29- RASULULLAH (S)'İN EMİRE'L-MÜ'MİNİN'E (A) VASİYETİ
"İbn-i Ammar İmam Sadık (a)'ın şöyle buyurduğunu işittiğini söylüyor: "Resulullah (s) Ali (a)'e şöyle vasiyet etmiştir; "Ey Ali, sana bir takım hasletleri taşıyıp korumanı tavsiye ediyorum. (Allah'ım sen de ona yardımcı ol.) Birincisi doğruluktur. Senden asla yalan (bir söz) çıkmasın, ikincisi (kötülerden) sakınmaktır. Hiç kimseye hiyanet etme. Üçüncüsü Allah'tan onu görüyormuşçasına çok ağlamandır. Her gözyaşı damlası için senin için bin ev yapılır. Beşincisi malını ve kanını dinin yolunda feda etmektir. Altıncısı namaz, oruç ve sadakamda benim sünnetimi takib etmektir. Ama namazım elli rekattır. Oruç ise her ayda üç gündür. İlk perşembe, ortasındaki çarşamba ve sondaki perşembe günü oruç tutulur." Ama sadaka israf etmediğin halde, israf ettim diyeceğin kadar gücün yettiğince sadaka vermelisin. Gece namazını mutlaka kıl, gece namazım mutlaka kıl, gece namazını mutlaka kıl. Öğle namazına dikkat et, öğle namazına dikkat et, öğle namazına dikkat et. Her halinde Kur'an oku. Namazda elini uzat ve ters çevir. Her abdest aldığında dişlerini misvak et. Güzel ahlakla ahlaklan ve kötü ahlaktan sakın. Böyle yapmazsan o halde sadece kendini kınamalısın." 128
Şerh
Bu hadisle ilgili meseleleri bir mukaddime ve birkaç fasü zımnında beyan etmeye çalışacağız inşaallah.129
Mukaddime
Bu hadis-i şerifte bir çok açıdan malum olmaktadır ki Resulullah'ın (s) Ali'ye (a) buyurduğu bu vasiyeti kendi nazarında oldukça büyük bir öneme sahipti. Resulullah (s) eda ettiğini bildiği halde sadece şeri hududlarda ve ilahi emirlerde müsamaha edilmesin diye Hz. Ali'ye (a) bunları tavsiye etmiştir. Resulullah (s) gözünde önemli olan bir şeyin ehemmiyetini göstermek için o şeyle amel eden birine dahi tavsiyede bulunurdu.
Bu tavsiyelerin "kızım sana söylüyorum gelinim sen anla" kabilinden bir tavsiye olması uzak bir ihtimaldir. Zira hadis-i şerifin siyakından da anlaşıldığı gibi Resulullah (s) bizzat Hz. Ali'ye teveccüh etmiş ve müstakil bir gözle kendisine hitab etmiştir. Nitekim "... Hasletleri taşıyıp korumanı tavsiye ediyorum." cümlesi ile "Allah'ım sen de ona yardımcı ol" duası da buna tanıklık etmektedir. Bu tavsiyeler İmamlar (a) arasında da oldukça yaygın idi. Hepsinden de bu tavsiyelerin muhatabının bizzat imamın kendisi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Hz. Ali (a), oğulları Hz. Hasan ve Hüseyin'e (a) yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmaktadır: Bu ikinize ve Ehl-i Beytime olan vasiyetimdir." Buradan da Hz. Ali'nin muhatabının sadece oğulları Hz. Hasan ve Hüseyin (a) olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla bu tavsiyede konunun ehemmiyetini ve birbirlerine olan şiddetli ilgisini göstermektedir. Velhasıl muhatabın Hz. Ali (a) olması konunun önemini göstermektedir.
Ayrıca Hz. Ali (a) Resulullah (s)'ın vasiyetinden inhiraf ve gevşeklik gösteren birisi olmadığı halde tavsiyelerini birçok tekidlerle eda etmiştir.
"Sana vasiyet ediyorum" dedikten sonra vasiyetinin önemini belirtmek için "Bunları benden taşıyıp korumanı tavsiye ediyorum." demiştir. Daha sonra da Hz. Ali'nin bu önemli şeyleri eda etmesini can-u gönülden istediği için Allah'ın kendisine yardımcı olması için dua etti.
Bu cümlelerin her birinde tekid için kullanılan "nun harfi", tekrar vb tekid edatlarını zikre gerek görmüyoruz.
O halde malum oldu ki bu konular oldukça önemli konulardandır. Hakeza bu işlerin hiç birinde hazret için bir faydanın olmadığı da malumdur. Aksine maksad sadece muhatabına fayda vermektir. Gerçi asaleten muhatab Hz. Ali'dir, ama umumi teklifler ortak olduğundan gücümüz oranında Resulullah (s)'ın vasiyetiyle amel etmeliyiz. Resulullah (s)'in Hz. Ali (a)'a olan şiddetli ilgisi bu konuların faydasının çok ve önemli olmasını iktiza etmektedir, ki bu tarzda beyan etmiştir. Yine de Allah bilir.130
Yalanın Fesatlarının Beyanında
Resulullah (s)'ın vasiyetlerinden birisi doğru olmak ve yalandan sakınmak idi. İlk etapta bunu söylemesi de mübarek nazarında diğer konulardan daha büyük önem arzetmesindendir. Dolayısıyla biz de yalanın fesatlarını doğruluğun maslahatından önceye aldık. Yalan rezilesi akıl ve naklin kötü olduğunda ittifak ettikleri bir sıfattır. Yalan haddi zatında büyük günahlardan ve fesatlardan biridir. Nitekim bu hususa delalet eden bir takım rivayetler de vardır. Üstelik bu sıfattan çirkinlik ve fesadı daha çok olan bir takım rezaletler de vücuda gelmektedir. Bazan insanın ortaya çıkan bir yalanı itibariyle ömrünün sonuna kadar itibarını kaybettiği ve halkın gözünden düştüğü görülmüştür. Allah korusun insan yalancılıkla meşhur hale gelirse artık kendisi için şahsiyet diye birşey kalmaz. Ayrıca dini fesatları ve uhrevi cezaları da oldukça fazladır. Bu babda birkaç hadis-i şerif nakli ile iktifa ediyor ve konu açık bir şey olduğundan sözü uzatmıyoruz.
Hz. Bakır (a) şöyle buyurmuştur:
"Allah-u Teala şer için bir takım kilitler karar kılmıştır. Bu kilitlerin anahtarı ise şaraptır. Yalan ise şaraptan daha kötüdür." 131
Şimdi Ehl-i Beyt imamından sadır olan bu hadis-i şerif üzerinde bizzat tefekkür et. Ümmet alimlerinin kaynağı olan ve tüm alimlerce kabul gören bir kitapta yer almıştır. Acaba artık hiç bir mazeretimiz olabilir mi? Yalan hakkındaki bu müsamahamız Ehl-i Beytin rivayetlerine olan zayıf imanımızdan kaynaklanmıyor mu? Bizler amellerin gaybi suretlerini bilmiyoruz, mülk ve melekutun manevi ilişkilerine vakıf değiliz. Bu yüzden böylesi rivayetlerden kaçmıyor ve örneğin bu ve benzeri rivayetleri mübalağa olarak nitelendiriyoruz. Bu da imanın zayıflığı ve cehaletten kaynaklanan batıl bir yoldur. Bu hadis-i şerifi mübalağa olarak değerlendirsek bile bu yersiz bir mübalağa mıdır? Acaba herşeyin şaraptan daha kötü olduğu söylenebilir mi? En azından çok kötü bir şey olmalı değil mi ki, onun şaraptan daha kötü olduğu hususunda mübalağa edilebilsin?
Hz. Bakır (a) şöyle buyuruyor:
“Yalancılık iman bozukluğudur." 132
Gerçekten de böylesi rivayetler insanın kalbini titretiyor ve belini kırıyor, öyle sanıyorum ki yalan yaygın bir şey olduğundan çirkinliği ortadan kalkmış olan ameli bir fesattır. Ama bir an gelecek uyanacağız ki ahiret alemi hayatının sermayesi olan imanımız bu helak edici haslet sebebiyle haberimiz bile olmadan yok olup gittiğini göreceğiz.
İmam Rıza (a) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (s)'a "Acaba mümin korkak olabilir mi?" diye soruldu
"Evet" diye cevab verdi. "Cimri olabilir mi?" diye soruldu yine:
"Evet" diye cevab verdi. "Yalancı olabilir mi?" diye soruldu:
"Hayır" diye cevap verdi."
Şeyh Seduk şöyle naklediyor ki: Resulullah (s) şöyle buyurmuştur: "Faizlerin faizi yalandır." Yani yalan faizden daha kötüdür. Halbuki faiz hakkında o kadar şiddetli emirler vardır ki insanı hayrete düşürmektedir.
Ayrıca bilmek gerekir ki şaka ve mizah yoluyla söylenen yalanlar da hadislerde tekzib edilmiş şiddetle reddedilmiş, alimler de bunun haram olduğunu söylemişlerdir. Vesaü kitabının müellifi de "istisna edilenler dışında ciddi veya şaka büyük veya küçük her türlü yalanın haram olduğu babı" diye bir bab ayırmış ve yalanın her haliyle haram olduğuna hükmetmiştir. Kafi'de yer aldığı üzere Hz. Bakır (a) şöyle buyurmuştur:
"Ali b. Hüseyin (a) oğullarına şöyle buyuruyordu:
"Konuşmalarınızda küçük-büyük ciddi veya şaka tüm yalanlardan sakının. Zira İnsan küçük şeylerde yalan atarsa büyük şeylerde de yalan atmaya cüret kazanır. Resulullah (s)'ın şöyle buyurduğunu bilmiyor musunuz: "Allah 'ın kulu doğruluktan ayrılmazsa Allah onu "sıddık" olarak yazar, ama yalancılık yoluna koyulursa Allah o zaman da kulunu "kezzab" olarak yazar."
Kafi'de yer alan bir rivayette ise Hz. Ali (a) şöyle buyuruyor:
"Ciddi veya şaka yalanı terketmeyen kimse imanın tadını alamaz." 133
Resulullah (s) Ebu Zere yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmaktadır:
"Ey Ebu Zer insanları güldürmek için yalan söyleyen kimseye yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun." 134
Resulullah (s) ve Ehl-i Beyt'in bütün rivayet ve te'kidlerine rağmen insanın bu boyük günaha düşmesi için oldukça cüret ve şekavet sahibi olması gerekir. Zira yalan oldukça önemli fesatlardan biri sayılmış doğruluk ise en önemli iyiliklerden biri addedilmiştir. Ehl-i Beyt rivayetlerinde doğruluk açıkça medhedilmiştir ki biz bunlardan bazısına işaret edeceğiz:
İmam Sadık (a) şöyle buyuruyor:
"İnsanları dilinizden gayrisiyle (amellerinizle) iyiliğe çağırınız ki sizlerde hayır işlerinde ciddiyet, doğruluk ve takvayı görsünler."
Seduk ise Resulullah'ın şöyle buyurduğunu naklediyor:
"Kıyamet gününde bana en yakın ve şefaati gerekli olanınız konuşurken doğru konuşanınız emanete riayet edeniniz güzel ahlaklı olanınız ve insanlara en yakın olanınızdır." 135
Dostları ilə paylaş: |