Bu mekanizma yaratıcı süreçlerde önemli rol oynamakta, bir ressam resim yaparken veya bir yazar hikayesini yazarken günlük yaşantısında var olan ancak kendisinin kabul etmediği bilinçaltı dürtülerinin bir kısmını farkında olmadan ortaya koyabilmektedir. Projektif yöntemin temelindeki anlayış da budur (Akkoyun,2012).
Yansıtma Hipotezi
Projektif testlerin dayandığı yansıtma hipotezine göre, bireyler açık-seçik olmayan uyarıcıları anlama, açıklamak ve yorumlamak istedikleri zaman, gerçekte belirsiz olan bu uyarıcıları tepki gösterirken kendi kişisel ihtiyaçlarını, duygularını, yaşantılarını, önceki şartlanmalarını, korkularını, algılarını ve düşüncelerini ifade ederler, kendilerini dışa yansıtırlar(Akkoyun,2012).
Yansıtma Hipotezi
Örneğin, korkmuş bir çocuk karanlık bir odaya baktığı zaman orada bir karartı görebilir ve bunu korkunç bir canavar olarak algılayabilir. Çocuk kendi korkusunu kararlı şeklinde gördüğü gölgeye yansıtmaktadır(Akkoyun,2012).
Yansıtma Hipotezi
Gölge, nitelik yönünden nötr bir uyarıcıdır, ne iyidir ne kötüdür, ne çirkindir ne güzeldir. Çocuğun gerçekte gördüğü şey kendi iç dünyasında yansıttığı şeylerdir. Gökyüzünde bir bulut parçasını izleyen kişiler, aynı uyarıcıyı bir ev ,bir otomobil, bir başkası sevgilisine benzeyen hanım siluetine benzetebilir(Özgüven,2011).
Projektif Testler
Özellikle 1940 ve 1960’lı yıllar arasında çok fazla kullanıldığı söylenebilir. Bu yıllar psikanalistlerin kişiliğini ölçmek için yoğun çaba harcadığı yıllardır(Aiken,1991).
Projektif Testler
Kişiliğin ölçülmesi ve yansıtma arasında ilişki kuran TAT testinin oluşturucusu Murray olmuş ve Projektif Test terimini kullanmıştır. Bu tekniklerin önemini ve niteliklerini ve kişiliği bütüncül bir yaklaşımla incelenmesi gerektiğini vurgulayan Frank (1939) olmuştur(Özgüven,2011).