Ekonomik krizin etkileri 2009 yılın ilk çeyreğinde oldukça yoğunlaştı. İşten çıkarmalar başta olmak üzere, ücretsiz izine çıkarma, ücret düşürme vb gibi etkileri işçiler üzerinde görülmeye başlandı. Ford gibi firmalarda ücret kesintileri işçilerin aylık gelirini 400 TL’ye kadar indirdi.
Ankara’da
bir fabrikada ise, işçilere fazla mesai ücretlerini patrona bağışlayıp bağışlamayacakları soruldu hayır yanıtına rağmen her işçinin ücretinden kesinti yapıldı.
Yine Manisa’da bir fabrikada işçilerin bordrodaki ücretleri ödenip daha sonra işçi başına 100-150 TL ücret elden geri alındı.
İşten çıkarma yöntemlerine yenileri de eklendi. Vodafone çalışanlarına işten çıkarma öncesi sakinleştirici bir ilaç olan passifolara dağıttı.
İşsizliğe karşı tepkilerde maalesef kolektif olmaktan henüz uzak. Buna rağmen, daha önceki kriz dönemlerinde rastlanmayan tepkiler gelişmekte. Özellikle fabrika işgalleri gündeme geldi. Bu dönemde 4 fabrika işgali meydana geldi. 3 tanesinde
işçiler işgali sona erdirirken, Ünsa Çuval Fabrikası’nda jandarmanın sert müdahalesiyle son buldu.
İşsizlerin örgütlenememesi, sendikaların işsizlere yönelik örgütlenme politikalarının olmaması birçok karşı tepkileri bireysel hale getirmekte. Bu dönemde 4 işçi (işsiz)
intihar etti, bir işçi(işsiz) protesto için Konak Meydanında çırılçıplak koştu, bir emekli ise başbakanlık önünde başına silah dayadı.
İşçiler eylem yaparken devlette boş durmadı ve bir ilk uygulamaya imza attı. İşkur eylem yaptıkları gerekçesiyle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin taşeron firmalarında çalışırken işten çıkarılan işçilerin işsizlik maaşlarını ödemedi. Sanırız bu uygulama yaygınlaşırsa SHD olarak da İş-Kur’un Emniyet Müdürlüklerine devredilmesi için kampanya yapacağız. Aksi durumda İş kur kimin eylem yapı kimin yapmadığı konusunda epey sıkıntı yaşayacak.
Krizin etkileri yetmiyormuş gibi işçilerin karşısına yeni yeni hak ihlalleri de çıkmakta. Mersin Toros Devlet Hastanesi’nde 40 yaşını dolduran temizlik işçileri işten çıkarıldı. Mezarda emeklilik uygulaması ile insanların zaten emekli olma şansları yok edilirken bir de bunun üstüne 40 yaş üstündekilerin işlerinden olması yine uygulamalardaki çelişkileri de göstermektedir.
Sendikal haklara yönelik ihlalleri geçen yıla göre bir gerileme içinde. Bunun nedeni sanırız kriz döneminde iş güvencesinin ve işsizlik kaygısının sendikal hak taleplerin önüne geçmesinden kaynaklanmakta. Buna rağmen 14 iş yerinde 1200’e yakın işçi sendikalı oldukları gerekçesiyle işten çıkarıldılar. Kriz döneminde işverenin işten çıkarılacak elemanları daha çok sendikalılardan seçtiği de iddialar arasında. Hatta bazı sendikaların, sendika yönetimine muhalif işçilerin atılması için liste verdikleri iddiası da bulunmakta.
Sendika değiştirme baskısı da sendikal hak ihlallerinde yine başı çeken uygulamalardan. Özellikle Disk’e bağlı Birleşik Metal-İş sendikasına bağlı işyerlerinde Türk Metal İş sendikasına geçiş baskıları yoğunlaştı. Yine mücadeleci sendikalardan Hava-İş sendikasından Çelik-İş sendikasına geçiş için baskılar bulunmakta.
İş kazaları kriz dinlemedi. Bazı sektörlerdeki işverenler her nedense “battık” edebiyatı yaparak kapasitelerinin ve gelirlerinin düştüğünü belirtmelerine rağmen, iş kazalarında bir düşüklük yaşanmamakta.
Ancak her dönem raporlarımızda birinci sırada olan İnşaat sektörü hava koşullarının da uygun gitmemesinden dolayı ilk çeyrekte birinciliği madencilik sektörüne kaptırdı. Daha önceki raporlarımızda da defalarca dile getirdiğimiz gerçeklikte bir değişiklik olmadı. Tüm Türkiye’deki madenlerdeki ölümlerin yarısı sadece 3 bölgede meydana gelmekte. Zonguldak İline bağlı gedikli ve kilimli beldeleri ile Balıkesir iline bağlı Dursunbey ilçesinde ölümlü maden kazaları devam etti.
İş kazalarında kullanılan bir dili de deşifre etme gerekliliği devam etmekte. Birçok iş kazası haberi “bir anlık dikkatsizlik sonucu....” diye devam etmekte. Medyanın farkında olarak ya da olmayarak yaptığı bu standart haber dili iş kazalarının gerekçesini işçiler yükleyen bir dile sahip. Bir haberde ise bir çocuk işçinin “bir anlık dikkatsizlik sonucu” ölümünden bahsederken, bir çocuk işçinin bu kadar tehlikeli (tehlikesiz de olsa fark etmeyeceği halde) işte çalışmasını sorgulamadan haberi vermesi ilginçti.
İş kazaları haberlerinde yabancı uyruklu işçi ölümlerine de rastlanmaya başlandı. Kaçak ve güvencesiz çalıştırıldıkları için daha tehlikeli işlerde çalıştırılan bu işçilerin haberlerinde de yine bu durum sorgulanmamaktadır.
İş kazalarını sayılara dökmek hep bizi rahatsız etse de bu sorunun bilince çıkarılması için birilerinin de bunları yapması gerekiyor. 3 aylık medya haberlerinden derlediğimiz iş kazalarının sektörel dağılımı aşağıdadır.
Tersane: 10 ölü, 14 yaralı
İnşaat: 15 ölü, 15 yaralı,
Tarım: 1 ölü, 43 yaralı,
Kamu Altyapı: 19 ölü, 14 yaralı,
Madencilik: 24 ölü, 39 yaralı,
İmalat: 7 ölü, 6 yaralı,
Marjinal işler: 7 ölü, 2 yaralı
Servisler: 4 ölü, 107 yaralı
Basın: 1 ölü
Uçak: 5 ölü
Kamu hizmetleri: 7 ölü, 4 yaralı
Bu tasnifte daha önceki raporlarımızda görünmeyen iki tasnif biçiminden de bahsetmek gerekiyor: Kamu altyapı ve Kamu hizmetleri. Kamu altyapı da, ilk sırayı belediye hizmetleri, elektrik dağıtım hizmetleri ve karayolları çalışmaları yer almaktadır. İstisnasız tüm ölümler taşeron firmalarda meydana gelmiştir. Kamu bu anlamıyla en büyük hak ihlalcisi olmaya devam etmekte ve bu sistemi besleyen birinci unsur olmaktadır.
Kamu hizmetlerinde, sağlık, itfaiye, eğitim vb gibi hizmetler bulunmakta. Yaralı kategorisinde yer almamakla birlikte özellikle sağlık kurumlarında sağlık personelinin dövülmesi sıradan bir haber haline gelmektedir. Sağlık sisteminin giderek karmaşıklaşması ve kalitesizleştirilmesi bu haktan faydalanmak isteyenlerle çalışanları karşı karşıya getirmektedir.