Muhammed Bin Talha’nın “Mevla” Kelimesinin Anlamı Hakkındaki Görüşü
Muhammed bin Talha eş-Şafii de Metalib’us- Süul’un 1. babının 5. faslının ortalarında şöyle diyor: “Mevla kelimesinin birçok manası vardır; tasarrufta evleviyet, yardımcı, varis, efendi, sıddık ve benzeri... Bu hadis de Mubahale ayetinin sırlarındandır. Allah-u Teala Hz. Ali’yi Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in nefsi olarak karar kılmış ve onların nefsini bir olarak saymıştır. Yani Peygamber (s.a.a) bu hadisle, müminlerin nefsi üzerinde varolan haklarını Hz. Ali için de sabit kılmıştır.
Resulullah (s.a.a) müminlerin işinde tasarrufta en evla (yetki sahibi) olandır, müminlerin yardımcısı ve efendisidir. Resulullah (s.a.a) için mevla kelimesinin ifade etmiş olduğu her mana, bu hadisle Hz. Ali için de sabit kılınmıştır. Bu yüce makamı Peygamber (s.a.a) Hz. Ali’ye tahsis etmiştir. Bu yüzden Gadir günü, O Hazretin dostları için bayram ve sevinç günü olmuştur.”
Hafız: Kendinizin de belirttiği gibi “mevla” kelimesinin birçok manası vardır. Öyleyse “tasarrufta evleviyet” manasını bunca manalar arasından delil olmaksızın seçmek batıldır.
Davetçi: Bildiğiniz gibi ilm-i usul alimleri farklı manaları olan kelimeler hakkında sadece bir anlamının hakiki olduğunu, diğer anlamlarının ise mecazi olduğunu söylemişlerdir. Dolayısıyla her yerde hakiki mana, mecaz manadan önceliklidir.
Bu esas üzere “mevla” ve “veli” kelimesinin asıl manası tasarrufta evleviyettir. Nitekim “veliy’un nikah”ın manası, nikah işini üstlenen kimsedir. Kadının velisi kocasıdır, çocuğun velisi ise babasıdır. Sultanın veliahdı da kendisinden sonra saltanat işinde tasarrufta bulunan kimsedir. Ayrıca bilmek icap eder ki, asıl problem sizin sözlerinizdedir ki, “veli” ve “mevla” kelimelerini, onca mana arasından dost ve yardımcı manalarına yorumluyorsunuz. Sebepsiz tahsis ise batıldır. Dolayısıyla bu problem bizden çok sizin için söz konusudur. Zira bizim tahsisimizin bir delili vardır. Bizzat kendi alimlerinizden Sibt bin Cevzi ve Muhammed bin Talha eş-Şafii gibilerin dediği gibi birçok ayet ve rivayetler de bu manayı teyit etmekteler.
En büyük delil, bu manayı tahsis eden iç ve dış karinelerdir. Nitekim onlardan bazısına değindik. Şii ve Sünni yoluyla nakledilen birçok rivayetlerde, Tebliğ ayeti şöyle nakledilmiştir:
“Ey Resul! Ali’nin velayeti ve imameti hakkında sana indirileni tebliğ et...”
Nitekim sizin büyük alimlerinizden olan Celaluddin Suyuti Durr’ul- Mensur’da bu hadisleri bir araya toplamıştır.
Hz. Ali’nin Rahbe’de Gadir Hadisini Delil Göstermesi
Eğer bu hadis ve mevla lafzı imamet ve hilafete delalet etmeseydi, Hz. Ali (a.s) defalarca onu delil olarak göstermez, özellikle de şura toplantılarında şahit olarak ortaya koymazdı. Nitekim Hatip Harezmi Menakıb, s. 217de, İbrahim bin Muhammed Himvini Feraid’in 58. Babında, Hafız bin Ukde Kitab’ul- Velaye’de, İbn-i Hatem Dimaşki “Durr’un Nezim”de, İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ül- Belağa Şerhi c. 2, s. 61’de, detaylı olarak bunu rivayet etmiş, özellikle de Kufe’de ashaptan otuz kişinin buna tanıklık ettiğini kaydetmişlerdir.
Ahmed bin Hanbel Müsned’in c. 4, s. 370 ile c. 1, s. 119’da, İbn-i Esir Cezri Usd’ul- Gabe c. 5, s. 205 ve 276 ile c. 3, s. 307’de, İbn-i Kuteybe, Maarif s. 194’de Muhammed Yusuf Genci eş-Şafii, Kifayet’ut- Talib’de, İbn-i Ebi’l- Hadid, Nehc’ül- Belağa Şerhi, c. 1, s. 362’da, Hafız Ebu Naim İsfahani, Hilyet’ul- Evliya, c. 5, s. 26’da, İbn-i Hacer Askalani, İsabe c. 2, s. 408’de, Muhibuddin Taberi, Zehair’ul- Ukba, s. 67’de, imam Abdurrahman Nesai, “Hasais’ul- Alevi”, s. 26’da, Allame Semhudi, Cevahir’ul- Akdeyn’de, Şemsuddin Cezri, Esne’l- Metalib, s. 3’de, Süleyman Belhi el-Hanefi, Yenabi’ul- Mevedde’nin 4. babında, Hafız bin Ukde, Kitab’ul- Velaye’de vb. büyük alimler de kendi muteber kitaplarında Hz. Ali (a.s)’ın Kufe’de Müslümanlara bu hadisi delil gösterdiğini kaydetmişlerdir. Hz. Ali (a.s) halkın karşısına çıkarak şöyle buyurmuştur:
“Allah aşkına, kim Gadir-i Hum’da benim hakkımda bir şey duymuşsa kalksın ve tanıklıkta bulunsun.”
Orada bulunan on ikisi Bedir ashabından olan tam otuz sahabe ayağa kalkarak şöyle tanıklıkta bulundular: “Peygamber-i Ekrem (s.a.a) gözümüzün önünde Ali’nin elinden tutarak halka şöyle buyurdu: “Benim müminlere nefislerinden daha evla olduğumu biliyor musunuz?”
Oradakiler; “Evet” deyince de Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdular: “Ben kimin mevlasıysam, bu Ali de onun mevlasıdır...”
O cemiyetten üç kişi tanıklık etmekten kaçındı, bunlardan biri de “yaşlandığım için unuttum” diyen Enes bin Malik’ti. Hz. Ali (a.s) da bunun üzerine onlara, özelilikle de Enes’e beddua ederek şöyle buyurdu:
“Eğer yalan söylüyorsan, Allah-u Teala seni abraş hastalığına duçar kılsın ki sarığınla da örtemeyesin.”
Enes daha yerinden kalkmadan abraş hastalığına yakalandı. Bazı rivayetlerde ise kör ve abraş olduğu kaydedilmiştir.
Şüphesiz Hz. Ali (a.s)’ın bu hadisi şahit göstermesi, O’nun İlahi hilafet ve velayetinin en büyük delilidir.
(Bu esnada müezzin ezan okumaya başladı, yatsı namazını kılıp istirahat ve çay ikramından sonra sohbete devam edildi.)
“Ben Sizin Nefsinizden Size Daha Evla Değil Miyim?” Hadisinin Karinesi
Davetçi: Hadisin kendisinde mevcut olan karine de, mevladan maksadın tasarrufta evleviyet olduğunu ortaya koymaktadır. Zira Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Gadir-i Hum’da okuduğu hutbeden önce ümmete şöyle buyurmuştur: “Ben size kendi nefsinizden daha evla değil miyim?” Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in bu sözü, “Peygamber, müminlere kendi nefislerinden daha evladır”147 diye buyuran ayete işarettir. Her iki fırkanın kitaplarında yer alan sahih bir rivayete göre Peygamber (s.a.a) ayrıca şöyle buyurmuştur:
“Ben dünya ve ahirette bütün müminlere kendi nefislerinden daha evla değil miyim?.”
Orada bulunanlar hep birden; “Evet sen bize kendi nefislerimizden daha evlasın!” dediler.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
“O halde ben kimin mevlasıysam, bu Ali de onun mevlasıdır.”
Dolayısıyla sözün akışı da mevladan maksadın Resulullah (s.a.a)’in ümmet üzerindeki evleviyeti olduğunu göstermektedir.
Hafız: Birçok rivayetlerde Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in; “Ben size kendi nefsinizden daha evla değil miyim?” diye buyurduğu yer almamıştır.
Davetçi: Gadir hadisi mevzusunda yer alan lafız, ibare ve ravilerin nakilleri farklıdır. Şia rivayetlerinde genellik vardır; Şii alimlerin ekseriyeti muteber kitaplarında söz konusu hadisi bu karineyle rivayet etmişlerdir. Sizin birçok muteber kitaplarınızda da mezkur hadis bu karineyle nakledilmiştir. Şu anda aklıma geldiği kadarıyla Sibt bin Cevzi, Tezkiret-u Havass’il- Ümme, s. 18’de, imam Ahmed bin Hanbel, Müsned’de, Nuruddin bin Sabbağ Maliki imam Ahmed, Zuhri ve Hafız Ebu-Bekir Beyhaki’den naklen Fusul’ul- Muhimme’de, Ebu’l- Futuh Es’ad bin Ebi’l- Fezail bin Halef el-İcli, el-Mu’cez-u fi Fezail’il- Hulefa’il- Erbaa’da, Hatip Harezmi Menakıb’ın 14. Faslında, Muhammed bin Yusuf Genci eş-Şafii, Kifayet’ut- Talib’in 1. babında, Şeyh Süleyman Belhi el-Hanefi, Müsned-i Ahmed, Mişkat’ul- Mesabih, Sünen-i İbn-i Mace, Hafız Ebu Naim İsfahani’nin Hilyet’ul- Evliya, İbn-i Meğazili Şafii’nin Menakıb ve İbn-i Ukde’nin Kitab’ul- Muvalat kitabından naklen Yenabi’ul- Mevedde’nin 4. babında ve diğer bir çok büyük ve değerli alimleriniz, az bir lafız ve beyan farklılığıyla Gadir hadisini rivayet etmiş ve hepsinde de “Ben size kendi nefsinizden daha evla değil miyim?” sözü yer almıştır.
Teberrük olarak imam Ahmed bin Hanbel’in Müsned c. 4, s. 281’de, Burra bin Azib’den müsneden rivayet etmiş olduğu şu rivayeti zikretmek istiyorum; Burra bin Azib şöyle diyor:
“Bir seferde Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’le birlikteydik, Gadir denen yere gelince Peygamber-i Ekrem (s.a.a) cemaat arasında, “Es-Selat’ul- Camia” diye seslendi. Önemli bir olay olunca Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ümmetine böyle sesleniyor ve ümmet toplanınca da kılınan namazın ardından onlara o önemli olay tebliğ ediliyordu. İki ağacın arasında bir yeri Peygamber-i Ekrem (s.a.a) için ayarladılar. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) namazı kıldırdıktan sonra cemaatın karşısında Hz. Ali (a.s)’ın elinden tutarak oradakilere şöyle buyurdu:
“Benim müminlere kendi nefislerinden daha evla olduğumu bilmiyor musunuz?” Oradakiler; “Evet, biliyoruz” dediler. Peygamber (s.a.a); “Benim her mümine nefsinden daha evla olduğumu bilmiyor musunuz?” diye buyurdu. Oradakiler; “Evet” deyince de şöyle buyurdu: “Ben kimin mevlasıysam Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım, O’nu seveni sev, düşmanına düşman ol”
Daha sonra Ömer onu karşılayarak şöyle dedi: “Ey İbn-i Ebi Talip, bu makam sana mübarek olsun; sen her mümin ve müminenin mevlası oldun.”
Mir Seyyid Ali Hemedani eş-Şafii Meveddet’ul- Kurba’nın 5. Mevedde’sinde, Süleyman Belhi, Yenabi’de ve Hafız Ebu Naim ise Hilye’de az bir farkla bu hadisi nakletmişlerdir.
Özellikle, İbn-i Sabbağ’ın da Fusul’ul- Muhimme’de kendisinden rivayet etmiş olduğu Hafız Ebu’l- Feth, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in sözünü şu şekilde rivayet etmiştir:
“Ey insanlar! Allah Tebarek ve Teala benim mevlamdır, ben ise size nefsinizden daha evlayım ve bilin ki ben kimin mevlasıysam Ali de onun mevlasıdır.”
İbn-i Mace Kazvini, Sünen’de, imam Ebu Abdurrahman Nesai, 81, 83, 93 ve 95. hadislerde bu karineyi nakletmişlerdir. 84. hadiste ise Zeyd bin Erkam’dan Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in sözünü şu ibarelerle rivayet etmiştir:
“Benim her mümin ve mümineye kendi nefislerinden daha evla olduğumu bilmiyor musunuz?”
Onlar da şöyle dediler: “Evet şehadet ederiz ki sen her mümine kendi nefsinden daha evlasın.” Bunun üzerine Peygamber (s.a.a); “Şüphesiz ben kimin mevlası isem, bu da onun mevlasıdır.” buyurarak Ali (a.s)’ın elinden tuttu.”
Ebu Bekir Ahmed bin Ali Hatip Bağdadi (Ö. H. 462), Tarih-i Bağdad c. 8. s. 289-290’da Ebu Hureyre’den uzun bir hadis rivayet etmektedir. O rivayette şu hadisi nakletmiştir: “Kim 18 Zilhicce’de (Gadir gününde) oruç tutarsa, 60 ay oruç tutmanın sevabını elde eder.” Daha sonra da Gadir hadisini mezkur karineyle birlikte rivayet etmiştir.
Zan edersem, “Size nefsinizden daha evla değil miyim?” cümlesinin de hadislerde rivayet edildiği hususunda örnek olarak bu miktar yeterli olsa gerek. Artık beyler bir de, bu karinesinin meşhur rivayetlerde olmadığını söylemesinler.
Dostları ilə paylaş: |