İnsaflıca Hüküm Vermek Gerekir
O halde neden gereksiz yere bize saldırıyorsunuz? Siz yazınca sakıncası olmuyor ve eleştirilmiyorsunuz da. Ama biz söyleyince veya yazınca kafir oluyoruz, katlimiz helal oluyor ve ashabın yaptığı bazı çirkin amelleri söylemekle suçlu duruma düşüyoruz!
Eğer sahabeyi eleştirmek kötü ve Rafızîlikse bütün sahabe Rafızî olmuş demektir; çünkü sahabenin çoğu, hatta Ebu Bekir ve Ömer bile birbirini kınamış, amellerini kötülemişlerdir.
Eğer vaktimiz olmuş olsaydı, onların sözlerini tümüyle beyan ederdim. Ashabın da diğer insanlar gibi hata yapabilirler; onlardan takva sahibi olanlar övülmüşlerdir, heva ve heveslerine uyanlar ise kınanmışlardır. Meseleyi daha iyi anlayabilmeniz için lütfen İbn-i Ebi’l- Hadid’in Nehc’ul- Belağa Şerhi’nin c. 4 s. 454’ten 462’ye kadar olan sayfalarına müracaat ediniz; orada Zeydi’nin, sahabe hakkında Ebu’l- Meali Cuveyni’nin itirazlarına verdiği uzun cevabı görünüz ve sahabenin ihtilafa düşerek birbirlerine lanet ettiklerini ve birbirlerini küfür ve fısk ile suçladıklarını biliniz.
Elbette buğz ve sevgi meselesinde Şiiler ile alimleriniz arasında büyük fark vardır. Zira sizler sahabeden sadece bazısına karşı aşırı bir sevgi besliyorsunuz. “Bir şeyi sevmek insanı kör ve sağır kılar” kaidesi esasınca, onlar hakkında hiçbir kötülük görmüyorsunuz. Onlara muhabbet gözüyle baktığınız için kötülüklerini de iyi görüyorsunuz. İşte bundan dolayı onları tüm hatalar ve ayıplardan münezzeh kılmaya çalışıyorsunuz. Onların apaçık ayıpları karşısında verdiğiniz cevaplar gerçekten gülünçtür.
Allah şahittir ki, biz Peygamber (s.a.a)’in ashabına buğz ve düşmanlık gözüyle bakmıyoruz. Biz olaylara delil ve mantık açısından bakıyoruz. İyileri iyi, kötüleri de kötü görerek hakla hükmediyoruz.
Beyler, biz ve siz kıyamete inanıyoruz, dört günlük dünya hayatının hiçbir değeri yoktur, o günü düşünmemiz gerekir.
Allah’a and olsun ki biz Şiiler mazlumuz, sebepsiz yere meseleyi avam halka yanlış aktarmayınız, muvahhid Şiileri kafir ve Rafızî olarak suçlamayınız. Acaba Peygamber-i Ekrem ve Ehl-i Beyti’nin takipçilerini boş yere Rafızî olarak adlandırmak ve onlara saldırmak doğru mudur? Eğer Şiileri, gerçekleri anlattıkları ve eleştiride bulundukları için kötü zannedip kafir ilan ediyorsanız, ilk önce kendi büyük alimlerinizi kötü bilmelisiniz. Zira bu tür eleştiriler, onların kalemleriyle yazılmış ve muteber kitaplarında kaydedilmiştir.
Sahabe’nin Hudeybiye’de Kaçması
Örneğin: Hudeybiye olayı hakkında İbn-i Ebi’l-Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nde ve diğer tarihçileriniz kendi eserlerinde şöyle yazıyorlar: “Hudeybiye barış antlaşmasından sonra başta Ömer bin Hattab olmak üzere birçok sahabe Hz. Peygamber’e karşı kaba konuşarak şöyle dediler: “Biz barış istemiyorduk, savaşmak taraftarıydık, neden barış yaptın?” Peygamber-i Ekrem (s.a.a) de onlara; “Savaşmak istiyorsanız özgürsünüz, savaşın.” diye buyurdu. Onlar da bunun üzerine saldırıya geçtiler. Ama bilindiği gibi tetikte bekleyen Kureyş hemen savunmaya geçti. Kureyş’ten öyle ağır bir darbe yediler ki kısa bir süre sonra bozguna uğrayıp kaçmaya başladılar. Hatta Peygamber (s.a.a)’in yanında bile duramayıp çölün dört bir yanına dağıldılar.
Hz. Peygamber (s.a.a) onların durumunu böyle görünce, Hz. Ali’ye Kureyş’in önünü almasını emretti. Kureyş Hz. Ali’yi kendi karşılarında görünce geri dönmek zorunda kaldılar. Bunun üzerine kaçanlar tek tek geri dönerek yaptıklarından utanç içinde özür dilemeye başladılar.
Resulullah (s.a.a) onlara şöyle buyurdu:
“Ben sizi tanımıyor muyum? Büyük Bedir’de düşman karşısında titreyen, bunun üzerine Allah-u Teala da meleklerini yardımınıza gönderen sizler değil miydiniz? Uhud günü beni yalnız bırakarak firar edip dağlara çıkan sizler değil miydiniz? Ne kadar çağırdıysam da gelmediniz!”
Velhasıl Peygamber-i Ekrem (s.a.a) onları şiddetli bir şekilde kınadı ve hatalarını tek tek sıraladı. Onlar da hatalarını itiraf ederek habire özür diliyorlardı.
İbn-i Ebi’l- Hadid burada şöyle diyor: “Ömer Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in vaatlerini tekzip edince, Peygamber (s.a.a) Ömer’i kınadı. Dolayısıyla Hz. Peygamber (s.a.a)’in Ömer’i bu şekilde kınamasından, Uhud’da kaçanlardan birinin de Ömer olduğu anlaşılmaktadır.”
Şimdi gördüğünüz gibi İbn-i Ebi’l- Hadid gibi büyük alimlerinizin dediklerini biz de diyecek olursak, neden halifeye ihanet ediyorsunuz? diye hemen bizleri kınar, tekfir edersiniz. Ama bilindiği gibi İbn-i Ebi’l- Hadid ve benzerlerine bir şey demiyorsunuz. Halbuki biz söylerken de hakaret etmek niyetinde değiliz, sadece tarihi olayları dile getiriyoruz. Bize kötü gözle baktığınız için de söylediklerimizin bir etkisi olmuyor. Bakınız Arap şairi böylesi durumu ne de güzel beyan ediyor:
Seven gözler hiçbir ayıbı görmez,
Ama gazap gözleri tüm kötülükleri görür.
Kıyamette alimlerinizle İlahi mahkemede hesaplaşacağımız çok şeyler vardır. Dünya geçicidir; kendinizi, İlahi mahkemede yankılanacak olan mazlumane feryatlarımıza cevap vermeye hazırlayın!
Hafız: Size, kıyamet günü şikayet edeceğiniz ne zülüm yapıldı ki?
Davetçi: Birçok zulümler yapıldı, hürmetler çiğnendi, bütün bunlardan vazgeçsek bile Hz. Fatıma’nın evlatlarından biri olan ben asla hakkımdan vazgeçmeyeceğim. İlahi adalet mahkemesi kurulunca birçok zulüm ve haksızlıkların hesabını soracağım. O mahkemenin varolduğuna ve adilce hükmedileceğine de kesin inanıyorum.
Hafız: Lütfen sinirleri tahrik etmeyin; elinizden alınan her hakkı ve size yapılan her haksızlık ve zulümleri beyan edin.
Davetçi: Bize yapılan zulümler bugüne ait değildir; bize yapılan zulümler Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in vefatından sonra başlamıştır. Peygamber (s.a.a)’in, çocuklarının rızkını temin etsin diye kendilerine bağışladığı tüm hakları gasp edildi. Hz. Fatıma’nın mazlumane feryadına kulak asılmadı, Hz. Fatıma (a.s) kalbi hüzün ve dertle dolu bir şekilde bu dünyadan göçtü.
Hafız: Siz çok kurnazsınız, heyecanlı sözlerle duygu sömürüsü yapıyorsunuz. Hz. Fatıma’nın sabit olan hangi hakkı gasp edildi? Eğer siz kardeşlerin huzurunda iddianızı ispat edemezseniz, İlahi adalet mahkemesinde asla ispat edemezsiniz. Farz edin bugün İlahi adalet mahkemesi kurulmuş, buyurun hakkınızı ispat ediniz.
Davetçi: Orası adalet mahkemesi yeridir, bağnazlık ve taassup yeri değildir. Temiz ve lekesiz bakışlarla hükmedilmektedir. Eğer adalet üzere hükmedecek olursanız ve insaflıca dinlerseniz bizim hakkaniyetimizi tasdik edersiniz.
Dostları ilə paylaş: |