4- İmam Hüseyin’in (a.s) Hutbelerinden
“Hilim ziynettir; ahde vefa mertliktir; akrabalarla ilişki nimettir; büyüklenmek öğünmektir; acelecilik akılsızlıktır. Akılsızlık güçsüzlüktür; guluv (aşırıcılık) helakettir; aşağılık insanlarla oturup durmak şerdir; günahkârlarla oturup kalkmak, zan ve töhmete sebeptir..”10
5- Küfe Halkına Yaptığı Konuşması
( Kufe Halkının Babasıyla Birlikte Şam’a Doğru Hareket Etmelerini sağlamak İçin Yaptığı Konuşma)
İmam Hüseyin (a.s), bu konuşmayı Kufe halkına hitaben yapmıştır. Onları, Şam’da bulunan Muaviye’ye karşı savaşmaları için babası Hz. Ali’yle (a.s) birlikte hareket etmeye çağırmıştır. İmam, Allah’a layıkıyla hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdular:
“Ey Küfeliler! Sizler bizim için değerli ve bize herkesten daha yakınsınız. Aranızı bozan fitne ateşini söndürmeye çalışın ve size zor ve sarp olan şeyleri kolaylaştırmaya gayret edin. Bilin ki, savaşın şerri, çabuk ölümdür; tadı, çok kötüdür. O halde kim o savaşın gevşemesini sağlar, malzemesini hazırlar ve vuku bulmasından önce yorgunluğundan incinmezse, savaş kahramanı odur. Kim de savaş için uygun fırsat gelmeden ve durumunu göz önünde bulundurmadan savaş için acele ederse, kavmine faydası olmadığı gibi kendisini de helak olmaya sürükler. Yüce Allah’tan, kendi kudretiyle sizleri zaferle geri dönmenizi sağlamasını temenni ediyorum.”11
6- Ebuzer-i Ğıfâri’yi Uğurlarken
(İmam Hüseyin’in (a.s) Ebuzer-i Ğifâri’yi Uğurlarken Söylediği Sözler)
Osman, Ebuzer’i Rebeze’ye sürgün ettiğinde buyurdular ki:
“Ey amcacığım! Hiç şüphesiz Allah’ın, şu görmüş olduğun ortamı ve durumu değiştirmeye gücü yeter. “O her zaman uğraş içerisindedir”12
Bu insanlar, dünyalarını senden engellediler, sen de dinini onlardan engelledin (onlara satmadın). Şüphesiz sen, onların senden engellediklerinden ne kadar da müstağnisin, onlar da onların engellediğine ne kadar da muhtaçtırlar. O halde Allah’tan yardım ve sabır dile; (dünyaya karşı) ihtirastan ve sabırsızlıktan O’na sığın. Çünkü sabır dinden ve yüceliktendir.
Şüphesiz hırs, rızkı öne almadığı gibi, sabırsızlık da ölümü ertelemez.”13
7- Ölüm Ve Zorlukları Hakkında
(İmam Hüseyin’in (a.s) Ölüm ve Zorlukları Hakkındaki Sözleri)
“Ben size, Allah’tan sakınmayıı tavsiye ediyorum, günlerinden (son ölüm anlarından) korkutuyorum ve o günün nişanelerini gözünüzün önüne koyuyorum.
Gelmesi hiç istenmeyen, tadı kötü olan korkunç ve dehşetli ölüm adeta gelip çatmıştır, ruhunuzdan asılıp işlerinizle sizin aranızda engel olmuştur. Öyleyse yaşadığınız sürece onun ansızın gelecek belalarına hedefmişsiniz gibi, sıhhatinizi ganimet bilin, amel etmeye koşun. O (ölüm), sizi yerin üzerinden alıp içine bırakır, (yerin) üstünden aşağısına salıverir. Ülfet ve beraberlikten koparıp vahşet ve yalnızlığa atar; rahatlık ve aydınlığından yerin karanlığına ve darlığına götürür. Orası öyle bir yerdir ki ne dostlar orada ziyaret edilir, ne hastaların yanına gidilir ve ne de yardım dileyenin yardımına koşulur. Allah o günün korkunç ve dehşetli anlarında bize ve sizlere yardımcı olsun, bizi ve sizi o günün azabından kurtarsın ve geniş mükâfatından bağışta bulunsun.
Ey Allah kulları! Eğer son menzil ve nihai maksat bu (ölüm ve kabir menzili) olsaydı, yine de amel ehli olan bir insanın, bütün fikirlerini ona ayırması, dünyasını unutması ve bu zorluklardan kurtulmak uğruna elinden geldiği kadar çaba göstermesi yeterdi. Oysaki (bu ilk menzildir,) bundan sonra kişi yaptığı işlerin rehinesi ve hesabının tutsağıdır. Ne onu azaptan kurtaracak bir yardımcısı olur ve ne de onu savunacak bir destekçisi bulunur. “Artık o gün önceden iman etmeyen veya imanı var iken hayır bir amel yapmayanın imanı fayda vermez. Onlara de ki, siz bekleyin biz de bekliyoruz.”14
(Ey insanlar!) Allah’tan sakınmayı size vasiyet ediyorum. Zira Allah takvalı kimseyi, hoşlanmadığı durumdan kurtarıp hoşlandığı bir duruma götürmeyi “ve ummadığı yerden rızkını vermeyi” uhdesine almış ve garanti etmiştir.15 Öyleyse sakın kulların yaptıkları günahlardan dolayı onlara acıyan ve kendi günahlarının cezasından kendini güvende gören kimselerden olma. Zira Allah aldatılarak cennet kazanılmaz ve O’nun katında olan nimet ve sevaplara, O’nun izniyle gerçekleşen itaatten başka bir yolla erişilmez.”16
8- Dünya ve Züht Hakkında
(İmam Hüseyin’in (a.s) Dünya ve Züht Hakkında ki Sözleri)
Ey Âdemoğlu! Birazcık düşün ve kendi kendine de ki: Dünya padişahları ve sahipleri nerdeler? O padişah ve güç sahipleri ki dünyanın harabelerini mamur ettiler, nehirlerinin akmasını sağladılar, ağaçlarını diktiler, şehirlerini onardılar, istemedikleri halde ondan ayrıldılar ve diğer insanlar onların mirasçıları oldular, biz de yakında onlara kavuşacağız.
Ey Âdemoğlu! Yere düşüp can vereceğini ve yatacağın yerin kabir olacağını düşün. Allah’ın huzuruna vardığında, ayakların titrediği, kalplerin boğaza çıktığı (sıkıştığı) gün, bütün organların senin aleyhine tanıklık edecektir. O gün bazı yüzler ak olacak, sırlar aşikâr olacak ve adalet terazisi kurulacaktır.
Ey Âdemoğlu! Babalarının ve oğullarının yere düşüp ölmelerini hatırla. Nerede idiler ve şu anda neredeler? Adeta sende yakında onların yerine konacaksın ve geleceklere ibret olacaksın.”
Daha sonra İmam Hüseyin (a.s) birkaç beyitlik şiir okudular:
“Ölümden kendilerini korumaktan aciz olan padişahlar neredeler.
Nihayet ölüm sakisi, ölüm kâsesiyle onları suvardı.
O şehirler dünyanın bir köşesinde boş olarak kaldılar,
Harabeye döndüler ve onların banisi ölümün tadını tattılar.
Mallarımızı varislerimize topluyoruz,
Evlerimizi, zamanın olaylarının tahribi için yapıyoruz.”17
9- Ehlibeyt’in (a.s) Fazileti Hakkında
(Hz. Peygamber’in (s.a.a) Ehlibeyt’inin (a.s) Faziletleri Hakkındaki Sözleri)
(İmam Hüseyin’in (a.s) bu hutbesi Hz. Peygamber’in Ehlibeyt’inin (a.s) faziletleri ve onlara uymanın farz olduğu hakkındadır.)
İmam Hüseyin (a.s) konuşmasına Allah’a hamd-u sena, Hz. Muhammed’e (s.a.a) ve O’nun Âli’ne salât ve selamdan sonra hutbesine başladı. O sırada birisi bu sohbet eden kim? deyince İmam Hüseyin (a.s) buyurdular ki:
“Biz Allah’ın galip olan hizbiyiz; biz Allah Resulü’nün (s.a.a) yakın olan itreti ve tertemiz Ehlibeyt’iyiz ve iki değerli emanetten birisiyiz. Allah Resulü, (s.a.a) bizleri Allah’ın kitabı Kuran-ı Kerim’in eşi olarak karar kılmıştır. O kitapta her şey açıklanmıştır.
“Ne önceden onun hükümlerini iptal eden bir kitap gelmiştir, ne de ondan sonra gelir ve batıl, ona zarar veremez.”18
O’nun tefsiri bize bırakılmış, tevilinde de aciz kalmayız. Şüphesiz biz onun hakikatine uyuyoruz. Öyleyse bize itaat edin. Kuşkusuz bize itaat etmeniz sizlere farz kılınmıştır. Çünkü bize itaat, Allah’a ve O’nun Resulü’ne itaatle beraber zikredilmiştir.
Allah buyuruyor ki:
“Ey inananlar, Allah’a, peygambere ve ulu’l-emre (emir sahiplerine) itaat edin. Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız bir şeyde ihtilâfa düştünüz mü o hususta Allah’a ve Peygambere müracaat edin…”19
Başka bir ayette de şöyle buyurmaktadır:
“Hâlbuki peygambere ve ulu’l-emre başvursalardı, bu haberi arayıp duyarak yayanlar, elbette onlardan gerçeğini öğrenirlerdi. Allah’ın ihsanı ve acıması olmasaydı pek azınız müstesna, Şeytan’a uyup gitmiştiniz.”20
Sizleri şeytanın sesini dinlemekten (onun çağrısına uymaktan) sakındırıyorum. Zira şeytan sizin apaçık düşmanınızdır. Onun çağrısına uyarsanız onun dostları gibi olursunuz. Şeytan Bedir savaşında dostlarına:
“Bugün insanlardan size üstün olacak yoktur, ben de şüphe yok ki size yardımcıyım demişti. Fakat iki ordu da görününce geri dönüp ben demişti, şüphe yok, sizden uzağım…”21
Eğer sizler onun sözlerine uyarsanız, kılıçlara yem, mızraklara ve oklara hedef olursunuz. Daha sonra sizlerden birileri şimdiye kadar iman etmemiş olur veya iman ettiğinde hayırlı bir amel ve iş yapmamışsa, işte o zaman bu imanları onlardan kabul edilmez.22
“Önceden iman etmemişse yahut inancından bir hayır kazanmamışsa o günkü inanması fayda etmez”23
Dostları ilə paylaş: |