Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə79/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   75   76   77   78   79   80   81   82   ...   181

İHTİLAF-I DÂR Huk: Mirası bırakan ile vâristen her birinin başka başka ülkeler ahâlisinden olması.

İHTİLAF-I DİN Biri müslim, diğeri gayr-ı müslim olmak gibi ayrı dinde bulunmak. Din ayrılığı miras almağa mânidir. Binaenaleyh gayr-i müslim, müslimin; müslim de gayr-i müslimin mirasına nâil olamaz. Fakat müslim olmayan milletler arasında din ayrılığı miras almağa mani değildir.

İHTİLAF-I METALİ' Güneş, ay gibi gök cisimlerinin ufukta doğdukları yerin farklı oluşu.

İHTİLAF-I RE'Y Fikir ihtilafı, fikirlerin başka başka olması.

İHTİLAF-I RE'Y-İ ÜMMET Ümmetin re'y ayrılığı. Halkın fikirlerinin başka başka olması.

İHTİLAFAT Anlaşmazlıklar, uyuşmazlıklar. İhtilaflar.

İHTİLAF-DAR f. Huk: Mirasçı ile miras bırakanın ayrı ayrı memleketler halkından olması.

İHTİLAK Tıraş etme veya edilme.

İHTİLAK Huy ve tabiat edinme. * Yalan uydurma.

İHTİLAKEN İhtilak suretiyle, yalan uydurarak.

İHTİLAKIYYAT Yalanlar, aslı olmayan sözler. Uydurma sözler.

İHTİLAL (C.: İhtilalât) Ayaklanma, devlete isyan. Bozukluk, karışıklık. * Şerre çalışmak, düzensizlik.

İHTİLAL-İ NİZAM Nizamın bozukluğu.

İHTİLAL-İ UMÛR İşlerin karışıklığı, işlerin bozukluğu.

İHTİLALAT (İhtilâl. C.) Ayaklanmalar, isyan etmeler, ihtilaller.(Bütün ihtilalât ve fesadın aslı ve mâdeni ve bütün ahlâk-ı rezilenin muharrik ve menbaı tek iki kelimedir. O iki kelimenin imtizacından bomba gibi küre-i arz patladı. Ve izdivacından medeni insanlardan canavarlar doğdu.Birinci kelime : "Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne!."İkinci kelime: "İstirahatım için zahmet çek; sen çalış, ben yiyeyim."Merhametsiz nefis-perest olan birinci kelime-i gaddâredir ki, âlem-i insanı zelzeleye getirip kıyameti kopmak üzeredir. Şu kelimenin ırkını kesecek tek bir devası var ki; o da zekâttır ve zekâtın mükemmili olan sadakadır. Ve onun mütemmimi olan karz-ı hasendir.Haris, hodgâm, zalim olan ikinci kelimedir ki, beşerin terakkiyatını öyle sarsıyor ki, herc ü merc ateşine atmak üzeredir. Şu dahiye-i dehyânın tek bir devası var. O da hürmet-i ribadır ve faizin bütün vesailini hayat-ı içtimaiyeden ref' etmektir... Adalet-i Kur'aniye âlem kapısında durup ribaya: "Yasaktır, girmeğe hakkın yoktur" der. Beşer bu emri dinlemedi, büyük bir sille yedi, daha müthişini yemeden dinlemeli!.. M.)

İHTİLAM Uyurken cenabet olmak, düş azmak. Ergenlik.

İHTİLAS (C.: İhtilasât) Çalma, sirkat, hırsızlık. * Usulca ve elçabukluğu ile aşırma. * Bir çeşit ok atma tavrı.

İHTİLAS-İ VAKT İşlerin arasında vakit bulabilme.

İHTİLASAT (İhtilas. C.) Hırsızlıklar, çalmalar, sirkatler.

İHTİLASKÂR f. Çalan, aşıran, hırsızlık yapan.

İHTİLASKÂRAN (İhtilaskâr. C.) Çalanlar, aşıranlar, ihtilas edenler.

İHTİLASKÂRANE f. Çalıp aşıranlara yakışacak şekilde, hırsızlar gibi.

İHTİLAT Karışmak, karışıp görüşmek.

İHTİLATGÂH f. İhtilat yeri.

İHTİMA' (Himye. den) Perhiz. * Kaçınma, ictinâb etme. * Sığınma, himâyesine girme.

İHTİMAL (Haml. den) Mümkün olma, belki. Olması mümkün görünmek. * Kabul eylemek. * Yükselip götürmek. * İhsana mukabil şükretmek. * Kızma ve hiddetlenmekten dolayı yüzünün rengi değişmek.

İHTİMAL-İ ZATÎ (Bak: İmkân-ı zatî)

İHTİMALAT (İhtimal. C.) İhtimaller. Olması mümkün olan şeyler.

İHTİMALAT-I BAİDE Uzak ihtimaller.

İHTİMALAT-I KARİBE Yakın ihtimaller.

İHTİMALAT-I KESİRE Pek çok ihtimaller.

İHTİMAM Özenmek, fazla dikkat etmek. Gayret ve dikkat etmek.

İHTİMAM Elem ve kederden uyuyamamak. * Perhizkârlık etmek, riyazette bulunmak.

İHTİMAM Süpürmek, süpürülmek.

İHTİMAM-I BEYT Evi süpürme, temizleme.

İHTİMAR (Hamr. dan) Mayalanma, ekşiyip mayalanma.

İHTİNAC Meyletme, bir tarafa yönelme, dönme.

İHTİNAK (Hank. dan) Boğazın sıkılıp tıkanmasından dolayı nefes alamama. Boğulma.

İHTİNÂK-I RAHM Eskiden, rahmin tıkanmasından dolayı olduğu sanılan ve kadınlarda görülen asabî bir hal ve hastalık.

İHTİNAN Sünnet olma.

İHTİRA' Evvelce keşfolunmamış, bilinmeyen bir şeyi keşfetmek. İcad etmek. * Edb: Hiç kimse tarafından kullanılmamış tabirler ve mazmunlar kullanma. (Bak: Delil-i ihtira', İbda')

İHTİRAB Savaşma, muharebe etme.

İHTİRAÎ (C.: İhtiraiyyat) İcad ve ihtira ile alâkalı.

İHTİRAK Yanmak, tutuşmak, yanıp kül olmak. * Koz: Bir gezegenin güneşe yaklaşması.

İHTİRA'-KERDE f. Eşine rastlanmayan keşif. * Yaratılmamış olmak.

İHTİRAM Hürmet olunmak, tazim olunmak, hürmet, saygı.

İHTİRAMAT (İhtiram. C.) İhtiramlar, hürmetler, saygılar.

İHTİRAMEN Hürmet ederek, saygı göstererek.

İHTİRAMKÂR f. Saygılı, hürmetkâr.

İHTİRAS Aşırı istek sahibi olmak, hırs duymak, şiddetli arzu.

İHTİRAS (Hiraset. den) Kaçınmak, kendini korumak, muhafaza etmek. * Kesmek.

İHTİRAS Ekme.

İHTİRASAT (İhtiras. C.) Şiddetli arzu ve istekler. İhtiraslar.

İHTİRASÎ Korunma, muhafaza olunma, kendini gözetme.

İHTİRAZ Sakınmak, çekinmek, kaçınmak.

İHTİRAZEN Korunarak, sakınarak, muhafaza olunarak.

İHTİRAZÎ Çekinmeye ait, sakınmayla alâkalı.

İHTİSAB Hesab sorma, mes'uliyet. * İhtisab dâiresinin aldığı vergi. * Emr-i bilma'ruf nehy-i an-ilmünker vazifesi, * Ceza. * Eskiden belediye işlerine bakan memurun işi ve dâiresi.

İHTİSABİYYE İhtisaba (belediyeye) ait vergi.

İHTİSAB RESMİ Eskiden belediye varidatı olarak damga, tartı, ölçü, panayır ve pazar vergisi adı altında alınan vergiler ile, hile yapan esnaftan alınan para cezalarının umumi adı.

İHTİSAD Hasad etme, biçme.

İHTİSAD-I MEZRUAT Ekinlerin biçilmesi.

İHTİSAM (Husumet. den) Düşmanlık, husumet, muhâsame.

İHTİSAR İcmâl etmek. Sözün kısaltılması. Kısaltmak. * Mat: Sadeleştirme, basitleştirme. Hesapta bir tenasübü en küçük haddine indirme.

İHTİSAREN İhtisar suretiyle, muhtasar olarak, kısaltarak, tafsilâtsız, kısaca.

İHTİSAS (Husus. dan) Kendine mahsus kılmak. Bir kimsenin dünyevi veya uhrevi, Kur'âni, İslâmi, imâni bir mesleğe, fen veya san'ata hasr-ı mesâi etmesi; yalnız onunla meşgul olması. (Bu metot insanı muvaffakiyete eriştiren en birinci ve en büyük bir âmildir. Bir kimse yaktığı bir meş'aleyi parlatabilmesi ve bâkileştirebilmesi için o meş'alenin, o nurun pervanesi olması gerekir.) Zübeyir Gündüzalp (R.Aleyh)* Gr: Mütekellim veya muhatab zamiri olan mübtedanın haberinin hükmünü bir isme âit (mahsus) kılma. Bu isim zamiri tâkibeder.(Bir fennin veya bir san'atın medar-ı münakaşa olmuş bir mes'elesinde, o fennin ve o san'atın hâricindeki adamlar ne kadar büyük ve âlim ve san'atkâr da olsalar, sözleri onda geçmez. Hükümleri hüccet olmaz; o fennin icmâ-i ulemâsına dâhil sayılmazlar. Meselâ; büyük bir mühendisin, bir hastalığın keşfinde ve tedavisinde bir küçük tabib kadar hükmü geçmez. Ve bilhassa, maddiyatta çok tevaggul eden ve gittikçe maneviyattan tebaud eden ve nura karşı gabileşen ve kabalaşan ve aklı gözüne inen en büyük bir feylesofun münkirâne sözü maneviyatta nazara alınmaz ve kıymetsizdir.Acaba yerde iken arş-ı azamı temaşa eden, hârika bir dehâ-yı kudsî sahibi olan ve doksan sene maneviyatta terakki edip çalışan ve hakaik-i imaniyeyi ilmelyakîn, aynelyakîn hattâ hakkalyakîn suretinde keşfeden Şeyh Geylâni (K.S.) gibi yüzbinler ehl-i hakikatın ittifak ettikleri tevhidî ve kudsî ve manevî mes'elelerde, maddiyatın en dağınık ve kesretin en cüz'î teferruatına dalan ve sersemleşen ve boğulan feylesofların sözleri kaç para eder ve inkârları ve itirazları, gök gürültüsüne karşı sivrisineğin sesi gibi sönük olmaz mı? Ş.)

İHTİSAS Hissetmek. Sezmek. Duymak. Duygulanmak. Hislenmek.

İHTİSASİYYUN İhtisas sâhibi kimseler, mütehassıslar.

İHTİSAT İtibar gösterme, rağbet etme.

İHTİŞA' Tam olarak dolma. * Yastık veya döşek gibi bir şey edinme.

İHTİŞAD Toplanmak, birikmek, yığılmak.

İHTİŞAM Debdebe. Şanlı görünüş. * Etbâ dairesi ve takımının kalabalığı.

İHTİŞAR Büyük kafalı olma, koca başlı olma. * Toplanma, cem' olma.

İHTİŞAŞ Kuru ot veya saman gibi hayvan yemi biriktirme.

İHTİTAB (Hatab. dan) Odun toplamak, odun kesmek.

İHTİTAB Nikâhla kadın veya kız istemek.

İHTİTAF (Hatf. dan) Göz kamaştırma. * Kapıp götürme, kapma.

İHTİTAL Gizli söylenen sözü dinleme. Kulak kabartma.

İHTİTAM Hitam bulma, sona erme, iş bitme.

İHTİTAN (Hitan. dan) Sünnet ettirme.

İHTİTAT Yukarıdan aşağı indirme.

İHTİTAT Sınırlandırma, hududlandırma. Hat çekme. * Sakal bitme.

İHTİVA İçinde bulundurmak, içine almak, hâvi olmak, şâmil olmak. Bir şeyi toplamak ve korumak.

İHTİYAC Çaresiz kalıp istemek. Muhabbetle meyletmek. Acz, fakr ve yoksulluk. Zaruret hali.

İHTİYAC-I MÜBREM Elzem ve zaruri olan ihtiyaç.

İHTİYACAT (İhtiyac. C.) İhtiyaçlar. Lüzumlu olan şeyler.

İHTİYACAT-I ZARURİYE Zaruri ihtiyaçlar. (Ev, yeme, içme, yakma, giyinme v.s. gibi)

İHTİYAL Gururlanma, enaniyetlenme, kibirlenme.

İHTİYAL (Hile. den) Hile yapma, aldatma, düzen, oyun etme.

İHTİYAL Korkma, havfetme.

İHTİYALAT (İhtiyal. C.) Düzenler, hileler, aldatmalar, oyunlar.

İHTİYAN Sözde durmama, emanete hiyanet etme.

İHTİYAR Yaşlanmış kimse. Yaşlı. * Ist: İstek, arzu. Razı olmak. Katlanmak. Seçmek. Tensib etmek. Seçilmek. (Bak: İrade)

İHTİYAR-I CÜZ'Î (İhtiyar-ı cüz'iye) İnsanın küçücük ihtiyarı, iradesi. Pek az, zayıf ihtiyar. (Bak: Cüz'-i ihtiyarî)

İHTİYAR-I KÜLFET Külfete katlanma.

İHTİYAR-I ZAHMET Zahmet ve meşakkate katlanma.

İHTİYAR ELDEN GİTMEK Mc: Kendini zaptedememek, hiddet ve gazaba gelmek, irâdeyi kaybetmek.

İHTİYARÎ Mecburi olmayan. İsteğe bağlı. Bir kimsenin isteğine bırakılmış olan.

İHTİYARİYAT Yapılması insanın kendi elinde olan şeyler.

İHTİYAT Sakınmak. İşleri iyi düşünmek. Tedbirlilik. İşlerde basiret üzere bulunmak. Yedek.

İHTİYATEN İhtiyat ederek, ilerisini düşünerek.

İHTİYAT HAZİNESİ Tar: Savaş ve diğer fevkalâde masraflara karşılık olmak üzere sarayda biriktirilen paralar. Gelirleri havass-ı hümayun hâsılatı, ganimetlerin beşte biri ve başka hükümdarlardan gelen hediyelerdi. Buna "iç hazine" veya "enderun hazinesi" de denilirdi.

İHTİYATÎ İhtiyatla alâkalı. Gelecek zamana ait olan.

İHTİYATKÂR f. İhtiyatlı, ilerisini düşünen.

İHTİYATKÂRANE f. İhtiyatla, sakınganlıkla.

İHTİZA' Tevazu. Gönül alçaklığı. Alçak gönüllülük.

İHTİZA Ateş yakıp alevlendirme.

İHTİZAB (Saç, sakal v.s.yi) boyama.

İHTİZAM Kemer takma, kuşak bağlama.

İHTİZAN Birisini işinden alıkoyma. * Çocuğu besleme.

İHTİZAR (İhtidar) Huzura çıkmak. Hâzır olmak. * Can çekişmek. Hastanın ölüme hazır olması.

İHTİZAR Hazer etmek. Korunmak. Sakınmak.

İHTİZAZ Haz duymak. Ferahlamak.

İHTİZAZ Hafif titremek. Deprenmek. * Şevk ile meyil ve hareket. Harekete geçme. * Sallanma, sıçrayıp oynama.

İHTİZAZ Alçalma, tezellül.

İHTİZAZÎ İhtizaza ait. Titremekle alâkalı.

İHVAN ( kelimesinin cem'i) Kardeşler. Eş, dost. * Sâdık arkadaşlar. * Aynı mezheb veya tarikata mensub olanlar.

İHVAN-I BÂSAFA Mevlevi tabirlerindendir. Saf, yani kalbinde gıll u gış bulunmayan kardeşler mânâsınadır.

İHVANİYAT Arkadaşlar, eş dost mektubları.

İHVE Kardeşler. Arkadaşlar.

İHYA Diriltmek. Yeniden hayata kavuşturmak. Canlandırmak. Şenlendirmek. Uyandırmak. * Gece de uyumayıp çalışmak veya ibâdetle vakit geçirmek.(İnsan der: "Çürümüş kemikleri kim diriltecek?" Sen, de: "Kim onları bidayeten inşâ edip hayat vermiş ise o diriltecek." S.) (Bak: Hayat)

İHYA-Yİ EMVAT Ölüleri diriltmek.

İHYA-Yİ LEYL Geceyi ibadetle geçirmek.

İHYA-Yİ MEVAT İşlenmemiş toprağı, ekin için elverişli bir hâle getirme.

İHYA-KERDE f. İhya edilmiş. Lutfedilmiş. Yeniden inşa edilmiş.

İHYANEN (Bak: Ahyanen)

İHZA' Ganimetten pay ayırma. * Ayakkabı giydirme.

İHZA' Semirme, yağlanma. Semirtme, semirtilme.

İHZA' Rezil ve rüsvay etme. Kepâze etme.

İHZAK Kahkaha ile gülme. Çok gülme.

İHZAL Islatma, ıslatılma.

İHZAL Şaka ve alay ile çok uğraşma.

İHZAN Mahzun etme, hüzünlendirme, keder verme.

İHZAR Hazır etmek. Hazırlamak. * Huzura getirmek. Derpiş etmek. * Mahkemeye gelmeyenleri cebren getirme müzekkeresi.

İHZARAT (İhzar. C.) Hazırlıklar, hazırlanmalar.

İHZAREN Huzura getirerek. Birini mahkemeye dâvet ederek. * Hazırlayarak, ihzar ederek.

İHZARÎ Hazırlık mahiyetinde olan. Hazırlayan.

İHZARİYE Aleyhine açılan dâva münasebetiyle getirilen şahıslardan, gönderilen mübaşir veya muhzirin masrafı karşılığı olarak tahsil edilen para. İhzariyeye mübaşir ve muhzirin at ve araba masrafından başka yemek, içmek gibi şahsî masrafları da ilâve edilirdi. * Birinin mahkemeye çağrılması için yazılan yazı.

İHZAZ Rahatlandırmak. Haz duymak. Nasipli olmak. Bahtlı.

İJEK f. Kıvılcım, şerare.

İKA' (Vuku'. dan) Vuku buldurmak. Fena bir şey yapmak. Meydana getirmek. Yetiştirmek. Düşürmek.

İKÂ' Dayanma, istinad etme. * Dayanacak bir şey verme.

İKAB Şiddetli azab, eziyet, ceza.

İK'AD Bir hükümdarın tahta oturtulması. Oturtmak.

İKAD Ateş yakma, tutuşturma.

İKAD-I KANADİL Kandillerin yakılması.

İ'KAD Düğümlemek. Bağlamak. Bend etmek.

İKAD Kuvvetlendirme, sağlam kılma.

İKAE Kusturma, istifra ettirme. Kusturulma.

İKAF (Vakf. dan) Vakfetme, malını vakıf şekline koyma. * Bir işten vaz geçme, durdurma.

İKAF Palan.

İKAHE Düşmana üstün gelme, galibiyet.

İKAL Ayak bağı, ayak köstegi. * Bağ, bend.

İKALE Pazarlığı bozma. Her iki tarafın isteğiyle alışveriş mukavelesini bozma. Bir hukuki muamele ile meydana gelen vaziyetin diğer bir hukuki muamele ile eski haline getirilmesi. * Demediği halde "Dedin" diye iddia etme.

İKAM Kısırlar, akamete uğrayanlar.

İKAME Oturtmak. Mukim olmak. Yerleştirmek. İskân eylemek. Bulundurmak. Meydana koymak. Vücuda getirmek. Dâva açmak. Ayağa kaldırmak. Kıyam etmek.

İKAME-İ BEYYİNE Şâhid getirme.

İKAME-İ DA'VA Dâvâ açma.

İKAMET Bir yerde kalmak. Oturmak. * Müezzinin kamet getirmesi.

İKAMETGÂH f. Ev, hane. * İkamet yeri.

İKAN İyi ve yakînen bilmek. * Sağlam bir iş. * Yakin hasıl etmek ve edilmek suretiyle bilmek.

İKAR Doldurma, doldurulma.

İ'KAR Kadının dölyatağını sakatlama.

İK'AR Derinletme, derinleştirme.

İK'AR-I ÂBÂR Kuyuların derinleştirilmesi.

İK'AR-I ENHAR Nehirlerin derinleştirilmesi.

İKAZ Uyandırmak. Gafletten kurtarmak. Tenbih.

İKBAB Yüzüstü düşme, kapanma. * Bir şeyin üstüne fazla düşme. Olması için aşırı derecede çalışma.

İKBAH (Kubh. dan) Fenalık yapma, kötülük etme.

İKBAL Bir şeye yönelmek. Teveccüh etmek. Reddetmeyip kabul etmek. Bir şeyi birinin önüne götürmek. Baht açıklığı. Talih. Refah. * İstemek. (Bak: İdbar)

İKBAL-İ BEŞER İnsanın saadeti.

İKBALCU f. İkbal ve büyüklük arayan. Onların peşinde olan.

İKBALMEND f. Bahtiyar, mutlu, saadetli, talihli. * Refaha, büyük bir makama erişen.

İKBALPEREST f. Bir mevki ve makam için hırslı olan. İkbale çok hırs duyan.

İKBAR Ulu görme, büyük görme veya görülme.

İKBAR Kabre koyma, mezara koyma veya konulma.

İKBAR-I MEYYİT Ölünün kabre konulması. Mevtanın gömülmesi.

İKDAM Gayret ve sebat ile çalışmak. İlerlemeye gayret etmek. Devamlı çalışmak. İlerlemek.

İKDAMAT (İkdam. C.) İlerlemeler. Sürekli çalışmalar.

İKDAR (Kudret. den) Kudret verme, kuvvetleştirme, güç kazandırma. Geçimini sağlama. * Birini kayırma.

İKDİRAR Bulanma, bulanık olma.

İKDİRAR-I MÂ' Suyun bulanması.

İKFA' Edb: Sesleri birbirine yakın olan harflerle kafiye yapmak.

İKFAL Kilitlenmek, kilitlemek, kilit takmak.

İKFAL Kefil gösterme, tekellüf ettirme.

İKFAR Birisine kâfir demek, kâfir denilmek.

İKHAT Kuraklığa uğratma, kıtlığa uğratma.

İKİÇİFTE t. Dört kürekli kayık.

İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK Mc: "Pek süslü" yerine kullanılır bir tabirdir. Osmanlı altını iki dirhem bir çekirdek ağırlığında olduğu için bu tâbir meydana gelmiştir.

İKİ ELİ YAKASINDA OLMAK Mecaz yoluyla âhiret gününde birinden hakkını aramak.

İKİLİK t. İki kuruş kıymetindeki eski gümüş para. * İki kısımdan meydana gelmiş. * Ayrılık, ihtilâf, ikiye bölünme, iki taraf olma.

İKİNDİ DİVANI t. Tanzimattan evvel sadrazamların kendi konaklarında yaptıkları divanlar. Bu divan ikindi namazından sonra toplandığı için bu adı almıştı. Bâb-ı Âlî teşkilâtının ilk şekli olarak Divan-ı Hümayun, muayyen günlerde toplandığı zaman, vezir-i azamlar da divanda bitirilemeyen veya arza lüzum görülmeyen işleri kendi konaklarında salı ve perşembenin haricindeki günlerde hallederlerdi. Sadrazamdan başka hiçbir vezir, ikindi divanı aktedemezdi. (O.T.D.S.)

İKLAB Tersine çevrilme, çevirmek. Tersine döndürmek.

İKLAL (Kıllet. den) Azaltma, miktarını indirme. * Az bulma, az görme.

İKLİL Hz. Peygamber'in (A.S.M.) Zebur'da geçen bir ismidir. Müzeyyen tâç manâsına da gelir.

İKLİM (Bak: Iklim)

İKMAH Buğdayı un yapma. Buğday yetiştirme. * Kafa tutmak, kibir ve azametle karşı gelmek.

İKMAL Tamamlamak. Bitirmek. Mükemmelleştirmek.

İKMAL-İ NEVAKIS Eksiklikleri tamamlamak.

İKMAL-İ NÜSAH Bütün sahifeleri tamam etmek, okuyup bitirmek.

İKMAM Ağaçların tomurcuklanması. Çiçek tomurcuğu görünmesi. * Elbiseye yen yapmak.

İKMAN Gizleme, saklama, örtme.

İKNA' Kanaat vermek. Râzı etmek. Râzı edilmek. İnandırmak. İnandırılmak. * Ayakta iki tarafa bakmadan durmak.

İKNAİYYAT İknâ etmek veya râzı etmek için söylenilen sözler.

İKNAİYYAT-I HİTABİYYE Kelâm ilmine ait bir ıstılahtır. Zannî olan aklî delil demektir. Bürhanın aşağı mertebesidir. Aklı, muhalif fikirlerle karışmamış ve bürhanı anlayamayacak kimseler için kullanılır. İsbattan çok ikna vasfı taşır.

İKNAN Örtme, saklama, gizleme.

İKRA' Okutmak. "Oku" diye emretmek. * Selâm göndermek. Yakın gelmek. Ziyafet istemek.

İKRA Kiraya verme.

İKRAB Kederlendirme, hüzün verme.

İKRAH İğrenmek. Tiksinmek. Bir işi istemiyerek yapmak. * Birine zorla iş yaptırmak veya muamele yapmak.

İKRAH-I GAYR-İ MÜLCÎ Huk: Eskiden döğme ve hapis gibi yalnız keder ve elemi icab ettiren şeylerle vuku bulan ikrah.

İKRAH-I MÜLCÎ Huk: Ölüm veya bir uzvun kesilmesi veya bunlara sebep olacak şiddetli döğme ile olan ikrah.

İKRAH-I NÂKIS Huk: Dayak ve hapis gibi keder ve elemi gerektiren şeylerden meydana gelen mecburiyet.

İKRAHEN İstemiyerek, tiksinerek. Zorlanarak.

İKRAM Ağırlamak. Hürmet etmek. Saygı göstermek. * İltifat olarak bir şeyler vermek. * Bağış. * Hesap dışı verilen şey veya yapılan indirme, tenzilât. * Allah'ın lütfu ve ihsanı.(İkramın izharı, yani Allah'ın lütfu ve ihsanı olan ikramın izharı tahdis-i nimettir. İnsanın nefsi, Allah'ın lütfunu kendine isnad etmez. Çünkü kesbinin medhali yoktur.)

İKRAMAT (İkram. C.) İkramlar, hürmetler, bağışlar.

İKRAMEN İkram olarak. Ağırlama suretiyle. Hürmet, tazim ve saygı için.

İKRAMİYE Hürmet ve mükâfat için verilen para veya hediye. * Memurlara maaş haricinde ve her sene belli bir zamanda verilen para. * Yapılan iyilik karşılığı olarak verilen hediye veya para. * Satıcı tarafından pazarlığın hâricinde olarak müşteriye yahut arada vasıta olana verilen şey. * Bazı teşekkül ve müesseselerin belirli zamanlarda, hisse sahiplerine kur'a çekerek dağıttıkları para.

İKRAR Açıktan söylemek. Kabul ve tasdik etmek. Hakkı itiraf etmek. Karar vermek. Mukarrer kılmak. * Fık: Bir kimseye diğerinin kendisinde olan hakkını haber vermek.

İKRAR-I MARİZ Ölüm ânında iken edilen ikrar. Vasiyetname.

İKRAR Bİ-L KİTABE Bir kimsenin diğer bir kimseye olan borcunu kitabetle yani yazı ile tasdik etmesi. Tabirin mânası yazı ile ikrar'dır.

İKRAZ Ödünç vermek. Borç vermek. * Kesip ayırmak.

İKRAZAT Borçlar. Borç vermeler.

İKSA' Kasvet. Sıkıntı vermek. Sıkıntı verilmek.

İKSA-Yİ KALB Gönül sıkıntısı, iç darlığı.

İKSA Giydirmek. Giyecek vermek.

İKSA-Yİ EYTAM Yetimlerin giydirilmesi.

İKSAD (Kesad. dan) Kesada düşürme, kesatlandırma.

İKSAL (Kesel. den) Bezginlik ve bıkkınlık verme.

İKSAM Kasem etme, yemin etme, and içme.

İKSAM Çok miktarda mal alıp biriktirme. * Kökünü kırma. Hepsini silip süpürme.

İKSAR (Kesret. den) Çoğaltma, fazlalaştırma, arttırma.

İKSAR-I KELÂM Çok söyleme, sözü uzatma, gevezelik etme.

İKSAR Bir şeyi yapmak imkânı varken yapmama.

İKSAT Doğruluk ve hakkaniyet gösterme.

İKSİR Çok te'sirli, her derde devâ sayılan mevhum cisim. Bir şeyin olmasına veya hastanın iyileşmesine sebeb olan ehemmiyetli madde. * Tıb: Oldukça şekerli ve kolayca alınabilen bir ilâç. * Eski kimyada: (Bazılarının söylediğine göre) kıymetsiz madenleri ve sair şeyleri altuna tebdile ve bütün hastalıkları gidermeye vesile olan ve öyle te'sirli farzedilen ilâç.

İKŞİ'RAR Ürperme. Ürkmeden dolayı tüylerin diken diken kalkması ve derinin iğne iğne kabarması.

İKTAB (Ketb. den) Yazdırma, dikte ettirme.

İKTAM (Ketm. den) Gizleme, saklama.

İKTAN Yapıştırma veya yapıştırılma.

İKTAT Alçak sesle kulağa fısıldama.

İKTIFA Arkasından gitme, ardına düşme, takib.

İKTİBAS Bir söz veya yazıyı olduğu gibi veya kısaltarak almak. Birisinden ilmen istifade etmek. İstifade suretiyle almak, alınmak. * Söz arasında Kur'an-ı Kerimden veya Hadis-i Şeriftden veya başka makbul eserlerden bir cümlenin kâmilen veya kısmen az tasarruf ile veya tasarrufsuz alınması. * Ateş almak. * Ödünç almak.

İKTİBASAT (İktibas. C.) İktibaslar, aktarmalar.

İKTİBASEN İktibas suretiyle. Faydalanma yoluyla alarak. Parça alarak.

İKTİDA Uymak, tâbi olmak. Birinin hareketini örnek alarak ona benzemeye çalışmak. İttiba etmek.

İKTİDAEN Uyarak, tâbi' olarak.

İKTİDAB Bir şeyi kendisi için kesmek. * Henüz öğretilmemiş deveye binmek. * İrticâlen söz söylemek. * Edb: Şâir, kasidesinden teşbihi keserek maksadına, yani medhettiğinin medhine geçmek. Hüsn-i tahallus (yani: Bir şeyin meydana gelmesine hayali ve güzel bir sebeb göstermek ile olan intikal), en uygunu ve en lâtifi olur. Müelliflerin Emmâ ba'dü, "Bundan sonra" kelimesine iktidab demeleri hamdeleden inkitaa binaendir. Edb. S.)

İKTİDAR Güç, takat. Kudret. Güç yetmek. Yapabilmek.

İKTİDAR-I KÂMİN Gizli güç.

İKTİDARÎ Güç ve iktidarla alâkalı ve mensub.

İKTİFA Fazla istemeyiş. Yeter bulmak. Kâfi görmek. Var olanı yeter saymak.

İKTİHAL Göze sürme çekme.

İKTİHAL İhtiyarlama, yaşlılanma, kocama. * Saç ve sakala kır düşme.

İKTİHAM Hücum ve istilâ eylemek. * Dayanmak. Tahammül etmek. Katlanmak. Güçlükleri yenmek. * Mülâhazasız bir işe başlamak. * Bir şeyi hakir addetmek.

İKTİHAMAT (İktihâm. C.) İktihamlar, hücumlar, saldırışlar. * Tahammül etmeler, göğüs germeler.

İKTİHAN Kır saçlı ve sakallı olma.

İKTİLA' Kapıp alma, koparma.

İKTİMAN Gizlenme, saklanma.

İKTİMAN-I SÂRIK Hırsızın gizlenmesi.

İKTİNA' Künyelenme. * Anlaşılmayacak şekilde söyleme. * Gizlenme, saklanma.

İKTİNA' Yığma, biriktirme. * Çalışarak kazanma. * Meslek edinme. * Tuzak kurup avlanma. * İmsak etme. * Sermâye verme.

İKTİNAF Bir şeyin etrafını kuşatmak. * Deve için ağıl edinmek.

İKTİNAH (Künh. den) Bir işin esâsını, künhünü, kökünü ve gerçeğini anlama. İçyüzüne, derinliğine varma.

İKTİNAN Saklanma, gizlenme.

İKTİNAN-I NİSVAN Kadınların örtünmesi.

İKTİNAS Tuzak kurup avlanma.

İKTİRA' Kurrâ atma, seçme.

İKTİRA' (Kirâ. dan) Kiralama, kira ile tutma.

İKTİRAB Tasalı ve gamlı olma. Korkulu ve hüzünlü bulunma.

İKTİRAB (Kurb. dan) Yanaşma, yaklaşma, takarrüb.

İKTİRAB-I SAAT Kıyamet vaktinin yaklaşması.

İKTİRAC Paslanma, küflenme.

İKTİRAF Emek çekerek kesb ü kâr eylemek, kazanmak. * Günah kazanmak.

İKTİRAH (C.: İktirahat) (Karh. dan) Evvelden hazırlamadan düzgün bir şekilde ve içe doğduğu gibi (şiir veya nutuk) söyleme.

İKTİRAN Ulaşmak. Mukarin olmak. Yaklaşmak. Yetişmek. * İki şeyin bir arada gelmesi. İki nimetin aynı anda bulunması gibi... (İktiran tâbirinden anlaşılan: Bir şeyin zahirî sebebiyle o şeyin beraber görünmesidir. Meselâ bir bahçeye su vermek zahirî sebebi ile nebatların büyümesi; veya bir mürşidin irşadiyle hidayete ermenin bir zaman içinde beraber bulunmaları ki, hem zahirî sebeplerin, hem de neticelerin hakiki sahibi ve müessiri ancak Cenab-ı Hak'tır.)(Esbab-ı zâhiriyeyi perestiş edenleri aldatan; iki şeyin beraber gelmesi veya bulunmasıdır ki, "iktiran" tabir edilir, birbirine illet zannetmeleridir. Hem bir şeyin ademi, bir nimetin mâdum olmasına illet olduğundan, tevehhüm eder ki: O şeyin vücudu dahi, o nimetin vücuduna illettir. Şükrünü, minnettarlığını o şeye verir, hataya düşer. Çünki bir nimetin vücudu, o nimetin umum mukaddematına ve şerâitine terettüb eder. Halbuki o nimetin ademi, birtek şartın ademiyle oluyor. Meselâ: Bir bahçeyi sulayan cedvelin deliğini açmıyan adam, o bahçenin kurumasına ve o nimetlerin ademine sebeb ve illet oluyor. Fakat o bahçenin nimetlerinin vücudu, o adamın hizmetinden başka yüzer şeraitin vücuduna tevakkufla beraber, illet-i hakiki olan kudret ve irade-i Rabbaniye ile vücuda gelir: İşte bu mağlatanın ne kadar hatâsı zâhir olduğunu anla ve esbabperestlerin de ne kadar hatâ ettiklerini bil! L.)


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   75   76   77   78   79   80   81   82   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin