalışma sonucunda da çatlayan bölgelerdeki et kalınlıkları artırıldı. Numune üzerinde yapılan bu çalışmalar kalıp üstüne de aktarılarak standart hale getirildi. Montaj yaptıktan sonra da bu sorunun tamamen kalktığını gördük. Bu kalite problemimizin sıfıra inmesini sağladı. Hurda ve tamir işçiliğini sıfırlayarak hem maliyetimizi düşürdük hem de kalitemizi artırdık.



En büyük Ducato Türkiye yollarında
Fiat’ın 1.1 milyar euro’luk yatırımla ürettiği üçüncü nesil Ducato, Türkiye pazarına sunuldu. Tofaş CEO’su Ali Pandır, ticari araç pazarında hakim oyuncu olmayı hedeflediklerini söyledi

Fiat ürün gamının ticari araç segmentindeki temsilcisi ve Avrupa’da en çok tercih edilen modellerden Fiat Ducato tamamen yenilendi. Ducato’nun Türkiye yollarına merhaba demesi nedeniyle geçtiğimiz günlerde hem Rahmi M. Koç Müzesi’nde hem de Türker İnanoğlu Maslak Gösteri Merkezi’nde (TİM) aracın lansmanı yapıldı. İlk olarak ticari araçların en büyük hedef kitlesini oluşturan filo müşterilerine tanıtılan Yeni Ducato, önce çarpıcı reklam filmiyle nabızları yokladı ve hareketli müziği ve hızlı kurgusuyla filo müşterilerinden tam not aldı. Yeni Ducato’nun bayilere tanıtımı için TİM’de düzenlenen etkinlikte, Tofaş CEO’su Ali Pandır bayilerle ilk kez bir araya geldi. Koç Holding CEO’su Bülend Özaydınlı’nın da katıldığı etkinlikte Ali Pandır, “18 yıl aradan sonra yeniden Koç Topluluğu şirketlerinden birinde görev almak ve Tofaş’ın yönetiminde olmak benim için gurur verici” diyerek sözlerine başladı, ve özetle şunları söyledi: “26 yıldır aralıksız olarak otomotiv sektöründe olsam da açıkçası yeni görevim beni çok heyecanlandırıyor. Türkiye’nin en tecrübeli ve geniş satış teşkilatını oluşturan Tofaş kurumu ve Fiat markasının son zamanlarda yakaladığı ivmeyi daha da yukarı çekme konusunda iddialıyız. Türk otomotiv tarihine geçecek olan yatırımlarımız ve yepyeni modellerimiz yaratılan hızlanmayı devam ettirip hedeflerimize ulaşmamızı sağlayacaktır. Tofaş’ı sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en başarılı otomotiv şirketlerinden biri haline getirme konusunda 5 bin kişilik aileye duyduğum güven tam. Ürünleri yenileme ve üretilen yeni ürünleri hızlı biçimde pazara sunma stratejimizin bir gereği olarak, Yeni Fiat Ducato’yu, Avrupa’daki lansmanından birkaç ay sonra Türkiye’de sunuyoruz. Yeni Ducato’yu sadık müşteri kitlemizle aramızdaki en köklü köprü olarak görüyoruz. Ticari araçlar artık rüştümüzü ispat ettiğimiz bir alan. Sektörün liderliğini elimize geçirmenin zamanı geldi. 2007’de bunun için var gücümüzle çalışacağız.”


Yeni Ducato
Yeni Ducato verimli, kullanımı kolay ve dayanıklı, ayrıca İtalyan tasarımıyla da son derece çarpıcı. Ticari araç sahiplerinin en çok üzerinde durduğu, daha az harcayarak daha çok yük taşıma görevini başarıyla yerine getiren Yeni Ducato, Fiat’ın yeni yüzünün ticari araç sınıfındaki en yeni temsilcisi. Ayrıca daha fazla hacim ve 4 tona kadar taşıma kapasitesi mevcut. Büyük ölçüleriyle kasa, sürüş ve yükleme-taşıma işlemlerinin kolaylıkla yapılmasına olanak veriyor. Yeni Ducato, sınıfının zirvesinde güvenlik donanımına sahip. Bu sınıfta çok az modelde bulunan ABS, EBD, sürücü hava yastığı gibi yeniliklerin yanı sıra “Maxi” modelinde çekiş kontrol sistemi (ASR) standart olarak sunuluyor.
Televizyonun naklen öyküsü
Beko fabrikasında bir televizyonun her şeyiyle üretimi 2.5 saat sürüyor. Bu öykü bir bakır levhayla başlıyor. Bu bakır levhanın izini sürerek Grundig Lenora 32” LCD televizyonun öyküsünü görüntüledik



  1. Grunding Lenora LCD’nin üretiminin ilk aşaması, Baskı Devre Atölyesi’nde hazırlanan televizyonun besleme kartının şasisi. Daha sonra şasiye, komponentlerin (çip, entegre kondansatör, direnç) dizilmesi için delikler açılıyor.

  2. Bu deliklere, otomatik dizgi dijital atölyesinde komponentlerin yapışması için önce şasiye lehim sürülüyor. Sonra birinci ve ikinci dizgi makinelerinde daha küçük çipler, üçüncüsünde entegre tipi malzemeler şasinin üstüne diziliyor.

  3. Bazı komponentler de elle dizildikten sonra televizyonun besleme kartı bitmiş oluyor. Daha sonra şasi, lehim potasına gönderiliyor.

  4. Potadan çıktıktan sonra kısa devre kontrolleri ve ayarları yapılıyor. Yükleme bölümünde ses, harici giriş, çözünürlüğü sağlayan programlar yükleniyor ve tüm bunların kontrolleri yapılıyor.

  5. Montaj atölyesinde ön çerçeve kontrolünden sonra panel vidalanıyor.

  6. 13 istasyondan oluşan montaj atölyesinde; kumanda alıcı gözü, tuş takımı, hoparlör ve şasi gibi malzemeler yerleştiriliyor.

  7. Yine montajda kablolar toparlanıyor, koruyucu metalle kapatılıyor, arka kapak ve ayak takılıyor. Televizyon artık ayara gidiyor.

  8. Montaj işleminden sonra, televizyonlara 220 volt verilerek çalıştırılıyorlar ve ısı bandında yaklaşık 20 dakika kadar çalışır vaziyette bırakılıyorlar. Görüntü ve yüksek gerilim kontrolünün ardından tüm hataları görmek için son bir kontrol daha yapılıyor.

  9. Sıfır piksel, vibrasyon kontrolü ve kozmetik kontrolün ardından LCD naylonlanıyor.

  10. Kullanım kılavuzu gibi kullanıcı için gerekli malzemeler eklendikten sonra televizyon kutulanıyor.



İzmir’den Erzurum’a Ülkem İçin
Koç Topluluğu’nun 80. yılında, başlatılan “Ülkem İçin” projesi kapsamında 81 ilde 223 sosyal sorumluluk çalışması hayata geçirildi. Dergimiz aracılığıyla bu çalışmaları sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz

Gönüllü katılım esasına dayanan “Ülkem İçin” projesi ile Koç Topluluğu çalışanları, bayileri ve şirketleri kurumsal sosyal sorumluluk bilincini dalga dalga tüm Türkiye’ye yayıyorlar. Bu duygu ülkemizin dört bir yanında paylaşılıyor ve kâh bir bilgisayar laboratuvarı kâh bir çeşme ya da kütüphane olarak çıkıyor karşımıza. Bu ayki sayfalarımızın konukları İzmir Eğitim Uygulama Okulu ve İş Eğitim Merkezi ile şimdilerde Güzel Sanatlar Lisesi olarak kullanılan Erzurum Kongresi’nin yapıldığı bina. Önce İzmir’e gidiyoruz. Arçelik bayii Galeri Caneri’nin sahibi Olcayto Caneri, mağazasına girdiğimizde, bizi büyük bir konukseverlikle karşılıyor.

Olcayto Caneri’den kendisinin koordinatörlüğünde ildeki Koç Topluluğu bayilerinin destekleriyle İzmir Eğitim Uygulama Okulu ve İş Eğitim Merkezi’ne mutfak işliği, televizyon odası yaptırılarak Atatürk büstü hediye edildiğini; İzmir İhsane Tuna Gravacıoğlu İlköğretim Okulu’na da kütüphane yaptırıldığını öğreniyoruz. Burada bir parantez açalım. İzmir’deki 93 Arçelik, 97 Beko, 14 Aygaz, 9 Opet ve 9 Birmot, toplam 222 Koç Topluluğu bayiinin katkılarıyla Uşak Fen Lisesi’ne teknoloji ve konferans salonu; Manisa Vicdan Karaosmanoğlu İlköğretim Okulu’nun dış cephe tadilatı, boya badana, doğrama işleri; Turgut Köyü/Marmaris Turgut İlköğretim Okulu’nun dış cephe boya-çatı onarımı, bahçe duvarları yapılmış; Marmaris Değirmenyanı İlköğretim Okulu’nun dış cephe boyası, kapı ve doğrama değişimi yapılmış. İşte bu 222 Koç Topluluğu bayiinin katılımıyla oluşturulan havuzdan sağlanan desteklerle İzmir’de de, Caneri’nin koordinatörlüğü ile parantezi açmadan önce sözünü ettiğimiz okullardaki çalışmalar yapılmış.

Olcayto Caneri bu projelerden bize heyecanla söz ettikten sonra, birlikte İzmir Eğitim Uygulama Okulu ve İş Eğitim Merkezi’nin yolunu tutuyoruz. Caneri’nin heyecanı işte bu okul ve bayilerin burada yaptıkları çalışmalardan kaynaklanıyor. Proje tamamlanmış olsa bile proje sahipleri bu okulla bağlarını kesmemişler; sık sık okula gidip çocuklarla bir arada oluyorlar. “Okula gittiğimizde nedenini siz de anlayacaksınız” diyor.

İzmir Eğitim Uygulama Okulu ve İş Eğitim Merkezi’nde çeşitli yaş gruplarında zihinsel engelli çocuklar eğitim görüyor. Elbette ki özel bir eğitim onlarınki. Örneğin Koç Topluluğu bayilerinin yaptırdığı ve mısır patlatma makinesinden fırına kadar tüm gereçlerini sağladıkları mutfak işliğinde su kaynatmasını, mısır patlatmasını ya da çay demlemesini öğreniyorlar. Biz de işlikte onlarla birlikte oluyoruz ve öğretmenin direktifleri doğrultusunda Onur bize mısır patlatıyor. Söz Olcayto Caneri’de: “Buraya her geldiğimde, iyi bir iş yaptığımıza tekrar tekrar inanıyorum. Zihinsel engellilere imkânı olan herkesin yardım etmesi gerekli. Her birimiz daha ne yapabiliyorsak yapacağız.” Koç Topluluğu’nun başlattığı “Ülkem İçin” projesine çok müteşekkir olduğunu vurgulayan Caneri “Çünkü böyle bir proje olmasaydı bu dünya ile tanışmayacaktık. 15 kilometre uzağımızda duruyor olacaktı ve farkında olmayacaktık. Biz artık bu işe konsantre olacağız, problemlere el atacağız ve de takipçisi olacağız” diyor.

Arçelik Mutfak ve yine Arçelik markalı ürünlerle donanmış mutfaktan çıkıyoruz ve bayilerin yaptırdığı televizyon odasına gidiyoruz. Çocuklar “Sarı Zeybek” belgeselini seyrediyor. Biri hemen Olcayto Caneri’nin yanına geliyor, sarılıyor. Hepsi bizim bilmediğimiz dünyalarında çok mutlu. Olcayto Caneri de böyle bir projede koordinatörlük yaptığı için çok mutlu. Okuldan çıkarken okulun müdürü Hikmet Dereli bizi durduruyor ve “Engelli bireylerimizin topluma kazandırılması için yaptığımız çalışmalara verdikleri maddi ve manevi destek için, ilgili kişi ve kurumlara çok teşekkürler” diyor.


Erzurum’da tarihi kongre binası boyandı

Bilindiği gibi Erzurum Kongresi 23 Temmuz 1919’da tek katlı bir ilkokul binasında toplandı. 62 delegenin katıldığı kongre 14 gün devam etti ve 7 Ağustos 1919’da Kongre çalışmalarını tamamladı. Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlık ettiği Erzurum Kongresi, Türk tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Türk Kurtuluş Savaşı’nın ilk temellerinin atıldığı Erzurum Kongresi memleketin bütününü ilgilendiren tarihi kararlarıyla, kendisinden sonra gelişecek tüm olayları büyük ölçüde etkilemişti. Sonuçları açısından son derece önemli olan Erzurum Kongresi için Mustafa Kemal Paşa, “Tarih bu kongremizi şüphesiz büyük ve ender bir eser olarak kaydedecektir” demiştir. İşte bu önemli olaya ev sahipliği yapan tarihi ilkokul binası şimdi Erzurum’da Güzel Sanatlar Lisesi olarak kullanılıyor. Binanın iyileştirilmesi çalışmaları ise Ford bayileri Muammer Cindilli-Hanifi Cindilli koordinasyonunda gerçekleşti. Binanın iyileştirilmesinin ilk aşamasında boyama çalışmaları bitirildi. Muammer Cindilli “Ülkem İçin” projesi kapsamında bu binayı seçmelerinin nedenini şöyle açıkladı: “Hem 23 Temmuz Kongresi’nin toplandığı yer hem de kent merkezindeki nadir tarihi binalardan biri olduğu için bu binayı seçtik.”




Leonardo sizi çağırıyor
Bir mimar, mühendis, ressam, anatomist, müzisyen, heykeltıraş ve mucit, kısacası gerçek bir dahi: Leonardo da Vinci. Rahmi M. Koç Müzesi bu dahinin makineleriyle tanıştırıyor bizleri. 31 Aralık’a dek sürecek olan bu sergiyi Cumhuriyet Bilim Teknik Yayın Yönetmeni Orhan Bursalı gezdi ve yazdı...

Rahmi Koç Müzesi’ne misafir gelen “Evrensel Deha” Leonardo, hepimizi kendisine çağırıyor. Leonardo’nun 500 yıl önce çizdiği, nasıl yapılacağına ve çalışacağına ilişkin notlar yazdığı 40 kadar “mekanik” cihaz çalışır duruma getirildi ve çıktığı dünya turunda İstanbul Haliç kıyılarında nefes almaya başladı.

O Haliç ki, Leonardo da Vinci, üzerinde iki tane köprü kurmayı hayal etmiş ve çizimlerini de Fatih’in oğlu II. Bayezit’a bir mektupla göndermişti.

Leonardo, her parmağında bir sanat ve aynı zamanda doğa bilimci bir dahi, ölümünden 500 yıl sonra İstanbul’la buluşuyor. Çizimlerini hayata geçirmek için yıllar boyu çalışan bir uzmanlar grubunun hazırladığı, dokunacağınız, çalıştıracağınız mekanik objelerden oluşan bir sergi ile üstelik...


Nasıl çalışıyor?

Leonardo, bize neyi çağrıştırır? Şüphesiz en başta, efsanevi gülüşüyle seyredenleri büyüleyen Mona Lisa’yı. O, tüm zamanların bir numaralı büyüleyici tablosunu. Başka? Çok yönlü bir sanatçıyı... Mimar, mühendis, heykeltıraş... Kendisi bu niteliklerine “müzisyenliği” de ekler. Ama dikkat, bütün bu sıfatlar eksiktir! Leonardo bağrında, kayalıkları ve oluşumlarını araştıran bir yerbilimciyi taşır. Keskin gözlemciliği ve büyük merakıyla, bir doğa bilimcisi vardır karşımızda. “Nasıl çalışıyor?” sorusunun peşinde koşup duran... Nasıl çalışıyor? Leonardo’nun bu sorusundan hiçbir şey kaçamamıştır neredeyse. İnsan bedeni üzerine çizimlerini incelediğinizde, kas, kemik ve yapılarını ve bunların nasıl çalıştığını inceleyen ve kavrayan bir anatomi ressamı durmaktadır.

Bu soru, bütün bilimlerin temel sorusudur. Evren, dünya, doğa, yapraklar, kayalar, insanlar... Bütün bunlar “nasıl çalışıyor?” Bütün Nobel bilim ödülleri, bu soruya bulunan en önemli yanıtlara verilir!

Leonardo, bu açıdan, mekanik biliminin de önde gelenlerindendir. “Nasıl çalışıyor?” sorusuna bulduğu yanıtları, bu defa, binlerce çizime dökmüş, çağının birkaç yüz yıl ilerisine koşarak, mekanik biliminin uygulamalı örneklerini vermiştir. Doğanın mekanizmalarını kavrayışı, bu defa yüzlerce makine ürününe ve makine düşüne dönüşmüş olarak karşımızda durmaktadır: Nasıl çalışmalı, nasıl uçmalı, nasıl döndürmeli, nasıl kaldırmalı, nasıl savaşmalı, nasıl yüzmeli, nasıl kesmeli, nasıl inceltmeli, nasıl kilitlemeli, gücü nasıl iletmeli, nasıl tahrik etmeli, nasıl dönüştürmeli, nasıl?...

Leonardo sergisi, bu olağanüstü insanın dışa vurumudur.

Ürettiklerini ve düşlediklerini hayata geçirecek bir ortam o zamanlar ne yazık ki yoktur. Yüzyıl, iki yüzyıl daha olmayacaktır...

Ne yazık ki, insanlık, Leonardo’nun keşiflerini, yeniden keşfetmek zorunda kalacaktır... bir bir... zamanı gelince! Leonardo, kendi toplumunda, çevresinde yalnızdır. Elleri, ayakları, bedeni, kendi düş gücüne ayak uyduramayan, düşünceleri kendi fiziksel varlığından bile hayli önde koşan bir beyin var karşımızda!

Sadece şapka çıkartıp “Merhaba Leonardo!” demek, sadece 500 yıl önceki düşlerine dokunmak için bile, Haliç kıyılarına gidiniz.


Sergiyi gezerken

Serginin tasarımcıları, büyük dahinin binlerce çizimi arasında 40 tane seçmiş ve bunları beş guruba ayırmışlar. İlk grup, mekaniğin çalışma ilkelerini, mekanizmalarını anlatan ürünlerden oluşuyor. Diğerlerini de, “Toprak, Su, Hava ve Ateş” konularına denk gelen makinelerden oluşturmuşlar.

Edinmenizi önereceğim sergi kitapçığındaki yazısında, sanat tarihçisi M. A. Rogan diyor ki: “Toprak grubunda tamamen insan gücüne dayanarak bir iş veya üretim yapan makineler yer alıyor. Su grubunda bulunan makineler, sudan enerji üretir ve insanların suyun içinde hareketini kolaylaştırır. Hava grubunda da Vinci’nin gökyüzünü fethetmek için muhteşem gayretiyle tasarladığı uçan makineleri yer alır. Ateş grubunda, Leonardo’nun tasarlamakla görevlendirildiği askeri araç ve silah örnekleri sergilenmektedir.”

Ana giriş dışında, bu gruplaşmalar birbiri ardına geliyor; izleyici bu cihaz gruplarını fark etmeyebilir, ama bu gözle ve bilgiyle sergiyi gezmek gerekir. Makinelerin büyük çoğunluğu interaktif, yani çalıştırılabilir nitelikte. Makinelerin hemen hepsi, özel hazırlanmış ahşap yapımı. Bir zengin düş gücü. 500 yıl öncesinden günümüze uzanan bir zaman tüneli. Bir robot insan. Bir yağ presi. Baskı makinesi. Bugünün tıpkısı gibi bir döner vinç. Ağır taş sütunları kaldırma makinesi. Günümüzde bile kullanılan bir metal haddeleme makinesi. Gidilen yolu ölçmek için yol (kilometre!) sayacı! Otomatik beslemeli hidrolik testere. Günümüzdeki vidaların Leonardo imzalı ataları, Arşimed Vida. Nem ölçer. Paraşüt! Yatay ve dikey bisiklet. Rüzgâr ölçer. Kanatlar! Planör. Ve savaş araçları, makineli tüfek, tank vb...

Size önerim: Sergiye gitmeden önce, İnternet’te kendi başınıza veya ailenizle bir Leonardo turu yapın. Resimlerini, heykellerini, fresklerini inceleyin. Leonardo “yüklenmiş” olarak sergiyi gezin!.. O zaman sergiyi düşüncelerinizde daha bir yerli yerine oturtacaksınız!..

Siz bu sergiyi gezedurun, ben yine İstanbul’a döneyim.


İstanbul ve Leonardo

Leonardo doğduktan bir yıl sonra Fatih İstanbul’u aldı. Tarihi anımsayalım: 1453. O zaman Bizans’ın bilim ve sanat insanlarından büyük çoğunluğu, İtalyanların çağırması üzerine İstanbul’dan göç etti. Bülent Atalay, “Matematik ve Mona Lisa” kitabında (Albatros Yayınları), bu bilginlerin İtalya’da, uygarlığın o muhteşem girişimini, Rönesans hareketini hızlandırdıklarını yazar.

Tarihin cilvesine bakın ki, bu defa Mustafa Kemal ve arkadaşları, bilim ve eleştirel akıl temelinde kurmaya giriştikleri Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş uygarlığa yakalaşabilmesi için, bu defa dışarıdan beyinleri ülkeye çağırırlar. Einstein dahil! 1933’te, 30 bilim insanının ülkemize geliş anlaşmasının imza töreninde, dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip şöyle diyecektir:

“Bugün emsalsiz bir işin yapıldığı çok önemli bir gündür. 500 yıl önce İstanbul fethedildiğinde Bizanslı bilim adamları İstanbul’u terk etmişlerdir. Buna mani olunamamıştı. Bunların çoğu İtalya’ya gitti. Bunun sonucunda da Rönesans İtalya’da doğdu. Bugün bunun tam tersi olarak Avrupa’dan bilim adamlarının İstanbul’a gelmelerinin anlaşmasını imzaladık.”

Düşünüyorum da, acaba Leonardo’nun isteği, Sultan II. Bayezit tarafından kabul edilmiş olsaydı, da Vinci, Topkapı Sarayı’nın bir mühendisi, bir ressamı, bir mimarı, bir doğa bilimcisi, bir mekanik aletler tasarımcısı ve üreticisi olarak İstanbul’da yaşasaydı... İstanbul bugün Avrupa’nın akın ettiği bir Rönesans başkenti olur muydu, olmaz mıydı?

Bugün bile onun yaptığı köprüler üzerinden geçecektik, sanat eserlerini görmek için milyonlar İstanbul’a gelecekti.

Ve belki de Mona Lisa!

O müthiş ifadeli, tüm zamanların en ünlü kadını!

Çünkü Leonardo, Mona Lisa tablosunu yaptıktan sonra 15 yıl hiç yanından ayırmamış, gittiği her yere götürmüştü. Son nefesini verdiği Fransa’ya da!.

Kral 1. François, Leonardo’ya kucak açmış ve ona bir şatoyu, yaşaması ve üretmesi için tahsis etmişti. Leonardo üç yıl sonra bu şatoda ölecek ve Mona Lisa da krala armağan veya miras olarak kalacaktı! Bugün milyonlarca insan Paris Louvre Müzesi’nde bu tabloyu görebilmek için uzun kuyruklar oluşturuyor!

Merhaba Leonardo da Vinci!


Yüklə 203,51 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin