Hacı Bektaş Öğretisinde İtikadi Unsurların Menşei, T2011 59 KORKMAZS
Erciyes Üniversitesi SBE Dergisi, Kayseri
2001, 11/325-355. Krş.: Haslok, F. R.
Bektaşîlik Tetkikleri, MEB, Ankara 2000, s. 70-71; Yaşar Nuri
Öztürk,
Tarihi Boyunca Bektaşilik, Yeni Boyut, İstanbul 1992, s. 54 vd.
17
Açık ifadeler için bkz.: Hacı Bektaş Velî,
Makâlât, haz.: Esad Coşan, sadeleştiren, Hüseyin Özbay,
Kültür Bakanlığı, Ankara 1996, s. 8; “Şerhi Besmele”,
s. 93, 114; Fatiha Tefsiri, s. 71, 72; “Fevaid”, s. 123,
124, Hacı Bektaş Velî,
Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniye, haz.: Komisyon, Ankara 2004, s. 14 ve
diğer sayfalar.
18
Bektâşîliğin Yesevîlik ile ilişkisi hakkında bkz.: Köprülü,
İlk Mutasavvıflar, s. 108 vd., krş.: s. 49 vd.
19
Rivayete göre Hoca Ahmet Yesevi, Horasan’ın valisidir. Bölgedeki bütün Müslümanlar kendisine itaat
etmektedir ve yüz bin kişilik bir kuvvete sahiptir. Bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Bedahşan
halkı ise hepten kâfirdir ve Horasan iline akınlar düzenleyip halkının mallarını yağmalamaktadır. Halk bir
gün Ahmet Yesevi’ye gelir ve bu duruma bir çözüm bulmasını, emrindeki erlerden birisini, bunları ıslah
etmek üzere görevlendirmesini ister. Ahmet Yesevi halkın şikâyetlerini dikkate alır ve on iki yaşındaki
nefes oğlu olan Kutbettin Haydar’ı çağırarak bunların üzerine gönderir. Müslümanların geldiğini haber
alan Bedahşan Beyi de ordu hazırlar ve iki ordu karşı karşıya gelir. Yapılan savaş sonucunda Kutbettin
Haydar’ın askerleri şehit edilir ve kendisi de esir düşüp, çırılçıplak olarak bir mağaraya hapsedilir. Yedi
yıl hapiste kalır, çektiği çileden dolayı saçları dökülür. Bu arada kâfirler de Türkistan iline saldırmaya
devam ederler. Ahmet Yesevi, olan biten bu hadiselere yaşlılığından dolayı bir müdahalede bulunamaz
ve Horasan ili halkının şikâyetleri üzerine Tanrı’dan kendisine yardımcı olacak bir er göndermesi için
dua eder. Onun bu münacaatı üzerine Tanrı durumu Hacı Bektaş Velî’ye ilham eder. O da hemen
Horasan iline yürür. Yesevi’nin dergâhına varır, eşiğe yüz sürer ve kapıda peymançe durur. Ahmet Yesevi
bu duruma çok sevinir, içeri alıp ağırlar ve ona Bedahşan ilini fethederek oradaki müridini kurtarması
görevini verir. Bkz.:
Vilayetnâme, Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî, haz.: Abdülbâki Gölpınarlı,
İnkılâp Kitapevi, İstanbul 1958
, s. 9. Krş.: Murat Sertoğlu, Evliyalar Evliyası Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî, Şadırvan Yayınları, İstanbul 1966, s. 5 vd.
20
Hacı Bektaş bu emri aldıktan sonra Ahmet Yesevî’nin elini öper, kapıdan çıkar ve gözden kaybolur.
Şahin şekline girerek Bedahşan iline uçar. Oraya vardığında şahin suretinde her tarafı kolaçan eder ve
Kutbettin Haydar’ın nerede olduğunu anlar. Süzülüp mağaranın üstüne iner, yanına varır ve silkinip insan
şekline döner. Parmağını ağzına götürüp sonra Haydar’ın başına sürer. Bunun üzerine kelliği iyi olur ve
saçları yeniden biter. Zincirlerini çözer ve ona selam verir. Kutbettin Haydar da onun bir er olduğunu
anlar ve karşısında durur. Hacı Bektaş ona gaipten kırk hurma verir. Kutbettin Haydar, hurmaları yer
Sıddık KORKMAZ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2011 / 59
132
ve Hacı Bektaş’a kim olduğunu sorar, o da kendisini tanıtır ve Ahmet Yesevî’nin gönderdiğini söyler.
Geri dönmek için hazırlandıklarında Kutbettin Haydar’ın ayağa kalkmaya mecalinin olmaması üzerine
Hacı Bektaş,
“Bismillah” deyip onu kucağına alır, kıbleye döner ve gözlerini kapatmasını ister. Gözlerini
açtığında Ahmet Yesevî’nin tekkesine varmışlardır. Bu olay üzerine Yesevî’nin tekkesindeki dervişler de
Hacı Bektaş’ın değerini anlarlar ve ona muhip olurlar. Bkz.: