Neleri GÖremiyoruz



Yüklə 1,29 Mb.
səhifə21/27
tarix25.10.2017
ölçüsü1,29 Mb.
#13027
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   27

5.11.6. RENK VE MİMARLIK

Renklerin insanda yarattığı psikolojik etkilerin iyi bilinmesi durumunda, etkisi güçlendirilmiş mekanların elde edilebilmesi kolaylaşacaktır. Renklerin, mimaride kullanımında, bilinen özelliklerin özenli bir denge içinde değerlendirilmesi gerekir. Bir renk, eşyayı olduğundan daha büyük gösterirken, duvarlarda kullanıldığında odayı olduğundan daha küçük gösterebiliyor.


Renklerin insanın duygusal yaşamını etkileme özelliği de, mimaride sürekli kullanılır. Çünkü renkler, insanların duyu organlarındaki algılamayı etkiler. Örneğin bir eşya herhangi bir renkle sert görünürken, diğer bir renkle yumuşak görünebilmektedir. Yine bazı renkler insanların seslere duyarlılığını arttırmakta, bazıları da azaltmaktadır. Bir başka araştırmada, bir içecek, rengi yüzünden daha tatlı algılanabilmektedir. Sonuç olarak renkler insan duyularını belli ölçülerde yanıltabilmekte ya da yönlendirebilmektedir.
Renkler, objelerin büyüklüğünün farklı algılanmasına neden olurlar. Bir eşya, soğuk renklerle daha küçük, sıcak renklerle daha büyük görünür. Yine soğuk renkli eşyalar daha uzakta, sıcak renkli eşyalar daha yakında hissedilir. Evin içindeki odanın duvarları, sıcak renklerin koyu tonlarından biriyle boyandığında, duvarlar daha yakın görünecek, bu yüzden de oda olduğundan daha küçük algılanacaktır. Eğer tavan koyu bir sıcak renge boyanırsa basık görünecektir. Oysa bu evin dışı sıcak renklerden biriyle boyansa, ev olduğundan büyük gibi hissedilecektir.
Mimaride, sıcak ve soğuk renklerin bu özellikleri, bir binayı ya da odayı olduğundan büyük ya da küçük göstermek için sıklıkla kullanılır. Örneğin bir koridorun kısa kenarı soğuk, uzun kenarı sıcak renge boyanarak, koridor geniş, gereksiz uzunluğu da kısa gösterilebilir. Yine mimaride, zamanın yavaş geçmesinin istendiği yerlerde sıcak renkler önerilir. Zamanın olduğundan hızlı geçmesinin istendiği yerlerde ise soğuk renkler tercih edilir. Örneğin, binaların misafir odaları soğuk renklerle boyalı olduğunda, insanlar rahatsız olmadan uzun süre bekleyebilirler. Doğal ışığın az olduğu mekanlarda sıcak renkler kullanılır. Sıcak renkler ortamı daha ışıklı gösterir. Doğal ışığın fazla olduğu mekanlarda ise soğuk renkler ışık düzeyini dengeler. Mekanın ısısını olduğundan yüksek göstermek için yine sıcak renkler kullanılır. Çok sıcak ortamlarda ise soğuk renklerle görsel ısı dengesi sağlanır.
Ana renklerin dışında olan siyah, beyaz, gri ve kahverengi, genellikle yapı malzemelerinin doğal renkleri olmakla mekan kurgusu açısından özel önem taşımaktadır. O yüzden bu başlık altında bazı özelliklerine değinmekte yarar vardır.
SİYAH : Bu rengin, ışığı emici bir özelliği vardır. Bundan ötürü mekanı küçük göstermenin en etkili yoludur. Siyah, çok yoğun ve ağır enerjiler taşır. Kullanıldığı yerlerde dikkatli olmak gerekir.
BEYAZ : Siyahın zıddıdır. Yani ışığı yansıtır ve mekanı alabildiğince geniş gösterir. Ayrıca her türlü renkle uyuştuğundan kullanım alanı geniştir. Fakat çok yoğun kullanıldığında donuk ve soğuk bir atmosfer yaratacağı gözden uzak tutulmamalıdır.
GRİ : Siyahla beyaz arasındaki dengeyi gösterir. Genel olarak sıkıcı ve yoğun enerji yayar. Çoğunlukla fon rengi olarak kullanılır. Grinin açık tonları parlak renklerle kontrast oluşturur, yumuşak renklerle uyum sağlar.

KAHVERENGİ : Bağlılığı ve toprağı sembolize eder. Yoğun bir enerji taşıdığından ölçülü kullanılmalıdır. İnsana kendine güven ve emniyet hissi verir. Tamamlayıcı renk olarak açık turuncu yeşil ve turkuaz kullanılabilir.
5.11.7. RENKLER VE BEDENİMİZ
5.11.7.1. RENKLERLE ETKİLEŞİM
"Bazı renkler, beynimizin sahip olduğu yüksek frekansları daha rahat etkiler. Çünkü onlar daha yüksek dalga frekansına sahiptir. Bazı renkler ise düşük frekanslıdır ve düşük enerji değerlerinde faaliyet gösteren vücut bölgelerimizle etkileşim içinde bulunurlar.
İnsan bedeni, bir çok enerji alanına bölünmüştür. Bedenimizi çepeçevre saran bu enerji alanları, vücudumuz ve onun hayati fonksiyonlarıyla sıkı sıkıya bağlıdır. Vücudumuzu bulut gibi saran bu enerji alanı, ışık, renk, elektrik, ısı, ses, manyetik ve elektromanyetik etkiler ile sürekli bir etkileşim içinde bulunur. Bunları bilimsel olarak ölçmek mümkündür." diyor Ted ANDREWS123 ve devam ediyor :
"Renk bir ışık frekansının belli oranlarda yoğunlaşması sonucunda ortaya çıkar. Bu özellikleri ile, uyarıcı oldukları kadar çökkünlük yaratıcı, yapıcı oldukları kadar yıkıcı, itici ya da çekici olabilirler. Buradan yola çıkarak her rengin bazı tedavi edici ve dengeleyici unsurlar taşıyabileceğini söyleyebiliriz."
Bu bilgileri, bedenimizin içinde yaşadığı mekanlara yansıtırsak, mekan kurgusunun içerdiği amacın da renklerle desteklenebileceği, bu etkinin doğru renklerle güçlendirilebileceği, yanlış renklerle zayıflatılacağı sonucuna da varabiliriz. Biraz daha düşündüğümüzde, çevremizdeki renkleri seçmenin, "ben böyle istedim" demekten başka bir açıklama getiremeyen mimarın ya da dekoratörün seçimine terk edilecek kadar basit bir iş olmadığını anlarız.
5.11.7.2. AURA
İnsan vücudunu çepeçevre saran ve onun içine işleyen spektrum alanına yani elektromanyetik bölgeye AURA denir. Yunanca “esinti” ya da “meltem” anlamına gelir. Auranın temel görevi, atmosferdeki beyaz ışığı emerek temel renklere ayırmak ve enerjilerinden yararlanmak üzere ilgili güç merkezlerine yani çakralara iletmektir. Sağlıklı bir insanın aurasındaki renkler canlı temiz ve pürüzsüzdür. Yorgunluk ve fiziksel sağlık sorunları, auranın canlılığını doğrudan etkiler. Olumsuzluktan etkilenen bölgelerde benekler, enerji okları ve gereksiz parçacıklar oluşur. Giderek enerji kaybına yol açan çatlaklar ortaya çıkar.
Aura; üç katmandan meydana gelir. Vücudun içine işlemiş olan ilk katmana “eterik alan” denir. Bu katman; güneşten, gezegenlerden, atmosferden ve çevremizden gelen hayati enerjileri bedenimize ileten bir araçtır. Yaklaşık 10 cm kalınlığındadır. Çevresine çoğunlukla mavi ve gümüşi bir parlaklık saçar. Diğer katmanlara göre daha yoğun titreşimlere sahiptir ve daha katıdır. Omuz ve baş çevresi, en çok yoğunlaştığı bölgelerdir.
İkinci bölge “psikolojik alan” olarak adlandırılır. Genişliği yaklaşık 1 m dir. Fakat bu kalınlık bireyin duygusal durumuna göre değişim gösterir. İlk bölgeye göre yoğunluğu daha düşüktür. Dördüncü boyutla ilişkilidir. Uzay ve zaman kavramları bu bölgede nötralize olur. Yani boyutsuz hale gelir.
Üçüncü bölge “zihinsel ya da ruhsal alan” dır. 2.5 m genişliğindedir. Karakter yapısına göre bu genişlik artabilir. Sürekli hareket halindedir. Beşinci boyut ile bağlantılıdır. Diğer canlılarla ve varlıklarla, bu alan vasıtası ile ilişki kurarız.
Dördüncü farklı bölge, ilk üç katman arasında uyum bölgesi olarak yer alan “çift eterik alan”dır. Görevi; ana katmanlara enerji taşıyarak onları desteklemektir. Bu ara katmanlar oksijeni toplayıp, karbondioksiti tahliye ederek, hücre duvarını oluşturan gözenekli zarlara benzer görev üstlenirler.. Bir başka yaklaşımla, işlev bakımından atmosferi dengede tutan ve hayati fonksiyonları destekleyen, mor ışınları süzen ozon tabakasına benzetilebilir.
Daha önce ancak bu konuda özel yeteneği olan kişilerce algılanabilen aura ilk kez, Londra’daki St. Thomas hastanesinde Dr. Walter J. KILNER tarafından geliştirilen mor ötesi spektrumun görünmez enerjisine duyarlı bir ekran sayesinde görünür hale gelebilmiştir. Semyon ve Valentine KIRLIAN tarafından bulunan, auradaki renk ayrımlarını algılamayan, sadece doğal enerji alanlarını görüntüleyen Kirlian fotoğrafçılığı ile aura görüntülenmesini karıştırmamak gerekir. Vücudun yaydığı elektriksel ve manyetik enerjiler, beyin dalgalarını ölçen EEG gibi modern cihazlarla da ölçülebilmektedir. İnsanın yayınladığı ışınlar, yatay ve dikey olarak çeşitli uzunluklarda çevreye yayılır. En uzun ışınlar parmaklardan, dizlerden ve kalçalardan çıkanlardır.
Buradaki elektromanyetik spektrum gözle görülen ve görülmeyen enerjilerden oluşur. Auradaki spektrum, görünür ışıklara göre farklı bir bölgede yer alan fakat güneş ışığınınki ile tamamen paralellik gösteren bir özelliktedir. Sekiz renkten oluşan sistemimize vücudumuzda sekiz temel çakra karşılık gelir. Bu renkler değişik hızda hareket eden ışınlar ya da dalga boylarıdır. Spektrumun bir ucunda, dalga boylarının yavaş hareket ettiği ve uzun çizgiler meydana getirdiği yerde kırmızı renk oluşur. Dalga boylarının hızlı hareket ettiği ve kısa çizgiler oluşturduğu diğer ucunda ise daha az yoğunluktaki renkleri, örneğin maviyi ve moru fark ederiz. Bizim renk olarak algıladığımız bu dar aralığın dışında; kızıl ötesi ve mor ötesi ışınları, gamma ışınları, x ışınları, kozmik ışınlar ve radyo dalgaları gibi bir çok değişik ışın bölgeleri vardır.. Görünür ışık bölgesi tüm spektrumun ancak yüzde beşi kadar bir alan kaplamaktadır. ( Şekil s:108 )
İnsanlar kendi manyetik atmosferlerine bağlı olarak karakterlerini oluştururlar. Kişilerin duygu dünyası ve genel mizaçları, söz konusu manyetik atmosferin bir ürünüdür. İnsandaki fiziksel, zihinsel ya da ruhsal değişimler, anında aurasına yansır. Örneğin aurasında kırmızı renk eksikliği bulunan bir kişi, içe kapanık ve ciddi bir karaktere sahiptir. Fiziksel olarak ta düşük tansiyondan şikayet eder. Öte yandan aurasında yoğun bir kırmızı olan kişinin çok dışa dönük bir yapıda olduğu gözlemlenir. Bu iletişim karşılıklıdır. Edgar CAYCE’ya göre insanın en sevdiği renk, aurasında en ağırlıklı olarak bulunan renktir. Bir gün aura renklerine dıştan müdahale yöntemleri bulunduğunda birçok sorunun kolaylıkla çözülebildiği görülecektir.


Yüklə 1,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin