“HARRY POTTER” KİTAPLARINI YAZARKEN “NARNİA GÜNLÜKLERİ” KİTAPLARINDAN ESİNLENDİM.”
J.K.ROWLING.
200 milyon dolarlık yapım bütçesiyle gerçekleştirilen:
“THE CHRONICLES OF NARNIA: PRINCE CASPIAN”
“NARNIA GÜNLÜKLERİ: PRENS KASPİYAN”
THE CHRONICLES OF NARNIA: PRINCE CASPIAN-
NARNİA GÜNLÜKLERİ: PRENS KASPİYAN” Türkçe Seslendirenler:
Prince Caspian: BARIŞ ÖZGENÇ
Miraz: HAKAN VANLI
Nikabrik: AHMET ERES
Trumpkin: BAHTİYAR ENGİN
Lucy : HAZAL ÖZKAN
Susan: ECE TUNCACI
Peter: ARDA AYDIN
Edmund: ÖMER CAN DUNA
Trufflehunter: ALİ EKBER DİRİBAŞ
Reepicheep: LEVENT SÜLÜN
Aslan: MAZLUM KİPER
Beyaz Cadı: ÖZGÜR ÜNSAL
Diyalog Yönetmeni: ALİ EKBER DİRİBAŞ
Çevirmen: MURAT KARAHAN
Seslendirme Stüdyosu: İMAJ
Yönetmen: Andrew Adamson
Oyuncular: William Moseley, Anna Popplewell, Georgie Henley, Skandar Keynes,
Ben Barnes, Liam Neeson, Sergio Castellitto, Tilda Swinton
Senaryo: Andrew Adamson, Christopher Markus, Stephen McFeely
Yapımcılar: Andrew Adamson, Mark Johnson, Perry Moore, Philip Steuer
Görüntü Yönetmeni: Karl Walter Lindenlaub, Prodüksiyon Tasarımı: Roger Ford
Kostüm Tasarımı: Isis Mussenden, Kurgu: Sim Evan-Jones
Set Dekorasyonu: Kerry Brown, Özgün Müzik: Harry Gregson-Williams
Walt Disney Pictures – Walden Media
“Shrek”, “Shrek 2” ve “Narnia Günlükleri: Aslan, Cadı ve Dolap” adlı filmleriyle yedi dalda Oscar adaylığı ve iki dalda Oscar ödülü kazanan yönetmen Andrew Adamson, “Narnia Günlükleri: Prens Kaspiyan”da, 17 Oscar kazanan “Yüzüklerin Efendisi”nin, 11 Oscar’lı “Titanic”in ve beş “Harry Potter” filminin efektlerini yaratanlarla işbirliği yaptı.
http://www.image.net ; http://www.uip.com.tr ; hakan_sonok@uip.com
Dolap artık yok... Beyaz Cadı öldü... Aslan’ın da bin yıldan fazla zamandır nerede olduğu bilinmiyor.
Peter, Susan, Edmund ve Lucy Pevensie kardeşler, Narnia’ya geri döndüklerinde tamamen farklı bir dünya bulurlar. Savaş meydanına yepyeni bir düşman boy göstermiş; ülkenin sevimli ve iyi niyetli yaratıkları yok olmanın eşiğine kadar gelmişlerdir.
Walt Disney Stüdyoları ve Walden Media, C.S. Lewis’in sevilen çocuk klasiğinden uyarlanan “Narnia” serisinin ikinci bölümü “The Chronicles of Narnia: Prince Caspian”ı sunar. Serinin 2005 yılında gösterime giren Oscar ödüllü ilk bölümü, 180 milyon dolar bütçeli“The Chronicles of Narnia: The Lion, the Witch and the Wardrobe”, dünya çapında 744 milyon dolar hasılata ulaşarak tüm zamanların en başarılı filmlerinden birisi olmuş; Walt Disney Stüdyolarının da bugüne kadar elde ettiği en büyük başarılarından birisi olma onuruna erişmişti.
Oscar ödüllü “Shrek” ve “Shrek 2”nin de yönetmeni olarak adını duyuran Yönetmen Andrew Adamson, ikinci Narnia macerası için ilk filmin de senaryosunu yazmış olan Emmy ödüllü senaryo yazarları Christopher Markus ve Stephen McFeely ile yeniden işbirliği yaptı. Filmin yapımcılıklarını da ilk “Narnia”dan tanıdığımız Oscar ödüllü yapımcı Mark Johnson (“Rain Man”, “Bugsy”, “The Notebook”) ile Philip Steuer (“The Rookie”, “The Alamo”) üstlendi.
Adamson’un ilk film için keşfettiği genç İngiliz oyuncular, yeni filmde Pevensie kardeşleri bir kez daha canlandırdı. Pevensie kardeşlerin portresini çizen oyuncular şöyle sıralanıyor:
-
Dört kardeşin en küçüğü olan ve Narnia ülkesindeki yeni macerada Aslan ile ilk karşılaşan Lucy rolünde 12 yaşındaki Georgie Henley;
-
İlk macerada kendi bencilce çıkarları uğruna kardeşlerine ihanet eden Edmund rolünde 16 yaşındaki Skandar Keynes;
-
Tedbirli,temkinli ve pratik zekaya sahip abla Susan rolünde 19 yaşındaki Anna Popplewell;
-
Narnia ülkesini şeytani ruhlu Kral Miraz’dan kurtarmak için verilen mücadeleyi yöneten en büyük kardeş Peter rolünde 21 yaşındaki William Moseley.
İkinci “Narnia” macerasına adını veren ana karakter Prens Kaspiyan rolünde ise, “The History Boys – Tarih Çocukları”ndaki başarılı oyunuyla dikkat çeken 26 yaşındaki İngiliz aktör Ben Barnes kamera karşısına geçti. Genç aktör son dönemde Noel Coward’ın “Easy Virtue” adlı eserinden yapılan aynı adlı uyarlamada Jessica Biel ve Colin Firth’e karşı oynamış; “Bigga Than Ben” adlı bağımsız yapımda rol almış; Matthew Vaughn’un fantastik filmi “Yıldız Tozu-Stardust”ta da yer almıştı.
Yeni filmde ayrıca Pevensie kardeşleri yeni yolculuklarında eşlik eden Kızıl Cüce Trumpkin rolünde Peter Dinklage (“The Station Agent”, “Death at a Funeral”, “Elf”); şüpheci ruhlu Kara Cüce Nikabrik rolünde Warwick Davis (“Willow”, “The Hitchhiker’s Guide to Galaxy”, “Return of the Jedi”) kamera karşısındaki yerlerini aldılar.
Yarı insan – yarı boğa canavar Asterius rolünde “Lord of the Rings” üçlemesi ve “The Lion, the Witch and the Wardrobe”dan tanıdığımız Yeni Zelandalı aktör Shane Rangi; insan başlı atların lideri Glenstorm rolünde İngiliz müzikal tiyatro yıldızı Cornell S. John oynadılar.
Filmin kadrosunda çok sayıda uluslararası oyuncu da yer aldı. Şeytani ruhlu Kral Miraz rolünde ünlü İtalyan aktör-yönetmen Sergio Castellitto kamera karşısına geçerken, Telmarine ordusunun komutanı General Glozelle rolünde İtalyan sanatçı Pierfrancesco Favino; Miraz’ın ordusundaki yüksek rütbeli subay Lord Sopespian rolünde Meksikalı yıldız Damian Alcazar; Miraz’ın sadık karısı Kraliçe Pruniprismia rolünde İspanyol oyuncu Alicia Borrachero; yaşlı bilge doktor Cornelius rolünde deneyimli Fransız aktör Vincent Grass kamera karşısına geçtiler.
Filmdeki CGI (bilgisayar çıkışlı animasyon) karakterlere gelince… İnançlı porsuk Trufflehunter’ın seslendirmesini İskoçyalı aktör Ken Stott, Aslan’ın seslendirmesini Oscar adayı aktör Liam Neeson, sahte kabadayı ruhlu fare Reepicheep’in seslendirmesini ise İngiliz komedyen Eddie Izzard yaptı.
“The Chronicles of Narnia: Prince Caspian”ın yapımında anlatılan öykünün oyuncu kadrolu sahnelerinin CGI animasyon tekniğiyle hazırlanmış birbirinden orijinal yaratık efektleriyle tamamlanması yöntemi izlendi. Bu yapılırken kitap serisinin yazarı C.S. Lewis’in hayalgücüne dayalı kreasyonlarından esinlenildi. Animasyonların hazırlanması görevini daha önce “The Lord of the Rings: The Return of the Kings” ve “Titanic”te de yaratıcılığını sergilemiş olan Oscar adayı görsel efekt süpervizörü Dean Wright üstlendi. Wright efektleri hazırlarken “Shrek” ve “Flushed Away”de Adamson ile beraber çalışmış olan VFX uzmanı Wendy Rogers ile omuz omuza çalıştı.
Dean Wright – Wendy Rogers ikilisi film için 1.600’den fazla CGI sahnesinin hazırlanmasına gözlemcilik yaptılar. Tüm bu efektlerin bir kısmı, Londra’daki Moving Picture Company adlı efekt şirketinde gerçekleştirildi. Sözkonusu şirkette daha önce beş “Harry Potter” filmiyle “Wallace and Gromit: Curse of the Were-Rabbit”in efektleri hazırlanmıştı. Ayrıca Oscar ödüllü Framestore-CFC’de ve Yeni Zelanda’daki Weta Digital tesislerinde hazırlanan efektler de “Narnia Günlükleri: Prens Kaspiyan”da kullanıldı. Weta Digital’deki efektleri hazırlayan beş Oscar ödüllü görsel efekt uzmanı Richard Taylor, geçtiğimiz yıllarda “Lord of the Rings” üçlemesiyle “King Kong”un da efektlerini gerçekleştirmişti. Weta Digital’deki çalışmalarda ağırlıklı olarak Narnia’nın yeni sakinleri Telmarine ordusunun kıyafetleriyle silahları dizayn edildi.
“The Chronicles of Narnia: Prince Caspian”ın çekimlerine 12 Şubat 2007 tarihinde Yeni Zelanda’nın kuzey ve güney adalarının her ikisinde birden başlandı. Kullanılan mekanlar arasında ilk “Narnia”nın da çekildiği ünlü Henderson Stüdyoları’nın yanısıra Kuzey Adası’ndaki Coromandel Yarımadasında yeni kurulan siteler de yer aldı. Güney Adası’nda ise Tazmanya Denizi kıyısındaki Haast River Vadisi ile Queenstown yakınlarındaki Paradise Valley (Cennet Vadisi) ile Glenorchy ormanları kullanıldı.
Çekim takviminin Yeni Zelanda ayağını Mart ayında tamamlayan prodüksiyon ekipleri, Doğu Avrupa’ya geçerek Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da kurulu Barrandov ve Modrany Stüdyolarında çalışmaya başladılar. Bu ülkedeki diğer mekanlar arasında Kuzey Bohemya bölgesindeki Usti kenti de vardı. Filmin destansı savaş sahneleri bu kentte çekildi. Ayrıca Polonya ve Slovenya’da da çekim yapıldı.
NARNIA’YA DÖNÜŞ: PRINCE CASPIAN’IN ÖYKÜSÜ
C.S. Lewis’in her dönem çok sevilen kitaplarındaki birbirinden büyüleyici karakterler, “The Chronicles of Narnia: Prince Caspian”da bir kez daha beyazperdeye taşındı. Dünya Savaşı dönemi İngiltere’sinde yaşayan Peter, Susan, Edmund ve Lucy Pevensie kardeşler, efsanevi Narnia ülkesine bu defa dolap içerisinden değil, Londra’daki Trafalgar Meydanı yakınındaki bir metro istasyonundan geçiş yaptılar. Narnia ülkesinde dört kardeşi bu kez eskisinden daha büyük inanç ve cesaret sınavı gerektiren tehlikelerle dolu yepyeni maceralar bekleyecek.
“The Lion, the Witch and the Wardrobe - Aslan, Cadı ve Dolap”taki inanılmaz olayların üzerinden bir yıl geçtikten sonra Narnia’ya dönen kahramanlarımız, bu efsanevi ülkeye geri döndüklerinde, Narnia zaman ölçütüyle 1.300 yıldan fazla süre geçmiş olduğunu keşfederler. Onların yokluğunda Narnia’nın Altın Çağı sona ermiş, bu çağ artık bir efsane olarak anılmaya başlamıştır. Ülkenin büyüleyici konuşan hayvanları ve mistik yaratıklarından geriye bir avuç kalmıştır. Artık ülkenin her yerinde acımasız Lord Miraz’ın liderliği altındaki Telmarinler adlı yeni bir insan ırkı türemiştir. Ülkenin kudretli ve ihtişamlı Aslan’ı da binlerce yıldır ortalıkta gözükmemiştir.
Pevensie kardeşleri Narnia’ya geri çağıran kişi, ülkenin yeni insan ırkı olan Telmarine’lerin tahtının genç varisi Prens Kaspiyan’dır. Şeytani ruhlu amcası Miraz’a karşı mücadelesinde dört kardeşin desteğine ihtiyacı vardır. Kahraman ruhlu ama huysuz cüce Trumpkin, cesur yürekli konuşan fare Reepicheep ve güvenilmez Kara Cüce Nikabrik’in yardımını alan Pevensie kardeşler, Narnia ülkesini eski büyüleyici ve muhteşem günlerine geri döndürmek için büyük bir maceraya atılacaklardır.
NARNIA KİTAP SERİSİ HAKKINDA
C.S. Lewis’in kaleme aldığı “Prince Caspian”, yedi kitaptan oluşan “Chronicles of Narnia” serisinin ikinci kitabıdır. 2005 yılında filme çekilen “The Lion, the Witch and the Wardrobe” ile başlayan serinin diğer beş kitabının isimleri ise sırasıyla “The Voyage of the Dawn Trader”, “The Silver Chair”, “The Horse and His Boy”, “The Magician’s Nephew” ve “The Last Battle” şeklindedir.
1950 ile 1956 yılları arasında yayınlanan “Narnia” serisi, edebiyat dünyasının en uzun ömürlü ve yaratıcı kitap serileri arasında yer aldı. Bugüne kadar 35 farklı dile çevrilen kitapların toplam satışı yüz milyon adedi geçti; dünya çapında en çok satılan kitap serilerinden birisi oldu.
C.C. Lewis’in geride bıraktığı mirasın sahibi olan ve kurduğu C.S. Lewis Company’nin kreatif ve artistik direktörlüğünü yapan Douglas Gresham (yazarın üvey oğludur), Lewis’in kitaplarının beyazperdeye uyarlanması için 20 yıllık uğraş sergilemişti. 2005 yılında çekilen “The Lion, the Witch and the Wardrobe”un çarpıcı başarısının ardından “hayatımın en büyük hayalinin ikinci perdesi” olarak tanımladığı ikinci film üzerinde odaklandı.
“İlk filmin 2005 yılında dünya çapında büyük ilgi görmesi üzerine bir hayalimin gerçekleşmesine tanıklık ettim. Filmin keyifli olacağını ve dünyadaki sinemaseverlerin hoşuna gideceğini hep beklemiştim ama açıkçası o kadar yüksek bir başarı düzeyi hayal etmemiştim” diyor Gresham…
Yapımcı Mark Johnson da, ikinci filmin birçok açıdan ilkini geride bırakacağına inandığını belirterek şöyle konuşuyor: “Öncelikle bu film birincisinden çok daha büyük çaplı bir yapım oldu. Kamera arkasında çalışan ekip sayısı açısından daha büyük… Kamera önünde görev yapan oyuncu sayısı açısından daha büyük… Hepsinden önemlisi dramatik açıdan daha büyük… Ele aldığımız temalar ve ilişkiler, ilk filme kıyasla daha büyük ve kapsamlı boyutlarda…”
Yönetmen Adamson ise şu açıklamayı getiriyor: “Yeni maceramız ‘Prince Caspian’da, Pevensie kardeşlerin Narnia ülkesini terk etmesinden 1.300 yıl sonrasının öyküsü anlatılır. Narnia’nın yönetimini Telmarin’ler ele geçirmiş ve sevimli yaratıklarımızı ormana sürmüştür. Kraliyet tacının mirasçısı Prens Kaspiyan olduğu halde ,Prens Kaspiyan hain ruhlu amcası Miraz tarafından dışlanmıştır. Pevensie kardeşleri Narnia’ya geri getirmekteki amacı, Narnia sakinlerine sadece acı ve felaket getirebilecek olan Kral Miraz’dan ülkeyi kurtarmaktır.”
İlk filmin bilinçli olarak küçük ölçekli tutulduğunu, ikinci filmde destansı savaş sahneleri olduğunu belirten Adamson, “Şimdi o destansı dünyayı görüyoruz. Bu nedenle bu filme en görkemli sahnelerle başlamalıydık. Daha fazla dış mekan kullandık. Narnia ülkesinin yeni ırkı Telmarin’ler için kaleler ve kraliyet sarayları yaptık. Kısacası yepyeni bir dünya dizayn ettik. Ayrıca bu film ilkine kıyasla biraz daha gizemli ve yiğitlik içeren bir film oldu. Böyle olmasında çocukların artık daha büyümüş ve olgunlaşmış olmasının da payı vardır. Böylece öykümüz doğası gereği daha fazla yetişkinlere yönelik oldu.”
Birinci filmde de bazı kasvetli sahneler olduğunu söyleyen Adamson, “Örneğin Aslan’ın ölümü sahnesi kesinlikle en kasvetli ve üzücü sahnelerden birisiydi. Bu filmin ise daha tekinsiz olma potansiyeli taşıdığını düşünüyorum. Miraz karakteri benzerini gerçek yaşamda da görebileceğimiz türden acımasız ve hain birisidir. Bu da öykümüzü daha korkutucu ve ürkütücü kıldı” diyor.
Yönetmen açıklamalarını şu sözlerle devam ediyor: “İlk filmin, kendini bir davaya kurban etme, fedakarlık ve affetme üzerine bir öyküsü vardı. İkinci filmimiz ise daha kişisel bir öykü içeriyor. Sevdikleri ülkeye geri dönen ama o ülkenin artık var olmadığını gören çocukların öyküsü var. Bu açıdan bakınca ikinci filmin ergenlik, büyüme ve macera anlamına geldiğini söyleyebilirim.”
Bu fikrin kişisel düzeyde bazı çağrışımlar yaptığını ifade eden yönetmen, “Ben Yeni Zelanda’da doğduğum halde çocukluk yıllarım Papua Yeni Gine’de geçti. Geçenlerde o ülkeye gittiğimde çocukluk yıllarımdaki ülkeyle alakası bile olmadığını gördüm. Dolayısıyla bu dört çocuğun Narnia’ya geri dönüşlerinde karşılaştıkları ortamın, Narnia’ya ilk gidişlerindeki ortamla aynı olmadığını görmelerine benzer bir deneyim yaşadım” diyor.
Andrew Adamson sözlerini şöyle noktalıyor: “Kitap serisinin ilki olan ‘The Lion, the Witch and the Wardrobe’u çocukken ilk okuduğumda sonuna gelince şöyle düşündüğümü anımsıyorum: ‘Bu çocuklar Narnia’da kral ve kraliçe oldular. Narnia’ya 15 yıl hükmettiler. Savaşlar yaptılar. Devlere karşı verilen mücadeleyi kazandılar. Tüm bunların üstüne şimdi bir de okula mı dönecekler?’ Kendi kendime bu soruları sorduğum için bir sonraki kitapta ne olacağını bir an önce okumak öğrenmek istemiştim.”
“Prince Caspian”da anlatılan öykünün ilk filmden tamamen farklı olduğunu söyleyen yapımcı Johnson ise şu açıklamayı getiriyor: “Narnia’dan dönen çocuklar, İngiliz okullarındaki sisteme bir miktar uyum sağlamayı başarmışlardır. Ancak Narnia’yı yeniden kurtarmaları gereği ortaya çıkınca aniden bu ülkeye geri dönmek durumunda kalırlar.”
“PRINCE CASPIAN”IN ESKİ VE YENİ KARAKTERLERİ
İkinci “Narnia”nın öyküsü hakkında bilgi verirken, “Olağanüstü güzel nostaljik bir öykümüz var” diyen Andrew Adamson, filmin genel akışıyla ilgili olarak şöyle konuşuyor:
“Genel olarak söyleyecek olursak, çocuklar bir zamanlar 15 yıl hükmettikleri ama artık var olmayan ülkeye geri dönerler. Herşey değişmiştir. Cair Paraval harabe halindedir. Bildikleri insanların hepsi vahşi doğaya sürülmüştür. Aslan’ı neredeyse bin yıldır gören olmamıştır. Böyle bir tabloyla karşılaşınca Narnia’yı bildikleri-tanıdıkları haline geri döndürmek için mücadeleye başlarlar.”
Adamson’un sözünü ettiği bu tema, senaryo yazarlarının da ilgisini çekti. Senaryo yazarı Christopher Marcus düşüncelerini şu sözlerle dile getiriyor:
“Bu filmde ele aldığımız alan, Lewis’in yapıtında büyük oranda dokunmadan bıraktığı alandır. Lewis yazdığı kitapta 1940’lı yıllarda okul çocuğuyken Narnia ülkesine kral olan çocukların durumunu değerlendirmişti. Bununla beraber Narnia’da kral olduktan sonra 1940’lı yıllarda öğrenciliğe geri dönmenin nasıl bir şey olduğuna fazla değinmemişti.”
Bu noktada sözü devralan senaryo yazım ortağı Stephen McFeely şunları ekliyor: “Narnia dönüşü sonrasında Londra’daki ilk yılları beceriksizliklerle ve başarısızlıklarla doludur. Uyum sağlama zorluğu çekerler. Pevensie kardeşlerin hepsinin farklı kişilik yapısı olduğu için zoru başarmaları da farklı düzeylerde gerçekleşir. Narnia’ya ani geri dönüşlerinde ise, hepsi farklı yöntemlerle mücadele edecektir.”
Peki, filmde Pevensie kardeşleri oynayan dört genç İngiliz aktör, ilk ve ikinci filmler arasında ne gibi deneyimler yaşadı?
Dört kardeşin en büyüğü olan Peter Pevensie rolünde kamera karşısına geçen 21 yaşındaki William Moseley, aynı rol için ikinci kez kamera karşısına geçme deneyimini şu sözlerle dile getiriyor:
“Portresini çizdiğim Peter karakterinin Narnia ülkesinde 15 yıl krallık yaptıktan sonra okuluna geri dönüşünün getirdiği duyguları ben de yaşadım. Benzer beklenti ve endişeler bende de oluştu. Yeni öyküde Narnia’ya geri dönüşün getirdiği heyecanı da hissettim. İlk filmi tamamlamak büyüleyici bir deneyim olmuştu. Sonra sanki herşey uçup gitti. Peter ile aynı tepkileri vermemiş olsam da, neler hissettiğini gerçekten iyi anlayabiliyorum.”
Genç aktör, oynadığı karakterin Narnia’ya geri dönüşünde nasıl davrandığını, ne gibi yaklaşımlar sergilediğini ise şu sözlerle açıklıyor:
“Peter eskiye kıyasla biraz daha küstahtır. Grup içerisinde bir mücadele vardır. Prens Kaspiyan’ın varlığını Peter kabullenemez. Planları ise yüreğinden değil, egosundan gelir. Kendi kendisinden kuşku duysa bile, hatalı olabileceğini kabullenmek istemez ve geri adım atmak için inatçı davranır. Sonuçta da bu inatçılığının bedelini en ağır şekilde ödeyecektir.”
Oynadığı karakterin süreç içerisinde ergenlikten çıkıp yetişkin erkek haline geldiğini ifade eden Moseley, “Narnia’ya geri döndüğünde aradan 1.300 yıl geçmiştir. Narnia halkı onun bir zamanlar ülkenin kralı olduğunu bilmez. Sadece onu genç bir adam,bir delikanlı olarak görürler. Peter bu durumda Narnia’lılara kendisini kanıtlamak zorundadır” diyor.
Andrew Adamson’un genç aktörle ilgili yorumu şöyle: “Peter rolünü William’a ilk verdiğimizde henüz 15 yaşındaydı ve daha önce hiçbir filmde oynamamıştı. William’ın dönüşüm sürecinin, öyküdeki 17 yaşındaki çocuktan genç bir erkeğe dönüşen Peter karakterininkine benzerlik gösterdiği söylenebilir. Bize ilk geldiğinde hiç film seti görmemişti. Dört kardeşin ağabeyi olmak isteyen harika bir çocuktu. Şimdi o artık yakışıklı bir genç erkeğe dönüştü.”
William Moseley’in rol arkadaşı Anna Popplewell ise şu yorumu yapıyor: “William şu anda 21 yaşında olduğu halde 16-17 yaşında bir genci oynadı. Ancak o artık olgun bir erkektir. İlk film için girdiğimiz deneme sınavında ben de 13 yaşımdaydım. Aradan geçen süre boyunca beraber büyüyüp olgunlaştık. Herkes bir miktar olgunlaştı, bir miktar değişti.”
Oynadığı Susan karakterinin ne kadar değiştiğini senaryoyu okurken fark edemediğini söyleyen Anna Popplewell, bu konuda şöyle bir yorum yapıyor:
“Susan karakterinin rol kapsamında bu kez daha fazla aksiyon var. Dövüş sahnelerini gerçekleştirmek hoşuma gitti. Akrobatik hareket gerektiren aksiyon sahnelerinde kendim oynayıp mücadelelere katılmayı çok sevdim. Açıkçası ilk filmde bu kadar aksiyon yapma fırsatım olmamıştı.”
“Prince Caspian”ın William Moseley ve Anna Popplewell açısından çok özel bir önemi var. Bundan sonra çekilecek yeni “Narnia” filmlerinde yaşları 20’yi bulduğu için bu oyuncuların ikisi de yer almayacak. Bir başka deyişle Pevensie kardeşlerin en büyük ikisini canlandıran iki oyuncu için Narnia yolculuğunun sonu geldi.
Bu durumu kabullenmiş gibi görünen Anna Popplewell, duygularını şu sözlerle dile getiriyor: “Narnia filmleri sayesinde böyle bir deneyim yaşadığım için kendimi inanılmaz şanslı hissediyorum. Açıkçası üçüncü filmde de çalışmayı tercih ederdim. Ancak aynı zamanda gerçeği kabullenmem gerekiyor. Bir daha burada olmayacağımı bilmek gerçekten üzücü…”
İki “Narnia”da da Lucy Pevensie rolünü üstlenen küçük oyuncu Georgie Henley ise, C.S. Lewis’in hayali dünyası, öyküsü ve karakterleriyle ilgili şu yorumu yapıyor:
“Narnia kitaplarının asıl büyüsünün C.S. Lewis’in yazım tarzında olduğunu düşünüyorum. Çok detaylı tanımlamalar yapmadığı için Narnia’nın nasıl bir yer olduğu tamamen bizim hayal gücümüze kalır. Nasıl istersek öyle yorumlayabiliriz. Okuyuculardan büyük kısmının bu kitaplara ve karakterlere kendi yorumunu getirdiğine inanıyorum.”
George Henley, oynadığı Lucy karakterinin ikinci filmde geçirdiği iki değişikliği şöyle açıklıyor: “Geçen filmde ben küçük ve tatlı Lucy’dim. Şimdi daha hareketli, daha espriliyim. Ayrıca bu defa at binmeyi ve hançer kullanmayı öğrendim. Ayrıca Lucy karakteri geçen filme kıyasla inandıklarının arkasında durmasını bilen bir karakter haline geldi. Örneğin Aslan’a inancı daha da sağlamlaştı. O artık daha cesur bir kızdır ve doğru olduğunu düşündüğü konularda kendine özgü bir bakış açısı vardır. Böyle olduğu için de Aslan’ı diğer kardeşlerinden önce o görür. Bu da Lucy’nin Aslan’a duyduğu inancın öbür kardeşlerden daha güçlü olduğunu gösterir.”
Edmund Pevensie’nin portresini çizen Skandar Keynes, ilk filmin çekimleri başladığında 12 yaşındaydı. “Prince Caspian”ın çekimi bittiğinde 15 yaşını bitirip 16’ya başladı.
Oynadığı Edmund karakterinin ilk filme kıyasla bu kez daha güçlü olduğunu; ağabeyinden beş yaş küçük olduğu halde kardeşlerin lideri konumuna soyunduğunu belirten Skandar Keynes, iki kardeş arasındaki ilişkiye şöyle bir yorum getiriyor:
“Edmund ilk filmde daima Peter’ın bir adım gerisindeydi. Ona her zaman yardımcı olduğu halde hak ettiği övgüleri alamadığı için morali bozuluyordu. Bu konu, -Edmund’un Peter’a daima yardımcı olma konusu- filmde süregelen temalardan birisidir. İlk filmde ‘Edmund günü kurtardı’ anlamına gelen tek sahne bile yoktu. Bunu hiç unutmadım. Bu defaki sahneler arasında ‘Edmund günü kurtardı’ tarzında bir sahne görünce çok hoşuma gitti.”
Peter rolündeki William Moseley ise, “Prince Caspian”da izleyicinin Pevensie kardeşleri yepyeni bir bakış açısıyla göreceğine inandığını belirterek şöyle konuşuyor:
“Özellikle Peter ve Susan arasındaki ilişki modeline dikkat çekmek isterim. İlk filmde de bu ikisi arasında bir meydan okuma vardı ama bu düzeyde değildi. Karakterler arasında meydana gelen duygusal ve fiziksel mücadelelerin izleyiciyi şaşırtıp ilgisini çekeceğini düşünüyorum.”
YENİ KARAKTERLER
Artık çok değişmiş Narnia ülkesini kontrol altında tutmak isteyen dört karakteri oynayan dört aktöre yeni filmde Hollywood’a dışarıdan gelen yeni simalardan iki tanesi daha katıldı. Bunlardan birisi, filme adını veren Prens Kaspiyan rolündeki genç ve karizmatik İngiliz oyuncu Ben Barnes, diğeri ise şeytani ruhlu amcası Kral Miraz rolünü üstlenen deneyimli İtalyan film yıldızı Sergio Castellitto’ydu.
C.S. Lewis imzalı edebiyat klasiği “Narnia”nın yabancısı olmadığını ifade eden Ben Barnes, “Çocukken sıkı bir Narnia hayranıydım. Sekiz yaşındaki bir çocuğun abartılı heyecanıyla kitapları ilk keşfettiğim günü hatırlıyorum. O kitaplar kesinlikle çocukluk dönemimin en önemli parçalarından birisi oldu. Prens Kaspiyan rolünü aldığım gün hemen kitapçıları dolaşıp Narnia kitabı aramaya başladım. Sonunda sekiz yaşındayken okumuş olduğum 1989 yılı baskısını bulmayı başardım” diyor.
Ben Barnes’ın filmle ilgili çalışması hemen başladı. Öncelikle kostüm çalışması yapıldı. Ardından at binme eğitimine geçildi. Diyalekt dersleri aldı. Eskrim kurslarına başladı. Yeni Zelanda’daki çekimlerin ilk günlerinden itibaren sıkı bir çalışma düzeni içerisine girdi.
Bir yandan rolüne hazırlanırken bir yandan da kendisine filmdeki ailesi içinde yer bulmaya çalıştı. Yeni Zelanda’ya ilk geldiğinde Pevensie kardeşleri canlandıran dört oyuncuya nasıl uyum sağlayacağını bilemiyordu. Dört aktör de uyum konusunda en az onun kadar endişeli ve heyecanlıydılar.
25 yaşındaki genç aktör Ben Barnes, filmde portresini çizdiği Prens Kaspiyan’ın özelliklerini şu sözlerle tanımlıyor: “Pevensie kardeşlerle tanışmadan öncesinde Kaspiyan’ın zalim ruhlu amcasıyla başa çıkabilmek için destek arayışında olduğunu görürüz. Telmarin’ler onu öldürmeye çalışmaktadır. Sonunda çareyi büyülü boynuzu üfleyip Pevensie kardeşleri Narnia’ya geri çağırmakta bulur. Ülkenin eski kralı olan Peter, bu işi başaracakları konusunda ona teminat verir. Şeytani ruhlu amcayı nasıl alt edecekleri konusunda ikisinin farklı fikirleri vardır. Bu da ikisi arasında çatışmaya yol açar.”
Filmdeki yetişkin karakterlerin bu filmde daha ürkütücü olduğunu söyleyen William Moseley, bu konuda Kral Miraz örneğini vererek şu yorumu yapıyor:
“İlk filmdeki Beyaz Cadı da ürkütücüydü ama Miraz’ın yanında solda sıfır kalır. Her ikisiyle de birebir dövüştüm. Miraz adeta soluğumu kesti. O rolde oynayan Sergio’nun Miraz’a dönüşümünü izlemek gerçekten ilginç oldu. Kamera karşısında tamamen yepyeni bir kişiliğe büründüğünü gördüm.”
Şeytani ruhlu Miraz için oyuncu arama çalışması esnasında yapımcıların ilgisini en çok çeken aday Sergio Castellitto oldu. Yapımcı Mark Johnson bu tercihin gerekçesini şöyle açıklıyor: “Sergio günümüzün en başarılı ve saygın Avrupalı aktörlerinden birisidir. Onun deneme bantını ilk izlediğimizde ‘Aman bu oyuncuyu elimizden kaçırmayalım. Mutlaka onunla çalışalım’ dediğimizi hatırlıyorum.”
Yaklaşık 25 yıldır ülkesi İtalya’nın en iyi filmlerinde boy gösteren Sergio Castellitto’nun rol aldığı önemli filmler arasında Luc Besson’un “The Big Blue” adlı çalışmasıyla, İtalya’dan en iyi yabancı film Oscar’ına aday gösterilen “La Familia” ve “L’Uomo Delle Stelle” gibi yapımlar vardı.
Andrew Adamson’a büyük saygı duyduğunu söyleyen Sergio Castellitto’nun yönetmeniyle olan ilişkisine getirdiği yorum şöyle: “Performans ve karakter boyutlarının psikolojik görünümüne gösterdiği özen nedeniyle kendisini çok takdir ediyorum. Onunla yaptığımız konuşmalarda karakterlerden adeta gerçek bir insanmış gibi söz ettik. Gençler ile yaşlılar arasındaki çatışmadan bahsettik. Sözünü ettiğim bu çatışmanın en güzel örneği, Miraz ile Prens Kaspiyan arasındaki iyi ile kötünün mücadelesiydi.”
Miraz’ın psikolojik profilinin belirlenmesinin ardından sıra fiziksel dönüşümüne geldi. Filmin insan kadrosunun fiziksel görünümleri, iki kez Oscar adayı makyaj sihirbazı Paul Engelen (“Greystoke: The Legend of Tarzan”, “Lord of the Apes”, “Casino Royale”) ile saç tasarımcısı Kevin Alexander’ın (“Casino Royale”) sorumluluğu altındaydı.
40 yıldır film endüstrisinin içinde olan Paul Engelen, Adamson ile yaptığı işbirliği sonucunda Telmarin karakterleri için Akdenizli görünüm yaratmayı uygun gördü. Miraz karakterinin sakallı olması gerektiğini hisseden ünlü makyajcı, bu karakteri getirdiği yaklaşımı şöyle açıklıyor:
“Miraz karakterinin başarılı olması güçlü ve tedirgin edici görünmesine bağlıydı. Bunu göz önüne alarak üçgen şeklinde bir tasarım kullanma kararına vardık. Özellikle çene bölgesine uzantılar yaparak genişlettim. Abartılı kaşlar ekleyip göz çevresine koyu renkler koymak suretiyle karakterin tedirgin edici olmasını sağladık. Ayrıca Miraz karakterinin simgesi haline gelen küpeleri koyunca Sergio için son derece etkileyici ve ürkütücü bir karakter görünümü ortaya çıkmış oldu.”
Engelen’in yaptığı makyajın yanısıra filmin kostüm tasarımcısı Mussenden de “Narnia Günlükleri: Prens Kaspiyan” için 15. yüzyıl İspanyol askerlerinden esinlenerek hazırladığı sofistike görünümlü barbar korsan kostümlerini yarattı. Buna Weta Digital bünyesinde hazırlanan büyüleyici askeri kıyafet ve silahlar da eklenince Miraz karakteri en keskin ve korkutucu şekilde beyazperdede canlandı.
PRODÜKSİYON: NARNIA’YI YENİDEN YARATMAK
C.S. Lewis’in yazdığı “Prince Caspian”, aşağıdaki paragrafla başlar:
“Bir zamanlar Peter, Susan, Edmund ve Lucy adlı dört kardeş vardı. ‘The Lion, the Witch and the Wardrobe’ adlı önceki kitapta onların ne kadar olağanüstü maceralar yaşadığı anlatılmıştı.”
Yönetmen Andrew Adamson ve sayıları 2000 kişiye ulaşan teknik ekipleri ve aktörlerinin ikinci olağanüstü macerası, aslında ilk “Narnia”nın henüz post-prodüksiyon aşamasında olduğu günlerde başlamıştı. Senaryo yazarları Markus ve McFeely’nin senaryo üzerinde yoğunlaştığı sırada pre-visualization (ön-görselleştirme) sanatçısı Rpin Suwannath da 12 kişilik ekibiyle birlikte bilgisayar başında çalışarak ikinci filmin ön-görselleştirme çalışmasını başlatmıştı.
İlk filmde de aynı görevi yapmış olan Rpin Suwannath, “Pre-visualization” tekniğinin getirdiği yararları şu sözlerle özetliyor: “Bu teknik, bilgisayar çıkışlı birtakım animasyon görüntüleri yaratma süreci olup, filmin bütçesini belirleyenler için son derece yaratıcı bir araçtır. Böylece Adamson çekeceği sahnelerin nasıl olacağını aylar öncesinden görme fırsatını elde etti.”
Yönetmenin bu konudaki yorumu ise şöyle: “Bu ölçekte bir filmi yapabilmek için pre-visualization süreci hayati önem taşıyordu. Pre-viz tekniğini kullanmadan böyle bir filmi çekebileceğimi hayal bile edemem.”
Suwannath ve ekibinin kendi bilgisayarlarında Narnia dünyasını görselleştirmeye başladığı günlerde film yapımcıları da global düzeyde mekan arayışına giriştiler. Mekan seçerken amaçları, “The Lion, the Witch and the Wardrobe”da tasvir edilen kış dünyasından daha farklı görünüm verecek yerler bulmaktı.
Yapımcı Mark Johnson, mekan konusundaki kriterlerini şu sözlerle ifade ediyor: “Aslında Narnia diye bir ülke yok. Orası sadece C.S. Lewis’in hayal gücünde vardır. Bir de Andrew Adamson’un vizyonunda... Fiziksel Narnia’yı oluşturmak için çekimlerden önceki bir yıl boyunca dünyayı dolaşarak uygun mekanlar bulmaya çalıştık. Narnia’nın portresini çizmek için kullanabileceğimiz yerler aradık.”
İlk filmde de mekan menejeri olarak çalışan James Crowley, ikinci film için ekibiyle birlikte altı kıtadaki yirmi ülkeyi kapsayan bir geziye çıktı.
“Sadece Yeni Zelanda konusunda önceden kararlılık vardı” diyor Crowley, “Avrupa kıtası da tartışıldı ama belirli bir ülke ismi geçmedi. Nedeni ise kısmen mevsimlere bağlı olmasıydı. Bu öykü için sonsuz bir yaz görünümüne ihtiyacımız vardı. Bu nedenle filmin mekanlarının belirlenmesinde mevsimler ve kuzey-güney yarımküre faktörü çok önemli rol oynadı.”
Film yapımcıları karar vermeleri gereken son aşamada dört ülke üzerinde karar verdiler. Bunlar sırasıyla, Çek Cumhuriyeti (Prag, Usti ve Dobris yakınlarındaki Brdo bölgesi); Polonya (Kudowa-Zdroj yakınlarındaki Stolowe Ulusal Parkı ve Szklarska Poreba’daki Kamiencyka Gorge); Slovenya (ülkenin ulusal parkı Triglavski Narodni Park yakınındaki Bovec’te bulunan Soca Irmağı) ve Yeni Zelanda oldu.
Aslen Yeni Zelandalı olan yönetmen Andrew Adamson, ikinci film için kendisini bu ülkeye çeken sebepleri şu sözlerle açıklıyor: “Böyle bir film için Yeni Zelanda’nın sunduğu en büyük özellik, balta girmemiş ormanlarıdır. Avrupa kıtasında bu kadar yoğun ormanlık alan bulamazsınız. Eski orman bulmak ise neredeyse imkansızdır. Yeni Zelanda’da özellikle Güney Adasının batı sahilinin tamamı çok eski ve gür ormanlarla kaplıdır.”
Filmin çekimlerine Yeni Zelanda’daki Coromandel Yarımadasında bulunan Mercuy Körfezindeki soluk kesici doğal mekanlarda başlandı. Burada Pevensie kardeşlerin Narnia’ya geri dönüşünde ilk adım attıkları yerlerle ilgili çekimler gerçekleştirildi. Özellikle de yarımadanın doğu kıyısında bulunan Cathedral Cove adlı görkemli sahildeki yüzlerce metre yüksekliğindeki uçurum önemli bir mekan oldu. Dört kardeşin Cair Paravel’i keşfettiği sahneler burada çekildi.
Prodüksiyon ekipleri daha sonra Yeni Zelanda’nın Güney Adasına geçerek büyüleyici mekanlarda çalışma yaptılar. Çekimler için burada üç bölge seçilmişti. Bunlardan iki tanesi Tazmanya Denizine dökülen Westland Irmağıyla Glasswater Irmağıydı. İkincisinin seçilme sebebi, yaklaşık 65 metre yüksekten dökülen şelale sayesinde ulaşılan dramatik nehir görüntüleriydi.
Güney Adasında seçilen üçüncü mekan ise, Queenstown yakınlarındaki Paradise Valley (Cennet Vadisi) adlı bir at çiftliği oldu. Yapımcı Johnson’un yorumu şöyle: “Bu film için sadece Yeni Zelanda’nın sunabileceği mekanlardan birisi bu çiftlikti. Yeni Zelanda birçok açıdan insanların ağzını hayretten açık bırakacak türde mekanlara sahip bir peri masalı ülkesi gibidir. Narnia’nın büyüsünü bize ancak Yeni Zelanda gibi bir ülke sağlayabilirdi.”
Yeni Zelanda’daki çalışmayı tamamlayan prodüksiyon ekipleri, daha sonra Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’a giderek oradaki çekimlere başladılar. “100 kuleli kent” olarak bilinen Prag kenti, özellikle siluetini boydan boya kaplayan çok sayıda kilise kulesi ve kaleleriyle ünlüydü.
“Prag film çekimleri için popüler bir yerdir” diyor Johnson, “Bunun birkaç nedeni vardır. Öncelikle orada çok iyi film ekiplerini, gerek duyduğunuz her türlü donanımı ve stüdyoları bulabilirsiniz. Ayrıca çekim için de göreceli olarak ucuz bir yerdir. Kaldı ki yüksek ücret ödememek, günümüzün en gerçek faktörüdür.”
Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da, İkinci Dünya Savaşı İngiltere’sini temsil eden çekimler yapıldı. Bu da sanat departmanının gayretleriyle gerçekleştirildi. Kentin en büyük konser salonlarından birisi olan Prag Rudolfinum’un önündeki yol, VFX süpervizörü Wright’ın da yardımlarıyla Nazi bombardımanı altındaki 1941 yılının Trafalgar Meydanına dönüştürüldü.
Prag kenti ayrıca efsanevi Barrandov Stüdyolarının da bulunduğu yerdi. Sözkonusu stüdyolar son on yıllık dönemde büyük ölçekli birçok prodüksiyona ev sahipliği yapmıştı; ama “Narnia Günlükleri: Prens Kaspiyan”bunların en büyüğü oldu. 1931 yılında kurulan Barrandov Stüdyolarının özelliği, aralarında Milos Forman, Jiri Menzel ve Jan Kadar gibi ünlü Çek yönetmenlerinin kariyerlerine başladığı yer olmasıydı. Son dönemde Hollywood’da “Casino Royale”, “The Brothers Grimm”, “The Bourne Identity” gibi dev yapımlarını bu stüdyolara getirerek çekmişti. “Narnia” serisinin ilk filmi “The Lion, the Witch and the Wardrobe”ın çekimlerinde de Barrandov Stüdyoları kullanılmıştı.
Prodüksiyon tasarımcısı Roger Ford’a bağlı ekipler, daha sonra Slovenya’nın Bovec bölgesine geçerek iki aylık çalışma yaptılar. Buradaki Soca nehri üzerinde inşa edilen dev köprü, filmin en unutulmaz anlarından olan Nehir Tanrısı sahnesi için ev sahipliği yaptı.
Tasarımcı Ford, bu köprünün filmdeki işlevini şöyle tanımlıyor: “Kitapta Beruna nehri üzerindeki köprünün yüzyıllar önce Telmarinler tarafından inşa edildiği yazılıdır. Narnialılar zafere ulaştığında Aslan, Nehir Tanrı’sına seslenerek köprüyü imha etmesini ve nehri serbest bırakmasını ister.”
Ford’un ekibinin hayata geçirdiği bir başka set, Yeni Zelanda’daki Henderson Stüdyolarında yapılan Hazine Odası seti oldu. Burası iki katlı bir denizaltı mağarası şeklinde hazırlandı. Dev hazine koleksiyonunu yaratmakla görevli olan set tasarımcısı Kerrie Brown, aradığı esin kaynağını Londra ve Paris’teki çeşitli müzeleri ziyaret ederek buldu. Çeşitli ülkelerin onuruna sunulan pahalı hediyelerin resimlerini çektikten sonra onlara bakarak filmdeki hazine odasını yarattı.
Set tasarımcısı Kerrie Brown, bu konuda uyguladığı yaklaşımı şu sözlerle açıklıyor: “Narnia’nın kral ve kraliçeleri oldukları günlerde farklı ülkelerden insanlar tarafından Peter, Edmund, Susan ve Lucy’e sunulan hazinelerin konulduğu odayı mümkün olduğunca görkemli şekilde göstermek istedik. Bunu da Londra ve Paris’teki müzelerdeki hediyeliklerden aldığımız görüntülerden esinlenerek yaptık.”
KOSTÜM TASARIMLARI
Kostüm tasarımcısı Isis Mussenden, Telmarine halkını giydirmek için yüzlerce giysi tasarımı kreasyonu hazırladı. Prag ve Auckland’da çalışan 70 kişilik sanatçı grubuna süpervizörlük yapan Mussenden, seçkin tasarımlarını planlarken iki kaynağa başvurdu. Bunlardan birisi Sardunya Adasının folklorik giysileri, diğeri ise Bizans üslubunu benimseyen Giritli ressam El Greco’nun tablolarıydı.
Narnia kitaplarındaki resimlerin illüstrasyonunu yapan Pauline Baynes’in çizimlerine çok fazla bağlı kalmadığını belirten Mussenden, “O çizimler elbette önemliydi. Onları görmezden gelmek gibi bir niyetimiz olmadı. Ancak aynı zamanda onun illüstrasyonlarına çok fazla bağlı kalamazdık. Çünkü biz burada üç boyutlu kostümler tasarladık” diyor.
Isis Mussenden sözlerine şöyle devam ediyor: “Öncelikle renk paletiyle başlamayı severim. Telmarin ordusunu gümüş rengi ve gri kıyafetlerle donattık. Narnialılar için daha önceden hazır renk paletimiz vardı ama Telmarinler için renk belirlemeliydik. Kırmızı ve altın rengi kullanmak istemedik. Onlar Narnialıların renkleriydi. El Greco’nun tablolarını inceleyince dehşet verici görüntüler olduğunu gördüm. İhtiyacımızı karşılayabilecek en mükemmel renkler o tablolarda vardı.”
BİRBİRİNDEN ÇARPICI GÖRSEL EFEKTLER
“Prince Caspian”ın prodüksiyonunda görev alan görsel efekt sanatçılarının ortak çabaları sayesinde Narnia dünyası görsel açıdan daha da zenginleşti. Görsel efekt ekiplerinin başkanlığını ilk filmde olduğu gibi yine Oscar adayı efekt ustası Dean Wright yaptı. Andrew Adamson ve Wendy Rogers ile omuz omuza çalışan Dean Wright, “Prince Caspian” için bilgisayar sihirbazlarıyla da işbirliği yaptı.
Yeni bölümdeki Narnia dünyasını en görkemli şekilde perdeye taşımak isteyen Wright ile Rogers, film endüstrisinin önde gelen VFX (görsel efekt) tasarımcılarıyla çalıştılar. Londra’da faaliyet gösteren The Moving Picture Company ile Oscar ödüllü Framestore/CFC firması, Yeni Zelanda’daki Weta Digital şirketinin Oscar ödüllü görsel efekt uzmanlarıyla işbirliği yaptı. Böylece Nehir Tanrısı, Beyaz Cadı Jadis, inançlı porsuk Trufflehunter, Aslan ve cesur yürekli kemirgen Reepicheep gibi CGI yaratıklarla dolu Narnia’nın digital açıdan çok gelişmiş dünyası canlandırıldı.
İlk filmde olduğu gibi ikincisinin de neredeyse tüm sahnelerine VFX sahneleri eklendiğini söyleyen Dean Wright, “Bu film bugüne kadar yapılmış en çok görsel efektli filmlerden birisi oldu. Andrew bu defa çıtayı iyice yükseltmeye kararlıydı. Şunu söyleyebilirim ki, ‘The Lion, the Witch and the Wardrobe’a kıyasla iki kat fazla efekt kullanarak işe başladık” diyor.
Andrew Adamson’un bir isteği de, CGI (bilgisayar çıkışlı) karakterlerin yer aldığı sahnelerde, gerçek insan görüntüleriyle bilgisayarla üretilenlerin en uyumlu birleşimini sağlamak, bu konuda çıkabilecek engelleri başarıyla aşmaktı. Lucy’nin Aslan’a sarılarak kucakladığı, Susan’ın kale baskınından kaçışı sırasında insan başlı at Glenstorm’un sırtına bindiği sahneler gibi bölümlerde kesintisiz birleşimi sağlamak çok önemliydi. Bu sahnelerde uyum, VFX (görsel efekt) çalışması sayesinde sağlandı.
Prag’daki çekimlere tamamlayıp Yeni Zelanda’ya döndükten sonra görsel efektlerin eklendiğini, bu konuda Andrew Adamson’un desteğini gördüklerini ifade eden Dean Wright, “Böyle bir filmin yönetmen koltuğunda Andrew’in oturuyor olması bizlere Tanrının bir armağanı gibiydi. Görsel efekt profesyonelleri olarak bizler her zaman yönetmen desteğine ihtiyaç duyarız. Görsel efekt alanındaki her yenilik, aslında sizi düşündüğünüzden daha ileriye taşıyan yönetmenler sayesinde gerçekleşir” diyor.
Yönetmen Andrew Adamson ise, öncelikli hedefinin izleyiciye daha önce hiç görmediklerini sunmak olduğunu belirterek şöyle konuşuyor:
“Bunu başardığımıza inanıyorum. İkinci ‘Narnia’yı yaparken geliştirdiğimiz ve deneyimlediğimiz birçok teknik bilgelik oldu. Bunların avantajını gelecekte göreceğiz. İnsan başlı bir atı nasıl yaratırsınız? Yarı insan-yarı boğa canavarı nasıl yaparsınız? Bu filmde savaşa katılan ağaçlarımız bile oldu. Hareket edebilen ağaçlar üretmeyi başardık. Şimdi artık bunun nasıl yapılacağını bildiğimize göre ilerideki bölümler için yeniden para harcamamıza gerek kalmayacak.”
Yapımcı Mark Johnson’a göre, ikinci “Narnia”nın yapımında karşılaşılan en büyük zorluk, “The Lion, the Witch and the Wardrobe”da ulaşılan standartları aşarak ileriye taşımaktı. Ünlü yapımcı bu konudaki düşüncesini şu sözlerle dile getiriyor:
“Tüm dünya insanları ilk filmi izledi ve alabildiğine keyfini çıkarttı. İkinci film için beklentilerinin daha yüksek olması kaçınılmazdı. Bu nedenle ‘The Lion, the Witch and the Wardrobe’ kadar iyi olma şansımız bile yoktu. Daha da iyi olmak zorundaydık.”
“The Chronicles of Narnia” filmlerinin kariyerindeki kendisini en tatmin edici projeler olduğunu belirten Andrew Adamson’un “Narnia” serisiyle ilgili son sözleri ise şöyle:
“Bana çok önemli bir çocukluk hatıramı ele alıp kendi vizyonumu ekleme fırsatı verildi. Hepimizin kollektif bilincinde, hayal gücünde, saklı görüntüleri kendi yorumumla, kendi vizyonumla insanlara gösterme şansını elde ettim. Narnia filmlerini yaparken uyguladığım yaklaşım, sekiz yaşında bir çocukken okuduğum kitaplardan belleğimde kalanlardan esinlenmek oldu. Eğer hayatınız boyunca böyle bir şansı bir kere yakalarsanız çok şanslısınız demektir. Ben ise iki kere şanslıyım. Çünkü ikincisini de yaptım.”
Dostları ilə paylaş: |