Tbmm tutanak Hizmetleri Başkanlığı



Yüklə 327,35 Kb.
səhifə2/7
tarix01.08.2018
ölçüsü327,35 Kb.
#64729
1   2   3   4   5   6   7

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Öyle bir şey demedi.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Yine aynı örneği vereceğim: Mesela Fransa’da bölgesel devlet olan Tahiti Cumhuriyeti’nin 2006 yılında seçilmiş bir… Daha doğrusu 2006 yılında Tahiti Cumhuriyeti’nin, mahallin, o bölgesel devletin milletvekili olan Birk Levy adındaki bir bayan kendi cumhuriyetinin kendi meclisinde kendi Tahiti diliyle konuşmak istiyor. Fransız Anayasası’na göre böyle bir hakkı olmadığı için Fransız Danıştayı hayır diyor, konuşamazsın. Bu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Eylül 2010 tarihli kararında diyor ki -yine biraz önce söylediğimiz o içtihada benzer bir biçimde, Siyasi ve Sosyal Haklar Komitesinin yaklaşımına benzer bir yaklaşımıyla- “Fransa’da tek halk vardır, Fransız’dır, tek dil vardır, Fransızcadır. Dolayısıyla sen kendi cumhuriyetinin yasama organında dahi Fransızca konuşmak zorundasın.” diyor. Birk Levy davasıdır, isteyene davanın veya kararın orijinalini de verebiliriz.

Dolayısıyla, bu yönüyle konuyu ele aldığımızda, siyasi açıdan da böyle bir yaygın uygulamanın olduğunu söylememiz çok da mümkün değil. Tabii, aksine örnekleri göstermek tabii ki mümkündür ama genel uygulama veya yüzde olarak ifade ettiğimizde kahir ekseriyetin bu yönde olduğu kanaatindeyim, şahsım adına söylüyorum.

Ha, olayın sosyolojik boyutunu değerlendirmek tabii ki her değerlendirmede bakışa göre farklılık arz edeceği için, değişik açılardan yapılan birçok araştırmaya göre birçok farklı sonuçlara varmak mümkündür. Yani o yönüyle de o anlamda çok subjektif değerlendirmelere müsait bir alan olduğu için orada da pek bir şey söylemek istemiyorum.

Teşekkür ediyorum.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok sağ olun Hocam, teşekkür ediyorum.

Sizin bir şeyiniz vardı herhâlde Özgür Hanım?

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Yok, hayır.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun Hocam.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, kayıtlara geçtiği için tarihî önemdeki bir toplantıyı yapıyoruz. Ben şuna inanıyorum: Yirmi yıl, otuz yıl sonra bu kayıtlara bakan insanlar çok şey öğreneceklerdir. Ülkemizin bugün yaşadığı durum hakkında, neleri tartıştığımız konusunda çok ciddi araştırmalara, romanlara, hatta filmlere konu olabilecek bir malzeme bırakıyoruz arkamızda.

Arkadaşlar belirtti, bu işin siyasal, hukuki, sosyolojik boyutları var.

Sayın Başkan, öncelikle, biraz derli toplu olsun diye not aldığım, daha sonra da hukuksal değerlendirmeler, dünyadaki karşılıkları nedir meselesini ele alacağım. Bu ülkede, Sayın Başkan, iddia ediyorum, biz buradayız daha çalışmaya devam edeceğiz. Türkiye’de Kürtler gibi sayısı milyonlarla ifade edilen, artık altını üstünü söylemeyeyim, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir halk bu problemi yaşamıyor. İddia ediyorum yani dünyanın diktatörlüklerinden demokratik ülkelere, arkadaşlar araştırsınlar, sipariş versinler, öğretim üyesi arkadaşlarımız araştırsınlar, Çin’den Rusya’ya kadar ve Orta Doğu’daki diktatörlüklere kadar, nüfus itibarıyla Kürtler kadar bir ülkede yoğun yaşayıp da kendi ana dillerinde bu problemi yaşayan, bu eğitimi yapamayan bir örnek gösteremezsiniz.

Dil hakkı önemli bir insan hakkı, Allah’ın insanoğluna bahşettiği bir hak. Dine inananlar açısından böyle. İnanmayanlar açısından da bizim pozitif hukukla evrensel hukuktaki hak ve özgürlüklere müracaat ederler, halkların şu hakları vardır, bu hakları vardır derler.

Temel bir insan hakkı olan kendi dilini kullanma hakkı, doğal olarak kendi dilini bilme ehliyetine bağlıdır. Lahey tavsiyelerinde belirtildiği gibi, kişilerin kültürel kimliklerini sürdürme hakları, ancak eğitim sürecinde kendi ana dilini tam olarak öğrenmeleri hâllerinde gerçekleşmiş sayılabilir.

Dilin sözel boyutu aile içinde aktarılabiliyor ama yazılı ve edebî boyutları ancak eğitim kurumlarında öğretilmek yoluyla bireylere intikal eder. Farklı dil topluluklarını barındıran bir devlette resmî dil, tek dilde zorunlu eğitim dilsel asimilasyondur. Bu aynı zamanda dilsel bir soykırımdır da.

Çağdaşlık adına dil bakımından standartlaşma, insanlık dışı bir yaklaşımdır. Tıpkı biyolojik çeşitlilikte olduğu gibi, dilsel çeşitlilik de korunması gereken doğal bir olgudur. Dil ve kültürler de birbirlerinden bağımsız parçalar değildir -kültürel hakkını kullan, dil hakkını kullanma gibi ayrımlar açısından bunu söylüyorum- çünkü biri diğeri olmadan var olamaz. Ana dilde eğitim olmadan eşit olunamaz, düşünce özgürlüğü olmaz, ifade özgürlüğü hayata geçemez.

Bilimsel araştırmalarda, öğrenmede en hızlı dönemin 0-6 yaş arasında ve insanoğlu zekâ gelişiminin yüzde 90’ının bu yaşlar arasında tamamlandığını söyleyebiliriz. Bengi Yıldız olarak ilkokul beşinci sınıfı bitirinceye kadar daha Türkçeyi tam olarak kullanamıyordum yani bir Türk gibi kullanamıyordum.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kürtçenin hangi sentaksını kullanıyorsunuz?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Kurmanci.

Dolayısıyla 6 yaş, insanoğlu zekasının yüzde 90’ının tekâmül ettiği bir yaş olmasına rağmen, biz eğitim-öğretimin ilk beş sınıfını bitirdiğimizde daha öğrenmemiz gereken ana dili tam olarak öğrenemediğimizi görüyoruz.

Ben, mesela… Ya dördüncü sınıftaydık, ya beşinci sınıftaydık. Çok da değerli bir öğretmenimizdi, Kürt’tü; yaz ayında tayini çıktı, köye geldi. Onun evini taşırken bir soru sordu, “evet” yerine “ebet” dedim, bir tokat yedim. Mesela onu hiç unutmam. Yani 4 ve 5’inci sınıftaki bir öğrenci “evet” kavramını daha öğrenememiş, “ebet” diyor. Hani Sevgi Hocam söyledi ya, şu anda genel olarak bölgeye baktığımızda üniversiteler arasındaki sınavlarda bölgemizdeki birçok ilin neredeyse son sıralarda yer aldığını… Son yıllarda birkaç il biraz o sonuncu sıradan kurtulmaya başladı. Yabancı bir dili öğrenmenin en önemli koşulu kişinin kendi ana dilini sağlıklı bir şekilde, derinlemesine öğrenmesine bağlıdır.

Değerli arkadaşlar, geçen toplantıda geçmişteki cumhuriyet tarihi boyunca çeşitli sıkıntılardan, asimilasyon projelerinden bahsettik. Onların tekrarı çok fazla bir anlam ifade etmez benim açımdan, sadece oraya atıfta bulunayım. Ama şunu belirtmek isterim, benim çokça eleştirdiğim, hatta milliyetçilik boyutunda Kürtleri ciddi şekilde asimile ettiğine inandığım, bazı zamanlarda öyle düşündüğüm, dünyanın çeşitli yerlerinde okullar açan, Kürdistan’da okullar açan bir cemaat önderinin geldiği nokta “Kürtlerin ana dilinde eğitim görmesi onların ana sütü gibi ak bir haklarıdır.” şeklinde bir değerlendirmedir. Afrika’dan Rusya’nın içlerine kadar, Amerika’ya kadar yüzlerce Türk okulunda Türkçeyi öğreten bir insanın geldiği nokta, insan hakları boyutu itibarıyla, kayda değer bir noktadır.

UNESCO, 1953 yılında yayımladığı bir raporunda bir çocuğun eğitimi için en iyi aracın kendi ana dili olduğunu açıkça tespit etmiş. Rıza Hocam Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne atıfta bulundu. Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve birçok sözleşmenin dili ilgilendiren boyutuna Türkiye Cumhuriyeti çekinceler koyuyor yani Kürtler anasının dilini öğrenmesin. Hazin bir şey, ben azınlıkların bu ülkede horlandıklarını, ezildiklerini söylerim, bunu açıkça söylerim ama Kürtler Türkiye’deki statüleri itibarıyla azınlıklara gıptayla bakar bir noktadadırlar yani Ermeni’nin, Yahudi’nin, Rum’un kullandığı hakları milyonlarca Kürt kullanamıyor. Neden? Müslüman olduğu için veyahut Türkiye’den ayrılmak istemediği için, Türklerle birlikte bir devlet kurmak istediği için. Kürtlerin geldiği nokta budur. Bu çok inciticidir arkadaşlar, gerçekten yani bunu bir topluma anlatamazsınız, bunu Kürtlere anlatamazsınız yani buradaki tartışmaları orada yapamazsınız çünkü çok daralır. Yani biz belirli bir süreçte belirli bir tartışma kültürüyle yıllardır beraber siyaset yapıyoruz dolayısıyla karşılıklı birbirimizi hazmetme kapasitemiz daha yüksek ama iddia ediyorum, AKP’lisinden, CHP’lisine, BDP’lisine, hatta MHP’lisine, gidin o bölgeye, ana dil meselesini tartışmaz kimse. İddia ediyorum yani bir araştırma yapılsın, gitsinler CHP’lisine, BDP’lisine, MHP’lisine, AKP’lisine “Ey Kürt, ana dilde eğitim hakkı istiyor musun, istemiyor musun? Bu doğal bir hak mıdır, değil midir?” meselesini sorsunlar, cevabını alalım. BDP’lilere değil yani hangi Kürt’e sorarsan bunun tartışmasını yapmaz, bunu bir bölücülük olarak algılamaz, bunu devletten bir kopuş olarak algılamaz, bunu ayrı bir devlet kurma olarak algılamaz, bunu cumhuriyetin kuruluş felsefesine aykırılık olarak görmez. Dolayısıyla gerçekten bu mesele, dil meselesi, ben buna canı yürekten inanıyorum, bu hak bizi birbirimize bağlayabilecek -eğer hani geleceğe ilişkin bir teminat isteniyorsa- en büyük teminat olabilecektir. Çünkü bana göre bu süreçte iletişimin bu kadar yoğun olduğu, her Kürt’ün akşam evinde İnternet’e, televizyona, şuraya buraya girdiği bir çağda ana dil meselesi ve benzeri hakların tanınmadığı bir ülkenin yurttaşı olmaktan memnun olmaz. Hani çevre ülkeleri söyleriz, şöyledir, böyledir, o ayrı bir tartışma konusu. Şimdi çevre ülkeleri söyleyeyim -Hasan Hoca diyor- Avrupa’da hani Fransa’ya atıfta bulundu, ben Fransa diye bir ülke… Dedim ki: Türkiye Cumhuriyeti her şeyiyle Fransa’ya atıfta bulunuyor ama Fransa Avrupa’da tek başına kaldı, üstüne üstlük son yıllarda kendi anayasasını değiştirdi, benim dün söylediğim öyle. Ben dün -kayıtlar şurada arkadaşlar, getirdim, biraz sonra bütün arkadaşlar baksın- İspanya’da bir etnik yapı yok dedim.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Şu Fransa’daki değişiklik ne Bengi, ona atıf yap.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Yani hani Korsikalılardan Bretonlara kadar belli dinsel haklara… İkincisi de, en önemlisi de merkezdeki yetkileri yerellere aktarma yani bunu bir bölücülük sebebi olarak saymadılar.

Benim dün söylediğim şuydu parantez içerisinde: İspanya diye bir etnik yapının olmadığını, onların dilinin Kastilce olduğunu, İspanya’nın bir coğrafyanın ismi olduğunu… “Hispanik” diye bir kavramdan geliyor, dün onu şey yaptım, onun şeyi de “tavşanların yaşadığı kıyı coğrafyası” anlamında yani bir coğrafyayı tanımlamak açısından “hispanik” kavramından geliyor, kökü de oymuş yani coğrafik bir kavram. Ben dedim ki böyle bir etnik yapı yok yani o coğrafik bir tanımlamadır tıpkı Amerika gibi. Onların dili, “İspanyolca” dediğimiz dil “Kastilyanca” dediğimiz bir dildir aslında. Fransa’ya ilişkin “Yalnız kaldı, Avrupa’da kelaynaklar gibi kaldı.” dedim. Ben şimdi söylüyorum, Avrupa’nın yukarısından, bu İngiltere, Norveç’e bakın, İsveç’e bakın. 6 bin Kürt İsveç’te ana dilinde eğitim görüyor şu anda, 6 bin Kürt. Göçmendir, oranın şeyi değil ama oraya çalışmaya gitmiş, sonra da ana dilinde eğitim görüyor.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ana dilde eğitim mi, öğreniyorlar mı?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Ya, diyor ki: “Ben ana dilimde eğitim görüyorum.”

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok, dersleri mi ondan alıyor?

ATİLLA KART (Konya) – Biraz açar mısınız, oradaki ana dil konusunu, oradaki ana dilin içeriğini.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yani kendi dilini öğrenmek mi, yoksa bütün dersleri, ihtisasları o dilden öğrenmek mi?

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ana dili öğrenmek.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ana dilini öğrenmeden gitmiyor herhâlde.

BENGİ YILDIZ (Batman) – İsveç örneğine ilişkin şey var bende, sonra arkadaşlara veririm.

Federal devletleri saymıyorum zaten yani onlar doğası gereği -Belçika, İsviçre vesaire- zaten öyleler. İspanya’yı belirttik, Portekiz hakeza. Yani dönüyoruz hani çok da komşularımız diye küçümsediğimiz ülkelere…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Biz hiçbir komşuyu küçümsemiyoruz ya.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Ben burası açısından söylemedim, hani yani geri kalmışlar, kimisi diktatörlükten geliyor, kimisi bilmem şuradan geliyor. Reel politik olarak da öyledir zaten.

Şimdi, Hocam belirtti, Azerbaycan Anayasası: Herkesin ana dilini kullanma hakkı vardır, herkesin istediği dilde eğitim ve öğrenim görme…

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Dilini öğrenme değil yani, o dilde eğitim ve öğrenim görme.

BENGİ YILDIZ (Batman) – …sanatsal faaliyetlerle uğraşma hakkı vardır. Hiç kimse ana dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz.

Bulgaristan Anayasası: Ana dili Bulgar dili olmayan vatandaşlar zorunlu Bulgarca öğreniminin yanı sıra kendi dillerini öğrenme ve kullanma haklarına sahiptir. Bulgaristan’da bir şey denir…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Öğrenme ve kullanma, evet.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Estonya: Azınlıklar için kurulmuş eğitim kurumları kendi eğitim dillerini seçerler.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Azınlıklar için.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Evet.

Filipinler Anayasası: Dili Filipino ve İngilizce’dir. Bölgesel diller bölgelerdeki yardımcı resmî dillerdir ve buralarda eğitime destek aracı olarak işlev görürler. İspanyolca ve Arapça, gönüllülük ve tercih esası üzerinden desteklenir.

Güney Afrika: Herkes resmî dilde ve eğitimin oldukça uygulanır olduğu eğitim kurumlarında, kendi seçecekleri dillerde eğitim alma hakkına sahiptirler. Yanılmıyorsam Güney Afrika’nın 11 adet resmî dili var.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – 11 mi, 13 mü?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Burada 11 yazmış.

Hırvatistan Anayasası: Hırvatistan Cumhuriyeti’nde tüm millet ve azınlıklar eşit haklara sahiptirler. Tüm millet ve azınlıkların millî kimliklerini ifade etmek, kendi dil ve alfabelerini kullanma özgürlükleri ve kültürel özerklikleri garanti altına alınmıştır.

Kazakistan: Herkes kendi yerel dil ve kültürlerini kullanma, dil, iletişim, eğitim, öğrenim ve sanatsal faaliyetlerini özgürce seçme haklarına sahiptir.

Kolombiya Anayasası: Etnik grupların dil ve lehçeleri de kendi bölgelerinde resmî olarak kullanılır.

Macaristan Anayasası: Macaristan Cumhuriyeti millî ve etnik azınlıkların korunmasını sağlar.

Romanya Anayasası: Millî azınlıklara mensup kişilerin ana dillerini öğrenme ve bu dilde öğrenim görme hakları, bunların uygulanma biçimleri kanunla düzenlenmek kaydıyla garanti altına alınmıştır.

Rusya Federasyonu: Herkes ana dilini kullanma, iletişim, eğitim, öğrenim ve yaratıcılık dilini serbestçe seçme hakkına sahiptir.

Slovakya Anayasası: Bir azınlık dilinde eğitim görebilme hakkı, bir azınlık dilini resmî yazışmalarda kullanma, millî azınlıkları ve etnik grupları ilgilendiren konularda karar alma süreçlerine katılabilme hakkı.

Slovenya: Herkes ulusuna ve tabi olduğu ulusal topluluğuna bağlılığını, kültürünü güçlendirmek ve ifade etmek ile dilini ve alfabesini kullanmak biçiminde özgürce ifade etme hakkına sahiptir. Slovenya’da esaslı yerli haklar olan İtalyanlar ve Macar ulusal topluluklarının özel hakları koruma altına alınmıştır.

Fas… Sayın Başkan, Afrika’ya geldik.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tarihi ne Hocam o Fas Anayasası’nın?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Fas, 2011 yılında kabul edilen ve yeni Fas Anayasası’nın 5’inci maddesine göre resmî dil Arapça, yanı sıra Fas’taki Berberi grupların konuştuğu dil olan Amazigh de aynı madde altında resmî dil olarak tanınmıştır.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Amazonların kökü de orasıymış.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Evet.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Oradan gitme, kopma var diyor.

SEVGİ ÖZGÜR GÖRAL – Amazigh…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – O Fas kökenli diyor bir Fransız Profesör.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Bolivya Anayasası’nın 5’inci maddesinde İspanyolca dâhil olmak kaydıyla 38 resmî dil tanımlıyor.

Değerli arkadaşlar bunlar böyle. Kürtler “Irak” dediğiniz devletin içerisinde bir federasyon ve ana dillerinde en azında 10-15… İşte, dün Süheyl Hoca bir atıfta bulundu, ben de dün okudum Sayın Çalışkan’ın yazısını. Böyle bir dünya gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Şimdi, burada tabii yine şeye girersek yani azınlık, efendime söyleyeyim, yok azınlık statüsü… Değerli arkadaşlar, Lozan bu cumhuriyetin kurucu bir sözleşmesidir. Lozan’dan günümüze kadar, 1924’ten bugüne kadar dünyadaki değişimleri, temel hak ve özgürlükleri, dil haklarını veyahut o zamanki olası korkuları ve sıkıntıları biz donmuş hâlde, o hâlde mi bırakacağız, yoksa dönüp kendi ülke gerçekliğimize göre o zaman belki kabulünde sıkıntı olabilecek durumları bugün 21’inci yüzyılda -aradan da doksan yıl geçmiş- dönüp hem uygar dünyaya, çağdaş dünyaya hem de kendi halk gerçekliğimize, kendi vatandaşımız olan insanlara biz bu hakkı verecek miyiz, vermeyecek miyiz meselesinden çok, aslında bize göre gasp edilmiş bir hakkın teslimi meselesini konuşuyoruz ve tartışıyoruz. Yoksa, vallahi Bengi Yıldız olarak söyleyeyim burada, ben hiç ne devletten ne bir başkasından -işte, benim olan- zaten benim olan bir şeyi bana ver şeyinde değilim fakat diyorum ki, barış içerisinde…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yani bir talep değil, bir iade.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Bir iade tabii, bir iade.

Bu ülke, inanıyorum barış içerisinde yaşayacaksa kendi vatandaşıyla tanışacak ve barışacak. Kendi vatandaşının haklarını teslim edecek. Yani seksen yıl önce medresede yaptığı eğitimi, çağdaşlık, 21’inci yüzyıl demokrasisi adına yapamayacak. Bunlar gerçekten ciddi sorunlardır ve şunu belirteyim isim vermeden: Şu ana kadarki bütün huzursuzlukların çekirdeği budur ve buna inanıyorum, bu problem, ana dil meselesi halledilmediği zaman, içinde 20 isyanı daha barındırır asgarisinden. 20 isyan de, 20 itiraz de yani ismini ne koyarsan koy -ben burada bir tartışma yaratmak için söylemiyorum- o potansiyeli barındırıyor yani. Ana dil meselesi, insan kendi yurttaşına, bu kadar sayıdaki yurttaşına bu yüzyılda ve bu gelişmişlikte, bu iletişim çağında vermediğin zaman içinde çok ciddi bir memnuniyetsizliği barındırır. Sen, bu ülke her ne kadar Anayasa’da yazsan da bölünmez, efendime söyleyeyim barışçı, toplumun huzuru, toplumun güvenliği, oraya ne yazarsan yaz, biz şimdiye kadar yaşadığımız sıkıntıları yaşamaya devam ederiz.

Keşke şunu becerebilseydik yani bu meseleyi siyasetten arındırarak, gerçekten dünyanın kabul ölçülerinde, bilimsel ölçülere ve bu halkın gerçekliğine göre konuşabilseydik. Yani bu doğal bir durumdur çünkü, yani siyaset dışı bir alandır. Yüzlerce devlet kurulmuş yıkılmış ama bu dil yaşamaya devam etmiş, yüzlerce kuşak gelmiş geçmiş ama bu dil var yani dolayısıyla siyaset dışı, devlet dışı, aslında doğal bir süreçtir. Bunu bu şekilde görmek lazım ama bunun karşısına şu kaygıyı, bu kaygıyı koyduğumuz andan itibaren şu anki durumun bir tekrarını yaşarız; bu da enerjimizi, gücümüzü alır.

Yani ben şunu söyleyerek bitireyim: Kendi vatandaşıyla barışmış bir Türkiye dünyada güçlü ve söz sahibi olan bir ülke olurdu, tıpkı Osmanlı gibi. Bunu başaramayan bir Türkiye de dünyanın en ufak ülkesine gidip, ne yazık ki, şunu tanıma, bunu tanıma… Bir zamanlar öyleydi yani biliyor musun? Bir zamanlar “Aman Kürt sorunundan bahsetmeyin.” diye dünyanın en ufak ülkesine bile gider, “Bu Kürt politikasında bir şey söylemeyin ha, sıkıntılıdır bizim açımızdan...” Ticari ilişkilerini bile bu şekilde değerlendiren bir yönetim anlayışını gördük gerçekten de, Kürtler üstü örtülü kalsın, ilişkilerimiz iyi bir seviyede sürsün…

Teşekkürler Sayın Başkan.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Atıf yaptığınız, doksan yıl önceki medrese Zehra Medresesi mi?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Saidi Nursi öneriyordu.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – O işte, o.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Saidi Nursi öneriyordu, diyordu ki: Doğuda 2-3 tane medrese kurulursa Kürt sorunu…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Abdülhamit’e verdiği rapor.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Dil yani Türkçe’nin yanında Kürtçe ve Arapça... 3’üne atıfta bulunuyordu.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tamam, ben aydınlansın diye şey yaptım.

BENGİ YILDIZ (Batman) – O medresenin ismini de Medresetü'z-Zehra koyuyordu.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet, tamam.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – İsveç’le ilgili sorulmuştu, ona cevap verebilir miyim? “İsveç’te Kürtçe bir dil olarak mı öğretiliyor yoksa o dilde eğitim mi yapılıyor?” diye, bir cümleyle söyleyeyim mi hemen?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun, buyurun Hocam.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Sorulduğu için diyorum çünkü.

Şimdi, şöyle: Bir Kürtçe dersi var, yani ana dili Kürtçe olan öğrenciler onu alıyor ama yanı sıra, İsveççe bilmeyen ya da kendisini İsveç diliyle iyi ifade edemediğini, ana dilinde daha iyi ifade ettiğini söyleyen yüzlerce öğrenci matematik, kimya, fizik, coğrafya gibi temel dersleri de kendi ana dillerinde alabiliyorlar. Bu, Kürt çocukları için de geçerli.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tamam, anladım.

PROF. DR. HASAN TUNÇ - Ben bir…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hasan Hocam, buyurun Hocam.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek adına söz istedim.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam buyurun, tabii, buyurun Hocam.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, Sayın Başkanım, biraz önceki açıklamalarım çerçevesinde, bir kere “resmî dil” kavramı ve bu kavram çerçevesinde devletin kendi egemenlik alanında bunu tercih hakkının var olduğunu söyledik, burada bir sorunumuz yok. Bir de dili öğrenmeyle dilde eğitim kavramı arasında bir, zannediyorum, kargaşa yaşıyoruz çünkü dilde eğitim farklı bir şeydir, dili öğrenme farklı bir şeydir. Benim yapmış olduğum açıklamalar dilde eğitimle alakalı açıklamalardır. Dili öğrenmenin herhangi bir yasağı olabileceğini hiçbir şekilde kabul etmem, böyle bir şeyi de söylemem söz konusu bile değildir.

Teşekkür ediyorum.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Anladım, tamam.

Buyurun Hocam.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, şimdi, tartışmalara girerek o kararda böyle, bu kararda böyle noktasına girersek genellik bozulur.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değil, tabii, tabii, sınırlamıyorum ben, genelini konuşuyoruz.

FARUK BAL (Konya) – O nedenle, şimdi, sanıyorum CHP’nin görüşünü Rıza Bey ifade etti. Başka, geneli üzerinde konuşacaksa konuşsun bu konuda, sırayla konuşalım ya da sizler konuşun.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun, buyurun Başkanım, tabii, tabii, buyurun. Zaten yarımda ara vereceğim Farukçuğum, on beş dakikada yetiştirirsin, yetiştiremezsen de devam edersin öğleden sonra.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, ben bir görüş ifade etmedim. Ortada…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Öyle mi? Olur, olur, Faruk Bey konuşsun, Faruk Bey’e verdik, tamam, tamam sorun yok.

FARUK BAL (Konya) – Yok, hayır, ben başından beri geneli üzerinde bir değerlendirme yapalım…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii, geneli üzerinde faydalı oldu bu, yani…

FARUK BAL (Konya) – …ondan sonra da artık ayrıntılara girelim. Şimdi, ayrıntıdan başlayınca toparlamamız zor olur diye düşünüyorum.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok.

Arkadaşlar, ben evvela bir akademik muhteva, karşıtlılık içerisinde, farklı görüşler… Çünkü doktrin bir dogma değil, mutlak doğru değil. Doktrinde de çoğulluk ve çoğulculuk esas. Zaten bilimde her şey de rölatiftir, bilimi geliştiren de rölativitedir zaten. Dondurdunuz mu şey eder, Marks’ın meşhur sözü: “Her katı buharlaşır.” Onun için, şimdi siyasi tartışmalara, partilerimize, Faruk Bey’in ifade ettiği, gibi geliyoruz.

Farukçuğum, buyurun Başkanım.

FARUK BAL (Konya) – Evet, peki, teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, belki Anayasa’nın en önemli ve en ciddi maddelerinden birisini müzakere ediyoruz. Temenni ederiz ki buradan olumlu, uzlaşmaya dayalı bir sonuç çıksın.

Cenab-ı Allah “İnsanlığı yaratırken kavim kavim yarattım.” demiştir. Onlara da anlaşasınız diye dil vermiştir.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hucurat Suresi, 32 herhâlde. 32 olmayabilir ama öyle…

FARUK BAL (Konya) – Dolayısıyla, farklı dilleri konuşan dünyada çok sayıda etnik yapıda gruplar, topluluklar vardır ve bu grupların, bu toplulukların tarih içerisindeki mücadelesi de insanlık tarihini ortaya koymuştur.

İnsanlık tarihine baktığımız zaman, en yoğun, en katı ve en acımasız savaşlar din, mezhep ve dil bağlamında farklılık arz eden çatışmalardan müteşekkildir. Özellikle Kara Avrupası bunun için çok güzel bir laboratuvardır. Bunlara, yüzyıl savaşlarına, mezhep savaşlarına, otuz yıl savaşlarına, gül savaşlarına, Osmanlı’nın Avrupa’ya gidişine, orada din, dil, ırk farkı gözetmeksizin herkese yaşayabileceği adaletli bir ortam yaratmasına, daha sonra Osmanlı İmparatorluğu çökerken ahalisinin ne derecede zulme uğradığına ilişkin örnekleri vermeyeceğim ama insanlık buradan bir noktaya gelmiştir. Bu noktaya gelişine de Kara Avrupası’nın felsefesi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ilim dünyasına sunduğu temel görüşler etkili olmuştur. 21’inci yüzyılda artık din, dil, ırk savaşlarını ortadan kaldırabilecek, Almanya, İtalya, Portekiz, İspanya gibi ülkelerde İkinci Dünya Savaşı’nı ortaya çıkaran sebepleri bir daha yaşanmamak üzere ortadan kaldırabilecek iki önemli kavrama ulaşılmıştır. Bu iki önemli kavramdan birisi hukuk devleti, diğeri de piyasa ekonomisidir. Hukuk devleti kavramı da uluslararası hukuk ve yerel hukuk ya da millî hukuk dediğimiz kavramlarla içi doldurulmuştur, genel kabuller görmüştür. Bu genel kabuller içerisinde şu parametreyi de iyi değerlendirmemiz lazım: Dünyada 200 civarında Birleşmiş Milletlere üye olan devlet statüsü vardır ama dünyada 4 bin civarında etnik, farklı kökenden insanlar vardır. Dolayısıyla, uluslararası hukuk oluşurken bir yandan etnik köken farklılığı olan ülkelerdeki demokratikleşmeyi değerlendirmiş, diğer yönden de Birleşmiş Milletler çerçevesi içerisinde üye olan ülkelerin hukuki statülerini ve reel durumlarını da korumuştur. Şimdi, bu bağlam içerisinde konuya girmek istiyorum.


Yüklə 327,35 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin