HZ. ALİ, İLK İŞ OLARAK VALİLERİ DEGİŞTİRİYOR
Hz. Ali, Hicretin otuz altıncı yılında her yere valiler tâyin etti. Huneyf oğlu Osman'ı Basra'ya, Şihâb oğlu Ammâre'yi Küfe'ye, Abbas oğlu Übeydullah'ı Yemen'e, Sa'd ibn-i Ebû-Ubâde oğlu Kays'ı Mısır'a, Huneyf oğlu Sehl'i Şam'a, Mıhnef oğlu Süleym'i Isfahan ve Hemedan'a vâli yapıp gönderdi.
Sehl, Tebük'e vannca bir orduyla karşılaştı. Sen kimsin dediler. Vâliyim dedi. Nerenin vâlisisin diye sordular. Şam ülkesinin dedi. Eğer dediler, Osman yolladıysa ne âlâ, buyur; fakat başkası gönderdiyse dön geri. Sehl, ordan geri dönüp Medine'ye geldi, bu işi Ali'ye haber verdi. Sa'd oğlu Kays da Mısır'a vannca Mısırlıların bir kısmı ona tâbi oldu, bir kısmı olmadı. Kays, bunu bir mektupla Hz. Ali'ye bildirdi. Huneyf oğlu Osman, Basra'ya girdi. Basralıların bir kısmı, Vâliliğini kabûl etti, bir kısmı Medineliler ne yaparlarsa biz de onu yaparız; hele biraz bekliyelim dedi. Ammâre, yolda, Osman'ın kanını almak için ayaklanmış olan Tulayha'ya rastladı, geri döndürdü. O da dönüp Medine'ye geldi, olayı Hz. Ali'ye bildirdi. Abbas
117
oğlu Übeydullah, Yemen'e girince Osman'ın vâlisi olan Munye oğlu Ya'lâ, hazinede ne kadar mal varsa toplayıp Mekke'ye gitti.
Hz. Ali Sebret'ül-Cüheni ile Müâviye'ye bir mektup gönderdi, mektup şuydu:
"Allah kulu Mü'minler Emiri Ali'den Ebû-Süf yân oğlu Muâviye'ye.
Gerçekten sen de bilirsin ki Osman'ın öldürülmesinde benim hiç bir ilişkim olmadığı gibi ona karşı hiçbir kötülükte de bulunmadım; nihâyet olan oldıı, biten bitti. Söz ıızıın, bahsedildikçe de ıızar. Geçen geçti, olacak oldıı. Sen de sana uyanlarla beraber bana bey'at et." 37
Sebre, bu mektubu Şam'a götürüp Muâviye'ye verdi. Muâviye, mektuba cevap vermedikten başka Sebre'yi gâh vaadlerle oyalamaya, gâh tehditlerle korkutmaya başlamış, üç ay bu sûretle vakit kazanmıştı. Üç ay sonra Kubaysa adlı birisiyle38 üstünde, "Tanrı kulu Muâviye'den Ali'ye" yazılı bir tomar göndermiş, bu zâta söyliyeceği sözleri de belletmişti.
Kubaysa, Medine'ye gelip Hz. Ali'nin huzuruna çıkmış, toman ters tutarak vermişti. Tomar açılınca içinde hiçbir yazı olmadığı görüldü. Şam ne halde diye sorulunca bana
37- Vakıdi, Nehc-ül-Belâga, 2, s. 370.
38- Kubaysa, sonradan Hz. Ali tarafma geçmiş, Basra'da Ziyâd tarafmdan tutularak Şam'a gönderilmişti. Muaviye'ye buna ve iki arkadaşına, Hz. Ali'ye sövmelerini, hakkmda kötü sözler söylemelerini, ancak bu suretle kurtulabileceklerini söylemiş, fakat bunlar, Ali'nin sevgisinde sebât ettikleri ve hakkmda kötü sözler söylemedikleri için şehid edilmişlerdi (İbn-i Halduridan).
118
aman veriyor musun dedi. Hz. Ali, "elçiye zevâl yoktur"
buyurunca dedi ki:
Şamlılardan altmış bin kişi, Osman'ın kanlı gömleği altında kısas istemek için yemin ettiler.
Hz. Ali, Osman'in kanını benden mi istiyorlar diye sorunca, evet dedi. Hz. Ali, "Tannm dedi, sen de bilirsin ki benim Osman'in kanıyla hiçbir ilişkim yok." Gerçekten de Şamlılar, Osman'ı öldürenlerle savaşıp onun öcünü almadıkça yataklannda yatmamaya, hattâ şer'i zaruret olmadıkça suya dokunmamaya yemin etmişlerdi.39
Muâviye, bu zatla beraber Hz. Ali'nin gönderdiği Sebre'yi de Medine'ye yollamıştı. Şam Vâlisinin hilesi anlaşıldı, Hz. Ali, Kubaysa'ya Şam'a gitmek için izin verdi. Bâzı kimseler elçiyi dövmek istedilerse de mâni oldu.
Muâviye, Talha'yla Zübeyr'in, Osman'in kanını almak için ayaklandıklarını duyup Zübeyr'e bir mektup göndererek üst olmalar, temennisinde bulunmuş ve her hususta ben de sizinle beraberim demişti. Zübeyr, mektubu alınca pek sevinmiş, Talhay'a da göstermişti.
Hz. Ali halife olunca Mugiyra, kendisine gelerek Muâviye'yi ve diğer vâlileri hemen azletme; onlan memuriyetlerinde birak. Sana bey'at etsinler, ortalik yatışsın, ondan sonra dilersen azledersin demiş, fakat Hz. Ali, onun sözünü dinlememişti. Abbâs oğlu Abdullah, Mugıyra'nın Hz. Ali ile konuştuğunu görünce Mugıyra gittikten sonra ne diyor bu adam diye Hz. Ali'ye sormuştu. Hz. Ali, dun geldi, Osman'in tâyin ettiği vâlileri azletme,
39-Üsd'ül-Gaabe, 3, 110.
119
bey'at etsinler, sonra dilersen azledersin dedi. Ben kabûl etmedim; Bugün gelmiş, bana hak veriyor dedi.
Abbas oğlu, Mugıyra'nın dünkü sözü doğru dedi, bugünkü sözü hiyle ve nifak. Muâviye ve diğer Ümeyye oğulları, dünyâ ehlidir. Onları yerlerinde bırakırsan memnun olurlar, azledersen Şam ve Irak halkını aleyhine kışkırtırlar. Hattâ ben Talha'yla Zübeyr'den de emin değilim. Muâviye'yi yerinde bırak, bey'at etsin, sonra onu ordan söküp atmayı ben taahhüd ediyorum dedi.
Hz. Ali, bir an düşündükten sonra Zamânımda buyurdu, "zulmeden birisinin, ümmetin başında bir an bile bulunmasına râzı olamam."
Hz. Ali doğruydu, doğruluğun tâ kendisiydi, ancak böyle hareket edebilirdi. Eğer o da öbürleri gibi desiseye, hileye sapsaydı faziletle reziletin, doğrulukla hilenin, adâletle zulmün ne farkı kalırdı?
Hicretin otuz beşinci yılı sonlarında, yahut otuz altıncı yılı başlannda, Ali'nin çok sevdiği Selmân'ül-Fârisi vefât etmişti.
Hz. Muhammed, "cennet, Ali'ye, Ammâr'a ve Selmân'a müştaktir" demiş, "Selmân bizden, Ehlibeyttendir" diye kadrini yüceltmişti. Gene "Rabbim Ali'yi? Ebû-Zerr'i, Mikdâd'ı ve Selmân'ı sevmemi emretti, aynı zamanda kendisinin de bunları sevdiğini haber verdi" buyurmuştu.
Kendisi İran'da yetişmiş, Zerdüşt dinindeyken Hristiyan olmuş, bir râhibe hizmet etmiş, Ahırzaman Peygamberinin dinini yaymaya başladığını o râhipten duymuş, köleyim diye kendisini sattırmış, Medine'ye bu sûretle gelebilmişti.
120
Hz. Muhammed onu satin alıp âzâd etmişti. Osman zamanında Medâyin vâlisi olmuştu. Orada vefât etti.40
Otuz altıncı yilda, Peygamber'in sir sâhibi diye anilan Yemân oğlu Huzeyfe de vefât etti. Ansardan olan Huzeyfe, Hz. Muhammed'in kendisine münafıkları ve ilerde olacak fitneleri haber verdiğini söylerdi. Ömer, Huzeyfe, birisinin namazını kilmazsa kilmazdi.
Uhud savaşında bulunmuştu. İran'da ordu kumandanı olan Mukarrin oğlu Nu'man şehid olunca sancağı Huzeyfe almış, Hemedan, Rey ve Dinever şehirleri, onun tarafindan fethedilmişti.
Ömer, bir gün Huzeyfe'ye, tâyin ettiğim vâliler içinde münâfık var mı diye sormuş, o da bir adam var demişti.
Hz. Huzeyfe, Osman'ın şehâdetinden kırk gün sonra vefât etmiş, oğullarına, Hz. Ali'den aynlmamalarını vasiyyet etmişti. Oğulları Safvan ve Said, Hz. Ali'ye tâbi olmuşlar, Sıffın savaşında şehid düşmüşlerdir.41
40- İbnu Abd'ül-Birr: Al-İstiâb fi Ma'rifef il-Ashâb, Haydarâbâd, 1319, 2, s. 571 -573.
41- Al-İstiâb, 2, s. 105-106.
121
Dostları ilə paylaş: |