ÖSYM’nin yaptığı bu sınava geldi. Evet, sınav iptal edilmiş. İptal edilmesinin herhâlde gerekçeleri var ki iptal edilmiş. Orada bana göre bir ihmal olduğu söz konusudur. Yani görevin, orada görev yapan arkadaşlar açısından gereği gibi yerine getirilmediği konusundaki Sayın Kart’ın tespitine ben de katılıyorum. Bunun üzerine gidilmelidir. Bırakın bir milletvekili, bir vatandaş olarak ben de bu gelişmelerden son derece rahatsız olduğumu ifade etmek isterim.
Ama şimdi biz neyi konuşuyoruz? Kamu hizmetine girme hakkını görüşüyoruz. Şu anda ben rahmetli Ecevit’i şükranla anıyorum çünkü 1999 yılında, hatta 1998’de kamuya personel alımında, Kamu Personeli Seçme Sınavını ilk defa ihdas eden odur. Daha sonraki hükûmetler döneminde, bizim hükûmetlerimiz döneminde…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hocam, daha eskiydi.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yok.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – İlk MSP-CHP koalisyonu döneminde memur sınavı açılmıştı yine Ecevit tarafından ama 1978’de.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Evet. Netice itibarıyla kurumsal olarak bunu ihdas eden odur. Daha sonraki hükûmetler, bizim Hükûmetimiz döneminde geliştirdik bunu. Hatta mesela Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (b) fıkrasına göre sözleşmeli nitelikte elemanlar alınırdı. Bunu herhangi bir kamu kuruluşu, herhangi bir bakanlık yüksekokul mezunu kişiyi gel, al, hemen devlet memuru yapardı. Benim görev yaptığım dönemde “Ya burada da bir kayırmacılık var. Sokaktan geçen bir adamı gelip 4/B personeli olarak alıyorsun. Bunu da KPSS’ye bağlayalım.” dedik. O yasal düzenlemeyi de Parlamentodan biz geçirdik. Burada da iltimas olmasın diye bütün bunları yaptık. Şu anda kamuya personel alımında ben bir adaletin gözetildiğini görüyorum. Atilla Bey, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılanması Hakkında Kanun, 5227 ama bu veto edildi.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tamam mı?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Evet.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki.
Sayın Öztürk, siz bir şey söylüyordunuz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Oktay Bey müsaade ederse kısa bir açıklama yapayım bu ÖSYM’nin avukatlıktan hâkim alımına dair yaptığı sınav konusunda.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki, tamam.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben bizzat konuyu takip ettim. Atilla Bey’in açıklamasından birkaç gün önce konuyla bilgilere sahiptim. Onunla ilgili önce Bakan Bey ile sonra ÖSYM Başkanıyla görüştük, birtakım çalışmalar yapıldı. Sayın Başbakanın da talimatıyla, takibiyle konu bu şekilde çözüldü. Ama şunu söyleyeyim: “ÖSYM daha önceden sütten çıkmış ak kaşıktı da şimdi Ali Demir döneminde bozuldu.” dersek yanılırız. Tabii kamuoyuna açık bir kurum değildi pek fazla. ÖSYM’nin daha önce de birçok sınavla ilgili, geriye doğru gittiğimizde belki yirmi sene, belki daha fazla problemleri var.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Daha fazla… Ben sahte sınavla gitmiştim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bunlarla ilgili şeylerde geriye dönük bir çalışma da yapıldı ÖSYM’de. Bununla ilgili bilgiler de var bizde.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bu farklı bir şey.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şunu da söyleyeyim. Bu konuyla ilgili ÖSYM’de neden kaynaklandığına dair de bir soruşturma yapılıyor. Yani ÖSYM Başkanı, doğrusu oradaki açıklamaları da var. Bir şüphemi de belirteyim burada. Sınavın iptalini, herkes açısından iptalini gerektirecek bir somut delil de yok aslında bütün bunlara baktığımızda. Hemen hâkim önüne gittiğinde, mahkemeye gittiğinde bu iptal kararının, iptal edilme ihtimalinin de bulunduğu da belirteyim. Yani oradaki açıklamalar…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Zincirleme adaletsizlik doğuruyor ya o sıralama bakımından.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yok, teorik olarak doğru o mülahazalar. Evet, bu tür şeyler, şüpheler var. Belki çok ciddi şüpheler ama mahkeme önüne gidildiğinde bu risk alınarak da bu sınavın iptali sağlandı. Bununla ilgili bir soruşturma da yürütülüyor. ÖSYM Başkanının dediği: “Bu sorular ayrı ayrı geliyor, soruların tamamını bilen çok sınırlı sayıda insan var ve bu insanlar da sürekli, sınav bitene kadar kontrol altında ama bununla ilgili soruşturma yapılacak. Kamuoyuna da bilgi verilir.”
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Buyurun Sayın Öztürk.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tabii dolaylı olarak kamu haklarını, vesaireyi görüştüğümüz için konu gündeme geliyor. Şimdi, BDP bugüne kadar iktidar olmadı, Allah olmayı da nasip etmesin. Sırrı Bey’in hoşgörüsüne sığınarak. (Gülüşmeler)
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bir dakika, Sırrı Bey gitme. Ancak Sırrı Bey dedi ki: “Biz siyasi haklarımızı MHP’ye teslim ederiz, falan yere teslim etmeyiz.”
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Şimdi, iktidar gücünü yönetenler açısından baktığımız vakit -biz de kısmen buna ortak olmuş vaziyetteyiz- aslında hiçbirimizin birbirimizden farklı bir tarafı yok, bunu kabul etmek lazım. Yani şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Adalet Bakanı Moğultay suçlandıklarında “Ne diyorsunuz kardeşim, MHP’lileri mi işe alaydım?” dediği vakit zaten facia hangi boyutlarda, orada ortaya çıkmıştı. Bunu söylerken bir suçlama olarak söylemiyorum çünkü bizim de farklı bir tarafımız yok yani, biz de aynı şeyi yapıyoruz. Biz de Moğultay gibi ifade etmeden yapıyoruz diyelim.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – İşi nereye getirdiniz ya!
ATİLLA KART (Konya) – Yok, yok, tabii konuşsun arkadaşımız.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Pardon efendim?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “Nereye geldi, bak.” diyor.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Ya işi nereye getirdiniz kardeşim!
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Şimdi, şunu söylüyorum.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hayır, hayır, gerçeği.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani biz işe alınmada adaletten, vesairede falan bahsediyoruz, liyakatten bahsediyoruz. Hiçbirimiz liyakat üzeri hareket etmiyoruz, hepimiz sadakat üzeri hareket ediyoruz.
Şimdi, ben dahasını söyleyeyim bakın. Ben oğlumu dershaneye kayıt yaptıracağım, on üç yaşında, bana diyor ki: “Baba, bizim öğrenciler diyorlar ki ‘hangi dershaneyi giderseniz gidin falan dershanenin yayınlarını da takip edin.’ ” “Niye?” diyorum. “Orada çıkan sorular, orada çözdürdükleri sorular imtihanlarda çıkıyormuş.” diyor.
Şimdi, bunun aslı var, yok ama bakın, laçkalık öyle bir noktaya gelmiş ki aslında oluşan dedikodular insanlara bekli iftira olarak da değerlendirilebilir ama maalesef işin boyutları bu noktaya gelmiş. Şimdi, elbette ki minareyi çalan kılıfını hazırlar, yani burada bir usulsüzlük, yolsuzluk olmuşsa, onun kanunsuzluk addedilecek tarafları da hâlledilmiştir. Hâkim önüne gelindiği vakit de yani illa da hâkim şurayı da yakalasın da bizi suçlu göstersin demeyecekler ama bir şeyin şüyuu vukuundan daha beterdir. Yani alın teri döküyor, insanların dişinden tırnağından... 1 milyon 800 bin kişinin imtihana girdiği yerde 300 kişiyi seçiyorsunuz. Yani burada her oyunun tezgâhlanması mümkün. Yönetenlerin de mümkün mertebe adil olmasını istemek de bizim hakkımız. Biz daha önceleri bir kanun teklifi vermiştik. Dedik ki kamuya personel alınırken bir ölçü konulsun. Yani askeriyede -hatta örneği de kendim vermiştim- nasıl ki bir üsteğmen hemen albay olmak istediğinde bunun önü kapalı ise kamuda da böyle bir hiyerarşi olsun, bu kadar haki renk olmasın ama bir şube müdürü ne zaman daire başkanlığını talep edebileceğini bilsin. Bunun aksine bir de bir müeyyide olsun aksine davrananlar nezdinde. Yani biz şimdi sayılar üzerinde konuşuyoruz, şu kadar kadın olsun, şu kadar erkek olsun. Bundan daha önemlisi hakkın hukukun korunması olması gerekiyor, insanların emeklerinin heba edilmemesi gerekiyor. Yani bir düzen getirilecek ise, üzerinde konuşulacaksa bu noktada ortak bir değerlendirmeyi yapalım. Atilla Bey’in bir ifadesine katılıyorum, yani bundan sonrası için, hangimiz olursak olalım, herkes için geçerli olabilecek, en az hata yaptırabilecek bir sistemi, bir değerlendirmeyi yapabiliyor isek o zaman toplumsal huzuru da temin etmiş oluruz.
Şimdi, benim oğlum bir yerin imtihanına girdi. 1’e 4 çağıracaklar, 24 kişi alacaklar, 96 kişi çağırdılar. KPSS’ye göre sıraladılar. 24 kişi 92’de kaldı, benimki de 81 puan almış. Diyorum ki girdi çocuk ama puanlamada geride kaldı, inandıramıyorum kimseyi efendim. Öylesine bir şey var ki. Ama hadise benim gözümün önünde oldu. Yapılacak bir şey yok. Adaletli bir şekilde yapıtlar. Benimki 81 almış, o da 92 almış.
ATİLLA KART (Konya) – Sonucuna razı oluyorsun, adaletli yapıldığı takdirde.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tabii. Atilla Bey, en yakınlarımızı dahi inandıramıyoruz.
ATİLLA KART (Konya) – Sorun o zaten.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – En önemlisi bizi rahatlatıyor siyasiler olarak.
ATİLLA KART (Konya) – Tabii, tabii.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bir kişinin gönlünü kazanacağım diye binlerce kişiyi karşına alıyorsun, bu siyaseten doğru bir şey olabilir mi?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hepiniz sabahleyin büronuza gittiğiniz vakit kapınıza bir sürü insan geliyor. Diyorsunuz ki: “Ya kardeşim, orada bir imtihan yapılıyor.” “Olsun, gene bir şey vardır.” Bugüne kadarki yapılanma insanları böyle bir noktaya getirmiş.
Şimdi, biz, burada, kâğıt üzerinde bunları engelleyecek kararları alsak bile eğer insanımız bu anlayışa gelmemiş ise bir şekliyle efendim, sonucu işte mahkemelerde değerlendirilen hatalar yapılıyor. Bu konuyu sanki böyle bir komple düşünmek gerekiyor. Bu da iktidarların üzerine düşen bir görev. Şimdi, bazı yerlerde çok adil davranıyoruz. Orman işçilerini kurayla değerlendiriyoruz. Adamlar da “Ya ne güzel adaletli, işte kura çektik falan.” Ama başka yerde, özel yerlerde bu işi yapmıyoruz, bu adaleti sergilemediğimiz vakit oradaki adaletimize de şüpheyle bakıyorlar, yani topyekûn bir değerlendirmenin, liyakatin esas alınmasının gerektiği kanaatindeyim. Şimdilik sabrınızı bu kadar…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Estağfurullah.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Teşekkür ederim.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Özel yerler, hangi özel yer? Bizim iş yerimizse tabii.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Değil.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bu konuda sizinle tamamen hemfikirim.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bugünkü iktidar olarak almayın Sayın Bakanım.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yani belirli kamu hizmetlerine…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Atilla Bey’le de hemfikirim. Kamuda tüm vatandaşlar eşit şekilde değerlendirilmeli, kamuya alımda kesinlikle kayırmacılık, iltimas, adımını bul devrini kapatmalıyız.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Olmamalı ama çok zor.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bütün bu adımlar bunun için atılmıştır. Bu konuda hâlâ aksamalar varsa bunları da gidermeliyiz. Bu, en çok siyasi iktidarın işine yarar kardeşim.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tabii, tabii.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Ben bunu yaşayarak gördüm. Hâlâ geliyorlar. “Siz iktidarsınız, yaparsınız.” Ya kardeşim, ben kimi kime tercih edeceğim? Hangi vatandaşımı kime tercih edeceğim? Tercih ettiğim adamın diğerinden ne farkı var?
ATİLLA KART (Konya) – Tercihin ölçüsü adalettir, liyakattir.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Adalet olması lazım. Tamamen katılıyorum efendim. Şimdi anayasa yapıyoruz, bunları buralara yansıtmaya özen gösteriyoruz daha iyi bir şekilde.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Daha iyi olsun diye.
Buyurun Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Şimdi, cinsiyet ayrımcılığından nasıl buralara geldik anlamak mümkün değil ama buradan bir geçiş taksimiyle bağlayayım. İktidar olup olmamamız konusundaki sosyolojik temennilerle yürüyen bir disiplin değil malum. İyi ki de değil.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani buna cevap verirsen üzülürüm yani!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Yok canım, başka bir şeye bağlayacağım.
ATİLLA KART (Konya) – Bunu kayıtlara geçirdi.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Orada sohbet etmiyoruz ki. Sen beddua edeceksin, ben sessiz kalacağım.
Şimdi, buradaki dört siyasal partinin de seçildiği ve yönettiği belediyeler var mesela. Elimizde bu konudaki partilerin yaklaşımını sezebileceğimiz, süzebileceğimiz yerler buralar. Bu dört siyasal partinin belediyeleri içerisinde bir tek BDP’li belediyeler personelde cinsiyet eşitliğini neredeyse yüzde 90’ın üzerinde bir oranla hayata geçirmiş durumda.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bir de siz orada sadece kendi adamlarınız arasında seçim yapıyorsunuz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Farz edin ki öyledir.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Onu fiilen yapamazsınız.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Fiilen yapıyoruz.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Çünkü belediyenin personel ihtiyacı için ÖSYM’ye bildireceksiniz, o puanına göre gönderecek size, erkek de olur, kadın da olur.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Biliyorum. Açın, mesela 4/B personeli çalıştırıyorsunuz, taşeron işçi çalıştırıyorsunuz.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Taşeron olabilir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Mesela biriniz belediyelerdeki tüm personelin listelerini isteyin.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – İstesen de yapamazsın.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – BDP’li belediyeler için bu olmazsa olmaz bir şeydir.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sırrı Bey, istesen bile yapamazsın.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ağabey, yapıyorlar işte.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yani sadece taşeron için yapabilirsin, diğerleri için yapamazsın. İmkân yok çünkü.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ondan sonra, hatta daha ileri gideyim, büyükşehir belediyelerinde ya da kent belediyelerinde yönetici personel için bile bu oranı yakalıyorlar. Yani diyelim ki o istifa ediyor, öbürü yerine geliyor falan.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Kendi içerisinde olur.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Biz bunu gözetiyoruz. Fiiliyatta baktığınız zaman BDP’li belediyelerde cinsiyet eşitliği yüzde 90’ın üzerinde bir oranla realize ediliyor. Bu, biraz niyetin salihliği ve yönü konusunda fikir verebilecek bir şey de o yüzden söyledim.
Şimdi, cinsiyete dayalı ayrımcılığın en yoğun olduğu alan çalışma hayatı fakat burada zannedildiği gibi mevzuattan kaynaklanmıyor. Daha çok kültür, gelenek, inanç gibi ögelerden kaynaklanan bir ayrım var ya da bariyerler var. Fakat Danıştayın bu konuda verdiği kararların oranını hatırlatmak istiyorum. Sözleşmede yazmadığı için kamu hizmetine alınmadaki şey, AİHM kararlarında da çok fazla rastlayamazsınız ancak kararın detaylarında, yani bir cinsiyet eşitsizliği olarak kategorize edilmiyor ya da cinslere fırsat eşitsizliği gibi kategorize edilmediği için fakat tek tek kararlara baktığınızda genel bir başlık altında, “Haksızlık” başlığı altında cinsiyet eşitsizliğinin yattığını görüyoruz. Danıştayın kararları konusunda yapılmış bir çalışma var. Yakın bir zamana kadar, iki üç yıl öncesine kadar bu konuda hep kadınların aleyhine kararlar çıkarken iki üç yıldan beri Danıştay mutlak bir şekilde kadınları gözeten bir uygulamaya, yönelime dönmüş. Karar olarak değişen bir şey yok, mevzuat olarak değişen bir şey yok ama bizim burada yapacağımız yönlendirmeler ya da koyacağımız şeyler, işte kültür, inanç ve gelenek gibi diğer sebeplerle oluşmuş olan o kast sistemine önemli rötuşlar yaparız. Ne adına? Eşitlik adına. Bundan daha ötesini, bir imtiyazı içermediği için hiçbirimiz bunu savunmaktan imtina etmemeliyiz derim ben.
Ali Hoca’nın söylediği mantığın burada çok geçerli olmadığını düşünüyorum. Çünkü eğer “Hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım yapılamaz. Görevin gerektirdiği nitelikler saklı kalmak kaydıyla cinsiyetler arası eşitlik ilkesi uygulanır.” denseydi Ali Hoca’nın söylediği o tenakuz ya da birbirini yok etme çelişkisi haklı olabilirdi fakat genel bir kural koyarken…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani sadece kelimede mi sıkıntı? “Gözetilir” yerine “uygulanır”…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Olsaydı Ali Ağabey haklı olurdu. “Gözetilir” olunca bu bunu tekzip edecek bir şey değil. Bu yapılamaz diyor ama sen bunu yaparken kardeşim o fırsat eşitliğini, kadın-erkek cins eşitliğini gözet, bu aklında olsun. Yani Arapçası “unzurnâ”dır, “râinâ” değil. Yani nazardan gelir. “Gözet bizi.” Ayeti de vardır. “Unzurnâ”, bizi yönetenlere râinâ demeyin, unzurnâ deyin” der.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – “Unzurnâ.” “Nâ”dır ama.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ben de öyle diyorum.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yok, onu çekeceksin ama elif var önünde.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Yok, “zurna” olmadığını herkes biliyor onun! (Gülüşmeler)
Şimdi, İtalya Cumhuriyeti Anayasası’nın 51’inci maddesini okumak istiyorum. “Erkek ya da kadın her vatandaş kanunda gösterilen şartlara göre devlet memuriyetinde ve seçim işlerinde eşit olarak görev alabilir. Bu amaçla cumhuriyet, kadınlar ve erkekler arasında eşit fırsatı teşvik etmek için özel önlemler alır.” der. Şimdi, bu bir…
ATİLLA KART (Konya) – Çok önemli söylediğin.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – ”Kanun, cumhuriyet topraklarında ikamet etmeyen İtalyanlara memuriyet ve seçimle gelinen görevleri elde etmede vatandaşlarla aynı hakları verir.” diye devam ediyor. Bizim için burası önemli. Burada bir ihtiyaç var. Sahada da bir adaletsizlik var. Bu adaletsizliğin doğurduğu bir ihtiyaç var. Bir, biliyoruz ki bizim sorunu kökten çözme kabiliyetimiz ve imkânımız yok fakat bizim işaretlerimiz bu meselenin daha adil bir noktaya taşınmasında kesinlikle etkili oluyor. Bunu da biliyoruz. Kadının bu anlamda bu fırsat eşitliğini haiz olması, daha bir adım ileri giderek bu anlamda hayatın içinde olması, bu ülkedeki bir sürü abuklukların da önüne geçen bir şey. Bırakın kendi içinde doğuştan her fert gibi benim sahip olduğum haklara sahip olması icabını, gerekliliğini, böyle de bir devam eden etkileri var. Onun için, diyelim ki “Görevin gerektirdiği nitelikler saklı kalmak kaydıyla…” kafaları karıştırdı. Yapalım 3’üncü bir fıkra. Bizim buna işaret etmemiz lazım. Boynumuzun borcu ve veballi bir iş olur. Yani burada adaletsizliğe sadece komisyona bakarak bile karar veririz. 13 kişiyiz. Şu ara 13’ü de erkek. Eskiden 1 tane kadın vardı. Şu ara 13 tane erkek oturmuşuz, “Bunu yazmasak da olur”, rahatlıkla üfürüp geçiyoruz. Öyle değil yani. Muhterem, mübarek, muazzez annelerimizin, kızlarımızın, eşlerimizin, kadın arkadaşlarımızın hepsinin hatırı var bu konuda. Bence, belki Ali Hoca bize bu ihtiyacı dolduracak bir başka teknik ifade biçimi söyler ama bu bir ihtiyaç ve zaruret gibi duruyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki, bir dakika arkadaşlar, o zaman şöyle…
ATİLLA KART (Konya) – Başkanım, ben kısaca bir…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Pardon, bir saniye.
Şimdi, birinci fıkrada anlaşmıştık. İkinci fıkrada da anlaşmıştık.
Şimdi, bu konuşulanlar çok da iyi oldu ama kamu hizmetinin demokratik ve hukuksal biçimde yeniden yapılandırılmasının zorunluluğuna dikkat çektik. Biz de başka bir maddede getireceğiz onu ama bugün kamu hizmetindekilerin güvencesiz olması gerçekten en önemli sorunlardan biri. Beş ay yirmi dokuz gün, yok 4/B, 4/C, taşeron uygulaması, sözleşmeli uygulaması. Bunu muhakkak başka bir maddede getireceğiz ama şu maddede şimdi hiçbir ayırım yapılamaz diyerek kesecek miyiz yoksa özellikle başka bir alan değil, yani 4/B’ye nasıl çözüm bulacağız, bugünkü hükûmetlerin yaptığını nasıl değiştireceğiz veyahut da bugüne kadar yapılanları nasıl değiştireceğiz değil, cinsiyetler arası kadın erkek eşitliğini gözetecek bir düzenlemeyi koyacak mıyız, koyarsak nasıl koyacağız? Sadece bunun üstüne fokuslanalım ve bitirelim artık bu maddeyi. Çok doğru.
ATİLLA KART (Konya) – Ben bir iki tespitimi ifade etmek istiyorum izninizle. Şunları ifade etmezsem kendimi huzursuz hissedeceğim.
Burada sadece Ecevit diye isimlendirmenin de ben doğru olmadığı kanısındayım. Açık olmak gerekiyor. Bu 57’nci Hükûmetin getirdiği, kamu yönetiminde getirdiği en ciddi düzenlemelerden birisidir. Emeği geçen herkese ben teşekkür ediyorum burada. Maalesef içi boşaltılmıştır, uygulamalarla sonradan içi boşaltılmıştır hep olduğu gibi. Bu yanlışı hep yapıyoruz.
Bu son ÖSYM’nin iptal ettiği sınavda bir üzüntüm var şahsen. O sınavda biliyorum ki sınavı hakkıyla kazanan çocuklar var, 271 kişinin içinde en az yarısı sınavı hakkıyla kazandı ama adaletsizlik, hukuksuzluk o kadar büyük boyutlarda ki ne oluyor? O çocukların emekleri de arada kaybolup gidiyor. Bunun vebali bizim, yönetenlerin bunun vebali. O çocuklar ne emeklerle hazırlanıyorlar. Aynı şey ÖSYM sınavlarında. Ne oluyor yahu? Aileler on beş yıl, on sekiz yıl ne emeklerle o çocukları yetiştiriyorlar, ne fedakârlıklarla yetiştiriyorlar, birileri geliyor, o çocukların istikballerini ellerinden alıyor ve biz seyrediyoruz. Bu kadar önemli bir konu.
Bunun devamında Oktay Kardeşime cevap vermek istiyorum. Ya gelip Moğultay’ı dönüp dönüp ifade etmeye gerek yok Allah aşkına. Keşke olay Moğultay’ın o “münferit” dediğiniz olayından ibaret olsa, keşke. Moğultay’ın kongre ortamı içinde söylediği bir lafı getirip bir dönemi mahkûm etmek için kullanmayalım, gerek yok. Yani iktidarın bugünkü yanlışlarını hafifletmek anlamında, gerekçelendirmek anlamında bunları dile getirmeyi ben gerek görmüyorum. Burada ÖSYM, Ali Demir’den önce münferiden yanlışlar yaptı ama nedir? Ben 1970 ile 1971’de üniversite sınavlarına girdim. Hepimiz emsaliz aşağı yukarı. Biz şundan emin olurduk. O ÖSYM’de de elbette sistem olarak yanlışlar vardı ama hepimiz son üç, dört, beş yıla kadar şundan emin olurduk. Altan Günalp’i burada rahmetle anıyorum, onun emeklerini, onun o yarattığı o kurumsal yapıyı. Nedir? Hepimiz sınava girerdik, hiçbirimizde sınavın sonucuna yönelik olarak kuşku doğmazdı. Tamam, bu kadar yaptım, bu puanı aldım duygusu hâkim olurdu. Bunun rahatlığıyla, bunun getirdiği güvenle insanlar o sistem içinde bir şeyler yapmaya çalışırdı. Bunları bir hakkaniyeti ifade anlamında söylüyorum.
Bir diğer hususu, Sayın Başkanıma, Sayın Bakanıma cevaben ifade etmek isterim. Sözünü ettiğiniz kanun -bakın ne diyor “Amaç” maddesi- merkezî idareyle mahalli idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarını düzenleyen bir kanun. Kamu personel yapılanmasıyla ilgili bir kanun değil Değerli Başkanım. Yani 2004, sekiz yıl geçmiş. Allah aşkına, kamu personel yapılanmasıyla ilgili bir teklif getirdiniz de bir tasarı getirdiğiniz de engelleyen birileri mi oldu, elinizi kolunuzu bağlayan birileri mi oldu? Lütfen bunları artık birbirine karıştırmayalım. Sonra gerek yok, bunları, gerçekten, konuları, özünü dağıtmaya gerek yok. Köy Hizmetleri açısından o yerelleşmeyi yaptınız, ne güzel. Ne güzel, tamam. İhtiyaca göre, ihtiyacın gereğini yaptınız, hizmetin gereğini yaptınız. Peki, imara yönelik belediye hizmetlerini Türkiye çapında niye TOKİ’nin elinde topluyoruz, merkezileştiriyoruz, getiriyoruz İstanbul’un bütün yetkilerini, Boğaz’ın bütün yetkilerini Ankara’daki bir bürokratın, bir siyasetçinin eline teslim ediyoruz, tek adama teslim ediyoruz. Yetkileri neden merkezileştiriyoruz? Getiriyoruz, işte şimdi 29 ile çıkacak büyükşehir belediye yapılanması. Orada da geliyoruz, belediyeleri yok ediyoruz. O yetkileri, güya yerel yönetimleri, hizmet anlamında, yetki anlamında güçlendirecektik, merkezî yapıyı dağıtacaktık. Yetki anlamında, hizmet anlamında, söylüyorum. Şimdi ne yapıyoruz? Tek adamda topluyoruz. Bütün bunların hepsinin özü şudur: Demokrasiden uzaklaşmaktır. Anlamı budur.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Arkadaşlar, bir şey söyleyeyim mi: Burada herkesin söylediği çok doğru ama Türkiye’de…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ama kadınlarla ilgisi yok.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Evet.
Oktay Bey de söyledi, hepimiz de söyledik gerçi. Türkiye’de maalesef kamu hizmetine alınmada böyle bir beklenti ve böyle bir siyasallaşma var. Maalesef herkes de bekliyor. Şimdi, bence burada önemli olan, buna yönelik bir düzenleme koyabiliyor muyuz, koyamıyor muyuz. Koyamıyor isek şu anda bir anlamı yok. Siyasal söylüyoruz. Mecburen siz de diyeceksiniz ki “Hayır, böyle bir şey yapmadık, ilk defa oldu.” Oktay Bey diyecek ki “Bizim zamanımızda yapılmadı, o ilk defa bunun zamanında oldu.” Böyle gidecek ama buyurun, yani şuraya bir madde koyabiliyor muyuz?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Çok affedersiniz. Söze başlarken bir şey söyledim. Dedim ki: “Aslında birbirimizden farkımız yok.” Bunu söylerken ben, Sayın Kart’ın tabii ki CHP adı geçince hemen not alacağını hesaba kattım. Onu önlemek için, zamandan tasarruf etmek için “Birbirimizden farkımız yok.” diyerek söze başladım. Bu, Cumhuriyet Halk Partisini suçlamak anlamını taşımıyordu ama orada önemli bir şey vardı. Sayın Kart böyle bir şey yapsa hiç umurumda değil, siyasetçidir vesaire der geçeriz ama bir Adalet Bakanı, adaletin tevzisinde en üst noktada olan bir insan, bu sehven de ağzından çıkmış bir laf olsa zaten kayıtlara geçti, tarih onu hep bir sonraki kuşaklara aktarıyor. Milliyetçi Hareket Partisinden bir bakan da deseydi aynı çerçeve içerisinde değerlendirilecekti.
Dostları ilə paylaş: |