Müminlerin Emiri hz. Ali (a s)



Yüklə 0,98 Mb.
səhifə14/37
tarix31.10.2017
ölçüsü0,98 Mb.
#23329
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   37

KÜÇÜK CEMEL SAVAŞI


Hz. Ayişe'yle Talha ve Zübeyr, kendilerine uyanlarla beraber Mekke'den çıkmışlardı. Fakat içlerinden hiç biri, kumandan mevkiinde değildi. Bu topluluk, âdeta bir başıbozuk alayıydı.

Mekke'den çıktıkları zaman Mervan ezan okumuş, sonra Talha'yla Zübeyr'in yanına gidip imamlığı hanginiz yapacak demişti. Zübeyr'in oğlu Abdullah, babam demişti. Talha'nın oğlu Muhammed, hayır demişti, benim babam.

Hz. Ayişe bunu duyunca aramıza ayrılık mı düşüreceksin? Namazı, kız kardeşimin oğlu, yâni Zübeyr oğlu Abdullah kıldırsın diyerek nifakın önünü almıştı. Bu hâli gören Abdullah oğlu Muâz, vallâhi demişti, biz üst olsak bile birbirimizle savaşa kalkarız. Çünkü emirliği ne Talha, ne Zübeyr'e verir, ne de Zübeyr onu bırakır.

Yolda As oğlu Said, Mervan'la görüştükten sonra ona ve Ümeyye oğullarına, öcünüzü bırakıp nereye gidiyorsunuz, önce Ayişe'yi, Talha'yı, Zübeyr'i öldürün, ondan sonra ne yapacaksanız yapınız demişti. Onlar da, umarız demişlerdi. Osman'ın bütün kaatillerini öldürürüz.

As oğlu Said, bundan sonra Talha ve Zübeyr'le konuştu, üst olunca hanginiz başa geçecek dedi. Onlar,

122


halk hangimizi isterse o dediler. Said, siz dedi, Osman'in kanını dâva ediyorsunuz, bunun için ortaya çıktınız; bu bakimdan başka da Osman'in oğullarından birini geçirmelisiniz.

Talha ve Zübeyr, bu sözü duyunca, Muhacirlerin ihtiyarlanni bırakıp yetimleri mi başa geçireceğiz dediler. Mugıyra, yapılacak iş, Said'in dediğidir dedi. Söz uzadı, Said ve Mugıyra kızıp topluluktan aynldilar.

Hz. Ali, bu sıralarda doğrudan doğruya Muâviye'nin üzerine gitmek için hazırlanıyordu. Ordusunun sağ koluna Abbas oğlu Abdullah'ı, sol koluna Ebû-Seleme oğlu Amr'ı tâyin etmiş, Ebû-Ubeydet-ibn'il-Cerrâh'in erkek kardeşinin oğlu Ebû Leylâ'yı öncü yapmış, sancağı da oğlu Muhammed ibn Hanefıyye'ye vermişti. Medine'de Abbas oğlu Kusem'i bırakıyordu. mekke'ye de Abbas oğlu Tammam'ı tâyin etmişti. Aynı zamanda halkı Şam seferine dâvet etmek üzere Mısır vâlisi Sa'd oğlu Kays'a ve Basra vâlisi Huneyf oğlu Osman'la Küfe Emiri Ebû-Müsa'l-Eş'ari'ye de mektup gönderdi.

Medine'de, halkı mescide dâvet etmiş, şu hutbeyi okumuştu:

"Şüphe yok ki yüce ve Ulu Allah, halkı doğru yola götürmek için söyleyen bir kitapla, açık ve bozulmaz bir emirlerle Peygamber göndermiştir. Bundan dolayı helâk olan, ancak helâke müstahak olandır. Sonradan çıkan, dine aykırı olan, yahut şüpheli bulunan şeyler, insanı helâk eden şeylerdir; ancak Allah'ın koruduğu kişiler bunlardan korunur, kurtulur. Allah'ın hüküm ve kudretindedir işinizin doğruluğu, düzenliği. Gönül rızâsıyla, zorla değil, dileyerek o hükme itâat edin.

123


Yoksa Allah hüküm ve kudretini sizden alirsa, Müslümanlığın hâkimiyetini kaybederseniz, artık bu kudret ve hükünı, ebediyyen elinize geçmez. Topluluğunuzu bozup ayırmak isteyen bu kavme yürüyün, umulur ki Allah ülkelerdeki bozukluğu sizinle diizene sokar." 42

Medinelilerin bir kismi, Müslümanlarla savaştan çekiniyordu. Onlarca, kıble ehliyle savaşmak câiz değildi.

Mâlik'ül-Eşter bunu duyunca Hz. Ali'nin yanina gitti ve Ey Mü'minler Emiri dedi, biz Mühâcirlerden ve Ansardan değiliz ama iyilikte, imanda onlara tâbi olanlardaniz. Sana edilen bey'at, umumidir. Bundan dönen kınanır, kötü bir iş işlemiş sayılır. Senin maiyyetinde savaşa gitmek, bizden ziyâde onlara düşer. Böyle olduğu halde sana karşı duracak bir durum yarattılar. Savaşa gitmezlerse onlan hapsederek te'dip et.

Hz. Ali, Yâ Mâlik dedi, bu, onlann re'yi, bununla beraber gene de onlan çağır, bir görüşeyim.

Mâlik, savaşa katılmak istemeyenleri çağırdı. Hepsi, Hz. Ali'nin huzurunda toplandi. Hz. Ali, Ayişe, Talha ve Zübeyr'in isyanlanni duymuş, onların üzerine gitmeye karar vermişti. Gelenlere sordu:

Ebû-Bekr'e, yahut Ömer'e, yahut Osman'a bey'at ettikten sonra bu bey'atten dönenlerle savaşmak helâl midir?

Evet dediler. Pekâlâ dedi, o halde nasil oluyor da bana bey'at ettiğiniz halde emrime uymuyor, dönenlerle savaşa gitmiyorsunuz?

42- Tabari.

124

Ey Mü'minler Emiri dediler, biz, sen yanlış hareket ettin demiyoruz. Sana bey'at ettikten sonra onu bozanlarla savaşmak helâl değildir fıkrini de gütmüyoruz. Biz ancak namaz kilanlarla savaşmanın câiz olup olmadığında şüpheliyiz.



Mâlik, bu söz üzerine kızdı, onlara ağır sözler söyledi. Hz. Ali'nin evinden çıkıp gitti.

Bir müddet sonra Ubâde oğlu Sa'd'in oğlu Kays, Mâlik'i bulup Mâlik dedi, çok acelecisin, tez kızıyorsun. Sabretmek edebe riâyet şartlarındandır. Onu bu çeşit sözlerle teskin edip Muhacirlerle Ansardan bir toplulukla Hz. Ali'nin yanina geldi.

Hz. Ali ordusuyla Medine'den yola çıktı. Ayişe'ye, Basra'ya varmadan yetişmek, geri çevirmek, bu sûretle büyük bir savaşın önüne geçmek istiyordu. Rebeze'ye varılınca Ayişe'nin Basra'ya vardığını haber aldı. Ali, orda kaldı, Ebû-Bekr oğlu Muhammed'le Ca'fer oğlu Muhammed'i Kûfe'ye gönderdi.

Kûfe'de vâli, Osman zamanındaki vâli Ebû-Müsa'l-Eş'ari'ydi. Ona, Hz. Ayişe'nin isyanın bildiren, üzerine bir ordu gönderilmesini emreden bir mektup da göndermişti.

Ebû-Mûsâ, bu emri alınca mescide gitti, halkı topladı, minbere çıktı, Müslümanlarla savaşmanın doğru olmadığına dâir bir hutbe okudu. İki Muhammed, bu hâl karşısında dondular. Basra'yla Medine arasında bir kavşak olan Zikaar'da Hz. Ali'ye ulaştılar, işi bildirdiler.

Hz. Ali, uzun bir hutbe okudu, yanındakilere öğütlerde bulundu. O cümleden olarak dedi ki:

"Benim bay'atimde toplandınız. Talha'yla Zübeyr de bana bey'at etti. Hallerinden özlerindekini anladım,

125


fakat seslenmedim. Sonra umre etmek için izin istediler.43 Maksatlan umre değildi, bey'atten dönmekti. Mekke'ye gittiler, Ayişe'yi kandırdılar. Mekke fethinde esir olmuşken âzâd edilenlerin oğullarım başlarına toplayıp Basra'ya gittiler, orda Müslümanları öldürdüler, kötü işlerde bulundular. Şaşılır onların Ebû-Bekr ile Ömer'e itâatlerine, bana isyanlarına, Onlar da bilirler ki ben, bu ikisinden aşağı değilim. Söyliyecek sözlerim var ki dilersem söylerim. Muâviye onlaıa Şam'dan mektup yazdı, onları kandırdı, benden gizlediler. Sonucu benden, Osman'ın kanını istemek üzere isyan ettiler."

Bu hutbe üzerine Mâlik'ül-Eşter ayağa kalkıp dedi ki: "Hamdolsun Allah'a ki sana uymayi bize nasib etti de üstünlük bulduk. Bunu bize ihsân etti de lûtuf bulduk. Ey Mii'minler Emiri, and olsun ki sözünü duyduk. Re'yinde isâbet var. Sen, Peygamberimizin amcasi oğlusun, dâmâdısın, vasisisin; onu ilk tasdiyk edensin, onunla naniaz kılansın. Bütün savaşlarında onunla beraberdin. Bu hususlarda bütün ümmete üstünlüğün var. Sana uyan, Hakka uymuştur, uymayan cehennemi bulmuştur. Ey Mii'minler Emiri, Ayişe'nin, Talha'mn, Zübeyr'in işi umulmayacak iş değil. Hiçbir kötülükte bulunmadığın hâlde senden ayrıldılar. Sandılar ki Osman'ın kanını istiyorlar. Hâlbuki ona itirazda bulunanların başındaydı onlar, halkı aleyhine kışkırtanlardandı onlar, itâat etmezlerse şâhid olsıın Allah, onlar da Osman'a ulaşırlar. Çünkü kıhçlarımız

43- Umre, Arafata çıkmadan yapılan hac törenidir.

126


yanımızda, yüreklerimiz korkusuz. Biz dün nasılsak sana karşı bııgün de öyleyiz."

Hz. Ali, oğlu Hasan'la Yâsır oğlu Ammâr'ı Kûfe'ye gönderdi. Ebû-Mûsâ'ya da onlarla bir mektup yolladı, vâlilikten azledildiğini bildirdi.

Hz. Hasan, Ebû-Mûsâ ile buluşunca ona şiddetli sözler söyledi. Ebû-Mûsâ, doğru söylüyorsun, anam-babam sana fedâ olsun, fakat ben, Allah ona rahmet etsin, Rasûlullah'tan duydum, buyurdu ki: "Fitneler olacak; o zaman, oturan, ayakta durandan, ayakta dıııan yaya yürüyenden, yaya yürüyen ata binenden hayırlıdır."

Sonra mescide gidip halka, evinize girin, fıtneye karışmayın. Biz Rasûlullah'ın sahâbesiyiz. Ondan duyduğumuzu daha iyi biliriz diye öğütlerde bulundu.

Hz. Ali, Hasan'la Ammâr'dan sonra Kûfe'ye Mâlik'ül-Eşter'i gönderdi. Mâlik, Kûfe civânnda hangi kabileye uğradıysa o kabile halkı, kendisine uydu, böylece büyük bir kalabalıkla Kûfe'ye girdi. Doğruca hükûmet konağına girdi. Ebû-Müsâ'nın kölelerini dışarıya attı.

Mescitte Ebû-Mûsâ, halkı savaşa gitmekten alıkoymak için öğütler verirken köleler koşarak, bağırarak geldiler, Mâlik'in kendilerini konaktan çıkardığını bildirdiler. Ebû-Mûsâ, minberden inip konağa gidince Mâlik, çık bizim konağımızdan diye bağırdı. Ebû-Mûsâ, Mâlik'in şiddetini biliyordu. Korkup bana bu gece mühlet ver dedi. Mâlik pek âlâ dedi, fakat hükûmet konağında kalamazsın.

Ebû-Mûsâ konağı bıraktı. Halk, konaktaki mallarını yağma etmek istediyse de Mâlik, mâni oldu, o dedi, bir memurdu, azlettik, mes'ele bundan ibâret. Sonra mescide gitti, uzun bir hutbe okuyup halkı savaşa teşvik etti. Dokuz

127


bin kişi, İmâm Hasan'la beraber yola çıkıp Zikaar'da Hz. Aliye ulaştı.

Hz. Ayişe, Talha ve Zübeyr, Basra'ya giderlerken bir su başına gelmişlerdi. Ordaki köpekler, hep birden Hz. Ayişe'nin bindiği deveye saldınp ürmeye, havlamaya başladı. Hz. Ayişe, bu suya ne suyu derler diye sordu. Kilavuz, Hav'eb suyu deyince Hz. Peygammber'in sözünü hatırlayıp ağlamaya koyuldu, beni geri çevirin, burdan ileriye bir adim bile atmam dedi. Orda bir gun bir gece kaldilar. Hz. Ayişe, elleriyle dizlerine vurmaya başlamıştı.

Zübeyr oğlu Abdullah, yanına gelerek kilavuz yalan söylemiş, bu suyun adi Hav'eb değil diye teselliye çalıştı. Hattâ kirk ve bir rivayette elli kişi getirdi, onlar bu su Hav'eb suyu değil diye şehâdette bulundular. Bu şehâdet, Müslümanlıktaki ilk yalan şehâdetti. Hz. Ayişe, bu adamlann şehâdetini duymakla beraber gene de geri dönmek istiyordu. Bu sefer Zübeyr oğlu Abdullah başka bir hileye başvurdu. Bâzı kimseler koşarak, Ali, ordusuyla yetişmek üzere diye bağırdılar. Bunun üzerine ordu kalkıp Basra'ya hareket etti.

128


Yüklə 0,98 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin