Wilbur Smith Onbirinci Yazıt



Yüklə 2,28 Mb.
səhifə40/47
tarix11.08.2018
ölçüsü2,28 Mb.
#69455
növüYazı
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   47

524
11. Yazıt

"Yaklaşık dokuz yüz kişi, ama adamların çoğu maden ocaklarında gördükleri muamele yüzünden hasta ve güçsüz. Savaşabilecek durumda en fazla üç yüz kişi vardır. Geri kalanı da kadın ve çocuk."

Taita, "Üç yüz mü?" diye bağırdı. "Aquer'in beş bin tane eğitilmiş savaşçısı var. Eğer Tinat'a yetişirse canına okur."

"Daha da kötüsü, Tinat'm atı da az. Çocukların bazıları çok küçük. Onlar ve hastalar yüzünden ağır ilerliyor."

Taita sert bir tavırla, "Gemileri ele geçirmek için hemen bir birlik yollaması lazım. O arada biz de Aquer'i oyalamahyız," dedi.

"Tinat, onu Kitangule Geçidi'nde durdurmayı umuyor. Elli adam orada bir orduyu tutabilir, en azından kadınlar ve hastalar gemilere yetişene kadar," dedi Meren.

"Unutma ki, Aquer'in öncüleri ülkeyi Sidudu kadar iyi tanıyor," diye hatırlattı Taita. "Geçitten geçmeden tersanelere ulaşmanın bir yolunu bili-yorlardır mutlaka. Onun bize gelmesini beklemek yerine, ummadığı bir anda biz onu vurmalıyız." Taita, ondan söz edince Meren, Sidudu'ya göz atmıştı. Taita içinden, Zavallı Meren, dedi, demek ünlü zampara da abayı yakmış. Kendi kendine güldü ama, "Eğer Aquer'i durduracaksak daha fazla adama ihtiyacımız olacak," dedi. "Ben burada kalıp onu bekleyeceğim. Meren, sen Fenn'i de yanına al ve hemen Tinat'ı bulun..."

Fenn, "Ben senden ayrılmam," diye bağırdı. "Seni kaybetmeye bu kadar yaklaşmışken bir daha asla bırakmam seni."

"Ben haberci değilim Büyücü. Bana haberciymişim gibi davranma. Fenn gibi ben de seninle kalacağım. Hilto'yu gönder," dedi Meren de.

Taita geri çekildiğini gösterir bir hareket yaptı. "Kimseye tartışmadan emir veremeyecek miyim ben?"

Fenn, "Muhtemelen hayır," dedi ciddi bir tavırla. "Ama Hilto'yla kibarca konuşmayı deneyebilirsin."

525
Wilbur Smith

Taita teslim oldu ve Hilto'yu çağırdı. "Atının gidebildiği kadar hızla gidip Albay Tinat Ankut'u bul ve seni benim gönderdiğimi söyle. Aqu-er'in, onun niyetini bildiğini ve peşine düştüğünü anlat. Jarrililer onlan yakalamadan önce Tinat'ın bir öncü birlik yollayıp gemileri ele geçirmesi lazım. Kitangule Geçidi'ni herkes gemilere binene kadar tutma fikrini beğendiğimi de söyle, ama bana en iyi adamlarından yirmi kişi göndermesi gerek. Bu çok, çok acil. Hilto, onun vereceği adamları doğu yolundan Mutangi'ye doğru getir, yolda buluşalım. Şimdi git! Hemen!" Hilto selam verip tek kelime etmeden yola koyuldu.

Taita, Meren'e döndü. "Bize lazım olan, Aquer'i bekleyecek bir pusu yeri bulmak. Ne tür bir yer aradığımızı sen gayet iyi bilirsin. Sidudu'ya sor bakalım, böyle bir yer var mıymış?" Meren atını mahmuzlayıp Sidu-du'nun yanına gitti ve dikkatle dinleyen kıza, Taita'nın sorusunu yöneltti.

O lafını bitirir bitirmez Sidudu, "Böyle bir yer biliyorum," diye atıldı.

Gururla, "Sen çok akıllı bir kızsın," diyen Meren'le bir an bakıştılar.

Taita, "Gel o zaman Sidudu," diye seslendi. "Göster bakalım sahiden Meren'in dediği kadar akıllı mıymışsın?"

Sidudu onları gittikleri yoldan çıkararak güneye doğru yöneltti. Bir saat gittikten sonra, alçak, ağaçlı bir tepede atını dizginleyip ay ışığında aşağıdaki vadiyi gösterdi.

"Orada Ishasa Nehri'nin geçit yeri var. Suyun parıltısını görebilirsiniz. Lord Aquer'in Kitungule Geçidi'ne ulaşmak için geçeceği yer burası olmalı. Su, atların yüzebileceği kadar derindir. Onlar suya girince, yamacın tepesinden ok ve kaya atabiliriz. Nehirde başka bir geçit bulmak için kırk fersah daha gitmeleri gerekir."

Taita geçidi dikkatle inceleyip başını salladı. "Daha iyi bir yer bulabileceğimizden kuşkuluyum."

Meren, "Size demiştim," dedi. "Onda iyi bir savaşçı gözü var."

526
r

1

11. Yazıt "Yay taşıdığını görüyorum Sidudu." Taita, kızın omzunda asılı olan silahı gösteriyordu. "Kullanabiliyor musun?"



"Fenn öğretti bana," dedi Sidudu.

Meren de, "Sen yokken Sidudu usta bir okçu oldu," diye doğruladı.

Taita, "Bu genç hanımın marifetlerinin sonu yok galiba," dedi. "İyi ki o da bizimle birlikte."

Atlarını güçlü bir akıntı olan geçitten yüzdürüp karşıya geçtiler. Doğu kıyısına ulaşınca yolun yamaçların arasından iyice daralarak uzandığını gördüler. Atlılar ancak tek sıra halinde geçebilirdi. Taita ve Meren yukarı tırmanıp durumu incelediler.

Taita, "Evet," dedi. "Burası işimizi görür."

Dinlenmelerine izin vermeden önce, pusuyla ilgili planlarını açıkladı ve hepsine tek tek görevlerini tekrarlattı. Ancak ondan sonra atlarından indiler, hayvanlara karabuğdayla dolu yem torbalannı taktılar ve koşum takımlarını çözdüler.

Kamp soğuktu, Taita ateş yakılmasına izin vermemişti çünkü. Karabuğday çöreği ile biberli sosa batırılmış keçi eti dilimlerini atıştırdılar. Yemekleri biter bitmez Nakonto mızrağını alıp geçitte nöbet tutmaya gitti. İmbali de onu takip etti.

Fenn, Taita'ya, "Artık onun kadını," diye fısıldadı.

Taita, "Şaşırmadım, ama eminim ki Nakonto en azından tek gözünü geçitten ayırmaz," dedi kuru bir sesle.

Fenn, "Birbirlerine âşıklar," dedi. "Büyücü senin ruhunda hiç romantizm yok." Sonra gidip uyku minderini aldı ve diğerlerinden uzak bir nokta seçip kare şeklindeki derilerle yapılmış örtünün üstüne yaydı.

Sonra tekrar Taita'nın yanına döndü. "Gel." Onu elinden tutup yatağa götürdü, tuniğini çıkarmasına yardım etti ve katlayıp burnuna götürdü. "Çok güçlü kokuyor," diye belirtti. "İlk fırsatta yıkarım." Taita'nın yanma

527
Wilbur Smith

diz çöküp üstüne karelerden yapılmış örtüyü örttükten sonra kendi tuniğini de çıkardı. Ay ışığında bedeni solgun ve ince görünüyordu. O da örtünün altına kaydı ve vücudunu Taita'ya yasladı.

"Bana döndüğün için çok mutluyum," diye fısıldadı ve içini çekti. Bir süre sonra dönüp tekrar fısıldadı. "Taita."

"Efendim?"

"Aramızda biraz yabancılık var gibi."

"Artık uyuman gerek. Yakında sabah olacak."

"Hemen uyuyacağım." Tekrar sessizleşti ve onun değişmiş bedenini yokladı. Sonra .yumuşak bir sesle, "Taita, bu nereden geldi? Nasıl oldu böyle bir şey?" diye sordu.

"Mucizevi bir şekilde. Görünüşüm de öyle değişti. Sonra anlatacağım. Şimdi uyumak zorundayız. Seninle küçük yabancının tanışması için daha pek çok fırsat olacak."

"Onu tutabilir miyim Taita?"

"Zaten tutuyorsun ya."

Fenn bir süre yine konuşmadı. Sonra, "O kadar da küçük değil," diye fısıldadı. "Ve gittikçe daha çok büyüyor." Bir süre sonra mutlulukla ekledi. "Bana artık onunla da arkadaş olduk gibi geliyor, yabancılığımız geçti. Artık üç kişiyiz. Sen, ben ve o." Onu tutarak uykuya daldı. Taita'nın aynı şeyi yapabilmesi ise bayağı uzun sürmüştü.

Nakonto uyandırdığında sadece birkaç dakika uyumuş gibiydi. Taita "Ne oldu?" diyerek doğrulup oturdu.

"Batıdan gelen süvariler var."

"Nehri geçtiler mi?"

"Hayır. Açıkta ordugâh kurdular. Galiba karanlıkta geçmek istemiyorlar."

"Diğerlerini de kaldır ve atları eyerleyin ama ses çıkarmadan."

528
11. Yazıt

Şafağın ilk ışıklan hafifçe ortalığı aydınlatırken Taita yamacın kenarına karınüstii yatmış geçide bakıyordu. İki kız da iki yanındaydı. Nehrin karşı kıyısında Jarri kampında hareket vardı, askerler nöbet ateşlerine odun atmaktaydı. Pişirdikleri etin kokusu üçlünün uzandığı yere kadar geliyor-[du. Artık hava Taita'nın kelle sayabileceği kadar aydınlanmıştı. Birlikte otuz kişi kadar vardı. Bazıları etleri pişiriyor, diğerleri hayvanların üstüne örtülerini seriyordu. Birkaç tanesi de çalıların arasına çömelmiş özel işlerini halletmekteydi. Yakında yüzlerini bile görmek mümkün olacaktı.

Sidudu korkuyla, "Onka," diye fısıldadı. "O surattan nasıl nefret ediyorum."

Fenn de, "Ne hissettiğini gayet iyi anlıyorum," diye fısıldayarak cevap verdi. "İlk fırsatta onun icabma bakacağız."

"Bunun için dua ediyorum."

Taita, "İşte Aquer ve Ek-Tang da orada," diye gösterdi. İki oligarş diğerlerinden biraz uzakta duruyordu. Sabah ayazında dumanları tüten çanaklardan bir şey içiyorlardı. "Daha toparlanamamışlar. Bunlar alayların önünden yola çıkmış. Yakında suyu geçmeye başlayacaklar ve bize de bir fırsat doğacak. Eğer geçmezlerse, o zaman da Hilto takviye birliğini getirene kadar gölge gibi takip ederiz."

Fenn gözlerini kısarak, "Buradan Aquer'i okla vurabilirim," dedi!

"Mesafe uzun ve rüzgâr etkili sevgilim." Taita, onu yatıştırmak için kolunu okşadı. "Onları uyarmış oluruz ve avantaj onlara geçer." Onka'nın dört adam seçmesini ve emirler yağdırmasını izlediler, konuşurken geçidi gösteriyordu. Adamlar atlarına koşup bindiler ve tınsia kıyıya gelip suya girdiler. Taita, onların gelişini Meren'e de işaret etti.

Dört at akıntıyla boğuşup ayaklarını yere değdirmek için çabalayarak karşıya geçti. Askerler üstlerinden sular akarak kıyıya çıkmışlardı. Dar patikaya girmeden önce dikkatle etrafa bakındılar. Meren ve adamları giz-

529
F:34
Wilbur Smith

lenmişti. Karşı kıyıda Onka'nm askerleri üç sıra olmuş atlarının başında bekliyorlardı.

Nihayet toynak sesleri duyuldu ve öncülerden biri dar patikadan kıyıya döndü. Orada durup kollarını başının üstünde sallayarak, "Bu tarafta her şey yolunda!" diye bağırdı. Onka, adamlarına bir emir verdi ve hepsi atlanma binip tek sıra halinde suya doğru ilerlemeye başladı. Onka geçişi daha iyi kontrol edebilmek için geride kalmıştı, ama Taita, Aquer ile Ek-Tang'ın en başta olduğunu görünce şaşırdı. Bunu beklemiyordu. Etrafla-nndakilerin onları koruyabileceği şekilde ortada olacaklarını düşünmüştü.

"Galiba onları ele geçirdik." Heyecandan sesi gergin çıkmıştı. Me-ren'e hazır olmasını işaret etti. Birliğin başındaki iki oligarş atlarını suya soktular. Yan yolda hayvanlar yüzmeye başladı ve akıntı yüzünden birlik nizamını bozdular.

Taita, "Hazır olun," diyerek iki kızı uyardı. "Bırakın oligarşlarla arkalarındaki üç adam kıyıya çıksın, sonra peşlerinden gelmeye kalkan herkesi vurun. En azından kısa bir süre, Onka, adamlarını tekrar toparlayana kadar oligarşlan ana birlikten koparmış oluruz."

Akıntı güçlüydü ve sudan geçenlerin arasında büyük boşluklar oluşmuştu.

Taita sessizce, "Oklarınızı alın!" diye emretti. Kızlar sırtlarındaki sadaklara uzandılar. Aquer'in atı dibe değdi ve kendini kıyıya attı. Ek-Tang da arkasına takılmış üç askerle onu takip etti. Sonra arada bir boşluk var-drve birliğin geri kalanı hâlâ nehri geçmeye çalışıyordu.

Taita, "Şimdi!" diye bağırdı. "Liderlerin arkasındaki askerleri vurun."

Fenn ile Sidudu ayağa fırladılar ve uzun yaylarını gerdiler. Mesafe kısaydı, kolay bir atıştı. Oklarını fırlattılar ve iki ok sessizce aşağı doğru süzüldü. İkisi de hedefi buldu. Askerlerden biri eyerinde yalpaladı ve Si-dudu'nun okunun çakmaktaşından ucu kamına saplanırken acıyla haykır-

530
I

11. Yazıt

Buji. Arkasındaki adamın boynuna da Fenn'in oku girmişti. Adam iki eliyle oku tuttu ve sırtüstü suya düştü. Atları dönüp arkadan gelenlerle çarpışın-L ca birliğin geri kalanında bir karmaşa yaşandı. Aquer ve Ek-Tang dar patikaya doğru atıldılar.

Taita, "Ah evet, iyi çalışmışsınız," diyerek kızları övdü. "Ben bırakıp koşmanızı emredene kadar devam edin." Sonra onlardan ayrılıp aşağıdaki dar patikaya koştu.

Meren, oligarşların yola girmesine izin vermiş ve iki Shilluk, adamların arkasından fırlamıştı. İmbali, Ek-Tang'a yetişti ve baltasını savurdu. Tek hareketle oligarşin sol bacağını dizinden koparmıştı. Ek-Tang bağırdı ve atını hızlandırmaya çalıştı, ama tek bacakla dengesini kaybetti ve kurtulmak için hayvanın yelesine yapışarak yana doğru devrildi. Bacağından kanlar fışkırıyordu. İmbali bir daha yetişti ve baltasını yeniden savurdu. Ek-Tang'ın kafası omzunun üstünden düşüp taşlı yola yuvarlandı. Sinirleri gevşeyen elleri bir süre daha atının yelesinde kaldı ve sonra açılıp düştü. Başsız bedeni yandan yere devrildi.

Ek-Tang'ın ardından gelen asker haykırarak İmbali'ye doğru atıldı. Nakonto da mızrağını fırlattı. Mızrak adamın sırtına saplanarak onu olduğu yere mıhladı. Mızrağın ucu göğsünü delip bir kol boyu dışarı çıkmıştı. Adam kılıcını düşürdü ve eyerden yuvarlandı. Meren de sıradaki son askerin yanında koşuyordu. Adam, onun geldiğini görünce kılıcını kınından çıkarmaya davranmıştı, ama o daha kılıcını kavrayamadan Meren atılıp kılıcını karnına sapladı. Adam sırtüstü yere düştü. Doğrulmasına fırsat vermeden, Meren gırtlağına bir darbe daha indirdi ve dönüp Aquer'in peşine düştü. Oligarş, onun geldiğini görüp atını mahmuzlayıp hızla ileri atıldı. Meren ile İmbali arkasından koştular ama yetişemediler.

Taita yukarıdan Aquer'in kurtulduğunu görmüştü. Tepeden onun gittiği yöne doğru koştu ve iyice kenara yaklaşıp atlamak için hazır bekledi.

531
Wilbur Smith

At tam altından geçerken Aquer'in arkasına atladı, Aquer sarsıntıyla dizginleri elinden kaçırdı ve düşmemek için çabaladı. Taita bir kolunu adamın boynuna sarıp sıkmaya başladı. Aquer de hançerini çekmiş, kolunu geriye doğru uzatarak Taita'nm yüzüne saplamaya çalışıyordu. Taita boştaki eliyle onun bileğini yakaladı ve boğuşmaya başladılar.

Sırtındaki ağırlık yüzünden dengesini yitiren at patikanın yanında yükselen duvara çarptı ve gerileyip şaha kalktı. Taita ile Aquer, birbirlerine kenetlenmiş durumda hayvanın sağrısından yere yuvarlandılar. Yere çarptıklarında Aquer üstte kaldı ve bütün ağırlığı Taita'nm üstüne çöktü. Şok yüzünden Taita'nm elleri gevşemişti. O toparlanamadan Aquer döndü ve hançerini Taita'nm gırtlağına dayadı. Taita, adamın bileğini yeniden sıkıca tutup büktü. Aquer bütün gücüyle hançere abanıyor, ama bir şey yapamıyordu. Taita'da artık genç bir adamın gücü vardı ve Aquer'in fiziksel gücü azalalı çok olmuştu. Kolu titremeye başladı ve yenilmiş bir ifadeye büründü. Taita, ona gülümsedi. "Artık Eos yok," dedi. Aquer irkildi. Kolu gevşedi ve bu kez Taita dönüp onun üstüne çıktı.

Aquer, "Yalan söylüyorsun," diye haykırdı. "O tanrıçadır, tek gerçek tanrıçadır."

"O zaman tek gerçek tannçanı çağırsana Lord Aquer. Gallalalı Taita'nm seni öldürmek üzere olduğunu söyle."

Aquer'in gözleri dehşetle açıldı. "Yine yalan söylüyorsun," diye soludu. "Sen, Taita değilsin. Taita ihtiyar bir adamdı ve artık öldü."

"Yanılıyorsun. Ölen Eos oldu ve yakında sen de yanına gideceksin." Taita gülümsemeye devam ederek Aquer'in bileğini kıracakmış gibi sıktı. Aquer feryat etti ve hançer parmaklarının arasından düştü. Taita kalkıp adamı çevirdi ve çaresiz bir şekilde yüzüstü tuttu.

O anda Meren koşarak yetişmişti. "İşini bitireyim mi?"

532
11. Yazıt

Taita, "Hayır," diyerek Meren'i durdurdu. "Sidudu nerede? Bu adam çok ona karşı günah işledi." Kızların koşarak tepeden indiklerini gör-ü. Az sonra yanlarına gelmişlerdi.

Fenn, "Taita, kaçmamız lazım! Onka, adamlarını topladı ve karşıya geçiyorlar!" diye bağırdı. "Bu domuzu hakla da gidelim."

Taita, Sidudu'ya baktı. "Seni, Onka'ya veren adam buydu," dedi. "Arkadaşlarını dağa gönderen de buydu. İntikam senindir."

Sidudu duraksadı.

"Bu hançeri al." Meren yerden Aquer'in hançerini alıp kıza uzatmıştı.

Fenn koşup Aquer'in miğferini başından çıkardı. Saçından bir tutamı kavrayıp başını geriye çekti. "Kendin ve dağa yolladığı bütün kızlar adına kes gırtlağını Sidudu."

Sidudu'nun ifadesi kararlı ve sert bir hal almıştı.

Aquer, onun gözlerinde ölümü görünce sızlanıp çırpınmaya başladı. "Hayır! Lütfen, beni dinle. Sen daha bir çocuksun. Böyle hunharca bir iş sonsuza kadar ruhunu yaralar." Sesi boğuklaştı ve neredeyse duyulmaz hale geldi. "Anlamıyorsunuz, ben tanrıçaya itaat ettim. O ne buyurduysa onu yaptım. Bana bunu yapamazsınız."

Sidudu, "Anlıyorum ve yapabilirim," dedi. Adamın yanına geldi ve Aquer ağlamaya başladı. Sidudu hançeri kulağının dibine dayayarak uzun, derin bir yara açtı. Et açılmış ve derinlerdeki ana damar kesilmişti. Aquer'in nefes borusundan tiz bir ses yükseldi. Bacakları spazmla debelendi. Gözleri yuvalannda döndü. Dili dışarı fırladı ve ağzından kanlı köpükler fışkırdı.

Taita onu itip yüzüstü çevirerek boğazlanmış bir domuz gibi kendi kanında boğulmaya bıraktı. Sidudu ise hançeri elinden atıp doğrulmuş, ölmekte olan oligarşi seyrediyordu.

Meren arkasından gelip kıza sarıldı. Yumuşak bir sesle, "Oldu ve gayet iyi oldu," dedi. "Ona acımaya değmez. Artık gitmemiz gerek."

533
Wilbur Smith

Atlarına doğru koşarken nehri geçmekte olan Onka ve adamlarının bağırışlarım duydular. Hemen hayvanlara atlayıp Taita ve Duman Yeli başta olmak üzere dar yoldan ileri fırladılar. Tepeye tırmanınca durup önlerinde uzanan yemyeşil ovaya baktılar. Mavi ufukta, sivri zirveleri olan başka tepeler görünüyordu.

Sidudu elini kaldırdı. "İşte orası Albay Tinat'la buluşacağımız Kitan-gule Geçidi."

Meren, "Ne kadar var aramızda?" diye sordu.

"Elli fersah, belki biraz daha fazladır," deyip dönerek nehir geçidine baktılar.

O arada askerlerinin başındaki Onka kıyıya çıkmış ve cesetleri görünce bağırmaya başlamıştı.

"Elli fersah! Demek ki önümüzde epeyce yol var," dedi Meren.

Atlan bayır aşağı koyuverdiler ve ovaya doğru ilerlediler. Az önce bulundukları tepede Onka ve adamları göründüğünde, onlar da ovaya ulaşmıştı. Askerler vahşi çığlıklarla bayırdan inmeye başladılar, Onka'nın miğferin-deki beyaz devekuşu tüyünden sorguç, onu diğerlerinden ayırt ediyordu.

Taita, "Burada oyalanmaya gerek yok," dedi. "Hadi gidelim."

Yarım fersah gittikten sonra, Sidudu'nun bindiği kısrağın diğer atlara yetişemediği ortaya çıktı. Adımlarını ona göre ayarlamak zorunda kaldılar. Meren ve Fenn, onu bekliyorlardı.

Fenn, "Dayan!" diye seslendi. "Seni bırakmayacağız."

Sidudu, "Atımın gücü kalmadı," diye bağırdı.

Meren, "Korkma," dedi. "Ona bir şey olursa ben, seni terkime ahnm."

Fenn, "Hayır," diye itiraz etti. "Sen çok ağırsın Meren. Fazladan yük hayvanını öldürür. Kasırga ikimizi de rahatça taşır. Ben alacağım Sidudu'yu."

Taita üzengilerinin üstünde kalkıp geriye baktı. Arkalarındakiler dağılıyordu, hızlı atlar diğerleriyle arayı açmıştı. Onka'nın tüylü miğferi

534
11. Yazıt

baştaki üç Jarrilinin ortasında dalgalanıyordu. Atını iyice zorlayarak arayı kapatmaktaydı. Taita karşıdaki dağlara baktı. Onka onlara yetişmeden orada olmaları imkânsızdı. Sonra gözüne başka bir şey takıldı. İleriden ince bir toz bulutu kalkıyordu. Kalp atışları hızlandı, ama kontrol altına almaya çalıştı. Şimdi yanlış ümitlere kapılmanın sırası değildi. Herhalde bir ceylan veya zebra sürüşüydü. Ama gözüne bir metal parıltısı ilişti. "Silahlı adamlar!" diye mırıldandı. "Ama acaba Jarrililer mi, yoksa Hilto ile takviye birliği mi?" O daha karar veremeden, arkasından uzak bir ses duydu. Bu Onka'nın sesiydi.

"Seni görüyorum hain fahişe! Seni elime geçirince karnındaki piçi ellerimle söküp alacağım. Canlı canlı pişirip etini de gırtlağına tıkacağım."

Fenn, Sidudu'ya, "Bu pisliklere kulağını tıka," dedi ama kızm gözünden yaşlar akıyor, tuniğini ıslatıyordu.

"Ondan nefret ediyorum!" dedi. "Bütün ruhumla nefret ediyorum."

Arkalarından Onka'nın sesi giderek yaklaşıyordu. "Piçini yedirdikten sonra sana en nefret ettiğin şeyi yapacağım. Benden kalan son anı bağırsaklarında olacak. Cehennemde bile unutamayacaksın beni." Sidudu hıçkırıklara boğulmuştu.

"Ona aldırmamalısın," dedi Meren. "Kulaklarını ve zihnini kapa."

"Bunları duyacağına keşke ölseydim Meren."

"Bir anlamı yok ki. Ben seni seviyorum. O domuzun bir daha sana zarar vermesine izin vermem."

O anda Sidudu'nun kısrağı ön ayağıyla otların arasında gizlenmiş bir fıravunfaresi çukuruna girdi. Kemiği kuru bir dal gibi kırılan hayvan takla attı. Sidudu da baş aşağı fırlamıştı. Fenn ve Meren hemen ona doğru hızlandılar.

Fenn, "Hazır ol Sidudu, seni alacağım," diye haykırdı ama Sidudu ayağa kalkınca dönüp arkasına baktı. Artık Onka diğer adamların bayağı

535
Wilbur Smith

önüne geçmiş yaklaşıyordu. Hırsla öne eğilmiş, atını son sürat koşmaya zorluyordu.

"Âşığınla buluşmaya hazır ol!" diye bağırdı.

Sidudu omzundan yayını alıp sadağına uzandı.

Onka keyifli bir kahkaha attı. "Bakıyorum kendine bir oyuncak bulmuşsun. Ölmeden önce sana daha güzel bir oyuncak vereceğim!"

Onka, onu ok atarken hiç görmemişti. Sidudu duruşunu aldı ve yayını gerdi. Artık Onka'nm yüzünü görebiliyordu. Onka da onun gözlerindeki ölümcül öfkeyi görmüş ve kahkahası yarıda kalmıştı. Sidudu yayın telini dudaklarına değdirdi. Onka atının başını çevirip kaçmaya çalışıyordu. Sidudu okunu fırlattı. Ok, adamın kaburgalarına saplandı ve iki eliyle çıkarmaya çalışırken kılıcını düşürdü, fakat okun keskin ucu çok derine girmişti. Altındaki hayvan, bir daire çizdi. Sidudu bir ok daha fırlattı. Onka'nm o anda arkası dönüktü ve ok sırtının ortasına, iyice derine saplanmış, böbreklerinde ağır ölümcül bir yara açmıştı. Onka bu kez o oku yakalamak için debelendi. Sidudu bir ok daha attı, bu sefer de akciğerlerini parçalamıştı. Onka yarı inler, yarı iç çeker gibi bir ses çıkarıp arka üstü yere düştü. Ayaklanndan biri üzengiye takılı kalmış ve dörtnala koşmaya başlayan atın arkasında, başını yere vura vura bir süre sürüklenmişti. Sonra da, artık iyice çılgına dönen at, başına bir çifte savurdu.

Sidudu yayını tekrar sırtına asıp dörtnala gelen Fenn'i karşılamak üzere döndü. Fenn uzandı, Sidudu zıpladı ve birbirlerinin kolunu sımsıkı yakaladılar. Fenn, Kasırga'nın hızından yararlanarak arkadaşını terkisine çekti. Sidudu iki kolunu Fenn'in beline sardı ve yine dörtnala yola devam ettiler.

Onka'nın ölümü üzerine vahşi çığlıklar atan öteki üç Jarrili giderek yaklaşıyordu. Onları Meren karşıladı. Birini kılıcıyla aşağı indirdi ve diğerleri çarpışmamak için iki yana açıldılar. Sonra, uygun bir fırsat kolla-

536
11. Yazıt

yarak etrafında dönmeye başladılar, ama Meren'in kılıcı havada pırıltılar yaratarak durmaksızın hareket ediyordu. Bu arada, Taita ile iki Shiliuk da onun zorda olduğunu fark etmişler ve hızla geri dönmüşlerdi.

Yan yana geçerlerken Taita, Fenn'e, "Asil bir çözüm oldu," diye bağırdı. "Artık geçide gidin. Biz size yetişiriz."

"Seni bırakamam Taita."

Omzunun üstünden, "Hemen arkanızdan geleceğim!" diye bağıran Taita dövüşün ortasına daldı. Jarrililerden birini eyerinden düşürdü ve diğeri de kendini tek başına buldu, diğer arkadaşları daha gerideydi. Kendini savunmaya çalıştı, ama Nakonto uzun mızrağını karnına saplarken, İm-bali de baltasını kılıcı tutan koluna savurup bileğinden kesti. Adam geri çekilip eyerinde yalpalayarak arkadan gelenlerle buluşmak üzere dörtnala uzaklaştı.

Taita, "Bırakın gitsin!" diye emretti. "Fenn'i takip edin." Geri kalan askerler peşlerinden gelirken hızla yola koyuldular. Taita ileriye baktı: yabancı atlı grubu çok yaklaşmıştı. Doğruca birbirlerinin üstüne gidiyorlardı.

"Eğer bunlar da Jarriliyse, atlan siper olarak kullanacağız," diye bağırdı. Yani atlar halka oluşturacak, kendileri de inip onların arkasından savunma yapacaklardı.

Taita gelenlere daha dikkatle baktı. Artık gözleri çok keskin olduğu için, grubun başındaki kişiyi Meren'den ve Fenn'den önce tanımıştı. "Hil-to!" diye haykırdı. "Bu Hilto!"

Meren de, "İsis'in tatlı soluğu adına, haklısın," dedi. "Baksanıza, Ti-nat'ın alayının yarısını kapıp gelmiş." Hilto'nun gelmesini beklerken atların hızını tırısa düşürdüler. Bu durum, peşlerindeki Jarrililerin kafasını karıştırmıştı, çünkü onlar gelenlerin kendilerinden olduğunu düşünüyorlardı. Kuşkuyla durdular.

537
Wilbur Smith

Meren, Hilto'yu, "Horus'un yaralı gözü adına, hoş geldin eski dostum Hilto," diye karşıladı. "Gördüğün gibi, kılıçlarınızı smayabilesiniz diye size de birkaç serseri bıraktık."

"Nezaketin beni öldürecek albayım," diyen Hilto gülüyordu. "Biz bunları hallederiz. Yardımınıza ihtiyacımız yok. Siz bir an önce Albay Ti-nat Ankut'un beklediği Kitangule Geçidi'ne gidin. Çok gecikmeden biz de arkanızdan geliriz."

Hilto peşinde Tinat'ın adamlarıyla dörtnala ilerledi. Adamlara emirler verdi ve savaş formasyonu oluşturdular. Sonra doğruca, birbirlerine sokulmuş olan Jarrililerin üstüne gittiler. Aralarına dalıp saflarını bozdular. Arkalarından ovanın girişine kadar kovalayıp yetiştiler.

Taita kendi grubunu mavi dağlara doğru götürdü. Kasırga'nın üstünde giden iki kıza yetiştiklerinde, Meren atını dizginleyip Sidudu'ya, "Bir iblis gibi ok attın," dedi.


Yüklə 2,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin