Macar Mültecileri / Dr. György Csorba [s.805-812]
Budapeşte Üniversitesi Türkoloji Bölümü / Macaristan
Macar tarihinde ihmal edilen konulardan birisi de 1848-1849 Bağımsızlık Savaşı’ndan sonra Macar göçmenlerin Macaristan’ı terk etmelerini takiben Türkiye’deki yaşantılarıdır. Vali Lajos Kossuth ve onun seçkin maiyetinin hayatı, Vidin’de, Şumnu’da ve Kütahya’da ikametleri ve mültecilerle ilgili uluslararası çatışmalar ve ilişkilerle ilgili konular iyi bilinirken,1 Eylül 1851’de Kossuth’dan ayrılmalarından sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda kalan yüzlerce Macar’ın hayatları hakkındaki bilgimiz -bunlardan bir çoğunun önemli mevkilere gelmiş olmasına karşın- çok azdır. Bu çalışma temel olarak, Macar kaynak ve literatürünü kullanmak suretiyle her iki ulusun tarihinde de az bilinen göçmenlerin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki hayat tarzlarını anlatmaya çalışarak onların hayatları ve 1951’den sonraki olaylar üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Avusturya Hükümeti, Osmanlı İmparatorluğu’na gitmesi beklenen mültecileri sınır dışı etmesi için 1848 yılının sonunda Babıali’yi haberdar etmiştir. 1848’in Ocak ayının sonunda Avusturya Dışişleri Bakanlığı, İstanbul ve diğer Doğu konsolosluklarındaki diplomatlarına Kossuth’un portrelerini ve eşkalini göndermiştir.2 İlk mülteciler Budapeşte’de Osmanlı Hükümeti’nin temsilcisi olan Fuat Efendi’nin 23 Temmuz 1849 tarihli raporunda anılmaktadır. Raporda 1120 kişi listelenmiştir, bunlardan otuz altısı 20 Temmuz 1849’daki Vöröstorony savaşından sonra Osmanlı topraklarına sürülen 55. ve 88. honved taburlarına (bir batarya ve yaklaşık 30 süvari) tabi idi.3 Mülteciler askeri eskortla sınırdan götürülmüşlerdir. 17 Ağustos’ta Kossuth da Türkiye’ye girmiş ve oradan Turnu Severin’e, daha sonra da 22 Ağustos’ta Vidin’e nakledilmiştir.
Ayın sonlarına doğru honved tüfek alayı ile Leh ve İtalyan lejyonları olan 27., 67. ve 78. taburlar da bir ünite olarak kaçmışlardır. Vidin kampının nüfusunun yeni mültecilerin gelmesi ve hastalıkların ya da salgınların neden olduğu kayıplar sebebiyle değişmesi sonucunda, göçmenlerin tam olarak sayısı belirlenememektedir. Bununla birlikte, Türk kaynaklarına göre, Ekim ayının sonunda 3156 kişinin Macaristan’a geri dönmeleri ile sayılarının 5000-5500 olduğu tahmin edilmektedir. Kasım ayının başında 1690 mülteci kaydedilmiştir. 4600 kişi hastalık nedeniyle kampta ölmüştür. Bu bilgilerden başka birkaç başarılı kaçışın da bulunduğu bilinmektedir.4 Sınır dışı edilme konusunda diplomatik ilişkiler derhal başlamıştır. Macar ayaklanmasını bastıranlar şartsız olarak mültecilerin sınır dışı edilmesini talep etmişler, Avusturya 1739 Belgrat Anlaşması’nın 18. maddesini belirtirken, Ruslar 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’nın 2. maddesine atıf yapmıştır. Bu anlaşmalarda taraflar, isyancıları sınırdan uzakta tutma ve kendi ülkelerinde böyle kişilere barınak sağlamamaları konusunda iki taraflı yükümlülükler üstlenmişlerdir. Bu maddeler arasında, İslam’a dönenler dışında Türkiye’ye kaçan mültecilerin sınır dışı edilmeleri vardı.5 Leh görevliler, muhtemel bir Leh isyanı durumunda ciddi bir Çarlık tehlikesine işaret edebiliyorlardı. Rusya Macar Savaşı’nı kazanmasından elde ettiği prestiji kullanarak etkisini Osmanlı İmparatorluğu’na yaymak istedi. En başından beri, İngilizler Osmanlı Hükümeti’nin Rusya’nın taleplerini reddetmesini teşvik etmişler, ancak savaş olmaksızın barış ve dengeyi devam ettirmeyi amaçlamışlardır. Yayılan Rus etkisi Türkler için de ana sorun idi. Mülteciler sorunu ve daha da gergin Rus-Osmanlı ilişkisi potansiyel bir savaşın çıkmasını ihtimal dahiline getirmiştir. Çar birliklerine karşı savaşmada deneyim sahibi olan Macar ve Leh subaylarının desteği Türkiye’ye büyük bir yardım olacaktı.
Türkiye sınır dışı etmeyi reddedince Ruslar savaş tehdidini ima ettiler. İngilizler ve Fransızlar herhangi bir çatışma durumunda Türkiye’ye yardım etme sözü verdiler. Aslında onlar Rus tehdidini potansiyel bir tehlike olarak görmüyorlardı. Yıllardan beri savaşmış olduklarından dolayı, Avusturya ve Rusya böylesi bir konuda Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa’nın büyük güçleri ile çatışmak istemeyeceklerdi.
Osmanlı İmparatorluğu gizli bir biçimde mültecilere Müslüman olmalarını teklif etti. Euduan dinini değiştirmemiş olan Kovutuh’un başlangıçtaki düşüncesini bilemeyiz ama, kısa bir süre sonra Papalıktan memnun olmayan halkın Protestanlığına dönmelerini teklif ettiğine göre, bu teklifi suçlayıcı görmediği aşikardır. Fakat mülkçüler bu teklifle bir sığınak bulma şansını değil ama, düşman tarafları birbirine düşürme ümidini gördüler. Vidin kampına 17 Eylül’de ulaşan mektubunda Kont Gyula Andrássy şöyle yazıyordu: “Macar Savaşı Türkiye’de devam ettirilecektir.” Kont, Kossuth’un İstanbul’daki temsilcisi idi, sonra Macar Başbakanı olmuş ve daha sonra da Avusturya-Macaristan Dışişleri Bakanı olarak çalışmıştır. Başlangıçta mülteciler başka bir dine geçmeyi reddettiler, ancak Korgeneral Józef Bem’in zekice bir konuşmasının ardından gittikçe daha çok sayıda mülteci dinini değiştirdi. Bundan başka, Osmanlı İmparatorluğu’nun teklifine göre herkes birkaç ay sonra sözünden geri dönüp dönmeme konusunda serbest olacaktı. Bununla birlikte, Kossuth İstanbul elçisine ve İngiliz Dışişleri Bakanı Palmerston’a yazdığı mektubunda, Batı Avrupa’da büyük bir curcunaya sebep olan Türk teklifini reddetmiş ve Osmanlı Hükümeti’ni kendi kendinden özür dilemesi için zorlamıştır. Din değiştirenler diğerlerinden ayrılmışlar, kendilerine üniforma ve ücret verilmiştir. Kamptaki kötü şartlarla karşılaştırıldığında oldukça iyi bir hayat sağlayan bu durum bir çoğuna din değiştirtmiştir. 29 Ekime kadar din değiştirenlerin sayısı 238’i bulmuştur (216’sı Macar, 7’si Leh ve 15’i de İtalyan). Ancak başka bir kaynak 256 kişiden söz etmektedir. Bu rakamlar, Osmanlı Ordusu’na katılanların yer değiştirmesini gösteren bir Türk belgesi ile örtüşmektedir. 193 kişi Rumeli’ye gitmiş, 21 kişi İstanbul’a gönderilmiştir. Ayrıca muhtemelen din değiştirenlerin karıları olan 15 de kadın vardır. Bunların toplamı 229 yapmaktadır. Din değiştirenlerden ve entelektüellerden başka bir grup da daha sonra atanmışlardır.6 12 Ekim’de Avusturya Generali Hauslaup Vidin’e gelmiş ve yurda dönen askerlerin bir şartla affedileceğini garanti etmiştir. Bu şart zorunlu askerlik yapmalarıydı. Aynı şartlar (Avusturya bakış açısından) herhangi bir suç işlemedikleri varsayılan subaylara da önerilmiştir. Ancak bunlar sadece normal asker olarak Avusturya ordusuna katılabileceklerdi. İmparatorluk rejimi, tek bir ünitede bulunan göçmenlerin neden olduğu dezavantajları kabul etmiştir. Kossuth onu daha önce yazmıştır: “Ordudan kaçan ve uygun bir düzen ve disiplin ile askeri yapısını koruyan Macarların, bizi dostça kabul eden Türklerin sempatisini korumaları en çok istenen şeydir ve Macar uyrukluğunu temsil etmek Avusturya’nın despotizmine karşı canlı bir tehdit oluşturmaktadır.” Yurda dönenlerin büyük bir kısmıki bunlardan bir çoğu hastaydı- hayatlarının tehdit edilmemesi nedeniyle normal askerdiler. Fakat, subaylar yurda dönerken nasıl bir cezalandırma ile karşılaşacaklarını bilmiyorlardı. Türk kaynaklarına göre, 21 Ekim’de 3156 Macar, Leh ve İtalyan Avusturya’nın otoritesi altında ülkeye geri dönmüşlerdir.7
Ekim ayının sonunda ve Kasım ayının başında, Rusya sınırının yakınlığı ve yaklaşan kış nedenleriyle 1469 mülteci Vidin’den Şumnu’ya getirilmişlerdir. İtalyanlar Gelibolu’ya yöneltilmiştir.8
Şumnu’daki yetkili komutan olan Halim Paşa, muhtemelen göç sırasında Kossuth ile düşmanlığa giren Bem’in baskısı ile göçmenlerin lideri olarak honved General Mor Perczel’i tayin etmiştir. Perczel’in önerisi sıkıntılı durumu çözmüş ve Vali’nin başkanı olduğu bir komite kurulmuştur. Macarlar kendi yargı sistemlerini kurmuşlardır. Ancak, Şumnu’da daha ciddi bir olay vukua gelmiştir. Göçmen Rudolf Bardy Avusturya konsolosunun tercümanı ve yardımcısı ile güvenilmez bir honved subay olan Pollak’a hakaret etmiştir. Pollak’ın konsolosluğa kaçması üzerine Bardy, Pollak’ın dışarı çıkarılmasını istemiş ve sonunda silah sıkılmıştır. Avusturya konsolosunun şikayeti nedeniyle göçmenler kışlalara dönmek zorunda kalmışlardır.9
Avusturya ve Rusya göçü dağıtmayı ve temizlemeyi amaçlamaktaydı. Uzun müzakerelerden sonra Macarların Anadolu’da, Rusya ve Avusturya sınırlarından çok uzakta Konya ve Kütahya’da iskan edilmesi ve yurda dönmek isteyenlerin serbestçe dönmelerine izin verilmesi konularında anlaşmaya varıldı. Lehler Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmak zorundaydılar. Osmanlı vatandaşı olarak kabul edilen İslam dinini seçmiş olanların Diyarbakır’a götürülmeleri düşünülüyordu. Ancak kötü hava koşulları nedeniyle Suriye’deki Halep şehrine götürülmüşlerdir. Bu anlaşmayı takiben üç büyük güç 23 Aralık 1849’da tekrar diplomatik ilişki kurdular ve Osmanlı Hükümeti yedek birliklerini terhis etti.10
Kossuth ve onun 56 arkadaşı 15 Şubat 1850’de Şumnu’yı terk ettiler ve Bursa’da bir aydan daha fazla süre geçirdiler. Buradan 6 Nisan’da ayrıldılar ve 12 Nisan’da Kütahya’ya vardılar.11 Bir taraftan suikast nedeniyle Vali’yi Avusturya saldırılarından korumak amacıyla, öte yandan da, birçoğunun Batı Avrupa’ya veya Amerika Birleşik Devletleri’ne Kütahya’dan gitmenin daha kolay olduğunu düşünmeleri nedeniyle, daha sonra Kütahya’ya, gittikçe artan sayıda Macar gelmiştir.
Kossuth İzmir yakınlarında bir koloni kurmak istemiş ve bunun için de kendisi bir plan yapmıştır. Bunun nedeni daha önce kendisi tarafından ifade edilmiştir: “Eğer biz dünyada dağılırsak, kişiler haline geleceğiz, birliğimizi kaybedeceğiz, hiçbir şeyi temsil etmeyeceğiz ve uygun koşullarda dahi kazanamayacağız, savaşta bile örgütlenmiş bir bütün olarak değil, tek tek ve zorlukla
ülkemizde sadece sürünebileceğiz.” Kolonide askeri disiplini devam ettirmeyi istedi. İzmir yakınlarında biraz arazi edindi ve biraz sermaye biriktirdi. Bununla birlikte, Valin’in isteğine karşı, Türkiye’de yaşayan Macarları devşirmek çok ‘gürültülü’ idi. Şöyle ki; kısa bir süre sonra Avusturya ve Rusya’nın bundan haberi oldu ve önceleri bunu potansiyel bir çözüm olarak görmelerine rağmen planın uygulanmasını Osmanlı Hükümeti’ne engellettirerek bunu derhal protesto ettiler.12
3 Mart 1851’de Amerikan Kongresi bir karar alarak Kossuth ve maiyetini Birleşik Devletler’e davet etti. Avusturya’nın sert protestosuna karşın, Osmanlı Hükumeti gözlem altındaki tüm Kütahyalıları serbest bırakmayı istediğini açıkladı. Daha sonra da Viyana, Macar göçmenlerin Avusturya İmparatorluğu sınırlarına yakın kalmalarındansa Birleşik Devletler’e gitmelerinin daha iyi olduğunun farkına vardı. Tam 8 Mayıs’ta Macar Hükûmeti’nin birinci sorumlusu Savaş Bakanı olan Honvéd Korgeneral Lázár Mészáros ve Kütahya göçmenlerinden yarısından daha fazlası şehri terk ettiler ve İngiltere’ye gemi ile yola çıktılar. Aynı zamanda Türk polisi İstanbul ve Bursa’da Macar avına çıktı ve ele geçirilenler gemiyle yola çıkmaya zorlandılar. Osmanlı İmparatorluğu bunların seyahati için 286,487 kuruş ödedi. Kossuth ve maiyeti sonunda şehri 1 Eylül 1851’de terk ederek uzun ve daha özgür olan göçmen hayatına başladı.13
Mülteciler göç sırasında zamanlarını faydalı bir şekilde harcamaya çalıştılar. Pek çoğu daha sonra Amerika ya da İngiltere’de kalmayı umarak yabancı dil, daha çok da İngilizce öğrenmeye başladılar. Hemen hemen hepsi Türkçe öğrendiler. Daha sonra anılacak olan eski süvari çavuşu Dániel Szilágyi, dili mükemmel olarak konuşuyordu. Bu çavuş arkadaşları için bir gramer kitabı yazmıştır.14 Kossuth da Şumnu’da 1850-1851 yıllarında Türkçe öğrenmeye başlamıştır ve o da bir kitapçık ve iki lügatçe yazmıştır. Onun el yazısı, Türkçe lehçelerinin tarihi konusunda bize birkaç ilginç bilgi sunmaktadır.15 Ayrıca askeri çalışmalara da devam etmiştir. Mészáros da kısa bir gramer kitabı ve bir sözlük yazmıştır.16
Nisan 1851’de, Kossuth Türkiye’de kalırken, Macaristan’ın bağımsız bir devlet olarak anayasal yapısı konusunda fikirlerini açıkladığı muhtemelen en önemli çalışmasını yapmıştır. Bu plan demokrasi bağlamında Amerikan Anayasası’nı dahi geçmektedir. Çalışmanın ana fikri kendi kendini yönetim idi. Yasama organından kasaba düzeyine kadar devlet organlarının genel oy hakkı temelinde seçilmesini istiyordu. İfade, din ve toplantı özgürlüklerini vurguluyordu. Yaşamın tüm alanlarında her bir uyruk için ana dilin serbest kullanımının garanti edilmesini istiyordu. Göç yılları süresince, değişen siyasal şartlara göre çalışmalarını değiştirmiştir, ancak temel fikir ilk defa Kütahya’da kağıda dökülmüştür.17
Bununla birlikte, göçmenlerin çoğunluğu Şumnu’da kalmışlardır. Osmanlı Devleti tarafından desteklenmişlerdir ve karpat, aldıkları paranın miktarından hareketle yayılmanın yaklaşık 730 olduğunu hesaplamaktadır; ancak bu sayıdan ihtiyacı olmadığı için Osmanlı’dan para yardımı almayanları ve düzenli bir ödeneğe sahip subayları muaf tutmuştur.. Eğer, 26 Ocak 1850’de Şumnu’da 492 kişinin listelendiği bir kaydı ve bildiğimiz kadarıyla daha sonra Şumnu’ya çok daha fazla mültecinin geldiğini düşünecek olursak, bu rakamlar mübalağalı görünmektedir. Bunlardan 492 kişi Amerika’ya gitmiştir. Diğerleri Osmanlı İmparatorluğu’nda dağılmışlar veya diğer ülkelere gitmişler ve birkaç kişi de Osmanlı askeri hizmetine girmiştir.18
Türk listesine göre toplamı 35 olan din değiştirenlerden bazıları, Bem tarafından rehberlik edilerek Halep’e gitmişlerdir. Bunlar İskenderun’a deniz yolu ile taşınmışlar ve oradan Arabistan Ordusu’nun bir süvari birliği onları Beyrut yolu ile Halep’e götürmüştür. Şehrin dışındaki bazı kışlalar bunların ikametinde kullanılmıştır. Başlangıçta, mahkum olarak ele alınmışlar ve şehirde serbest biçimde hareket edememişlerdir. Dükkanlara gidemiyorlardı ve Halep’in diplomatik kolonisinin üyeleri ile temas kurmaları engelleniyordu. Bem, Vezir Büyük Reşit Paşa’ya bir şikayet dilekçesi yazmış ve bunu takiben durumları oldukça düzelmiştir: Şehir içinde ve çevresinde serbestçe hareket edebiliyorlardı. Hatta kesilen ödemeleri de halledilmiştir. Ayrıca Fransız, İngiliz, İtalyan ve İspanyol konsolosluklarından sık sık davetler de kabul edebiliyorlardı.
Yeni adı Murat Paşa olan Jozsef Bem 7500 kuruşluk aylık ödeme ile ferikliğe (bölgesel komutan) atanmıştır. Paşa Osmanlı ordusunda reform yapmak için hırslı planlar yapmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun herhangi bir bölgesine hızlı bir biçimde kumanda edilebilecek mobil bir top planı yapmıştır. Bu plan içerisinde develerin nasıl kullanılabileceğini incelemiştir. Arapların dışında düzensiz süvari birlikleri kurmak istemiştir. Fırat nehrinin kavşak yollarını korumak için büyük kaleler zinciri planlamıştır. Sınırlara yakın yaşayan nüfusu göçebe çöl kabilelerinin saldırılarından korumak amacıyla sınır muhafız birlikleri kurmak istemiştir. İki büyük nehir olan Fırat ve Dicle’yi kontrol etmekle de uğraşmıştır. Kışlalarda kendi geliri ile oldukça deneysel tarzda çalışan bir salpetre fabrikası kurmuştur. Top ve tüfek koruması için modeller üzerinde çalışmıştır.19 Mayıs 1850’deki mektubunda, Fransız Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısına, Fransa’nın Osmanlı İmparatorluğu ile askeri bir anlaşma yapmasını önermiştir. Temmuz ayında, Şumnu’daki Leh ve Macar göçmenlere, istedikleri zaman istifa etme ve ayrılma seçeneği vermek suretiyle, önceki rütbeleri ile Suriye alaylarına katılmaları, kabiliyetlerinin yok olmasını engellemeleri ve onları kullanmaları için başvurmuştur. Bildiğimiz kadarıyla bu başvuru fazla bir sonuç doğurmamıştır.20
Ekim 1850’de, askerlerin kaçmasına yol açan Halep garnizonunda ödemelerin suiistimali hoşnutsuzluk yaratmış ve kale önemli ölçüde zayıflamıştır. Bir grup göçebe Arap topluluğu bu durumun avantajını kullanmış ve şehri abluka altına almıştır. Diğer Araplara, şehirdeki tüm Türk ve Hıristiyan askerleri öldürmelerini, aksi taktirde şehri tahrip edeceklerini söylemişlerdir. Fakat onların planı şehrin karargahına bildirilmiştir. Osmanlı yönetimi Bem’den yardım etmesini istemiştir. Talebi üzerine tam yetki verilmiş ve mükemmel bir örgütlü savunma ile isyancıları bozguna uğratmıştır. Ölü sayısı hakkında tam bir rakama sahip değiliz. Savaştan sonra Bem emekli olmuş, daha önceki yaraları, sıtma ve alışık olmadığı iklim nedenleriyle kısa bir süre sonra 10 Aralık 1850’de ölmüştür. Hükümet borçlarını halletmiş ve onun için süslü bir mezar taşı dikmiştir.21
Bem’in ölümünden sonra dinlerinden dönüp Müslüman olanlardan bazıları başka askeri ünitelere komutanlık yapmışlardır. Ayrılmak isteyenlere daha yüksek rütbeler ve nakil sözü verilmiştir, ancak buna rağmen birçoğu ülkeyi terk etmiştir. On bir kişi Avrupa’ya gitmek için izin istemiştir. Honved General György Kmety (İsmail) izin başvurusunda yurt dışına gitmek için istifa etmiş ve izni elde ettikten sonra birkaç arkadaşı ona eşlik etmiştir.22
Askeri göçmenlerin başka bir önemli durağı da Şam’dı. Burada diğerleri arasında, eski Korgeneral Richard Guyon (Hurşit), eski Honvéd Colonels Baron Maximilian Stein (Ferhat) Josef Kohlman (Feyzi), eski Honvéd Teğmenler Károly Éberhárd ve Lajos Tüköry (Selim) ve eski-Yüzbaşı Karl Hammerschmidt ve diğer doktorlar arasında baş cerrah olan Pál Regelsberg hizmet yapmışlardır. Dört Macar mülteci, şehirde bira yapmada kabiliyetlerini denemişlerdir.23
Osmanlı askeri hizmetine giren subaylar, Macar Savaşı sırasında ulaştıkları rütbe ile aynı rütbede ya da daha yüksek bir rütbede idiler. Çok sayıda olmalarına karşın, ayrı bir Macar ünitesi kurulmamıştır. Herhangi bir zamanda hizmetten istifa edebilirlerdi ve istifadan sonra dahi ücretleri ödeniyordu. 1850-1851 Bosna ayaklanmasında yaklaşık 400 Macar Ömer Paşa’nın alayında savaşmıştır. Ivo Andric, Ömer Paşa Latas adlı kitabında onlardan bahsetmektedir, ancak onların din değiştirmeleri için şiddetli girişimler nedeniyle grup dağılmıştır.24
İstanbul’daki yaklaşık 150 kişi olan ilk göçmenler Winkler tarafından liderlik edilen Macar Piemont lejyonunun ve Venedik Macar lejyonunun askerleriydiler. O zaman İstanbul’da yaşayan 250 Macar onlarla birlikte kaydedilmiş ve genç Baron Balazs Orban’ın liderliğinde bir lejyon oluşturmuşlardır. Bu grup Vilagos’ta şartlı teslim hakkındaki haberleri Edirne’de duyduktan sonra dağılmışlardır.25 Macarlardan birçoğu İstanbul’da toplanmışlar ve pek çoğu değişik şekillerde yaşamaya çalışmışlardır. Orban’ın evi onların toplanma yeriydi. Macar kolonisi iş bulma konusunda göçmenlere yardım etmiştir. Bir çok süvari subayı, kendisi de aynı şekilde bir göçmen ve Belçika doğumlu süvari olan Yüzbaşı Karl Schwarzenberg tarafından açılan binicilik malikanesinde istihdam edilmişlerdir. Birçoğu gemici veya hizmetçi olmuştur. Topçu Karoly Renyi, altı arkadaş ile birlikte ev boyama şirketi kurmuş ve Dolmabahçe Sarayı’nı dekore etmiştir. Mimarlık konusunda eğitimli başka bir mülteci ev yapımında yetenekli 12 arkadaşı ile birlikte bir şirket kurmuştur. Bunlar 24 mülteciyi yardımcı olarak istihdam etmek suretiyle Boğaziçi’nin kenarında zengin bir Ermeni’nin sarayının yapım işini üstlenmişlerdir. Sultanın Avusturya doğumlu baş bahçıvanı olan Sester Beşiktaş Bahçesi’nde altı mülteciyi çalıştırmıştır. Macar faytoncuları da oldukça çok talep edilmiştir. Bazıları da Bursa’da ipek fabrikasında çalışmışlardır. Debrecen’deki silah fabrikasının müdürü bir tüfekçi dükkanı açmış ve küçük bir silah fabrikası kurmuştur. Birçoğu eski mesleklerini devam ettirmişler, ancak bazı subaylar çizme yapımını öğrenmekten dahi utanmamışlardır. Bazıları evlerinden getirdikleri ya da orada burada biriktirdikleri para ile kendi işlerine başlamışlar ve bir kaçı başarılı işadamı olmuştur. Bununla birlikte, girişimlerden bir çoğu başarısızlıkla son bulmuş, yaşamın zorlukları pek çok mültecinin memleketine dönmelerine veya batıya gitmelerine yol açmıştır.26
15 Mayıs 1851’de göçmenler toplanmak ve birbirine yardım etmek için İstanbul’da Magyar Egylet’i (Macar Derneği) kurmuşlardır. Matyas Nyujto bu derneğin ilk başkanı ve Balazs Orban da ilk sekreteri olmuştur. Aynı yıl Amerika’ya giden Nyujto’yu başkan olarak Agoston Kosztolanyi izlemiştir. O zaman derneğin çoğu Kossuth’un maiyeti olan 78 düzenli ve 26 da fahri üyesi bulunuyordu. Bunlar Macar, İtalyan, Fransız ve İstanbul gazetelerine abone olmuşlar ve hatta Eszmecserek (Sohbetler) adlı kendi edebiyat gazetelerini basmışlardır. Bunun tek bir kopyası dahi bulunamamıştır.27 Diğer Avrupa milletlerinin temsilcileri tarafından takip edilen ihtişamlı baloları vardı. İtalyan ve Leh göçmenleri ile daimi bir ilişki kurabilmişlerdir. Aynı yıl Avusturya Konsolosu, Derneği basmış ve burada bulunan kitapları ve yazıları zorla almıştır. Dernek hakkında bundan sonraki bilgi 1856 yılına dayanmaktadır: Kırım Savaşı sırasında Richard Guyan ve daha sonra da György Kmety’nin emir subayı olan Tüköty, mektubunda o zamanki durumu tanımlayarak ve hayret ederek kavgasız sona eren bir balo hakkında yazmaktadır. 1857’de dağılmakta olan derneğin sekreteri Frecskay, Tatavla’da derneğin merkezinnde, sonra meşhur bir Macar Türkolog olarak Armin Vambery’i misafir etmiştir. En son dağılma genel fakirlik ve tarafgirlikten kaynaklanmıştı.
Protestan topluluk, Keleti Magyar Protestans Colonia (Doğu Macar Protestan Kolonisi) adıyla Galata’da 10 Aralık 1854’te kurulmuştur. Esas amacı, topluluğun toplantı yerini ve kilisesini bulmak ve çocuklar için bir okul kurmaktı. Amerikan, İngiliz ve İskoç kiliselerinden yardım istemişlerdir. Amerikan himayesi altına girmek için başvurmuşlar ve bu himaye kendilerine verilmiştir. Topluluğun üyeleri Amerikan pasaportu taşıyorlardı. Böylece ülkede serbestçe hareket edebiliyorlar ve yurt dışına gidebiliyorlardı. Eski honved Karoly Velits müdür, yine bir göçmen olan ve Birleşik Devletler’den gelen eski ordu papazı Janos Dudas papaz ve Daniel Szilagyi de Protestan Kolonisi’nin sekreteri ve öğretmeniydi. Dudas biraz para toplamak için Birleşik Devletler’e gittiğinde, kendisine bir Amerikan papaz olan W. Schauffer vekalet etmiştir. 7 Aralık 1856’da yapılan bir toplantıya göre, Dudas İngiltere’ye, İskoçya’ya, Amerika’ya ve Almanya’ya gitmiş, ancak paradan ziyade söz almıştır. Sonunda, 1000 Franktan daha az toplayabilmişlerdir. Kırım Savaşı nedeniyle, birçok üye İstanbul’dan uzakta bulunuyordu. Bundan dolayı da, herhangi bir anda karar alabilmek için ileri gelenlerin sayısı dörtten on ikiye çıkarılmıştır. Eğitim 1857’de başlamış ve 30-40 Macar çocuktan başka, diğer milletlerin çocuklarından birkaçı da koloninin okuluna devam etmişlerdir.
Kırım ve İtalya’daki olaylar sadece göçü değil, ayrıca Protestan topluluğu da dağıtmıştır. Ferenc Koos hatıralarında, 1864 yılında 10 üyeden sadece dördünün Protestan olduğunu yazmaktadır. Bunlar bir malikaneye veya bir eve sahip değillerdi. İstanbul’da yaşayanlar ibadet için Hollanda evine gitmişlerdir. Diğer kaynaklar, 1863’te Macarların kendi toplantı yerlerine sahip olmadıklarını, Alman Teutonia’da toplandıklarını zikretmektedir.28
Bu yerlerden başka Macarlar ayrıca Osmanlı İmparatorluğu’nun pek çok yerlerinde bulunabiliyorlardı: Varna’da, Şumnu’da, Beyrut’ta, Kahire’de ve İskenderya’da sadece merakı gidermek için neredeyse tamamının esrarı denediklerini ve bazılarının esrara bağımlı olarak öldüklerini zikredelim.
1853 yılında bazı olaylar göçün durgun sularını coşturdu. 22 Haziran’da İzmir limanında ciddi bir olay vukua geldi. Zırhlı Avusturya gemisi Hussar’ın kaptanı, bu sırada Amerika’da yaşayan, Osmanlı İmparatorluğu’na iş için dönmüş olan eski honved yüzbaşı Marton Koszta’yı ele geçirdi ve hapsetti. Osmanlı yetkilileri müdahale etmedi. Fakat, bu sırada U.S.S. St. Louis savaş gemisi orada bulunuyordu ve bunun kaptanı da Koszta’nın daha önce Amerikan vatandaşlığı için başvurmuş olduğunu biliyordu. Bu nedenle Kaptan Duncan Ingraham, Koszta’nın serbest bırakılmasını talep etti, talebinin reddedilmesi halinde de saldırmakla tehdit etti. Tehdit sebebiyle Macar serbest bırakıldı, ancak bu olay Amerika Birleşik Devletleri ile Avusturya arasında diplomatik tansiyona yol açtı.29
Kırım Savaşı sırasında, göçmenlerin bağımsızlık savaşını yeniden başlatma ümidi ortaya çıktı. Göçlerinin başından beri böyle bir anlaşmazlığı bekliyorlardı. Kossuth Şubat 1853’te Osmanlı Hükümeti’ne hizmet etmeyi önerdi. Babıali Kossuth’un teklifine açıktı, Macar komutasında bir Macar alayının kurulması konusunda söz verdi.
Kossuth’un gizli planı, alayın saldırısı ile Avusturya’yı Türkiye’ye karşı savaş ilan etmeye zorlamaktı. 1853 yazında İngiltere’den, Fransa’dan ve İsviçre’den Macar göçmenler hizmet etmek için İstanbul’a akın ettiler. Babıali onları sıcak bir biçimde karşıladı ve çoğunu Macarların uzun süreli arkadaşı olan Ömer tarafından kumanda edilen Balkanlardaki ordusuna gönderdi.
Avusturya Hükümeti, Macar göçmenlerin Fransa ve Osmanlı Hükümetleri ile görüşmelerinden endişelendi. Eğer, Viyana bir iç devrimden endişelenmek zorunda değil ise, savaşa girebileceği belliydi. Ancak isyancıların bir Avrupa gücü tarafından desteklenmeleri durumunda, Viyana kendi kendini korumak için büyük çaba göstermeye mecburdu. Fransız Hükümeti bu görüşmeleri Avusturya’dan saklamadı ve Fransız Bakan Drouyn de Lhouys, Paris’teki Avusturya Büyükelçisi’ne, Avusturya - Osmanlı Savaşı’nın çıkması durumunda, Fransa’nın Avusturya’ya karşı Macar göçmenleri destekleyeceğini söyledi.
Avusturya Hükümeti’nin mükerrer protestosuna rağmen, Macarlar Tuna ordusundan çıkarılmadılar. Onlar ilk fırsat olarak sadece Erdel’i (Transilvanya’yı) ele geçirmeyi ve buradaki gayrı memnun halkı silah altına almayı bekliyorlardı. Osmanlı Hükümeti Avusturya ile müzakereleri başlatmada tereddütlüydü, ancak Avusturya Hükümeti’nin savaş öncesi hazırlığının çok kuvvetli olduğunu biliyorlardı ve bir Avusturya saldırısından korkuyorlardı. Bununla birlikte, değerli Macar desteğini yitirmek istemiyorlardı. İngilizler daha ihtiyatlıydılar. Ne Lord Aberdeen, ne de Palmerston Macar göçmenler ile müzakerelere başlamışlardı.
Ekim 1853’te İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi olan Canning Avusturya Büyükelçisine, Avusturya’nın Türkiye’ye bir saldırısı durumunda, İngiliz Hükümeti’nin tereddüt etmeksizin Avusturya Hükümeti tarafından zulmedilmiş olan halkı destekleyeceğini söyledi. Ayrıca, İngiltere ve Fransa’nın, Macaristan’ın bağımsızlığını ve İtalya’nın birliğini kabul etmek istediğini belirtti. Bu durum Avusturya’nın büyük güçlerden biri olma pozisyonunun sonunu getirebilecekti. Daha başka gerçekler yanında, bu nedenle Avusturya Rusya’dan ve Kutsal İttifak fikrinden geri çekildi.
1853 sonbaharında, göç dalgasının bütün liderleri İstanbul’da buluştu. Aralık ayında Komarom kalesinde birlikleri ile en son teslim olan General György Klapka, Avusturya’ya göçmenler adına önleyici bir savaş başlatılması, aksi taktirde Türkiye’nin iki taraflı saldırıya karşı dayanamayacağını Babıali’ye bildirdi. Klapka, ayrı bir Macar ordusunun yardımı ile önleyici darbe planlamıştı. Macar saldırıları durumunda, her şehirde isyanların ortaya çıkacağı ve Avusturya’nın bunlarla başa çıkamayacağı nedenleriyle bunun çok güvenli olduğunu düşündü. Klapka ayrıca bu notu Ömer’e gönderdi. Macarların sayısı ancak aşağı Tuna’daki birliklerde arttı. Önleyici savaş Macarların lehineydi, Osmanlıların değil.30
Gelecek yaza kadar Klapka Osmanlı Savunma Bakanı, Tuna ordusunun karargahındaki komutanlar ve İstanbul’da bazı çevreler ile devamlı irtibat halindeydi. Askeri planlarından bazıları üzerinde çalışıldı ve Osmanlı Ordusu’nda reform yapma konusunu vurgulayan planlar özellikle beğenildi. 1854 baharında, Babıali ona ödül olarak Kafkasya ordusunun liderliğini önerdi, ancak bunu kabul etmedi. Haziran ayında, Batı Güçleri’nin baskısı altında Avusturya ve Türkiye gergin ilişkilerini hallettiğinde, Klapka Avusturya’ya karşı bir savaşın başlatılamayacağını görerek Osmanlı başkentini terk etti.31
Savaş haberlerini duyan Richard Guyon, Avrupa Osmanlı Ordusu’nda bir rütbe elde etmek için Şam’dan İstanbul’a geldi, Macar alayının komutanı olmak istedi. 1853 Aralığında, Hükümet onu Erzurum’a gönderdi ve buradaki birliklerin başı olarak atadı. 1854’te Başgedikler ve Kurudere’deki savaş planlarını düzenledi. Kurudere’deki savaşta mağlup edilmesi üzerine Başkente geri çağrıldı. Kars’ın tahkimatında rol aldı.32
György Kmety Şubat 1853’de İstanbul’a geri döndü ve hizmette bulunmayı teklif etti. Ayrıca Kafkas ordusuna da katılmıştır. Temmuz ayında Kars’a gitti ve süvari bölüğünü yönetti. 1854’de Kurudere savaşında çarpıştı. Kars’ın savunmasında önemli bir rol oynadı. Rusların serbestçe geri çekilmelerini garanti etme sözlerine güvenmeyerek kalenin teslim edilmesinden önce arkadaşları ile birlikte kaçtı. Bu muhasara hakkında bir kitap yazmıştır. Asya ordusunda Kohlman, Stein, eski Honvéd Binbaşılar Gusztáv Frits ve János Fiala, eski cerrah yarbay Antal Schneider (Hüseyin), Tüköry ve pek çok diğer kişiler hizmet etmişlerdir.33
Göçmenler Ömer Paşa komutasında Avrupa birliklerinde de hizmette bulunmuşlardır. Paşanın doktoru da Macar’dı. Sefer Paşa’nın Osmanlı yardım kuvvetlerinde Şamil tarafından hazır bulundurulan göçmenleri bulabiliriz.34
Avusturya ordusuna alınmaktan kaçan pek çok Macar, uzun bir süre İzmir’de bulunan İngiliz-İsviçre lejyonuna katılmışlardır. Aynı şekilde İngiliz-Alman lejyonunda da bazı Macarlar bulunuyordu, ancak bu ünite Paris Antlaşması nedeniyle doğuya ayrılmamıştır.35
Türkçe’den başka diğer yabancı dilleri konuşanlar yüksek rütbeli subaylar tarafından tercüman olarak istihdam edilmişlerdir. Aynı zamanda savaşın kendi katılımcıları da vardı: Askerler üzerinden servet elde etmek isteyen mutfakçılar. Macarlardan büyük bir kısmı bu konuda yatırım yapmışlardır. Büyük miktarlarda kâr elde etmişler, ancak bunu ellerinde tutamamışlardır. Birçoğu savurganlıkla çarçur etmişler ve savaştan kısa bir süre sonra tekrar fakirliğe düşmüşlerdir. Düşünceli olanlar biraz toprak satın almışlar ve az ya da çok bir başarı ile bir işe başlamışlardır. Doğu Savaşı’nı müteakiben, Macarlar Ömer Paşa’nın komutası altında Bağdat civarındaki bölgede hizmette bulunmuşlar ve burada bazıları ölmüştür: Paşa’nın güvendiği bir adam olan eski bakan danışmanı Ödön Lorody (Nuri Efendi) veya bağımsızlık savaşından sonra Macaristan’da misillemeye öncülük eden ve kötü namlı feldmareşal Haynau’nun anne tarafından yeğeni olan Almanya doğumlu süvari albay August Ludwing.36
Savaştan sonra Macarlar normal hayatlarını sürdürdüler. İtalya olayları, bir çok mültecinin orada kurulmuş olan Macar lejyonlarına akın etmelerine yol açmıştır ve mülteciler savaşlarda aktif rol oynamışlardır. Bu olayları, Macaristan’daki ve 1867 Avusturya-Macar Anlaşması’ndaki yumuşamayı takiben, göçmenlerden çoğunluğu memleketlerine dönmüştür. Sadece yaşayışları itibarıyla kendilerini Osmanlıya bağlayanlar Osmanlı İmparatorluğu’nda kalmışlardır. 1867’de sözde “göçün Kelemen Mikes”ı olan Sandor Veress acıklı bir şekilde “18 yıllık çatışma ve sıkıntıdan sonra göçün esas temeli son bulmuştur, artık göçmenler yaşlı, umudunu yitirmiş ve maddi çıkarlarını ihmal ederek ölmek için memlekete dönebilirler” diye yazmıştır. 37
Osmanlı İmparatorluğu’nun göçmenlere, göçmenlerin de bunun karşılığında ikinci memleket Osmanlı İmparatorluğu’na verdiği cevapsız kalamaz. Sorunun birinci parçasını cevaplandırmak kolaydır: Osmanlı onlara sadece barınak sağlamakla kalmadı, aynı zamanda Macarları korumak için savaş riskini de üstlenmiştir. Daha sonra da göçmenlerin ayrılışını kolaylaştırmaya ve kalanların da yeni hayat tarzına alışmalarına çalışmıştır. Biyografiler pek çok defa zor durumdan kaynaklanan çok sıkı korumadan ve iyi bilinen “doğu konforu”nun azlığından şikayetçi olmaktadırlar, fakat sonunda benzer satırları her yerde okuyabiliriz: “Pek çok Hıristiyan halkı bizim vatanımızdan ayrı düşmemize ilgisizlikle bakarken ve hatta bazıları kanlı av köpeklerinin din değiştiren kölelere yaptığı gibi bizi öldürmek için peşimize düşerken, sadece ‘pagan’ olarak adlandırılan Türk milleti bize sığınak verdi. Sadece açlıktan ölenlere yiyecek ve çıplak olanlara da giyecek vererek değil, sadece bizim sınır dışı edilmemizi isteyen güçlere karşı masraflı bir savaşa girmeye hazır olarak değil, fakat aynı zamanda düşünceli olup bizim vatansız olduğumuzu bize unutturmaya çalışarak.”38
Türkiye’de kalan göçmenler bu güvene layık olmaya çalıştılar. Savaş alanında en etkileyici eylemlerini gerçekleştirdiler. Düşman Osmanlı zaferlerini Macar subaylara atfetmeye tam anlamıyla hazırdı. Bu gerçek nedeniyle, bir çok subay ölene kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda hizmet ederek daha yüksek rütbelere terfi ettirildiler. Göçmenler arasında, entelektüellikleriyle ve bilgileriyle Osmanlının reform çağı olan Tanzimat dönemindeki değişikliklere katkıda bulunan bir çok bilgili kişi vardı. Bunlardan bazıları Sultan’ın Sarayına girebiliyorlardı. Bazıları derviş olmuş, bir çokları da doktor, mühendis, sanatçı veya lokanta ya da dükkan sahibi olarak çalışmışlardır.
Daniel Szilagyi (1831-1885) İstanbul’da sivil bir hayat süren en önemli göçmenlerden birisi olarak düşünülebilir. Debrecen’de Kalvinist bir ilahiyat öğrencisi olarak Macar Savaşı’nı ve yıkılışını görmüş ve Türkiye’ye kaçmıştır. Sürgün sırasında yabancı diller onun tutkusu olmuştur. Türkçe’den başka Arapça ve Farsça öğrenmiş, İngilizce’yi, Fransızca’yı ve Almanca’yı çok iyi konuşmuştur. Kırım Savaşı sırasında İngiliz ordusunda ilk tercüman olmuş ve daha sonra da kantinci olmuştur. Oradan kazandığı para ile bir kitapçı dükkanı satın almıştır. 1862’de Macar Bilimler Akademisi’ne elli kitap sunmuştur. Meşhur Macar Türkologları olan Ármin Vámbéry ve Áron Szilády’ın iyi bir arkadaşıydı. Kitapçı olarak daha çok Macaristan’la ilgili nadir bulunan oryantal kitapları toplamış ve ayrıca diğer tarihsel gereçleri ve Osmanlı edebi çalışmalarını toplamıştır. İlk defa Türkiye’de saklı olarak duran Corvinas’a dikkati çekmiştir: Osmanlının Macaristan’ı işgali sırasında İstanbul’a götürülen eski baskı kitaplar. Osmanlı reform döneminin en önemli kişileri ile ilişki içerisindeydi: Şinasi, Cevdet Paşa, ve Yeni Osmanlı Hareketi. Onun ölümünden sonra Macar Bilimler Akademisi, 438 eski el yazması kutsal kitaptan oluşan ve hala Akademinin Oryantal Koleksiyonu’nda en büyük değere sahip olan “Collectio Szilagyiana”yı oluşturarak satın almıştır.39
Karpat’ın “Yüksek öğrenimli subaylar ve meslek sahipleri, kendi ülkelerinde elde ettiklerinden daha yüksek refaha kavuşmuşlar ve daha yüksek pozisyonlar kazanmışlardır.” biçimindeki ifadesine katılmalıyız. Onların torunları arasında, yüzyılın ertesindeki en önemli Türk kadın şairlerinden biri olan Nigar Hanım ve Sultan II. Abdulhamid’in güvendiği bir arkadaşı olan ve dinine bağlı bir Müslüman olmasına karşın Hıristiyan halktan arkadaşlar edinen, şarap içen ve özel hayatında kendi kendini Edward olarak adlandıran Enver Paşa’yı görmekteyiz.
Macaristan’da 16. ve 17. yüzyıl Macar tarihi konusunda göze çarpan bir bilgin olan Sandor Veress’in oğlu tarihçi Endre Veress de zikredilmelidir. Osmanlı Hükûmeti, Bem ve Kmety için resmi devlet törenleri düzenleyerek ve askeri onurlar vererek Macarların hizmetlerini takdir etmiştir.40
1 Hajnal, István: A Kossuth-emigráció Törökországban I., [Türkiye’de Kossuth Göçü] Budapeşte, 1927.; Lukács, Lajos: Magyar politikai emigráció 1849-1867, [Macar Siyasi Göçü 1849-1867] Budapeşte, 1984.; Csorba, György: Az 1848-49-es törökországi magyar emigráció története, [Türkiye’deki1984-1949 Göçmenler Tarihi] Hadtörténelmi Közlemények 1999 (112.): 2 352-398.; Göyünç, Nejat: 1849 Macar mültecileri ve bunların Kütahya ve Halep’te yerleştirilmeleri ile ilgili talimatlar, Türk-Macar Kültür Münasebetleri ışığı altında II. Rákóczi Ferenc ve Macar Mültecileri, İstanbul, 1976., 173-179.; Karpat, Kemal H.: “Türkiye’deki Kossutlar: Osmanlı İmparatorluğunda Macar Mültecilerin Etkisi” 1849-1851, CIÉPO Osmanlı Öncesi ve Osmanlı Araştırmaları Uluslararası Komitesi VII. Sempozyumu Bildirileri Peç: 7-11 Eylül 1986, haz.: Bacqué-Grammont, Jean-Louis - Ortaylı, İlber - Donzel, Emeri Van, Ankara, 1994. 107-121.; Kurat, Yuluğ: “Osmanlı İmparatorluğu ve 1849 Macar Mültecileri Mes’elesi,” VI. Türk Tarih Kongresi. Ankara 20-26 Ekim 1961. Kongreye sunulan bildiriler, 1967. Ankara; Saydam, Abdullah: Osmanlıların Siyasi İlticalara Bakışı ya da 1849 Macar-Leh Mültecileri Meselesi, Belleten 1997 (61): 231 339-385
2 Hajnal 1927. 182.; Magyar Tudományos Akadémia Kézirattára [Macar Bilimler Akademisi Kütüphanesi, El Yazması ve Eski Kitaplar Bölümü] Ms 4841 / 1.
3 Göyünç 1976. 174.; Veress Sándor: A magyar emigratio a Keleten. I-II. [Doğudaki Macar Göçü] Budapeşte, 1879. I. 25.; Kinizsi, István: A “Sánta Huszár” naplója, [Lame Hussar’ın Günlüğü] Marosvásárhely, 19992. 8.
4 Veress 1879. I. 13., 27.; Saydam 1997. 357-359. ölüler için bkz.: Lázár, Kálmán: Magyar menekvök törökföldön, [Türk Topraklarında Macar Mültecileri] Kolozsvár, 1850. 80.; Ágoston, Gábor: Menekültkérdés törökhonban, [Türkiye’de Mülteciler Konusu] Rubicon (1995): 1-2. 41.
5 Saydam 1997. 361-362.; Hajnal 1927. 183.
6 Din değiştirme için: Hajnal 1927. 134-154.; Din değiştirenlerin sayısı için: Kovács 1954. 665.; Saydam 1997. 359.; Karpat 1994. 117.
7 Hauslaub’ın görevi için: Hajnal 1927. 154-164., 460-461.; Göyünç 1976. 175.; Saydam 1997. 357.; Perczel, Miklós: Naplóm az emigrációból, [Göçteki Hatıralarım] ed., önsöz ve Závodszky tarafından değil, Géza, [Budapest, 1977.] 48-51.
8 Saydam 1997. 356-359.
9 László 1887. 20., 35-27.; Veress 1879. I. 96-103.; Kinizsi 1999. 36., 43-44.; Perczel 1977. 75., 81-82. Macarların yanında savaşa katılan teğmen rütbesine kadar olan subayların kısa bibliyografları için bkz.: Bona, Gábor: Tábornokok és törzstisztek a szabadságharcban 1848-49, [1848-49 ] Budapeste, 1983.; Bona, Gábor: Kossuth Lajos kapitányai, [Lajos Kossuth’un Yüzbaşıları] Budapeste, 1988.; Bona, Gábor: Hadnagyok és föhadnagyok az 1848 / 49. évi szabadságharcban. I-II-III. [1848 / 49 Bağımsızlık Savaşının Teğmenleri] Budapeste, 1998-1999.; diğer göçmenler için bkz: Csorba 1999. 361-394. Bu çalışmaları referanssız olarak alıyorum.
10 Karpat 1994. 110-111.; Göyünç 1976. 175.
11 László, Károly: Napló-töredék az 1849-iki menekülteket, internáltakat, különösen Kossuthot és környezetét illetöleg, Törökországban és az Amerikai Egyesült-Államokban, [1849 Mültecilerinin ve Gözetim Altına Alınanların Hatıralarından Alıntılar - özellikle Türkiye ve Amerika Birleşik Devletlerindeki Kossuth ve Onun İzinden Gidenler Konusunda] Budapeşte, 1887. 37-38.; Mészáros Lázár törökországi naplója 1849-1850, [1849-1850’de
Türkiye’de Lázár Mészáro’un Hatıraları] [Budapeşte] , 1999. 68-69., Kinizsi 1999. 57. Perczel 1977. 98-99. Bazı Türk kaynaklarına göre, bir kısım yazarlar onların Bursa’yı 25 Martta terk ettiklerini, Kütahya’ya 31 Martta vardıklarını kabul ederler (Göyünç 1976. 179. and Saydam 1997. 376.). Her iki tarih de doğrudur: Hatıraların yazarları Miladi takvimi kullanmakta iken, Türk kaynaklarındaki tarihler Rumi takvime dayanmaktadır.
12 László 1887. 58-59.; Deák, Imre: A számözött Kossuth, I. k. Törökországban, [Türkiye’deki Sürgün Kossuth I.Cilt] Budapeşte, (basım yılı yok) 116-117.; Orbán, Balázs: Törökországról s különösen a nökröl, [Türkiye ve Özellikle de Kadınlar Hakkında] ed. Steinert, Ágota, Budapeşte, 1999. 137-138.; Országos Széchenyi Könyvtár Kézirattára [Ulusal Széchényi Kütüphanesi, El yazması Eserleri, Budapeşte] (bundan sonra OSZKK) Analekta 11.121.; Hajnal 1927. 191., 217., 569.
13 Karpat 1994. 112-115.; Lukács 1984. 64-65.
14 Veress 1879. I. 164.
15 Kakuk, Zsuzsa: Kossuth kéziratai a török nyelvröl, [Türkçe’de Kossuth’un El Yazıları] Budapest, 1967. esp. 52-117.; Kakuk, Suzanne: Les Maniscrits inédits de Kossuth sur la langue Turque, Acta Orientalia Academiae Scientiarum Hungaricae 22 (1969): 1 81-105.; Kakuk, Zs.: “Lajos Kossuth’ın Türkçe Grameri”in: XI. Türk Dil Kurultayında Okunan Bilimsel Bildirilerden Aynı Basım, 1968., 159-163.
16 Mészáros 1999. 96-133.
17 Spira György: Kossuth és alkotmányterve, [Kossuth ve Onun Anayasa Tasarısı] Debrecen, 1989., 7-19., critical edition of the wording of the contitution: 49-83.
18 Karpat 1994. 118-119.; Hajnal 1927. 679-683.; Veress 1879. I. 135.
19 Kovács 1954. 681-685.
20 Kovács 1954. 681-685.
21 Fiala 13-27., 143-144.
22 Fiala 151-157.; Refik 1926. 240.
23 Szalczer Sándor: Magyar emigránsok Törökországban 1849-1861, [1849-1861’de Türkiye’deki Macar Göçmenler] Pécs, 1893. 115-117.; Csorba 1999. passim.
24 Veress 1879. I. 326-327.
25 Orbán 1999. 106-111.; Saydam 1997. 347.
26 Orbán 1999. 115-119.; Veress 1879. passim; Szalczer 1893. passim.; Történelmi Lapok 1895. No. 13.
27 Derneğin Kuruluşu İçin: OSZKK Analekta 11.121.; Makaleler İçin: Magyar Országos Levéltár [Macar Ulusal Arşivleri] P 1569. Veress család iratai 10. fasc. Kaynaklar göre 1854 yılında bu ad altında basılmıştır. İtalyan göçmenler de zaten İstanbul’da 1-3 yapraklı olarak edebi-siyasi bir gazete “Album Bizantino” yayımlamışlardır. Pesti Napló 1850. No. 184.
28 Veress 1879. I. 190.; Berzeviczy, Albert: Az abszolutizmus kora Magyarországon, 1849-1865. I-III. [Macaristan’da Mutlakiyet Dönemi] Budapeşte, 1922. Vol. II. 318.; Vambéry, Arminius: The Story of my Struggles, London, 1904. Vol. I. 119. Történelmi Lapok 1894. No. 18.; Vasárnapi Újság 1883. No. 18.; Koós, Ferencz: Életem és emlékeim, 1828-1890, I-II. [Hayatım ve Hatıralarım 1828-1890] Brassó, 1890. Vol. II. 355.; Rónay, Jácint: Naplótöredék. Hetven év reményei és csalódása. Nyomtatott kéziratul 10 példányban. I-VIII. [Güncelerden alıntılar. 70 Yıl Boyunca Umutlar ve Hayal Kırıklıkları. 10 kopya el yazması olarak basılmıştır.] (Pozsony). Vol. II. 200-204.; Protestáns Egyházi és Iskolai Lapok 1866. 1373-1376., 1407-1410
29 Sziklai, Andor: Vakmerö diplomácia. Amerikai ultimátum egy magyar szabadságharcosért, (Budapeşte), 1997. 37-95. [İlk İngilizce Basısı: A. C. Klay: Daring Diplomacy: The Story of the First American Ultimatum, 1957.]
30 Lengyel, Thomas: Hungarians and the Crimean War, reprinted, The Hungarian Quarterly 5 (1939): 1. 1-6.
31 Lengyel 1939. 6.; Klapka György: Emlékeimböl, [Hatıralarımdan] Budapeşte, 1986, 399.
32 Lengyel 1939. 6.; Allen, W. E. D.- Muratoff, Paul: Caucasian Battlefields. A History of the Wars on the Turco-Caucasian Border 1828-1921., Cambridge, 1953. 76-77., 90.
33 Lengyel 1939. 6.; Kmety, George: A Narrative of the Defence of Kars on the 29th September, 1855., Londra, 1856.; Hadtörténelmi Intézet Levéltára, [Savaş Tarihi Arşivleri, Budapeşte] Personalia 87. box nemeskéri Kiss család iratai 11. fasikül. György Kmety to Miklós Kiss, Istanbul, 6. Jan. 1856.; Allen-Muratoff 1953. 76., 92-93.; Klapka 1986. 378.; Jánossy, Dénes: Die Ungarische Emigration und der Krieg im Orient, Budapeşte, 1939., 114.
34 Jánossy 1939. 114.
35 Jánossy 1939. 118-119.
36 Jánossy 1939. 117-118.; Veress 1879. II. 7-166.; Szalczer 1893. 339-342., 394-395.; Lauschmann, Gyula: Eischl János (Eduárd), az 1848-1849. évi forradalom és szabadságharc lánglelkü apostola Lórodi Eduárd, alias Nurin bég, [János Eischl, alias Eduárd Lórodi, alias Nurin bey, the Ardent Apostle of the Revolution and War of Independence of 1848-1849] a.g.e: Székesfehérvár története III., [History of Székesfehérvár cilt III.] Székesfehérvár, 1995., 254-272.; Történelmi Lapok 1894. No. 18.
37 Szalczer 1893. passim.; Történelmi Lapok 1894. No. 18., 20-21.; Veress 1879. II. k. 435. Mikes, Kelemen (1690-1761) göç sırasında Prens II. Ferenc Rákóczi ile birlikte Tekirdağ’da yaşamıştır. ’Törökországi levelek’ (Türkiye’den Mektuplar) adlı çalışmasında fiktif mektuplarla göçmenlerin günlük yaşamlarını ve deneyimlerini tasvir etmektedir. Onun yazıları Macar rococo nesir çalışmalarının en çok göze batanlarından birisidir.
38 László 1887. 24.
39 Csorba 1999. 389.
40 Karpat 1994. 120-121.
Dostları ilə paylaş: |