İMAN VE SALİH AMEL
Nahl suresi: 97; Enbiya suresi: 105
Aziz Müminler!
İslâm dini her şeyden önce sağlam bir imana dayanır. İman, tevhit gibi tam mücerred bir gerçekten ahiret hayatı gibi tecrübe edilemez bir âleme kadar uzanan gönle ait bir kabul ve yöneliştir. İman, dil ile kalp arasında biten bir akit değil, bütün bir varlığı yorumlayan temel bir disiplindir. İman, dil ile ikrar kalp ile tasdik diye tarif edilse de onun en büyük göstergesi ameldir. İnsan, ahirette defter-i akvâle göre değil defter-i a’mâle göre hesaba çekilecektir.
Saygıdeğer Müminler!
Yüce Mevlâmız imana bağlı olarak yapacağımız işlerde hareket ve davranışlarımızda “salih olma” vasfını aramıştır. Yapacağımız amelin kabule şayan olması için salih olması şart koşulmuştur. İslâm için hâlis iman ve sahih bilgi ne kadar önemli ise salih amel de o derece önemlidir. Kur’an, salih ameli yüzü aşkın yerde imanın ayrılmaz bir parçası olarak zikretmiştir. Arap dilinde bozgunculuk, kötülük, fitne, kavga, çekişme ve didişme anlamına gelen fesat kelimesinin zıddı, sulh ve salah kökünden gelen salih, en yalın anlamıyla “uygun” demektir. Bu uygunluğun başında inanca uygunluk gelir. Bundan başka Allah’ın rızasına, insanın fıtratına ve insanlığın maslahatına uygun olan her hâl ve hareket salih amel kategorisine girer.
Kur’an’ın en temel kavramlarını günlük hayatın en ince teferruatına indiren Sevgili Peygamberimize göre sulh ve salahın başlangıç merkezi kalptir. Vücutta kalp denilen bir et parçası vardır ki o salih olduğu zaman bütün vücut salih olur. Yine Efendimize göre ailenin huzur ve saadeti saliha bir eşe, toplumun mutluluk ve refahı salih idarecilere bağlıdır. İnsanların öldükten sonra amel defterini kapatmayan iyiliklerin başında geride bıraktıkları salih evlatları gelir. Sevgili Peygamberimiz, günahsız geçen güne salih gün, zekatı verilen mala salih mal, inanlara yararlı olmaya salih ahlâk, örnek olan her davranışa saliha sünnet, asayişin berkemâl olduğu yere saliha belde, hakikat ile örtüşen rüyalara saliha rüya adını vermiştir.
Aziz Müminler!
Yaratıcının öngördüğü güzel dünyayı kurmak için sadece salih bir kalbe ve salih amellere sahip olmak yetmiyor. İfsat hareketinin bırakın fertleri ve toplumları, tabiatın ekolojik dengesini sarsacak kadar yaygınlaştığı günümüzde bireysel bir salihlik ne derece fayda verebilir. Nitekim tarihin her safhasına nice salih insan bozguncularla beraber ilâhi gazaba maruz kalmıştır.
Salih fertlerden istenen bir adım daha atarak muslih olmaktır. Başka bir ifadeyle insanlığı ve evreni saran ifsat hareketine karşı bir ıslah hareketi başlatarak, bu yolda güç ve çaba sarfetmektir. “Rabbin ahalisi ıslah edici kimseler olan şehirleri zulüm ile helak edecek değildir.” (Hûd, 117) ayetinde halak olmama garantisi salihlere değil muslihlere verilmiştir.
Salih ile aynı kökten gelen maslahat, İslâm hukukunun temel esasını teşkil eder. İmam Mâlik, İslâm şeriatının onda dokuzu maslahattır, derken Allah’ın din göndermedeki gayesinin insanlığın maslahatı olduğunu vurgulamak istemiştir. Ancak salih insanların belirlemediği, ilâhi rızaya dayanmayan maslahatlar kısa süre içinde çıkar ve menfaate dönüşür. Oysa maslahat ile menfaat farklı şeylerdir. Maslahat mefsedeti def etmeyi hedef alırken; çıkar ve menfaat her türlü mefsedetin celbine yol açar. Hukukun öncelikli vazifesi mefsedetleri def etmektir. Bu sebeple bir mefsedeti def etmek, bir maslahatı celbetmekten evlâ sayılmıştır.
Hutbemi peygamberlerin bu meyanda yaptıkları bazı dualarla bitirmek istiyorum:
“Rabbim! Ve ebeveynime verdiğin nimetler şükretmeme ve Seni razı kılacak salih amelleri işlememe beni muvaffak eyle. Zürriyetimi de salih eyle. Ben sana tevbe ettim, ben sana teslim oldum.” (Ahkaf, 15)
“Rabbim! Beni Müslüman olarak öldür ve salih kulların arasına kat!” (Yusuf, 101)
“Rabbim! Bana hikmet ver ve beni Salihler zümresine ilhak eyle!” (Şuara, 83)
“Rabbim! Ve anama-babama verdiğin nimetlere şükretmemi, Seni razı kılacak salih amelleri işlememi kolaylaştır. Ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” (Neml, 19)
Dostları ilə paylaş: |