Önsöz 2 Şia'nın Manası 9



Yüklə 0,61 Mb.
səhifə18/24
tarix22.01.2018
ölçüsü0,61 Mb.
#39959
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   24

2- Sahabelerin Sünneti


Birçok delile göre Ehlisünnet ve'l-Cemaat, istisnasız olarak bütün sahabenin sünnetine uymaktadır. Doğrularla Birlikte adlı kitabımızda bu konuyu geniş bir şekilde ele almış ve onların, bu inançlarına delil olarak şu uydurma hadisi gösterdiklerini belirtmiştik. Onlara göre Peygamberimiz güya şöyle buyurmuştur: "Benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir; hangisine uyarsanız, kurtulursunuz."

İbn-i Kayyim Cuziyye, bu hadise dayanarak sahabenin görüşünün hüccet olduğunu savunmaktadır.167[167]

Şeyh Ebu Zühre de bu hakikati itiraf ederek şöyle diyor: "Görüyoruz ki Ehlisünnet fakihleri, sahabenin tüm fetvalarına amel ediyorlar." Başka bir yerde de sözüne şunları ekliyor: "Fakihlerin büyük çoğunluğu sahabenin sözlerini ve fetvalarını delil olarak göstermişlerdir."168[168] Ama İbn-i Kayyim Cuziyye, bu fakihler topluluğunun görüşünü kırk altı farklı yorumla onaylıyor ve bunların sağlam deliller olduğunu iddia ediyor…

Biz, Şeyh Ebu Zühre'ye diyoruz ki: Kurân ve sünnet ile muhalefet eden bir delil nasıl sağlam olabilir? İbn-i Kayyim'in getirdiği tüm deliller tıpkı örümcek ağı gibi zayıftır ve onları dağıtıp parçalayan bizzat kendin oldun. Çünkü sen şöyle diyordun: "Biz görüyoruz ki Şevkanî şöyle diyor: Aslında sahabenin sözü hüccet değildir. Çünkü yüce Allah, Muhammed'den (s.a.a) başka peygamber göndermemiştir ve bizim ondan başka peygamberimiz yoktur. Sahabeler ve O'ndan sonra gelenlerin hepsi, Kurân ve sünnetle gelen dini yaymakla görevlidirler. 'Allah'ın dininde bu ikisinden başka deliller de vardır' diyen, dinde olmayan bir şey söylemiş, Allah'ın emretmediği bir şeyi yasallaştırmıştır."169[169]

Hak sözü söylediği, mezhepçiliğin etkisi altında kalmadığı ve savunduğu sözü Ehlibeyt imamlarının savunduğu sözle aynı olduğu için selam olsun Şevkanî'ye. Eğer amelleri de savunduğu gibiyse Allah ondan razı olsun ve onu razı etsin.


3- Tabiînin Sünneti


Ehlisünnet ve'l-Cemaat, "Eser Alimleri" de denilen tabiînin sünnetini de kabul etmektedir. Evzaî, Süfyan Surî, Hasan Basrî, İbn-i Uyeyne ve daha birçokları, dört mezhep imamlarının içtihadına göre amel etmek konusunda ittifak etmişlerdir. Oysaki bu imamlar tabiînin tabilerindendir.

Peki ya aşağıdaki olaylara ne demeli?

Sahabeler çoğu vakit yaptıkları şeyin yanlış olduğunu kendileri itiraf etmişler, "Kendi söylediklerimize kendimiz dahi inanmıyoruz" demişlerdir.

Bir sorunun cevabında Ebubekir şöyle demiştir: "Ben kendi görüşümü söylerim; eğer doğruysa Allah'tandır, yanlışsa da ya benden ya da şeytandandır!"

Ömer, arkadaşlarına hitaben şöyle söylemiştir: "Bazen benim size verdiğim emirler sizin yararınıza olmayabilir, bazen de yararınıza olan bir şeyi size yasaklayabilirim!"170[170]

Eğer bunların ilmi bu kadarsa ve kesinlikle hakkın yerini alamayan zanlarına göre hareket etmişlerse İslam'ı bilen bir kimse için onların sözlerini ve fiillerini sünnet olarak kabul etmek veya fıkhî bir dayanak göstermek nasıl reva olabilir? Tüm bunlardan sonra "Benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir" hadisinin bir inandırıcılığı kalır mı? Peygamberimizin meclisinde bulunup onun ilminden faydalananlar böyle olursa Peygamber'den (s.a.a) sonra dünyaya gelenler, ilimlerini bu sahabelerden alanlar ve fitnelerle dolu dönemde yaşayanlar için ne diyebiliriz?

Eğer dört mezhep imamları da Allah'ın dininde şahsî görüşlerine yer veriyorlar ve açıkça yanlış olabileceğini söyleyebiliyorlarsa ve hatta içlerinden biri "Bana göre doğru olan şudur, ama diğerlerinin görüşü de doğru olabilir" diyebiliyorsa, Müslümanlar kendilerini nasıl onlara uymak zorunda hissedebilir?

4- Hükümdarların Sünneti


Ehlisünnet ve'l-Cemaat bu yönteme "Sevafi'l-Ümera" adını vermiştir. Delil olarak da şu ayeti gösterirler:

" Ey inananlar! Allah'a, Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin."171[171]

Onlara göre ayette geçen "ulu'l-emr" (emir sahipleri)nden kasıt, hükümdarlardır. Bu hükümdar ister zorla başa geçmiş olsun, ister halkın iradesiyle, sonuçta içimizdeki bir emir sahibidir. Onlara göre hükümdarı başımıza geçiren Allah'tır. Dolayısıyla ona uymak ve sünnetine tabi olmak vaciptir.

İbn-i Hazm Zahirî, Ehlisünnet ve'l-Cemaat'in bu görüşü hakkında onlara hitaben şöyle der:

"Sizin bu sözünüze göre hükümdarlar Allah ve resulünün hükümlerini azaltıp çoğaltabilirler. Ama ümmetin icmaına göre dinden bir şey azaltmak veya ona bir şey eklemek kişiyi kâfir eder."172[172]

Zehebî de İbn-i Hazm'e hitaben şöyle yazar:

"Bu sözün doğru olmadığı ortadadır. Çünkü Davud b. Ali ve taraftarları dışında ümmetin tamamı, emir sahiplerinin, aynı konuda açık bir ayet olmadığı sürece kendi görüşlerine göre hüküm ve fetva verebileceği konusunda ittifak etmiştir. Derler ki: Açık ayet ve sünnet gereği onların içtihat hakkı yoktur. Dolayısıyla onlar dinin izin verdiği yerlerde ekleme yapabilirler. Ama her istediklerini ortadan kaldıramazlar."



Biz de Zehebî'ye şunları söylüyoruz: Davud b. Ali ve taraftarlarını ayrı tuttuğun halde nasıl olur da "Ümmet icma etmiştir" diyebilirsin? Neden onun taraftarlarının isimlerini açıklamıyorsun? Neden bu iddiada Şia ve Ehlibeyt imamlarının görüşüne yer vermemişsin? Sence onlar İslam ümmetinden değiller mi? Yoksa hükümdarlara hoş gözükmek ve onlar tarafından paraya ve şöhrete kavuşmak için mi bunları söylüyorsun? İslam adına hükümdarlık yapan kimseler, sınır tanıyacak kadar açık Kurân ayetleri ve Peygamber sünneti hakkında yeterli bilgiye sahipler miydi ki?

İlk iki halife dahi (Ebubekir ve Ömer) açık Kurân ayetlerine ve sahih sünnete rağmen onlarla muhalefet etme yetkisini kendilerinde görmüşlerse, onlardan sonra gelenler farklılaşan, değiştirilen ve etkisi kaybolan Peygamber sünnetine nasıl olur da bağlı kalabilirler?

Ehlisünnet ve'l-Cemaat fakihleri, "Hükümdarlar Allah'ın dininde istediklerini yapabilirler" dedikten sonra Zehebî'nin bu fetvaya uyması şaşılacak bir durum olmasa gerek.

Tabakatu'l-Fukaha adlı kitapta Said b. Cubeyr'in şu rivayeti yer alır: "Abdullah b. Ömer'e, îlâ'nın173[173] hükmünü sordum. 'İbn-i Ömer şöyle veya böyle dedi, demeleri için mi soruyorsun?' dedi. Evet, çünkü senin sözün bizim için ikna edici oluyor, dedim. Bunun üzerine İbn-i Ömer şöyle dedi: Bu konuda hükümdarların görüşünü almak gerek. Çünkü bu konuda söz hakkı Allah'a, resulüne ve bu ikisinden haber verenlere aittir."

Said b. Cubeyr'den şöyle dediği nakledilir: "Raca b. Hayat, Şam'ın önde gelen fakihlerinden sayılırdı. Ama ne zaman ona bir şey sorsam, Şamlılar gibi 'Abdülmelik b. Mervan bu konuda şöyle veya böyle der' derdi."174[174]

İbn-i Sâd'a ait Tabakat'ta, Müseyyib b. Rafi'nin şöyle dediği rivayet edilir: "Kurân ve sünnette olmayan bir meseleyle karşılaşıldığında hüküm "Savafi'l-Ümera"ya havale edilir. Onlar bu mesele için ilim ehlini bir araya toplarlar. Neye hükmetseler, hak olan odur."



Ama biz, Kurân'ın sözünü diyoruz:

"Eğer hak, onların isteklerine uyacak olsaydı, gökler ve yer mutlaka bozulur giderdi. Bilakis onlara hakkı getirdik; ne var ki çoğu haktan hoşlanmaz."175[175]

Yüklə 0,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin