T B M M
Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : Anayasa Uzl. Giriş : Tarih : 07/09/2012 Grup : Sayfa :
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 10.59
-----o-----
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Anayasa Uzlaşma Komisyonunun çok değerli üyeleri, bugünkü oturuma 4 siyasi partinin de en az 1’er temsilcisi katıldığı için şimdi partilerin adına burada görev yapan arkadaşların adlarını okuyorum:
AK PARTİ’den Yavuz Atar burada. MHP’den Sayın Ali Akyıldız burada. Yine, AK PARTİ’den Mehmet Ali Zengin burada. CHP’den Mustafa Kemal Çiçek burada. MHP’den Mehmet Parsak burada. Yine, MHP’den Sayın Oğuz Turhan burada, MHP’den Sayın Kürşat Türker Ercan burada. BDP’den de Sayın Yusuf Uygar ile Sayın Neslihan Yıldırım burada. Dolayısıyla toplantıya başlayabiliyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, gündemimiz şöyleydi: Gündemimizde 5 tane madde vardı. Dün sonuna erdiremediğimiz din, vicdan ve inanç hürriyeti, sonra seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı, daha sonra siyasi parti hürriyeti, özgürlüğü, 4’üncü olarak kamu hizmetine girme hakkı ve 5’inci olarak da başvuru ve bilgi edinme hakkı. Normal olarak bu sırayı takip ederek gideceğiz görüşmeye ama bu konuda bir öneriniz varsa…
Buyurun efendim.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Şimdi, din, vicdan ve inanç hürriyetiyle ilgili dün Sayın Meclis Başkanımızın da riyasetinde yapmış olduğumuz toplantıda çalışmaya başlamıştık ancak üçüncü fıkraya geldiğimizde bazı öneriler olmuştu, orada kalmıştık. Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkını dün görüşmüştük. Siyasi parti hürriyetiyle ilgili sanıyorum dokuzuncu fıkra olacak, kapatmayla ilgili, yazım komisyonunda bir mutabakat sağlanamamıştı ama bazı ilkeler üzerinde bir mutabakat olmuştu.
Benim şimdiki önerim şudur: Bugün öğleden önce kamu hizmetine girme hakkı, başvuru ve bilgi edinme hakkını burada görüşelim. Sanıyorum üzerinde çokça tartışmayız. Öğleden sonraki bölümde de o yarım kalmış işlerimize devam ederiz. Yani ne mesafe alabilirsek o da bugünün kârı olur diye düşünüyorum.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Komisyon kabul ediyor mu, bütün üyeler?
ATİLLA KART (Konya) – Olabilir.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tamam efendim. O zaman bu öneriyi uyguluyoruz. Şu anda gündemde değişiklik yaptık. 4’üncü madde olan kamu hizmetine girme hakkından başlıyoruz tartışmaya.
Evet, dün de, daha önce de bunu görüşmüştük. Karşımızda ekrana geldi. Bu arada MHP’nin bir önerisi var: “Her Türk vatandaşı” yapalım diyor. BDP’nin bir önerisi var: “Kamu hizmetlerinden yararlanma hakkını ekleyelim” diyor. Onun dışında, bir öneri yok.
İkinci fıkra da gördüğüm kadarıyla yeşil, anlaşılmış, mutabakat sağlanmış.
Evet, birinci fıkrayla ilgili görüşler…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Başkanım, bu vatandaşlıkla ilgili konuyu biz daha sonra dönerek tekrar değerlendireceğiz. Milliyetçi Hareket Partisinin bu önerisi diğer maddelerde olduğu gibi bu konuda inşallah bir mutabakat sağlarsak zaten sorun kendiliğinden çözülecektir. Onu parantez içerisi olarak geçebiliriz, değil mi Oktay Bey? Daha önceki maddelerde de olmuştu.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Şimdi, bu madde kamu hizmetine girme hakkını düzenliyor, kamu hizmetlerinden yararlanmayı düzenlemiyor. O bakımdan, kamu hizmetinden yararlanmayla ilgili başka bir maddemiz var mı onu bilmiyorum incelememiz lazım, orada değerlendirebiliriz belki yani BDP’nin önerisinden bahsediyorum. O zaman başlığı şöyle yapmak lazım: “Kamu hizmetine girme hakkı” başlığını taşıdığına göre “kamu hizmetine girme hakkı ve kamu hizmetinden yararlanma hakkı” olsa başlığı…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet, başlık değiştirilirse…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Olur.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Evet, o şekilde olabilir diye düşünüyorum. Ne diyorsunuz Mustafa Hoca’m? Başlıkla uyumlu olması lazım tabii altının.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ama böyle bir şeye ihtiyaç yok. Başka metinlerde var mı, bir örnek gördünüz mü? Kamu hizmetinden yararlanma hakkı çünkü…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Ben de onu diyorum. Kamu hizmetlerinden yararlanmayla ilgili bir başka yerde düzenlememiz var mı arkadaşlar?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sırrı Bey?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – İhtiyaç var Mustafa Ağabey.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Kamu hizmetlerine girmeyi de herhâlde diğer vatandaşları kastediyorsunuz değil mi? Kamu hizmetlerinden kim yararlanacak? Vatandaş yararlanacak. Kamu hizmet sunacak, vatandaş da bu hizmetten yararlanmış olacak.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Vatandaş olmayanlar da yararlanabilir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Şimdi, burada biz ayrımcılık yasasında bunda zamanında bir mutabakat sağlamış olsaydık bu kamu hizmetlerinden yararlanma hakkı telaffuz edilmeyebilirdi. Fakat uygulamada ayrımcılığın önüne geçebilecek bir madde olarak düşünüldü ve konuldu bizim açımızdan buraya. Bölgesel farklılıklar, etnik farklılıklar, mezhep farklılıkları, kamu hizmetlerinden eşit olarak hizmet alma bahsinde sıkıntılar doğuruyor. Gidişat daha fazla sıkıntılar doğurabileceği yönünde de işaretler içeriyor. Onun için bunu bir üst madde olarak yazma ihtiyacı hissettik.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Affedersin Sayın Başkanım. Sırrı Süreyya Bey’in gündeme getirdiği bu konu -tekrar görüşmek üzere döneceğimiz- eşitlik maddesinde, ayrımcılık bölümünde zaten konuşulmuştu. Orada buna yer verilebilir. Yani prensip olarak “Vatandaşlar eşit olarak kamu hizmetlerinden yararlanma hakkından sahiptir” denerek bu sorun orada çözülebilir diye düşünüyorum. Buraya ayrıca koymaya gerek yok. Zaten siz de onu kastettiniz. Oraları daha henüz çözüme kavuşturmadık Sırrı Bey.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Kavuşturmayınca, hep böyle atlaya atlaya gidince biz de her vesileyle…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Efendim, oraya döneceğiz. O zaman altına not konur, denir ki: “BDP’nin kamu hizmetlerinden yararlanmayla ilgili bu önerisi daha sonra görüşeceğimiz, daha sonra görüşme için ayırdığımız maddede değerlendirilecektir.” denir, unutmayız onu. Gerçekten bu cümlenin bir yere konulmasında yarar var. Kamu hizmetlerinden vatandaşlar eşit olarak yararlanma hakkına sahip olmalılar tabii. Yani bunu koymasak bile bu zaten vardır ama bir yere koymakta ben de yarar görüyorum.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – O zaman şunda anlaştık: Bunu not olarak aşağıya koyuyoruz. Eşitlik maddesinde, ayrımcılık yasağında bunu içeren herhangi bir şey konmazsa tekrar ele alınacaktır diyoruz ve oradaki kırmızıyı kaldırıyoruz. Yararlanma eşitlik maddesinde ele alınacaktır diyoruz. Alınmadığı takdirde tekrar burada görüşülür.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yani bu öneriyle ilgili bir ihtilafımız yok, sadece yeri konusu.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sadece yeri konusu, evet.
O zaman ikinci fıkraya geçiyoruz.
İkinci fıkrada “Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım yapılamaz; görevin getirdiği nitelikler saklı kalmak kaydıyla cinsiyetler arası eşitlik ilkesi korunur.” denmişti. Onun çok zorlayıcı bir şey olduğunu öngörerek “gözetilir” ibaresi üzerinde anlaşıldı.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Değiştirildi ama buna rağmen tam olarak burada bulunması gerektiği konusunda mutabık olmadık. Burada eşitlikle ilgili madde müzakere edilirken orada bunu da kapsayacak genel bir pozitif ayrımcılık maddesini kabul ettiğimizde buna gerek kalmaz diye, bizim görüşümüz buydu.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yani hizmete alınmada bir cinsiyet ayrımı yapılmamalıdır anlamında prensip olarak, öyle mi?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hayır, değil, eşitlik ilkesi olmalı.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Pozitif ayrımcılık…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Evet, yani görevin gerektiği…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Aslında, nötr bir ayrımcılık çünkü imtiyaz talep edilmiyor, eşitlik talep ediliyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yani görevin gerektirdiği nitelikler eğer tersini zorunlu kılmıyorsa eşitlik ilkesi gözetilsin deniliyor. Peki, bu güzel bir şey.
Sayın Şentop… Yani görevin gerektirdiği nitelikler tersini zorunlu kılmıyorsa -bunu anlıyorum ben buradan- cinsiyetler arası eşitlik ilkesi gözetilir. Bu kadın-erkek eşitliği açısından doğru bir madde.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tabii, buna içerik olarak bir itirazımız yok da.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “Burada yazmayalım” mı diyorsunuz?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sorun olmasını doğru bulmuyorum. Yani pozitif ayrımcılık ve eşitlikle ilgili bir genel bir hüküm koyacaksak ayrıca bunu bazı maddelerde tekrar etmemiz, özel olarak da yazmamız yanlış olur diye düşünüyoruz. Gerek var mı, yok mu, ayrıca. Bir de tabii bazı yerlerde yazarsak bunu yazmadığımız yerlerle ilgili sorun doğacak sonra, eğer biz tadadi yöntemi benimsemişsek burada, sayma yöntemini. Orada niye saymadık? Orada gözetilmeyecek gibi bir anlam çıkar. Biz eğer genel bir hüküm koyduğumuzda bu, diğer bütün, hepsi özel uygulamalarla ilgili kapsayıcı nitelikte olur diye düşünüyoruz. Buraya koyuyoruz, başka yerlere koymayacağız. Her yere koyarsak o zaman genel maddeye gerek kalmayacak.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki, ben sadece şu anda yani CHP’nin filan temsilcisi olarak değil sadece öğrenmek için soruyorum. Bazı alanlarda, örneğin partilerde, örneğin belirli kuruluşlarda, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında, örneğin Türkiye Büyük Millet Meclisinde, örneğin kamu hizmetlerine alınmada kadınlarla erkekler arasındaki eşitliği ayrıca yazsak, yazılsa şu sonuca yol açmaz mı yani bunu yazmamız? Bu alanlarda özellikle eşitlik istiyoruz. Diğer alanlarda, sosyal alanlarda hemen olmayabilir, hemen gerçekleşmeyebilir ama biz özellikle siyasal yaşamda, işte bazı kuruluşlarda ve özellikle kamu hizmetine alınmada bir eşitlik ilkesinin zorunlu olmasını istiyoruz, anayasa koyucu olarak istiyoruz bunu. Bu demek değil ki -dolayısıyla dediğiniz doğru- “Her alanda eşitlik var mı?” dediğinde “Hayır, biz zorunlu olmasını istediğimiz alanlarda koyduk.” Örneğin, ne bileyim ben, maden işçisi alırken kadın-erkek eşitliğine bakmasın, bakmayabilir, işin temsiline göre, niteliğine göre ama kamu hizmetine alıyorsan görevin gerektirdiği nitelik dışında yap, partide yap, Mecliste yap, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunda yap barolar gibi desek, daha iyi değil mi? Bana göre de daha iyi olur gibi geliyor. O bakımdan bunu sordum.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Süheyl Hoca’m, bununla kastınız, işte kamuya 100 tane memur alınacaksa 50’si kadın, 50’si erkek olacak falan anlamına mı geliyor bu eşitlik?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Evet, eğer görevin gerektirdiği nitelikler tersini zorunlu kılmıyorsa.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – İşte, 100 tane hâkim, savcı alınacaksa, 50’si bayan olacak, 50’si erkek olacak filan anlamına mı…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Vallahi, böyle! Olamaz mı?
Buyurun.
ATİLLA KART (Konya) – Bunun uygulanma imkânı yok.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Arkadaşlar, ilçe teşkilatı 30 kişiden ibaret olur, 15’i kadın, 15’i erkek olacak filan… Bunun uygulanması zordur arkadaşlar. Bunlara girmeyelim.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Zor mudur?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Şimdi, bakın, Karabük’te Turkcell çağrı merkezi açtı, ben çok gayret etmiştim. Geçenlerde “hayırlı olsun”a gittim. Bir baktım yüzde 99’u bayan. Dedim ki: “Kardeşim, niye burada erkek yok?” Dediler ki: “Bu çağrı merkezinde diksiyonuyla, konuşmasıyla hanımlar daha başarılı oluyorlar. Biz de hanımları aldık, kızları aldık.” Ben de bir şey diyemedim. Yani demek öyle takdir etmişsiniz. Bu kendiliğinden de oluşabiliyor bazen. Mesela, bankalarda çalışanların önemli bir bölümü yani çoğunluk bana göre bayandır. Gittiğinizde bakın bir bankaya, bayan sayısı daha fazladır. Ama bu alınmış olan bir karar, bir yasa gereği değil, bu şartların zorladığı bir sonuçtur. O nedenle, buna bir zorlama getirmeyelim, kendiliğinden oluşabilir diye düşünüyorum ben.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani biraz gerekli bu eşitlik üzerinde durmamız ama çok fazla ısrar edince biraz popülist bir şeye…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Burada Ali Bey’in de bir söyleyeceği vardı, buyurun.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şimdi, efendim, Anayasa’da idare hukukunu en çok ilgilendiren düzenlemelerden bir tanesi budur. Onun için ben bir idare hukuku öğretim üyesi olarak bu konuda bu düzenlemenin bu şekliyle, mevcut Anayasa’mızda yer aldığı gibi yer almasının önemi üzerinde duruyordum. O oturuma da katılamadım ama sayın vekillerimle bu görüşümü paylaşmıştım. Doğrudur, aşağı yukarı aynı şekilde yer almış. Ancak, hem hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka bir ayrım yapılamaz deyip arkasından da görevin gerektirdiği niteliklerle hiç ilgisi olmayan başka bir öge, yani cinsiyet eşitliği gibi bir ögeyi eklemek bu teknik düzenlemeyi tamamen işlevsiz kılar. O zaman kadın-erkek kotası koymak gibi bir zorunluluk doğar her türlü göreve alınmada. Yani bu, bu maddenin ruhunu ortadan kaldırır, bu madde lüzumsuz hâle gelmiş olur.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Nasıl yapabiliriz Hocam?
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Bu genel eşitlikle ilgili bir sorundur. Yani buraya bu konmaz. Şimdi, bir sınava aldınız… O zaman sınava girişte kota koyacaksınız, yüzde 50 kadın, yüzde 50 erkek. Yani buna yol açar bu.
Onun için, başarılı olsun herkes, bilmem ne yapsın. Yani bu konu buraya uygun değil.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki, Hocam, bir şey soracağım: Eşitlik maddesine o zaman, işte, “Kadın-erkek eşit davranmak zorundadır devlet bütün işlemlerinde” filan dersek…
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – “Başka bir ayrım gözetilemez” dediğimiz zaman cinsiyet ayrımı da gözetilemez demektir zaten. Görevin gerektirdiği nitelik dışında… Sayın Bakanım onu çok güzel izah ettiler az önce. Bir çağrı merkezinde tabii ki bir bayanın olması görevin gerektirdiği bir nitelik olarak kabul edilebilir. Bu daha ziyade tabii özel yerlerle ilgili değil kamuyla ilgili bir düzenlemedir. Kamu da sadece görevin gerektirdiği nitelikleri arayacak. Bu daha ziyade şu ihtiyaçtan ortaya çıkıyor: Eleman alınacak, ilan veriliyor. Üniversitelerde falan da bunu görüyoruz. Efendim, işte, “Dahiliye tıp alanında şu alınacak, şu alanda da çalışması bulunma…” Hâlbuki hiç ilgisi yok o ödevin gerektirdiği niteliklerle veya hukukta herhangi bir alana öğretim üyesi alınacak. Almak istediğimizin doktora tezinin adını yazıyoruz, “Bu alanda doktora yapmış olmak.” diyoruz. Bunları önleyecek bir düzenlemedir bu ve çok önemli bir düzenlemedir.
Yani bence bu ikinci fıkranın birinci kısmı yeterlidir.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Buyurun.
ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben de ikinci fıkranın esas itibarıyla yeterli olduğu kanısındayım. Burada tabii sorun şu: Bunları bir polemik amacıyla söylemiyorum ama kayda geçmesi için anlatmam gerekiyor, ifade etmem gerekiyor ve bunun arayışını dile getirmem gerekiyor. Bunları yazıyoruz, yazdık ama Türkiye’de bugün temel sorun, en önemli sorun kamu personel yapılanmasında düğümleniyor. Türkiye’nin temel sorunlarının başında bu geliyor. Bu çerçevede Adalet ve Kalkınma Partisinin acil eylem programında kamu personel reformu yapılanması yönünde kamu hizmetine girmeyi kapsayacak şekilde bir vaadi vardı. Neydi o? Bir yıl içinde kamu personel reformunu hayata geçireceğiz. Bunları Sayın Başkanımla da, Sayın Bakanımla da 2003-2004’ten bu yana genel kurullarda konuşuyoruz, diğer ortamlarda konuşuyoruz, biz sorguluyoruz, siyasi iktidar cevap veriyor ama gereğini yapmıyor.
Şimdi, şunları ifade ettik: Siyasi iktidarlar gelir geçer, önemli olan adil, nitelikli, verimli bir kamu personel yapılanmasını sağlamak. Çünkü kalıcı olan o, kamu yönetiminde sürekliliği sağlayacak olan o, sürdürülebilirliliği sağlayacak olan o yapı, o mekanizma ne kadar önemli. Bunu hayata geçirecek bir siyasi iktidar, bunu her ortamda ifade etmişimdir, keşke Adalet ve Kalkınma Partisi bunu başarabilse Türkiye Cumhuriyeti’ne en büyük hizmetlerden birisini yapmış olacaktır. Samimi kanaatim bu. 15 Temmuz 2003’te bunları sorduk Sayın Başkanım, dediniz ki: “Çalışma devam ediyor -tutanaklara geçti bu- bir yıl sonra hayata geçecek.” 2005’te sordum, 2006’da sordum. En son 2006’daki cevabınız “Efendim, kamu personel reformu yapılanmasına yönelik çalışmamız devam ediyor, taslak çalışma son aşamaya geldi. Taslak Sayın Başbakanın önünde. Hatta iki üç konuda Sayın Başbakanın tereddütleri var. Sayın Başbakan bunları inceliyor, değerlendiriyor, 2006 yılı sonu, 2007 yılı başında muhtemelen bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getireceğiz.” Ne güzel! 2012’deyiz, ortada kamu personel reformu diye bir şey yok. Olmadığı gibi, bugüne kadar kamu personel yapılanması Türkiye’de, bir türlü, gerçekten, hizmete alımda… Her ne kadar Anayasa’da yazmış olsak da bunları hayata geçirme noktasında kabul etmek gerekir ki başarılı olamadık, Türkiye Cumhuriyeti yönetimleri anlamında söylüyorum.
Yine kabul etmek gerekir ki belli bir kurumsal yapı da doğdu, buna rağmen doğdu. Kazanım anlamında söylüyorum, olumlu anlamda söylüyorum.
Şimdi, siyasi iktidar geldiğimiz noktada genellikle bir siyasi tercihtir, sosyal tercihtir, bunun tartışması ayrı bir konu. Nedir? Kamuyu küçültme politikasını uyguluyor. Kamu hizmeti kavramının olabildiğince azaltan bir anlayış. Ben, biz katılmıyoruz bu görüşe ama bu bir tercihtir, siyasi tercihtir. Bu, ayrıca demokrasi içinde tartışılır, değerlendirilir, karar verilir. Ama bakıyorsunuz, bununla paralel olarak devlet küçülüyorsa, devletin faaliyetleri küçülüyorsa, efendim, kamunun faaliyetleri küçülüyorsa, kamu kaynaklarının verimli kullanılması adına, etkin kullanılması adına bunlar hep ifade ediliyor, o zaman kamu personel alımında da buna göre bir sayısal düzenlemenin olması gerekir. Ama neyi görüyoruz? Geldiğimiz noktada kamu personel sayısında olağanüstü bir artışın olduğunu görüyoruz. Bu Türkiye’nin yaşadığı çok ağır bir ikilemdir, bir sosyal trajedidir. Alıyoruz, alalım, haydi istihdam vesaire, tamam ama nasıl alalım? Kamu hizmetinin gerektirdiği niteliklere uygun alalım.
Maalesef bir ÖSYM denen felaketi yaşıyoruz, sosyal felaketi yaşıyoruz. Yani yanlış yapılmaz mı? Olur. Ama o zaman müdahale edelim. Ne yapıyoruz? Ali Demir’i niye görevden… Yahu olay Ali Demir’den ibaret olsa yüzlerce Ali Demir’i getiriyoruz, koyuyoruz, niye? Çünkü görevin gerektirdiği niteliklerle ilgisi olmayan bir yapıyı oluşturuyoruz arkadaşlar. Bunu nasıl önleyeceğiz? Bunu biraz tartışalım, bunu biraz mütalaa edelim. Yani düşünebiliyor musunuz? Yargıçlık sınavında sorular servis ediliyor. İnsaf yahu! Bunları dile getiriyoruz, Sayın Bakan diyor ki: “Beni ilgilendirmez. Ben laf mı, ben cevap mı yetiştireceğim?” Sayın ÖSYM Başkanı neticede iptal etmek zorunda kalıyor. O kadar bariz ki bulgular, o kadar net ki. Peki, sınavı iptal etmekle iş bitti mi? Bitmedi. O sınav ihlallerini yaratan yapı devam ediyor. Nedir o yapı? Yani orada sorular bir yere servis edildiyse, sorular servis ediliyorsa bu bireysel olarak yapılacak bir şey midir bu? Bu, mutlaka, kamu yetkisinin, kamu gücünün organize bir şekilde kötüye kullanılması suretiyle bir mekanizmanın olduğunu gösterir. Başka türlü izahı var mı? O zaman o mekanizmayı niye ortaya çıkarmıyoruz? O mekanizmayı ortaya çıkaralım, bunu sorgulayalım. Nedir o mekanizma? O mekanizma parti memuru yapılanmasıdır, o mekanizme görevin gerektirdiği nitelikleri bir tarafa bırakarak cemaati, tarikatı esas almaktır. O zaman ne oluyor? O zaman kamu hizmeti verimliliğini yok ediyoruz, en başta bunu yapıyoruz. O zaman ne oluyor? Belli bir noktadan sonra kurumlar işlevini kaybediyor arkadaşlar çünkü o kurumda, o kurumun teknik… Getir yahu, kendine yakın insanı getir, samimi söylüyorum ama o kurumun gerektirdiği nitelikleri taşısın arkadaşlar. O kurumun gerektirdiği nitelikleri taşımadığı içindir ki kurum işlevini kaybediyor. Bundan daha büyük bir tahribatı düşünemiyorum. Bir kurum kırk yılda, elli yılda, altmış yılda, yetmiş yılda oluşuyor. Biz birtakım hesaplar uğruna ne yapıyoruz? Bu tahribata yol açıyoruz.
Biz anayasa koyucu olarak bunun… Görevin gerektirdiği nitelikler… Peki, görevin gerektirdiği nitelikleri kurumsal olarak ihlal eden, ortadan kaldıran yürütmeye karşı, iktidara karşı ne yapacağız anayasa koyucu olarak? Sorun budur. Bunu tartışalım, bunu değerlendirelim. Bunu ilerleyen bölümlerde de, ilgili maddelerde de yeri geldiği zaman yine dile getireceğim.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Başkanım, izin verirseniz…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Buyurun.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Çünkü benim bakanlık yaptığım döneme ait de bazı beyanlarda bulundu.
Sayın Kart’a şunu hatırlatırım: Devlet Personelden de sorumlu olduğum Devlet Bakanlığı yaptığım dönemde kamunun yeniden yapılanmasını amaçlayan bir kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkmıştır. Ancak dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Sezer tarafından…
ATİLLA KART (Konya) – Hangi tasarı?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Kamunun yeniden yapılandırılmasıyla ilgili…
ATİLLA KART (Konya) – Bu isim altında… Bir tane değil, birçok şey var.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Tam ismini hatırlayamıyorum şu anda, bakarız. Kamunun yeniden yapılanmasını amaçlayan bir kanun tasarısı Parlamentodan…
ATİLLA KART (Konya) – Acaba gözden mi kaçırdım, bilelim yani. Ben hatırlamıyorum. Kamu yönetimi anlamında tasarıyı getirdiniz, kamu personel reformu anlamında getirmediniz.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Kart, kamunun yeniden yapılanması hakkındaki o kanun tasarımız eğer yasalaşmış olsaydı… Çünkü kamu personel rejimiyle çok yakından bağlantılı olan bir kanun tasarısıydı, Sayın Sezer iade etti. Ama biz daha sonra birtakım yasal düzenlemelerle münferit olarak bu alanda bazı yasal düzenlemeleri de gerçekleştirdik. Örneğin, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü lağvedilerek Köy Hizmetlerinin yapmakta olduğu hizmetler özel idarelere yani yerinden yönetim organlarına devredilmiştir. Şu anda sizler de çok yakinen biliyorsunuz ki artık köylere götürülecek hizmetler bakımından Ankara’da herhangi bir izin almaya, daha doğrusu Ankara’da “A” köyünün problemlerini çözecek bir yatırım programı yapmaya hiç ihtiyaç kalmamıştır, özel idarelere verilmiştir, köylere hizmet götürme birlikleri bu konuda yetkilendirilmiştir. Hatta, ödenekler de bizzat özel idare kanalıyla köylere hizmet götürme birliklerine gönderilmekte ve KÖYDES Projesi bağlamında kırsal kesimdeki köylerimizin sorunları, yol, su sorunları başta olmak üzere son birkaç yıl içinde daha süratle çözülmüştür. Bu bizim kamunun yeniden yapılandırılması açısından düşündüğümüz bir modeldi. O veto edilen tasarıda bu vardı ama daha sonra biz bunu müstakil olarak düzenledik. Sayın Kart’ın böyle bir konuyu gündeme getireceğini bilseydim bu konuyla ilgili daha ayrıntılı bir bilgi buraya getirerek sizleri malumat sahibi yapabilirdim. Ancak 657 sayılı Devlet Personel Kanunu hâlâ yürürlüktedir ancak yine de son birkaç yıl içerisinde bu kanunun değişik maddelerinde iyileşme bakımından birtakım değişiklikler de yapılmıştır benden sonraki bu görevi yürüten arkadaşlarımız açısından. Şu anda 2.600 civarında bildiğim kadarıyla kamuda görev yapan devlet memuru vardır, kamu görevlisi vardır. Tabii, nüfusumuz artmıştır. Şu anda 76 milyona kadar ulaştık. Tabii kamunun da ihtiyaçları bu nispette artmaktadır. Ancak kamuya personel alımı konusunda biz KPSS’nin dışında başka bir yolla, tabii istisnai memurluklar, özel kalem müdürlüklerini kastetmiyorum, onlar biliyorsunuz istisnai memur sayıldığı için sınavsız alınabiliyor ama bunun dışında tüm kamu görevlileri sınavla alınmaktadırlar. En çok Millî Eğitim Bakanlığına öğretmen alımı yapılmaktadır ve bunların da nasıl yapıldığı bellidir zaten, sınavla, bilgisayar ortamında yapılmaktadır.
Hatta bakın, size bir bilgi daha vereyim. Orman idaresi, özellikle orman varlığının çok olduğu yerlerde altı aylık süreyle yangın elemanı almaktadır. Diyelim ki işte 15 tane, altı ay süreyle çalışacak, falan ilde veya ilçede eleman alacak. Bunlar için Kamu Personel Seçme Sınavına girme koşulu yok. Nasıl alınır bu? Siyasi iktidar, bunları işte sen gel, sen gel, altı ay alınabilir ama biz bunu da doğru bulmadık. Müracaat edenleri noter huzurunda kura çekiyoruz kimse kimseye bir şey söyleyemesin diye. Bana da geliyor. Mesela Karabük’te oldu. Safranbolu’ya 15 tane yangın elemanı alınacak altı ay süreyle, beş ay yirmi dokuz gün çalışacak. İşte şu kadar başvuru olmuş, 15 kişi alınacak. Arkadaşlar kimi seçeceğiz? İstersek seçebilir, yani orman idaresi seçebilir ama “Hayır, kardeşim, noteri çağırın, noter kurası. 300 kişi başvurmuşsa bunların içerisinden 15 kişiyi seçin, onlar başlasınlar.” dedik. Yani kamuya personel alımı konusunda siyasi tavassut, işte iltimas, kayırmacılık olmasın diye biz iktidar olarak gerçekten büyük hassasiyet gösteriyoruz.
Dostları ilə paylaş: |