272 /
Yrd. Doç. Dr. Muharrem YILDIZ
Mehmet Mekin MEÇİN
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
man dindarın Tanrı ile baş başa iken yaptığı basit ama oldukça içtenlikli dua örneklerinin
yerini tutamayacağını ve yansıtamayacağını söylemeyi de ihmal etmez (Alıcı, 2007: 412-
413).
Yine Heiler’e göre duanın bulunmadığı bir inanç ancak teorik bir kanaat olurken,
duasız ibadet ise sadece ve sadece harice ait ve çok resmi bir eylemdir. Yine dua olmadan
ahlaki eylemler manevi derinlikten yoksun kalırken, insan bu olumsuzluklar içerisinde
kendini Tanrı’dan uzak hissedecektir. Bu durumda ise insanın zihninde sonsuzluk ve fani-
lik arasında derin uçurumlar baş gösterecektir. Bu yüzden dindar insan,
duanın anlamını
adama ve tapınma ile iliklerine kadar hissederek dua sayesinde ruhen göğe yükselebilir,
gökleri yerle birleştirebilir ve sonunda görülen ile görülemeyen (gayb ve şuhud) ara-
sındaki perdeyi ardına kadar açıp Kutsal ile doğrudan karşılaşabilecek güce erişebilir
(Alıcı, 2007: 413).
Friedrich Heiler ibadet, önemli dini şahsiyetler, ekümenizm, bütün dinlerin birliği ve
bir tür global din fenomenolojisi alanındaki çalışmalarıyla tanınmaktadır. Heiler’e göre
fenomenolojik metot,
dinin zahirinden özüne doğru giden bir yoldur. Heiler’in teolojik
olarak oluşturulmuş din fenomenolojisi, “empati”nin vazgeçilmez önemini vurgulamak-
tadır. Fenomenolog, verilerde ifade edilen bütün dini tecrübe ve dini gerçeklere saygı,
tolerans ve sempati anlayışını göstermelidir. Gerçekte, fenomenoloğun kişisel dini tec-
rübesi, dini fenomenlerin bütünlüğünü empatik olarak anlamanın bir ön şartıdır.( Allen,
1996: 449)
Ne var ki Heiler’e göre hiçbir metot, din fenomenlerine tamamen nüfuz edecek bir ba-
şarıya ulaşamaz. Ancak fenomenolojik metot yine de bilimsel bir gerekliliktir. Ona göre
bir fenomenoloğun,
fenomenden (tezahürden)
eidos’a (öze) gitmesi esastır ve dindeki fe-
nomenler, sadece kendilerinin dayandırıldığı öze bağlı olarak araştırılırsa anlamlı olabilir.
Bunun için din bilimcisi, dışarıda kalmamalı, her taraftan hareket ederek dinî tecrübenin
kalbine inmelidir; bunu yaparken seremoniler, dogmalar gibi sabit formlardan koparak
dinî hayatın kendisine nüfuz etmelidir. Heiler, sadece rasyonel, filolojik veya psikolojik
(sezgisel) yöntemlerle fenomenlere yaklaşmanın yeterli olamayacağını, bunun yanında
dinlere
saygılı olmanın ve eşyayı merak etmenin de Dinler Tarihi için önemli ve geçerli
kurallar olduğunu savunur. Zira
din, günlük meseleler veya cezbedici sorularla değil, ha-
yat ve ölüm, en yüce şeyler ve her şeyden önemlisi ebediyetle ilgilenir (Alıcı, 2005: 90).
Dostları ilə paylaş: