« “Fakat kimler müslüman olursa, işte bunlar hak yola yönelmiş olurlar. Haktan ayrılmış olanlar ise, cehenneme odun olurlar.”Halbuki onlar, İslam’ın yoluna yönelmiş olsalardı, denemek için onlara bol bol su içirirdik. Kim de Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, Allah da onu çok ağır bir azâba sokar. Şüphe yoktur ki mescidler, Allah’a mahsustur. Bu itibarla oralarda, Allah ile beraber başkasına da kulluk etmeyin. Zira Allah’ın kulu (Muhammed), O’na ibadet etmek için kalkınca, etrafında neredeyse kümeleşiveriyorlardı. (Ey Muhammed!) De ki: “Ben, sadece Rabbime ibadet ediyorum ve hiç kimseyi O’na ortak koşmuyorum” Ve de ki: “Ben size ne zarar verebilirim; ne de iyilik edebilirim” Ve yine de ki: “Eğer ben Allah’a karşı gelirsem, O’nun azâbından beni hiç kimse kurtaramaz ve ben O’ndan başka sığınacak birini de aslâ bulamam.Ancak O’nun gönderdiklerini Allah’tan tebliğ edersem bana yardım eder.” Kim Allah’a ve Resûlüne, onun için, içinde ebediyen kalacakları cehennem ateşi vardır. Sonunda tehdit olundukları bu ateşi gördükleri zaman, yardımcı olarak kimin daha zayıf ve kimin sayıca daha az olduğunu anlayacaklardır. »1
Cinler, Kur’ân’ı işittikleri zaman Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-' e gelip beyat etmişlerdi. “Sahih”2 de gelen İbn-i Mesud hadisinde sabit olduğu gibi.
Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- onlara Rahman suresini okuyordu. « O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? » âyetini okuyunca şöyle dediler: Nimetlerinden hiçbir şeyi yalanlamayız, sana hamd olsun.3
Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- ile bir araya geldiklerinde kendileri ve hayvanları için yiyeceklerini sordular. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
« Sizin yiyeceğiniz, eti çok olan ve üzerine Allah’ın ismi zikredilen kemiklerdir. Hayvanlarınızın yiyeceği ise, gübre ve yemdir.»
« O ikisiyle (kemik ve gübre) istinca etmeyin. Çünkü onlar, cin kardeşlerinizin yiyecekleridir. »4
Bu yasaklama, çeşitli yollarla gelmiş olup, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-' den sabittir. Bunun içindir ki, âlimler, cinler ve hayvanlarının yiyecekleriyle istinca yapmanın yasaklanmasını delil getirerek şöyle demişlerdir: İnsanlar ve hayvanlarının yiyecekleri onlarınkinden daha evlâdır.
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- bütün cin ve insanlara gönderilmiştir. Bu, değer olarak, Allah katında, cinlerin Süleyman -aleyhisselâm-‘ın emrine verilmesine rağmen en yüce olandır. Cinler, Süleyman -aleyhisselâm-' ın emrine verilmiş ve O’da bir kral hükmüyle onlara hükmediyordu. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- ise, onlara Rasûl olarak gönderilmiş ve onlara Allah’ın ve Rasûlü’nün emrettiklerini emreder. Çünkü O -sallallahu aleyhi ve sellem- Allah’ın kulu ve Rasûlüdür. Kul-Rasûl olan bir peygamberin makamı, Nebi-Kral olan peygamberin makamının üstündedir.
Kitap, sünnet ve icmayla sabittir ki, cinlerin kâfirleri cehenneme girecektir. Mü’minleri ise, âlimlerin cumhurunun görüşüne göre cennete gireceklerdir. Âlimlerin cumhuruna göre peygamberler insanlardan gönderilmiştir. Cinlerden peygamber gönderilmemiştir. Fakat onlardan uyarı olmuştur. Bu konular başka bir yerde geniş olarak açıklanacaktır.
Buradan maksat ise, cinlerin insanlarla olan ilişkileri çeşitlidir. İnsanlardan her kim cinlere yalnızca Allah’a ibadet etmek ve peygamberine itaat etmek gibi Allah ve Rasûlünün emrettiklerini emrederse, bu, Allah dostluğunun en üstün olanıdır. O, bu durumda Rasûl -sallallahu aleyhi ve sellem-' in halifesi ve nâibidir. Her kim cinleri, haram olmayan mubah işlerde kullanırsa o, bir insanı mubah işlerde kullanan kimse gibidir. Bu ise, şayet onlara, üzerlerine gereken şeyleri emrediyor, haram olan şeyleri yasaklıyor ve onları mubah olan şeylerde kullanıyorsa o, bunu yapan krallar makamında olur.
Bu ise, onun Allah Teâlâ’nın dostlarından ve tıpkı Nebi-Kralla birlikte Kul-Rasûl olan Davûd, Süleyman, Yûsuf ve İbrahim, Mûsâ, Îsâ, Muhammed –Allah’ın salat ve selamı onların üzerine olsun- gibi gayesi Allah Teâlâ dostlarının umûmundan olması takdir edilmişse durum böyledir.
Her kim de cinleri, Allah ve Rasûlü’nün, şirk, masum birini öldürme, öldürme olmaksızın düşmanlık etme, birini hasta etme, ilmini unutturma, fuhşuyat isteyenin celbi gibi iğrençlikte zulüm gibi yasakladığı işlerde kullanırsa bu, onları günah ve düşmanlıkta kullanmaktır. Sonra her kim onları küfürde kullanırsa o kâfirdir. Ma’siyette kullanırsa o âsidir, fâsıktır, günahkârdır.
Şeriat ilimlerinde tam bir ilme sahip olmayanlar, keramet zannedilen bazı işlerde cinleri kullanırlar. Tıpkı, hacca gitmek, bidat şeyler işittiğinde o mekandan onu uçurarak uzaklaştırmak, kendisini Arafat’a taşımaları (fakat Allah ve Rasûlü’nün emrettiği şerî haccı yapmaz), bir şehirden diğer bir şehre taşımaları için onları kullanmak gibi. Bunlar aldatmadır ve onlar bununla tuzak kurmuşlardır.
Bunların bir çoğu, bu tür olayların cinlerden olduğunu bilmez. Allah dostlarının (yani kendisinin) kerametlere ve olağanüstü olaylara sahip olduğunu duymuştur. Onların, imanın hakikatlerinden ve Kur’ân’ın marifesinden haberleri olmadığı için Rahman’dan olan kerametlerle, şeytanın hilelerini birbirinden ayırt edemez. Cinler, inancı nispetinde onu kandırır. Şayet o şahıs, yıldızlara ve putlara tapan bir müşrik ise veya bu ibadetlerle fayda sağlayacağı konusunda onun zihnini meşgul etmişler ise, onun amacı melek, nebi ve salih bir şahsın kılığına girdiği puttan tevessül ve şefaat talebinde bulunmasıdır. O, meleğe, nebiye veya salih kimseye ibadet ettiğini zanneder. Hakikatte ise onun ibadeti/kulluğu şeytanadır. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿ وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعاً ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلَائِكَةِ أَهَؤُلَاء إِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ {40} قَالُوا سُبْحَانَكَ أَنتَ وَلِيُّنَا مِن دُونِهِم بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّ أَكْثَرُهُم بِهِم مُّؤْمِنُونَ ﴾
« O gün onların hepsini toplar, sonra da meleklere der ki: “Size bunlar mı ibadet ediyorlardı?”
Onlar da şöyle derler: “Seni tenzih ederiz. Bizim velîmiz, onlar değil sensin. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Çoğu onlara îman eden kimselerdi.” »1
Bunun içindir ki, güneşe, aya ve yıldızlara secde edenler, onlara secde edecekleri zaman, secdelerinin kendisine olması için şeytan orada hazır bulunurdu. Şeytan, müşriklerin yardım istediği şeyin şekline girerdi. Hıristiyan ise ve Cerces ve başkasından yardım istemişse şeytan, kendisinden yardım istenilen Cerces veya başkası kılığında gelir. Şayet müslüman ise ve kendisi hakkında hüsn-ü zanda bulunduğu müslüman şeyhlerinden birinden yardım istemişse, şeytan, o şeyhin sûretinde gelir. Şayet Hindistanlı müşriklerden ise şeytan onun yücelttiği müşrik sûretinde gelir.
Kendisinden yardım talebinde bulunulan şeyh, şayet Şeriat hakkında bilgi sahibi ise, şeytanın kendisinden yardım talebinde bulunan ashabına kendisinin sûretinde gittiğini bilmez. Şeyhin Şeriat hakkında bilgi sahibi değilse, onların sözlerini ona haber verir, onlar için onun sözlerini naklederler. Onlar da, şeyhin onların sözünü uzaktan işittiğini ve cevap verdiğini zannederler. O ise ancak şeytan vasıtasıyla olmaktadır.
Cinler yardımıyla gizliliği ortaya çıkarma ve onlarla diyalog gibi şeyler başına gelen bazı şeyhler haber vererek şöyle demişlerdir: Cin, bana su ve cam gibi berrak bir şeyler gösterdi. Haber verilmesi istenilen şeyi bunun içinde şekille gösteriyorlardı. İnsanlara bu olay haber verilir. Bana, ashabımdan yardım isteyenlerin kelamını ulaştırırlar ve ben de onlara cevap veririm. Onlar da cevabımı ona ulaştırırlar.
Bazı kimseler, bu olağanüstü olaylardan başına gelen şeyhlerin bir çoğunu, bilmedikleri (yani bunun şeytandan olduğunu) bu olayları yalanlayarak şöyle derler: Sizler bu olayları hile yoluyla yapıyorsunuz. Tıpkı, ateş taşı, turunçun dış kabuğu, kurbağa yağı ve başka tabi hileleri kullanarak ateşe girilip onlara ateşin zarar vermediği gibi. Şeyhler hayret ederek şöyle derler: Vallahi biz bu hileli şeylerin hiçbirini bilmeyiz. Bilgi sahibi bir zât şöyle der: Sizler bu sözünüzde doğrusunuz. Fakat bu haller şeytani hallerdir. Sonunda bunu kabul ederler. Hak açıkça belli olduktan ve bir çok yönden onun şeytandan olduğu ortaya çıktıktan sonra [ bu tür hallerin şeytandan olduğunu gördüklerinde ] onlardan bazıları Allah’a tövbe etmiştir. Yine görmüşlerdir ki, bu olağanüstü olaylar, şeriattaki yerilmiş bidatler ve Allah ve Rasûlüne isyan sonucunda oluşmuştur. Bu tür olağanüstü olaylar Allah ve Rasûlünün sevdiği şerî ibadetlerden meydana gelmiyor. İşte o zaman anladılar ki, bunlar Rahman’ın dostlarına olan kerametlerinden değil de, şeytanın dostlarına olan olağanüstü olaylarındandır.
Hamd, tek olan Allah’adır. O’nun salat ve selamı efendimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-' e, âilesi ve ashabının üzerine olsun. Allah bize yeter, O, ne güzel vekildir.
Dostları ilə paylaş: |