Birinci Fasıl
Hata ve Unutma hakkındadır
Hata: Fiiliyle bir şeyi kastedip, fiilini kastından başka şeye isabet etmesidir, misal kafir öldürmeyi kastedip ölümün müslümana isabet etmesi gibi. Unutma: Bir şeyi hatırlamış olup, yapma anında unutmaktır. İkiside affedilmiştir, yani onda günah yoktur, günahın kaldırılması unutmasına bir hüküm tereddüt etmesi ne zıt değildir, abdesti unutup kendsi abdestli zannederek namaz kılan gibidir, bu hususta ona günah yoktur, sonra abdestsiz namaz kıldığı açığa çıksa namazını yeniden kılınması gerekir, eğer abdeste başlarken besmeleyi terketse unutarak biz (Hanbeliler) farzlığını söylüyoruz, ona abdesti yeniden almak gerekir mi? Bunda iki rivayet Ahmed’den mervidir, yine kurban kesiminde besmeleyi unutarak terk ederse bu hususta ondan iki rivayet vardır, fakihlerin çoğunluğuna göre o kurban yenilir, eğer unutarak namazı terketse ona kaza gerekir, peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: “Kim bir namazı kılmadan uyur veya unutursa onu hatırlayınca kılsın, onun için ancak keffaret vardır, sonra şunu okudu: (Benim zikrim için namız kıl)3 (Taha: 20/14) namazında necaset taşır vaziyetteyse affedilmez, sonra bunu namazda sonra veya esnanında bilse ve onu ortadan kaldırsa, namazı iade eder mi, etmez mi? bunda iki görüş vardır, ikisi imam Ahmed’in rivayetidir, peygamber (s.a.v.)’den namazda ayakkabıyı çıkarıp namazı tamamladığı ve şöyle dediği rivayet edilir: “Cebrail bana bu ikisinde pislik olduğunu haber verdi, namazını iade etmedi.”4
(1) Sahihtir cemaat tahriç etti (Ahmed, Buhari, Müslim Ebu Davud Tirmizi Nesai ve İbni Mace) ibni Hibban Ebu Hureyre’den, Taberani İmran bin Husayn dan tahriç etti (Camiulusul: 2/149) ve sonrası ve Camiussağir).
(4) Sahihtir. Buhari, Müslim, Ahmed Ebu Davud ibni Mace Nesai Amr bin As’ta yine Ahmed, Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve ibni Mace Ebu Hureyre’den tahriç etti (Camiulusul: 10/548).
(3) Hadisi Enes bin Malik ve Ebu Hureyre’de; Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Nesai tahriç etti, sahih hadistir (Camiulusul: 6/134/137).
(4) Ebu Saidi Hudri’den Ebu Davud, Hakim Beyheki, ibni Huzeyme ve ibni Hibban tahriç etti, mevsul ve mürselliği hususunda ihtilaf etti, Ebu Hatim mevsulü terci etti, Hakim ve Taberani de zayıf rivayetleri vardır. (Neylül evtar: 2)121, Mecmauz zevaid: 2/56).
Namazda unutarak konuşsa, bununla namazının batıl olacağına dair Ahmed’deh iki meşhur rivayet vardır. fiafi’inin mezhebi bununla batıl olmayacağı şeklindedir. Eğer orucunda unutarak yese, çoğunluğa göre orucu bozmaz, Rasulullah (s.a.v.) şunu ancak Allah yedirmiş ve içirmiştir.”1
Malik dedi ki: Ona iade gerekir, çünkü namazı unutarak terkeden yerindedir, cumhur diyor ki: O oruca niyet etmiş ve onun mahzuratın (yasaklarının) bazılarını unutarak işlemiştir, o kendisinden affedilir.
Eğer unutarak cima etse hükmü unutarak yemenin hükmü gibi midir, değil midir? Bekir, kefaret gerekmesi husunda onun iki rivayeti vardır.
İkincisi: Bununla orucu bozulmaz, yeme gibidir, bufiafi’inin mezhebidir, Ahmed’den de rivayet edildi. İhramda iken unutarak cima hakkında ihtilaf da böyledir, bununla nüsük batıl olur mu, olmaz mı? Eğer bir şeyi yapmayacağına yemin etse yemini unutur veya hata icabı yaptığı şeyin yapmayacağına yemin etmediği şey zannederek yaparsa, yeminini bozmuş olur mu, olmaz mı? Bunda üç görüş vardır, bunlar Ahmed’den rivayetlerdir.
Birincisi: Yemin velev ki talak ve köle azadı üzerine olsun her halukarda bozulmaz, Hallal bu rivayeti Ahmed’den inkar etti ve dedi ki: O nakledici tarfından bir hatadır, bu fiafii’nin iki görüşünden biridir ve İshak’ın görüşüdür, Ebu Sevr ve ibniEbu fieybe’nin görüşürür.
Ata’dan İshak’ın şöyle dediği rivayet edilir: Yemininde unutmuş olduğuna dair yemin ettirilir.
İkincisi: Her halukarda yemini bozulur, bu seleften bir topluluğun ve Malik’in görüşüdür.
Üçüncüsü: Yemin talak ve köle azadı üzerine olmasıyla, bu ikisinden başkası üzerine olmasının hükmü ayrıdır, bu Ahmed’den meşhur rivayettir ve Ebu Ubeyd’in görüşüdür.
S:250 Yine Evzai’de talak hususunda böyle dedi ve dedi ki: Hata ve unutma hakkında hadiste gelen af unuttuğu müddeçedir, karısıyla beraber oldukça ona günah yoktur, hatırladığı zaman karısından ayrılması geekir, çünkü unutma ortadan kalkmıştır, İbrahim el-Harbi tabiinin unutan kimseye talakın gerçekleştiği üzerine de icması bulunduğunu hikaye etti.
Hataen bir mümini öldürse ona kitabı nassıyla keffaret ve diyet gerekir, yine kendi malı zannederek başkasının malını telef etse de böyledir, yine cumhur av hayvanını hataen veya unutarak öldüren ihramlı hakkında da ceza gerektiğini söyledi.
Bazısı dedi ki: fiu ayetin zahirine dayanarak (içinizden kim onu kasten öldürürse öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır) (Maide: 5/95) öldürmeyi kasten yapmadıkça ona ceza yoktur, bu Ahmed’den rivayettir, cumhur ayete şöyle cevap verdi: Kasten öldürene ceza Allah’ın intikamını düzenledi, bunun ikisi (ceza ve Allah’ın intikamı) kasıtlıyadır, kasıt olmasa intikam da olmaz, ceza da başka bir delile baki kalır.
-Allah en iyisini bilir- zahir olan şudur: Unutan ve hata edenden günahın o ikisinde kaldırılması şeklinde affedilir, çünkü günah niyetler ve kasıtlara terattüp eder, unutan ve hatalını kasıtları yoktur, ikisine günah da yoktur. O ikisinden hükümlerin kaldırılması ise bu nasların muradı değildir, bunun sabitliğine ve sabit olmayışına dair başka delile muhtaçtır.
İkinci fasıl
Zorlanılan hükmü hakkındadır
Birincisi: Tamamen isteği olmayan ve kaçınmayan güç olmayan kimsedir, girmemeye yemin ettiği yere taşınarak zorla girdirilen gibidir veya taşınsa başkasına da ölünceye kadar vurulan kimse gibidir ve kendisinin de kaçınmaya gücü yetmeyen kimsedir. Veya zorla yatırılan ve kendisiyle zina edilen ve kaçımaya gücü yetmeyen bayan gibi ittifakla buna günah yoktur, yemini bozduğu için de alimlerin cumhuruna göre birşey gerekmez.
(1) Sahihtir, Ebu Hureyre’den Nesai hariç cemaat tahriç etti. (Ahmed Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, ibni Mace) Darekutni sahih bir isnatla şu lafızla tahriç etti: “Oruçlu unutarak yerse veya unutarak içerse, bu ancak Allah’ın kendisine gönderdiği rızıktır kendisine kaza da yoktur.” (Neylül evtar: 4/206).
Nahai gibi selefin bazısından hilaf olduğu hikaye edildi, ona benzeri fiafii ve Ahmed’in ashabın kelamında vakidir. Onlar yanıda sahih olan her halükarda yemini bozulmaz. Evzai’den rivayet edildi ki: Bir kadın bir şeyin üzerine yemin etse kocası da zorla yeminini bozdursa kadının keffareti kocası üzerinedir, yine Ahmed’den de böyle rivayet vardır, oruçluyken kocası zorlayarak cima eden kadının keffareti kocasına aittir, Ahmed’den meşhur olan şudur ki bununla haccı ve orucu bozulur.
İkinci çeşit: Sopa ve diğer şeylerle zorlanılan kimsedir, bu fiille teklif (sorumluluk alakalıdır, yapmama imkanı var, aynı anda yapma hususunda da tercihli ise, fakat maksadı fiilin kendi değil, bilakis nefsinden zararı defetmek ise, bir yönde seçenek sahibidir, bir yönden de seçenek sahibi değildir.
Bunun için insanlar, bu kişinin sorumlu olup olmadığında ihtilaf ettiler, alimler masum birini öldürmesi zorlanılan kişinin öldürmesi mübah olmadığına ittifak etti, çünkü kendi iradesiyle öldürüyor ve kendi nefsini fidye karşılığı ölümden kurtarıyor bu alimlerin icmaıdır, İmam Ahmed’in zamanında önem verilmeyen biri buna muhalefet ediyordu, bu durumda eğer öldürse kısasta zorlayan da zorlanan da iştirak eder, sadece zorlanan kısas gerekir denildi, çünkü zorlanan alet gibi olmuştur, bu Ebu Hanife’nin iki rivayetten birinde de fiafii’nin görüşüdür.
İmam Züfer’den birincisi gibi rivayet geldi, ondan zorlanana kısas gerekeceğine dair rivayet geldi, çünkü fiile kendi bulaşmıştır, o alet gibi değildir, çünkü o ittifakla günahkardır, EbuYusuf dedi ki: İkisine de kısas yoktur.
Ashabımızın bazısı bir kişiye karşı topluluğun öldürülmeyeceğine dair bir görüş tahriç etti.
Eğer vurma vb. şeyle masum birinin malını telef etmesi için zorlansa ona bu mübah olur mu? Bunda ashabımızın iki görüşü var. Eğer desek: Ona bu mübah olmaz, o zaman kısas gibi tazmin (değerinin parası) ikisi nedir, sadece zorlanan ve bunu işleyenedir, denildi, bu zayıftır.
Eğer içki vb. gibi haram şeylere zorlansa, bunun mübahlığı konusunda iki görüş vardır, biricisi: Allah’ın tealanın şu ayetine dayanarak mübahtır: (Dünya hayatını geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye namuslu kalmak isteyen cariyeleriniz fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa bilmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah onlar için çok bağışlayıcı ve merhametlidir) (Nur:24/33) Bu Abdullah bin bin Übey bin Selül hakkında indi, onun iki cariyesi vardı onları zinayı zorluyordu, onlarda reddediyordu2 bu fiafii Ebu Hanife gibi cumhurun sözüdür, Ahmed’in meşhur rivayetidir, benzeri Hasan, Mesruk, Mekhul ve Ömer bin Hattab’tan (r.a.) rivayet edildi.
Bu görüşün ehli bir adamın zinaya zorlanması hususunda ihtilaf etti, bazısı dedi ki: Buna zorlanılması doğru değildir, zorlanana günah yoktur, bu fiafii ve ashabımızdan İbni Ukayl’in görüşüdür, bazısı dedi ki: Buna zorlanması doğru değildir. İşleyene (zorlanana) günah ve had vardır bu Ebu Hanife’nin görüşüdür, Ahmed’in de ifadesidir, Hasan’dan da rivayet edildi.
İkinci görüş: Takiyye (gizleme) sözlerde olur, fiillerde olmaz ve onda zorlama olmaz bu İbni Abbas, Ebul Aliye, Ebuş fia’sa, Rabi bin Enes ve Dahhak’tan rivayet edildi, Ahmed’in de rivayetidir, yine Suhnun’dan da rivayet edildi.
Buna göre zorlanarak içki içse veya hırsızlık etse ona had vurulur. Birinciye göre eğer zorlanarak içki içse sonra karısını boşasa veya kölesini azad etse, bunun hükmü gibi isteğiyle içenin hükmü gibi olur mu olmaz mı? Yoksa boşaması da azad etmesi de boş (geçersiz) mi olur? Bunda ashabımızın iki görüşü var.
Puta secde et yoksa öldürüleceksin denilen kimse hakkında Hasan’dan şöyle dediği rivayet edildi: Eğer put kıble tarafındaysa secde etsin niyetini de Allah için yapsın, eğer put kıble tarafında değilse öldürülse de yapmasın.
İbni Habibi Malik dedi ki: Bu güzel bir sözdür. Ebu Atiyye dedi ki: Kıbleden başka yönde bile olsa niyetini Allah için yapmasına engel nedir ki, Allah’ın kitabında (nereye dönerseniz Allah oradadır) (Bakara: 2/115) ifadesi vardır, şeriat yolcunun kıblesinden başka yöne doğru nafile kılabileceği hükmü vardır.
S: 253 Sözler üzerinde zorlanın doğruluğu üzerinde Alimler ittifak etti kim haram bir sözü söylemeye itibar edilir bir şeyle zorlanılırsa nefsini kurtarmak için o sözü söyleyebilir, ona günah yoktur buna Allah Teala’nın şu kavli delildir: (Kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkara) zorlanan başka) (Nahl: 16/106) Peygamber (s.a.v.) Ammar’a: “Eğer onlar o aynı şeyi yaparlarsa sende aynı şeyi söyle”2 buyurdu.
Peygamber (s.a.v.)’in ashabından bir topluluk için: “Parça parça kesilseniz de, yakılsanız da Allah’a şirk koşmayınız”3 buyurmasından murad kalblerle şirk koşmaktır, Allah Teala buyurdu ki: (Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için horlarlarsa onlara itaat etme) (Lokman: 31/15) ve buyurdu ki: (Fakat kim kalbini kafirliğe açarsa, işte Allah’ın gazabı bunlaradır) (Nahl:16/105) diğer sözler de zorlamalar da düşünülebilir, herhangi bir söylemeye zorlansa ona hiç bir hüküm verilemez, boş bir söz olur, çünkü kendisinden bu söz çıkan kimse buna razı değildir, bunun için affedilir, dünyada da ahirette de sorumlu tutulmaz.
(2) Sahihtir Cabir’den ibni Ebi fieybe Müslim, Said bin Mansur Bezzar, Taberani, ibni Cerir, ibnil Münzir, ibni Ebi Hatim ve ibni Mirdeveyh tahric etti (Dürrül Mensur: 5/83)
(2) İbni Cerir Taberi tefsirinde tahric etti; (14/122) İbni Sad Tabakat’ta, Ebu Nuaym Hilye’de; (1/140) tahric etti, Hakim ve Zehebi doğruladı.
(3) Hadis hasendir, dört sahabeden mervidir, onlar: Ebu Derda, Ubade bin Samit, Muaz bin Cebel Peygamber (s.a.v.)’in cariyesi Ümeyye’dir. Ebu Derda hadisini Buhari Edebül Müfred’de; (18) İbni Mace Beyheki Taberani Kebir’de tahric etti, Heysemi Mecma’da; (4/217) dedi ki: Senedinde fiehr bin Havşeb var hadisi hasendir, geri kalan adamlar güvenilirdir. (Bak. Terğib ve Terhib: 1/381) Ubade hadisin Mervezi ve Taberani tahric etti Heysemi Mecma’da: (4/216) dedi ki: Senedinde Seleme bin fiüreyh var, Zehebi dedi ki: Bilinmiyor, gerikiler sahih rivayet adamlarıdır, Muaz hadisini Ahmed tahric etti adamları güvenilirdir, senedi munkatı’dır, Taberani Evsat’ta tahric etti, Münziri Terğib ve Terhib de dedi ki: (1/383) Mütebeat hususunda isnadının bir sakıncası yoktur.Yine Taberani Kebir’de mevsul olarak tahric etti, Heysemi Mecma’da dedi ki: (4/217) Senedinde Yezid bin Sinan er Rahavi var Buhari ve başkası güvenilir gördü çoğunluk zayıf gördü geri kalan adamlar güvenilirdir.
Bunun için unutanla cahili ayırdı, nikah ve alış veriş gibi akitler de aynıdır veya fesih (ibtal)ler de Hul’, talak köle azad etme gibidir yeminler ve adaklar da böyledir, bu alimlerin cumhurunun görüşüdür, bu Malik fiafii ve Ahmed’in görüşüdür. Ebu Hanife kendi yanında feshin kabul edildiği ve alış veriş gibi içerisinde tercih (hıyar) bulunan şeyde böyle olmayan şeyi ayırt etti. Fesih kabul edilen ve tercih bulunan şeyle zorlamayla birlikte lüzum etmez, böyle olmayan nikah talak ve köle azadı gibi yeminler gibi şeyler de zorlamayla birlikte lüzum eder dedi Ebu Hanife’ye göre bir şeyi yapmamaya yemin eden ve zorlanılarak yapan kimsenin yemini bozulmuştur, cumhur iki görüştedir:
Birincisi: Kendisiyle bu iş zorla yapıldığı zaman bozulmadığı gibi bu durumda da bozulmaz çünkü kaçınmaya gücü yetmiyor, bu onların çoğunluğun görüşüdür.
İkincisi: Burada yemini bozulur, çünkü isteğiyle yapmıştır, kaçınması mümkün olmayan bu şey zorla götürülen bundan başkadır, bu Ahmed’den rivayettir ve fiafii’nin görüşüdür, ashabında kaffal yemin ve itlak ve köle azadını ayırt etti bizim unutan hakkında söylediğimiz gibi, ashabı mızdan bazısıda bir görüş açısı çıkardı.
Eğer malını ödemeye haksız yere zorlansa ve bunun üzerine akarını (taşınmaz) malın bedelini ödemek için satsa, ondan satın almak caiz olur mu, olmaz mı? Bu hususta Ahmed’den iki rivayet vardır. Ondan üçüncü rivayette ise: Eğer mislini değeriyle satarsa, ondan satın alınır, eğer değerinin altında satarsa satın alınmaz, zorlama mevcutken, zorlamadan sonra zorlanan kişi arzusundan dolayı zorlanıldığı şeye razı olsa, bu kasıtla ondan gerçekleşen akitler sahih olur, ashabımızın yanında bu meşhurdur. Başka bir görüş açısı daha var ona göre sahih olmaz, bu uzaktır.
Eğer zorlama hak olur ve zorlanılan şeyi lüzumuna engel değilse, mesela harbi İslam’a zorlansa ve müslüman olsa, İslam’ı sahihtir.
Yine hakim birinin malını borcunu ödemesi için satmaya zorlasa, yine böyledir. Eğer borcunu ödemeyeceğine yemin etse, hakim de ödemesi için zorlasa bununla yemini bozulur çünkü özürlü kabul edilemeyecek bir şekilde yemin ettiği şeyi yapmıştır, bunu ashabımız zikretti ödemekten kaçınsa yerine hakim borcunu ödese yemini bozulmaz çünkü yemin ettiği şeyin fiili kendi tarafından yapılmamıştır.
S: 255 Kırkıncı Hadis
Ahiret İçin Hazırlık
İbni ömer (r.a.)’den şöyle dediği rivayet edildi: Rasulullah (s.a.v.) omuzumdan tuttu ve buyurdu ki: “Dünyada sanki garib veya yolun bir tarafından öbür tarafına geçen gibi ol, ibni Ömer (r.a.) diyordu ki: Akşamlayınca sabahı bekleme, sabahlayınca akşamı bekleme, sıhhatlı zamanında hastalık için tedarikli ol, hayatında ölümün için tedarikli ol” bunun buhari rivayet etti.1
Bu hadisi Buhari Ali ibnil Medini’den rivayetle tahric etti, dedi ki: Bize Muhammed bin Abdurrahman et-Tafavi anlattı, dedi ki: Bize A’meş anlattı, dedi ki: Mücahid ibni Ömer’den rivayetle anlattı, dedi ve zikretti. Hafızlardan bir çoğu bize Mücahid anlattı sözü hakkın da konuştu ve dediler ki: Bu sabit değildir, ibnil Medine’ye aid olduğuna itiraz ettiler ve dediler ki: Bu hadisi A’meş Mücahid’den iştmedi ancak Leys bin Ebi Süleym ondan rivayet ederken işitti.
Bunu Ukayli4 ve başkası zikretti. Tirmizi3 Leys’ten tahriç etti o da Mücahid’den rivayet etti ve şu fazlalığı yaptı: “Kendini kabir ehlinden say” ibni Ömer’in sözüne de şu fazlalığı yaptı: “Çünkü sen ey Abdullah yarın isminin ne olacağını bilmiyorsun.”
(1) Hadis sahihtir, Buhari, Beyheki Beğavi ibnil Mübarek, ibni Hibban Kudai Müsnedü’ş fiihab’ta tahriç etti, Ahmed Tirmizi ve ibni Mace şu fazlalığı yaptı: “Nefsini kabir ehlinden say. (Camius sağir ve Feyzul kadir).
(2) İbni Hacer’in Fethul Bari’sine bak.; (11/233 ve sonrası).
(3) Tirmizi (2334) Ahmed ibni Mace Taberani Kebir ve Sağir’de, Ebu Nuaym Hilye’de tahric etti; (1/312 ve sonrası).
Bunu ibni Mace tahric etti ve ibni Ömer’in sözünü zikretmedi, İmam Ahmed ve Nesai Evzai’den tahric etti. O da Abde b. Ebu Lübabe’den, o da ibni Ömer’den şöyle dediğini rivayet etti: “Peygamber (s.a.v.) cesedimin bir kısmından tuttu ve dedi ki: “Sanki Allah’ı görüyormuşsun gibi ibadet et, dünyada garib veya yolun bir tarafnıda öbür tarafına geçen kimse gibi ol.”1 Abde bin Ebi Lübabe ibni Ömer’e yetişti, ondan işittiği hususunda ihtilaf edildi.
Bu hadis dünyada kısa emel hususunda asıldır, mümine dünyayı içerisinde huzur bulacağı mesken ve vatan edinmesi yaraşmaz, fakat ona yolculuk vaziyetinde de olması ve yolculuk için gerekli şeylerin hazırlaması gerekir, buna peygamberler ve onların tabileri ittifak etti.
Allah Teala Firavn ehlinin mümin zatından hikaye ederek şöyle dediğini buyurdu: “(fiüphesiz) bu dünya hayatı, geçici bir eğlencedir. Ama ahiret gerçekten kalınacak yurttur) (Mü’min: (Ğafir): 39) Peygamber (s.a.v.) şöyle diyordu: “Dünya benim neyime benimle dünyanın misali bir yolcunun bir ağacının gölgesinde öğle uykusu uyuyorsa onu terkeden binekli kimsenin misali gibidir.”3
Mesih (sa)’ın ashabına vasiyyetlerinden onlar şöyle dedi: Onun bir ucundan öbür ucuna geçiniz, onu imar etmeyiniz. Ondan şöyle dediği rivayet edildi deniz dalgasının üzerine bina yapan kimdir? İşte o bina dünyadır, onu kendinize gerçek kalınacak yer edinmeyiniz.4 Bir adam Ebu Zer evine girdi, gözünü evinin içerisinde döndürüyordu, dedi ki:
“Ey Ebu Zer sizin eşyalarınız nerde?” Bunun üzerine dedi ki:
“Bizim gidecek olduğumuz evimiz var” adam dedi ki:
“Sen burada oldukça sana mutlaka eşya lazımdır” bunun üzerine dedi ki:
“Evin sahibi bizi burada bırakmıyor.”
Bazıları salihlerden birinin evine girdiler ve evinin içerisinde gözlerini çevirmeye başladılar ve ona dediler ki:
“Biz senin evini yolcunun evi gibi görüyoruz” bunun üzerine dedi ki:
“Ben yolculuk yapmıyorum fakat kovuluruyorum.”
Ali bin Ebi Talib (r.a.) diyordu ki: Dünya arkasını dönüp gitti, ahirette yönünü dönüp geliyor, onun her ikisinin de oğulları var, siz ahiret oğulları olunuz, dünya oğulları olmayınız çünkü bugün amel var hesap yok, yarın hesap var amel yoktur.
Hikmet ehlinin biri dedi ki: O dünya kendisine yüz çevirmiş ahiret kendisine yönelmiş yüz çevirmişle meşgul olup kendisine yönelmiş olanda yüz çevirene şaşarım. Ömer’i bin Abdul Aziz hutbesinde şöyle diyordu: Dünya sizin karar yeriniz değildir Allah ona fanilik yazdı onun ehline yolculuk yazdı, nice imar eden var harp olan etsin yolculuk için yolculukta değilken en güzel hazırlığı yapın, azıklanın, muhakkak azıkların en hayırlısı takvadır.1
Mü’min için dünya ikamet ve vatan yeri olamayınca, halinin iki halden biri üzere olması gerekir: Ya bir beldede yabancı ve gayret açığını hazırlayan geri tekrar vatanına dönmek olan kimse gibi olmalı, veya yolcu gibi olmalı, ikamet yeri olan bu iki halde biri zer olmasını tavsiye etti:
Birincisi dünyada ikameti hayal eden bir garib gibi ve yabancı beldede bulunuyor gibi mümin kendisine telakki etmeli, o zaman kalbi yabancı beldeyle alakalı değildir, bilakis kalbi döneceği vatanıyla alakalıdır, o ancak dünyada vatanına dönmek için gerekli eşyaları hazırlamak için ikamet etmektedir.
Fudayl bin İyad dedi ki: Mümin dünyada tasalıdır, tasa eşyasını hazırlama tasasıdır.
Dünya kim için böyle olursa, gayreti vatanına dönme anında fayda verecek şeyleri hazırlama olur, aralarında yabancı bulunduğu belde ehliyle izzet yarışına girmez, onlar yanında zelil olmaktan korkmaz. Hasan dedi ki: Mü’min dünyada yabancı gibidir, oradaki zilletten korkmaz, ondaki onur için yarışmaz, onu kendine göre bir durumu insanların kendine göre durumu vardır.
Allah Ademi yaratınca onu ve eşine cennete yerleştirdi, sonra oradan indirildi, sonra geri oraya dönme va’di verdi. Mü’min daima ilk vatanını özler, vatan sevgisi imandandır.2 Denildiki:
(1) Ahmed Nesai İbni Ömer’den, Taberani Kebir’de Ebu Derda’dan tahric etti hasendir. (Camius sağir).
(3) Tahrici önce geçti, ibni Mesud’da Ahmed ve Tirmizi (2378) tahriç etti ve dedi ki: Bu hadis hasen sahihtir, bu babta Ömer ve İbni Abbas rivayette vardır
(4) Ahmed Zühd’de tahric etti.
(1) Ebu Nuaym Hilye’de tahric etti (5/292).
(2) Sehavi bununla ilgili dedi ki: Bununla ilgili hiçbir hadise rastlamadım, Esmahi tarikiyle Diynuri’ni üçüncü oturuşunda manası sahihtir. (Makasıdul hasene: S: 183).
Nice delikanlının alıştığı nice mekan vardır ki devamlı özlediği yer ilk yerdir.1
fiehlerimizden biri dedi ki:2
Haydi adn cennetlerine o senin ilk evinde ve karargah oradadır.
Fakat biz düşmanca esiriyiz vatanımıza dönüp geri teslim edileceğimiz görüşünde misin. Zannettikleri garib vatanından uzak düşen ve borçlu olandır. Düşmanların bize hüküm sürdüğü gariblikten daha büyük gariblik mi var. Ata es Selemi duasında diyordu ki:Allah’ım dünyada garibliğime acı, kabirde yalnızlığıma acı, yarın huzurumda duruşuma acı.3 Hasan dedi ki:Rasulullah (s.a.v.)’in ashabına şöyle dediği bana ulaştı:“Benimle sizin ve dünyanın misali şuna benzer: Tozlu bir geçite giren bir kavme benzer, hatta geçitin çoğunu mu geçtiler veya hiç mi kalmadığını bilmezlerken azıkları ve binekleri kalmadı, geçitin ortasında azıksız ve bineksiz kaldılar, helak olacaklarına kesin inandılar, onlar bu haldeyken birden başından su damlayan bir adam çıktı, dediler ki:Bu köye yakın bir yerden gelmiştir, bu ancak yakın bir yerden gelmiştir, adam yanlarına gelince dedi ki:
“Siz nehal üzeresiniz?”dediler ki:
“Gördüğün haldeyiz” dedi ki:
“Görüşünüz nedir size su ve yeşil bahçelere gidecek yolu göstersem ne yaparsınız?”dediler ki:
“Sana hiç bir hususta asi olmayız” dedi ki:
“Allah adına söz veriniz” bunun üzerine; Allah adına ona hiçbir hususta asi olmayacaklarına dair söz verdiler, bunun üzerine suya ve yeşil bahçelere getirdi, onlar içinde Allah’ın dilediği kadar kaldı, sonra dedi ki:
“Yolculuk var” dediler ki:
“Nereye?”dedi ki:
“Bir suya ve yeşil bahçelere ki, sizin suyunuz ve yeşil bahçeleriniz gibi değil (daha güzel)” kavmin çoğunluğu dedi ki:
“Bizi bu halimiz hiç bulamayacağımızı zannederken bulduk, bundan daha hayırlı, güzel bir yaşam tarzını ne yapalım?”
Onlardan azınlıkta olan gurup dedi ki: Siz bu adama hiçbir hususta asi olamayacağınıza dair Allah adına söz vermediniz mi, sözünün başında size doğru söyledi vallahi sonunda da doğru söyleyecektir, adam bunun üzerine kendine tabi olanlarla birlikte gitti ve geri kalanlar kaldı.
S: 259 Düşman onlara saldırdı bazısı öldü, bazısı esir oldu bunu ibni Ebi’ddünya tahric etti imam Ahmed Ali bin Zeyd bin Cüdan’dan tahric etti, o da Yusuf bin Mihran’dan, o da ibni Abbas’tan mana olarak kısa rivayet etti.2
Bu misal Peygamber (s.a.v.)’in ümmetle olan haline gayet uygundur, çünkü onlara geldiğinde arablar insanların en azı ve en zeliliydi, yaşamca dünyada en kötü ve ahiretçe halleri yine en kötüydü, onları kurtuluş yolunagirmeye çağırdı, onlar için doğruluğunun delilleri ortaya çıkmıştı, aynen geçitte kendilerine gelen adamın doğruluğunun ortaya çıktığı gibi, suları bitmişti, binekleri yok olmuştu, adam onlara su ve yeşil bahçeleri göstermişti, şekliyle, haliyle, güzelliğiyle doğruluğuna delil getirdiler ve tabi oldular, Rasulullah onlara Faris veRum beldelerinin fethini ve onların hazinelerini vadetti, aldanmamaları ve onlarla beraber olmamaları hususunda onları uyardı, dünyadan ahirete hazırlanacak kadar ciddi çalışacak kadar yetinmekle emretti, onlar kendilerine vadettiğinin hepsini doğru olarak buldular, kendilerine vadettiği gibi dünya kendilerine vadettiğinin hepsini doğru olarak buldular, kendilerine vadettiği gibi dünya kendilerine açılınca çoğu onu toplamakla ve onda yarışmakla uğraştı, orada ikamet etmeye ve şehvetleriyle istifadelenmeye razı oldular, talebi için ciddi ve gayretli olmalarını istediği ahireti terkettiler, insanlardan çok azı ahiret talebi ve ona hazırlık için vasiyyetini kabul etti.
Dostları ilə paylaş: |