“Biz Peygamberler Miras Bırakmayız” Hadisinin Delil Gösterilmesi ve Bunun Yanıtı
Hafız: Bilinen şu ki halifeler Fedek’e, Ebu Bekir’in Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’den rivayet etmiş olduğu; “Biz peygamberler miras bırakmayız, bizden geriye kalan şeyler (ümmete) sadakadır.” hadisi sebebiyle el koymuşlardır.
Davetçi: Evvela; Fedek miras değildi, hediyeydi. İkinci olarak; hadis diye rivayet ettiğiniz bu söz, çeşitli açılardan red edilmiştir.
Hafız: Kesin olan bu hadisin merdutluğuna dair delil nedir?
Davetçi: Bu hadisin merdutluğuna dair birçok delili vardır; ki ilim ve insaf ehli herkes bunu tastık etmektedir. Bu hadisi uyduran şahıs düşünmeden bu kelimeleri sarf etmiştir. Eğer düşünecek olmuş olsaydı, akıl ve ilim sahipleri nezdinde gülünç duruma düşmez ve “Biz peygamberler miras bırakmayız” demezdi. Zira bir gün bu iftira ve yalanın bizzat cümleden anlaşılacağını akıl etmemiştir.
Eğer; “Ben miras bırakmıyorum” demiş olsaydı, bundan bir kaçış noktası bulabilirdi. Ama bilindiği gibi “Biz peygamberler miras bırakmayız” dediğinden dolayı bu hadisi, gerçeklerin ortaya çıkması için kendilerinin buyurdukları gibi Kur’ân’a sunmak zorundayız.
Bu hadisi Kur’ân ayetleriyle karşılaştırdığımız zaman onun doğru olmadığı ortaya çıkıyor; çünkü Kur’ân’da birçok ayet Peygamberlerin mirasıyla ilgili nazil olmuştur. Büyük Peygamberlerin hepsinin de mirası olmuş ve varisleri ölümlerinden sonra onların mallarına mirasçı olmuşlardır. Dolayısıyla bu hadisin uydurma olduğu apaçık ortadadır.
Büyük muhaddis Ebu Bekir Ahmed bin Abdulaziz Cevheri (İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nin c. 4, s. 78’inde Ehl-i Sünnet’in takvalı, güvenilir ve büyük hadis alimlerinden olduğunu kaydetmiştir) Sakife kitabında, İbn-i Esir Nihaye’de, Mesudi, Ahbar’uz Zaman ve Evset’te, İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ül- Belağa Şierhi c. 4, s. 78’de (İmam Bakır’dan, Zeynep Kubra’dan, Abdullah bin Hasan bin Hasan’dan ve Hz. Fatıma (a.s)’dan olmak üzere birçok yol ve senetlerle rivayet etmiştir) s. 93’de (müsned olarak Aişe’den), s. 94’de (ise Muhammed bin İmran Merzbani ve Zeyd bin Ali bin Hüseyin’den, o da babasından, o da dedesinden, o da Hz. Fatıma (a.s)’dan rivayet etmiştir.) ve diğer birçok alimleriniz de kendi muteber kitaplarında Hz. Fatıma (a.s)’ın camide ensar ve muhacirlere karşı okuduğu hutbesini detaylı bir şekilde rivayet etmişlerdir. Hz. Fatıma (a.s) onları bu hutbede Allah-u Teala’ya yemin ettirerek cevap vermeye zorlamıştır. Mantıklı bir cevapları olmadığı için de sukut etmiş, ardından ortalığı velveleye vermişlerdir.
Hz. Fatıma söz konusu hadisin iftira ve yalan oluğu hususunda şöyle delil getirmektedir: “Eğer bu hadis doğruysa ve Peygamberlerin mirası da yoktuysa, o halde Kur’ân’da yer alan bunca miras ayeti ne içindir?
Hz. Fatıma’nın; “Biz Peygamberler Miras
Allah-u Teala bir ayette şöyle buyuruyor:
“Süleyman Davud’a varis oldu.”150
Zekeriyya olayında da şöyle buyurmaktadır:
“Nezdinden bana bir veli ver, ki o bana varis olsun, Yakup hanedanına da varis olsun.”151
Yine Zekeriyya’nın duasıyla ilgili olarak da şöyle buyurmaktadır:
“Zekeriyya’yı da (an)! Hani o rabbine şöyle niyaz etmişti: Rabbim! Beni yalnız bırakma sen varislerin en hayırlısısın. Biz onun duasını kabul ettik, ona Yahya’yı verdik.”152
Daha sonra Hz. Fatıma şöyle buyurdular:
“Ey İbn-i Ebu Kuhafe (Ebu Bekir)! Acaba Allah-u Teala’nın ayetinde mi var ki sen babandan miras alıyorsun da ben babamdan miras alamıyorum? Allah-u Teala’ya büyük bir iftirada bulunuyorsunuz. Acaba bildiğiniz halde kasten mi Allah-u Teala’nın kitabıyla amel etmiyorsunuz ve Kur’ân’ı arkanıza atıyorsunuz?
Acaba ben Peygamber (s.a.a)’in kızı değil miyim ki beni hakkımdan mahrum ediyorsunuz? O halde genelde bütün insanlar ve özelde Peygamberler hakkında nazil olan bunca miras ayetleri nedir?
Kur’ân ayetleri kıyamete kadar tüm gerçekleriyle baki değil midir? Kur’ân şöyle buyurmuyor mu?:
“Akrabalar Allah’ın Kitabına göre, birbirlerine (mirasta) önceliklidir.”153
Hakeza; “Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki kadının hissesi kadar tavsiye eder.”154
Hakeza; “Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa, anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyette bulunması Allah’tan korkanlar üzerine farz kılındı.”155
Acaba beni hangi hususiyet babamın mirasından mahrum etti? Allah-u Teala sizi bir ayetle tahsis mi etti ki babamı o ayetten ihraç ettiniz? Acaba siz babamdan ve amcam oğlu Ali bin Ebi Talib’den Kur’ân-ı Kerim’in genel ve özel hükümlerini daha iyi mi biliyorsunuz?”
Bu deliller ve hak sözler karşısında tümüyle sessiz kaldılar, verecek cevapları olmadığı için mugalâta yaparak bibi Fatıma’ya hakaret ettiler. Hz. Fatıma (a.s) çaresiz kalınca feryat ederek şöyle buyurdular:
“Bugün kalbimi kırdınız, hakkımı gasbettiniz. Ama kıyamette İlahi adalet mahkemesinde sizlerden hakkımı isteyeceğim ve kadir olan Allah-u Teala hakkımı sizden alacaktır. En güzel hüküm Allah-u Teala’nındır. Muhammed kefil ve efendimdir. Sizinle kıyamette buluşacağız, o gün batıl ehli hüsrana uğrayacak ve pişmanlıkları hiçbir fayda etmeyecektir. Her şeyin bir vakti vardır ve vakti gelince o şey gerçekleşir. Ebedi ve aşağılayıcı azabın kime ineceğini çok yakında göreceksiniz.”
Hafız: Kim Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in emaneti ve bedeninin bir parçası olan Hz. Fatıma’ya karşı küstahlık yapıp hakaret edebilir? Sizin bu sözünüze inanamıyorum, mugalâta yapmaları mümkündür; ama hakaret etmeleri asla mümkün değildir. Lütfen bunu bir daha tekrarlamayın!
Davetçi: Şüphesiz halifeniz Ebu Bekir dışında hiç kimse buna cesaret edemezdi. Hz. Fatıma’nın delilleri karşısında cevap veremeyince hemen aynı saatte minbere çıkarak sadece Fatıma’ya değil eşi, amcası oğlu, Allah-u Teala ve Resulünün sevgilisi olan Hz. Ali’ye de hakaret etti!
Hafız: Zan edersem bu iftiralar, avam ve bağnaz Şiiler tarafından uydurulmuştur.
Davetçi: Yanlış düşünüyorsunuz. Bütün bunlar Şiiler tarafından değil, bizzat kendi alimleriniz tarafından da yazılmıştır. Şii Müslümanların böylesine iftira ve yalanlar uydurması imkansızdır. Her ne kadar bağnaz da olsalar böylesine iftira ve yalan uydurmazlar, dolayısıyla bütün bunlar gerçektir ve bizzat büyük ve değerli alimleriniz rivayet etmişlerdir.
Büyük âlimlerinizin muteber kitaplarına bakacak olursanız, bizzat insaf sahibi alimlerinizin de bu gerçekleri kabul ettiğini göreceksiniz.
Nitekim İbn-i Ebi’l- Hadid Mutezili Nehc’ul- Belağa Şerhi (Mısır baskısı) c. 4, s. 80’de, Ebu Bekir Ahmed bin Abdulaziz Cevheri’den naklen Ebu Bekir’in Ali ve Fatıma (a.s)’ın konuşmasından sonra minbere çıktığını ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in bu iki emanetine yaptığı hakaretleri kaydetmiştir.
Dostları ilə paylaş: |