Onyedincisi: Allah’ın tekrar dirilmeye kudretinin isbatı.
Onsekizincisi: fiehitlerin diri olması, kanın varlığından ve istenilen hareketle elin yerine geri dönmesi
Ondokuzuncusu: Bu kıssanın Mekke ehli tarafından bilnmesi. fiöyleki müminlerin yıpratılmasına yönelik fiillerinin neticesinden korkutmak için onu anlatıyorlar. Kıssanın tamamında açıklandığı gibi.
Yirmincisi: Emzikli bebeğin hakkı konuşması.
Ve Yüce Allah’ın sözü: «Hani o ateşin başına oturmuşlar,»2
Ayette zikredilen “hum” (onlar) zamiri ile “Kuud”(oturuyorlar) daki zamirinde ihtilaf olduğu zikredildi.
Ateşte yakanlara ve ateşin başında oturanlara racidir dendi.
Kafirlere racidir dendi.
Buna göre Yüce Allah’ın şu sözünde sorun vardır: «başında oturmuşlar» sözünde. Onlar ateşin üzerinde nasıl oturabilirler.
Ateş onlara döndü ve yaktı dendi. Üzerine oturmaları gerçektir.
Kenarında oturmadır dendi. Derenin kenarından veya kuyunun kenarından veya kıyısında ve etrafında oturuyor sözünü söylediğin gibi. fiöyle dendiği: Falan kişi şöyle bir suya indi. Yani yanına.
Ebu Hayyan A’aşa’nın beytini şiirleştirdi:
fiiiri yaz
Birinci görüşün sahipleri görüşüne delil olarak gelen ayeti kerimeyi getirmiştir: «Onlara cehennem azabı vardır.»1 Ve dendi: dünyada yanmak ve ahirette de cehennem var.
Fakat ayette bir ipucu vardır ki, zamirlerin müslümanları öldüren, ve yakan kafirlere döndüğüne delalet ediyor. O ipucunu taşıyan ayette şudur:«Sonra tevbe etmeyenlere cehennem azabı vardır.» fiöyleki zikredilen azap tevbe etmemeye bağlı kılınmıştır. Gevşeklik için olan summe (sonra) geldi. Ateşlerinin onlarıdan halı hazırda intikam için onları yakmadığı yönünde. Bilakis kötü olan o fillerinden dolayı onlara fırsat verildi. fiayet iman etmezlerse onlar için zikredilen azap vardır. Allah’u Teâla en doğrusunu bilir.
Yüce Allah’ın sözü: «Müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.»2
Hazır bulunma manasındadır. Yüce Allah’ın gelen sözü itifak ediyor. «Hani o ateşin başına oturmuşlar.» (6) Yani hazır bulunup müminlerin yanmasını seyrediyorlar.
Bu manzarayı gözleriyle görüyorlar fakat onlara şefkat etmedikleri gibi bu sebatlarında ibret de almadılar.
Yüce Allah’ın sözü: «Müminlere kızmalarının sebebide yalnız Aziz ve Hamid olan Allah’a iman etmeleridir.»3
Bu kötülemeye benzeyen medhetme uslubu olarak isimlendirilendir. Arapçadaki benzeri şairin sözleridir:
Onlarda ayip yoktur. Ancak kılıçlarıyla suvari birlikleri yenilmiştir.
Ve Ebu Hayyan şair olan Kays er-Rakyat’ın sözünü zikretti.
Beni Ümmeyeden kızma olmaz ancak onlar kızdıklarında halim oluyorlar.
Başka bir şairin sözü:
Onda gözünün içindeki kızarıklıktan başka aybi yoktur.
Aynı şekilde anka kuşunun gözündeki kızarıklık gibi.
fiiirde “Aynu fiekla” diye geçen tabir: gözün beyazlığında az ve hafif bir kızarıklık varsa bu duruma kullanılır.
Onların, müslümanlara kızmalarının sebebi gelecek için olduğunu arzetmiştik. Yüce Allah’ın sözünde olduğu gibi: «Yalnız Allah’a iman etmeleridir.» mazi fiiline göre değildir: “ettiler” şeklinde. Çünkü müminlere “ya dininizden dönersiniz ya da ateşe atılırsınız.” diyorlardı. Onları önceki imanlarından dolayı yakmadılar. Bilakis gelecekteki imanlarında olan ısrarlarından ötürü olmuştur.
Allah Tealanın “Aziz” ve “Hamid” olan iki sıfatının burada getirilmesi, Allah’ın müslümanlara yardım etmeye ve kâfirlerden intikam almaya kadir olduğuna işaret etmek içindir. Aziin anlamı galip demektir. “Güçlü olan alır” dendiği gibi. Fakat “Hamid” sıfatının gelmesi iki şeye işaret etmek içindir:
Birincisi: Mü’minler sevmekten ve korkmaktan iman ettiler. Hamidde, “⁄afur ve Vedud” olarak gelmesine göre rağbet ettiler. Korku ise ayette geleceği gibi Allah’ın “Aziz” (galip) sıfatı korkusunda: «Kuşkusuz Rabbinin yakalaması şiddetlidir.» Bu korku ve sevgi yönüyle müminin imanının en güzel kemalıdır.
İkinci iş: Taki o kafirlar Allah’ın fazlından ve rahmetinden ümitsizliğe düşmesinler. Cenab-ı Hakkın buyurduğu gibi: «Sonra da tevbe etmeyenlere.» (10) Cenab ı Hak “Hamid” sıfatının neticesinde onlara bir fırsat bıraktı.
Yüce Allah’ın sözü: «O Allah ki, göklerin ve yerin hükümranlığı onundur.»1
“Aziz” ve “Hamid”in beyanı ve tekididir. Onun tasalutundan kimse çıkamaz. O kullarının üstünde galiptir. O mülkünün işlerini idare edendir. Subhanehu ve Teala.
Yüce Allah’ın sözü: «Ve Allah her şeye şahittir.»2
Sürenin başına, şahitlik eden ve edilene bağdır. O Allah Subhenehu ve Teala her şeye şahittir. Bundan onların yaptıkları. Bu nedenle orada onların ve onların şeklinde olanların şiddetle korkutma ve sakındırmaları vardır. Allah’u Teala onların fiillerine şahittir. Ondan hiç bir şey gizli kalmaz.
“fiahit” te bu makama münasip olduğundan mübalağa sigasıyla gelmiştir. Fiile karşılık olduğu gibi. Ateşte oturup Allah’u Teala’nın velilerinin yanmasını seyrediyor oldukları gibi. Allah Subhanehu ve Teala onlara fiilerinin aynısıyla mukabelede bulunacaktır. Allah’ta onları yakacak ve onları seyredecektir.
Yüce Allah’ın sözü: «İnanan erkek ve kadınlara işkence yapıp sonra tevbe etmeyenler.»3
Bundan kasıt hendek sahipleri olduğu ihtimali vardır. Ayette geçen “fetenu” (işkence yapmak) yaktılar manasındadır. Genel olması muhtemeldir. Müminleri dinlerinden çıkarmak ve onlara azab ve işkencenin herhangi bir şekliyle işkence edip dininden çıkarmaya çalışan ve eziyet eden herkese genel olması ihtimal dahilindedir.
Ebu Hayyan sonuncuyu tercih etti ve birincinin umumuna hamletti. Tehdit ve korkutma ile Kureyş kafirlerine şamil gelmesi için. Onları (Ammar, Bilal, Süheyb ve benzeri zayif müslümanlara yaptıklarına karşı) tevbeye yönlendiriyor.
Bu genel olan tercih ediliyor. Yüce Allah’ın gelen kelamında karşılığı olan diğer umum: «İnanan ve iyi amel yapanlar içinde altından ırmaklar akan cennetlervardır. İşte büyük kurtuluş odur.»4 Bu hiç kuşkusuz bu sıfatlarla sıfatlananlar hakkında geneldir.
Yüce Allah’ın sözü: «Kuşkusuz Rabbinin yakalaması serttır.»4
Aziz ve Hamid den telafüz makamında mefhumla gelmiştir.
Yüce Allah’ın sözü: «Yoktan o yaratır ve tekrar o diriltir.»1
Yaratır ve tekrar diriltir dendi. Ziraat ve bitki gibi. İnsanda doğumla-ölümle ve tekrar dirilişle olduğu gibi. dendi.
Ve kafirlere azab etmeye başlar. Sonra da iade eder dendi. Buna delil olarak gelen ayet-ı kerime getirilmiştir. «Derileri piştikçe azabı duysunlar diye kendilerine yeni yeni deriler vereceğiz.»2
Ve Hadiste: “Deve sahibi olupta zekatını vermiyorsa, ancak kıyamet günü olduğunda, sonra bu mallar olduğundan daha iri geleceklerdir. Hayvanların hepsi tabanlarıyla üzerinden geçecekler. Geçiş sırasında boynuzlarıyla toslayacaklar, ve ayaklarıyla ezecekler. İçlerinden boyunsuz veya boynuzu kırık biri bulunmayacak. Bu şekilde sonuncusu da onun üzerinden geçince, birincisi aynı geçişte tekrar başlayacak. Ta ki mahlukatın hesabı tamamlanıp hüküm verilinceye kadar bu hal devam eder. Gidişleri ya cennete ya da cehenneme olduğu görülür.” Hadisin sonundaki altın, koyun ve inekleri sahipleri hakkında olan yere kadar.
Görünen, (Allah en iyisini bilir.) birinci görüştür. Çünkü Kur’an’dan çok oluyor. Allah Teala’nın gelen sözü gibi: «Mahlukatı öne (yoktan) yaratır, sonra (onları huzuruna) geri çevirir.»3 Ve diğer bir sözü: « (Resulum) Deki: Allah ilk defa yaratıp (ölümden sonra) onu yeniden (hayata) döndürür. O halde nasıl saptırılırsınız!»3
Onu kudretine delil ve ortakların eksikliğine ve acizliğine de delil yaptı. Bu ayetin başındaki sözünde «(Resulum) de ki (Allah’a) ortak koştuklarınız arasında, (birini yokken) ilk defa yaratacak arkasından onu (ölümünden sonra hayata) yeniden döndürücek biri var mı?»4 Onlara şu sözleriyle karşılık verdi: «De ki: Allah ilk defa yaratıp (öldükten sonra) onu yeniden (hayata) döndürür.»5 Ve diğer bir sözü: «Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. (Bu) üzerimize aldığımız bir vaad ldu. Biz (vaadettiğimizi) yaparız.»6
Yüce Allah’ın sözü: «O orduların kıssası sana geldi mi? Yani Firavun ve Semudun?»7
Hendek sahipleri kıssasının arzından sonra, müslümanlara teselli ve sabit kılmak için. Müşriklere ise sevkedici ve meneedici olduğunu göstermek için. Geçmiş ümmetlerden, bazılarından Firavundan, Addan, Semuddan haber getirdi. Ordulara bedel bunlardan haberler verilmiştir. Onlar asker topladılar. Onlar çoklar ve kuvvet sahibiydiler. Fravun’un olayını Musa ve İsrail oğullarıyla olan haberi kıssa ettiğidir.
Hendek sahiplerinden sonra burada Firavun ‘un seçilmesinde, birbirine benzemelerinden ve şekil yönüyle yakın olmasındandır. Firavun da arkadaşına: Senin benden başka bir Rabbin mi var? diyen Hendek sahiplerinin melikleri gibi azıp ilahlık idda ediyordu. Fravun İsrail oğullarına çocuklarını öldürmesiyle ve kızları hayatta bırakmasıyla işkence azap etti. Aslında o size reva görülenlerde Rabbinizden büyük bir imtihan vardı. Davetçinin doğruluğuna dair deliller ve ayetler takdim edildi. Musa (A.S.) Firavun’a Rabbinin büyük delillerini takdim etti. Fakat Firavun onu yalanladı ve isyan etti. Gençte bu Melik’e büyük deliller gösterdi. Allah’ın izniyle körü iyileştirmesi hastayı (abraş hastalığı) iyileştirmesi Fıravun Musa’dan ve onu mücizelerini anlamaktan aciz kaldı. Melik’te genci öldürmekten aciz kaldı. Allah onu boğulmktan ve dağın zirvesinden düşmekten korudu. Bunu gözetlemek ve hakikatını anlamak gerekirken Sultan da Firavun kör kaldığı gibi bu hakikat karşısında kör kaldı.
Aynı şekilde Firavun’un sihirbazları Musa’dan ayet görünce iman edip Allah’a secde ettiler.
Böylece burada insanlar gencin Rabbine iman ettiler. Melik te Firavun’un yaptığını yapıyor. Firevun kendi kudretini ve Musa’nın acizliğini göstermek için sihirbazları topladı. Fakat olay alehine döndü ve Musa’ya ilk iman edenler Firavun’un yardımcıları oldular. Böylece burada ise, imana en hızlı girenler Melik’in, gencin ölümünü seyretmek üzere topladıkları halk oldu.
Firavun’un, isyan eden diğer ümmetler arasında yalnız olarak zikredilmesinin uygunluğu ortaya çıkmış oldu. Her ne kadar hepsinde izzet ve izzet ve ibret varsa da fakat bu Kur’an’ın kıssalarında ve uslubunda mücizeliğin son noktasıdır. Allah Teâla en iyisini bilir.
Aynı şekilde baş kaldırma ve kuvvet belirtilerini gösterenlerden biri de Semud’dur. Allah Firavun ve Semud’u birlikte Fecr süresinde zikretti: «Vadideki kayaları oyup yontarak evler yapan Semûd’a, Çadırları ordugahlar, piramitler sahibi Firavun’a»1 Böylece burada ikisini bir arada getirdi.
Yüce Allah’ın sözü: : «Fakat o inkârcılar hâlâ bir yalanlama içinde bocalayıp durmaktadırlar.»2
Yanı bütün ümmetlerde devam etmektedir. Bundan önce inşikkak süresinde geçti: «Aksine o nankörler yalanlıyorlar.»3
Ve Kermani şöyle dedi: Hamza oğlu Mahmud b. Nasr. Kurra’nın tacı “Kur’an’da tekrarın sırları” adlı kitabında şöyle dedi: Değişim ayetlerin başına ve fasılalarına riayet etmek içindir. Fakat siyakın zahirinde iki yerde fasılalr değil de siyak gözetlenmiştir. Çünkü İnşikkak süresinde konu müşriklerle birliktedir: «Ki, siz elbette haldan hale geçeceksiniz. Böyleyken onlar neden azaba iman etmezler? Aksine o nankörler yalanlıyorlar.»4
Burada Bürüc süresinde, Firavun, Semûd, Hendek sahipleri ve Mekkedeki müşrikler zikredildi. Sonra şööyle buyurdu: «Fakat o inkârcılar hâlâ bir yalanlama içinde bocalanıp duruyorlar.»5 Bu buraya uygundur. Diğeri de oraya daha uygundur. Allah en doğrusunu bilir.
TARIK SÜRESİ
( 155-167 )
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA
Yüce Allah’ın sözü: : «Andolsun o göğe ve Tarık’a»1
“Tarık’ın” sözlükteki aslı ses çıkarmak. Aynı kökten, çekiç ve çakmak manasına gelen “MITRIKA”. Bu sebeple gece gelen kişiye içeri girmek için kapıyı çalmak zorunda olduğundan dolayı mıtrıka deniliyor. Bunun üzerinde şair şöyle diyor:
fiİİR:
Yanı ona gece geldim. Diğer bir söz:
Hadis-i şerifte gelişi: “Gece ve gündüzün ani gelen şeylerinden sana sığınırım. Ancak hayırla kapıyı çalanların çalandan hariç Ey Rahman.” Burada “Tarık”genel bir lafız olup ani gelen her şeye denir. Çünkü sanki o habersiz hallerde geldiği için. Fakat burada kendisinden sonrakilerini gelen ayetin tefsiriyle özeldir. Atyeti kerime: «Tarık nedir, bildin mi? o, karanlığı delen yıldızdır.»2
fieytanların vahyi çalmaları esnasında onlara atılan yıldızlar olduğu söylendi. Allah’ın sözünde geçtiği gibi: «Fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev hüzmesi buluyor.»3 Bütün yıldızlar için genel oluyor. Özel olduğunu söyleyenler de oldu. Başka bir görüşte ise Zuhal (saturun) olduğu savunuldu. Merih (mars) olduğu söylendi. Araplar da yıldıza derler. Ondan kasıt süreyya idi.
Bu konuyla ilgili fieyh’in (Allah’ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun.) açıklaması Necim süresinin başında geçmişti.
“Sakıb’ın” aydınlatıcı olduğu söylendi. Işığıyla karanlığı deliyor. Buna göre “Sakıb”: Genel cins içindir. Çünkü yıldızların hepsi ışık verirler.
Kurtubu ve Sufyan şöyle dedi: Kur’an-ı Kerim deki “Vema edrake” (Bildin mi?) şeklinde gelen bütün soruların hepsinden haber verilmiştir. Kendisine “Vema yudriku” (ne bilirsin?) şeklinde sorulanlara ise ondan haber verilmemiştir.
Vakıa, genel olarak “Vema edrake”(Bildin mi?) 13 kez gelmiştir. Biri hariç bütün diğerinden haber verilmiştir.
El-Hakka: «Gerçekleşecek olan (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?»4 Bunun dışındakilere haber verilmiştir. Haber verilenler: Müddesir süresinde (Müddesir 27-28) «Sen biliyor musun Sekar nedir? Hem (hem bütün bedeni helak eder, hiç bir şey) bırakmaz, hem (eski hale getirip tekrar azap etmekten) vazgeçmez o.»5
Mürselat süresinde: «(Resülüm) Ayırım gününüm ne olduğunu sen nereden bileceksin!»6
İnfitar süresinde: «O din gününün, o hesap gününün ne olduğunu sen bilir misin? O, kimsenin kimseye hiç bir fayda vermeyeceği bir gün!»1
Mütaffifin süresinde: «Siccin nedir bilir misin? Siccin kafirlerin yaptıkları işlerin kaydedildiği bir defterdir.»2
Beled süresinde: «Sarp yokuş bilir misin nedir? Sarp yokuş: Bir köleyi, bir esiri hürriyetine kavuşturmaktır.»3
Kadr süersinde: «Bilir misin nedir Kadir gecesi? Bin aydan daha hayırlıdır Kadir gecesi»4
Karia süresinde: «Kariayı, o kapıları döven ve dehşetle kalplere çarpan o kıyamet felaketini sen nereden bileceksin ki!»5
Aynı sürede: «Onun barınağı da Haviye olur. Onun ne olduğunu bilir misin? Haviye kızgın mı kızgın bir ateştir!» 6
Tefsirini yaptığımız sürede: «Tarık, bilir misin nedir? O pırıl pırıl parlayan bir yıldızdır.»7 Hakke süresi hariç diğer hepsi de sorulandan haber verilmiştir.
UYARI
Görüldüğü gibi bütün bu saydığımız sürelerden hepsi El- Hakka süresinde ve ondan sonraki kısa sürelerde gelmiştir. Fakat “ve ma yedruk” (Ne bilirsin.) sadece üç kez gelmiştir. Bunlardan biri Ahzab süresi: «Ne bilirsin belki de o saat yakındır?»8
fiura süresinde: «Hep gerçeği bildiren o Kitabın bildirdiği kıyamet, ne bilirsin, belki de yakın olabilir.(17)» Abese süresinde: «Ne bilirsin, belki de alacağı öğütle arınacaktı. (3)»
Açık olarak onlardan haber vermemiştir. Ancak üçüncüde haber vermiştir. Cenab-ı Hak “Belki o temizlenecekti” diye buyurdu. Her ne kkkadar açık olarak temizlenip temizlenmediği beyan edilmemiş ise de Allah Teala dan olan “belki” tabiri malum olduğu üzere ( o olayın gerçekleştiğini ) tahkik ifade eder.
Diğer Bir Uyarı
Tefsircilerin çoğu: Allah’ın semaya ve tarık yıldızına yemin etmesi o ikisinin işlerinin yüceliğinden ve yaradılışlarındaki büyüklüklerindendir dediler. Allah Teala’nın sözünde olduğu gibi: «Hayır! Vakit vakit inen Kur’ana yemin ederim ki, eğer anlarsanız bu gerçekten büyük bir yemindir.” Çünkü O En-Necmu ize heva ile yemin etti.»9
fieyhin (Allah’ın Rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun) beyanında geçen, Mevaki-ı nucumdaki tercihi: En-Necmu iza heva (Battığı zaman yıldıza yemin olsun ki:) : Kur’anın peyderpey inmesidir diyen görüşünü tercih etmiştir. (Yani) Kur’anın vakit vakit inmesi kastedilmiştir diyor. Heviye: Melek’in. Kur’anla (Resulullah s.a.v.) e inmesidir.
Allah Tealanın sözü: «Hiç bir kimse yoktur ki yanında bekçi bir melek bulunmasın »10
“Hafız” amellerini yazıp koruyandır dendi. Gelen ayet-ı kerimede geçtiği gibi: «Kaf Ağzından bir söz atmaz ki, yanında hazır bir gözcü bulunmasın. »11
“Hafız” bekçi manasında olduğu söylendi. Bunu da gelen ayeti kerimeden alıyorlar. «O insanları önünde ve ardında devamlı surette nöbetleşerek görevlendirilen melekler vardır. Bunlar Allah’ın emrinden ötürü, onu koruyup kkollarlar.»1 Siyak ( süresinin gelişi) iki manaya birden şahitlik ediyor. Çünkü ondan sonra gelen Allah Teala’nın şu sözü: «Onun için insan neden yaratıldığına bir baksın. Atılan bir sudan yaratıldı. O su, erkeğin sulbü ile kadının göğüs kemikleri arasında çıkar.»2 İnsanın bu merhaleler esnasında koruma altında olduğuna delalet ediyor. Bu koruma merhalelerin birincisi olarak onun sağlam bir yerdedir (rahimde) olmasıdır.
Hadisi şerifte Efendimiz (s.a.v) “Allah rahmi korumayla bir melek tayin etti.” fieklinde buyurmuştur.
O çocuğun mükelef yaşı olan buluğa ermesinden sonra üzerinde kalem geçer. (Yani yaptığı ameller artık yazılmaya başlar.) Amelleri kayda geçer ve korunur. İki mananın beraberce kasdedilmesinde hiç bir engel (mani) yoktur. Bu müşterek iki manaya hamletmek değildir. Çünkü her iki mananın kendisiyle alakalı şey vardır. Biri diğerinden farklı özel bir zamanı vardır.
Allah Teala’nın sözü: «Onun için inasn neden yaratıldığına bir baksın.»3
İnsan burada ademin çocuklarıyla özeldir, zürriyetiyle de geneldir. Bu genele Adem, Havva ve İsa (aleyhumus selem ) girmemektedirler. Çünkü Allah insanı nasıl yarattığını açıkluyor. Gelen ayette olduğu gibi: «Atılan bir sudan yaratıldı. O su, erkeğin sulbü ile kadını göğüs kemikleri arsından çıkar.»4 (Adem anasız babasız, Havva anasız, İsa babasız yaratılmıştır.)
fieyhin, (Allah’ın rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun.) bu ayetin açıklamasını, Nahl süresinin gelen ayetinin tefsiri ile Vakıa süresinin gelen ayetinin tefsiri esnasında yapmıştı: «Nitekim O, insanı bir damla sudan yarattı.»5 Ve diğer ayeti kerime: «fiimdi düşünsenize akıttığınız meniyi! Onu yaratıp insan haline getiren siz misiniz, yoksa biz miyiz”»6 Buna insan süersindeki gelen ayetin tefsiri esnasında işaret edilmişti. Ayet «Biz insanı katışık bir meniden yarattık.»7
Allah Teala’nın sözü: «Elbette Allah’ın onu döndürmeye gücü yeter.»8
“İnnehu” burada yani Allah onu döndürmeye kadirdir. “Ric’hi” deki zamir, atılan suya racidir dendi. Yani Allah Subhanehu bu suyun çıktığı yerden döndürülmesine kadirdir. Süt olup memeye dönmesi gibi. Çocuk olarak rahme göndermesi gibi. Bu görüş İkrime ve Mücahit’ten rivayet edilmiştir.
Başka bir görüşe göre: İnasnın ölümünden sonra tekrar geri dönmesine kadirdir dendi. Bu birincide Allah’ın kudretine delil vardır. Allah’tan başka kimse yapamaz. Fakat siyakında belirlediği burada kasdedilenin ikinci görüş olduğudur. Bunu da bir çok beilrti destekliyor.
Birincisi: Suyun (meni) döndürülmesine Allah’ın kudretinin isbatından başka her hangi bir hüküm veya iş taalluk etmez. Bundan farklı olan inasnın ölümden sonra tekrar döndreilmesi tekrar dirilmeye iman konusudur. Buna bağlı olarak kıyamet gününün bütün hükümlerine iman geliyor.
İkincisi: Kur’anın ilk yaratılışı getirmesi, ölümden sonra tekrar iadesine delildir. Allah Teala’nınYasin süresindeki sözü gibi: «Nasıl yaratıldığını unutarak, bir de misal getirdi. Bize; ? (Yani atılan sudan yarattıldığını unutarak) “çürümüş vaziyetteki o kemikleri kim diriltecek De ki: “Onları ilk defa inşa edn diriltir. »1” Yani rekeğin sulbü ile kadının göğüs kemikleri arasında çıkan atılan sudan.
Üçüncüsü: Birincisi kendisiyle beraber bir amiln takdirine ihtiyaç duyar. Bütün sırların yoklanacağı güne döndürmeye kadirdir.
Ebu Hayyan, İbn-ı Atiyye’den şu sözü nakletti: Buna muhalif olan herkes zarfta etki yapanın kadir olmasından kaçmıştır. Çünkü şüphe veriyor ki, onu tekrar döndürmeye kadir olması sadece buna sınırlıdır.
Fakat Arab’ın uslubunu düşünmekle, onu caiz oluduğunu bilir. Çünkü O şöyle buyurdu: Onun döndürmeye gücü yeter. İlk ve son ve her zaman kesin olarak gücü yeter. Sonra Allah Teala zikretti: Ve kafirlere bazı vakitleri özel tayin etti. Çünkü o vakit, ceza ve azaba kavuşma vaktidir. Ondan korunmak için .
Bununla bakıldığında “onu döndürmeye” deki zamir insana aittir. Yani öldükten sonra tekrar diriltmeye, bunu yapan ise Kadirdir. (güç getierendir.)
Allah Teala’nın sözü: «Bütün sırların yokolunacağı gün»2
fieyhin (Allah’ın Rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun) bununla alakalı açıklaması Yunus süresinin gelen ayetinin tefsiri esnasında geçti: «İşte orada her kişi önce gön dermiş olduğu işlerin tadını anlar.3» Bu ayetin tefsiri anında elimizdeki ayeti getirdi. Bunun geniş açıklaması Adiyat süresinin «Peki o insan, kendisinin ve malının akibetini hala bilip anlayamayacak mı? Kabirlerde olanlar dirilip dışarı atıldığı zaman sinelerin içinde bulunan her şey derlenip ortaya konulduğu zaman.»4 ayetinin tefsiri esnasında gelecektir. Sırların ibtilası güzel yaptı.
Aynı şekilde şeyh (Allah’ın Rahmeti onun ve bizim üzerimizde olsun) ayetlerin getirmesiyle de güzel yaptı.
Tefsirciler zikretti: Bu ayetten kasıt, Allah’tan başkasının bilmediği mükellefiyetin teslimidir. Buna misal getirdiler: Namaz için temizliği korumak, cenabet için yıkanmak, orucu korumak, ve benzerleri. Yine bundan inançlar, imanda doğruluk, veya nifaktan Allah’a sığınırız.
“Serair” insanın gizlediği her şeydir. Hatta insanlarla ilişkilerinde bile sakladıklarıdır. Gelen eserde rivayet olunduğu gibi. “Zarif ve zeki adam odur ki, Allah’ın yanında gizli sırları olandır.” Ayeti Kerime olarak «Sözünüzü ister içinizde gizleyin, ister açığa vurun, hepsi birdir.»5 Sır, açığa çıkarmanın tersidir. Ahvaş şöyle dedi:
“Sırların yokolunacağı gün, kalbim ve iç uzuvlarımın derinlikderinliklerinde,
onun için bir sevgi sırrı kalacaktır.”
Ebu Hayyan: Hasan-ı Basrı bunu işittiği zaman “Ves-semai vet-tarık” tan ne kadar gaflet etmiş! Diyerek şairin cahilliğini kastetmiştir.” dedi.
Yüce Allah’ın sözü: «O vakit insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı»6
Dediler: Zayifliğinden dolayı kendisinde bir kuvvet bulunmamktadır. Buna şu ayet-ı kerime delelet etmektedir: «Hepsi sıra sıra Rablerinin huzuruna arzolundular ve şöyle nida edildi onlara: “ilkin sizi nasıl yarattıksa, aynı şekilde bize döndünüz.”»1
Diğer bir ayet: «Gözleri yerde, kendilerini zillet kaplamıştır.»2 Yani zaiflikten ve şiddetli korkudan dolayı. Allah’tan başka hiç bir yardımcıları yoktur. Ayet-ı kerimede geldiği gibi: «Hasılı o, Allah’tan başka kendisine sahip çıkacak bir toplulukta bulunmadı. Kendi kenini de kurtaramadı.»3
Ve Allah Teala nın buna delalet edici diğer bir sözü: «O, kimsenim kimseye hiç bir fayda vermeyeceği bir gün! O gün, bütün hüküm ve yetki yalnız Allah’ındır.»4
Allah Tealanın sözü: «O dönüşlü göğe, o yarılıp çatlayan yeryüzüne yemin olsun ki,»5
“Rec’ Sema”: Güneşin, ayın ve yıldızların ışığının tekrar gelmesi dendi.
“Rec’” kulların amelleriyle dönen meleklerdir dendi.
“Rec’” yağmur ve kulların rızkıdır dendi. “yarılıp çatlayan yer” ise: yerin ölümden sonra tekrar diriliş için mahlukata yarılıp, açılmasıdır, dendi.
Bitkilerden dolayı yerin yarılmasıdır, dendi.
Kur’anın da kendisine şahittlik ettiği görüş: Rec’ ve Sad’ın karşıt olduğu, gök ve yerin yağmur ve bitkiyle yarılmasıdır. Allah’u Teala’nın sözünde olduğu gibi «Hele, insan, yiyeceklerinin kaynağına bir baksın: Biz yağmuru gökten bardaktan boşanırcasına şırıl şırl döktük. Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük, orada hububatlar, daneler, üzümler bitirdik.»6 Allah Teala en iyisini bilir.
Allah Taela’nın sözü: «Kuşkusuz Kur’an, ayrıca bir sözdür.»7
İbn-i Kesir, İbn-i Abbas şöyle naklaett: Haktır, dedi. Katatede de aynı şeyi söyledi. Başkaları da: adil hükümdardır dedi. Kurtubi ise: Kur’an olup hak ile batılın arasını ayırıyor dedi.
Aynı süerde korkutucu olarak geçendir dendi. «Elbette Allah’ın onu döndürmeye gücü yeter. Bütün sırların yokolunacağı gün.»8
Ebu Hayyan başta Kurtubu’nin dediğini dedi. Sonra ondan kasıt ikincisi olbileceğine dair cevaz verdi. Yani bütün sırların yokolunacağı güne insanın dönüşünden haber vermektir. “Ayrıcı bir sözdür” Bu İbn-ı Cerir’in sözünün ifade ettiği manadır. Niysaburi bu sözü Kafal’a nisbet etmiştir.
Dostları ilə paylaş: |