buyurdular.
Ebu Muhammed şöyle dedi: "Yapmayınız" sözü yasaklamaya daha yakındır.
Hasan: Vallahi bu engel olmaktır, dedi. Sen Resulullah (s.a.v.)'ın "Muhakak ki yapacaksınız" sözünü görüyorsun. Bu da geçmişi bilmediğini hissetiriyor. Cabir'in hadisinde fazlalık olarak rivayet etiğiyle çakışıyor. Bu olay Resulullah (s.a.v.)'e intikal edildi ve bizi nehyetmedi. Azle caizdir diyenlerin delil getirdiklerinden Cabir'in sözü sabit kalıyor. Buna diğer hadiste gelen Efendimiz (s.a.v.)'ın sözü çakışıyor. O da: Kız çocuğu diri diri gömmektir veya gizli çocuk öldürmektir sözüdür.
Cahiliyede arapların, diri diri kız çöcuklarını gömmelerine iki sebep vardı:
Birincisi: İktisadı sebep. Fakirlik korkusu ve medeniyet korkusu.
İkincisi : Taasup ve diğer şeyler.
Kur'an-ı Kerim birinci sebepte onlara red cevabı verdi. fiu ayeti kerimede: «Bir de fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyiniz. Onların da sizinde rızkınızı biz veririz. Onları öldürmek, elbette büyük günahtır.»2
Diğer bir ayet: «Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de onların da rızkını biz veririz.»3
Ve son olarak bu soru sorma onlara en büyük azarlamadır. «Diri diri gömülen kıza sorulduğunda»1
Bu ayet-i kerimede, müslümanların düşmanlarının ikinci kez başka bir şekilde tercih ettikleri basit bir hile vardır. İktisadı yönde tercih vardır.
Bu asırın yazarlarınca kaynağı «Maltıs» nazariyesi diye biliniyordu. fiu anda müslüman askerinin sayısını azaltmak için askeri sahaya sıçradı. İslamın çok evliliğe, ikiye, üçe ve dörde musade ettiğini öğrendiklerinde bu gelişmeyi durdurmak istediler.
Resulullah (s.a.v.)'ın sözünü burada getirmemiz yeterlidir. (Nikâha rağbet ediniz, çoğalınız! Ben kıyamet günü sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı iftihar edeceğim.)
Diğer bir rivayette: (çokluğunuzla iftihar edeceğim)
Başka bir yerde: (Sevilen, doğurgan kadınlarla evleniniz. )
Siyası, iktisadı ve savunma yönünden bu işe ihtiyaç duyan ülkelerin istatistik çalışmalarıyla birlikte, bu konuda tam ve yeterli bir araştıma yaptım. Her sözcünün sözünün gittiği yönden.
Bu makamda bizi ilgilendiren, sınırlandırma veya aile planlaması davasının Yahudi kaynaklı olduğuna dair müslümanları uyarmaktır. Onun doğu ülkelerinde yaygın hale gelmesine batı ülkeleri alevlendiriyor. Bu işin orta doğu ülkelerinde özellikle islam ve araplar arasında yaygın hale gelmasi için, doğu ülkelerinin çoğu bu iş için bol miktarda para bağışlıyorlar.
İKİNCİ UYARI
Bu uyarı da; kadınlara yardım adı altında kadınların hürriyetini savunanların açıkladıkları şeylerle ilgilidir. Olay ise onlar, kadınların talihsizliğini isteyen kadınlara düşman kimselerdir. İslamın gölgesi altında Allah'ın onları (kadınları) çıkardığı yari yıkmak istemeleridir.
İşte cahiliye döneminde yukarıda bahsı geçen kadınların hallerinden bir tabloydu. Diri diri toprağa gömülürlerdi, mal gibi miras bırakılımaları, kişiliklerinin hiçe sayıldığı ve daha bunun dışında bir çok rencide edici halleri vardı. İslam şahiyetini oluşturan şeyleri kendisine sevdirdi. Hayatında erkek gibi hakkını eda etmekle başlattı. Sonra evliliğinde seçme hakkı, miras hakkı ve bunların dışındaki şeyler.
Bununla ilgili söz bir çok yerde geçti. fieyhin, (Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun.) bu konuyla ilgili açıklaması gelen ayetin tefsiri esnasında geçti: «Erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur.»2
Yüce Allah'ın «Cehennem kızıştırıldığında,»3 sözü.
fieyhin, (Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun.) bu manayla ilgili açıklaması, Hac süresinde gelen ayetin tefsiri sırasında geçti. «İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan birtakım kimseler vardır. Onun (şeytan) hakkında şöyle yazılmıştır. Kim onu yoldaş edinirse bilsin ki (şeytan) kendisini saptıracak ve alevli ateşin azabına sürükleyecektir.»4
Yüce Allah'ın «Ve Cennet yaklaştırıldığında,»5 sözü.
"Zulf" kelimesi yaklaşma manasındadır. "Uzlifet"=yaklaştırıldı. fieyhin, (Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun.) bununla ilgili açıklaması, Kâf süresinde gelen ayetin tefsiri sırasında geçti. «Cennet te takva sahiplerine uzak olmayarak, yaklaşmış olacak.»6
Yüce Allah'ın «Her kes ne getirmiş olduğunu anlar.»1 sözü.
Burada nefisten kasıt: Geneldir. Yanı bütün nefisler.Yüce Allah'ın gelen ayetinde olduğu gibi: «O gün her nefis ne hayır işlemiş ve ne kötülük yapmışsa onları önüne koymuş vaziyette bulur.»2 ayet.
Yüce Allah'ın «fiimdi yemin ederim o sinelere, O akıp akıp yuvasına gidenlere, Yöneldiği an geceye, Nefeslendiği an sabaha ki, Kuşkusuz o değerli bir elçinin sözüdür.»3 sözü.
(Fela uksimu) ayetinin zahiri manası yeminin giderme (olumsuzluk) vardır. Fakat kesinlikle yemindir. Bunun yemin olduğunu gösteren, gelen ayet-i kerimede yeminin cevabının açık bir şekilde gelmesidir:« Kuşkusuz o değerli bir elçinin sözüdür.»4
Kıyamet süresinin başında geçen bununla tercih ediliyor:«Hayır, yemin ederim o kıyamet gününe»5
Benze gelen:«Andolsun bu beldeye»6
UYARI
Tefsirciler Allah'u Teâla'nın, mahlukatından dilediğiyle yemin edebileceği konusunda itifak ettiler. Çünkü mahlukatları (yaratıkları) Onun küdretine delalet etmektir. Mahlukat ise ancak ve ancak Allah'a yemin edebilir.
Fakat Allahh'u Teâla'nın yemin ettiklerinde istenileni mannın dışında bir farklılık mı var, yoksa sadece soyut zikir için midir ve kendisiyle yemin edilenin çokluğu mudur?
Biraz düşündükten sonra, Alla Teâla daha iyi bilir ortaya çıktı. Allah Subhanehu Ve Teala bir şeyi konusu dışında yemin etmez. Ancak bu mevzuyla alakalı bir amaç için yemin eder. Kendisiyle yemin edilen ile üzerinde yemin edilen arasında bir munasebet, bir bağ oluyor. Bu irtibat ve alaka bazen gizli bazen de açık oluyor.
Bu, bilfiil Kur'anda hikmetin ve mucizenin gerektirdiğidir. Ondaki araştırma üzerinde duracak değilim.
Fakat bu konuya işaret edenlerden, Mekke ile iki defa yemin gelmiştir. Her iki halde de farklı şekilde gelmiştir.
Birincisi: Yüce Allah'ın sözü: «Hayır! Gerçek, kâfirlerin dediği gibi değil. Bu şanlı belde hakkı için. Senin o beldeye girişin hakkı için. Hem o değerli evladının hakkı için. Biz insanı meşakat, imtihan ve çile ile yüklü bir hayata gönderdik.»7
İkinci yer:Yüce Allah'ın sözü: «İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emin beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık.»8
Her iki yerde de kendisiyle yemin edilen: Mekke-i Mükerreme'dir. Üzerinde yemin edilen ise insanın yaradılışıdır. Fakat birinci yerde üzerinde yemin edilen insanın doğumunun başından gelişimine, hayatındaki yorgunluğa,sonuna ve olümüne kadar olan süredeki (zorlukları) çilesidir.
Bundan Resulullah (s.a.v.)'ın çilesi doğumundan, babasının kendisi doğmadan önce vefat etmesiyle, peşinde annesinin onu takip etmesiyle devam eder. Bu çocukluğu anında olmuştu. Vahiy geldikten sonra bu çilesi kavmiyle devam etti. Onlardan şiddetli bir meşakat gördü. Hatta öldürülmesiyle ilgili emirler veriyorlardı. Sanki ona şöyle deniyordu: bütün bunlara sabret. Çileye sabretmek gerekir.O da insana gereklidir. Doğduğundan beri bu beldede olduğun gibi.
(Baba ve çocuğu) zikrinde çilenin başlangıcından haber vermektir. En şiddetlisinin doğum halinde ve çocukluk tabiatında olacağından bilgi vermektir. Bu nedenle burada belde burada sıfatsız olarak zikredildi.
İkinci yerde ise: üzerinde yemin edilen, insanın yaradılışının en güzel sürette olduğunadır. En güzel şekilde yaratılması kendisine verilen en büyük nimettir. Kenisiyle yemin edilmesiyle nimetlerin arzedilmesi içindir. Nimetleri çoğalttı, incirden, zeytinden. İster bu ikisinden zikredilen meyveler olsun ister yer isimleri olsun aynıdır. O yerler de Beyt-ı Mukdis ve Sina dağı dır.
Aynı şekilde Mekkeyle de geldi. Fakat Mekkeye uygun vasıfla. Ve şöyle buyurdu: «Bu emin Beldeye»1 Sanki şöyle buyuruyor: Muhakak ki, bu yerleri hayir, bereket ve kudsiyetle nimetlendiren, insana da güzel ahlakla, güzel şekille ve bütün mahlukata üstün yaratmasıyla nimetlendirmiştir. Allah'u Teâla en iyisini bilir.
Burada en sahih kavle göre yıldızların, ortaya çıkışından, gizlenmesinde ve dolaşmasında hallerine yemin edilmiştir. Ve göçmeye başlayan geceyle. Gide ve gelen, aydınlatan ve karartan geceye. Teneffüs ettiği an sabaha yemin ederim: Yanı, açtığı ve ortaya çıktığı an. İkisi de doğuşunda ve batışında güneşin belirtilerindendir.
Üzerinde yemin edilen: Kur'anın Resûlun sözü olmasıdır. Sanki şöyle diyor: Kur'an üzerinde yemin edilendir. Tesbit ve ortaya çıkışdır. İnsanların halı da onunladır. Bir ortaya çıkmasıyla bir gizlenmesiyle halı hanınızda sabit bulunan bu gezegenlerin halı gibi.
Gece ile gündüzün hali gibi. O insanların yanında güven yeridir. Hidayet, sabahın açması gibidir. Kalpleri ona açılmıştır. Akılları da onunla hidayet bulmuştur. Sabah (hidayet) ruh ve ışıktır. Bazı insanların önü karanlıktır. Kalpleri kararmış, gözleri ondan kördür. Kulaklarında ağırlık vardır. O üzerlerinde kördür. İnsanlar bazen bazen yıldızlar gibidir. Bazen bazen, kalplerinde ışığını karartır. Öğreticileri ortaya çıkar ve onunla kolaylaştırırlar.bazen de onlardan ışığını gizliyor. Akılları ondan çevirdiler.Kalplerinin dışına girerler.Allah'u Teâla onlardan şöyle bahseder: «Onlara aydınlık verdikçe ışığında yürürler. Üzerinde karanlığı indirince dururlar.»2
fiöyle demek uzak bir şey değildir: O başka bir yöndedir. Yıldızlar eski kitaplar gibi itibar görülüyor. Kendi dönemlerinde ortaya çıkışları geçti. Sonra gizlilik başladı.
Yöneldiği zaman geceye yemin ederim: Cahiliyenin karanlığıdır.
Teneffüs ettiği an sabaha yemin ederim: karşılığı islamım ortaya çıkışıdır. Gündüzün ışığı gibi yayılacaktır. Onu örtecek hiç bir küvvet mukavemette bulunmayacaktır. Bütün afakı kaplayacaktır.önünde dursalar bile. «Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.»3
Bu takdim, bazı insanlara tuhaf gelebilir. Burada bu konuyla ilgili kendi başına bir araştırma içine girmiyeceğim. İşaret edici bir yön üzerinde de durmayacağım. Fakat takip etmekle birlikte birçok yerde toplandığını gördüm. Tek başına bir araştırmaya uygundur.
Bu tevcihin peş peşe düzenlice geldiği duha süresidir. Allah'u Teâla şöyle buyuruyor«Kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye yemin edrim ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı»4 Üzerinde yamin edilen Resulullah (s.a.v.)'ın terk edilmeyişi ve yalnız bırakılmamasıdır. Onunla yemin edilen ise zamanın iki kısmıdır: gece ve gündüz. Sanki ona şöyle diyor: Rabbin senden nefret etmedi ve senden vaz geçmedi. Ne gündüzün kuşluğunda çalişmak için çıktığın, ne ne yatmaya çekildiğin gece karanlığında.
Amcası Ebi Talip'ten olan olaybilinen bir şeydir. Gece çocuklarıyla beraber onu yatırdığı zaman görülmüştür ve kendisine zarar verilir mulahazasıyla gece kalkar onu başka bir çouğuyla yerini değiştirir. Hatta herkes yatağa girdiğinde gizlice geliyor ve onu yerinden kaldırıp bir çocuğunu onun yerine koyuyor. Taki ona kötülük düşünen bir kişi onu ilk yattığında gördüğünden gelirse onun yerine çocuğuna zarar versin. Ve Resülüllah (s.a.v.) sağlam kalır.
Yüce Allah'ın «Elbette senin için her zaman, işin sonu, başından daha hayırlıdır.»1 Yani güneşin üzerinde doğduğu ve gecenin örttüğü her şeyden daha hayırlıdır.
Aynı şeyden Asr süresinde en şiddetli şekilde ortaya çıkıyor. Yüce Allah'ın sözü:«Yemin ederim zamana: İnsanlar hüsranda. Ancak şunlar müstesna: İman edip makbul ve güzel işler yapanlar, Birde birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler.»2 Üzerinde yemin edilen insan halidir. Çoklarının üzerinde olduğu zarardan. Ancak Allah'ın mustesna yaptıkları hariç. Onunla yemin edilen ise, insana muasir olan asırdır. Hayatı süresidir, o da amelinin yeridir. Öyle zamanki, o zamanda ya kâr eder ya da zara. O asır kendisine muasır olup en doğru şahididir.
fieyh'ten, (Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun) duydum şöyle dedi: Muhakkak ki ömür ve hayat zamanı insan üzerinde, risalet ve gözetleyici gibi delildir. Allah'u Teâlanın gelen sözünü zikretti ve ayette ömür kıldı. «Allah onlara şöyle buyurur:"Biz, size, düşünüp ibret alacak, gerçeği görecek kimsenin düşüneceşi kadar bir ömür verdik mi? Hem size peygamber de geldi uyardı.»3 O da ömrü müsbet manada düşünme ile, anlamakla ve amel için fırsatta meşgül etmektir. Bir insanı bir işle tecrube etmen gibi. Sonra öğrendiğini yapması için ona muhlet verirsin. Bu da aleyhine delil imkanı veriyor.
Asr'da yemin kar ve zarar üzerine yapılmıştır. Aralarında en uygun olan, insan hayatı işlek bir pazar yapıldı ve ondaki ticaret eşyası ise çalışan ve çalışmadır. O da insandır. Yüce Allah buyurduğu gibi: «Sizi gayet aci bir azaptan kurtaracak, üstelik çok kârlı bir ticaret sağlayacak bir iş bildireyim mi? İşte: Allah'a inanırsın.»4
Müslimde sahih hadiste: (Subhan Allah mizanı doldurur, onda bütün insanlar koşarlar. Nefsini satan, onu azad eden ve ……, fiayet ömrünü hayırda kullanıyorsa, muhakkak ki kar etmiştir ve nefsini kölelikte azad etmiştir. fiayet ömrünü hayırda kullanmamışsa zarar etmiştir ve nefsini helak etmiştir.)
Aynı şekilde buna, Yüce Allah'ın şu sözü de işaret etmektedir.«Allah, karşılık olarak cenneti verip müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır.»5
Dünyanın bir pazar olduğu doğrudur. Bu pazardaki ticaret eşyası insanın amelidir. Yapılan ticaret Yüce Allah'la yapılmaktadır. Kendisiyle yemin edilenle üzerinde yemin yapılan arasındaki münasebet ve bağ ortaya çıkmaktadır.
Yüce Allah'ın sözü: «Kuşkusuz o değerli bir elçinin sözüdür.»6
Sözden kastın Kur'an olduğu konusunda icma oldu. Değerli elçiden maksat, gelen ayetin şahitlik yapmasıyla Cibril (a.s.)'dır. « O elçi güçlü, Arş'ın sahibinin yanında çok itibarlıdır. Orada ona itaat edilir,güvenilir. Arkadaşınız cin çarpmış değildir.»7
Ayette geçen "arkadaşınız": Doğumundan beri arkadaş edindikleri Muhammed (s.a.v.)'dır. O elçi ki çok kuvvetlidir. Yüce Arş sahibi Allahın nezdinde pek itibarlı olan: Cibril Aleyhi Selam dır. Sözün Cibril'e isnad edilmesinde, söz Alla'ın olmasına rağmen sanki Cibril'inmiş gibi bir şüphe uyandırıyor.
fieyh, (Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun.) bunun cevabını "Def' İyham-ı Idtırab" da, Kur'anın Allahın kelamı olduğunu kanıtlayan açık naslarla verdi. Ve şöyle dedi: Bu ayetin kendisinde, bu şüpheye rediyye ve Kur'anın Allahın kelamı olduğu hakikkatının isbat vardır. O da Allah'ın şu sözüdür. «Elçinin sözüdür.»( Tekvir 19) Çünkü elçi kendi yanından bir sözle gelmez. Muhakkak ki getirdiği o söz, başkası tarafından, başkasına götürmek üzere gönderilmiştir.
UYARI
Cibril (a.s.)'ın bu vasıflarla vasıflanması hakkında:
Getirdiği şeyi korumasındaki itibarına, onun değiştirilmesinden ve tahrip edilmesindeki korkusuna delildir. Çünkü o elçi çok itibarlıdır. Risaletine halel getirecek hiç bir şey ona yaklaşmaz. Çünkü o, melekler arasında sözü geçerlidir. Sözü geçerli olan birinin başkasından etkilenmesi sözkonusu değildir. Güvenilir olan, emanetinde ne hiyanetlik eder ne de değiştirir. Getirdiği Kur'an, herhengi birisi tarafında emri altına alınmaktan ve değiştirmekten korunmuş idi. Aynı zamanda getirenin değiştirilmesinden korunmuştur. Bunun hepsi Kur'an-ı Kerim naklindeki senedin tercümesi mesabesindedir.
Allah'ın sözü: « Arkadaşınız cin çarpmış değildir.»1 senedin tamamlayıcısı için açıklamadır. fiöyle diyerek : «Andolsun o, Cebrail'i açık ufukta gördü. O, gayb hakkında cimri de değildir.»2, Delilik belirtilerini uzaklaştırmakla Kur'an-ı alış esnasında eksiklik olmadığını da kanıtlamış olur. O, akılda ve kavrama gücünde kemal noktasındaydı. Daha önce de ahlak yönüyle de doruk noktasında olduğunu isbat etmişti. «Ve sen pek yüksek bir ahlak üzerindesin.»3
Kendisiyle karşılaşılan da tesbit edildi. Cibril (a.s.) kendisine hiç bir zaman başkasıyla karışmış gibi gelmedi. O da senedin en yüksek derecesidir. Resülüllah (s.a.v.)'de yaradılış kemalı (cismanı olgunluk) da toplandı.
Hulkî olgunluk -ha'nın damesiyle ve kesrasıyla- yanı, hissi ve manevi olgunluk. Sonra getirdiği vahiyden, yüceliğiyle, enfesliğiyle, yüksek makamı ve yüce ilimleriyle beraber cimrilik yapmak gibi ithamlardan onu uzaklaştırdı. O Alemlerin Rabbı olan zatın kelamıdır.
Onlara anlatmanın sonucunda: O söz kovulmuş şeytanın sözü değildir. Gelen ayette beyan olduğu üzere: «Çünkü onlar vahyi işitmekten menedilmişlerdi.»4
Muhakkak ki şu an onu dinleyen onda aydınlık bir yol bulur. Kur'an'dan yüz çevirmelerine hiç bir neden yoktur. Kur'ana uymaları onlara zorunlu hale geldi. Bu da Kur'an'ın Allah'ın kelamı olduğunu tesbit eden etkenlerdendir. Onu değerli bir elçi getirdi, yüksek ahlak sahibi arkadaşınıza tebliğ etti. Ve o kovulmuş şeytanın sözü değildir.
Onlara ona sarılmayı gerektirdi. Sarılmazsanız nereye gidiyorsunuz. Senedi ve kaynağı belli olduktan sonra, ondan yüz çevirip nereye gidiyorsunuz.
Kur'anın Allah'tan gelişinin ispatından ve Kur'anın şanlı oluşundan bu senedin benzeri Necm süresinin başındaki gelen ayetlerdir: «Kayan yıldıza yemin olsun ki: Arkadaşınıza Muhammed yanılmadı, sapmadı, aldanmadı. O kendi heva ve hevesiyle konuşmuyor. O, kendine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir. Onu kendisine pek güçlü ve kuvvetli, o üstün akıl ve kemal sahibi. Melek Cebrail öğretti. Melek kendi asli suretine girip doğruldu. İşte o zaman kendisi en yüce ufukta idi.»5
Yüce Allah'ın sözü: «O halde nereye gidiyorsunuz?»1 Yollarını kapatan derecesindedir. Onlara Kur'ana gitmekte başka yol yoktur. Çünkü Kur'an'ın, Allah'tan Resulullah (s.a.v.)'e inmesinde hiç bir şüphe veya töhmet yoktur. Akıl sahibinin ondan yüz ceviremez. Onun dışına giden bütün yollar kapalıdır, helaket ve dalalettir.
Yüce Allah'ın sözü: «İçinizden doğru gitmek isteyenler için.»2
Yani, bu beyandan , kuvvetli senetten ve risaletin ortaya çıkışı kesileştikten sonra. Sakınan özür beyan etti. Sizden doğru yolda olmak isteyen içindir.
Yüce Allah'ın sözü: «Âlemlerin Rabb'ı olan Allah dilemeyince, siz dileyemezsiniz.»3
Onda kader ve kevni irade ile kevni kader hükmü vardır.
fieyh, (Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun.) bu meseleden birçok yerde bahsetti.
O yerlerden birisi, Zuhruf süresinde gelen ayetin tefsiri sırasında geçmişti:«Eğer Rahman dileseydi, biz onlara tapmazdık.»4 Onda Mu'tezileyle Ehl-i Sünnet arasındaki munazara da var.
O yerlerden diğeri, Zariyat süresindedir: «Ben cinleri ve insanları ancak ve ancak Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım. Ben onlardan rızık istemiyorum.»5 Kevni irade ile kaderi irade arsındaki farktır.
UYARI
Çoğu kaza ve kaderle ilgili hükümde bu ayeti delil getirilerdi. Daimi olarak Allah'a itaat etme yönunda bu hükmün ehemiyetinden gafil kalmaması gerekmektedir. Allah Tealanın üzerimizde meşietiyle varlığını fazilet bilip ondan, kendi yanında istikamet ve fazileti vermesini talepetmek gerekir. Bize namazda her rekatta bu talebi istememizi emrettiği gibi: «Bize doğru yolu göster.»6
SON UYARI
Burada istikamet güzel oldu. O da fatiha süresinde tenbih edilmiştir: Allah'ın kendilerine lütüf ve ikramda bulunduğu kimselerin yoluna. Bilindiği gibi. Gerçek ilim Allah katındadır.
-SON-
İNFİTÂR SÛRESİ
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA
Yüce Allah'ın sözü: «Gök yarıldığı zaman.»1 Yanı yarıldığı zaman. İnşikak sûresinde olduğu gibi. «Gök yarıldığı zaman.»2 Çatlaması, Allah'ın korkusundan dolayıdır dendi.
Melelklerin inmesindendir dendi. Allah Teâlanın gelen sözü gibi: «O gün gök, bulutlar ile yarılacak ve melekler ard arda inecekler.»3
fieyhın, (Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun.) bu konuyla ilgili açıklaması fiûra sûresinin gelen ayetinin tefsiri esnasında geçti. Bu da kıyametin dehşetinin tasviriyle ilgilidir. «O gün çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek. Gök yüzü bile onunla (o günün dehşetiyle) yarılacaktır.»4
Yarılmanın ve çatlamanın diğer bir benzeri de ikiye ayrılmadır. Cenab-ı Hakkın sözü gibi «Yıldızların ışığı södürüldüğü, gökkubbe ikiye ayrıldığı vakit.»5
Yüce Allah'ın sözü: «Kabirlerin içi dışına getirildiği vakit.»6
Yani kbirlerin içinde bulunanların dışarıya çıkmasıdır. Allah Teâlanın sözünde olduğu gibi: « (insan) düşünmez mi ki, kabirlerde bulunanlar dirilip dışarı atıldığı Ve kalplerde gizlenenler ortaya konduğu zaman (hali ne olacak)! »7
Bu lafız yayılmanın hızına delalet etmektedir. Tanelerin avuçtan çıktığı gibi.yüce Allah'ın sözünde olduğu gibi: «O gün onlar kabirlerden çıkıp sur'atle koşarlar.»8
fieyhın, (Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun.) bununla ilgili açıklaması Kaf süresinde Allah Teâlanın gelen sözü esnasında geçti: «O gün yer onların üzerinde süratle yarılıp açılır.»9
Yüce Allah'ın sözü: «Her kes neyi önünden gönderdiğini ve neyi geri bıraktığını bilir.»10
Yanı her nefis. Tekvir süresinde geçtiği gibi.
fieyh, (Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun.) bu konuyla ilgili sözünü 'Defi' İyhamı ıd-Tırab' ta bu İnfitar süresinde aynı ayetin tefsiri esnasında yazdı.
Yüce Allah'ın sözü: «O Allah ki seni yarattı, seni düzgün yapılı kılıp ölçülü bir biçim verdi. Seni dilediği herhangi bir şekilde parçalardan oluşturdu.»11
fieyhın, (Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun.) bununla ilgili açıklaması Kehf süresinde gelen ayetin tefsiri sırasında geçti. «Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitaben: "sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden (spermadan) yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah'I inkâr mı ettin? »1 yani insanın yaradılışındaki bu devreleri.
İnsanın güzel yaradılışına ve olgun şekline delalet edenlerden Allah Tealanın sözü: «Biz insanı en güzel şekilde yarattık.»2
fiekillerin farklı olması Allah'ın ayetlerinden ve rahmetinin başlangıcıdır.
Cenab-ı Hakkın buyurduğu gibi: «Rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O dur.»3
Ve Haşr süresinde geçti: «O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır.»4
fiekillerin benzerlikte ihtilaf etmeleri Allahın varlığına en büyük delilerdendir.
Yüce Allah'ın sözü: «Oysa üzerinde koruyucular var. Değerli yazıcılar. Onlar, siz ne yaparsanız bilirler.»5
fieyhın, (Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun.) bunun üzerindeki açıklaması Kaf süresinde gelen ayetin tefsiri sırasında geçti: «İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. İnsan hiç bir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.»6
Meryem süresinde gelen bazı ayetlere havale etti. Meryem süresindeki gelen ayeti kerimenin tefsiri sırasında: «Hayır! Biz onun dediğini yazacağız.»7
Allahın rahmeti onun ve bizim üzerimize olsu, bu yazının insanın üzerinde delil olması için olduğunu beyan etmiştir. Yüce Mevlanın sözünde olduğu gibi: «Kıyamet günü onun için bir kitap çıkaracağız ki: Ona açılmış olarak konuşacaktır. (kendisine) "Oku kitabını! Hesaba çekici olarak bugün nefsin sana yeter!" denilecektir.»8
Ayette geçen "hafizin=koruyucular" dan kasıt insanın bedenini koruyanlardır dendi.
fieyhın, (Allah'ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun.) açıklaması En'am süresinde gelen ayetin tefsiri sırasında geçti. «Ve üzerinize (amellerinizi yazan) Hafaza melekleri gönderir.»9 Gelen ayet-i kerime ile delillendirilmiş olarak: «Onun (ve herkesin) önünde ve arkasında kendisini Allah'ın emri ile koruyan (melek) lar vardır.»10
Kendisine işaretin uygun düştüğü, Hafaza meleklerin bu sıfatlarla fasfedilmeleridir. Koruyucu, değerli ve biliyor olmalarından dolayıdır. Onlara uygun olan bütün sıfatlar bir arada toplanmıştır. Yazdıklarını bilmeleri, yüksek bir makamda olmaları ve koruyucu olmaları kinaye dereceleri üzerinde değil bilakis hakikkattır. Sanki o işlerin doğması için gerekli olana yönlendirmektir. Kitabın yazılmasına ve korumasına riayettir.
Bu nedenle dediler ki: Kadiye düşen, güvenilir, güzel yazan ve anlama kabiliyeti yüksek olan bir katip seçmesidir.
Bu vasıftan dolayı onun işleri birbirine karıştırmayacağı bilinir. Koruyucu olmalarından dolayı zerre miktarı kadar bir şeyi bile zayetmezler. «Kim zerre miktarı hayir yapmışsa onu görür.»11 Ayet.
Yüce Allah'ın sözü: «Kuşkusuz iyiler nimet içindedirler.»12
Dostları ilə paylaş: