Böyle bir ortamda Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki ile olan ilişkisini gösteren bir belge de 1 Kasım 1918’den itibaren Ali Fethi Bey ile Mustafa Kemal’in çıkarttıkları “Minber” isimli gazetedir. Sadece 51 gün çıkan gazetenin imtiyaz sahibi, Dr. Rasim Ferid Bey’dir. İlk sayısında, Osmanlı Hürriyetperver Avam Fırkası’nın programı yer almıştır. İkinci sayısında İttihat ve Terakki Kongresi, Talat Paşa ve Ziya Gökalp’ın istifaları duyurulmuştur. Minber, faaliyetlerine başlamasıyla birlikte İttihat ve Terakki’nin yayın organı olmakla suçlanmış; Ali Fethi Bey buna sert karşılık vermiştir. Minber’de şöyle denilmektedir: “…Refikimiz bu havadisi acaba nereden almıştır? Norki Yank, birinci nüshamızdan bugüne kadar yazdığımız şeyler içinde Cemiyetin nokta-i nazarını terviç ettiğimizi ispat edecek ne gördüğünü bize lütfen haber verirse, pek memnun olacağız”.108
6 Kasım 1918 tarihli Minber’in ilk sayfasında “Kaçmışlar” başlıklı yazıda Talat, Enver ve Cemal Paşalar hakkındaki duygu ve düşünceler açıkça ve sert bir dille belirtilmiştir109. Gazetenin 17 Kasım 1918 tarihli sayısında Mustafa Kemal ile yapılan mülâkat yayımlanmış ve Mustafa Kemal’e, İmparatorluğun siyasî durumu hakkındaki düşünceleri, İngilizlere karşı beslediği duygular, ülkede görülen son düşünce akımlarını nasıl bulduğu hususunda sorular sorulmuştur.110
Mülâkatta, “Ben siyasetle yalnız 329 senesinde Sofya ve aynı zamanda Belgrad ve Çetine Ateşemiliterlikleri uhdemde bulunduğu bir sene zarfında iştigal ettim ve tarz-i iştigalim de sırf siyasî olmayıp askerî-siyasî bir iştigal idi.” diyen Mustafa Kemal, siyaseti askerliğin ve ordunun uğraş alanı dışında gördüğünü belirtmekte; ülkenin özgürlüğe ve barışa ihtiyacı olduğunu bildirmektedir.111 Ancak teknolojinin ve uygarlığın gereklerini yerine getiren güçlü bir orduya ihtiyaç olduğunu da vurgulamaktadır.
İttihat ve Terakki’nin kendisini feshetmesinden sonra İttihatçıların faaliyetleri, özellikle ordu bünyesinde açık siyasî faaliyetler ve sivillerin hâkim olduğu yeraltı faaliyetleri devam etmiştir. İttihatçıların açık siyasî faaliyetleri, Teceddüt Fırkası etrafında varlıklarını devam ettirme çabası şeklinde ortaya çıkmıştır. İttihat ve Terakkinin son kongresinde kurulması kararlaştırılan
Teceddüt Fırkası, 9 Kasım’da kurulmuş ve derhâl İttihat ve Terakki ile olan bütün bağlarını reddetmiştir.112 Sina Akşin, Teceddüt Fırkası’nın kurulması olayının İttihat ve Terakki içindeki Fırka-Cemiyet çekişmesini, fırkanın kazandığına işaret olduğunu iddia etmektedir.113 Fakat Cemiyetin yeraltı faaliyetleri, Millî Mücadelede daha çok ön plâna çıkmıştır. Zaten Teceddüt Fırkası da özellikle Damat Ferit Paşa Hükûmeti zamanında faaliyet alanı bulamamış ve son Osmanlı Mebusan Meclisi seçimlerine de katılmamıştır.114
İttihat ve Terakki’nin yeraltı örgütü ise Karakol Cemiyeti’dir. Karakol Cemiyeti, Millî Mücadele yıllarında İstanbul’da kurulan ilk ve en önemli gruplardan biridir. Enver ve Talat Paşaların direktifleri ile kurulmuştur. Eski İaşe Nazırı Kara Kemal Bey, Talat Paşa’dan aldığı emirle Erkân-ı Harp Miralay Kara Vasıf Bey’i evine davet ederek gizli bir teşkilâtın kurulmasının lüzumunu anlatmıştır. İttihatçıların birbirine bağlanmaları ve arkadaşlarını tanımaları gerektiği üzerinde durulmuştur. Talat Paşa’nın isteği ile “Karakol” kelimesi parola olarak seçilmiştir.115
Başlangıçta İttihatçıları korumak ve bir çatı altında toplamak amacıyla kurulan bu Cemiyetin daha sonra yayımlanan nizamnamesinin 1. maddesinde şöyle denilmektedir; “Karakol Cemiyeti, milletin vahdet, hürriyet ve hâkimiyet-i mutlakasını ve vatanın siyasî, coğrafî ve iktisadî tammını temin ve muhafazaya çalışır. İşbu mukaddesat-ı tabiiyye-i milliye ve mülkiyeyi muhil her nev’i ukud, kuyût ve şurûtu sûret-i kat’iyyede red ve keenlemyekûn add ve ilân eder”.116
Mütareke döneminde İttihat ve Terakki bu tür bir varolma gayretini sürdürürken Mustafa Kemal’in İstanbul’a gelir gelmez giriştiği ilk siyasî teşebbüs, Ahmet İzzet Paşa ile temasa geçerek iktidar kapılarını zorlamak olmuştur. Yeni hükûmeti kurmakla görevlendirilen Tevfik Paşa’ya mecliste güven oyu verdirmemek İzzet Paşa ile mutabakata vararak Paşa’yı tekrar iş başına getirmek için gerekli şartları ve zemini hazırlamaya çalıştı. Bu sebeple Mustafa Kemal Paşa, sadece mebuslar arasında kulis yapmakla yetinmedi; aynı zamanda Minber gazetesini politik mücadelesinde bir propaganda vasıtası olarak kullandı. Gazetede, bir taraftan Tevfik Paşa aleyhinde şiddetli neşriyat yaptırırken, diğer taraftan yukarıda mülakâtını verdiğimiz dipnotta da görüldüğü gibi kendisini aynı gazete vasıtasıyla politik makamlara lânse ettirmeye çalıştı. Onun bu ve benzeri siyasî faaliyetleri sonucu arzuladığı ve gelmeyi umduğu politik mevkiideki amacı takip edeceği politikaya kolaylık sağlamaktı. Ancak Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da kaldığı süre içinde hedeflediği Harbiye Nazırlığı’na hiçbir zaman gelememiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’daki bir diğer teşebbüsü ise, Ayan Reisi Ahmet Rıza Bey ile muhtemel kabine değişikliğinde teşkil edilecek yeni hükûmetin durumu olmuştur. Eski Maliye Nazırı Cavid, Teceddüt Fırkası ileri gelenlerinden Sabri (Toprak) ve İsmail Canbulat Beylerin yer alması plânlanan kabinede Mustafa Kemal Paşa da düşünülmüş; hatta kendisiyle görüşülmüştür. Ancak Cavit Beyin günlüklerinden117 de anlaşılacağı gibi, eski İttihatçılar, Mustafa Kemal Paşa’ya güvenmemekte ve onun önemli mevkilere gelmesini istememektedir. Burada dikkat çekici olan hadise, Mütareke günlerinde Mustafa Kemal Paşa’ya güvenmeyen eski İttihatçı bir grubun menfî tutumunun yanı sıra, İstanbul’daki hemen her teşebbüsünde Paşa’nın ayrı bir İttihatçı grubu ile hareket etmiş olmasıdır. Bu duruma en iyi örnek, Anadolu’ya geçmeden önce son politik teşebbüsü olarak kabul edilen ve arkadaşları ile birlikte kurduğu İhtilal Komitesi’dir. Sadrazam Tevfik Paşa’yı İstanbul’dan uzaklaştırmak suretiyle kabineyi düşürme ve yeni hükûmetin kuruluşunda müessir olma temel düşüncesine dayanan bu teşebbüste, Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Fethi, İsmail Canbulat, Kara Kemal ve Rauf Beyler yer almışlardır.118 İsmail Canbulat’ın geri çekilmesiyle atıl kalan teşebbüs tamamıyla İttihatçı karaktere sahiptir. İhtilâl Komitesi’nin İttihatçı karakteri ise doğal olarak mensuplarının da eski birer İttihatçı olmalarından kaynaklanmaktadır.
Mustafa Kemal Paşa’nın başlangıçta karşı karşıya geldiği eski İttihatçı gruplardan birisi de Karakol Cemiyeti olmuştur. Karakol Cemiyeti, Mütareke döneminde Anadolu’ya silâh sevkiyatı ile ilgili önemli hizmetlerde bulunmakla birlikte daha sonraki dönemde Anadolu’da Mustafa Kemal önderliğindeki Millî Mücadele’yi İttihatçı bir hareket hâline sokmaya çalışmıştır.119
Hüsnü Himmetoğlu Karakol Cemiyetinin 2-3 Kasım 1918 tarihinde kurulduğunu söylerken120 Tevetoğlu 13 Kasım 1918 tarihini vermektedir. Önem arz etmeyen bu on günlük tarih farkı bir tarafa bırakılırsa, Kasım 1918’de kurulan Cemiyetin 5 Ocak 1919’da Anadolu tarafından resmen tanındığı iddiası müphemdir.121 Çünkü bu tarihte Cemiyeti Anadolu’da tanıyacak herhangi bir teşkilât veya yetkili merci yoktu. Bu nedenle bu tarih büyük bir ihtimalle yanlıştır. Karakol Cemiyet’inin kuruluş çalışmaları sırasında göz ardı edilmemesi gereken mesele ilk kadrosunun zamanın İttihatçılarından meydana gelmiş olmasıdır. Bunlar Kara Kemal, Kara Vasıf Bey, Halil Bey, Baha Said Bey, Yenibahçeli Şükrü Bey, Çerkez Reşid Bey ve Kel Ali (Çetinkaya) Beydir.122
Karakol Cemiyeti’nin kuruluşu sırasında Anadolu’da Cemiyet’in çalışmalarıyla ilgili muhatap bulunmamakla birlikte Ağustos 1919 tarihine gelindiğinde şartlar değişmiş, Anadolu’da Heyet-i Temsiliye ilerde kurulacak olan yeni Türk devletinin orijini olarak ortaya çıkmıştı. Ancak Kasım 1918’den itibaren Ağustos 1919 tarihine kadar olan dönemde Cemiyet, çalışmalarını içe dönük ve oldukça bağımsız bir tarzda devam ettirmiş, bu safhada kendisini Anadolu hareketine bağımlı hissetmeyerek farklı, gizli ve amacı belli olmayan bir tarzda sürdürmüştür. Cemiyetin bu farklı üslubu Ağustos 1919’da bütün ordu birimlerine gönderdiği bildiride görülmektedir. Bu bildiri ile Karakol Cemiyeti kendisini, subayları, Genelkurmayı ve başkomutanı olan bir örgüt olarak sunuyordu. Mustafa Kemal bütün kumandalara bir telgraf çekerek bildiriyi dikkate almamalarını söylemiştir. Sivas Kongresi esnasında Kara Vasıf ile karşılaşınca gizli merkezin gizli başkumandanın ve gizli büyük erkân-ı harbiyenin kimler olduğunu sorduğu zaman, “Hepsi, siz ve arkadaşlarınızdır.” cevabını almıştır. Bu cevaba Mustafa Kemal’in tavrı sert olmuş ve durumu kabul etmemiştir.123 Görüldüğü gibi Karakol Cemiyeti, direniş hareketine önderlik etmek istemiş, dolayısıyla da Millî Mücadeleyi ve Mustafa Kemal’in önderliğini tehdit etmiştir.
Mustafa Kemal’in bu tavrına rağmen Kara Vasıf, Cemiyet’in faaliyetlerini durdurmamış, 1919 yılının Kasım ayında İstanbul’da bazı Bolşevik liderlerle görüşmeler yapmıştır.124 Bolşevikler ile ilk bağlantıyı, Berlin’de Enver Paşa kurmuştur.125 Karakol Cemiyeti’nin Bakû’ye temsilci olarak gönderdiği Baha Sait, 11 Ocak 1920’de Bolşevik liderler ile bir anlaşma imzalamayı başarmıştır. İttihatçılar ile Bolşevikler arasında yapılan anlaşmaya göre Türkler, İngiliz sömürgesi altında olan Müslümanları ayaklandırmaya çalışacak, Bolşevikler de Anadolu direnişini destekleyecekti. Ankara’dan Moskova’ya temsilci olarak gönderilen Halil (Kut) Paşa da Baha Sait’in bu çalışmalarını desteklemiştir.126
Karakol Cemiyeti’nin bu çalışmaları, Millî Mücadeleyi iki başlı bir hâle getiriyordu. Bir taraftan da eski İttihatçı liderler, Avrupa’da, Sovyetlerde temaslarına devam ediyorlardı. Bu sırada meydana gelen İstanbul’un işgali hadisesi, Mustafa Kemal’e Karakol Cemiyeti’ni itaatkâr hâle getirme imkânı verdi. İstanbul’un işgalinden sonra yapılan bir ihbar sonucu, Karakol Cemiyeti’nin önde gelen liderleri tutuklanmış ve Malta’ya sürülmüştür.127
Bu tarihten sonra Karakol Cemiyeti, Kurmay Albay Muğlalı Mustafa Bey’in başkanlığında çalışmış; 23 Nisan 1920’de Zabitan, Ekim 1921’de Yavuz isimlerini almıştır. Bu gruplar da Anadolu tarafından Karakol Cemiyeti’nin bir devamı olarak görülmüş ve desteklenmiştir. Fakat eski İttihatçılardan ve Karakol üyesi bazı kişiler tarafından kurulan Müdafaa-yı Milliye Grubu ve bu grubun bir devamı veya yan kuruluşu gibi çalışan M. M. Grubu, Anadolu hükûmeti tarafından tanınmış ve desteklenmiştir. Özellikle İstanbul’da çok yaygın olan Müdafaa-yı Milliyenin isminden faydalanmak amacıyla M. M. adını alan grubun başına, Fevzi Paşanın emriyle Emekli Süvari Kaymakamı Hüsamettin Bey geçirilerek açıkça destek verilmiştir.128
Başta Mustafa Kemal olmak üzere, Millî Mücadele’de önderlik edenler, İttihat ve Terakki’nin eski üyeleridir. Bu nedenle, İstanbul Hükûmeti ve İtilâf Devletleri tarafından Millî Mücadele yanlıları İttihatçı olmakla suçlanmıştır. Kuva-yı Milliyeciler, hareketlerinin İttihatçı olarak nitelendirilmesinin kendilerine sorun yaratacağını ve diğer devletlerle yapılacak görüşmelerde bir pürüz teşkil edeceğini fark ediyorlardı. Bu nedenle, Sivas Kongresi’nin açılışında, hiçbir parti ile ilişkilerinin olmadığı duyuruldu. Kongre üyeleri İttihatçı olmadıklarına dair yemin ettiler ve padişaha da bunu bildirdiler.129 Esasında bu yemin hâdisesi Mustafa Kemal Paşa’nın daha sonra ifade ettiği gibi siyasî bir manevradan başka bir şey değildi.
Başta Karakol Cemiyeti olmak üzere İttihatçılar tarafından kurulan gizli gruplar, özellikle teçhizat bakımından çok büyük ve önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Fakat Zürcher daha ileri giderek Anadolu’daki direnişin 1915-1916 yıllarından itibaren İttihatçılar tarafından plânlandığını, Mondros’tan sonra da İttihatçıların bu plânı uyguladıklarını, ve daha sonra yine İttihatçılar tarafından Mustafa Kemal’in lider olarak seçildiğini söylemektedir.130 İttihatçıların Millî Mücadele’ye katkıları, azımsanmayacak kadar önemlidir. Fakat özellikle Mustafa Kemal’in İttihatçılar tarafından direnişin başına geçirilmiş olması fikri abartılıdır. Yazar bu fikri, Şeref Çavuşoğlu’nun makalesini delil olarak göstererek savunmaktadır. Bu makalede Şeref Çavuşoğlu, üye olduğu grubun (Karakol Cemiyeti) Anadolu’da direnişi örgütlediğini ve bu örgütün başına geçirilmek için de Mustafa Kemal’in seçildiğini söylemektedir.131 Fakat yazar başka hiçbir kaynakta buna dair bir bilgi bulamadığını da kabul etmektedir.
İttihatçıların Millî Mücadele’ye katkıları kesin olarak bilinmemekle beraber, liderliğini ele geçirmeye çalıştıkları da bilinen bir gerçektir. Bu amaç uğruna gayret sarf eden Enver Paşa, Anadolu’ya geçerek direnişin başına geçmek için çabalamış; fakat Sakarya Savaşı’ndan sonra Mustafa Kemal’in liderliği herkes tarafından kabul edilmiştir.
Cumhuriyet Döneminde İttihatçılık ve Mustafa Kemal Paşa
Cumhuriyetin ilânından sonra İttihatçıları iki olayın içinde görüyoruz. Birincisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kuruluşu, ikincisi ise Atatürk’e karşı yapılan suikast girişimidir.
Millî Mücadele’de olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de önde gelen liderler İttihatçıydı. Mustafa Kemal, Rauf (Orbay), Kâzım Karabekir, Ali Fethi (Okyar), Ali Fuat (Cebesoy) bunların en önemlileridir. Fakat Millî Mücadele ve Cumhuriyet dönemlerinde öne çıkan liderlerin çoğu Meşrutiyet Dönemi’nde İttihat ve Terakki içinde görüşlerinden dolayı arka plânda kalanlardır. Meşrutiyet Dönemi’nde fikirlerini uygulayamayan bir İttihatçı olan Mustafa Kemal Cumhuriyet döneminde fikirlerini uygulama imkanı bulmuştur. Bu uygulamaları sırasında onun faaliyetlerine muhalefet, yakın çevresinden gelmiş, Millî Mücadeledeki yakın arkadaşları kendisine karşı bir muhalefet partisi kurmuşlardır. 26 Ekim 1924’de Kâzım Karabekir Birinci Ordu Müfettişliğinden istifa etmiş,132 muhalefetin başını çekmiştir. Ali Fuat, Refet (Bele), Rauf (Orbay), Cafer Tayyar, Rüştü, Adnan (Adıvar), Bekir Sami de ona katılarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını 17 Kasım 1914’te kurmuşlardır.133
Siyasî gelişmelerin yoğun olduğu bu dönemde, İsmet Paşa 22 Kasımda başbakanlıktan istifa etmek zorunda kalmış, yerine daha ılımlı olan Ali Fethi Bey atanmıştır. Fakat Fethi Beyin başbakanlığı kısa sürmüştür. 13 Şubat 1925’te patlak veren Şeyh Sait İsyanını bastırmakta yetersiz olduğu iddia edilerek başbakanlıktan alınıp, yerine İsmet Paşa tekrar geçirilmiş; 4 Mart 1925’te Takrir-i Sükun Kanunu’nu çıkartılmış ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası da hükûmetin bir kararnamesiyle 3 Haziran 1925’te kapatılmıştır.134
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı, “İttihatçı Fırka” şekliyle tanımlamak ya da İttihat ve Terakki’nin bir devamı olarak görmek yanlıştır. Eski İttihatçıların çoğu bu partiye üye olmuştur. Fakat Cumhuriyet Halk Fırkası üyelerinin çoğunun geçmişi de İttihat ve Terakki ile bağlantılıdır. Buna en önemli örnek, Mustafa Kemal’in bizatihi kendisidir. Burada orijinleri itibariyle benzer gibi görülen iki ayrı siyasî teşekkül arasındaki temel farklılık; İsmail Canbolat gibi İttihat ve Terakki’nin radikal kişilerinin Terakkiperver’i seçmiş olmalarıdır.
Aynı radikal grup, İzmir suikastında da görülmektedir. Ankara’dan 7 Mayıs 1926’da hareket eden Mustafa Kemal bir yurt gezisine çıkmış; Mudanya’dan sonraki durak olarak İzmir seçilmiştir. İzmir’e gitmeden bir gün önce İzmir Valisi Kazım Paşa’dan alınan bir telgraf sonucu kendisine karşı bir suikastın tertip edildiğini, fakat tertipçilerin yakalanmış olduğunu öğrenmiştir.135 İzmir suikastı, Ziya Hurşit (eski Lâzistan mebusu) Şükrü (İzmir) ve Arif’den (Eskişehir) meydana gelen üç milletvekili tarafından örgütlemiştir. 15 Haziran’da gerçekleştirilmesi tasarlanan suikast ile Mustafa Kemal’in arabasına tabancalarla ve el bombalarıyla saldırılması planlanmış ancak Giritli Şevki’nin korkarak olayı ihbar etmesiyle suikast açığa çıkmıştır.136
Hem Ankara İstiklâl Mahkemesi’nde hem de İzmir İstiklâl mahkemesinde görülen İzmir suikastı davasında önde gelen eski İttihatçılar ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası eski üyeleri tutuklandılar. Kâzım Karabekir, Ali Fuat, Refet, Cafer Tayyar bunlardan bazılarıdır. Tutuklanan İttihatçıların en önemlileri Mehmet Cavit, Hafız Mehmet, Küçük Talat, Mithat Şükrü, Dr. Nazım, Yenibahçeli Nail, Filibeli Hilmi, İsmail Canbulat, Kara Vasıf ve Ahmet Nesimi idi. Rauf (Orbay) ve Adnan (Adıvar) yurt dışında oldukları için tutuklanamadılar. Abdülkadir ve Kara Kemal ise saklandı.137
İzmir’deki dava, 25 Haziran’da başladı ve 11 Temmuz’da sonuçlandı. Toplam 15 kişiye ölüm cezası verildi. Bunlar; Ziya Hurşit, Ahmet Şükrü, Gürcü Yusuf, Lâz İsmail, Çopur Hilmi, Sarı Efe Edip, Abidin, Halis Turgut, İsmail Canbulat, Rüştü Paşa, Hafız Mehmet, Rasim, Arif, Kara Kemal ve Abdülkadir’dir. Buna karşılık Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucuları içerisinde yer alan paşalar affedilmişlerdir. Ankara’daki dava ise 1 Ağustos’ta başlamış, 26 Ağustos’ta sona ermiştir. Sanıklardan Cavit, Dr. Nazım, Yenibahçeli Nail, Filibeli Hilmi idama, başta Rauf Bey (Orbay) olmak üzere birçoğu da hapse mahkûm edildi. Yalnızca Kara Kemal, yakalanmak üzereyken intihar etmiş, Abdülkadir ise kaçmak isterken yakalanmış ve daha sonra idam edilmiştir.138
Cumhuriyet döneminde ister muhalefet, isterse iktidardaki önde gelen siyasetçiler ve devlet adamları olsun hepsi de İttihat ve Terakki azasındandı. Dolayısıyla, 1926’daki bu idamları, İttihatçılara karşı bir tasfiye olarak nitelendirmek yanlış olur. Gerçekte tasfiye hareketi, İttihat ve Terakki’nin radikal grubuna ve Mustafa Kemal’in liderliğini kabul etmemiş olanlara karşı yapılmıştır.
Sonuç
Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki içinde II. Meşrutiyet’ten sonra devlet içerisinde yüksek bir mevkiye gelememiştir. Bunun sebebi de İttihat ve Terakki’nin yöneticileriyle fikir birliğine varamamasıdır. İttihat ve Terakki yöneticileri, fikirlerinden ve güçlü kişiliğinden çekindiklerinden dolayı Mustafa Kemal’i Merkez-i Umumîden daima uzak tutmuşlardır.
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra, İttihat ve Terakki feshedilmiş, ama İttihatçılık ortadan kalkmamıştır. Parti, hem alenî hem de gizli olarak devam etmiştir: Alenî kolu, Teceddüt Fırkası; gizli kolu ise, Karakol Cemiyeti’dir. Teceddüt Fırkası bir varlık gösteremezken, Karakol Cemiyeti’nin, Millî Mücadele döneminde oldukça etkili olduğu söylenebilir. Fakat cemiyetin mensuplarına İttihat ve Terakki’nin devamı olarak bakıldığı için güvenilmemiş, İstanbul’un işgalinden faydalanılarak tasfiye edilmiş, Cemiyetin üstlendiği görevler farklı müesseseler ihdas edilmek suretiyle el değiştirmiştir.
Millî Mücadele’nin hazırlanmasında İttihatçıların faaliyetleri etkili olduğu kabul edilebilir bir tarihi vakıadır. Çünkü Millî Mücadele’nin şekillenmesinde ve neticeye ulaşma hususunda emeği geçen şahsiyetlerin genellikle İttihatçı gelenekten gelen paşalar olduğu bilinmektedir. Buna en güzel örnek, Mustafa Kemal’dir. Ancak bazı kaynaklarda iddia edildiği gibi Mustafa Kemal’i direnişin başına geçiren gücün Karakol Cemiyeti, dolayısıyla da İttihat ve Terakki olduğu fikri kabul edilemez. Çünkü bunu destekleyecek hiçbir kanıt yoktur.
Cumhuriyet Halk Fırkası’nın uygulamalarına muhalefet olarak kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapanmasından sonra bu parti içerisinde yer alan İttihatçıların radikal grubu, iktidarı ele geçirme adına Mustafa Kemal’e suikast girişiminde bulunmuşlar, fakat başarılı olamamışlardır. İstiklâl Mahkemelerindeki yargılamalar sonrasında eski İttihat ve Terakki azalarıyla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurucuları yargılanmış; radikal İttihatçılarsuçlu bulunmuş ve idam edilmişlerdir. 1926 yılındaki bu hareket, İttihat ve Terakki’nin tasfiyesi olarak nitelendirilmektedir. Fakat doğru olan, radikal İttihatçıların tasfiyesidir. Çünkü o dönemde, başta Mustafa Kemal olmak üzere önde gelen devlet adamları, eski İttihat ve Terakki azasıydılar.
Mustafa Kemal, neticede bir İttihatçıdır; özellikle Selânik’teki İttihatçı grupların oluşmasını da bizzat kendisi örgütlemiştir. Ancak Şam’da bulunma zorunluluğundan, 1907’de ortaya çıkan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin lider kadrosu içinde yer alamamıştır. Millî Mücadele’ye kadar İttihat ve Terakki Cemiyetinin askerî kadrosunda yer almakla birlikte, ikinci plânda kalacaktır. Gerek İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerinin yurt dışına kaçmaları gerekse İstanbul’daki Millî Mücadele’nin hazırlık çalışmaları sırasında kontrolü ele geçirmeye çalışacak ve bu tarihten itibaren Millî Mücadele’nin tek lideri olacaktır. Mustafa Kemal, bu özellikleri ile II. Meşrutiyet Dönemi Osmanlı aydın kesiminin hemfikir olup da ulaşamadıkları hedefleri Millî Mücadele’den itibaren Cumhuriyet’e kadar her safhada adım adım gerçekleştirecektir. Bu dönemde Türk toplumunu siyasî, sosyal ve kültürel manada değiştirecek inkılâpları Meşrutiyet döneminin aydın kesiminden miras olarak almış ancak onların Meşrutiyet’le tamamlayamadıkları, hatta hayal dahi edemedikleri gelişme ve değişmeye yönelik bütün kavramları, Cumhuriyet’le tamamlayan kişi, bizatihî kendisi olmuştur. Yani Mustafa Kemal, yarım kalan Meşrutiyeti, Cumhuriyet’in ilânı ile tamamlayan kişidir.
İttihatçılığın zemininin neden Balkanlar dışında ayrı bir mekân olmadığı hususunda yine Mustafa Kemal’in hareket için en uygun mekânı seçmedeki isabetliliği onun bir lider olarak temayüz etmesinin kanıtıdır. Mustafa Kemal’in yeni bir devletin oluşumunda, mevcut mekânların Türk bölgeleri olmasına dikkat ettiği görülmektedir. Şam’da ilk gizli cemiyeti kurarken bu bölgenin Araplarla meskûn olması sebebiyle uygun olmadığına kanaat getirmiş; yeni bir mekân olarak Selânik’i seçmiştir. Hareketin fikrî temellerini oluştururken, dikkat ettiği bu ayrıntı, Misak-ı Millîyi hazırlarken de görülmektedir. Mustafa Kemal’in Şam ve Selânik’te oluşturduğu ilk ihtilâlci teşebbüs ruhu ile Misak-ı Millî’nin bir millî yemin olarak ortaya çıkmasındaki ruh, aynîlik arz eder.
Mustafa Kemal, 1 Kasım 1918’de biten İttihat ve Terakki Fırkası’nı canlandırma gayreti içinde hiç olmamıştır. Ancak İttihat ve Terakki Fırkasının sona ermesi, İttihatçılık anlayışının son bulduğu anlamına gelmez. Meşrutiyet ihtilâlini gerçekleştiren “İttihatçılık ruhu”, Cumhuriyet devrinde hâkim unsur olmamakla birlikte, hayatiyetini devam ettirmiş; ancak son İttihatçı Celâl Bayar’ın vefatıyla son bulmuştur, diyebiliriz. Osmanlılık ideolojisinin dışına çıkamayan İttihatçılık ruhunun kısmî de olsa tesirlerini; Mütareke, Millî Mücadele ve Cumhuriyet dönemlerinde görmek mümkündür. Millî Mücadelenin kazanılmasında aktif rol oynayan Kuva-yı Milliye ruhunun, İttihatçılık ruhu ile aynîlik arz ettiğini söylemek belki mümkün değildir; ancak İttihatçı ruhunun tesir ve izlerinin söz konusu dönemlerde var olduğu da göz ardı edilmemelidir.
Başlangıçtan itibaren Mustafa Kemal, diğer İttihatçı gruplarla fikir bağlamında bir arada kalabilmiştir. Ancak Mustafa Kemal-İttihatçı ilişkisinin arka plânı ele alındığında, Mustafa Kemal Paşa’nın tatbikatta daima farklı yollar takip ettiğini görmekteyiz. Bugünkü tartışmaların; söylediklerimiz ve yazdıklarımızın aksine bir seyir takip etmesini, tartışma çıkaranların bu tip tarihî hâdiseleri, kendi zamanı içinde değerlendirememeleri ve dolayısıyla hâdiselerin arka plânını görememeleriyle izah edebiliriz. Ancak bu farklılıklar Mustafa Kemal Paşa’nın da bir İttihatçı olmadığı anlamına gelmez. Falih Rıfkı Atay’ın da “19 Mayıs” adlı eserinde belirttiği gibi “Mustafa Kemal İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden ayrılmamıştır”. Falih Rıfkı’nın bu görüşünü destekleyen bir diğer belgede bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın İttihat ve Terakki ile ilgili 1923 yılında Anadolu Ajansı muhabirine verdiği demeçtir. Çalışmamızı bu demeçle bitirmek yerinde olacaktır; “……mezkûr cemiyet mütarekenin ferdasında o vakit ki İttihad ve Terakki merkez-i umumisinin dâvetiyle merhûm Talat Paşa’nın riyaseti altında akdedilen kongresi kararıyla Teceddüt fırkasına inkılâp etmiş ve bütün hukuk ve emvalini mezkûr fırkaya devrederek İttihat ve Terakki namının tarihe tevdi edildiğini ilan etmişti. Vaktiyle zaten bir çoğumuz o cemiyetin müessis ve azasından bulunuyorduk. Son kongresi kararıyla tarihe intikal eden mezkur cemiyetin müntesipleriyle bilahare teşekkül eden Teceddüt fırkası mensuplarının kısm-ı küllîsi büyük milletimizin azm-ı bülendinden doğan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne iştirak veya iltihak etmiş ve bu cemiyetin programını kabul eylemiştir”.
DİPNOTLAR
1 Suat İlhan, “Atatürk’ün Yetiştiği Ortam”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt II, Sayı 5, Mart 1986, s. 2.
2 Bu çalışmalardan bazıları şunlardır; Afet İnan, “Atatürk’ü Dinlerken-Vatan ve Hürriyet”, Belleten, C. 1, S. 2, TTKB, Ankara 1937.; Afet İnan, “Mukaddes Tabanca”, Belleten, C. 1, S. 3-4, TTKB, Ankara 1937.; Münir Aktepe, “Atatürk’ün Sofya Ateşeliğine Kadar İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Olan Münasebetleri ve Bu Hususa Alâkalı Bir Belge”, Belleten, C. 38, S. 150, TTKB, Ankara 1974.; Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İmge Kitabevi, Ankara 1998.; Sina Akşin, 100 Soruda Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, Gerçek Yayıncılık, Ankara 1980.; Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Dünya yayınları, İstanbul 1958.; Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, Bateş yayınları, İstanbul 1998.; Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. I-III, Remzi Kitabevi, İstanbul 1994.; Yusuf Hikmet Bayur, “Mustafa Kemal’in Falkenhayn’la Çatışmasıyla İlgili Henüz Yayınlanmamış Bir Raporu”, Belleten, C. 20, S. 80, TTKB, Ankara 1956.; Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, Baha Matbaası, İstanbul 1995.; Kâzım Nami Duru, İttihat ve Terakki Hatıralarım, İstanbul 1957.; Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, Sebil Yayınları, İstanbul 1996.; İsmet Görgülü, Atatürk’ün Anıları, Bilgi Yayınevi, Ankara 1998.; Hüsnü Himmetoğlu, Kurtuluş Savaşı’nda İstanbul ve Yardımları, İstanbul 1975.; Kâzım Karabekir, İttihat ve Terakki Cemiyeti (1896-1909), Emre Kitabevi, İstanbul 1995.; Hüsrev Sami Kızıldoğan, “Vatan ve Hürriyet = İttihat ve Terakki”, Belleten, C. 1, S. 3-4, TTKB, Ankara 1937.; Ahmed Bedevi Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve İttihad ve Terakki, Tan Matbaası, İstanbul 1948.; Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, İstanbul 1995.; Fethi Tevetoğlu, Atatürk’le Okyar’ın Çıkardıkları Gazete Minber”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 5, S. 13’ten ayrı basım, TTKB, Ankara 1989.; Fethi Tevetoğlu, “Atatürk-İttihat ve Terakki”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 5, S. 15, TTKB, Ankara 1989.; Şerafettin Turan, “Mondros Mütarekesi Ertesinde Mustafa Kemal’in Orduya Siyasete ve İngilizlerin Tutumuna İlişkin Düşünceleri”, Belleten, C. 46, S. 182, TTKB, Ankara 1982.; Faik Reşit Unat, “Atatürk’ün II. Meşrutiyet İnkılâbının Hazırlanmasındaki Rolüne Ait Bir Belge”, Belleten, C. 26, S. 102, TTKB, Ankara 1962.; Erik Jan Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, Bağlam yayınları, İstanbul 1987.; Bekir Tünay, “Mustafa Kemal ve İttihat ve Terakki”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt I, Sayı 1, Kasım 1984.
3 E. Semih Yalçın-Ali Güler, Atatürk, Hayatı, Düşünceleri ve Kişiliği, Cilt I, Ankara 2000, s. 153.
4 Hüseyin Cahit Yalçın, “İttihadı Terakki Cemiyetine Nasıl Girdim?”, Yakın Tarihimiz, C. I, S. I, İstanbul 1962, s. 24.
5 Erik Jan Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, Bağlam Yayınları, İstanbul 1987, s. 50.
6 Sınıf arkadaşlarından Lütfü Müfit Bey Harp Okulu yıllarında Mustafa Kemal’i şu şekilde anlatmaktadır; “…daha o zaman mektepte iken, şuursuz, düşüncesiz kötü bir idareye karşı vicdan ve ruhundan fışkıran inkılâpçı düşünceleri bilhassa kayda şayandır……şuursuz idareden o derece ıstırap duymuştu ki, daha mektepte iken o zamanki idareye karşı arkadaşları ile hasbıhâller, tenkitlere başlamış ve hatta büyük tehlikelere rağmen haftada iki defa gizli olarak gazete bile çıkarmışlardı” (Bk. Lütfü Müfit, “Harbiye’de Gazi Hazretleri ile Bir Sınıfta Ders”, Vakit, 10 Ağustos 1934).
7 Mustafa Kemal, Harp Okuluna 13 Mart 1889 tarihinde girmiştir. Künye Defterine şu ifade düşülmüştür; “Selânik’te Koca Kasım Paşa Mahalleli Gümrük memurlarından müteveffa Ali Rıza Efendi’nin mahdumu uzun boylu, beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi Selânik 96”. (Bk. Kara Harp Okulu Arşivi, Künye Defteri, No: 21).
8 Mustafa Kemal’in arkadaşlarından bazıları şunlardır; Ahmet Tevfik, Mustafa Nuri (Conker), Lütfi Müfit (Özdeş), Ali Fuat (Cebesoy), Arif (Ayıcı), Hayri (Tırnovacık), Kâzım (Karabekir), Ömer Naci, İsmail Hakkı (Pars), Kâzım (İnanç), Kâzım (Özalp), Ali Fethi (Okyar).
9 Geniş bilgi için bk.; Yahya Akyüz, “Atatürk’ü Yetiştiren Öğretmenlerden Birkaçı”, Atatürk Devrimleri ve Eğitim Sempozyumu (9-10 Nisan 1981) Bildirileri, Ankara 1981, s. 116 vd.
10 Harp Okulu mezuniyet tarihi 10 Şubat 1902’dir. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, Cilt I, İstanbul, 1994, s. 74-79.; Mustafa Kemal hakında yapılan biyografi çalışmalarında verilen tarihler ile ilgili bilgilerin ekseriyetle yanlış olduğu görülmektedir. Sadi Borak bu tarihlerin yanlışlığını düzeltme adına yeni bir yanlışa düşenlerdendir. (Bk. Sadi Borak, “Atatürk’ün Biyografisinde Yapılan Yanlışlıklar”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt I, Sayı 1, Kasım 1984, s. 277-285).
11 Mustafa Kemal kendi anılarında sınıf gazetesi çıkarma işini şöyle anlatmaktadır; “…bende ve bazı arkadaşlarda yeni fikirler belirdi. Memleketin idaresinde ve siyasetinde fenalıklar olduğunu keşfetmeye başladık. Binlerce kişiden ibaret olan Harbiye talebesine bu keşfimizi anlatmak hevesine düştük. Okul öğrencileri arasında okunmak üzere okulda el yazısıyla gazete tesis ettik. Sınıf dahilinde ufak teşkilâtımız vardı. Ben, idare heyetine dahildim. Gazetenin yazılarını ekseriyetle ben yazıyordum”. (Bk. Ahmet Emin Yalman, “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi Muztafa Kemal Paşa Hazretlerinin Tarihçe-i Hayatı”, Vakit, 10 Ocak 1922, No: 1468).
12 Asım Gündüz, Hatıralarım, (Haz. İ. Ilgar), İstanbul 1973, s. 14.
13 Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul 1967, s. 45, 46.
14 Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, s. 84.; Uluğ İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı 1881-1918, Cilt I, Ankara 1988, s. 8. Cebesoy hatıratında mezuniyet tarihlerinin Aralık 1904 olduğunu söylemektedir. (Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 70) Ayrıca Zürcher de bu tarihi onaylamakta, 11 Ocak tarihini onun yüzbaşılığa terfi ettiği tarih olarak vermektedir. (Erik Jan Zürcher, Millî Mücadele’de İttihatçılık, İstanbul 1987, s. 64.) Zürcher’nin tespiti yanlıştır. Mustafa Kemal’in özlük dosyasına şu kayıt düşülmüştür. ” 11 Ocak 1905 (29 Kanun-ı evvel 1320) tarihinde Erkân-ı Harbiye Yüzbaşılığı ile mektepten neşet ederek sunuf-u selâsede bölük idare ve kumanda etmek üzere atik 5’nci Orduya memur buyrulmuştur”. (Kara Kuvvetleri Komutanlığı Arşivi, Atatürk’ün Özlük Dosyası).
15 Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 72-78.
16 Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, İstanbul 1980, s. 7.; Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 78-80.
17 Afet İnan, “Atatürk’ü Dinlerken Vatan ve Hürriyet”, Belleten, C. I, S. 2, Ankara 1937, s. 297, 298.
18 Fethi Tevetoğlu, “Atatürk-İttihat ve Terakki”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. V, S. 15, Ankara 1989, s. 514.
19 Ali Fuat (Cebesoy) Beyrut’taki süvari alayına gönderilirken Mustafa Kemal ve Müfit Bey Şam’da bulunan alaylarda görevlendirilmişlerdi. Bu sebeple Ali Fuat Cemiyete katılanlar arasında değildir. (Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 87).
20 Tevetoğlu, “Atatürk-İttihat ve Terakki”, s. 614. Bazı kaynaklar cemiyetin Mustafa Kemal tarafından ve 1906 sonbaharında kurulduğunu yazmaktadır. (Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara 1996, s. 203.; “Atatürk”, İslâm Ansiklopedisi, C. I, İstanbul 1940, s. 721.
21 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 66.
22 İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı 1881-1918, Cilt I, s. 10. Enver Behnan Şapolyo Mustafa Kemal’in Yafa’ya gitmesini, Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin inkişaf edememesine sebep olarak göstermektedir. (Bk. Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, Berkalp Kitabevi, Ankara 1944, s. 63).
23 Ahmet Emin Yalman, “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi Muztafa Kemal Paşa Hazretlerinin Tarihçe-i Hayatı”, Vakit, 10 Ocak 1922, No: 1468.
24 Tevetoğlu, “Atatürk-İttihat ve Terakki”, s. 164.; Afet İnan, “Mukaddes Tabanca”, Belleten, C. I, S. 3-4, Ankara 1937, s. 610. Şapolyo, “…bu ihtilâl komitesi çok aza bulamadı. Bu suretle geniş bir faaliyeti göze çarpmadı” demektedir. (Bk. Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s. 62).
25 Bk. (Yalman; “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi Muztafa Kemal Paşa Hazretleri’nin Tarihçe-i Hayatı”, Vakit, 10 Ocak 1922).
26 Mustafa Necip Babıâli baskını sırasında ölen bir subaydır (Hüsrev Sami Kızıldoğan, “Vatan ve Hürriyet-İttihat ve Terakki” Belleten, C. I, S. 3, Ankara, 1937, s. 621).
27 Afet İnan, “Mukaddes Tabanca”, s. 605-610.
28 Mustafa Kemal Paşa’nın Cemiyetin gizli toplantısında yapmış olduğu konuşmanın tam metni şu şekildedir; “Arkadaşlar! Bu gece burada sizleri toplamaktan maksadım şudur: Memleketin yaşadığı vahim anları size söylemeye lüzum görmüyorum. Buna cümleniz müdriksiniz. Bu bedbaht memlekete karşı mühim vazifelerimiz vardır. Onu kurtarmak yegâne hedefimizdir. Bugün Makedonya’yı ve tekmil Rumeli kıt’asını vatan camiasından ayırmak istiyorlar. Memlekete ecnebi nüfuz ve hâkimiyeti kısmen ve fiilen girmiştir. Padişah zevk ve saltanatına düşkün her zilleti irtikap edecek menfur bir şahsiyettir. Millet zulüm ve istibdat altında mahvoluyor. Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve izmihlâl vardır. Her terakkinin ve kurtuluşun anası hürriyettir. Tarih bugün biz evlâtlarına bazı büyük vazifeler tahmil ediyor. Ben Suriye’de bir Cemiyet kurdum. İstibdat ile mücadeleye başladık. Buraya da bu Cemiyetin esasını kurmaya geldim. Şimdilik gizli çalışmak ve teşkilâtı taazzuv ettirmek zarurîdir. Sizden fedakârlıklar bekliyorum. Kahhar bir istibdada karşı ancak ihtilâl ile cevap vermek ve köhneleşmiş olan çürük idareyi yıkmak milleti hâkim kılmak hulâsa vatanı kurtarmak için sizi vazifeye davet ediyorum” (Kızıldoğan, “Vatan ve Hürriyet-İttihat ve Terakki”, s. 621, 622.; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. 3, Ankara 1954, s. 1-2).
29 Faik Reşit Unat, “Atatürk’ün II. Meşrutiyet İnkılâbının Hazırlanmasındaki Rolüne Ait Bir Belge”, Belleten, C. 26, S. 102, Ankara 1962, s. 342.; Ernest Edmonson Ramsaur, The Youngs Turks (Prelude to the Revolution of 1908), Princeton University Press, Princeton, New Jersey 1957, s. 95.
30 Tevetoğlu, “Atatürk-İttihat ve Terakki”, s. 615.; Ernest Edmonson Ramsaur, Jr, The Youngs Turks (Prelude to the Revolution of 1908), Princeton University Press, Princeton, New Jersey 1957, s. 95.
31 Kâzım Nami Duru’nun Ş. Süreyya Aydemir’e yazdığı mektupta bu durumu şu şekilde açıklamıştır; “…Mustafa Kemal’i 1907’de eski Vatan ve Hürriyet Cemiyeti arkadaşları bizim Cemiyete aldılar. Onlar, Mustafa Kemal gittikten sonra eski Cemiyetlerini yaşatamamışlardı…” (Bk. Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C I, s. 131).
32 Kâzım Nami Duru, İttihat ve Terakki Hatıralarım, İstanbul 1957, s. 13.
33 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt II, Kısım IV, Ankara 1991, s. 63.; Sina Akşin, 100 Soruda Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İstanbul 1980, s. 57.; Enver Behnan Şapolyo, Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki ve Meşrutiyet Tarihi, İstanbul 1944, s. 59.
34 Zürcher, Millî Mücadele’de İttihatçılık, s. 78-79.
35 “…Hızla gelişen bu yeni cemiyetle Mustafa Kemal’in kurduğu Cemiyetin bir yerde karşılaşmaları kaçınılmazdı… Talat, adaylardan Binbaşı Naki Bey adında birinin fikirlerini iskandil ederken, Mustafa Kemal’in kurduğu topluluğa üye olduğunu öğrenmiş, dolayısıyla da topluluğun varlığı ortaya çıkmıştı. Bu olayın tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, aradan, yeni topluluğun eskisini, gerek sayı gerekse önem bakımından arkada bırakacağı kadar bir zaman geçmiş olması gerekir, çünkü iki topluluk birleştiğinde Vatan ve Hürriyet adı tümüyle ortadan silinecekti”. (Bk. Ramsaur, The Youngs Turks (Prelude to the Revolution of 1908), s. 120.
36 Fethi Tevetoğlu, Ömer Naci, İstanbul 1973, s. 72.
37 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. 5, s. 88.; Afet İnan, “Atatürk’ü Dinlerken-Vatan ve Hürriyet”, s. 295.
38 Tevetoğlu, Ömer Naci, s. 73 (40. dipnot).
39 İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. 4, İstanbul 1961, s. 351-355.
40 Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 98.
41 Eserde Osmanlı Hürriyet Cemiyet’inin kuruluşu ile ilgili ifadelerin geniş metni şu şekildedir; “… Beşinci Ordudan Üçüncü Ordu’ya nakledilen bir Erkân-ı Harb zabiti Mekteb-i Tıbbiyeden tart edilmiş Şam’da ticaretle iştigale başlamış bir zat ile buluşarak bir Hürriyet Cemiyeti teşkiline karar verdiler. Bu Cemiyete Selânik’te bir şube ihtasına çalıştılar. Hemen sınıf rüfekasından bazı gençlerle şimdi birer mevki-i mübeccel ihraz eden zevat-ı aliyeden bazılarıyla görüştü. Nihayet bir Cemiyetin esasını kurdular. Şu kadar ki o vakit ittihaz olunan tarikin neticepezir-i muvaffakiyet olması meşkuk idi. Binaenaleyh bu cemiyet ittisaa muvaffak olmaksızın hâl-i rüşeymide kaldı. Aradan bir hayli müddet daha geçti. Makedonya Meselesi alevlenmiş devletlerin müdahalesi memleketimizi müşkül bir hale koymuştu. Mürzteg Programı erbab-ı hamiyeti ciddiyetle çalışmaya sevketti. Bunun üzerine eski Hürriyet Cemiyeti azasından on zat birer suretle tanışarak görüşerek esas bir teşkilât yapmaya karar verdiler. Uzun uzun münakaşalardan sonra merkez-i umumi Selânik’te olmak üzere Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni büsbütün yeni bir tarzda vücuda getirdiler…” (Unat, “Atatürk’ün II. Meşrutiyet İnk…”, s. 346-347.
42 Ahmet Bedevi Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve İttihat ve Terakki, İstanbul, 1948, s. 207, 208.
43 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. I, s. 16.
44 Kızıldoğan, “Vatan ve Hürriyet-İttihat ve Terakki”, s. 623, 624.
45 Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve…, s. 237, 238.
46 Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. I, s. 16.
47 Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 110, 111.
48 “Selanik’e geldiği zaman Vatan’a ve Hürriyet Cemiyeti’nden eser kalmamıştı”. Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, Berkalp Kitabevi, Ankara 1944, s. 65.
49 Şapolyo, Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki ve Meşrutiyet Tarihi, s. 62.
50 Duru, İttihat ve Terakki Hatıralarım, s. 13.
51 Kâzım Karabekir, İttihat ve Terakki Cemiyeti (1896-1909), İstanbul, 1995, s. 179.; Ramsaur eserinde “…Mustafa Kemal bu (İttihat ve Terakki Cemiyetine) topluluğa girmesine rağmen sıradan bir üye olmaktan ileri gidemeyecek; Enver gibi 1908 Hareketi sırasında birden yıldızı parlamayacaktı” (Ernest Edmonson Ramsaur, The Youngs Turks (Prelude to the Revolution of 1908), Princeton University Press, Princeton, New Jersey 1957, s. 95.) şeklindeki yaklaşımına Zürcher de katılmaktadır. Her iki yazarında muhtemelen K. Karabekir’e dayanarak yapmış oldukları “sıradan bir üye” şeklindeki tespit yanlıştır. Cumhuriyet devrinde ortaya çıkan Mustafa Kemal-Kâzım Karabekir uyuşmazlığı hatırlanırsa K. Karabekir’in verdiği bilgilere ihtiyatlı yaklaşılması gerekir. Mustafa Kemal İttihat ve Terakki Cemiyeti içindeki faaliyetlerinde hiçbir zaman gerek fikirleri gerekse uygulamaları ve muhalefeti ile göz ardı edilemeyecek bir konumda olmuştur.
52 OKYAR, Üç Devirde Bir Adam, s. 20-21.
53 Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. I, s. 110.
54 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C. 2, Kısım 4, Ankara 1991, s. 169.
55 Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 126, 127.
56 Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, C. II, s. 172-201.
57 Celal Bayar, Ben de Yazdım, C. I, s. 182-183.
58 Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. I, s. 17.
59 Tevetoğlu, “Atatürk-İttihat ve Terakki”, s. 616.
60 Afet İnan, “Trablusgarp’ta Hürriyete Karşı İsyan”, Belleten, C. VIII, S. 31, Temmuz 1944, s. 389-390.
61 “… İttihatçıların gizli teşkilâtında yapmış oldukları Bölükbaşılar namı altındaki bir takım gruplar vardı, Mustafa Kemal bu gruplara dahildi…”. (Bk. Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s. 66).
62 Afet İnan, “Trablusgarp’ta Hürriyete Karşı İsyan”, Belleten, C. VIII, S. 31, Temmuz 1944, s. 389-390.
63 Rachel Simon, “Önderliğin Başlangıç Yılları: Mustafa Kemal’in Libya’yı Ziyareti, 1908”, (Çev. Tüten Özkaya), Belleten, C. XLIV, S. 173, Ocak 1980, s. 89.; Afet İnan, “Trablusgarp’ta Hürriyete Karşı İsyan”, Belleten, C. VIII, S. 31, Temmuz 1944, s. 389-390.
64 Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. I, s. 138-140.
65 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 98.
66 Simon, “Önderliğin Başlangıç Yılları: Mustafa Kemal’in Libya’yı Ziyareti, 1908”, s. 94-95.
67 Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. I, s. 158, 159 .
68 Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, Berkalp Kitabevi, Ankara 1944, s. 70.
69 Sina Akşin, 31 Mart Olayı, Ankara 1972, s. 387.
70 Mustafa Kemal bu görüşünü Kâzım Nami’ye şu şekilde ifade etmiştir; “…Ben kendimde askerlik için bir istidat görmüyorum, daha ziyade siyasî işlerde muvaffak olacağımı sanıyorum, onun için askerlikten istifa etmek niyetindeyim, ne dersin? ”. (Bk. Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s. 66).
71 “Mustafa Kemal politikadan alâkasını keserek kendini askerliğe askerîn talim ve terbiyesine verdi”. (Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s. 69).
72 Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s. 68-69.
73 Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 113-114.
74 Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 119.
75 Tevetoğlu, “Atatürk-İttihat Terakki”, s. 618.; İsmet BOZDAĞ, Atatürk’ün Evrensel Boyutları, Ankara 1988, s. 11.; Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. I, s. 146.; Celâl Bayar’ın Tevfik Rüştü Aras’tan nakli için bk Celâl Bayar, Ben de Yazdım, İstanbul 1966, s. 506, 507. Ayrıca geniş bilgi için bkz. Fethi Tevetoğlu, “İttihat ve Terakki Cemiyeti (Fırkası)”, Türk Ansiklopedisi, Cilt 20, s. 446-452.
76 Zürcher, Millî Mücadele’de İttihatçılık, s. 99.
77 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. I, s. 252, 254, 486.
78 Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. I, s. 117.
79 Zürcher, Millî Mücadele’de İttihatçılık, s. 91.
80 Bleda, Mustafa Kemal ile İttihat ve Terakki mensuplarının arasındaki soğukluğu gidermek üzere Talat Paşa’nın da katıldığı bir yemekli toplantı düzenlediğini yazmaktadır. (Bk. Mehmet Şükrü Bleda, İmparatorluğun Çöküşü, İstanbul 1979, s. 102.).
81 Feroz Ahmad, The Joung Turks, The Commitee of Union & Porgress in Turkish Polites (1908-14), Oxford 1969, s. 45-46.
82 Ahmet Emin Yalman, “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi Muztafa Kemal Paşa Hazretleri’nin Tarihçe-i Hayatı”, Vakit, 10 Ocak 1922, No: 1468.; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. 5, s. 90, 91.
83 Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, C. III, İstanbul 1992, s. 23.
84 Zürcher, Millî Mücadele’de İttihatçılık, s. 100, 101.
85 Tevfik Çavdar, İttihat ve Terakki, İstanbul 1991, s. 105.
86 Münir Aktepe, “Atatürk’ün Sofya Ateşeliğine Kadar İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Olan Münasebetleri ve Bu Hususla Alâkalı Bir Belge”, Belleten, C. 38, S. 150, Ankara 1974, s. 276.
87 AKTEPE, “Atatürk’ün Sofya Ateşeliğine…”, s. 277, 278.
88 Mithat Sertoğlu, “Balkan Savaşı Sonlarında Edirne’nin Kurtarılması Hususunda Hemen Teşebbüse Geçilmesi İçin Atatürk’ün Harbiye Nezaretini Uyarışına Dair Bilinmeyen Bir Belge”, Belleten, C. 32, S. 128, Ankara 1968, s. 466-468. Bolayır Merkez Tabyasından bir nüshası da Başkumandanlık Vekâlet-i Celîlesine gönderilen 4/5 Şubat tarihli mektubun özet metni şu şekildedir; Huzur-ı Sâmi-i Nezaretpenahîye; Tarafeyn ordularının vaz’iyet-i harbiyeleri sevkül-ceyş nokta-i nazarından münakaşa ve tetkik edilmiş, bu münaşaka-i ilmiye neticesinde Osmanlı ordusuna terettüp eden hatt-ı hareket elyevm takip edilen hatt-ı harekete münafî zuhur etmiştir. Böyle bir zamanda hakayık-ı fenniyeyi ortaya koymak vazifesine binaen bervech-i zîr serd-i mutalâata itisar ve bu babdaki cesaretin müsamaha edilmesine intizar olunur:…………… Vaz’iyet-i mezk˚renin münakaşası ve elde edilen netice; Milletin ve efkâr-ı umumiyenin aldatılmaması ve kabinenin kendi iddiasını tekzib eylememesi için düşman ordusunun faikıyet-i adediye ve sevkül-ceyşiyesini kat’î ve azimkârane bir hareket-i taarruziye ile telâfiye karar verildiğine hükmetmek lâzım gelir. Filvaki bundan başka türlü karar verilemez. Edirne, Çatalca ordusundan 300 kilometre uzakta ve Çatalca karşısındaki Bulgar küvve-i külliyesinden mâada ayrıca bir muhasara ordusuyla Osmanlı ordusundan ayrı bulunmaktadır. Binaenaleyh, Edirne’ye varmak için evvel emirde Çatalca’daki Bulgar kuvve-i külliyesini duçar-ı inhizam eylemek, saniyen muhasarayı cebren reddetmek, salisen dört aydan beri mahsurînin tahribatını izale için küliyyetli erzakı serian şehre yetiştirmek lâzımdır. Bunun için hareket ve taarruz iktiza eder. Bu taarruz ya doğrudan doğruya Çatalca’dan karadan veyahut hem karadan ve hem de Bulgar kısm-ı küllisi gerilerine ihraç hareketiyle tehdit edecek surette denizden veyahut aynı zamanda Gelibolu şibih ceziresinden yapılmalıdır. Hareket-i taarruziyenin bir an dahi tehiri câiz değildir. Edirne günden güne kuvvetini zâyi’ etmekte ve sukuta takarrüp eylemektedir. Sukutdan sonra muhasırîn düşmanın küvve-i külliyesine bilcümle esleha ve techizatiyle inzimam edecek ve faikıyet-i adediyenin taarruz-ı azimkârane ile telâfisi kesb-i müşkilât edecektir. Binaenaleyh Gelibolu limanında bulunan kuvvetler, serian Çatalca cihetine celbedilmeli ve Gelibolu’da kalacak askere Çatalca ordusuyla beraber düşmana şiddetle taarruz emri verilmelidir. Aksi hâlde kabinenin sâkıt kabineden inhiraf eylediği cihetler taayyün edemiyecek ve 10 Kânunısânî 328 darbe-i hük˚metini îka’ edenlerin esbâb-ı takdir ve sitayişi gayr-ı kabil-i izah bulunacak ve kimbilir daha neler olacaktır. Olbabda emir ve ferman hazret-i menlehülemrindir. Bahr-ı Sefid Kuvâ-yı Mürettebesi erkân-ı harbiyesine memur Binbaşı M. Kemal, Bahr-ı Sefid Boğazı kuvây-ı mürettebisi Erkân-ı Harbiye Reisi Binbaşı Ali Fethi. (Bk. Sertoğulu, “…Atatürk’ün Harbiye Nezaretini Uyarışına Dair Bilinmeyen Bir Belge”, s. 466-468).
89 Aktepe, “Atatürk’ün Sofya Ateşeliğine…”, s. 285.
90 Sertoğlu, “…Atatürk’ün Harbiye Nezaretini Uyarışına Dair Bilinmeyen Bir Belge”, s. 465.
91 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Cilt I, İstanbul 1958, s. 56, 57.
92 Okyar, Üç Devirde Bir Adam, s. 203-205.; Ahmet Cevdet Emre, İki Neslin Tarihi, İstanbul 1960, s. 202.
93 “Atatürk”, İslâm Ansiklopedisi, Cilt I, s. 725-276.
94 Duru, İttihat ve Terakki Hatıralarım, s. 58, 70.
95 “Atatürk”, İslâm Ansiklopedisi, Cilt I, s. 726.
96 İsmet Görgülü, Atatürk’ün Anıları, Ankara 1998, s. 40-43.; Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, İstanbul 1998, s. 15-17.
97 Yusuf Hikmet Bayur, “Mustafa Kemal’in Falkenhayn’la Çatışmasıyla İlgili Henüz Yayınlanmamış Bir Raporu”, Belleten, C. 20, S. 80, Ankara 1956, s. 622.
98 Mustafa Kemal’in 20 Eylül 1917 tarihli raporunun özeti; Madde 1-Halk hükûmetten soğumuştur, halka karşı çok kötü davranılmaktadır, hükûmet tam bir acz içindedir, adliye işleri de kesin surette işlememektedir, halkın geçim ve ekonomik durumu berbattır, kimse geleceğe güvenemiyor. Devlet bir gün birdenbire çökebilir. Madde 2- Savaş yakında biteceğe benzemiyor; düşman tarafı bizden az sıkıntı çekmektedir. Madde 3- Osmanlı ordusu savaşın başlarına nispeten çok zayıftır. Birliklerin mevcutları azdır, iyi tümenlerden biri sayılan 59. Tümenin yüzde ellisi ayakta duramayacak kadar mecalsiz zayıf kimselerden ibarettir. Ordularda yarı yarıya kaçak da vardır. (Bundan sonra türlü cephe ve orduların durumu ve düşmanların amaçları gözden geçirilmektedir). Madde 4- Yapılacak işler: a) Yönetim, jandarma, geçim işleri düzeltilmeli; b) Askerlik bakımından sav’al durumda kalmalı ve Avrupa’daki bütün birliklerimizi yurda geri çağırmalı. Sina cephesinde ne yapacağımızı şimdiden kestiremeyiz. Ancak, öyle görünüyor ki, bir oraya yeni kuvvetler yığmadan önce düşman bize saldıracaktır. Madde 5- Suriye ve Hicaz yeniden bir Müslüman-Osmanlı komutanının buyruğu altına verilmelidir, onun altında da Sina cephesine yeni bir Müslüman-Osmanlı komuta etmelidir. Falkenhayn’ı yurda olan zararına rağmen behemahal kullanmak gerekiyorsa o, Müslüman-Osmanlı olacak olan Suriye ve Hicaz genel komutanının buyruğu altında bulunmalıdır. Bu takdirde ben şimdikinden daha küçük bir duruma düşsem de (yani üstümde bir yerine iki amir bulunsa da) yurt faydası için buna razıyım; eğer benim 7’nci Ordunun Sina cephesine tam olarak varmadan düşman saldırırsa ve o perakende olarak 8’nci Ordu Komutanı Von Kres’in buyruğu altına girecekse, buna seyirci kalamam ve komutayı ben üzerime alırım. Almanlara karşı zaaf göstermek çok zarar verir. Falkenhayn her yerde Alman olduğunu ve kendini Alman menfaatlerini korumakla görevli saydığını belirtmekten çekinmiyor; aşiret başkanlarıyla Alman subayları vasıtasıyla doğrudan doğruya temas ediyor. Bana bile “Araplar Türklere düşmandır, biz Almanlar bîtaraf olduğumuzdan onları kazanabiliriz” demekten çekinmemiştir; Falkenhayn’ın saldırı yapmak yolundaki sözleri bütün Suriye ve Arabistan’ın kendi yönetimine girmesi için bir vesiledir, yurdumuzu bir sömürge durumuna düşürmeye çalışıyor, Palestin’de başarılı bir savunma yapabilirse bu amacına (Osmanlıyı sömürge yapmak amacı) ulaşmış olacaktır ve bize borç yazılan altınları ve son Türk kanlarını bu uğurda harcamış olacaktır. Özet olarak bu sırada yurdun hiç bir köşesinin yabancı nüfuzu ve idaresi altına verilmesi caiz değildir. (Bk. Bayur, “Mustafa Kemal’in Falkenhayn’la Çatışmasıyla İlgili Henüz Yayınlanmamış Bir Raporu”, s. 625, 626.
99 Bayur, “Mustafa Kemal’in Falkenhayn’la Çatışmasıyla…”, s. 624-628.
100 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 117-118.
101 Atay, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, s. 27-43.
102 Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, Ankara 1998, s. 437, 438. Okyar, Üç Devirde Bir Adam, s. 249 vd.; Tarık Zafer Tunaya, Hürriyetin İlânı, İkinci Meşrutiyetin Siyasî Hayatına Bakışlar, İstanbul 1959, s. 45.; Bleda, İmparatorluğun Çöküşü, s. 115-116.
103 Mustafa Kemal’in açıklaması şu şekildeydi; “Söz gazetesi müdüriyetine Beyefendi; gazetenizin 29 Kanun-ı Evvel 1334 Pazartesi günkü nüshasında bazı menabiden temin edildiğine göre benim Teceddüd fırkasına dâhil olduğum hakkında bir haber neşrolunmuştur. Bu haber doğru değildir. Ben askerî sıfat ve makamımla nisbet ve alâkamı muhafaza etmekteyim. Binaenaleyh mukarrin-i hakikat olmayan (gerçeğe uymayan) haberin tekzibini rica ederim. Sabık Yıldırım Grubu kumandanı Mirliva Mustafa Kemal” (Bk. Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. II, s. 94).
104 Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. I, s. 9.
105 Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. I, s. 8, 9, 252.
106 Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. I, s. 326, 327.
107 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara 1996, s. 239.
108 Fethi Tevetoğlu, “Atatürk’le Okyar’ın Çıkardıkları Gazete Minber”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 5, s. 13’ten ayrı basım, Ankara 1989, s. 185-187.
109 Tevetoğlu, “Atatürk’le Okyar’ın Çıkardıkları Gazete Minber”, s. 187, 188. Gazetedeki haber şu şekildedir: “Kaçmışlar! Kaçmışlar, tahakkuk ediyor, kimden ve nereye? Adaletten şüphe etmek, kendi milletinden, memleketinden şüphe etmek, bir insanın nefsinden şüphe etmesine muadildir. Mahkeme var, kanun var, tarih var ve bunların hepsinin fevkinde Allah varken, kimden ve nereye kaçarlar? Vicdanları pak, alınları açık, muhti (hata eden, yanılan) olsalar da müctehed (içtihad olunmuş) olduklarını her zaman iddia ederlerdi? Neden korktular? Padişah ve hükûmet, intikam siyasetinden müteneffir (iğrenen, tiksinen), ümmet ve yalnız adaletin tecelliyâtına muntazır (bekleyen, gözleyen) ortada idare-i kan˚niye hükümfermâ, ihtilâl yok, anarşi yok ki bu garip firarî için bir mazeret tasavvur olunabilsin. Fakat bu suretle beyhude nefes tüketmeyelim. Zaman herkesin mahiyetini gösterdi ve gösterir. Her hâlde caniler için necat yoktur. Eyn’ül-meferr? (Kaçacak yer yok mu?) Memleket kâbusdan kurtuldu. Mecnun ve canî, halk içinde daima muzırdır. Çare birinin zindana, birinin şifahâneye isalidir (ulaştırılmasıdır). Fakat bunlar intihar ederlerse yapacak bir şey kalmaz. Hayatta bulundukça bunlar, er geç yine lâyık oldukları mevkilere tıkılırlar. Bundan şüphe etmeyelim. Lâkin ders-i ibret almaya bir mâni yoktur. Bütün nefret ve istikrâhımızı bir tarafa bırakarak bu dersten istifade edebiliriz. “Başkasını aldatmak, kendini aldatmaktan başka bir şey değildir.” Şu elim kıssadan bu selim hisseyi çıkaran aldanmaz”. (Bk. Tevetoğlu, “Atatürk’le Okyar’ın Çıkardıkları Gazete Minber”, s. 187, 188.).
110 Minber gazetesi bu haberi “Mustafa Kemal Paşa ile Mülâkat; Yüksek Bir Tercüme-i Hal-Mustafa Kemal Paşa’nın Hıdemat-ı Askerîyesi-Siyasî Kanaatleri-Kuvvetli Bir Ordu Hakkındaki Fikri-İngilizlere Karşı Hissiyatı-Memleketteki Fikir Cereyanları” başlığıyla vermiştir. Bu mülâkatta ülkenin içinde bulunduğu siyasî durum hakkında yöneltilen soruya verdiği cevap oldukça mânidardır: “Ben siyasetle yalnız 329 senesinde Sofya ve aynı zamanda Belgrat ve Çetine Ateşemiliterlikleri uhdemde bulunduğu bir sene zarfında iştigal ettim ve tarz-i iştigalim de sırf siyasî olmayıp askerî-siyasî bir iştigal idi. Bu memuriyetim müddeti istisna edilirse, bütün hayatım Trablusgarb’ta, Balkan Muherebesinin safha-i âhiresinde ve harb-i bazurda muharebe meydanlarında umur-ı askerîye ile iştigalde geçmiştir. Binaenaleyh kendimde ordulardan ve muharebelerden ve askerî kanaatlerden bahsetmek için pek vâsi’ selâhiyet görüyorsam da, siyasetten bahetmek cihetini müntesibine terk etmeği muvafık bulurum. Ma’a-mafih bu ifademle aziz vatanımızın ve bedbaht milletimizin selâmet ve menfaatine taalluku itibariyle, devletimizin benim de içinde yaşamakta bulunduğum devrin safahat-ı muhtelifesinde siyaset-i umumiye âhengine reng-i iştirakini düşünmemiş olduğumu söylemek istemiyorum. Bu hususda muhtelif zamanlara âid amîk düşüncelerimin ve bu düşüncelerin icab ettirdiği tetkikatın hülâsasını ve neticesini ifade etmek lâzım gelirse diyebilirim ki, ben, “Her türlü siyasetin, her türlü manasiyle en çok kuvvetli olmakta bulunduğunu” kabul ederim. “En çok kuvvetli olmak” ta’birinden maksadım, yalnız silâh kuvveti olduğunu zann etmeyiniz. Bilâkis, asker olduğuma rağmen bu, bence kuvvet muhassalasını vücude getiren avâmilin sonuncusudur. Benim murad ettiğim, “Ma’nen, ilmen, fennen, ahlâken kuvvetli olmaktır”. Çünkü bu saydığım hasâilden mahrum olan bir milletin, bütün efradının en son silâhlarla techîz olunduğunu farz etsek bile, kuvvetli olduğunu kabul etmek doğru olmaz. Bugünkü cemiyet-i beşeriye içinde insan olarak ahz-i mevki edebilmek için, elbette silâh be-dest olmak kâfi değildir. Benim telâkkime göre, kuvvetli bir ordu denildiği zaman anlaşılması laâzım gelen mana; her ferdi, bilhassa zabiti, kumandanı, îcâbât-ı medeniyye ve fenniyeyi ve ona nazaran ef’al ve harekâtını tatbik eder, yüksek ahlâkda bir hey’ettir. Şüphe yok ki yegâne gâyesi, vazifesi, düşüncesi yüksek ahlâkda bir hey’ettir. Şüphe yok ki yegâne gâyesi, vazifesi, düşüncesi ve hazırlığı, müdafaa-i vatana münhasır kalan bu hey’et, memleketin siyasetini idare edenlerin en nihayet verecekleri kararla hal-i fa’âliyete geçer. İşte ben, orduya ve ordulara kumandan etmiş bir asker sıfatiyle bu nokta-i nazardan siyasetle temas etmiş olabilirim Memleketimi ve milletimi pek iyi tanıdığım ve muhtaç olduğu terakkiye mazhariyet için huzur ve sük˚n ile, fakat her hâlde hürriyet ve istiklâli mas˚n olarak çok devamlı çalışmak lüzumuna kani bulunduğum cihetle, bu kanaatimi tatmin edecek, yani bize huzur ve sük˚n ve zaman-ı mesâ’i bahşedecek münasebetlere iktiran eden dostluklara cidden taraftarım”. (Bkz. Şerafettin Turan, “Mondros Mütarakesi Ertesinde Mustafa Kemal’in Orduya, Siyasete ve İngilizlerin Tutumuna İlişkin Düşünceleri”, Belleten, C. 46, S. 182, Ankara 1982, s. 138, 139).
111 TURAN, “…Mustafa Kemal’in Orduya Siyasete ve İngilizlerin Tutumuna İlişkin Düşünceleri”, s. 140-142.
112 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 135.
113 AKŞİN, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, s. 438.
114 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 138.
115 Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, İstanbul 1996, s. 204-205.
116 Fethi Tevetoğlu, “Karakol Cemiyeti”, Türk Ansiklopedisi, C. 21, s. 293.
117 Cavit, “Felaket Günleri, Mütareke Günlerinin Feci Tarihi”, Tanin, 13, 15, 16 Eylül 1045.
118 Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni, Siyasi Hatıralarım, Cilt I, İstanbul 1993, s. 232.; Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 203-204.; Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s. 196.
119 Mesut Aydın, Millî Mücadele Döneminde TBMM Hükûmeti Tarafından İstanbul’da Kurulan Gizli Gruplar ve Faaliyetleri, İstanbul 1992, s. 24.
120 Hüsnü Himmetoğlu, Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımları, C. I, İstanbul 1975, s. 81.
121 Himmetoğlu, Kurtuluş Savaşı’nda İstanbul ve Yardımları, s. 83.
122 Tevetoğlu, “Karakol Cemiyeti”, s. 293.
123 Nutuk, C. 1, s. 72-74.
124 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 216.
125 Ş. Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, İstanbul 1992, s. 483-506.
126 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 216-217.
127 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 218.
128 Himmetoğlu, Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımları, C. I, s. 87-132.
129 Nutuk, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1989, s. 59.
130 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 127vd.
131 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 201. Şeref Çavuşoğlu ise şunları söylemektedir; “…o zaman, Mustafa Kemal Paşa üzerinde durduk. İstanbul Mebusu Rıza Bey’i, Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdik…Esat Paşa, gerek saray, gerekse Harbiye Nezaretinde Mustafa Kemal Paşa’nın ordu müfettişliği payesiyle Anadoluya geçirilmesi konusunda bir hayli gayret sarfetti”. (Şeref Çavuşoğlu, “İttihat ve Terakki’nin Gizli Plânı”, Yakın Tarihimiz, Cilt I, Sayı 9, İstanbul 1962, s. 263).
132 Kazım Karabakir, Paşaların Kavgası, İstanbul, 1994, s. 314-315.
133 Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. III, s. 206.
134 Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. III, s. 224.
135 Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. III, s. 267.
136 Sina Akşin, Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi, Ankara 1996, s. 176.
137 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 262.
138 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 262.
Dostları ilə paylaş: |